Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Bu ayetler hakkinda paylasim rica ediyorum

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #31
    Ynt: Bu ayetler hakkinda paylasim rica ediyorum

    1.5.Ashab-ı Kehf’in diriltilmesi:
    Kur’an’da geçen Ashab-ı Kehf Kıssası meşhurdur. Vaktinde, Allah’a iman eden bir gurup genç, inananlara işkence ederek öldüren putperest bir sultanın zulmünden korkarak imanlarını gizlemekte idiler. Rivayete göre bunların arasında sultanın oğlu da vardı. Ancak bunların sayıları kesin belli değildir, bu konudaki rivayetler de dayanaksızdır. Bu gençler, imanları ortaya çıkınca toplandılar ve yanlarında bir de köpek olduğu halde bir mağaraya sığındılar 31; orada ölüm uykusuna yattılar 32. Yüce Allah onların hakkında şöyle buyurmaktadır:

    „Ve mağaralarında üç yüz yıl ve buna ilaveten dokuz yıl kaldılar.“ 33

    Sonra Allah onları, aralarında birbirlerine sorsunlar diye uyandırdı 34 ve dünyadaki normal yaşamlarına döndüler.

    Kur’an’ın bazı tercüme ve sünni yorumlarında Ashab-ı Kehf’in ölmediği, ancak uykuya daldıkları belirtilmektedir. Buna Kehf Suresi 18. ayeti delil gösterirler:

    „Ve siz onları uyanık sanırken, onlar uykuda idi.“

    Ancak burada geçen „rukûd“ ( رقود ) normal bir uyku anlamında değil, ölüm uykusu anlamında kullanılmıştır. Bunun delili de Yasin Suresi [XXXVI] 51-52 ayetlerdir:

    „Nihayet Sûr’a üfürülecek. Bir de bakarsın ki onlar kabirlerinden kalkıp koşarak Rablerine giderler. (51) (İşte o zaman “Eyvah, eyvah! Bizi uykumuzdan kim kaldırdı? Bu, Rahmân’ın vaadettiğidir. Peygamberler gerçekten doğru söylemişler!” derler.(52)“

    Görüldüğü üzere burada „uykumuz“ ( مرقدنا ) kelimesi ile nitelendirilen ölümdür. Bu nedenle bazı tercümelerde 52. ayetin çevirisi, orijinal metinde ne „kabir“ ( قبر ) ne de „kabirler“ ( (قبور kelimesi kullanılmamışsa da, „Eyvah, Eyvah! bizi kabrimizden kim kaldırdı?…“ şeklinde geçmektedir. Ashab-ı Kehf hakkında ileri sürülen ilginç görüşlerden bir tanesi de, Kur’an’da bildirilen ricatın henüz gerçekleşmediği ve bu yöndeki ayetlerin gelecekten haber verir nitelikte olduğudur. Yusuf bin Yahya Mukaddesî Şafiî’nin „Ikd’ud Durer“ adlı kitabında, Ashab-ı Kehf Kıssası’nın tefsirinde, Sa’lebi’den aktardığı rivayete göre:

    „Arkadaşları ile ahir zamanda Mehdi’nin kıyamına kadar yan yana yattılar. Deniliyor ki: Mehdi onlara selam edecek, sonra Allah onları diriltecektir.“ 35

    Buna göre Ashab-ı Kehf’in ricatı ahir zamanda yani kıyametten önce vuku bulacak bir olaydır.



    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

    Yorum


      #32
      Ynt: Bu ayetler hakkinda paylasim rica ediyorum

      1.6.Beni İsrail’den katledilen bir şahsın diriltilmesi:
      Müfessirlerin rivayetine göre Beni İsrail’den bir şahıs, mirasına konmak ümidi ile zengin bir akrabasını öldürür ve bu cinayeti gizler. Yahudiler ise cezalandırmak üzere katilin kimliğini tespit etmek istiyorlardı. Allah onlara bir inek kurban etmelerini ve cenazeye, kestikleri ineğin bir parçası ile dokunmalarını emretti. Yahudiler aralarında bir süre tartıştıktan sonra emrin gereğini yerine getirerek bir inek kurban ettiler ve bir parçası ile cenazeye dokundular. Bunun üzerine cenazenin damarlarına kan doldu ve dirilerek katilini tanıttı. Yüce Allah bunu şu ayeti ile bildirmektedir:

      „ “Haydi, şimdi (öldürülen) adama, (kesilen ineğin) bir parçasıyla vurun” dedik. Böylece Allah ölüleri diriltir ve düşünesiniz diye size âyetlerini gösterir.“ 36



      Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

      Yorum


        #33
        Ynt: Bu ayetler hakkinda paylasim rica ediyorum

        1.7.İbrahim (AS)’ın Allah’ın izni ile kuşları diriltmesi:
        Rivayet edilir ki, vaktinde İbrahim (AS) yırtıcı hayvanların kokuşmuş bir leşin üzerine üşüştüğünü ve onu parçalayarak yediklerine şahit olur. Bunun üzerine şöyle dedi:

        „Ya Rabbî! Senin bu leşi, yırtıcı hayvanların midelerinde nasıl topladığını gördüm. Onu nasıl dirilteceğini bana göster ki, kendi gözümle göreyim.“

        Bu konuda yüce Allah şöyle buyuruyor:

        „İbrahim Rabbine: Ey Rabbim! Ölüyü nasıl dirilttiğini bana göster, demişti. Rabbi ona: Yoksa inanmadın mı? dedi. İbrahim: Hayır! İnandım, fakat kalbimin mutmain olması için (görmek istedim), dedi. Bunun üzerine Allah: Öyleyse dört tane kuş yakala, onları yanına al, sonra (kesip parçala), her dağın başına onlardan bir parça koy. Sonra da onları kendine çağır; koşarak sana gelirler. Bil ki Allah azîzdir, hakîmdir, buyurdu.“ 37

        Bunun üzerine İbrahim’ul Halîl (AS) babamız dört ayrı cins kuşu (rivayete göre tavus, güvercin, karga ve horoz) yakalayıp kesti; tüylerini kanlarına buladı. Cesetlerini on parçaya bölüp, her birini bir dağın başına bıraktı. Sonra kuşların gagalarından tutarak onları Allah’ın adıyla çağırdı. Bunun üzerine kuşlar ona koşarak geldiler. Böylece İbrahim (AS), her kuşun kemiklerinin nasıl toplandığına, ete büründüğüne ve dirildiklerine şahid oldu.



        Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

        Yorum


          #34
          Ynt: Bu ayetler hakkinda paylasim rica ediyorum

          1.8.Zu’l-Karneyn’in dirilişi:
          Zu’l-Karneyn’in kimliği hakkında ihtilaflar doğmuştur. Kimine göre o Allah tarafından gönderilmiş (mürsel) bir peygamberdir ve Allah onun vasıtası ile yeryüzünü fethetmiştir. Mücahit ve Abdullah ibn Ömer’den aktarılan rivayetler bu tezi destekler.

          Diğer bir görüşe göre ise Zu’l-Karneyn, Allah’a iman eden adil bir hükümdar idi.

          Mevlana Ali ibn Ebi-Talib (AS)’dan şu hadis aktarılır:

          أنه كان عبداً صالحاً أح ب الله فأحبه وناصح الله فناصحه، قد أمر قومه بتقوى الله، فضربوه على قرنه فمات، فأحياه الله، فدعا قومه إلى الله، فضربوه على قرنه الآخر فمات، فسمي ذا القرنين

          „O, Allah’ı seven ve Allah’ın da sevdiği, insanları Allah’a davet eden ve Allah’ın da hayrını dilediği salih bir kuldur. Kavmini Allah’tan sakınmaya davet etmiş, kavmi de onu başının bir tarafına vurarak öldürmüştür. Daha sonra Allah onu diriltmiş ve yine insanları Allah’a davet etmiş; ancak bu kez de kavmi onu, başının diğer tarafına vurarak öldürmüştür. Böylece “Zu’l-Karneyn” (”iki boynuzu olan”) olarak adlandırılmıştır.“ 38

          Bunun devamında Ali (AS) şöyle buyurur:

          „Sizin aranızda da öyle biri bulunmaktadır.“ 39

          Bununla Emir el-Mu’minin kendini kastetmektedir. 40

          Ali ibn İbrahim, Cafer es-Sadık (AS)’dan şu hadisi rivayet eder:

          إنَّ ذا القرنين بعثه الله إلى قومه، فضربوه على قرنه الأيمن، فأماته الله خمسمائة عام ثم بعثه إليهم بعد ذلك، فضربوه على قرنه الأيسر، فأماته الله خمسمائة عام ثم بعثه إليهم بعد ذلك، فمّلكه مشارق الأرض ومغارا من حيث تطلع الشمس إلى حي ُ ث تغرب

          „Allah, Zulkarneyn’i kendi kavmine gönderdi. Kavmi onun başının sağ tarafına vurunca Allah onu beş yüz sene öldürdü. Bu süreden sonra tekrar onu kavmine gönderdi. Bu defasında da başının sol tarafına vurdular. Tekrar Allah onu beş yüz sene öldürdü. Sonra Allah onu tekrar kavmine gönderdi ve onu güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar yeryüzünün doğusuna ve batısına hükümdar etti.“41



          Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

          Yorum


            #35
            Ynt: Bu ayetler hakkinda paylasim rica ediyorum

            1.9.Eyyub (AS)’ın diriltilmesi:
            Alemlerin Rabbı buyurur ki:

            „…Ona (Eyyub’a) ailesini ve onlarla beraber bir mislini daha verdik…“ 42

            İbn Abbas ve İbn Mesud der ki:

            „Allah Teala Eyyub’a ailesini ve hayvanlarını geri verdi ve onlarla birlikte onların bir katını daha bağışladı.“

            Cafer es-Sadık (AS)’dan aktarılan bu rivayet, Hasan, Katade ve Ka’b tarafından da bildirilmiştir. 43



            Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

            Yorum


              #36
              Ynt: Bu ayetler hakkinda paylasim rica ediyorum

              Bu aktarılan olaylar göstermektedir ki geçmişte, aralarında peygamber, vasi ve sıradan insanların da bulunduğu kimseler tekrar dünyaya döndürülmüştür. Buradan anlaşılmaktadır ki, ricat teorik olarak mümkün olduğu gibi, pratik açıdan da geçerli bir olgudur. Bu tartışma konusu olamaz.

              Bu noktada tartışılabilecek tek nokta, ricatın geçmiş olaylarla sınırlı kalıp kalmayacağı, yahut tekerrür edip etmeyeceğidir. Acaba gelecekte de, geçmişte olduğu gibi, ricatın gerçekleşmesine engel olabilecek nedenler nelerdir? Geçmişte, Allah’ın bazı kullarını ricat ettirmesine vesile olan nedenler ortaya çıkmıştır. Peki gelecekte
              de bunun gibi, yahut daha önemli ve öncelikli nedenler ortaya çıkması ihtimal dışı mıdır?

              Oysa yeryüzünü zulüm ve cinayetlerle kirleten zalim ve canilere karşı dünyada Allah’ın adaletini sağlamak, Hakk’ı hakim kılmak her peygamberin hedefidir. Elçilerin bu konuda gerçekleşeceğini haber verdikleri azabın bir parçası da ricattır.

              Allah buyurmaktadır ki:

              „Andolsun ki Zikir’den (Tevrat’tan) sonra Zebur’da da yazmıştık ki:
              “Yeryüzüne salih kullarım varis olacaktır.” (”Yeryüzüne hakim olacaklardır.”) “ 44

              „O halde Allah emrini verinceye kadar bekleyin. (Başınıza gelecekleri göreceksiniz. 45)“ 46

              Resulullah (SAV)’den rivayet edilen aşağıdaki hadis de, geçmiş ümmetlerde olduğu gibi gelecek ümmetlerde de ricatın gerçekleşeceği tezini desteklemektedir. Resulullah (SAV) buyuruyor ki:

              لتتبعن سنن الذين من قبلكم شبراً بشبر وذراعًا بذراع حتى لو سلكوا جحر ضب لسلكتموه
              قالوا: اليهود والنصارى؟
              قال(ص) فمن

              „”Sizden öncekilerin gidişatını adım-adım, karış-karış izleyeceksiniz; hatta kertenkelenin deliğinde de olsanız onları
              izleyeceksiniz.” Dediler ki: “Yahudiler ve Hirıstiyanlar’ın mı (gidişatını izleyeceğiz)?” O hazret buyurdu ki: “Ya kimin?” “ 47

              Başka bir versiyona göre Resulullah (SAV) şöyle buyurmuştur:

              لتركبن سنن من كان قبلكم شبراً بشبر وذراعاً بذراع، حتى لو أن أحدهم دخل جحر ضب لدخلتم

              „Sizden öncekilerin gidişatını karış-karış, adım-adım izleyeceksiniz; hatta eğer onlardan biri kertenkelenin deliğine bile girse siz de oraya gireceksiniz.“ 48



              Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

              Yorum


                #37
                Ynt: Bu ayetler hakkinda paylasim rica ediyorum

                2. Ricatın Kıyametten Önce Gerçekleşeceğini Bildiren Ayetler:
                „O söz başlarına geldiği (kıyamet yaklaştığı) zaman, onlara yerden bir dâbbe (canlı) çıkarırız da, bu onlara insanların âyetlerimize kesin bir iman getirmemiş olduklarını söyler. (82) O gün, her ümmet içinden âyetlerimizi yalanlayanlardan bir cemaat toplarız da onlar toplu olarak (ilahi huzura) sevkedilirler. (83) Nihayet, geldikleri zaman Allah buyurur: Siz benim âyetlerimi, ne olduğunu kavramadan yalan saydınız öyle mi? Değilse yaptığınız neydi? (84)… Sûr’a üfürüldüğü gün – Allah’ın diledikleri müstesna – göklerde ve yerde bulunanlar hep dehşete kapılır. Hepsi boyunları bükük olarak O’na gelirler. (87)“ 49

                Bu ayetlerin akışına ve tefsirleri hakkında söylenenlere bakıldığında, ayetlerde kıyametin alametleri olan üç önemli olayın haber verildiği göze çarpmaktadır. Bunlar:

                a) Dabbet’ül Ard’ın zuhuru
                b) Özel Haşır (dirilterek toplama)
                c) Sûr’a üflenmesi (Kıyamet ve genel diriliş)

                Bu aşamada bu dört ayetin, nasıl ve ne şekilde ricat inancına delil teşkil ettiğini tartışmamız gerekir.

                Burada zikredilen ilk ayetin kıyametten önceki olayları ele aldığına yönelik bir tartışma yoktur. Bütün müfessirler bu konuda mutabıktır. İbn Merduye, Ebu-Hureyre’den rivayetle Resulullah (SAV)’in şöyle buyurduğunu aktarmaktadır:

                إنَّ بين يدي الساعة الدجال والدابة ويأجوج ومأجوج والدخان وطلوع الشمس من مغرا

                “Kıyametin alametleri Deccal, Dabbet-ul Ard, Ye’cuc ve Me’cuc, duman ve güneşin batıdan doğmasıdır.” 50

                Beğavi, Müslim kanalıyla Abdullah bin Amr’dan, Resulullah (SAV)’in şöyle buyurduğunu rivayet eder:

                إنَّ أول الآيات خروجًا طلوع الشمس من مغرا، وخروج الدابة ضحى

                „Kıyametin alametlerinden birincisi güneşin batıdan doğuşu ve kuşluk vaktinde Dabbe’nin çıkışıdır.“ 51



                Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                Yorum


                  #38
                  Ynt: Bu ayetler hakkinda paylasim rica ediyorum

                  Dabbe, kelime anlamı ile insan ve hayvan gibi yeryüzünde hareket etme kabiliyeti olan her canlıdır. Kur’an el-Kerim’de ise değişik anlamlarda kullanılmıştır.

                  „Yeryüzünde hiçbir dabbe (canlı) yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. Allah onun durduğu yeri ve sonunda bırakılacağı mekanı bilir. (Bunların) hepsi apaçık bir kitaptadır.“ 52 ayetinde „dabbe“ bütün

                  hareketli canlılar için kullanılmıştır. Aynı şekilde, „Eğer Allah, insanları zulümleri yüzünden cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde tek bir canlı bırakmazdı.“ 53 ayetinde de yeryüzündeki tüm canlılar „dabbe“ olarak nitelenmiştir.

                  Diğer yandan bazı ayetlerde „dabbe“ kelimesi ile sadece insanoğlu nitelenmektedir:
                  „Şüphesiz Allah katında yürüyen dabbelerin (insanların) en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir.“ 54

                  Bunun yanında bazı ayetlerde „dabbe“ kelimesinden kasıt insan dışındaki canlılardır.
                  „Dabbelerin ve insanların birçoğu…“ 55 ve „İnsanlardan ve dabbelerden…“ 56 ayetlerinde olduğu gibi.

                  „Dabbet’ul Ard“ ayetinde ise dabbenin anlamı belirsiz olarak kullanılmıştır. Burada kastedilenin anlaşılması için Resulullah (SAV) ve Ehl-i Beyt (AS)’ın sünnetine bakılması gerekmektedir.

                  Dabbet’ul Ard’ın niteliği konusunda birçok muhtelif rivayet günümüze ulaşmıştır. Bunların hepsinde sembollerin kullanımı bakımından bir zenginlik göze çarpar. Belli rivayetlere göre geldiğinde insanlara yüksek sesle ve fasih Arapça ile „İnsanlar içtenlikle ayetlerimize inanmıyorlardı…“57 diye seslenir. Onun yanında Musa (AS)’ın asası ve Süleyman (AS)’ın mührü (yüzüğü) vardır. Bu ikisiyle mü’minleri ve kafirleri birbirinden ayırır. Yüzük ile mü’minlerin yüzüne dokunduğunda yüzü nurlanır.



                  Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                  Yorum


                    #39
                    Ynt: Bu ayetler hakkinda paylasim rica ediyorum

                    Diğer bir rivayete göre alınlarına „mü’mindir“ yazar. Asası ile kafirlere dokunduğunda bunların yüzü kararır. 58 (Bu, Arapça’da „alın kiri“, „utanç“ anlamında yaygın olarak kullanılan bir değimdir.)

                    Bazı rivayetlerde bu ayetteki “Dabbet’ul Ard”dan maksadın Emir el-Mu’minîn Ali ibn Ebi-Talib (AS) olduğu vurgulanmaktadır. Süfyan bin Uyeyne kendi senediyle Cabir bin Yezid Cu’fi’den “Dabbet-ul Ard”ın Ali ibn Ebi-Talib (AS) olduğunu rivayet eder.59

                    Şeyh Kuleyni kendi senediyle İmam Muhammed Bâkır (AS)’dan şöyle nakleder:

                    قال أميرالمؤمنين(ع): وإني لصاحب الكرات ودولة الدول، وإني لصاحب العصا والميسم، والدابة التي تكلم الناس

                    „Emir el-Mu’minîn (AS) buyurmuştur ki: “Yeniden dirilişlerin sahibi ve devletlerin devletinin sahibi benim. Asa ve kızgın demir sahibi ve insanlarla konuşan Dabbe benim.” “ 60

                    Şeyh Ali bin İbrahim kendi senediyle Cafer es-Sadık (AS)’dan şöyle nakletmiştir:

                    قال رجل لعمار بن ياسر، يا أبا اليقظان، آية في كتاب الله قد أفسدت قلبي وشككتني. قال عمار: أية آية هي؟ قال: ( وإذا وق ع القولُ عليهم أخرجنا ُلهم دابةً مِ ن الأرضِ تكّل م هم أنَّ النا س كانوا بآياتِنا لا يوقنون) فأية دابة هذه؟
                    قال عمار: والله ما أجلس ولا آكل ولا أشرب حتى ُأريكها، فجاء عمار مع الرجل إلى أميرالمؤمنين(ع) وهو يأكل تمراً وزبدًا، فقال: يا أبا اليقظان، هل م، فجلس عمار، وأقبل يأكل معه، فتع جب الرجل منه، فل ما قام له الرجل: سبحان الله يا أبا اليقظان، حلفت أنك لا تأكل ولا تشرب ولا تجلس حتى ترينيها. قال عمار: قد أريتكها، إن كنت تعقل

                    „Biri Ammar ibn Yasir (AS)’a, “Ya Ammar! Allah’ın kitabındaki bir ayet huzurumu kaçırdı ve beni şüpheye düşürdü.” dedi. Ammar (AS), “Hangi ayet?” diye sordu. Adam, ‘O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe (canlı) çıkarırız; o onlara insanların, ayetlerimize içtenlikle inanmadıklarını söyler’ ayetidir; ayetteki Dabbet’ul Ard nedir?” dedi.

                    Ammar (AS), “Allah’a andolsun onu sana gösterinceye kadar oturmayacağım, yemeyeceğim ve içmeyeceğim!” dedi ve o adamla birlikte Emir el-Mu’minîn Ali (AS)’ın evine gitti. O sırada Ali (AS) hurma ve tereyağı yiyordu. Ammar (AS)’ı görünce, “Buyur!” dedi. Ammar (AS) da oturarak o hazretle birlikte yemeye başladı. Adam bunu görünce şaşırdı. Ammar (AS) kalkınca adam, “Sübhanallah! Ya Ammar! Sen, onu (dabbeyi) bana gösterinceye kadar yemeyeceğine, içmeyeceğine ve oturmayacağına dair yemin etmiştin.” dedi. Bunun üzerine Ammar (AS), “Eğer aklını çalıştırırsan onu sana gösterdim.” cevabını verdi.“ 61



                    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                    Yorum


                      #40
                      Ynt: Bu ayetler hakkinda paylasim rica ediyorum

                      Yine İmam Sadık (AS)’dan şöyle rivayet edilmiştir:

                      انتهى رسول الله(ص) إلى أميرالمؤمنين(ع) وهو نائم في المسجد، وقد جمع رم ً لا ووضع رأسه عليه، فحركه ثم قال له: قم يا دابة الأرض. فقال رجل من أصحابه : يا رسول الله، أيسمي بعضنا بعضًا بهذا الاسم؟ فقال: لا والله، ما هو إ ّ لا له خاصة، وهو الدابة التي ذكرها الله تعالى في كتابه: وإذا وقع القولُ عليهِم أخرجنا ُلهم دابةً مِن الأرضِ

                      „Resulullah (SAV), Ali (AS)’ın mescitte bir miktar kum toplayarak başını onun üzerine bırakıp uyuduğunu görünce eliyle Ali (AS)’ı hareket ettirerek, “Kalk ya Dabbet-ul Ard!” dedi. Ashaptan bir kişi, “Ya Resulullah! Birbirimize bu ismi bırakalım mı?” diye sordu. O hazret, “Hayır! Bu isim Ali’ye hastır. Ali, Allah’ın Kur’an’da, ‘O söz başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe (canlı) çıkarırız…’ şeklinde andığı Dabbe’dir” buyurdu.” 62

                      Esbağ bin Nebate’den şöyle nakledilir:

                      „Emir el-Mu’minîn Ali (AS)’ın huzuruna çıktım. O sırada ekmek, sirke ve zeytin yağı yiyordu. Ben, “Ya Emir el-Mu’minîn! Allah Teala ‘O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dabbe (canlı) çıkarırız…’ buyuruyor; bu ayetteki ‘Dabbe’ nedir?” diye sordum. Ali (AS), “O, ekmek, sirke ve zeytin yağı yiyen bir canlıdır.” cevabını verdi.” 63

                      Diğer yandan, Dabbet’ul Ard’ın mü’minler ile kafirleri ayıracağı hususu göz önünde tutulduğunda Emir el-Mu’minîn (AS)’ın şu sözleri hatıra gelir:

                      „Ben cennet ve cehennemi bölenim.“ 64



                      Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                      Yorum


                        #41
                        Ynt: Bu ayetler hakkinda paylasim rica ediyorum

                        Neml Suresi 82. ayetin tefsirini inceleyip, kesin surette kıyametten önceki olayları ele aldığını ortaya koyduktan sonra 83. ayetin de kıyametten önceki olaylara dair olup olmadığını incelememiz gerekmektedir.

                        Ayetlerin akışı ve tertibi gereği 83. ayette „O gün, her ümmet içinden âyetlerimizi yalanlayanlardan bir cemaat toplarız…“ şeklinde aktarılan haşrın, kıyamet öncesi olaylar zincirinde, 82. ayette belirtilen „Dabbet’ul Ard’ın çıkışı“ ile aynı surenin 87. ayetinde belirtilen „Sûr’a üfleme“ olayları arasında meydana geleceği anlaşılır.

                        Bu, mezkur ayette zikredilen haşrın, sûra üflendikten sonraki genel haşırdan farklı olduğuna birinci delildir.

                        „Sûr’a üfürüldüğü gün – Allah’ın diledikleri müstesna – göklerde ve yerde bulunanlar hep dehşete kapılır. Hepsi boyunları bükük olarak O’na gelirler.“ şeklindeki 87. ayette kıyametteki genel haşırdan ayrı bir şekilde söz edilmiş olması da, 83. ayette bildirilen haşır ile 87. ayette bildirilen haşrın farklı olduğunu gösteren ikinci delildir.

                        Ayetin cümle morfolojisi incelendiğinde, 83. ayette: ويوم نحشر من كل أمة فوجا (O gün her ümmetten bir topluluk haşrederiz) denmektedir, ويوم نحشر كل أمة فوجا (O gün bütün ümmetleri haşrederiz) denmemektedir. Kısacası bir istisna
                        vurgulanmaktadır. Oysa kıyamet vakti gerçekleşecek haşır, bir kavme veya cemaate özgü değil, herkesi kapsayacak şekildedir. Nitekim yüce Allah buyurmaktadır ki:

                        „Hepsini haşrettiğimiz gün…“ 65

                        İşte bu ayette hiçbir istisnaya yer verilmemekte ve herkesin dirileceği bildirilmektedir. Diğer bir değiş ile, her ümmetten bir topluluğun dirilmesi, yeryüzünde hayatın tamamen son bulacağı kıyamet gününün olaylarından değildir. Bu da, Neml Suresi 83. ayette bildirilen haşrın kıyametten önce gerçekleşecek özel bir haşır olacağının üçüncü delilidir.

                        Kaynaklar, Ehl-i Beyt İmamları (AS)’ın da bu ayeti kerimeyi ricatin bir delili olarak gördüklerini bildirmektedir.



                        Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                        Yorum


                          #42
                          Ynt: Bu ayetler hakkinda paylasim rica ediyorum

                          Ebu Basir, İmam Muhammed Bâke (AS)’ın, „Iraklılar ric’ati inkar mı ediyorlar?“ diye sorduğunu ve kendisinin, „Evet“ demesi üzerine İmam (AS)’ın, „Kur’an el-Kerim’in “O gün her ümmetten bir grubu haşredeceğiz” buyurduğunu okumamışlar mı?!“ buyurduğunu rivayet eder.66

                          Ali bin İbrahim kendi tefsirinde, Hammad’dan Cafer es-Sadık (AS)’ın şöyle buyurduğunu nakleder:

                          „”İnsanlar “O gün her ümmetten bir grubu haşrederiz” ayeti hakkında ne diyorlar?” diye sordu. Ben, “Bu haşrın kıyamette olacağını söylüyorlar.” dedim. Bunun üzerine İmam (AS) buyurdu ki:

                          ليس كما يقولون، إ ّ ن ذلك في الرجعة، أيحشر الله في القيامة من كلِّ ُأمة فوجًا ويدع الباقين؟ إنما آية القيامة قوله: و حشرناهم َفَلم نغادِر مِنهم أحدا

                          “Öyle değil; bu ayet (kıyametten önce) dünyaya dönüş hakkındadır; Allah kıyamette bir grubu haşredip diğerlerini bırakacak mı? Kıyamet ayeti şudur: ‘O gün … onları(n hepsini) haşredeceğiz, hiç birini bırakmayacağız.’ ” “67



                          Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                          Yorum


                            #43
                            Ynt: Bu ayetler hakkinda paylasim rica ediyorum

                            İmamiyye’den olmayan müfessirler bu ayetin tefsirini kısaca geçiştirerek ricate bağlamamayı yeğlerler. Bu konuda iki ayrı görüş bildirirler:

                            a) Bunlardan bir kısmı Neml Suresi 83. ayette zikredilen haşrın kıyamette vuku bulacağı yönünde görüş bildirirler.
                            b) Diğer bir kısmı ise bu haşrın kıyametten sonra vuku bulacağını belirtirler.

                            Birinci gurup, eğer bu ayeti kerimenin tefsiri kendilerinin dediği gibi olsaydı, yukarıda zikrettiğimiz En’am Suresi 128. ayet ve Cafer es-Sadık (AS)’ın zikrettikleri Kehf Suresi 47. ayet ile çelişiyor olurdu.

                            Diğer yandan, ikinci gurubun yaptığı gibi, herkes diriltildikten sonra bir gurubun daha dirileceğini iddia etmek mantığa aykırıdır. Herkes dirilmişken daha kim dirilecektir ki böyle bir iddiada bulunulabilsin? Ya da yüce Allah „kıyamette şu şu kişiler hariç herkes dirilecek, sonraki bir zamanda da kalanlar haşredilecek“ mealinde bir ayet mi indirmiştir?

                            Kaldı ki her iki görüş de, Neml Suresi’nde özel haşır olayına Dabbet’ul Ard’ın çıkışı ve Sûr’a üflenmesi olayları arasında değinilmesini göz ardı etmektedir.

                            Bir gurup müfessir bu çelişkinin farkına varmış olacaklar ki, duruma şöyle bir açıklama getirme çabasına girmişlerdir:

                            „Bu olayın (bir grubun dirilişi), Sûr’a üfürülüşten ve kıyametten önce zikredilişi, bunların her birinin (Sûr’a üfürülüş ve her ümmetten bir grubun dirilişi) tek başına çok önemli konular olduğundan her birinin ayrı ayrı incelenmesi ve durumlarının ayrı ayrı zikredilmesi gerektiğini vurgulamak içindir; ancak eğer sıra gözetilecek olsaydı okuyucu bu
                            ikisinin bir olay olduğunu sanabilirdi.“

                            Hepimiz takdir ederiz ki bu, hiç de ikna edici olmayan, uydurma bir izah denemesidir. Eğer gerçekten maksat bu olsaydı, böyle bir tevehhümü önlemek üzere farklı bir metod izlenmesi, örneğin özel haşır ayetinin Sûr’a üfürülüş ayetinden sonra yer alması gerekirdi.

                            Bu nedenle Tabatabai „el-Mizan“ Tefsirinde özel haşrın kıyametten önce gerçekleşeceğini belirtmektedir.68

                            İmam Bakır (AS)’dan şöyle rivayet edilmiştir:

                            أيام الله ثلاثة: يوم يقوم القائم، ويوم الكرة، ويوم القيامة

                            „Allah’ın günleri üçtür: Kâim’in kıyam ettiği gün, ric’at günü ve Kıyamet günü.“ 69



                            Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                            Yorum


                              #44
                              Ynt: Bu ayetler hakkinda paylasim rica ediyorum

                              3. Hadis:
                              Gaybî şeyler ile gelecekte meydana gelecek olaylar hakkında bildirilen rivayetlerin doğruluk kriteri bize göre Resulullah (SAV) ve Ehl-i Beyt İmamları (AS)’dan aktarılan sahih hadislerdir. Şeyh Kuleyni, Haşim Sahib’ul Berid’den naklen Cafer es-Sadık (AS)’ın şöyle buyurduğunu rivayet eder:

                              „Allah’a andolsun, bizden duymadığınız birşeyi söylemeniz sizin için şerdir.“ 70

                              Bu yönde rivayet edilen hadisler burada ayrı ayrı incelenmeye imkan vermeyecek kadar fazladır. Asıl tartışma konumuz olan ricatın varlığının bir delili de Alevi din önderlerinin Resulullah (SAV) ve Ehl-i Beyt İmamları (AS)’dan aktardıkları mütevatir rivayetlerdir. Bunların sayısı çok zengindir. Hatta bunların günümüze ulaşan dua ve ziyaretnamelerinde bile bu rivayetler yer almaktadır. Bunların hepsini ayrı ayrı incelemek çerçevemizi aşacağından, burada onlara değinerek geçmeyi uygun buluyoruz.

                              Seyyid Muhammed Mü’min Hüseynî Esterabadî (şehadeti: 1088 H), „Ric’at“ hakkındaki risalesinde ricatın varlığını gösteren 111 hadis toplamıştır.

                              Hürr’ül Amili, “el-İykaz min el-Hic’at bi’l Burhan ala’r Ric’at” adlı kitabında, Alevi ulemanın ileri gelenlerinin yazmış olduğu yetmiş kitaptan 71, ricat inancını açık bir şekilde ortaya koyan 620′yi aşkın ayet ve hadis tahriç etmiş ve demiştir ki:

                              „Ehlibeyt İmamları’ndan ric’at hadisleri sabittir; çünkü bu hadisler Kutub-u Erbaa’da ve diğer muteber kitaplarda kaydedilmişlerdir. Yine bu hadislerin sihhati ve rivayetlerin sabit oluşuna oldukça fazla kesin karineler vardır; oysa tevatür haddine ulaşmış, hatta tevatür haddini geçmiş olan bu rivayetlerin hiç birinin hiçbir karine ve belirtiye ihtiyacı yoktur. Bu hadislerden her biri bu karinelerle birlikte insanı ilime ulaştıracak niteliktedir; bütün bunlara rağmen bu rivayetlerde nasıl şüphe edilebilir?!“ 72

                              Allâme Meclisî, “Bihar-ul Envar” adlı kitabının „Ric’at“ bölümünde 200 hadis toplamış ve demiştir ki:
                              „Ehlibeyt İmamları (AS)’ın hakkaniyetine inanan birisi, Sıkat-ul İslam Kuleyni, Şeyh Saduk Muhammed bin Babeveyh, Şeyh Ebu Cafer Tusî, Seyyid Murtaza, Neccaşî, Keşşî, Ayyaşî, Ali bin İbrahim, Suleym Hilali, Şeyh Mufid, Keracekî, Nu’manî, Saffar, Sa’d bin Abdullah, İbn Kavluveyh, Seyyid Ali bin Tavus, Ferat bin İbrahim, Ebu’l-Fadl Tabersî, İbrahim bin Muhammed Sekafî, Muhammed bin Abbas bin Mervan, Berkî, İbn Şehraşub, Hasan bin Süleyman, Kutbu Ravendî ve Allâme Hillî gibi Şia’nın kırk küsur ileri gelen alimlerinin, elliden fazla eserlerinde mütevatir olarak Ehlibeyt’ten naklettikleri yaklaşık 200 sarih hadiste nasıl şüphe edebilir?!
                              … Eğer bütün Şia ulemasının, sonra gelenlerin öncekilerden naklettikleri bu hadisler mütevatir olmazsa, hangi hadisin mütevatir olduğu iddia edilebilir?!“ 73



                              Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                              Yorum


                                #45
                                Ynt: Bu ayetler hakkinda paylasim rica ediyorum

                                Ricat konusunda nakledilmiş hadis ve rivayetler konusunda Aleviler ve İmamiyye’nin diğer kolları arasında büyük ölçüde mutabakat bulunduğundan burada, İmamiyye’nin değişik kollarından bu konuda yazılmış kitaplardan bazılarının adlarına değinelim:

                                a) Hasan bin Ali bin Hamza Betaini: Kitab-ur Ric’at 74
                                b) Ebu’l-Fadl Muhammed bin Şazan Ezdî en-Nişaburî: İsbat’ur Ric’at, er-Ric’at, Ehadis, Muhtasaru İsbat-ir Ric’at
                                c) Ahmed bin Davud bin Seid Fezarî Ebu-Yahya bin Corcanî: Kitab’ur Ric’at
                                d) Şeyh Saduk Muhammed bin Ali bin Hüseyin bin Musa bin Babaveyh Kummî: Kitab’ur Ric’at
                                e) Şeyh Ebi-Nezr Muhammed bin Mes’ud Ayyaşi: Kitab-ur Ric’at
                                f) Allâme Hillî: Kitab İsbat’ir Ric’at
                                g) Şeyh Hasan bin Süleyman Hillî: Kitab’ur Ric’at
                                h) Şeyh Muhaddis Muhammed bin Hasan Hürr’ul Amilî: el-İykaz min el-Hic’at bi’l Burhan ala’r Ric’at
                                i) Şeyh Muhammed Rıza Tabersi Necefî: eş-Şi’at ve’r Ric’at
                                j) Seyyid Muhammed Mü’min Hüseynî Esterabadî: er-Ric’at



                                Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X