Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

İslamda Çok Eşlilik (4 Kadın) Haramdır Görüşü

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #76
    Ynt: İslamda Çok Eşlilik (4 Kadın) Haramdır Görüşü

    Kardeşim ben de konuya dair bir sürü şey okuyorum. Yazan açık ayeti eleştiremem ama ya ayet açık değilse? Ya harekelerle ilgili bir durum varsa? ya sadece yetimlerle ilgili bir durum varsa? Ben bunları düşünmek zorundayım. öbür tarafta bana "neden bu kadınların rızası olmadan çok eş aldın, bu kadınlara zulmettin" diye sorulduğunda "ya kusura bakmayın ben ayeti yanlış anlamışım" diyemem herhalde.

    Örneğin başka bir ayet var bir erkek için evlenemeyeceklerin açıklandığı. Orada bir erkek için evlenilemeyecek kadınlar sayılırken en sonda "iki kızkardeş" denmiyor "iki özdeş kadın" deniyor arapça orjinalde. iki özdeş kadın KUMA demektir. Bu çevirilere ve meallere iki kızkardeş olarak geçiyor hep. Ben bunları da değerlendirmek zorundayım. Bu konuda yazıcam ama diğer ayetin doğru düzgün açıklayanını bulamadım. Arapçam da yok ki size anlatayım.

    http://www.velayet.com/index.php?topic=10969.0

    Hareke mevzusunu açtım başka bir başlıkta. Lütfen bu konuyu hafife almayınız. Sizi bilmem ama ben Emevilerden her şeyi beklerim. Açtığım başlıkta geçen bir görüşte ehlibeytin elinde başka bir kuran olduğu ve bu Kuran'ının okunuş ve anlam farklıkları olduğu ve bu yüzden yakıldığı yazıyor. Bunu söyleyen İbni Kesir hem de. Bu konuda sizin de araştırmaya katılmanızı bekliyorum.

    İstatistik mevzusunu ben açmadım siz açtınız.

    Ben işin doğrusunu bilmediğimi ve cahil olduğumu söylüyorum zaten. İşin doğrusunu bilmiyorsam şüphede kalma hakkım da var. Ama Allahın bana kendi sonsuz adaletinden verdiği bir nebze de olsa adalet kırıntıları var ve bana adaletsiz gelen bir şeyi sorguluyorum. Allahın adaletini sorgulamıyorum, Allahın sözlerinin yanlış yorumlanıp yorumlanmadığını sorguluyorum. Allah akla mantığa vicdana aykırı bir emir vermez. Bu zaten harekeler sorunsuz olsa dahi bir emir değil bir serbestilik. işte bu serbestilik o zamanki belli bir şart için serbestilik olabilir. Bunu anlamaya çalışıyorum.


    ilk verdiğim alıntı olan Hasan aKçayın görüşünü ben anladım. harekeleri bu şekliyle okuduğunuzda cümle kendisi ile çelişiyormuş. Siz çelişmiyor deseniz de Arapça bilen herkes cümlenin kendi içinde çeliştiğini anlam bozukluğu olduğunu söylüyor. Söylemeyenler de birebir çeviri yerine YORUM katıyorlar. Yorum katarak çelişkiyi kaldırıyorlar. 0 Yorumsuz hali şu şekilde imiş hasan akçaya göre "Kadınları ikişer, üçer, dörder eş alınca adaletsizlik (zulüm) edeceğinizden korkuyorsanız ellerinizin altındaki cariyelerle evlenin." cariyeler diyince de çok eşli olun denmiş oluyor kadınlar diyince de çok eşli denmiş oluyor. Çok eşlilikte adaletsizlikten korkuyorsanız çok eşli denmiş olabilir mi diyor hasan akçay. Bir hareke ile o ayetin çelişkisi gidiyor ve anlamı değişiyor. Ben arapça bilmediğim için tam kontrol yapamıyorum ama bu şekilde düşünen çok kişi var arapça bilenler arasında.

    Sonuç olarak ben ayetin harekelerinin yanlış olduğunu düşünmüyorum. Çünkü emin olamam, çünkü Arapça bilmiyorum. Bulduğum şeyleri paylaşıyorum ki siz itiraz edesiniz. Fakat sizinle zıtlaşmamızın sebebi bu değil. Siz adaleti komple yok edip ilk kadının rızasına gerek olmadığına, her zaman çok eşli olunabileceğine dem vurunca ben ona itiraz ettim.

    Yani benim itirazım Kuranda çok eşlilik olmadığına dair değil, çünkü bu konuda ben emin değilim ki size delil getireyim.

    İtirazım, Kuranda çok eşlilik olsa bile bunun bir istisnai durum olabileceği, istisnai bir durum olmasa bile MUTLAKA bazı şartlarla evdeki kadının rızası ile gerçekleşebileceğini düşünmemdir. Farkındaysanız gülistan hanımla hiç zıtlaşmadım çünkü o kadınlara bir araç değil toplumda bir birey olarak bakıyor. Siz veya mehmet kardeşim deseydiniz "kardeşim bu savaş vs. durumlarından dolayı gerekli bir durumdur, bazen hem bu hem de bazı diğer başka sebeplerden dolayı gerekebilir, gerektiğinde evdeki kadının ve evlenilecek kadının rızası ile böyle bir şey mümkün olabilir, Allah bunun iznini vermiş" deseydiniz size ne itirazım olabilirdi? Yazdığınız her şeyden faydalandım da. Örneğin ilk başta tamamen saçma geliyordu ama savaş meselesi ve Hz. Alinin çok eşlilik yapması benim kafamda sizin düşüncenize doğru bir kayma yaptı. Size itirazım tamamen farklı bir durumdan dolayıdır. Kadınları bir birey olarak görmemenizden dolayıdır. Kızım falancaya feda olsun demek için kızınızın sahibi olmanız lazım halbuki siz sadece kendinizin sahibisiniz. Kızınız da bir birey ve kendi aklı mantığı vicdanı kalbi var. Sizde olan her manevi şey onda da var. Siz ancak öğüt verebilirsiniz: "bak bu salih bir kul" gibi. Aynı şekilde karınız da bir birey. Kadının da manevi yönden ve Allahın nazarında sizden bir eksiği yok. Umarım şimdi anlayabilmişsinizdir beni. Her lafımda art niyet aramanızdan dolayı benim de canım sıkılıyor açıkçası.

    Yorum


      #77
      Ynt: İslamda Çok Eşlilik (4 Kadın) Haramdır Görüşü

      TEADDÜD-Ü ZEVCAT yani ERKEKLERİN ÇOK HANIMLA EVLENMESİ


      Toplumda din adına yapılan yanlışların en önemlilerinden birisi de, erkeklerin birden fazla kadınla evlenmesidir.

      Çok uzun zamandan beri Kur'an ile haşir-neşir olmuş ve Allah'ın lütfettiği bilgiyi, herhangi bir etki altında kalmadan, herhangi bir akıma kapılmadan, doğrudan Kur'an'ı anlamaya hasretmiş bir kişi olarak amacımız; yanlışlarını Kur'an'a, yani İslâm'a fatura etmeye çalışanların karşılarına Kur'an ile dikilmek ve bu gibi yanlışların Allah'ın arı-duru dininden temizlenmesine hizmet etmektir. Yoksa, kadın hakları savunucusu olmak, kadınların avukatlığını yapmak gibi bir niyetimiz yoktur.

      Şam ve Ezher ulemasından bazıları, Mustafa Es Sıbaî'nin "Kadının Adı" adlı eserinde ifade ettiği gibi, burada tahlilini yapacağımız ayetleri, sahabe, tabiîn ve tabe-i tabiîn dönemlerinden bu yana anlayanın olmadığını ileri sürmüşlerdir. Bize göre ise bu ayetlerin anlaşılamaması veya yanlış anlaşılması, ayetlerin orijinal metinlerindeki bir anlam bozukluğundan değil, birileri tarafından üzerlerine rivayet tozları serpilmesi suretiyle ayetlerin âdeta bir perde ile örtülmesinden kaynaklanmaktadır. Bu perde de hadis kitaplarında yer alan ve "Urve Hadisi" diye meşhur olmuş rivayettir. Bu rivayeti esas alan ulema, ayetleri, parantezli veya parantezsiz bir çok eklentiler yaparak veya bazı sözcükleri ya yok sayarak ya da gerçek anlamları dışında kullanarak, rivayete uygun şekilde anlamaya ve anlatmaya çalışmışlardır. Ayetlerin nasıl çarpıtıldığı aşağıda tek tek açıklanmış olup, bizim dileğimiz, bu konunun burada okunmasından önce, Nisa suresinin 1-3. ayetlerinin (özellikle de 3. ayetinin) bulanacak bir, iki, üç... beş başka mealden okunması ve sonra buradaki tahlilimizin değerlendirilmesidir.
      "Teaddüd-ü zevcat"ın meşruiyetinin kaynağı olarak gösterilen Nisa suresinin 1-3. ayetleri ve tahlilleri aşağıdadır:

      Nisa; 1: Ey insanlar!
      Rabbinize takvalı olun. O Rabbiniz ki, sizi bir tek canlıdan yarattı. O canlıdan da eşini yarattı. Onlardan da birçok erkek ve kadın türetti.
      Ve Allah'tan sakının! O Allah ki, O'nunla istekleşiyorsunuz.
      Ve akrabalardan sakının!
      Muhakkak Allah sizin üzerinize tam bir kontrol edicidir.


      Ey insanlar!

      Allah'ın haklarını ve akrabalık haklarını ön plâna çıkararak bir çok sosyal konuyu düzenleyen ve akraba hakları kapsamında da yetim haklarını işleyen surede, sadece Müslümanlara değil, tüm insanlığa, kamuya, kamu otoritesine seslenilmektedir.

      Rabbinize takvalı olun.

      Bir çok mealde "saygılı olun", "sakının" veya "korkun" şeklinde Türkçe'ye çevrilmiş olan " اتّقاء ittika" sözcüğü, bilinen, basit "korku" anlamına gelmediği gibi, insanın kendisine zarar vermesinden korktuğu şeylere karşı duyduğu "sakınma" veya böyle bir korku kaynaklı "saygı" anlamında da değildir. "İttika"; "takvalı olmak" demektir. "Rabbinize takvalı olun" ifadesi de, insanların Allah'ın adaletini sağlamak üzere davranmaları gerektiğini hatırlatmaktadır.

      ... sizi bir tek canlıdan yarattı. O canlıdan da eşini yarattı. Onlardan da birçok erkek ve kadın türetti.

      Bu ifade, yaratılışın gelişimini ve değişimini açıklamaktadır; önce tek bir canlı, ondan eşi, onlardan da erkekler ve kadınlar yaratılmıştır.
      Klâsik meal ve tefsirciler (!) ile onların anlayışını hiç farkı olmadan bugüne aktaran yeni meal ve tefsirciler (!), Yüce Allah'ın Kur'an'ın bu ayetinde yaptığı açıklamayı değil de, Kitab-ı Mukaddes'in Tekvin, 2. Bab, 1-25. cümlelerinde anlatılan; "önce Âdem'in yaratıldığı, Âdem'den Havva'nın yaratıldığı, onlardan da bir çok erkekler ve kadınların yaratıldığı" şeklindeki açıklamayı kabullenmişlerdir.

      Halbuki ayetin anlattığı bu değildir. Âdem ve Kitab-ı Mukaddes'te yazdığı gibi meal ve tefsircilerin (!) de Havva dedikleri eşi, ayetin anlatımına göre üçüncü aşamaya ait canlılardır. Çünkü Âdem'in ve eşinin cinsiyetleri bellidir ve ayetteki ifadeye göre cinsiyetler üçüncü aşamada ortaya çıkmaktadır. Yani, birinci aşamada tek bir canlı yaratılmış, ikinci aşamada ilk yaratılan canlıdan eşi yaratılmış, üçüncü aşamada da erkek ve dişiler olarak ayrı cinsiyetteki canlılar yaratılmıştır. Onların, "Havva'nın yaratıldığı aşama" olarak kabul ettikleri ikinci aşamada ise canlıların cinsiyetlerinin olmadığı EŞEYSİZ ÜREME söz konusudur.

      Aslında Kur'an'daki bu ifadenin, yaratılışla ilgili diğer ayetlerle birlikte FEN BİLGİNLERİ tarafından ya da onlara birlikte değerlendirilmesi, ayetin daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır.

      İstekleşme; ihtiyaçlarının giderilmesi için kulların Allah'tan dilekte bulunmasını ve Allah'ın da kullarından "kulluk" yapmalarını istemesini ifade etmektedir.

      Ve akrabalardan sakının!

      Ayetin ikinci cümlesinde nasıl, insanların kendilerini Allah'a karşı adaleti sağlamakla yükümlü hissetmeleri isteniyorsa burada da aynı adalet yükümlülüğünü insanların akrabaları ile aralarındaki ilişkilerde de duymaları, akrabaların haklarını gözetmeleri istenmektedir.

      Dikkat edilirse ayette tüm insanlığa iki temel görev verilmektedir. İnsanlar öncelikle Allah`a karşı saygılı olacaklar, Allah'ın hak ve hukukunu gözetecekler ve sonra da aynı şekilde akrabalara karşı saygılı olacaklar, akrabaların hak ve hukukunu gözeteceklerdir.

      İnsanlığa verilen bu görevlerin yerine getirilip getirilmediği, tabiî ki Allah'ın gözetiminde ve denetimindedir.

      Nisa; 2: Ve yetimlerinize mallarını verin. Temizi pise değişmeyin. Onların mallarını kendi malınıza katarak yemeyin. Bunu yapmak kesinlikle büyük bir suçtur.

      1. ayette Allah'a ve akrabalara karşı takınılması istenen tavır, bu ayetten başlayarak onuncu ayete kadar yetimlerin haklarının korunması için de istenmekte ve bu ayetlerde insanlığın yetimlere karşı olan görevleri belirtilmektedir.

      Ayette geçen " اليتامىyetama" sözcüğü; "yetimler" demektir. Bu sözcük çoğuldur ve hem erkek hem de kız yetimleri kapsar. Sözcük hakkındaki bu bilgi kesinlikle hatırdan çıkarılmamalıdır. Zira ayetlerin anlamını bozma çabalarından bir tanesi de aşağıda görüleceği gibi, bu sözcüğün anlamının çarpıtılması; kapsamının daraltılması şeklinde yapılmıştır.

      Sözcük ayette, sözcüğün önüne " الel" takısı getirilerek kullanılmıştır. Lam-ı tarif denen bu takı, Türkçe'deki "bu", İngilizce'deki "the" işaret sıfatı gibi nekre (belirsiz) olan sözcüklerin belirli, özel bir duruma getirilmesini sağlamaktadır. Ancak yapılan çevirilerde bu husus genellikle dikkate alınmamakta ve sözcük "yetimler" olarak, genel, belirsiz şekilde çevrilmektedir. Bizim çevirimizde " اليتامىelyetama" sözcüğü; "yetimleriniz" olarak çevrilmek suretiyle belirginleştirilmiş, özelleştirilmiştir.

      Nisa: 3: Ve eğer ki yetimleriniz konusunda adaleti koruyamayacağınızdan korktuysanız; o takdirde sizin için hoş (helal, uygun) olan, yetimlerin kadınlarından ikişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder nikâhlayın.
      Şayet o takdirde de adaleti gözetemeyeceğinizden korktuysanız, bir tanesini nikâhlayın. Ya da sahibi bulunduğunuz cariyenizi nikâhlayın.
      Bu haksızlığa sapmamanız için en uygunudur.


      Ve eğer ki yetimleriniz konusunda ...

      2. ayette geçen ve "yetimleriniz" demek olan " اليتامىelyetama" sözcüğü bu ayette de karşımıza çıkmıştır. Piyasadaki meal ve tefsirlerin (!) bazılarında, 2. ayette "yetimler" olarak çevrilen bu sözcük, 3. ayette "KIZ yetimler" olarak çevrilmiş ve cümleye de "Evlendiğinizde" diye hiç alâkası olmayan bir sözcük daha eklenmiştir.

      adaleti koruyamayacağınızdan korktuysanız ;

      2. ayette insanlara, "yetimlerin haklarına saygılı olmak, onların mallarını yememek, kendilerine vermek" görevi verilmişti. Ancak Rabbimiz, konunun bu kadarla kapanmadığını, "Yetimleriniz konusunda adaleti koruyamayacağınızdan korktuysanız" ifadesi ile bildirmektedir. Bu ifade, 2. ayette verilen "yetimlerin mallarını yememek, kendilerine vermek" dışında insanlara bir de "yetimler hakkında adaleti korumak" görevi yüklemektedir. Bu ilâve görev de; yetimlere, öz evlâtlara davranıldığı gibi davranılmasından başka bir şey değildir. Yani, onların beslenmeleri, büyütülmeleri, eğitilmeleri... de en az öz evlâtlar kadar iyi şekilde sağlanmalıdır.

      Ayette "geçmiş zaman kipi" kullanılmış olması, bunun bir görev, bir mecburiyet olduğunu göstermektedir. Eğer ayette "adaleti koruyamayacağınızdan korkuyorsanız" denseydi, insanlara bir tercih imkânı verilmiş olurdu ve baştan adaleti koruyamayacağını düşünen insanlar, adaleti korumakla ilgili bir çaba sarf etmeden, kendilerine bir sonraki cümlede gösterilen yolu tercih edebilirlerdi. Ama ayette "adaleti koruyamayacağınızdan korktuysanız" denmek suretiyle, insanların önce adaleti korumakla görevli oldukları bildirilmiş olmaktadır. Yani, insanlar önce görevleri olan adaleti sağlayacaklardır. Eğer görevlerini yerine getirememişlerse, yani adaleti sağlayamadıkları ortaya çıkmış ve insanlar bundan korkuyorlarsa, bir sonraki cümlede kendilerine gösterilen diğer yolu uygulayacaklardır. Dolayısıyla buradaki fiilin geçmiş zaman kipinde olması insanlara, yetimlerin topluma iyi birer birey olarak kazandırılması görevini yüklemekte ve bu görevi yerine getirmek için bir çaba sarf etmeden kendilerine gösterilen diğer yolu tercih etmelerine engel olmaktadır.

      o takdirde de sizin için hoş (helal, uygun) olan ,

      Yani: "Sizin için hoş; öncelikle helal, evlenilmesinde sakınca olmayan, yaşı yaşınıza denk, ihtiyaçlarını karşılayabileceğiniz, varsa sorunlarını giderebileceğiniz, yeni bir probleme sebep olmayacak ve hoşlandığınız uygun kadınlar..."

      yetimlerin kadınlarından

      Arapça'da nekre (belirsiz) olan sözcükler "lam-ı ta'rif" veya "izafet (belirtili isim tamlaması)" ile belirli, özel hâle getirilirler. "Lam-ı ta'rif" ile özelleştirilmiş sözcüklerin ifade ettiği anlamın daha iyi anlaşılmasını sağlamak için "izafet-i maneviyye" ile sağlamasını yapmak en uygun yoldur. Bazı hallerde de İzafet'te muzafun ileyh hazfedilip bundan bedel olarak "lam-ı ta'rif" getirilir.

      Burada da " النّساءennisai (kadınlar)" sözcüğünün önünde ma'rife takısı olan "ال el" bulunmakta ve "kadınlar" sözcüğü, belirli, özelliği olan kadınları ifade etmektedir. Yani buradaki "Lam-ı ta'rif", hazfedilmiş olan "elyetama" kelimesinden bedel olarak bulunmaktadır. Tamlamanın takdiri "من نساء اليتامى " şeklindedir.
      Bunun böyle olduğunun kanıtı ise Nisa suresinin 127. ayetidir.

      Nisa; 127: Ve senden YETİMLERİN KADINLARI hakkında fetva isterler. De ki:

      Onlar hakkında fetvayı, size Allah verir.

      Ve kendilerine farz kılınmış olarak verilmesi icap edeni, vermeyişiniz hakkındaki,

      Ve nikâhlamaya rağbet etmediğiniz KADINLARIN YETİMLERİ hakkındaki,

      Ve ezilmek istenmiş, zayıf düşürülmek istenmiş çocuk yetimler hakkındaki,

      Ve yetimlerinize adaleti yerine getirmeniz hakkındaki, kitapta okunan ayetler verir. Ve yaptığınız her şeyi Allah muhakkak bilicidir.


      Fetva; problemli, anlaşılmayan zor bir konuda, meseleyi açıklığa kavuşturmak, doğru olanı açıklamak demektir. Yani bu ayetten, insanların peygamberimize "Bu yetimlerin kadınlarının hâli ne olacak, bu problem nasıl çözülecek?" diye sorular sordukları ve soruna çözüm bulmasını istedikleri anlaşılmaktadır.
      Bize göre burada insanlar konuyu peygamberimize olumsuz yönüyle götürüp çözmesini istemişlerdir. Çünkü bu ayet, Nisa suresinin ilk on ayetinin beyanıdır ve ilk on ayette görülmektedir ki, kimse yetimlerin kadınlarını isteyerek nikâhlamamakta, Allah tarafından bir görev olarak nikâhlamaya zorlanmaktadır.
      Piyasadaki meal ve tefsirlerde (!) ise ayetin, ATFI farklı yerlere yapılması sebebiyle, bazılarında olumlu bazılarında olumsuz manalandırıldığı görülmektedir.
      Yukarıda belirttiğimiz gibi buradaki " النّساءen-nisae" ifadesi de, "yetimlerin kadınları" demektir. Bunlar, haklarında fetva istenen kadınlar olup, aynı zamanda 3. ayetteki "النّساء ennisai" sözcüğü ile kastedilen kadınlardır. Ki bunlar, yetimlerin anneleri, teyzeleri, nineleri gibi, yetimlere bakmakla yükümlü olan ve tabiî ki nikâhlanmaya uygun olan kadınlardır.

      Ayetteki " يتامى النّساءYetamennisai" tamlaması ise; "KADINLARIN YETİMLERİ" demektir. Dikkat edilirse bu ayette ifadeler 3. ayettekinin tersinden ifade edilmektedir. Üçüncü ayette "yetimlerin kadınları" denilirken 127. ayette "kadınların yetimleri" ifadesi yer almaktadır.
      "يتامى النّساء Yetamennisai" ifadesi, belirtili isim tamlaması olmasına rağmen piyasadaki meal ve tefsirlerin (!) bazılarında sıfat tamlaması olarak manalandırılmış ve Arapça dilbilgisinin çok basit kurallarını bilenler tarafından bile hemen fark edilebilecek bir hata ile "YETİM KADINLAR" şeklinde Türkçe'ye çevrilmiştir.
      İşte bu Nisa 127. ayetteki "يتامى النّساء yetamannisai" tamlaması 3. ayetteki "النّساء ennisai" sözcüğünün hangi anlamla özelleşmesi gerektiğinin ipucudur.
      Ayette geçen "okunan ayetler" ifadesi ile, Nisa suresinin ilk on ayeti kastedilmektedir.

      Üçüncü ayetin yanlış anlaşılmasına sebep olan ve büyük bilginlere bu hatayı yaptıran, bize göre yine Urve rivayeti olmuştur. Başka bir ifade ile Urve rivayetine bilim ve din heba edilmiştir. İlmini, dirayetini, cesaretini takdir ettiğimiz nice başka bilginler de maalesef gelenekçiliğin baskısıyla üçüncü ayete eklemeler, çıkarmalar yapmak, sözcükleri yanlış anlamlarda kullanmak ve izafeti, sıfat tamlaması olarak manalandırmak suretiyle hatalarını sürdürmüşlerdir.

      Piyasadaki meal ve tefsirlerin (!) bazılarında ise " النّساءen-nisai" ifadesinin ma'rife oluşu hiç dikkate alınmamıştır. Ayrıca, cümlenin anlamının içinden çıkamayan bu eserlerin yazarları, kelimenin başına bir de tam belgisizlik ifade eden "diğer" sözcüğü eklemişlerdir.


      İkişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder nikâhlayın.

      Ayetteki " مثنىmesna", " ثلاثsülase" ve " رباعrüba" sözcükleri üleştirme sayı sıfatları olup, anlamları; "ikişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder" demektir. Dolayısıyla bu ifade ile; "bölüşürken topluluktan, ikişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder kadını nikâhlayacaksınız" denmek istenmiştir. Yoksa bu ifade kesinlikle "ikinci kadını nikâhlayabilirsiniz, üçüncü kadını nikâhlayabilirsiniz, dördüncü kadını nikâhlayabilirsiniz" demek değildir.

      Buradaki anlamı aşağıdaki şekilde açıklamak mümkündür:
      "Ey insanlar! (Surenin başındaki hitap sadece Müslümanlara değil, tüm insanlaradır. Yani topluma, kamuya, kamu yönetiminedir.)
      Toplumdaki yetimlere karşı adalet korunamamışsa, yetimler mağdur durumda iseler; toplanacaksınız ve yetimlere bakmakla mükellef olan kadınları, onların özelliklerini ve kendi özelliklerinizi dikkate alarak, ikişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder nikâhlamak üzere bir kampanya düzenleyeceksiniz. Böylece yetimler üvey çocuklarınız, yetimlere bakmakla mükellef kadınlar da eşleriniz olacak. Bu işlem sonucunda, yetimler ile onlara bakmakla mükellef kadınlar akrabalarınız durumuna gelecek, siz de onlara artık akrabalık hak ve hukukunu uygulayacaksınız."


      Piyasadaki meal ve tefsirlerde (!) ise, yapılan eklentilere rağmen ifadelerde görülen anlam bozuklukları ve cümle düşüklükleri, bu yazarların ayeti anlayamadıklarını göstermektedir. Ayrıca, bu meal ve tefsir sahiplerinin, ayetin gerçek anlamını kavrayamadıklarını ortaya koyan bir diğer husus da, ayetteki "NİKÂHLAYINIZ" emri hakkında vucup ifade etmeyip nedb ifade ettiğini ileri sürmeleridir. Yani, onlara göre ayet güya, Müslümanlara iki kadınla, üç kadınla, dört kadınla evlenmeyi mecbur kılmazmış da, "ister evlenin ister evlenmeyin, serbestsiniz" anlamında bir keyfîlik ifade etmekteymiş. Ama isteyen, ikinci, üçüncü, dördüncü kadını nikâhlayabilirmiş.

      Halbuki yukarıda gösterdiğimiz gibi, ayetin dörde kadar evlenebilmekle hiç ilgisi yoktur. Ayet, olağanüstü hâllerde (yetimlerin mağduriyetleri korkusu oluştuğu şartlarda) başvurulması gereken bir kampanyadan bahsetmekte ve insanları (evli olsun, bekâr olsun), bu kampanyaya katılmaya mecbur etmektedir.

      Şayet o takdirde de adaleti gözetemeyeceğinizden korktuysanız, yetim kadınlarından bir tanesini nikâhlayın. Ya da sahibi bulunduğunuz cariyenizi nikâhlayın.

      Yani; "YETİMLERİN KADINLARININ ikişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder paylaşılması sonucunda, eşler arasında yeme içme, barınma, evlilik ilişkileri bakımlarından adaletli davranamayacaksanız, bir tane yetim kadınını nikâhlayacaksanız ya da hürriyeti olmayan cariyenizi (kadın kölenizi) nikâhlayacaksınız."
      Görüldüğü gibi bu sosyal kampanyadan kaçmak yoktur. Olağanüstü hâllerde yapılacak olan bu kampanyaya herkes mutlaka katılacak, toplumdaki sorunun çözümüne katkıda bulunacaktır.
      Piyasadaki meal ve tefsirlerde (!) ise "Bir tane ile yetinin" şeklinde, ayetin kelime ve harfleriyle hiç mi hiç ilgisi olmayan bir ifade uydurulmuştur. Ayette "YETİNİN" diye bir yüklem yoktur, ayetteki yüklem; "NİKÂHLAYINIZ"dır.

      Konu ile ilgili Kur'an ayetleri gayet açık ve net iken, konunun hadis kitaplarında yer alan o meşhur (!) rivayete uydurulması amacı ile bazı mealciler ve bazı tefsirciler (!), Kur'an'a bile ilâve yapmaktan çekinmemişlerdir.

      Yeğeninin, peygamberimizin eşi Ayşe'ye Nisa suresinin 3. ayetinin ne demek olduğunu sorması üzerine, Ayşe'nin verdiği cevabı konu etmesine rağmen hadis kitaplarında yer alan bu rivayetin aslında peygamberimize SÖZ, UYGULAMA ve UYGUN BULMA yönleriyle nispeti yoktur. Bu bir sahabe bilgisi, sahabe sözüdür. Buna Hadis İlminde "Mevkuf rivayet", "Eser" denilmektedir.
      Urve hadisi denilen bu rivayet, bazı farklılıklarla bir kaç yoldan nakledilmiştir. Bunların en detaylısı ise Sahih-i Buhari'deki metindir (Kitab-üt-Tefsir, 73. Bab, 96 numaralı hadis):

      ".........İbn- Şihab şöyle demiştir: Bana Urve ibn-ü-Zübeyr haber verdi ki, kendisi Âişe'den, Allahü Teâlanın "Eğer yetimleriniz hakkında adâleti koruyamayacağınızdan korktuysanız....." (konu ettiğimiz Nisa suresi 3. ayet) sözünün ne anlama geldiğini sormuş. Âişe de şöyle demiştir:
      Ey kız kardeşimin oğlu, Bu âyetteki yetim kız, (Halbuki ayette YETİME yani yetim kız diye bir ifade yoktur. H.Y.) velisinin velâyet ve vesâyeti altında bulunup malında erkeğe ortak yapar. Kızın malı ve güzelliği, velisi olan erkeğin hoşuna gider. Bu sebeple velisi onunla evlenmek ister. Fakat kızın mehrinde adâlet etmek ve başkasının vereceği kadar mehir vermek istemez. İşte bu âyette o çeşit velilerin velâyeti altındaki yetim kızları - haklarında adâlet ve onların mehirlerini en yüksek miktarına yükseltmedikçe- nikâh etmeleri nehyolunup, bunlardan başka kendilerine helal olan kadınlardan nikâh etmeleri emrolunmuştur.
      Âişe devamla dedi ki :
      Bu âyet indikten sonra insanlar Rasulüllah'a sorup fetva istediler. Bunun üzerine Allah şu âyeti indirdi. ‘Senden yetimlerin kadınları hakkında fetva isterler...' (Nisa suresinin 127. ayeti. Bu ayet de tarafımızdan genişçe açıklandı. Oradan detaylı okuyabilirsiniz.)
      Âişe dedi ki : Yüce Allah'ın bu diğer âyetteki (127. ayet) ‘Ve terğabûne en tenkihûhünne' kavli de herhangi birinizin himayesinde bulunan yetim kıza, mal ve güzelliği az olduğu zaman onunla evlenmeye rağbet göstermemesidir.
      Âişe dedi ki :
      Bu mal ve güzelliği az olan yetim kızlara rağbet etmediklerinden dolayı malına ve güzelliğine rağbet ettikleri yetim kızları- adalete riâyet etmedikçe- nikâh etmekten yetim velileri nehyolundular."


      Peygamberimizin özellikleri hakkında kendisine yöneltilen her soruya Kur'an'ı göstererek cevap veren ve Kur'an dışı kültürlere pek rağbet etmemiş olan Ayşe'nin Kur'an'ı anlama ve anlatma dirayeti herkes tarafından bilinmektedir. Dolayısıyla, açık ve net ifadesiyle dağdaki çobandan üniversitedeki profesöre kadar herkesin anlayabileceği Muhkem olan bu ayetin, Ayşe tarafından metin anlamı dışında ve anlaşılmaz ifadelerle, rivayetteki şekilde yorumlanmış olması hiç de inandırıcı değildir.
      Ama ne yazık ki, Ayşe'ye atfedilen bu açıklamalar yüzünden bu ayetler hiç anlaşılmamış, ayetin metnini Ayşe'nin anlatımına sokabilmek için kelimelerin önüne arkasına kural dışı bir çok eklentiler yapılmıştır.
      Sonuçta ortaya, ayetlerin gerçek manasının aksine olarak bir TEADDÜD-Ü ZEVCAT (çok evlilik) kurumu çıkarılmış ve zorlama yorumlarla, uydurma gerekçelerle Müslümanlara kabul ettirilmek istenmiştir. Bu zorlama yorum ve uydurma gerekçelerden bazıları şunlardır:

      - Çok evlilik ilk defa İslâm tarafından konulmamış, eski toplumların tümünde, Hıristiyan ve Yahudilik'te de bu uygulama varmış. Tevrat'a göre Süleyman peygamberin yedi yüz tanesi hür, üç yüz tanesi cariye olan tam bin tane hanımı varmış.
      - Bazı dönemlerde, bazen de savaş ve umumî felâket hâllerinde, kadın cinsi erkekten daha çok sayıda olurmuş. O zaman çok eşlilik sosyal zaruret hâlini alırmış. (Ya tersi olursa?)
      - Kadın çocuk doğuramaz durumda olup, erkek de çocuk isterse bu usulden başka çare yokmuş. (Ya erkek kısır olursa?)
      - Kadın müzmin bir hastalığa müptelâ olursa, yine başka çare yokmuş. (Ya erkek hasta olursa?)
      - Erkek cinsel istek yönünden güçlü olursa, eşi de ihtiyar, aybaşılı, lohusa ya da hamile vs. olursa, erkeğin cinsel ilişkisi aksarmış. (Peki kadının canı, duygusu, hazzı yok mu? Erkeğe tanınmak istenen haklar, kadın için söz konusu olmuyor mu? O erkeği tatmin için mi yaratıldı ya da görevlendirildi?)





      Sonuç:

      Bir çok meal, tefsir (!) ve tüm fıkıh kitaplarında, Nisa suresinin 3. ayetinin gerçek anlamı Urve rivayetiyle örtülmüş, kelimelerin evvel ve ahirine kelimeyle hiç alâkası olmayan eklentiler yapılmış ve çok evliliğe izin çıkartılmaya çalışılmıştır. Ayrıca, aklı evvel geçinenler tarafından da bunun sosyal ve bireysel zorunluluk olduğu iddia edilmiş ve bu konuyla ilgili ahkâm yürütülmüştür.
      Ama işin aslının öyle olmadığı, yukarıda görüldüğü gibi aşikârdır. Yani, İSLÂM'DA, NORMAL ŞARTLARDA ÇOK EVLİLİK YOKTUR. ÇOK EVLİLİK, ANCAK OLAĞANÜSTÜ DURUMLARDA; YETİMLERİN HİMAYESİ İÇİN UYGULANAN SOSYAL BİR KAMPANYADIR. İslâm'a göre çok evlilik, kamusal kararla topluca uygulanır, kişisel olarak uygulanamaz!
      Başka bir yazımızın konusu olan peygamberimizin çok evliliği, çok eşliliği ise, yine özel durumlardan kaynaklanmıştır ve sadece ona özgü bir uygulamadır.


      Hakkı Yılmaz

      Yorum


        #78
        Ynt: İslamda Çok Eşlilik (4 Kadın) Haramdır Görüşü

        [quote author=ehlibeytin_izinde link=topic=10836.msg67347#msg67347 date=1262323003]
        [color=red]“””ÇOK EŞLİLİK ZULÜMSE ÇOK EŞLİ OLUN (?!)

        İsteseniz de kadınlar arasında adaleti sağlayamazsınız.
        Ne kadar isteseniz de kadınlar arasında ADALET yapamazsınız.

        Öyle ise (birine) tamamen yönelip ötekini askıda (kocasız) bırakmayın. (Nisa 4 /129) diyerek çok evlilikte adaletin ne anlama geldiği ve nasıl sağlanacağı gösterilmiş oldu. Çok evliliği bizzat yasama olarak belirten Allah adalet konusunda kalbinizde sevgi adaleti değil davranışlarda adaleti emretmiş oldu böylece.. askıdaymış gibi bırakmayın. Yani ona da aynı muameleyi yapın...
        Sizce şimdi iddiacının neden bu ayete hiç değinmediği ortaya çıkmıştır umarım… Rabbim bizi şeytandan ve onun yaydığı kompleksten ve de cehaletten korusun…
        [/quote]

        bu ayette hareke sorunu mu var? daha önce bu ayete çok evlilik konusunda hevalarında ayetlerle oynayanların hiç değinmediği konusunda eleştirim vardı. neden hiç değinmediniz ya da değinenleri almadınız?

        Yorum


          #79
          Ynt: İslamda Çok Eşlilik (4 Kadın) Haramdır Görüşü

          "Örneğin başka bir ayet var bir erkek için evlenemeyeceklerin açıklandığı. Orada bir erkek için evlenilemeyecek kadınlar sayılırken en sonda "iki kızkardeş" denmiyor "iki özdeş kadın" deniyor arapça orjinalde. iki özdeş kadın KUMA demektir. Bu çevirilere ve meallere iki kızkardeş olarak geçiyor hep. Ben bunları da değerlendirmek zorundayım. Bu konuda yazıcam ama diğer ayetin doğru düzgün açıklayanını bulamadım. Arapçam da yok ki size anlatayım.
          "

          iki kız kardeş diye geçmiyor diyen hangi aptal ya da tahrifatçıymış bana onu söyler misiniz! اختين"Uhteyn" ne demekmiş? sorun bakalım ona!. kılavuzu karga olanın burnu ... Kendi hevaları uğruna müteşabih ayetleri kullananları gördük de muhkem ayetleri değiştirmeye çalışabilecek, kelimelerin anlamlarını kaydırabilecek ve birilerini bunlara inandırabilecek kadar yahudileşenler de varmış demek ki! Yuh diyorum başka bir şey demiyorum...

          Samimi olarak bu işin peşinde olduğunuzu iddia ediyorsunuz o zaman gidin bir basit hocaya bu kelimenin anlamını sorun iki kadın mıymış yoksa iki kızkardeş mi? Alacağınız cevaba göre ya bana güvenmeyin ya da karşı tarafa.. Çünkü bu bilgi meselesi değil en basit arapça bilen bile "uht" kelimesinin kızkardeş olduğunu bilir.

          "Hareke mevzusunu açtım başka bir başlıkta. Lütfen bu konuyu hafife almayınız. Sizi bilmem ama ben Emevilerden her şeyi beklerim. Açtığım başlıkta geçen bir görüşte ehlibeytin elinde başka bir kuran olduğu ve bu Kuran'ının okunuş ve anlam farklıkları olduğu ve bu yüzden yakıldığı yazıyor. Bunu söyleyen İbni Kesir hem de. Bu konuda sizin de araştırmaya katılmanızı bekliyorum."

          hareke konusunda dediğimizi dedik. İnanmak isteyenlere konu çok açıktır. Tek başına Bu zikri (Kur'an'ı) biz indirdik onu koryacak da biziz ayeti bile yeter. Güvenmiyor musunuz? Siz Kur'ân'ı bu güne Emevilerin mi getirdiğini sanıyorsunuz Haşa... O zaman ya Emevileri tanımıyorsunuz ya Kur'an'ı. Onların Kur'an'a zarar verebilmeleri mümkün olsaydı şüpheniz olmasın şu an Kur'an'dan kırıntı bile kalmazdı... Bunu biliyor olmalısınız...

          Hareke ve kıraatlar konusunda İmamlarımızdan rivayet edilen hadislerde, meşhur hareke ve kıraat doğru olanıdır, genelin okuduğu gibi okuyun korunan odur şeklinde geçer ki bu da tüm şüpheleri siler süpürür..

          "İstatistik mevzusunu ben açmadım siz açtınız."

          Ama biz sanki bu istatistik konusu çürütülürse ayetin anlamı buna bağlı olarak sizin dediğiniz şekilde değişir anlamında mı dedik ki siz o konuma getirdiniz?

          "Ben işin doğrusunu bilmediğimi ve cahil olduğumu söylüyorum zaten. İşin doğrusunu bilmiyorsam şüphede kalma hakkım da var. Ama Allahın bana kendi sonsuz adaletinden verdiği bir nebze de olsa adalet kırıntıları var ve bana adaletsiz gelen bir şeyi sorguluyorum. Allahın adaletini sorgulamıyorum, Allahın sözlerinin yanlış yorumlanıp yorumlanmadığını sorguluyorum. Allah akla mantığa vicdana aykırı bir emir vermez. Bu zaten harekeler sorunsuz olsa dahi bir emir değil bir serbestilik. işte bu serbestilik o zamanki belli bir şart için serbestilik olabilir. Bunu anlamaya çalışıyorum."

          işin doğrusunu bilmeyen biri olarak siz neden o zaman bize değil de onlara uyuyorsunuz? Doğrusu vicdanınızda açık değil mi? Bizim kızıp sorguladığımız işin bu boyutudur.

          "ilk verdiğim alıntı olan Hasan aKçayın görüşünü ben anladım. harekeleri bu şekliyle okuduğunuzda cümle kendisi ile çelişiyormuş. Siz çelişmiyor deseniz de Arapça bilen herkes cümlenin kendi içinde çeliştiğini anlam bozukluğu olduğunu söylüyor. Söylemeyenler de birebir çeviri yerine YORUM katıyorlar. Yorum katarak çelişkiyi kaldırıyorlar. 0 Yorumsuz hali şu şekilde imiş hasan akçaya göre "Kadınları ikişer, üçer, dörder eş alınca adaletsizlik (zulüm) edeceğinizden korkuyorsanız ellerinizin altındaki cariyelerle evlenin." cariyeler diyince de çok eşli olun denmiş oluyor kadınlar diyince de çok eşli denmiş oluyor. Çok eşlilikte adaletsizlikten korkuyorsanız çok eşli denmiş olabilir mi diyor hasan akçay. Bir hareke ile o ayetin çelişkisi gidiyor ve anlamı değişiyor. Ben arapça bilmediğim için tam kontrol yapamıyorum ama bu şekilde düşünen çok kişi var arapça bilenler arasında."

          Âyetlerimiz kendilerine apaçık birer delil olarak okunduğunda, (öldükten sonra) bize kavuşmayı ummayanlar, “Ya (bize) bundan başka bir Kur’an getir veya onu değiştir” dediler. De ki: “Onu kendiliğimden değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben ancak bana vahyolunana uyarım. Eğer Rabbime isyan edecek olursam, elbette büyük bir günün azabından korkarım.” (YÛNUS suresi 15. ayet)

          Bu ayete dikkat edin.

          Buradaki problem, cariyenin normal bir hür şeklinde algılanıp onunla hür eş arasında da adalet gerektiği şeklindeki yanlış akıl yürütmesinden kaynaklanıyor. hürlerle çok eşli olduğunuzda adaletten korkuyorsanız o zaman adalet yükümlülüğünüzün bulunmadığı cariyelerle evlenin...

          Sonuç olarak ben ayetin harekelerinin yanlış olduğunu düşünmüyorum. Çünkü emin olamam, çünkü Arapça bilmiyorum. Bulduğum şeyleri paylaşıyorum ki siz itiraz edesiniz. Fakat sizinle zıtlaşmamızın sebebi bu değil. Siz adaleti komple yok edip ilk kadının rızasına gerek olmadığına, her zaman çok eşli olunabileceğine dem vurunca ben ona itiraz ettim.


          Müslüman erkek hangi mübah konuda eşini razı etmemeli ki? Ancak bu Allah'ın helalini haram kılma kadar kadına şımarıklık ve haddini aşma seviyesizliğini verecekse orada da dur demek lazım..

          "İtirazım, Kuranda çok eşlilik olsa bile bunun bir istisnai durum olabileceği, istisnai bir durum olmasa bile MUTLAKA bazı şartlarla evdeki kadının rızası ile gerçekleşebileceğini düşünmemdir. Farkındaysanız gülistan hanımla hiç zıtlaşmadım çünkü o kadınlara bir araç değil toplumda bir birey olarak bakıyor. Siz veya mehmet kardeşim deseydiniz "kardeşim bu savaş vs. durumlarından dolayı gerekli bir durumdur, bazen hem bu hem de bazı diğer başka sebeplerden dolayı gerekebilir, gerektiğinde evdeki kadının ve evlenilecek kadının rızası ile böyle bir şey mümkün olabilir, Allah bunun iznini vermiş" deseydiniz size ne itirazım olabilirdi?"

          Allah'ın demediğini biz nasıl diyelim?


          " Yazdığınız her şeyden faydalandım da. Örneğin ilk başta tamamen saçma geliyordu ama savaş meselesi ve Hz. Alinin çok eşlilik yapması benim kafamda sizin düşüncenize doğru bir kayma yaptı. Size itirazım tamamen farklı bir durumdan dolayıdır. Kadınları bir birey olarak görmemenizden dolayıdır."

          Bu bizi yanlış anlayıp bize attığınız iftiradır. Kadınlar bizim kadar bir varlıktırlar. Allah katında dereceleri eşittir. Hayatta sadece konumları ve sorumlulukları farklıdır. Bizim dediğimiz kadınla ilgili değil Allah'ın helali bakımından konuya yaklaştık..
          Resul s.a.a. bile kadınlarının rızası için kendine Allah'ın helal kıldığını (bal şerbeti) haram kılamıyorsa hangi erkek, karım istemiyor diye, Allah'ın çok eşlilik helalini kendine haram kılabilir?

          " Kızım falancaya feda olsun demek için kızınızın sahibi olmanız lazım halbuki siz sadece kendinizin sahibisiniz."

          İyi de siz soruyu sorarken hiç böyle değildi. Sanki ben kızımın sahibiymişim o da benim irademe boyun eğmiş cansız ruhsuz duygusuz varlık diye sormadınız mı? Önce sorunuzu düzeltin, ya da sorunuzun anlamını irdeleyin sonra bizi mahkum edin.

          "Kızınız da bir birey ve kendi aklı mantığı vicdanı kalbi var. Sizde olan her manevi şey onda da var. Siz ancak öğüt verebilirsiniz: "bak bu salih bir kul" gibi. Aynı şekilde karınız da bir birey. Kadının da manevi yönden ve Allahın nazarında sizden bir eksiği yok. Umarım şimdi anlayabilmişsinizdir beni. Her lafımda art niyet aramanızdan dolayı benim de canım sıkılıyor açıkçası."

          Tabi ki kızımın da karımın da evlilik konusunda benim kadar yetki sahibi olduğuna inanmaktayım. hatta kızımın benden daha çok yetki sahibi olduğuna. Ben bu soruya cevap yazarken kızım isterse, diye yazmak içimden geçmişti. ama sırf benim istemediğimi ve bahane peşinde olduğumu düşünmeyesiniz ya da soruyu doğru sorasınız diye bunu yazmadım.

          her lafınızdan dolayı artniyet aramıyorum. ancak:

          "Hem de hepsi erkek ve toplum için boşta kalmış kadınlardan daha tehlikeliler Gülümseme"

          bu cümle ve ardından gülme, samimi olarak ilim peşinde olmadığınız kuşkusunu doğurmaz mı!

          Yorum


            #80
            Ynt: İslamda Çok Eşlilik (4 Kadın) Haramdır Görüşü

            Apollonius'un H. Y. diye birinden alıntıladığı yazıda aşırı kasıt ve saptırmaların bulunduğu noktaları alıntıladım. Numaraladırmaları ben yaptım:

            "1- Bize göre ise bu ayetlerin anlaşılamaması veya yanlış anlaşılması, ayetlerin orijinal metinlerindeki bir anlam bozukluğundan değil, birileri tarafından üzerlerine rivayet tozları serpilmesi suretiyle ayetlerin âdeta bir perde ile örtülmesi

            2- Nisa: 3: Ve eğer ki yetimleriniz konusunda adaleti koruyamayacağınızdan korktuysanız; o takdirde sizin için hoş (helal, uygun) olan, yetimlerin kadınlarından ikişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder nikâhlayın.

            3- Piyasadaki meal ve tefsirlerin (!) bazılarında ise " النّساءen-nisai" ifadesinin ma'rife oluşu hiç dikkate alınmamıştır. Ayrıca, cümlenin anlamının içinden çıkamayan bu eserlerin yazarları, kelimenin başına bir de tam belgisizlik ifade eden "diğer" sözcüğü eklemişlerdir.

            4- Ayetteki " مثنىmesna", " ثلاثsülase" ve " رباعrüba" sözcükleri üleştirme sayı sıfatları olup, anlamları; "ikişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder" demektir. Dolayısıyla bu ifade ile; "bölüşürken topluluktan, ikişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder kadını nikâhlayacaksınız" denmek istenmiştir. Yoksa bu ifade kesinlikle "ikinci kadını nikâhlayabilirsiniz, üçüncü kadını nikâhlayabilirsiniz, dördüncü kadını nikâhlayabilirsiniz" demek değildir.

            5- "Ey insanlar! (Surenin başındaki hitap sadece Müslümanlara değil, tüm insanlaradır. Yani topluma, kamuya, kamu yönetiminedir.)
            Toplumdaki yetimlere karşı adalet korunamamışsa, yetimler mağdur durumda iseler; toplanacaksınız ve yetimlere bakmakla mükellef olan kadınları, onların özelliklerini ve kendi özelliklerinizi dikkate alarak, ikişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder nikâhlamak üzere bir kampanya düzenleyeceksiniz. Böylece yetimler üvey çocuklarınız, yetimlere bakmakla mükellef kadınlar da eşleriniz olacak. Bu işlem sonucunda, yetimler ile onlara bakmakla mükellef kadınlar akrabalarınız durumuna gelecek, siz de onlara artık akrabalık hak ve hukukunu uygulayacaksınız."

            6- Yani; "YETİMLERİN KADINLARININ ikişer ikişer, üçer üçer, dörder dörder paylaşılması sonucunda, eşler arasında yeme içme, barınma, evlilik ilişkileri bakımlarından adaletli davranamayacaksanız, bir tane yetim kadınını nikâhlayacaksanız ya da hürriyeti olmayan cariyenizi (kadın kölenizi) nikâhlayacaksınız."

            7- Piyasadaki meal ve tefsirlerde (!) ise "Bir tane ile yetinin" şeklinde, ayetin kelime ve harfleriyle hiç mi hiç ilgisi olmayan bir ifade uydurulmuştur. Ayette "YETİNİN" diye bir yüklem yoktur, ayetteki yüklem; "NİKÂHLAYINIZ"dır.

            8- Konu ile ilgili Kur'an ayetleri gayet açık ve net iken, konunun hadis kitaplarında yer alan o meşhur (!) rivayete uydurulması amacı ile bazı mealciler ve bazı tefsirciler (!), Kur'an'a bile ilâve yapmaktan çekinmemişlerdir.

            9- - Çok evlilik ilk defa İslâm tarafından konulmamış, eski toplumların tümünde, Hıristiyan ve Yahudilik'te de bu uygulama varmış. Tevrat'a göre Süleyman peygamberin yedi yüz tanesi hür, üç yüz tanesi cariye olan tam bin tane hanımı varmış.
            - Bazı dönemlerde, bazen de savaş ve umumî felâket hâllerinde, kadın cinsi erkekten daha çok sayıda olurmuş. O zaman çok eşlilik sosyal zaruret hâlini alırmış. (Ya tersi olursa?)
            - Kadın çocuk doğuramaz durumda olup, erkek de çocuk isterse bu usulden başka çare yokmuş. (Ya erkek kısır olursa?)
            - Kadın müzmin bir hastalığa müptelâ olursa, yine başka çare yokmuş. (Ya erkek hasta olursa?)
            - Erkek cinsel istek yönünden güçlü olursa, eşi de ihtiyar, aybaşılı, lohusa ya da hamile vs. olursa, erkeğin cinsel ilişkisi aksarmış. (Peki kadının canı, duygusu, hazzı yok mu? Erkeğe tanınmak istenen haklar, kadın için söz konusu olmuyor mu? O erkeği tatmin için mi yaratıldı ya da görevlendirildi?)

            10- Yani, İSLÂM'DA, NORMAL ŞARTLARDA ÇOK EVLİLİK YOKTUR. ÇOK EVLİLİK, ANCAK OLAĞANÜSTÜ DURUMLARDA; YETİMLERİN HİMAYESİ İÇİN UYGULANAN SOSYAL BİR KAMPANYADIR. İslâm'a göre çok evlilik, kamusal kararla topluca uygulanır, kişisel olarak uygulanamaz!
            "

            bu yazarı ayetleri bu kadar saptırması, eleştirdiklerinin kat kat fazlasını kendisinin yapması ve buna rağmen kendinin ayetlere bir şey eklemediğini iddia etmesi, hadisleri reddetmesi ve toz kırıntıları gibi nitelemesi ve ilimce kabul görmüş bilgilere küçümser bakması nedeniyle kınıyorum...

            cevaplamaya değer görmüyorum...

            eğer şia kardeşlerimden, Ehlibeyt a.s.'ın onca belgelerine ve çok evlilik konusunda onca net delillerine rağmen bu iddialarda kafası bulanan varsa yazsın onlar için bunları açıklarım inşallah...

            Yorum


              #81
              Ynt: İslamda Çok Eşlilik (4 Kadın) Haramdır Görüşü

              apollonois kardesim;
              su ikiser ikiser, ücer ücer....meselesini bu kez de sizin yaptiginiz alintida baska bir mecrada kisitlamaya calismislar gibi gelmedimi sizede? bu ayetten böyle bir sey cikarsa, bu taktirde oldu olacak kuranda cok evlilik yoktur deyip ciksinlar isin icinden, zaten bunu demeye getirmisler, ki bu taktirde de gerektigi zaman bile böyle bir fetva cikarabilecekleri ayet hangisi olacakmis?

              bakin, herkes yanilmis olabilir, fakat ehlibeytin yanilmasi sözkonusu bile olamaz, apacik uygulamalariyla onlarin hayatlari var, kurani yanlis anlayan veya anlatan her kim olursa olsun, örnek davranis olarak pak imamlardan bir tanesinin hayatina bakmamiz, gercek olani görmemiz icin yeterli olacaktir...

              ancak, bu cevazin önü arkasi, günün sartlari, zorluklari, bireylerin halleri gözönüne alinarak davranilmasi ayri bir mevzu, fakat cok esliligin bazen kacinilmaz oldugu ve dolayisi ile insani haramdan uzak tutarak, helal dairesinde cözüm olmasindan dolayi kuranda oldugu ayri bir gercektir.


              Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

              Yorum


                #82
                Ynt: İslamda Çok Eşlilik (4 Kadın) Haramdır Görüşü

                [quote author=ehlibeytin_izinde link=topic=10836.msg68250#msg68250 date=1263141140]
                işin doğrusunu bilmeyen biri olarak siz neden o zaman bize değil de onlara uyuyorsunuz? Doğrusu vicdanınızda açık değil mi? Bizim kızıp sorguladığımız işin bu boyutudur.
                [/quote]

                İşin doğrusunu bilmiyorum diye internetten sırf ehlibeytin_izinde rumuzu var diye asabi birinin peşinden mi gideceğim? Peygamberlik iddianız mı var? Eğer böyle bir iddianız yoksa anlamanız gerekiyor ki işin doğrusunu bilmiyorsam araştırırım öğrenene kadar. Birinin peşinden gidecek olsaydım babam ve dedem gibi sünni olurdum zaten. Siz bana ait olmayan aktardığım bu fikirlerle değil de benimle zıtlaşma yoluna gidiyorsunuz.. Hedef olarak beni seçiyorsunuz. Tatmin edecek açıklamanız olduğunda zaten sizi dinliyorum. Ama bu şekilde "belki doğruyu bile" itici şekilde söylüyorsunuz. Bana araştırmanın peşini bırakmamı söylüyorsunuz. Kusura bakmayın ama bana göre H.Y (Hakkı Yılmaz) dediğiniz kişinin 1000'de biri kadar bile bir ikna edici yazı yazmadınız bu konuda.

                [quote author=ehlibeytin_izinde link=topic=10836.msg68250#msg68250 date=1263141140]
                iki kız kardeş diye geçmiyor diyen hangi aptal ya da tahrifatçıymış bana onu söyler misiniz! اختين"Uhteyn" ne demekmiş? sorun bakalım ona!. kılavuzu karga olanın burnu ... Kendi hevaları uğruna müteşabih ayetleri kullananları gördük de muhkem ayetleri değiştirmeye çalışabilecek, kelimelerin anlamlarını kaydırabilecek ve birilerini bunlara inandırabilecek kadar yahudileşenler de varmış demek ki (ZAN)! Yuh diyorum başka bir şey demiyorum...[/quote]

                Kızkardeş mevzusuna gelince, Bu da okuduğum şeylerden birisi. Arapça bilmediğimi söylemiştim. Buraya size yazıyorum ki siz de itiraz edesiniz. Siz sinirlenince üslubunuz inandırıcılığını zaten kaybediyor. Bu konuda okuduğumu aynen yazayım:
                __________________________________________________ _______________________________
                Kuran kendi tefsırını yapar,Nisa 23 te geleneksel tefsırce çevırılen iki kızkardeşle evlenmeyın derken orjınal arapça metınde uhteynı kelımesı kullanılıyor ve gercekte yoldaş anlamına gelıyor.Diğer ayetlerdede bu şekılde kullanım var.Meryem 28 Ey Harunun yoldaşı hıtap Meryeme ,Harunsa yıllar önce Musayla bırlıkte vefat etmış, Meryemse Harun ve Musanın ancak dın yoldaşı olabılır.,dıyanette mealınde kızkardeş ve yoldaşı slaslayarak es anlamlı vermış,diğer ayetlerede bakınız, kastedılen ıkı kadın yoldaş, kan bagıyla kardeş degıl. Araf 38 de yıne yoldaş olarak kullanılmış uhteynı kelımesı.

                4:23 ayetı DOĞRU MEALIYLE çokeşlılığe kesın yasak getıryor. AYETIN BASINDAKİ KAN BAGI OLAN KIZKARDEŞLE EVLILIK YASAĞINI ANLATIRKEN FARKLI BIR KELIME SECILMIŞ (EHAVATÜKÜM ),AYETIN SONUNDAKİ YOLDAŞ ANLAMINDAKİ UHTEYNI KELIMESI DEGIL.

                Diyanet Meryem 28. Ey Harun'un yoldaşı/kızkardeşi! Senin baban kötü bir insan değildi; annen de iffetsiz değildi.

                A'raf Suresi 38 Allah buyurdu: "Sizden önce gelip geçmiş cin ve insan topluluklarıyla içiçe, girin bakalım ateşe." Her ümmet girdiğinde, yoldaşına/kızkardeşine lanet eder. Nihayet, hepsi orada bir araya gelince, sonrakiler öncekiler için şöyle derler: "Rabbimiz! Bizi bunlar saptırdılar. Ateş azabını bunlara bir kat daha fazla ver." Allah buyurur: "Her biri için bir kat fazlası var, fakat siz bilmezsiniz."
                Nisa Suresi 23 Size, şu kadınlarla evlenmek haram kılınmıştır: analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle birleştiğiniz hanımlarınızdan doğmuş olup evlerinizde oturan üvey kızlarınız -eğer anneleriyle birleşmemişseniz o takdirde sizin için bir günah yoktur- ve sulbünüzden gelen oğullarınızın karıları. İki yoldaş kadın birlikte almanız da haram kılınmıştır. Eskide kalanlar müstesna. Allah çok affedici, çok merhametlidir


                yoldaş رَفِيقَة; [Cogul] آت- [kadın] eşlik eden; yoldaş; kız arkadaş; sevgili; metres;

                İki Kelimede aynı kökten ve arapçada anlamı yoldaş manasındadır zaten bu manada olduğunu çevirilerden anlıyoruz. çünkü araf suresinde kullanılış şeklinde doğru bi şekilde yoldaş olarak kullanılmış fakat her ne hikmetse nisa suresinde bu kelime aynı kökten olmasına manasının yoldaş olmasına ragmen kız kardeş olarak kullanılmıştır. Aslında bir meali eline alan bi okuyucu araf suresinde yoldaş diye geçen kelimeyi nisa suresinde de aynı geçmesini bekler bunu bu şekilde yazmak mealcinin okuyan kullara karşı sorumluluğudur….Zaten ıkı kızkardeşe yasak getırmesı,çokeşlılığe okey demesı çok mantıksız çunku kızkardeşlerle ayrı ayrı evlenmek helal..

                __________________________________________________ ________________
                Arapça bilmediğim için benim için dikkate alınacak bir yazı. Eğer açıkça yalan söylemiyorsa, söylediği mantıklı geliyor, Kuranda kızkardeş olarak kullanılan başka bir Arapça kelime varken (EHAVATÜKÜM), bu kelime yerine yoldaş anlamına gelebilecek olan bir kelime (uhteynı) neden kullanılmış dersiniz?

                Fakat ben diğer konuları da araştırmama rağmen daha çok Hakkı Yılmazın görüşüne yakınım. Bu meselenin yetimlerle ilgili bir kanun olduğu ayetin kendisinden bile açıkça belli. Yani ayet yerimlerle ilgili söylenmiş bir ayet. Bu ayeti bütün kadınlarla ilgili olarak yorumlamak hiç mantıklı gelmiyor.
                Bir alıntı daha:
                __________________________________________________ _________________
                Kuranın emrı ne?peygamberlerı örnek almak degıl mi?

                Kuran Adem,Lut,Nuh,Zekerıya bu peygamberlerı bıze tek eşli olarak anlatmamışmı? Örnek niye almıyorsunuz?

                Kuran sadece son peygamberı ıstısna koyup vahıy geregı İslamı yayma hımaye,örf yıkma,kavımler arası akrabalık için ,İslamdan önce Hatıce anamızla tekeşlıyken ,İslam sonrası belırıtılen bu özel statuyle çokeşlı yapmamışmı?Bu evlılık sayısı bıle sınırlandırılmamışmı?Demekki Muhammedperestlık yapsak bıle sınırsız çokeşli olamayız.Kurandaki özel statusu olmayan dığer tum peygamberleri örnek alırız...

                SON PEYGAMBERIN ÖZEL STATUSU KURANDA BELLI, TEKEŞLI YASADIĞI HATICE ANAMIZIN VEFATINDAN UZUN YILLAR SONRA VAHIY GEREĞİ EVLENMIŞTIR:

                (Ey Peygamber! Sana mehir verdiğin eşlerini helal kıldık…)
                Ve Allah’ın sana yüklemesi üzerine senin yeminle sahip çıktıklarını
                Akrabalarının seninle göç eden kızlarını…
                Bir mümine kendisini peygambere hibe eder de peygamber onu nikahına almak isterse, yalnızca sana…

                __________________________________________________ __________________________


                Ayrıca Nisa 129 ile ilgili de ilginç bir bilgi var:

                __________________________________________________ ______________________

                ÇOKEŞLILIĞE KANIT GÖTERILEN NISA 129 UN GERCEK MEALI

                Gönul kaymasıyla ilgili uydurma tefsırlı ayetin sıyak ve sıbakı boşanma,ayette adaletlı olunması gereken taraf kocanın kendısı ve boşandığı karısı,lutfen okuyunuz.Baska bir kadın yok!!!!

                Bari hepten bir tarafa eğilip öteki tarafı askıdaymış gibi boşlukta bırakmayın ifadesindeki taraflar: erkekler ve onların boşadığı kadınlar. Yüce Allah erkeklere, "Yalnızca kendi çıkarınızı düşünmeyin; boşadığınız kadınları çaresiz bırakmayın," diyor.

                Y N Öztrük'ün meali dahil çok eşliliği caiz sayan bütün meallerin aksine, bu ayette çok eşli bir erkeğin, gönlünü eşlerinden birine kaptırıp öteki eşlerini ihmal etmesinden söz edilmiyor; boşanan kadınların haklarından söz ediliyor.

                O yüzden ayetin başında lafzen değil ama zımnen boşanma sırasında ifadesi var:

                NISA 129 BOŞANMADAN BAHSEDER SIYAK VE SİBAK(128 VE 130)AÇIK

                Boşanma sırasında kadınlara adil davranmayı ne kadar hırsla isteseniz de başaramazsınız. Bari hepten bir yana eğilip öteki yanı askıdaymış gibi boşlukta bırakmayın. Ama arayı düzeltirseniz ve Allah'a sorumlu olduğunuzu bilerek yaşarsanız Allah sizi korur ve bağışlar.







                Zaten baska ayetlerde var tekeşlıkle ılgılı

                Eşinden memnun olmayan, onu boşar ve başka bir kadın alır (4:20):

                Eşinizi bırakıp yerine başka bir kadın almak istiyorsanız eşinize yükler dolusu mal vermiş olsanız bile hiç bir miktarını geri almayın.

                Eşinizi bırakıp onun yerine başka bir kadın almak istiyorsanız... -ve in eradtümü's 'tibdâle zevcin mekane zecin...

                Bakın, bu ayete göre eş değitirmek caiz. Ama bir önşarta bağlı: önce mevcut eş boşanacak ve bekar olunacak. Ayette değiştirmek (istibdâle) ve yerine (mekan) kelimeleri var. Değitirilen eş bırakılacak ki onun yeri boşalacak ve o boş yere (mekan) başka bir kadın alınıp konabilecek.

                Allah yalnızca tek eşliliğe razıdır:

                Evli olmayanlarınızı evlendirin - Ve enkihu'l eyâme minküm
                (24:32)




                __________________________________________________ _________________


                Hasan akçayın sözlerinden:

                __________________________________________________ __________________
                Bundan sonra sana kadınlar helal değildir. Onları güzel bulsan bile eşlerinle değiştirmen de öyle. Ama ant içip almış olduklarınla başka.

                Burada asıl önemli olan, şu ifadedir: Onları eşlerinle değiştirmen de (helal) değildir -lâ entebeddele bihinne min evacin.

                Neden? Çünkü Hz Muhammed çok eşilidir. Onun eş değiştirmesi yani bir eşini bırakıp yerine başka bir kadın alması eş üstüne eş alması demek. Yask olan işte bu.

                Bir daha. 33:52'de asıl yasaklanan, eş üstüne eş almaktır. Ve bu, aslında çok eşliliğin haram kılınmasıdır çünkü eş üstüne eş alınmadan çok eşli olunamaz.

                Öncelikle şunu görelim: Yüce Allah 4:129'da, tek eşliler dahil, bütün kocalara sesleniyor. Eğer bu gerçek gözardı edilir de örneğin çok eşçiler (poligamists) "Allah bu ayette yalnızca çok eşli kocalara sesleniyor," derlerse tek eşçilere (monogamists) de "Allah bu ayette yalnızca tek eşli kocalara sesleniyor," deme hakkı doğar. Ki ikisi de keyfîdir; ikisi de ilahî mesajın anlamını daraltmak suretiyle Kuran'da değişiklik yapar. Fütursuzluğun, haddi aşmanın ta kendisidir bu. Allah'ın Elçisi dahi bu fütursuzluğu göze alamamıştır:

                Bizimle buluşmayı beklemiyenler, apaçık ayetlerimiz kendilerine okununca şöyle derler: "Bize başka bir Kuran getir ya da bunda değişiklik yap!" De ki: "Onu ben değiştiremem. Bana ne vahyedilirse ona uyarım. Yosa Rabbime baş kaldırırsam o büyük günün azabından korkarım." (10:15)

                Bu gerçeği gördük mü? Eğer gördüysek ayette yalnızca çok eşli kocalara seslenildiğini öne süren mevcut mealleri reddetmemiz gerekir.

                Gerçek ise şudur:

                Yüce Allah Nisa 129'da "Çok eşli erkekler eşleri arasında adaleti sağlayamaz," de-mi-yor. "Erkekler ne kadar çok isteseler de eşlerinin hakkını veremezler," diyor.

                Yüce Allah 4:129’da bütün müminlere seslenip kadınlar arasında adaleti yerine getiremezsiniz diyor -len testatiy’û en ya’dilû beyne’n nisâi…

                Görüldüğü üzere burada erkekler ve kadınlar çoğul. Ama bu, anılan kadınların çok değil tek eş olduğunu yine de gösterir.

                Tıpkı "Çocuklara analar bakar," cümlesindeki analar ve çocuklar gibi. Analar ve çocuklar çoğul kelimelerdir ama bir çocuğa yalnızca bir ananın baktığını yine de belirtirler; analar çok olmak zorunda değil.

                4:129’daki erkekler ve kadınlar da öyle. Bu kelimeler çoğuldur ama yine de bir erkeğin yalnızca bir eşe sahip olduğunu belirtirler; eşler çok olmak zorunda değil.

                Türkçeye aralarında diye çevrilen beyn kelimesine gelince, Arapçada gereksiz yere kullanıldığı da oluyor bunun. Örneğin 36:9’da geçen "Ve cealna min beyni eydîhim sedden ve min halfihim sedden"de olduğu gibi -önlerine ve arkalarına duvarlar öreriz. Başka bir örnek Yûsuf 45’te var: birbirlerini tanıyacak kadar –tearufûne beynehüm. Görüldüğü gibi bu ayetlerde beyn kelimesi arasında anlamına gelmiyor; deyim işlevi görüyor.

                Oysa tA’DiLû adaletle ilgilidir. Ve adalet eşit muameleyi değil hakkın verilmesini dile getirir. Yani örneğin çok eşli bir erkek eşlerine eşit derecede soğuk durarak eşit muamele eder ama onların asla hakkını vermiş olmaz.

                Çok eşçi önyargıdan kaynaklanan bu pürüzlerin giderilmesi için 4:129’da tek eşliler dahil bütün kocalara seslenildiğini akletmek gerekiyor. Yoksa eğer çok eşçilerin öne sürdüğü üzere eğer maksat kadınlara haklarını vermek değil de eşit muamele etmek olsaydı şu abes soru çıkardı karşımıza:

                Tek eşli bir adam hangi eşlerine eşit muamele edecek?

                (bu hasan akçaydan)
                __________________________________________________ ______________________

                Uhteynı kelımesı çok fonksıyonlu bır kelıme ve Kuran dılı aynı ıkı benzer ögeyi bu kelımeyle vermış dığer ayetlerdede,butun meallerde Araf 38 yoldaş anlamındadır.Kuran dılı böyle kullandıysa nıye uhteynı yerıne arkadaş demedın demek abesle iştıgaldır.

                Örnek:
                A'raf Suresi 38 Allah buyurdu: "Sizden önce gelip geçmiş cin ve insan topluluklarıyla içiçe, girin bakalım ateşe." Her ümmet girdiğinde, yoldaşına/kızkardeşine lanet eder. Nihayet, hepsi orada bir araya gelince, sonrakiler öncekiler için şöyle derler: "Rabbimiz! Bizi bunlar saptırdılar. Ateş azabını bunlara bir kat daha fazla ver." Allah buyurur: "Her biri için bir kat fazlası var, fakat siz bilmezsiniz."
                __________________________________________________ ______________________

                Hayır, kardeşim; özür dilerinm ama eşleriniz demiyor; kadınlar diyor Nisa suresi 129 da

                Süleyman Ateş:
                Ne kadar isteseniz de kadınlar arasında adalet yapamazsınız - Ve len testatiy'û en ta'dilû beyne'n nisâi...

                Kadınlar eşiniz, eşleriniz de olabilir kızkardeşiniz de. Hepsine adil davranacaksınız. Örneğin miras paylaşımı sırasında kızkardeşinize hakkını vereceksiniz.

                Allah kadınlar deyip dururken siz Allah'ın o sözünü eşleriniz diye çarpıtmayın. Lütfen.

                Nisa 129:
                Ve len testatiy'û en ta'dilû beyne'n nisâi velev harastüm; fe lâ temiylû külle'l meyli fe tezarûhé ke'l muallakah. Ve in tuslihû ve tettakû fe innellahe kâne gafûrun rahiyma.

                (Erkekler!) Siz ne kadar çok isteseniz de kadınların hakkını ödeyemezsiniz; bari hepten tarafgir davranıp onları çaresiz bırakmayın. Ama arayı düzeltip sorumlu davranırsanız Allah elbet koruyan ve bağışlayandır.

                len testatiy'û: gücünüz yetmez
                en ta'dilû: adil olmaya
                beyne'n nisâi: kadınlara
                velev harastüm: ne kadar çok isteseniz de

                fe lâ temiylû: bari tarafgir olmayın
                külle'l meyli: hepten
                fe tezarûhé: ve onları bırakamayın
                ke'l: gibi
                muallakah: askıda

                Ve in: ama eğer
                tuslihû: arayı düzeltip
                ve tettakû: sorumlu davranırsanız
                fe innellahe kâne: Allah elbet
                gafûrun: koruyandır
                rahiyma: bağışlayandır.
                __________________________________________________ ____________________________

                Hasan akçayın bu çevirisine birisi itiraz etmiş. ve sn. Şaban Piriş ile konuşmasını aktarmış

                tıyza:
                s.a.
                tıyza:
                hocam müsayitmisiniz
                Şaban PİRİ:
                a.s.
                Şaban PİRİ:
                buyrun..
                tıyza:
                hocam nisa 23 ayetindeki
                tıyza:
                iki kız kardeş ifadesini soracaktım
                tıyza:
                buradaki ifadenin iki kızkardeş vurguladığını nasıl anlayabilirim
                Şaban PİRİ:
                وَاَنْ تَجْمَعُوا بَيْنَ اْلاُخْتَيْنِ
                tıyza:
                çünkü 7/38 ayeti ve 19/28 ayetinde yoldaş tanımlaması varken
                Şaban PİRİ:
                konunun akışından anlaşılır..
                Şaban PİRİ:
                mesela biri size kaç kardeşsiniz diye sorsa?
                Şaban PİRİ:
                2-3 milyar varız demezsiniz..
                Şaban PİRİ:
                din kardeşliğinin yeri ayrı kan kardeşliğinin yeri ayrı..
                Şaban PİRİ:
                kısaca metnin bağlamı bize kastedilenin ne olduğunu açıklar..
                tıyza:
                peki 7/38 ayetinde o ifadenin kullanılması
                tıyza:
                yani dediğiniz açıdan bakarsak hocam
                tıyza:
                garip olmas mı ?
                tıyza:
                özellikle kız kardeş tarifinde
                tıyza:
                yani sonuçta ayet genele hitap olarakken
                tıyza:
                7/38 kızkardeş tabiri eklemek tuhaf olur ken
                Şaban PİRİ:
                Türkçe düşününce tuhaf duruyor..
                Şaban PİRİ:
                ama arapça düşününce
                Şaban PİRİ:
                ümmet kelimesi müennestir..
                Şaban PİRİ:
                kardeşi tabiri de müennes olarak ifade edilir..
                Şaban PİRİ:
                kavm kelimesi kullanılsaydı
                Şaban PİRİ:
                müzekker olarak ehun tabiri kullanılırdı..
                tıyza:
                peki sizce hocam 19/28 ayetinde harun meryemin abisi mi ? yoksa buzağı konusunda benzer/ihanet vakı hadise si ile yoldaş anlamına gelen kız kardeş tabiri mi doğru olur
                Şaban PİRİ:
                soruyu tam olarak anlamadım.
                tıyza:
                ey harunun kız kardeşi ifadesi
                tıyza:
                buradan anlaşılan meryemin harun diye bir abisi mi var
                tıyza:
                Yoksa harun A.s. mın kavminin ihanetine uğradağı için (sen kötü bir iş yaptın ) ifadesi meryemin harun A.s. bu şekilde yoldaş olablieceği anlamı çıkar mı?
                Şaban PİRİ:
                iki anlama da müsait okuma..
                Şaban PİRİ:
                biz bir bayana bir şey söyleyeceğimiz zaman bacım.. diye başlarız ya...
                tıyza:
                evet
                Şaban PİRİ:
                bu gerçekten kız kardeşimiz de olabilir...
                Şaban PİRİ:
                kardeş yerine koyduğumuz kişi de olabilir.
                Şaban PİRİ:
                ama konu mirasla ilgili olursa kan bağı ile kardeş olanı kasteddiğimizi herkes anlar..
                tıyza:
                asıl ulaşılmak istenen tartışmanın boyutu şu hocam
                tıyza:
                eğer iki kız kardeş ifadesi olursa kuran çok eşliliğe yasaklamıyor
                Şaban PİRİ:
                evet.
                tıyza:
                ama iki yoldaş anlamında ise o zaman sıkıntı (yani kadın üstüne kadın almak haramdır) ifadesi çıkıyor
                tıyza:
                ama size katılıyorum bu konu kan bağı ile ilgili hocam
                Şaban PİRİ:
                öyle bir ifade çıkmaz. bu aşırı bir yorum olur.
                Şaban PİRİ:
                vakıaya da aykırı..
                tıyza:
                teşekkürler hocam
                tıyza:
                Allah razı olsun
                Şaban PİRİ:
                rica ederim.
                Şaban PİRİ:
                amin. hepimizden
                tıyza:
                hocam izniniz olursa bu görüşmeyi bir forumda bu konu ile tartışma var oraya asabiliryim
                tıyza:
                eğer rahatsız olursanız isim kullanamadan da asabilirim
                Şaban PİRİ:
                asabilirsin.
                Şaban PİRİ:
                nasıl istersen..
                __________________________________________________ _______________________
                Hasan akçayın yanıtı

                mesela biri size "Kaç kardeşsiniz?" diye sorsa "2-3 milyar varız," demezsiniz.. (Şaban PİRİŞ)

                Hayır, Şaban Bey! Din forumunda sorulursa bu soru kesinlikle "2-3 milyar varız," derim. Nisa 3'teki uhdeyn din forumunda ele alınıyor. Lütfen bunu gözönünde bulundurun ve dürüst olun. Ya da tıyza kardeşimiz soruyu size yanıltıcı bir bağlamda sormuştur. O dürüst olsun.

                kısaca metnin bağlamı bize kastedilenin ne olduğunu açıklar..(şaban piriş)

                Nisa 23'te listelenen mahremler eğer yalnızca biyolojik akraba iseler uhdeyn de mecburen biyolojik kardeşler olur. Ama listedeki mahremler arasında biyolojik akraba olmayanlar varsa o mecburiyet ortadan kalkıp "uhdeyn"in din kardeşleri mi ya da biyolojik kardeşler mi olduğu beşerî tefsirle belirlenir, ki la raybe fih değildir. Yani beşerî tefsire ilahî hüküm muamelesi yapılamaz; yoksa müfessir, rableşir.

                Kısacası Nisa 23'teki uhdeyn"i biyolojik kardeşler diye yorumlamaya Şaban Bey'in ne kadar hakkı varsa onları din kardeşleri diye yorumlamaya diğer kardeşimizin de o kadar hakkı var.

                Şaban Bey'e tıyze kardeşimiz lütfen sorsun: Nisa 23'tedeki mahremler listesinde biyolojik akraba olmayan kimseler var mı yok mu?


                "Uhdeyni bir arada eş almayın"daki "uhdeyn"in biyolojik kardeş değil din kardeşi olduğu görülüyor. Çünkü ayetteki mahremler listesinde biyolojik akraba olmayanlar var; uhdeyn pek alâ onlardan biridir.

                Örneğin eşleriniz olan kadınların başka bir erkekten olup sizinle oturan kızları -rebâib ükümü 'lletî fî hucûr iküm min nisâi... Bakın, onlarla sizin aranızda kan bağı yok. Bu o kadar belli ki anneleriyle cinsel ilişkide bulunduğunuza ya da bulunmadığınıza göre o üvey kızlarınız size mahrem ya da namahrem oluyor.

                Bunlarla aranızda sanki kan bağı varmış gibi davranırsanız şirke batarsınız. Çünkü kan bağını yalnızca Allah kurar; beşeren edinilen üvey akrabalar arasında, örneğin evlatlık edinen ile evlatlık arasında, sanki kan bağı varmış gibi davranırsanız o beşerî yapay bağı ilahî kan bağına denk tutup kendinizi rab edinirsiniz.

                Hayır! Siz örneğin "Evlatlığım özevladımdır," deyince evlatlığınınız özevladınız oluvermez: Allah evlatlıklarınızı özevladınız kılmamıştır -mâ ceale ed'ıyâiküm ebnâiküm... (33:4)

                Daha pek çok önemli kanıtlar var. Ama aklını işletene bu kadar da yeter.

                Yorum


                  #83
                  Ynt: İslamda Çok Eşlilik (4 Kadın) Haramdır Görüşü

                  uhteyni ile ilgili yazan arkadaşın bir yazısı:

                  1.Gelenekçi erkek tefsir 1400 sene uyutsada aynı kocayla evlenen(yoldaş) iki kadın yasaklanıyor.Uhteyni kelımesi dıger ayetlerdde öz kardeş olarak kullanılmamış,bu mumkun ve daha mantıklı çünkü bir kadını boşayıp kızkardeşını almak yasak degıl ayrıca çok eşlılık olsaydı ana kız yada teyze yegen önce bunları aynı anda almak yasaklanırdı.Ana kızı aynı anda alırsın çunku anayla cınsel ılişki şartı var yasak için ve bu yasak tekeşlılık için,konu tartışıldı.

                  Nisa Suresi 23 Size, şu kadınlarla evlenmek haram kılınmıştır: analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle birleştiğiniz hanımlarınızdan doğmuş olup evlerinizde oturan üvey kızlarınız -eğer anneleriyle birleşmemişseniz o takdirde sizin için bir günah yoktur- ve sulbünüzden gelen oğullarınızın karıları. İki (aynı kocayla evlenen yoldaş) kadın birlikte almanız da haram kılınmıştır. Eskide kalanlar müstesna. Allah çok affedici, çok merhametlidir


                  2.Eş ustune eş almak degıl,eş yerıne eş almak var evlılık ıle ılgılı ayetlerde.

                  Nisa Suresi 20 Bir zevcenin yerine başka bir zevce almak istemişseniz onlardan birine yükler dolusu mal vermiş olsanız da o maldan hiçbir şeyi geri almayın. İftira ederek, açık bir günah işleyerek mi geri alacaksınız onu?


                  3.Bekarlarınızı evlendırın dıyor evlılerı degıl

                  4.Eger çok eşlilik olsaydı,1.2.3.4.5.6. her eşin yenı kuma için rızası sorulurdu.Aksi adaletı hassa Rabbıme zandır.Bu konuda yetımlerı evlendırmek ıle ılgılı ayetlerdeki çarpıtılan 4 kadın sınırı ve adalet terımını kullanmayın onu açıkladık,yetımler toplumun hımayesınde ve elınızın altındaki yetımlerı maddı gucunuz yettığınce evlendırın diyor,adaletlı olamayan tek yetımı evlendırsın.


                  5 Kuranın emrı ne?peygamberlerı örnek almak degıl mi?

                  Kuran Adem,Lut,Nuh,Zekerıya bu peygamberlerı bıze tek eşli olarak anlatmamışmı?Örnek niye almıyorsunuz?

                  Kuran sadece son peygamberı ıstısna koyup vahıy geregı İslamı yayma hımaye,örf yıkma,kavımler arası akrabalık için ,İslamdan önce Hatıce anamızla tekeşlıyken ,İslam sonrası belırıtılen bu özel statuyle çokeşlı yapmamışmı?Bu evlılık sayısı bıle sınırlandırılmamışmı?Demekki Muhammedperestlık yapsak bıle sınırsız çokeşli olamayız.Kurandaki özel statusu olmayan dığer tum peygamberleri örnek alırız...

                  SON PEYGAMBERIN ÖZEL STATUSU KURANDA BELLI, TEKEŞLI YASADIĞI HATICE ANAMIZIN VEFATINDAN UZUN YILLAR SONRA VAHIY GEREĞİ EVLENMIŞTIR,HAYATI KONUSUNDA AYRINTIYA GIRDIM TEKRAR YAZMIYIM.


                  6.Nıkah,Kurandada akıd olarak gecer,tarıh boyunca kavram olarak 2 kışılıktır,karşlılklı eşıt haklardır.Aşk ve sahıplenme eş olma ıkı kışılktır.
                  __________________________________________________ ________________________

                  Eğer yetimlere karşı adil davranamamaktan korkuyorsanız, o zaman, size helal olan [diğer] kadınlardan 3 biri ile evlenin –[hatta] ikisi, üçü veya dördü [ile]; ama onlara adil bir tarafsızlıkla muamele edemeyeceğinizden korkarsanız, o zaman [sadece] bir tane ile– yahut meşru şekilde sahip olduklarınız 4 ile (evlenin). Bu, doğru yoldan sapmamanız için daha uygundur


                  Bu ayette bu haliyle çelişki var:

                  Yüce Allah gûya diyor ki kadınlarla ikişer, üçer, dörder evlendiğiniz zaman adaletsizlik (yani zulüm) etmekten korkuyorsanız yalnızca birinyle evlenin ya da ant içip sahip çıktıklarınızla evlenin -ma meleket eyman üküm.

                  kadınların ikişer, üçer, dörderi: ÇOK kadın
                  ant içip sahip çıktıklarınız........: ÇOK kadın

                  Yani çok kadınla evlenince zulm edecekseniz çok kadınla evlenin.

                  Der mi Allah bunu; "Çok kadınla evlenip zulmedin!" der mi? Deyip te zulmü caiz kılan bir zalim gibi davranır mı?

                  Konunun şimdiye kadar ki müzakeresinden biliyorum: bazı kimselerin kulakları, kalpleri, gözleri bu soruya kapalı. Görmeyecekler; duymayacaklar; bilmeyecekler; cevap vermeyecekler...

                  Ama onlar görmese de soru orda öyle duruyor, Allah'ın ayetinde beşerin peydahladığı çelişki orda öyle duruyor.

                  Evet, o çelişki beşer tarafından peydah edilmiştir çünkü Allah çelişkiye düşmez. Bu fesadı Miladî 8 nci yüzyılda Haccan bin Zalim tarafından yönlendirilen harkecilerin ürettiği apaçık.

                  Nisa 3'teki harekesiz NKH fiilini evlenin anlamına gesin diye inkihu okunacak şekilde harekelemişler. Oysa isteseler tıpkı Nûr 32'deki NKH konusunda yaptıkları gibi evlendirin anlamına gelsin diye enkihu okunacak şekilde harekeleyebilirlerdi.

                  Tamamen beşerî bir tercihtir; ilahî hüküm değil.

                  Eğer erkekler klübünün çıkarını ölümüne gözetmek yerine doğru tercihi yapsalardı Allah'ın kitabında çelişki peydah olmazdı ve Yüce Allah çok eşli zulmü caiz kılan bir zalim derekesine düşürülmezdi.

                  Doğru harekeli ayetin siyak ve sibakla birlikte çevirisi şöyle olabilir:

                  Yetimlere mallarını verin. Temizi pisle değiştirmeyin. Obnların malını kendi malınızla yemeyin. Büyük günahtır bu (2).

                  Yetimlere adil davranamamaktan korkuyorsanız size yetki veren (yetim) kadınları ikişer, üçer, dörder evlendirin. Ama bunda da adil olamayacaksanız yalnızca birini. Ya da ant içip sahip çıktıklarınızı. Malî sıkıntıya düşmemeniz için uygun olan budur (3).

                  (Yetim) kadınlara mallarını hiç bir karşılık beklemeden verin. Ama onlar kendiliklerinden birazını size bırakırlarsa çekinmeden alın (4).

                  Aslında söylenen şu:

                  Yetimlerinizin yanlışlıkla mallarını yiyip günah işlemekten korkuyorsanız elinizde yetim malı bulundurmayın. Yaşına eren yetimlere mallarını derhal devredin (4:6) ve size evlendirme yetkisi veren yetim kadınları ikişer, üçer, dörder evlendirin. Ama sizin için de geçim kaynağı olan o mallar (4:5) ile yatırım yaptıysanız ve sahiplerine devretmek için topunu birden denkleştirmeye kalkmanız sizi malî sıkıntıya düşüreceği için yetimlerinize eksik mal verip haksızlık edecekseniz yalnızca bir kadını evlendirin.

                  Ya da yeminle bakımını üstlendiğiniz garibanları evlendirin. Onların malı yok. Mal devri söz konusu olmadığına göre onları topluca evlendirmek sizi dara düşürmez.

                  Hasan akçay
                  __________________________________________________ ___________________________




                  [hr]

                  PEYGAMBERİMİZİN ÇOK EŞLİLİĞİ


                  İslâm dininde normal şartlarda çok eşliliğin olmadığı, çok eşliliğin ancak olağanüstü koşullarda, kamu otoritesinin kararıyla, hep birlikte uygulanacak özel bir durum olduğu Nisa suresinden anlaşılmaktadır (bu konuda ayrıca bir çalışmamız mevcuttur). Peygamberimizin çok eşliliği ise, Nisa suresinde belirtilen genel hükümler dışında bazı kişiye özel ayrıcalıklara; hepsi Kur'an'da belirtilmiş görevlere dayanmaktadır.
                  Kendilerini yakından ilgilendirdiği hâlde maalesef Müslümanlar bu konuda iyi araştırma yapmamışlar, yeterli ve doğru bilgiye sahip olamamışlardır. Her konuda olduğu gibi bu konuda da uydurma rivayetler yapacağını yapmış, çok eşliliğini delil göstererek peygamberimizin otuz erkek gücünde olduğu yalanına pek çok kimseyi inandırmışlardır. Peygamberimizi yüceltmek adına uydurulduğunu düşündüğümüz bu tip yalanlar neticesinde İslâm dışı kesim de peygamberimizi kadın düşkünü, şehvetperest birisi olarak tanımış ve öyle değerlendirmiştir. Bu durum İslâm'ı tanıtmak ve anlatmak gayreti içinde olan her kişi için büyük önem arz etmektedir. Allah'ın izni ve yardımıyla aynı gayret içinde olan bir Müslüman olarak biz de bu önemli konunun iç yüzünü anlatmayı ve kardeşlerimizi doğru bilgilerle teçhiz etmeyi kendimize görev addetmiş bulunuyoruz.

                  Peygamberimizin gençliği, bekârlığı :
                  Peygamberimiz, erkeklerin 12-14 yaşları arasında ergenliğe eriştiği (bulûğa erdiği, yani cinsel yönden olgunluğa eriştiği) bir iklimde doğup büyümüştür. O dönemde çevresinde zinanın, fuhşun yaygın olmasına, iffetsizliğin kol gezmesine rağmen peygamberimiz gayet mazbut bir hayat sürmüş, onun iffetsiz, kadına düşkün, şehvetperest davranışlarda bulunduğu hiç görülmemiş, duyulmamıştır. Peygamberimizin bu özellikleri, doğulu-batılı tüm tarihçiler ve araştırmacılar tarafından da leke kondurulmadan kabul edilmiştir.

                  Peygamberimizin evlilik hayatı:
                  Peygamberimiz ilk evliliğini, 25 yaşında, sağlıklı, dürüst, güvenilir bir genç olarak, Mekke'nin soy-sop bakımından köklü ve zenginlik bakımından önde gelen ailelerinin genç kızları ile evlenebilecek durumda iken, kendisinden on beş yaş büyük, başından iki evlik geçmiş dul bir kadın olan Hadice ile yapmıştır. Hadice'nin ölümüne kadar yirmi beş yıl devam eden bu beraberlikte peygamberimiz başka bir kadınla evlenmemiş, tıpkı bekârlığındaki gibi hayatını, iffetine toz kondurmadan, lekesiz olarak sürdürmüştür.
                  Allah'ın elçisi olarak görevini ilân ettiğinde, bu davadan vazgeçmesi için kendisine liderlik, mal mülk ve Mekke'nin en güzel ve zengin kızlarını teklif edenlere ise, herkesin bildiği o meşhur cevabı vermiştir:
                  "Bir elime gökteki Ay'ı, bir elime Güneş'i koysanız, bu davadan vazgeçemem."
                  Peygamberimiz gerek bekârlık dönemi için ve gerekse Hadice ile evli olduğu dönem için hiç kimse ve hiçbir kesim tarafından olumsuz eleştirilere konu edilmemiş, edilememiştir.
                  Hadice öldüğü zaman üzerindeki ağır elçilik görevine bir de öksüz kalan çocukların sorumluluğu eklenmiş, peygamberimiz yapayalnız kalmıştır.
                  Peygamberimizin bundan sonraki evlilik hayatı ise, üstlendiği görevin gereklerine bağlı olarak, kendi iradesi dışında çok eşli hâle dönüşmüş, ama bu durumdan ne kendisi ne eşleri mutlu olmuşlardır. Peygamberimizin hem kendisinin hem de eşlerinin özverilerini gerektiren bu çok eşli hayatı, en doğru şekilde Kur'an ayetlerinden öğrenilebilir. Dolayısıyla bu konuda başka hiçbir kaynak aramaya gerek yoktur.
                  Peygamberimizin çok eşliliği konusunun daha iyi anlaşılması için önce tüm Müslümanların evliliklerini düzenleyen, evlenme ile ilgili genel kuralları koyan ayetleri okumakta yarar vardır:

                  Nisa; 22-24: Kadınlardan babalarınızın nikâhladıklarını nikâhlamayın. Ancak geçen geçmiştir. Çünkü bu, çirkin bir hayâsızlıktır ve öfke duyulan bir iğrençliktir. Ne kötü bir yoldu o!
                  Size, anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, teyzeleriniz, halalarınız, erkek kardeşinizin kızları, kız kardeşinizin kızları, sizi emzirmiş olan anneleriniz, sütten kız kardeşleriniz, kadınlarınızın anneleri, birleşme yaptığınız kadınlarınızın eski kocalarından doğup evinizde bulunan üvey kızlarınız -birleşme yapmadıysanız bir sakınca yok size-, kendi sulbünüzden olan oğullarınızın hanımları, ve iki kız kardeşin arasını birleştirmeniz -eski yapılıp geçenler hariç-, haram kılındı. Allah çok affedici, çok merhametlidir.
                  Malik olduğunuz cariyeleriniz hariç, nikâhlı kadınlarla da evlenmeniz size haram kılındı. Bunlar Allah'ın üzerinize yazdığıdır. Bunların dışında iffetlerinizi koruyup fuhuşta bulunmamak üzere mallarınızla evlenecek kadın aramanız size helal kılındı. Öyleyse onlardan ne ile faydalandıysanız, farz bir görev olarak ücretlerini ödeyiniz. Zorunlu ödemenizden sonra, rızalaştığınız şeyde size bir sorumluluk yoktur. Şüphesiz Allah en iyi bilen ve hikmet sahibi olandır.

                  Bakara; 221: Müşrik kadınları, iman edinceye kadar nikâhlamayın; iman etmiş bir cariye -sizin çok hoşunuza gitmiş olsa da-, müşrik bir kadından daha hayırlıdır. Müşrik erkekleri de iman edinceye kadar nikâhlamayın; iman etmiş bir köle -sizin çok hoşunuza gitmiş olsa da-, müşrik bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar, ateşe çağırırlar, Allah ise kendi izniyle cennete ve mağfirete çağırır. O, insanlara ayetlerini açıklar. Umulur ki öğüt alıp düşünürler.

                  Maide; 5: Bu gün size temiz olan şeyler helal kılındı. Kitap verilenlerin yemeği size helal, sizin de yemeğiniz onlara helaldir. Müminlerden özgür ve iffetli kadınlar ile sizden önce kendilerine kitap verilenlerden özgür ve iffetli kadınlar da, namuslu, fuhuşta bulunmayan ve gizlice dostlar edinmemişler olarak -onlara ücretlerini/ mehirlerini ödediğiniz taktirde- size helal kılındı. Kim imanı tanımayıp küfre saparsa, elbette onun yaptığı boşa çıkmıştır. O, ahirette hüsrana uğrayanlardandır.

                  Yukarıdaki ayetlerde açıklanan kurallar dışında Kur'an'da,
                  - Bakara suresinin 230. ayetinde; ikinci kez boşanılmış bir eşle normal şartlarda evlenilemeyeceği,
                  - Ahzab suresinin 6. ayetinde; Peygamberin eşlerinin Müminlerin anneleri olduğu, dolayısıyla onlarla da evlenilemeyeceği,
                  - Nur suresinin 3. ve 26. ayetlerinde; zina edenlerin ancak zina edenler ya da şirk koşanlarla evlenebileceği, pisliğe batmış olanların, pisliğe batmışlar ile, temizlerin kendileri gibi temizler ile evlenebilecekleri
                  açıklanmakta, ayrıca Teaddüdü zevcat/ çok eşlilik konusunda da yukarıda belirttiğimiz gibi ancak olağanüstü koşullarda çok eşliliğin uygulanması gerektiği bildirilmektedir.
                  Bunlar İslâm'ın, evlilikle ilgili tüm ümmete şamil genel kurallarıdır, yani Müslümanların tamamını muhatap almaktadır.
                  Bunlardan başka Kur'an'da, sadece peygamberimizin kendisine yönelik, yani kişiye özel kurallar da mevcuttur:

                  Ahzab; 50-52: Ey peygamber! Gerçekten biz sana, mehirlerini verdiğin eşlerini,
                  malik olduğun cariyelerini (savaş esirlerinden payına düşmüş bayanlar),
                  amcanın kızlarından, halanın kızlarından, dayının kızlarından ve teyzenin kızlarından seninle birlikte hicret etmiş olanları,

                  ve kendisini peygambere hibe eden peygamberin de nikâhlamak istediği Müslüman kadını ,
                  MÜMİNLER İÇİN OLMAKSIZIN SADECE SANA ÖZGÜ OLARAK HELAL KILDIK.
                  Biz kendi eşleri ve malik oldukları cariyeler konusunda senin dışındaki müminlere neyi farz kıldığımızı bildik (yukarıdaki genel evlilik kurallarını bildiren ayetler işaret ediliyor).
                  Bu durum (sana özgü olarak getirilen çok eşlilik ve diğer özel maddeler), SENİN İÇİN BİR GÜÇLÜK OLMASIN DİYEDİR. Allah çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.

                  Onlardan dilediğini geri bırakır, dilediğini de yanına alabilirsin. Ayrıldıklarından, istek duyduklarına dönmende senin için bir sakınca yoktur. Onların gözlerinin aydınlanıp hüzne kapılmamalarına ve kendilerine verdiğinle hepsinin hoşnut olmalarına en yakın olan budur. Allah kalplerinizde olanı bilmektedir. Allah her şeyi bilendir, Halim'dir.

                  Bundan sonra başka kadınlar ve bunları başka kadınlar ile değiştirmek -güzellikleri hoşuna gitse bile- sana helal olmaz. Ancak malik olunacaklar (harp esiri olarak payına düşecekler) başka. Allah her şeyi gözetleyip denetleyendir.

                  Bazı tefsir (!) ve mealler, 50. ayetteki "Ve kendini peygambere hibe eden peygamberin de nikâhlamak istediği mümin kadını" ifadesini "Mehir istemeden seninle evlenmek isteyen mümin kadın" olarak açıklamışlar ve ayetin devamında durum zarfı olarak geçen "Müminler için olmaksızın sadece sana özgü olarak" ifadesini de bu kısma bağlayarak, sadece Peygamberin mehir ödemeden hanım nikâhlayabileceğine, Peygamberden başkasının ise mehirsiz eş nikâhlayamayacağına kail olmuşlardır. Halbuki Nisa suresinin 24. ayetindeki "...miktarın tespitinden sonra, karşılıklı rızalaştığınız bir şey konusunda üstünüze sorumluluk yoktur. ..." şeklindeki ifade ile yine Nisa suresinin 4. ayetindeki "...eşler gönül rızalarıyla size mehirlerinden bağışlarlarsa, onu da afiyetle, iç huzuruyla yiyin." şeklindeki ifade, açık olarak eşlerin birbirlerine bağışlarda bulunabileceğini bildirmektedir. Yani evlenen herkes kendi rızası ile mehir konusunda anlaşma yapabilir ve böyle bir anlaşma ile kadınlar kocalarına mehirlerinden hediye verebilirler. 50. ayetteki "kendini hibe eden mümin kadın" ifadesi ile de, "bu işe baş koyan, malını mülkünü, ömrünü peygamber uğrunda harcayacağını peygambere söyleyen mümin kadın" kastedildiği anlaşılmalıdır. Nitekim peygamber eşleri arasında böylelerinin varlığı bir gerçektir.

                  50. ayette üzerinde durulması gereken bir diğer husus da "Müminler için olmaksızın sadece sana özgü olarak" ifadesidir. Bu ifade cümle içinde "Durum Zarfı" olarak kullanıldığından, ayette kendisinden evvel geçen tüm maddeleri kapsamaktadır. Yani ayetin anlamı "bu sayılanların nikâhlanması suretiyle ortaya çıkacak çok eşlilik durumu sadece sana özgüdür, müminlere değil" demektir.
                  50. ayetteki bir başka maddede ise peygamberimiz diğer Müslümanlara nazaran kısıtlanmakta; diğer Müslümanlara amca, hala, dayı, teyze kızları ile nikâhlanmak serbest bırakılmış iken, peygamberimizin bunlar arasından sadece kendisiyle hicret edenleri nikâhlayabileceği bildirilmektedir.
                  Peygamberimizle ilgili bu farklılıkların gerekçesi, aynı ayette, onun "güçlük çekmemesi" olarak açıklanmıştır. Peygamberimizin çektiği veya çekmesi muhtemel güçlük ve sıkıntıların neler olduğu düşünüldüğünde, bütün bunların onun görevlerinden kaynaklanan güçlük ve sıkıntılar olduğu görülmektedir:

                  Tebliğ görevi ve zorlukları:
                  İslâm kuralları sadece erkekleri ilgilendirmemekte, kadınlara da bildirilmesi, anlatılması ve öğretilmesi gerekmektedir. Bu kurallar içinde öyleleri vardır ki, kadınlar arasında konuşulup anlatılması daha rahattır. Böyle konuların kadınlara anlatılıp öğretilmesinde, öğretmelerin kadın olması ile daha yararlı sonuçlar alınacağı şüphesizdir. Çünkü hem kadınlar zihinlerinde oluşan soruları bütün açıklığı ile bir erkeğe sormaya utanabilirler, hem de peygamberimiz özel hayatla, cinsellikle ilgili konuları kadınlara anlatmada sıkıntıya girebilirdi.
                  Nitekim uygulama da bu yönde olmuş, kadınlara özgü kuralları Müslümanlar, peygamberimizin eşlerinden öğrenmişlerdir.

                  Sosyal güçlükler:
                  Kur'an'ın indiği dönemde, Araplar arasındaki bir geleneğe göre evlâtlıklar öz evlât gibi telâkki ediliyordu. Hayatın gerçeklerine aykırı olan bu geleneğin ve bu gelenekten kaynaklanan bazı tabuların İslâm'da yeri olmadığı için yıkılması gerekiyordu. Bunun en kestirme ve en etkili yolu ise, bu tabuların peygamberimizin kendi hayatında yaşanarak yıkılması idi. Böyle bir uygulamanın örneği de; peygamberimizin Cahş kızı Zeynep'le olan evliliğidir. Bu evlilik, evlâtlıkların öz evlât olmadığını ve evlâtlık olan bir kimseden boşanmış kadının, evlâtlığın babası konumundaki bir kimse ile evlenebileceğini topluma en kısa yoldan anlatmış ve en etkili şekilde öğretmiştir.
                  O dönemde yine kötü ve yıkılması gereken bir gelenek de, harp esiri cariyelerin alınıp satılması, insan yerine konulmayıp hor görülmesiydi. Yine Peygamberimiz, bir savaş esiri olan Cüveyriye ile evlenerek bu yanlış geleneği yıkmış, onların da her insanın sahip olduğu onura sahip oldukları gerçeğinin toplum tarafından anlaşılmasını sağlamıştır.

                  Siyasal güçlükler:
                  Peygamberimiz, aşağıda eşlerinin isimleri sayılırken görüleceği gibi, kendisinden yaşlı, cinsel yönden tükenmiş, kadınlık işlevi kalmamış, farklı kabile ve milletlere bağlı kadınlarla evlenmek suretiyle, o kabile ve milletler ile akrabalık bağları kurmuştur. Bu akrabalık, hem bir barış ortamı sağlamış hem de İslâm'ın en uzak noktalara kadar uzanmasını sağlamıştır. Bu yöntem, sağladığı barış ve siyasî güç sebebiyle Avrupa krallarının, Rus çarlarının, Osmanlı padişahlarının uygulamayı hep sürdürdükleri bir siyaset olmuştur. Osmanlı devletinin yükselme döneminde, padişahlar tarafından yeni fethedilen şehirlerin tekfurlarının kızlarıyla o şehre tayin edilen idarecilerin evlendirilmeleri, hep bu siyaset gereğidir.
                  Yukarıda görüldüğü gibi, peygamberimizin çok eşliliği, onun görevlerinden kaynaklanan zorunluluklar sebebiyledir. Bizim görüşümüze göre iş kendi iradesine kalsaydı, kesinlikle çok eşli olmak istemezdi. Çünkü o, çok eşlilik hayatında mutlu olmamıştır; eşlerin kıskançlıkları, kaprisleri onu hep üzmüştür. Meselâ, Ahzab suresinin 51. ayeti inince eşi Ayşe isyan etmiş ve "Görüyorum ki Rabbin senin hevana hizmet ediyor." diyerek, durumundan memnun olmadığını iğneleyici bir dille belirtmiştir. Ayrıca Tahrim suresinin ilk beş ayetinden de, eşlerinin peygamberimizi üzdükleri açıkça belli olmaktadır. Hatta peygamberimiz, Ömer'in kızı Hafsa'yı, geçimsizliği nedeniyle bir ara boşamış, sonra tekrar nikâhlamıştır. Kısaca "Düzen olan yerde düzen olmamıştır."

                  Peygamberimizin eşleri yüzünden üzülmesi, sadece eşlerinin kıskançlığından, geçimsizliğinden kaynaklanmamıştır. Peygamberimizin eşleri, bulundukları konumun ağırlığını fark edememişler, sıradan kimseler gibi başlarına buyruk yaşamaya yönelmişler, çevrenin etkisiyle şatafatlı, debdebeli lüks hayat yaşamayı arzulamışlardır. Tabiri caizse "Bir Numaralı Kadın" olup, hayatın tadını çıkarmak istemişlerdir. Onların bu isteklerine hep karşı çıkan peygamberimiz, kendisini son derece üzen bu davranışlara tepki olarak onları evlerinde yalnız bırakmış, bir ay yanlarına uğramamıştır.

                  İşte bu gibi olaylar, Yüce Allah'ın müdahalesini gerekli kılmış ve Rabbimiz, peygamberimizin eşlerine münhasır, sadece onları ilgilendiren ayetler indirmiştir:

                  Ahzab; 28-34: Ey Peygamber! Eşlerine söyle: "Eğer siz dünya hayatını ve onun süslü çekiciliğini istiyorsanız, gelin sizi yararlandırayım (size boşanma bedeli ödeyeyim). Ve güzel bir salma tarzıyla sizi salıvereyim.

                  Eğer siz Allah'ı, elçisini ve ahiret yurdunu istiyorsanız artık hiç şüphesiz Allah, içinizden güzellikte bulunanlar için büyük bir ecir hazırlamıştır."

                  Ey peygamberin kadınları! Sizden kim açık bir çirkin utanmazlıkta bulunursa, onun azabı iki kat olarak artırılır. Bu da Allah'a göre pek kolaydır.

                  Ama sizden kim Allah'a ve elçisine gönülden itaat eder ve salih bir amelde bulunursa, ona da ecrini iki kat veririz. Ve Biz ona üstün bir rızık da hazırlamışızdır.

                  Ey peygamberin kadınları! Siz kadınlardan herhangi biri değilsiniz; eğer sakınıyorsanız, artık sözü çekicilikle söylemeyin ki, sonra kalbinde hastalık bulunan kimse tamah eder. Sözü maruf bir tarzda söyleyin.

                  Evlerinizde vakarla oturun, ilk cahiliye kadınlarının süslerini açığa vurması gibi, siz de süslerinizi açığa vurmayın; namazı ikame edin, zekâtı verin, Allah'a ve elçisine itaat edin. Ey ehli beyt! Gerçekten Allah, sizden kiri gidermek ve tertemiz kılmak ister.

                  Evlerinizde okunmakta olan Allah'ın ayetlerini ve hikmeti hatırlayın. Hiç şüphesiz Allah, lâtiftir, haberdar olandır.

                  Ayetlerde görülen odur ki, peygamberimizin eşlerine verilen görev, yatak odası ile mutfak arasında hayat geçirmekten ibaret değildir. Onların görevi; bu işe baş koymak, bu büyük davaya özveri ile hizmet etmek, bu davanın neferi olmak, fitneye fesada fırsat vererek başkalarına açık vermemek, evlerinde duydukları ayetleri, hikmetleri insanlığa açıklamak, anlatmak ve öğretmektir. Ayrıca, İslâm'ı hayatının her anında uygulayan bir insan olan peygamberimizin gece yaşantısında bu uygulamaları nasıl yaptığının halka aktarılması da, gece vaktinde gelen vahylerin yazılmasında, saklanmasında peygamberimize yardımcı olmak da, yine onların görevlerindendir. Kısaca peygamberimizin eşleri, bugüne göre hem sekreter hem zabıt kâtibi hem de basın sözcüsü konumunda olmak durumunda kalmışlardır. (Allah onlardan razı olsun.)

                  Peygamberimizin eşleri :

                  Hadice:
                  Huveylid kızı Hadice, ticaretle uğraştığından Tacire, temiz ahlâklı olduğundan da Tahire diye anılan ve kendisine de Ümmü Hind (Hind'in annesi) denilen bir Ümmî, yani Mekke'lidir. Daha önce başından iki evlilik geçen ve birinci evliliğinden bir oğlu, ikinci evliliğinden de bir kızı olan Hadice, peygamberimizle, o henüz elçilik görevi almamışken, Abdullah oğlu Muhammed iken ama herkesin güvenini kazanarak Emin lakâbını almış bir delikanlı iken evlenmiştir.
                  Peygamberimizin, kendisinden on beş yaş büyük olan bu itibarlı kadınla yaptığı evlilik, Hadice 65 yaşında ölene kadar 25 sene sürmüştür. Hadice'nin önceki evliliklerinden olan iki çocuğuyla birlikte yedi çocuklu olan bu aile, dost ve düşmanların ortak kabulü ile, temelindeki evlilikte karşılıklı sevgi ve saygının esas olduğu örnek bir ailedir. Peygamberimizden sonra Müslüman olan ilk insan ve ilk Müslüman kadın olan Hadice, peygamberimize büyük ve ağır görevinde hep destek olmuş, her zaman onun yanında yer almıştır. Peygamberimizin Hadice ile evli kaldığı bu dönem ile ilgili olarak hiç olumsuz eleştiri yapılmamış, yapılamamıştır. (Allah ondan razı olsun.)


                  Sevde:
                  Zem'a'nın kızı Sevde de ilk Müslümanlardan olup, o da Ümmî/ Mekke'lidir. Putperestlerin baskısı sonucu kocasıyla birlikte Habeşistan'a hicret etmiş ama kocasının orada ölmesiyle, elli yaşında dul kalmış ve himayeye muhtaç hâle gelmiştir. Çünkü akrabaları henüz Müslüman olmamışlardı ve o Müslüman olduğu için de ona düşmanlık besliyorlardı. Sevde de onların yanına dönemiyordu.
                  Sevde'nin bu durumunu bilen Müslümanlar onu, Hadice'nin ölümünden sonra yedi çocukla bir başına kalan peygamberimize eş olarak önerdiler. Bazı kaynaklar Sevde'nin nikâhta peygamberimize şu sözleri söylediğini kaydetmektedir:
                  "Ben seninle, erkeğe arzu duyduğum için değil, sırf Peygamber hanımları arasında Allah'ın huzuruna çıkabilmek için evlendim. Bana buna göre davran, ey Allah'ın Rasulü!"

                  Peygamberimizin bu evliliği beş yıl devam etmiş ve Sevde'nin ölümü ile son bulmuştur. Bu tarihte peygamberimiz elli beş yaşındadır.

                  Ayşe:
                  Peygamberimizin evlilikleri içinde en çok irdelenen ve eleştiriye konu olan, Ayşe ile olan evliliğidir. Bu konuda, Ayşe'nin henüz evlenecek yaşta olmadığı hâlde küçük bir çocuk iken peygamberimizle nikâhlandığı, üç yıl büyümesinin beklendiği ve ondan sonra gerdeğe sokulduğu hikâyesi bir hayli yaygındır.
                  Peygamberimizin küçük bir çocukla nikâh kıyması bakımından dikkat çeken bu hikâyenin esasının iyice araştırılması ve bu konunun üzerinde önemle durulması lâzımdır. Aslında bu konu İslâm tarihinin temel kaynak kitapları olan; İbni İshak, İbni Hişam, İbni Sa'd, Taberî, Mevlâna Şibli gibi eserlerde genişçe yer almaktadır. Ayrıca çağımızda da Ali Himmet Berki ve Osman Keskioğlu tarafından hazırlanan "Hatemül Enbiya Hz. Muhammed ve Hayatı" adlı eserde genişçe incelenmiştir. Bu kaynaklardan öğrendiğimiz tarihî gerçek ise şudur:
                  Ayşe, peygamberimizle nişanlanmadan önce, Mut'im oğullarından Cübeyr ile nişanlıdır. Yani evlilik çağındadır ve peygamberimizle evlendiğinde küçük bir çocuk değildir. Yukarıda adını verdiğimiz tarihî eserlerden bazısı, peygamberimizin, Cübeyr ile nişanlı olan Ayşe'yi babası Ebu Bekr'den istediğini, Ebu Bekr'in de peygamberimize, Mut'im oğullarıyla konuşacağını ve ancak onlar nişanı bozarlarsa o zaman Ayşe'yi kendisine verebileceğini söylediğini, putperest olan Mut'im oğullarının ise, Müslüman olan Ayşe'nin oğullarını da kendi dinine döndüreceğinden korkarak, bu nişanı bozmak arzusunda olduklarını yazmaktadırlar.
                  Birinci olarak; Ayşe'nin, Mut'im oğullarından Cübeyr ile nişanlı olduğu tartışmasızdır. Çünkü eldeki tüm tarihî kitaplar bu bilgiyi vermektedir. İkinci olarak ise, bu nişanlılığın ise İslâmiyet'ten sonra olması mümkün değildir. Çünkü, mümin bir kadının, müşrik bir erkekle evlenmesini yasaklayan Bakara suresinin 221. ayeti, Müslüman olan ve peygamberimizin en yakın arkadaşı ve dostu olan Ebu Bekr'in kendisi gibi Müslüman olan kızını bir müşrike vermesini engellemektedir. Dolayısıyla Ebu Bekr, kızı Ayşe'yi, Mut'im oğullarına, kendisi Müslüman olmadan evvel nişanlamış olmalıdır. Demek ki Ayşe, daha o zamanlarda bile evlilik çağında olan bir kızdır ve yörenin iklim şartlarına göre en az 12-14 yaşlarındadır. Diğer taraftan eldeki tüm tarihî kaynakların mutabık oldukları ve Ana Britannica ansiklopedisinin de 23. cildinin 185. sayfasında yazdığı gibi Ayşe, peygamberimizle hicretten önce nişanlanmış, hicretten sonra nikâhlanmıştır. Bazı kaynaklar hicretten evvel nikâhlanıp, hicretten sonra gerdeğe girdiğini yazsalar da, yine tüm kaynaklarda yer alan aşağıdaki metin, bu iddia ile uyuşmamaktadır:
                  "Medine'nin havası Mekkeli Müslümanlara çok dokunmuştu. Mekkeli Müslümanlar hep hastalanmışlardı. Hasta olanların içinde Hz. Âişe de vardı. Hastalık geçince Ebu bekr, Hz. Muhammed'in huzuruna gelip şöyle dedi: "Ey Allah'ın Rasülü! Neden NİŞANLIN ÂİŞE'Yİ KENDİ EVİNE ALMIYORSUN ?" Hz. Muhammed cevaben "MEHİR YÜZÜNDEN EY EBU BEKR, ŞU ANDA ÂİŞE'YE MEHİR ÖDEYECEK DURUMDA DEĞİLİM. dedi....."
                  Görüldüğü gibi metninde açık olarak Nişandan söz edilmektedir. Ayrıca, nikâh anında tespit edilip muaccel (peşin) veya müeccel (vadeli borç) olarak verilebilecek mehirin henüz tespit edilmemiş olması da nikâhın hicretten hemen sonra kıyılmadığını göstermektedir.
                  Sonuç olarak yukarıdaki kaynakların verdiği bilgilerden anlaşılıyor ki Ayşe, peygamberimiz ile evlendiğinde, çocuk yaşta olmayıp, nişanlısından ayrılmış bir genç kızdır.
                  Peygamberimizin bu evliliği hem kızıyla evlenerek kendisini şereflendirdiği Ebu Bekr'in İslâm'a daha fazla maddî ve manevî yardımını sağlamış hem de Ayşe'nin herkes tarafından bilinen İslâm'ı anlama ve anlatma yönündeki dirayeti sayesinde, peygamberimizin elçilik görevini yaparken duyduğu rahatlık için isabetli bir karar olmuştur.

                  Hafsa:
                  Ömer kızı Hafsa, okuma yazma bilen ve Habeşistan'a göç eden cefakâr Müslümanlardandır. Kocası Hunays b. Huzâfa Bedir'de şehit olunca Hafsa dul kalmıştır. Onun bu durumuna çok üzülen babası Ömer, sahabenin ileri gelenleri arasından ona uygun bir eş aramıştır. Sonuçta Hafsa ile peygamberimiz evlenmiş, böylece Ömer gibi güçlü bir kişi ile akrabalık bağları kuran peygamberimiz, elçilik görevinde büyük bir destek daha sağlanmıştır.

                  Huzeyme kızı Zeynep:
                  Kocası Bedir'de şehit olan ve altmış yaşında dul kalan Zeynep'e evlilik teklifini bizzat peygamberimizin kendisi yapmış ve bu evlilik iki yıl sonra Zeynep'in ölümü ile son bulmuştur.

                  Ümmü Seleme:
                  Habeşistan'a hicret eden Müslümanlardan olan ve okuma yazma bilen Ümmü Seleme, kocasının Uhud'da yaralanıp, iki ay sonra o yara sebebiyle ölmesi sonucu Dört çocuk ile dul kalmıştır. Himayeye muhtaç olan Ümmü Seleme, sahabenin ileri gelenleri tarafından kendisine yapılan evlenme tekliflerini yaşlı oluşunu bahane edip reddetmiştir. Peygamberimizin elçi göndererek yaptığı aynı yöndeki teklifi de yaşlılığını, çocuklarını ve kıskanç bir yapıda oluşunu bahane ederek reddeden Ümmü Seleme, peygamberimizin; "Yetimleri zaten yanıma alacağım. Kıskançlığının gitmesi için Allah'a dua edeceğim. İhtiyarlığın ise bir engel değil." Sözleri üzerine nikâhlanmaya razı olmuştur.

                  Cahş kızı Zeynep:
                  Peygamberimizin Cahş kızı Zeynep ile evliliği, her Müslüman tarafından inceden inceye bilinmelidir. Çünkü bu evliliğin her yönü hikmet ve ibretle dolu olup, önemi sebebiyle de Kur'an'da yer almıştır. Dolayısıyla bizlere ölçü ve ışık olmalıdır. Ayrıca bu evlilik, bir takım gerçekleri çarpıtarak Müslümanların zihinlerini bulandıran isteyen İslâm düşmanları tarafından bu amaçlarına alet edilmek istendiğinden, Müslümanlarca iyi öğrenilmelidir.
                  Öncelikle şu husus bilinmelidir ki, bu uygulamanın kahramanları saygıya ve övgüye lâyık kişilerdir. Çünkü bu evlilik, İslâm Devriminin teorideki öğretilerinin hayata geçirilen ilk uygulamasıdır. Bu evlilik ile Arap toplumunda iki tane yanlış ortadan kaldırılmış ve iki tabu yıkılmıştır.
                  Birinci olarak; Müslüman kadınların cahiliye döküntüsü inançları sebebiyle, Müslüman da olsalar, itibar etmedikleri, hor gördükleri, evlenmek istemedikleri köleler, toplum içinde hür kişilerle aynı seviyeye getirilmiştir. Hatırlanacak olursa yukarıda başka bir vesile ile sunduğumuz Bakara suresinin 221. ayeti, Müslümanlara şu tavsiyelerde bulunmakta idi:

                  Bakara; 221: Müşrik kadınları, iman edinceye kadar nikâhlamayın. İman etmiş bir cariye -sizin çok hoşunuza gitmiş olsa da- müşrik bir kadından daha hayırlıdır. Müşrik erkekleri de iman edinceye kadar nikâhlamayın; iman etmiş bir erkek köle -sizin çok hoşunuza gitmiş olsa da- müşrik bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar ateşe çağırırlar, Allah ise kendi izniyle cennete ve mağfirete çağırır. O, insanlara ayetlerini açıklar. Umulur ki öğüt alıp düşünürler.

                  Ama bu ayetin önerisinin hayata geçirilmesi, uygulanması lâzımdı ki ayetin amacı gerçekleşsin. İşte peygamberimiz bu amacı gerçekleştirmek için, halasının kızı olan Zeynep'i, kölesi (sonradan evlâtlığı) Zeyd ile evlendirmek istedi. Ama Zeynep toplumda yer etmiş tabulara göre gururuna dokunan bu işe pek sıcak bakmadı ve peygamberimizin ısrarına rağmen bu evliliğe razı olmadı. Tam bu sırada Allah'ın emri geldi ve tartışmalar bitti:

                  Ahzab; 36: Allah ve elçisi bir işe hükmettiği zaman, mümin olan bir erkek ve mümin olan bir kadın için o işte, kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve elçisine isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.

                  Emir büyük yerden gelince itaat şart oldu ve hür Zeynep ile Müslüman köle Zeyd evlendi. Böylece İslâm'ın insanları eşit kabul ettiği, İslâm toplumunda insanların hür ya da köle olarak ayrıma tâbi tutulamayacağı, İslâm toplumunda hür ve itibarlı bir Müslüman kadın ile Müslüman bir kölenin evlenebileceği, bu somut olayla tüm dünyaya gösterilmiş oldu.
                  Bir müddet sonra Zeyd ile Zeynep ayrıldılar. Bu dönemde peygamberimiz Zeyd'i hem azat etti ve hem de evlât edindi.

                  İkinci olarak da; gerçeklerin tersine olarak toplum yaşamındaki her alanda evlâtlıkların öz evlât olarak kabul edilmesi yanlışı ortadan kaldırıldı. Bu konuda da Yüce Allah'ın bir tavsiyesi mevcut idi:

                  Ahzab; 4, 5: Allah, bir adamın göğüs boşluğu içinde iki kalp kılmadı. Ve kendilerini annelerinize benzeterek yemin konusu yaptığınız (zıharda bulunduğunuz) eşlerinizi de sizin anneleriniz yapmadı. Evlâtlıklarınızı da sizin öz çocuklarınız saymadı. Bu, sizin ağzınızla söylemenizdir. Allah ise hakkı söyler. Ve doğruya yöneltir/ iletir.
                  Evlâtlıkları babalarına nispet ederek çağırın; bu, Allah katında daha adildir. Eğer babalarını bilmiyorsanız artık onlar, dinde sizin kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Hata olarak yaptıklarınızda ise, sizin için bir sakınca yoktur. Ancak kalplerinizin kasıt göstererek yaptıklarında sakınca vardır. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.

                  Aslında İslâm'a göre de evlâdın eski karısının nikâhlanması mümkün değildir. Ama evlâtlık, yukarıdaki Kur'an hükmüne göre öz evlât sayılamayacağından, evlâtlığın eski karısı da, evlâdın eski karısı hükmünde olmamakta ve bir kimsenin evlâtlığının eski karısı ile nikâhlanmasında bir sakınca bulunmamaktadır. İşte peygamberimiz ile Zeynep'in evlenmesi, evlâtlıkların öz evlât gibi telâkki edilmemesi gerektiğini çok çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır. Toplumdaki bu yanlışı ortadan kaldıran ve bu tabuyu yıkan ilk uygulama da yine Rabbimizin talimatı ile olmuştur:

                  Ahzab; 37-40: Hani sen, Allah'ın kendisine nimet verdiği ve senin de kendisine nimet verdiğin kişiye: "Eşini yanında tut ve Allah'tan sakın!" diyordun; insanlardan çekinerek Allah'ın açığa vuracağı şeyi kendi içinde saklı tutuyordun. Oysa Allah, kendisinden çekinmene çok daha lâyıktı. Artık Zeyd, ondan ilişkisini kesince, Biz onu seninle evlendirdik; ki böylelikle evlâtlıklarının kendilerinden ilişkilerini kestikleri zaman, onlarla evlenme konusunda müminler üzerine bir güçlük olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir.

                  Allah'ın kendisine farz kıldığı şeyde peygamber üzerine bir güçlük yoktur. Daha önce gelip geçenlerde de olan Allah'ın sünnetidir. Allah'ın emri, takdir edilmiş bir kaderdir.

                  Ki onlar, Allah'ın verdiği elçilik görevini tebliğ edenler, O'ndan içleri titreyerek korkanlar ve Allah'ın dışında hiç kimseden korkmayanlardır. Hesap görücü olarak Allah yeter.

                  Muhammed, sizin erkeklerinizden hiç birinin babası değildir. Ancak o, Allah'ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.

                  Görüldüğü gibi, olayların gelişimi tarafların iradeleri dışında olmaktadır. Yaşananlar, takdir edilmiş olan kaderdir. Ama bir tabunun yıkılmasının, bir yanlışın düzeltilmesinin örneği olma şerefi de, Kur'an'da belirtildiği gibi yanlış kuralların yıkılışının fedakâr ve örnek kişiliklerinde uygulanması sebebiyle, Zeyd ile Zeynep'e aittir. Ayrıca Zeynep, Allah'ın talimatlarına itaatinin ve gösterdiği özverinin bu dünyadaki karşılığını, Allah'ın elçisine eş ve Müslümanlara da Ana olmak şerefiyle almıştır.

                  Ümmü Habibe:
                  Ümmü Habibe, Mekke'nin amiri, bir dönem İslâm dininin ve peygamberimizin düşmanı, Bedir'in Uhud'un düzenleyicisi, meşhur Ebu Süfyan'ın kızıdır.
                  Habeşistan'a göç eden Müslümanlardan olan Ümmü Habibe, kocasının Habeşistan'da Hıristiyan dinine geçmesi sebebiyle onu terk etti. O zamanlar İslâm'ın en büyük düşmanı olan babasının yanına, kabul edilmeyeceğini bildiğinden dönemeyen ve Habeşistan'da yapyalnız kalan Ümmü Habibe'yi peygamberimiz Medine'ye getirtti ve onunla evlendi. Böylece de en büyük düşmanına damat oldu. Ama onunla kurulan akrabalık bağları, Müslümanlara gelebilecek zararları tam olarak ortadan kaldırmasa da önemli ölçüde azalttı. Mekke'nin fethinde de büyük rol oynayan bu evlilik, yine İslâm'ı yayma ve destek sağlamaya yöneliktir. Aşağıdaki ayet, bu olaylardan sonra inmiştir:

                  Mümtehine; 7: Belki Allah, sizlerle onlardan kendilerine karşı düşmanlık beslemekte olduklarınız arasında bir sevgi bağı kılar. Allah güç yetirendir. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.

                  Haris kızı Meymune:
                  Daha önce iki kez evlenmiş olan ve ikinci kocasının ölümü sonrasında hayatını hizmetçi olarak peygamberimize vakfetmek isteyen Meymune, peygamberimizin evlendiği son kişidir. Peygamberimiz, gösterdiği özveri karşılığında bu kimsesiz kadın ile nikâhlanmış ve onu müminlere anne yaparak şereflendirmiştir.

                  Cüveyriye:
                  Benü Müstalik savaşında kocası ölen ve ganimet taksiminde peygamberimizin payına düşen Cüveyriye, Kabile reisinin kızıdır. Esirlik ona zor gelmiş, peygamberimiz de onu hürriyetine kavuşturmuş ve ona evlenme teklif etmiştir. Bu teklifi memnuniyetle kabul eden Cüveyriye ile peygamberimizin evliliği, şu sonuçları doğurmuştur:
                  - Manzarayı gören diğer Müslüman mücahitler de kadın erkek, tüm esirlerini serbest bırakmışlardır.
                  - Peygamberimizin bu hareketi ile esirleri küçük görme tabusu yıkılmıştır.
                  - Cüveyriye'nin kabilesinin tümü Müslüman olmuştur.

                  Safiye:
                  Esas adı Zeynep olup, Hayber'de bir Yahudi kabilesinin başkanı Huyey'in kızıdır. Hayber savaşında kocası ölen Safiye de, Cüveyriye gibi esir düşmüş ve ganimet taksiminde peygamberimize isabet etmiştir. Peygamberimizin cariyesi olmuş ve kendisine "ganimet payı" anlamında "Safiye" denmiştir.
                  Peygamberimiz hürriyetini bağışlayıp, isterse kavmine dönebileceğini söylemesine rağmen o peygamberimizi tercih etmiş, Müslüman olmuş ve müminlerin annesi olma şerefine ermiştir.
                  Bu evlilik sayesinde de, çevredeki Yahudilerin kinleri ve düşmanlıkları hafiflemiştir.

                  Mariya:
                  Bilindiği gibi peygamberimiz, elçiler göndererek çevrede bulunan hükümdarları İslâm'a davet etmekte idi. Bu davetlerden biri de Mısır hükümdarına yapılmış ve o günkü Mısır hükümdarı peygamberimize bir jest olarak iki kız kardeşi; Mariya ile Sirin'i hediye olarak göndermişti. Sirin, peygamberimiz tarafından şair Hasan bin Sabit ile evlendirilmiş, Mariya'yı da peygamberimiz kendisine eş olarak nikâhlamıştır. Bu evlilikten İbrahim adında bir erkek çocuk doğmuş ama küçük yaşta ölmüştür.
                  Bu evlilik, İslâm dininin yayılmasında çok büyük rol oynamıştır. Bizans sınırları içerisine yapılan tüm seferlerde Mısır devleti hep Müslümanlar tarafını tutmuş; ya doğrudan desteklemiş ya da tarafsız davranarak İslâm kuvvetlerine dolaylı yardımda bulunmuştur. Mısır'ın da İslâm dini ile müşerref olmasında peygamberimizin Mariya ile evlenmesinin rolü çok büyük olmuştur.



                  NETİCE :
                  Yukarıdaki açıklamalarımızdan görüldüğü gibi peygamberimiz, bekârlığında da, evliliğinde de iffet örneği olmuş bir kişidir. Hayatının hiçbir döneminde, kadın düşkünü olarak nitelenmeyi gerektirecek bir davranışta bulunmamış, hele şehvet, onun Allah'tan aldığı emir doğrultusunda hep uzak kaldığı bir özellik olmuştur. Bazı İslâm düşmanı iftiracıların onu küçük düşürmek maksadıyla ortaya savurdukları seks manyaklığı ise ancak, onun otuz erkek gücünde olduğu yalanını uyduran sözde Müslümanların hastalıklı beyinlerinde yarattıkları hayalî kişilik için söz konusudur. Eşlerinin kimlikleri ve kişilikleri de yakından tanınınca durumun böyle olduğu daha da açığa çıkmaktadır.
                  Peygamberimizin çok eşliliği; yapmakta olduğu elçilik görevinde, maddî, manevî, siyasî, sosyal alanlarda yardım ve destek sağlaması ve bu görevde zorluk çekmemesi için sadece kendisine tanınmış bir ayrıcalıktır. Başkalarını hiç ilgilendirmemektedir. Sünnet olarak da başkaları tarafından tatbik ve taklit edilemez.

                  Hakkı Yılmaz

                  Yorum


                    #84
                    Ynt: İslamda Çok Eşlilik (4 Kadın) Haramdır Görüşü

                    Şimdi sevgili ehlibeytin_izinde.

                    Hem sen anlamadığın için hem de anlamayan arkadaşlar için küçük bir özet geçeyim.

                    Kuranda çok eşliliğe izin olmadığını iddia edenler ve sizin gibi çok eşlilik izni olduğunu iddia edenler var.

                    KURANDA ÇOK EŞE İZİN OLMADIĞINI İDDİA EDENLER 3 ÇEŞİT (buraya aktardıklarıma göre)


                    1) Hasan Akçay Nisa suresi 3. ayetteki harekelemenin insanlar tarafından yanlış konulmuş olabileceğini söylüyor. Ona göre doğru hareke ile okununca bu ayette yetimleri evlenDİRin yazıyor, EVLENİN değil. Bu iddiasını desteklemek için rivayetleri veya fikir uydurmalarını değil, bazı Kuran ayetlerini de gösteriyor. Ayrıca ayette yer alan anlam bozukluğunu da delil olarak gösteriyor

                    2) Başka bir arkadaş ise Nisa suresi 23. ayetteki erkeklerin evlenmelerinin yasak olduğu kadınlar sayılırken uhteyni kelimesinin kız kardeş değil, yoldaş/özdeş gibi bir anlamda kullanıldığını savunuyor. Bu düşüncesine delil olarak Kuran'da kanbağı olan kız kardeş için "EHAVATÜKÜM" kelimesi kullanıldığını söylüyor ve uhteyni kelimesinin bu nedenle yoldaş ya da kardeş gibi anlamına geldiğini iddia ediyor. Bu iddiasını desteklemek için rivayetleri veya fikir uydurmalarını değil, bazı Kuran ayetlerini de gösteriyor.

                    3) Hakkı Yılmaz da Nisa suresi 3 de herhangi bir anlam bozukluğu olmadığını, olayın tamamen yetimlerle ilgili olduğunu, ayetin anlamının yetim olan kadınlar ile değil, yetimlerin kadınları şeklinde çevrilmesi gerektiğini çünkü orjinalinin bu olduğunu söylüyor. Ona göre Nisa suresinin bu ilk ayetlerinin yetimlerden bahsediyor olması da bu işin yetimlerle ilgili bir EMİR olduğunun ispatı. Hem ayetin ve sonraki ayetlerin de yetimlerden bahsetmesi, hem bazı zorunluluk ifade eden kelimelerden hem de YETİMLERİN KADINLARI şeklindeki tamlamadan bu sonucu çıkarıyor. Bu iddiasını desteklemek için rivayetleri veya fikir uydurmalarını değil, bazı Kuran ayetlerini de gösteriyor.


                    Sevgili ehlibeytin_izinde kardeşim. Bu yukarıda yazılan üç maddedeki insanların hiç birisinin art niyetli olduğunu sanmıyorum.
                    Sen nasıl bu insanları yahudiler vs. diye itham ettin anlamadım.

                    Ehli sünnetten farkın nedir bana söyler misin? Senin gibi düşünmeyen herkesi kafir veya yahudi diye mi damgalarsın?

                    Ben bu konuyu iyice araştıran birisi olarak tek inandırıcı olmayan sözlerin senin sözlerin olduğunu düşünüyorum.

                    Benim konuya hiç bir önyargım yok. Çok eşlilik var mı yok mu bilmiyorum. An itibariyle üçüncü maddedeki hakkı yılmazın görüşüne yakınım.

                    Fakat çok eşlilik olsa bile evdeki kadının rızasının alınmadan yapılamayacağına EMİNİM. Çünkü aksi zulüm olur. Neredeyse böyle düşündüğüm için bana da kafir diyeceksiniz. Kusura bakmayın ama bu konuya verdiğiniz fevri yanıtlarla size olan saygım iyice azaldı.

                    "Benim yolum doğru" diyip başka düşüncelere saygı göstermeyen ve sinirlenerek hakaret eden hatta ZAN'da bulunarak imanlarına laf söyleyen insanların lafı ne kadar inandırıcı olabilir ki?

                    Yorum


                      #85
                      Ynt: İslamda Çok Eşlilik (4 Kadın) Haramdır Görüşü

                      "Arapça bilmediğim için benim için dikkate alınacak bir yazı. Eğer açıkça yalan söylemiyorsa, söylediği mantıklı geliyor, Kuranda kızkardeş olarak kullanılan başka bir Arapça kelime varken (EHAVATÜKÜM), bu kelime yerine yoldaş anlamına gelebilecek olan bir kelime (uhteynı) neden kullanılmış dersiniz?"

                      eh(un) erkek kardeş
                      uht(un) kız kardeş
                      uhteyn iki kız kardeş
                      ahavat(un) kız kardeşler
                      ehavatüküm siz erkeklerin kız kardeşleri demek

                      yoldaş anlamında geçen kelimeler ise farklı. Arapçada tüm gayri akil cemiler müennes sayılırlar. (cansız çoğullar için dişi kelimesi kullanılır. bazen de

                      her ümmetin kendi yoldaşına lanetle cehenneme girmesi şeklinde yorumladığı yerde de uht kelimesinin geçtiği doğrudur. Ancak Şaban Pirişin de açıkladığı gibi burda bu kelimeden önce müennes olan ümmetün kelimesi geçiyor kelime o yüzden üht şeklinde müennestir. burda aynı inançsızlığı ve sapıklığı paylaşan guruplar birbirlerine kardeş şeklinde hitap ediyorlar ki bununla nisa suresindeki uht kelimesinin hiç anlam birlikteliği yok. nisa suresinde tamamen biyolojik yakınlık konu edinilmiş. eğer bunu yoldaş anlamına alırsak ki bu anlamda hiç bir yerde örnek yok, bu durumda anlamını bozamayacağımız kelime kalmaz.

                      Yorum


                        #86
                        Ynt: İslamda Çok Eşlilik (4 Kadın) Haramdır Görüşü

                        Bunlarla aranızda sanki kan bağı varmış gibi davranırsanız şirke batarsınız. Çünkü kan bağını yalnızca Allah kurar; beşeren edinilen üvey akrabalar arasında, örneğin evlatlık edinen ile evlatlık arasında, sanki kan bağı varmış gibi davranırsanız o beşerî yapay bağı ilahî kan bağına denk tutup kendinizi rab edinirsiniz.
                        sizin örnek aldığınız şahıs harici zihniyete de sahipmiş azıcık zorlanınca hemen karşıdakini şirkle tehdit ediyor. ama kendisi onca geleneksel ilim akıl ve Kur'an bağlamından sapıp da müsteşriklere hoş gelecek kafirlere şirin görünecek nefsi ve tutarsız yorumlarına da tevhid ve Kur'an'ın gerçek yorumu diyor...

                        nisa 23 te tamamen biyolojik sınıflama ya da biyolojik sınıflamanın etkisi ile ilahi hikmet gereği bilinen nedenlerle biyolojik akrabalık gibi kabul edilmiş sınıflama vardır. Ayetleri bu kadar zorlayıp çarpıtma ilmilik değildir.

                        biyolojik akrabalık sadece kanından olmak şeklinde oluşmaz. Aynı zamanda nikahlandığınız zaman da eşinizle biyolojik akraba olmuş olursunuz.

                        Hayır! Siz örneğin "Evlatlığım özevladımdır," deyince evlatlığınınız özevladınız oluvermez: Allah evlatlıklarınızı özevladınız kılmamıştır -mâ ceale ed'ıyâiküm ebnâiküm... (33:4)

                        bu doğrudur ama konuyla ilgisi yoktur. burada Allahın dediklerinden bahsediyoru biyolojik akraba olarak. kendimiz uydurmuyoruz..

                        Yorum


                          #87
                          Ynt: İslamda Çok Eşlilik (4 Kadın) Haramdır Görüşü

                          [quote author=ehlibeytin_izinde link=topic=10836.msg68289#msg68289 date=1263199608]
                          sizin örnek aldığınız şahıs harici zihniyete de sahipmiş azıcık zorlanınca hemen karşıdakini şirkle tehdit ediyor. ama kendisi onca geleneksel ilim akıl ve Kur'an bağlamından sapıp da müsteşriklere hoş gelecek kafirlere şirin görünecek nefsi ve tutarsız yorumlarına da tevhid ve Kur'an'ın gerçek yorumu diyor...
                          [/quote]

                          O onun görüşüdür. Siz yanlışlara sinirlenip kendinizi bozmayın. Millet küfrediyor diye biz de küfredelim mi? Küfürleşmenin sonu yok ki Zaten İslam aleminde herkes birbirine müşrik kafir vs. diye hitap ettiği için ben alıştım, artık garipsemiyorum görünce. Siz de görmeye alışın ama onlara uymayın.

                          Zina iddiası için bile 4 şahidin yüzüğün parmağa girdiği gibi olayı net görmesi gerekirken bir insanın imanı konusunda konuşmak çok tehlikeli. Ben "Allah vardır ve birdir" diyen insanın imanına bir şey diyemem. Detaylarını öldükten sonra ona gösterirler zaten. "Allah yoktur" diyen insanın bile inancına küfür etmem ki o da bana kızıp Allah'a küfür etmesin. (Enâm 108'den dolayı)

                          Bu arada Allah razı olsun açıklamalar için.

                          Yorum


                            #88
                            Ynt: İslamda Çok Eşlilik (4 Kadın) Haramdır Görüşü

                            Merhaba.

                            Bu foruma gelmemin nedeni ÇOK EŞLİLİK HARAMDIR adlı çalışmama burada yapılan itirazlar. Cevap verip meramımı anlatmaya çalışmalıyım diye düşündüm, Allah isterse.

                            Ama bütün itirazlara birden cevap versem pehlivan tefrikası gibi uzun bir yazı ortaya çıkar ve sıkar. Onun için rica etsem itiraz edenler bir kerede yalnızca bir itirazı dile getirirler mi. Lütfen.

                            Bekliyorum.

                            Sevgi ile,
                            Hasan Akçay

                            Yorum


                              #89
                              Ynt: İslamda Çok Eşlilik (4 Kadın) Haramdır Görüşü

                              Merhaba. TEFSİR bölümünde Nisâ 3'e verilen aşağıdaki meal bana göre yanlış.

                              Eğer (kendileriyle evlendiğiniz takdirde) yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız beğendiğiniz (veya size helâl olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın; yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.

                              Doğru çeviri ne olabilir? Önce onu belirteyim. Sonra yanlışları ortaya koymak için, ayetin Arapçasını da göz önünde bulundurarak, yukardaki meali onunla karşılaştıralım:

                              Yetimlere haksızlık etmekten korkuyorsanız size yetki veren kadınların ikişerini ve üçerini ve dörderini evlendirin. Ama bunda da adil olamamaktan korkarsanız yalnızca birini. Ya da yeminlerinizin sahip olduklarını. Darlığa düşmemeniz için uygun olan budur.

                              Arapça . . . . . . . . . . . . . . . . . doğru . . . . . . . . . . . . . . . . . . .yanlış . . . . . . .

                              mâ tâbe lekum. . . . . . . . . . . . . size yetki veren . . . . . . . . . . . . beğendiğiniz, size helal olan
                              fenkihû . . . . . . . . . . . . . . . . . .ve enkihû = evlendirin . . . . . . . . eş alın, evlenin
                              ma meleket eymanukum . . . . . . .yeminlerinizin sahip oldukları. . . . .sahip olduğunuz (cariyeler)
                              teûlû . . . . . . . . . . . . . . . . . . .yoksulluk, darlık . . . . . . . . . . . . adalet

                              İtirazı olan lütfen?

                              *

                              Asr-ı saadette inanan erkek evlilik açısından hangi haklara sahip idiyse inanan kadın da o haklara sahipti. Örneğin, tıpkı erkek gibi, o da eşini boşayabilirdi; yeter ki eş boşamanın malî bedelini göze alsın ve ödesin (Bakara 129):

                              "Karı koca eğer Allah’ın sınırlarına uyamamaktan korkuyorlarsa kadının bedel vermesinde her ikisine de günah yoktur - fe in hıftum ellâ yukîmâ hudûdallâhi, fe lâ cunâha aleyhimâ fî meftedet bih." Kadının bedel vermesinde - fî meftedet bih, yani kocasını boşamasında.

                              Evlenirken de eşittiler. Öyle ki erkek, kadına evlenme teklif eder de kadın evet derse oturup mustakbel ailelerini konuşurlardı (Bakara 235). Erkeğin ödemesi gereken evlenme bedelini birlikte belirlerlerdi (Nisâ 24). Evlenirken erkeğin müstakbel eşine verdiği sözler (Nisâ 20) nebilerin Allah’a verdiği sözler kadar bağlayıcıydı (33:7).

                              Kısacası İslamın inanan kadını itibarı, düşünceleri ve duyguları olan bir insandı. Şimdi bunu alın ve Allah’ın gûya şu söylediğiyle karşılaştırın: "Erkekler! Beğendiğiniz kadınların ikişeri ve üçeri ve dörderi ile evlenin!"

                              Görüyor musunuz asr-ı saadetin o güzelim islamından uçsuz bucaksız uzaklara nasıl da savrulmuşuz!

                              Allah'ın Kuran’daki sözleri inanan kadının aleyhine çarpıtıla çarpıtıla kadın itibarsız, düşüncesiz, duygusuz bir karpuz derekesine düşürülmüş. Erkek onu tıklatıyor; beğenirse alacak. "Tın tın tın. I-ıh; bunu beğenmedim. Tok tok tok. Hah, bunu beğendim; alıyorum."

                              İyi ama karpuz değil ki, insan o. Akıl ve gönül sahibi. Sen onu istediğin kadar ağzına layık bulup beğen, o seni iğrenç bulur, reddediverir. O zaman ne yapacaksın?

                              Bakın, Nisâ sûresinin başındaki ayetlerin hepsi bakımı üstlenilen yetimler hakkında. Örneğin Nisâ 6’da Yüce Allah diyor ki:

                              "Yetimler evlilik çağına varıncaya kadar onları sınayın. Aralarında olgun bulduklarınız varsa mallarını kendilerine devredin - fedfeû ileyhim emvâlehum." Allah’ın emri bu; elbet uyacaksınız.

                              Uydunuz; yaşına eren olgun yetimlere mallarını geri verdiniz. Artık malen de özgür onlar. ÖZGÜR ONLAR. Gönülleri kimi severse ona varırlar. Size ne!

                              MA TÂBE LEKUM ifadesinin "beğendiğiniz kadınlar" anlamına gelmediği açık ve net. Doğrusu şudur (girişteki yazımdan alıntılıyorum):

                              TÂBE ile aynı kökten gelen başka bir kelime de Nisâ 4′teki TIBNE. Bakın, mevcut meallere göre TIBNE nedir: kadınlar kendilerine ait "sadukât"ın bir kısmını

                              size BIRAKIRLAR ise (M Esed)
                              size SUNMUŞLAR ise (Y N Öztürk)
                              size BAĞIŞLARLAR ise (S Ateş, Diyanet, Elmalılı, Mevdudi, E Yüksel)

                              Bırakmak, sunmak, bağışlamak elbet VERMEK anlamına gelir.

                              TIBNE nasıl kadınların kendilerine ait "sadukât"ın bir kısmını size vermelerini dile getiriyorsa MA TÂBE LEKUM da onların manevî ana babaları olarak kendilerini evlendirmeniz için size yetki vermelerini dile getiriyor. MA TÂBE LEKUM MİNEN NİSÂ "size yetki veren kadınlar" demek.

                              Sevgi ile,
                              Hasan Akçay

                              Yorum


                                #90
                                Ynt: İslamda Çok Eşlilik (4 Kadın) Haramdır Görüşü

                                [quote author=Hasan Akçay link=topic=10836.msg127712#msg127712 date=1309231232]
                                Merhaba. TEFSİR bölümünde Nisâ 3'e verilen aşağıdaki meal bana göre yanlış.

                                Eğer (kendileriyle evlendiğiniz takdirde) yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız beğendiğiniz (veya size helâl olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın; yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.

                                Doğru çeviri ne olabilir? Önce onu belirteyim. Sonra yanlışları ortaya koymak için, ayetin Arapçasını da göz önünde bulundurarak, yukardaki meali onunla karşılaştıralım:

                                Yetimlere haksızlık etmekten korkuyorsanız size yetki veren kadınların ikişerini ve üçerini ve dörderini evlendirin. Ama bunda da adil olamamaktan korkarsanız yalnızca birini. Ya da yeminlerinizin sahip olduklarını. Darlığa düşmemeniz için uygun olan budur.

                                Arapça . . . . . . . . . . . . . . . . . doğru . . . . . . . . . . . . . . . . . . .yanlış . . . . . . .

                                mâ tâbe lekum. . . . . . . . . . . . . size yetki veren . . . . . . . . . . . . beğendiğiniz, size helal olan
                                fenkihû . . . . . . . . . . . . . . . . . .ve enkihû = evlendirin . . . . . . . . eş alın, evlenin
                                ma meleket eymanukum . . . . . . .yeminlerinizin sahip oldukları. . . . .sahip olduğunuz (cariyeler)
                                teûlû . . . . . . . . . . . . . . . . . . .yoksulluk, darlık . . . . . . . . . . . . adalet

                                İtirazı olan lütfen?

                                *

                                Asr-ı saadette inanan erkek evlilik açısından hangi haklara sahip idiyse inanan kadın da o haklara sahipti. Örneğin o da eşini boşayabilirdi; yeter ki eş boşamanın malî bedelini göze alsın ve ödesin (Bakara 129):

                                "Karı koca eğer Allah’ın sınırlarına uyamamaktan korkuyorlarsa kadının bedel vermesinde her ikisine de günah yoktur - fe in hıftum ellâ yukîmâ hudûdallâhi, fe lâ cunâha aleyhimâ fî meftedet bih." Kadının bedel vermesinde - fî meftedet bih, yani kocasını boşamasında.

                                Evlenirken de eşittiler. Öyle ki erkek, kadına evlenme teklif eder de kadın evet derse oturup mustakbel ailelerini konuşurlardı (Bakara 235). Erkeğin ödemesi gereken evlenme bedelini birlikte belirlerlerdi (Nisâ 24). Evlenirken erkeğin müstakbel eşine verdiği sözler (Nisâ 20) nebilerin Allah’a verdiği sözler kadar bağlayıcıydı (33:7).

                                Kısacası İslamın inanan kadını itibarı, düşünceleri ve duyguları olan bir insandı. Şimdi bunu alın ve Allah’ın gûya şu söylediğiyle karşılaştırın: "Erkekler! Beğendiğiniz kadınların ikişeri ve üçeri ve dörderi ile evlenin!"

                                Görüyor musunuz asr-ı saadetin o güzelim islamından uçsuz bucaksız uzaklara nasıl da savrulmuşuz!

                                Allah'ın Kuran’daki sözleri inanan kadının aleyhine çarpıtıla çarpıtıla kadın itibarsız, düşüncesiz, duygusuz bir karpuz derekesine düşürülmüş. Erkek onu tıklatıyor; beğenirse alacak. "Tın tın tın. I-ıh; bunu beğenmedim. Tok tok tok. Hah, bunu beğendim; alıyorum."

                                İyi ama karpuz değil ki, insan o. Akıl ve gönül sahibi. Sen onu istediğin kadar ağzına layık bulup beğen, o seni iğrenç bulur, reddediverir. O zaman ne yapacaksın?

                                Bakın, Nisâ sûresinin başındaki ayetlerin hepsi bakımı üstlenilen yetimler hakkında. Örneğin Nisâ 6’da Yüce Allah diyor ki:

                                "Yetimler evlilik çağına varıncaya kadar onları sınayın. Aralarında olgun bulduklarınız varsa mallarını kendilerine devredin - fedfeû ileyhim emvâlehum." Allah’ın emri bu; elbet uyacaksınız.

                                Uydunuz; yaşına eren olgun yetimlere mallarını geri verdiniz. Artık malen de özgür onlar. ÖZGÜR ONLAR. Gönülleri kimi severse ona varırlar. Size ne!

                                MA TÂBE LEKUM ifadesinin "beğendiğiniz kadınlar" anlamına gelmediği açık ve net. Doğrusu şudur (girişteki yazımdan alıntılıyorum):

                                TÂBE ile aynı kökten gelen başka bir kelime de Nisâ 4′teki TIBNE. Bakın, mevcut meallere göre TIBNE nedir: kadınlar kendilerine ait "sadukât"ın bir kısmını

                                size BIRAKIRLAR ise (M Esed)
                                size SUNMUŞLAR ise (Y N Öztürk)
                                size BAĞIŞLARLAR ise (S Ateş, Diyanet, Elmalılı, Mevdudi, E Yüksel)

                                Bırakmak, sunmak, bağışlamak elbet VERMEK anlamına gelir.

                                TIBNE nasıl kadınların kendilerine ait "sadukât"ın bir kısmını size vermelerini dile getiriyorsa MA TÂBE LEKUM da onların manevî ana babaları olarak kendilerini evlendirmeniz için size yetki vermelerini dile getiriyor. MA TÂBE LEKUM MİNEN NİSÂ "size yetki veren kadınlar" demek.

                                Sevgi ile,
                                Hasan Akçay
                                [/quote]

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X