Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

İslamda Çok Eşlilik (4 Kadın) Haramdır Görüşü

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #31
    Ynt: İslamda Çok Eşlilik (4 Kadın) Haramdır Görüşü

    [quote author=ehlibeytin_izinde link=topic=10836.msg67625#msg67625 date=1262645234]Böyle kocasının çok evliliğini sırf Allah izin verdi diye sineye çeken bir kadın da elbette imtinı kazanıp da cennetin en iyi yerlerinin kokusunu alıp, kazandığını anladığında, bayağı ve adi duygulardan sıyrılıp istisna biri olduğunu görünce tabi ki aynı şehidin lezzetini alacaktır. bizim kıyaslamamız bu yöndendir...
    [/quote]

    Bir kadının sevdiği için hissedebileceği insani duygulara bayağı ve adi duygular diyorsanız sizdeki o duygu da bayağı ve adidir. Duygular açısından erkek ve kadına böyle bir ayrım yapamazsınız.

    Peygamberimiz ilk eşi vefat edene kadar ikinci bir evlilik yapmamıştır. Sizce neden? O zamanlar çok daha gençti. Yani sizin bu saydığınız üreme vs. gibi doğal sebepler için çok daha müsaitti evlenmek için.

    Hz Ali neden Fatıma şehit edilene kadar ikinciye evlenmedi?


    Hz İbrahim Sare çocuğu olmadığı için ona Hacer'i zevce olarak hediye edene kadar neden ikinciye evlenmeyi düşünmedi?

    Bu soruları yanıtladığınızda ve şu sizde de bulunan insani duyguyu "adi" olarak nitelendirmeyi bıraktığınızda paylaşıma devam edebiliriz.


    [quote author=gulistan_2 link=topic=10836.msg67632#msg67632 date=1262656213]
    bu vakte kadar foruma bakma imkanim olmadi, yazilanlari okudum, bu saatte yorum yaparken ne kadar toparlayabilecegim bilmiyorum fakat yarinada birakmak istemiyorum zira yine vaktim kisitli olacak gibi görünüyor...

    ilk olarak mazlumiyet nikli üyemizin söyledikleri hakkinda yorum yapmak istiyorum...
    yazilar gayet düz bir mantik iceriyor dolayisi ile biraz gerceklerden uzaklasilmis
    a) ne peygamber esleri ne de imamlarin eslerinin hepsi böyle bir seviyeyi yakalayabilmisler diyemeyiz! onlarin iclerinde de bu hukuka aykiri davrananlar oldu, bunu unutmayalim lutfen, buna en büyük örnek ebubekrin kizidir, hz.nuhun hanimi, hz.hasanin hanimi vs. vs.
    b) bu noktada "haydi hanimlar kollari sivadik, kocalarimiz evlenirse ne olurmus sanki " dedik ve bu sekilde nefsimize galebe caldik demek cok yanlis bir tutum olur, siz sayet güncel yasamda bir takim nefsi konulari asamamissaniz, böyle bir durumda kaldirabileceginizden fazlasini yüklendiniz ve elinizde olan degeride kaybetmeye adaysiniz demektir!
    c) (yine yanlisim varsa düzeltilecektir ins.) hic bir hanim böyle bir seye riza göstermezse cehennemlik olacak diye bir kural yoktur! ayrica bir es yüzünden diger es birakilacaksa yani is ayriliga varacaksa da böyle bir durumda erkek o hanima dünya dolusu mal vermis olsa dahi ondan hic birsey alamaz!
    d)kadinin kiskanmasi küfür erkegin kiskanmasi iman...meselesi
    ilk etapta ihtiyaten "red" ile karsilanamasa dahi, sorgusuz sualsiz kabul edilir nitelikte degildir! zira buradan en basit tabirle kadinin insani bir duyguya kapilmasinin onun küfrüne alamet olmasi sözkonusu iken, erkegin kiskanmasi sanki onun imanini artirir veya imaninin göstergesidir gibi bir anlam da cikar! ki bunun vs.lerini düsünmeye inanin gücünüz yetmez, bu zincirleme bir felaket kapisi aralar!

    unutmayalim ki, yalnizca ikinci bir evlilikte bile günümüz sartlari ile sonsuz sorunlar dogacaktir...böyle bir durumu cekip cevirebilecek kadar nefsine hakim üc kisiyi gercekten biraraya getirebilecek kadar cokmudur ruhlari nefslerine hakim olanlarin sayisi! yoksa böyle bir durumda bir kisi üc kisilik yükmü tasiyacak? hangi kadin böyle bir duruma sabredeyim derken aglamalarini gizleyecegi "kocali" günleri, Rabbine niyazla, ibadetle gecirerebilecegi "kocasiz" günlere tercih eder?
    cenneti kazanmanin tek yolumudur bu?
    peki ya erkeklere "bir tane sizin icin daha hayirlidir" denilirken, erkekler bu "bir"deki zorluga katlanarak kosamazlarmi cennete?
    buraya daha o kadar cok incelik yazabilirim ki, fakat siz sevgili kardeslerimde bunlari eminim kendi kafalarinizda cogaltacaksinizdir!

    bu arada ehlibeytinizinde kardesimin verdigi oranlarada tam manasiyla katilmiyorum, elimde bir kitap vardi "islam ve bati uygarliginin cehresi" bu kitapta yine bu konuyla ilgili de güzel istatistikler vardi, su an malesef baskasinda bu kitap...
    su kadarini söyleyebilirim, erkeklerin nüfusundaki düsüs hesaplanirken, kadinlarin nüfusunda yalnizca artis hesaba katilmis!
    bu kadinlar hic ölmezmi? dünyada karisini sakat birakan, öldüren, bosandigi halde evlenmesini engelleyen serkes kocalarin sayisi azmidir? bunlar hic özürlü dogmazlarmi? hepsi müslmanmidir veya bütün müslüman hanimlar bu yükü tasiyabilecek kapasitedemidir? hangi kocanin sartlari uygun degilken, ben bir tane daha evlenecegim, siz iki kadin ücer beserde cocuklariniz kit kanaat yasamaya razi olacak ve cennete gireceksiniz deme hakkina sahip? buraya da yine bir sürü vs. ekleyebilirim!

    ancak, dünya da her yerde, her zaman bütün sartlar, bütün insanlar icin, ne sizlerden herhangi birinizin söyledigi gibidir, ne de benim söylediklerim gibi!
    öyle olaylar, durumlar ve sartlar varki, evet gercekten hanimlar eslerinin ikinci evliligi yapmalarinda rol bile oynuyorlar
    fakat bu hanimlardan kac tanesi sonuna kadar bu isi agiz tadi ile sürdürebiliyor, ikinci eslerden kac tanesi artniyeti ile herseyi altüst etmiyorlar burasi da ayrica bir tartisma konusudur...

    bu meseleyi bir zulum olarak niteleyecekseniz, Allahin özel durumlar icin actigi bir kapida nitelemeyiniz
    ancak, keyfince is yapmak icin bu kapidan saygisizca girenlerin cehrelerinde niteleyiniz

    [/quote]

    Söylemek istediklerimi siz daha uygun bir dille yazmışsınız. Çok şey söylemek isteyip cümleleri toparlayamadım ben de. Eğer bu makalenin sahibi olan yazarın yazdıkları hatalı ise bile yani çok eşlilik var ise bile bu bazı şartlara bağlanmıştır. Her kafasına esen, her güzel bir hatun gören karısının üstüne kuma getiremez.

    Zulüm kavramını Allahın emrine karşı değil, kadına karşı yapılana yönelik kullanıyorum. Eğer bu işte bir taraf kalben razı gelmez ve acı çekerse işte o zaman zulüm gerçekleşmiş olur. Kadınlarımız erkeklerin insani duygularının erkeklik, Kadınların insani duygularının da ADİLİK olarak nitelendirilmesine izin vermeye devam ederse daha çok zulme uğrarlar.

    Şu sıra vakit bulamadım fakat yazınızda bahsettiğiniz şartlarla ilgili daha detaylı bir yazı asmayı düşünüyorum.

    Yorum


      #32
      Ynt: İslamda Çok Eşlilik (4 Kadın) Haramdır Görüşü

      biz Gülistan 2 gelse de objektif ilmi bakışıyla bize destek olsa derken yanlış temennide bulunmuşuz demek ki..

      iş yine başa düştü bildiğimiz hakikati tek başına da olsa savunma işi...

      a) ne peygamber esleri ne de imamlarin eslerinin hepsi böyle bir seviyeyi yakalayabilmisler diyemeyiz! onlarin iclerinde de bu hukuka aykiri davrananlar oldu, bunu unutmayalim lutfen, buna en büyük örnek ebubekrin kizidir, hz.nuhun hanimi, hz.hasanin hanimi vs. vs.


      Peygamber s.a.a. eşleri iki guruba ayrılmıştı. Ümmü Selem gurubu ve Aişe gurubu. Evt Aişe gurubu için dedikleriniz doğru onlar bu örnek davranışı sergilemek yerine sıradan eğitilmemiş insanlar gibi nefislerine nasıl estiyse, şeytanın müdahale yönlerinden sızmalarına engel olmayıp öyle davrandılar. buna karşılık da onlara sıradan bir eş olmadıkları hatırlatıldı, yaptıkları iki kat günah olarak yazılacağı belirtildi.. rivayetleri okursanız bu konularda konunun Peygamber s.a.a.'in diğer eşlerini kıskanma merkezinde toplandığını görürsünüz.. Demek ki çok evliliğin İslam'da olmadığına dair delil olarak Peygamber s.a.a. eşlerinin huysuzlukları gösterilemez.

      Diğer yandan O Hazretin diğer Ümmü Seleme gurubundaki eşleri ise örnek davranışlar sergilemişler diye biliyorum.. Nuh ve Hud a.s. eşlerinin çok evlilikle ilgili karşı tarafı destekleyip (mazlumiyeti) reddedecek yönleri yok ki bunu buraya eleştrimek için almışsınız. açık olarak siz de mazlumiyetin çok evliliğe razı olmuş peygamber ve İmam eşlerine dolayısıyla da çok eşliliğin kabul edilemeyeceğine mi karşı çıkıyorsunuz bunu ayırt etmemişsiniz... sanırım vakit sorunuyla ilgili..

      Hz. Hasan a.s.'ın birden çok eşi vardı. Bu eşlerinde kıskanmasına rağmen bunu içine gömüp duygularını kontrol altına alıp Allah'tan alacağı mükafat için katlanan örnek davranış sergileyen hiç olmamış mı?

      "b) bu noktada "haydi hanimlar kollari sivadik, kocalarimiz evlenirse ne olurmus sanki " dedik ve bu sekilde nefsimize galebe caldik demek cok yanlis bir tutum olur, siz sayet güncel yasamda bir takim nefsi konulari asamamissaniz, böyle bir durumda kaldirabileceginizden fazlasini yüklendiniz ve elinizde olan degeride kaybetmeye adaysiniz demektir!"

      kocasının tek eşi olmak bir değer midir. Hangi ayette ya da hadiste bu fazilet olarak geçiyor ki bunu kaybetmek değerleri kaybetmeye aday gösterilebilir ki! Öte yandan bir taraftaki eksiklikler var diye diğer tarafta aklımızın ve vicdanımızın doğru gördüğünü uygulamaya geçiş izni yok mu.. bunlar birbirlerine alt basamak mı oluşturuyor ki birbirine bağladınız. Bu çok apaçık bir rölatifliktir...

      Allah bir tarafta çok evliliği serbest bırakmış, çevre ve tarafların doğaları buna göre şekillenmiş, siz bu noktada kadın fıtratını buna zıt belirleyip bunu kaldırılamayacak yük olarak mı gösteriyorsunuz. Allah diğer yanda da kişiye kaldıramayacağı yükü yüklemeyeceğini de açıklıyor..?

      "c) (yine yanlisim varsa düzeltilecektir ins.) hic bir hanim böyle bir seye riza göstermezse cehennemlik olacak diye bir kural yoktur! ayrica bir es yüzünden diger es birakilacaksa yani is ayriliga varacaksa da böyle bir durumda erkek o hanima dünya dolusu mal vermis olsa dahi ondan hic birsey alamaz!"

      bu emin olmadığınızı belirtmeniz olumlu bir tavır. Peygamber eşlerinin temel sorunları O hazrete çok eş olmaları idi. Bunlardan kaynaklanan istekler, mal mülk isteme, Resul s.a.a.'e plan hile kurma (bal şerbeti olayı) gibi kendini belli ediyordu. Bu olaylardan dolayı Allah bu olaylara katılan Peygamber eşlerini hangi tercihle bıraktı:

      "Eğer o sizi boşarsa, Rabbi ona, sizden daha hayırlı, müslüman, inanan, sebatla itaat eden, tövbe eden, ibadet eden, oruç tutan, dul ve bakire eşler verebilir.
      (Ey Hafsa ve Aişe, Peygambere ettiğiniz bu eziyyetten) eğer ikiniz de Allah’a tevbe ederseniz ne güzel; çünkü (Peygamberi dinlemek hususunda) kalbleriniz eğildi. Yok eğer (kıskançlık ederek) Peygamberin aleyhinde birbirinizle yardımlaşırsanız, bilmiş olunuz ki, Allah O’nun yardımcısıdır, Cebrâil de, müminlerin salih olanı da... Bunların arkasından bütün melekler de O’na yardımcıdır. (Tahrim suresi)

      Ahzab suresi:
      28. Ey Peygamber, eşlerine şöyle söyle: “Eğer şu iğreti dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, haydi gelin size boşanma bedellerinizi vereyim de sizi güzellikle serbest bırakayım.”
      29. “Yok eğer Allah’ı resulünü ve ahiret yurdunu istiyorsanız bilin ki, Allah sizin güzel düşünüp güzel hareket edenlerinize büyük bir ödül hazırlamıştır.”
      30. Ey peygamber hanımları! Sizden kim açık / kanıtlanmış bir edepsizlik yaparsa, kendisi için azap iki katına çıkarılır. Ve bu, Allah için çok kolaydır.
      31. Sizden kim, Allah’a ve resulüne itaat eder, iyilik yaparsa, ona da ücretini iki kat olarak veririz. Kendisi için bol ve bereketli bir rızık da hazırlamışızdır.
      "

      bu ayetlerde kıskançlı sebebiyle Peygamber s.a.a. 'e eziyet eden kadınlara boşama tehdit edilmekle kalınmıyor aynı zamanda ahireti kaybedecekleri ona göre tercih etmeleri emrediliyor...

      "d)kadinin kiskanmasi küfür erkegin kiskanmasi iman...meselesi
      ilk etapta ihtiyaten "red" ile karsilanamasa dahi, sorgusuz sualsiz kabul edilir nitelikte degildir! zira buradan en basit tabirle kadinin insani bir duyguya kapilmasinin onun küfrüne alamet olmasi sözkonusu iken, erkegin kiskanmasi sanki onun imanini artirir veya imaninin göstergesidir gibi bir anlam da cikar! ki bunun vs.lerini düsünmeye inanin gücünüz yetmez, bu zincirleme bir felaket kapisi aralar!
      "

      bu hadisin kaynağını şu an hatırlamıyorum ama ilk okuduğumda ben de şok olmuştum nasıl olabilir bu birbirine zıt gibi duran husus şeklinde ama açıklamaları okuyunca bu hadisin çok hikmetli bir hayat kuralından bahsettiğini kadın ve erkeği mükemmel bir şekilde tanıyan ve hayattaki rolle sorumluluklarını bilen hakîm birince söylendiğini anladım. fırsat bulduğumda hadisin kaynağını da yazarım inşallah.

      kadın erkeği kıskanırsa, dışarıya yollayamaz, iş yapmasına olanak tanımaz, erkek kadını kıskanmazsa nerede gezdiğine bakmaz, fitnenin önünü tıkamaz... kadın korunmaya erkek ise korumaya planlanmıştır.. sorumluluklar ve düzenlemeler buna göre yapılmıştır hayatta... bu farklı bir konudur burda bu kadarıyla yetinmeliyiz..

      "unutmayalim ki, yalnizca ikinci bir evlilikte bile günümüz sartlari ile sonsuz sorunlar dogacaktir...böyle bir durumu cekip cevirebilecek kadar nefsine hakim üc kisiyi gercekten biraraya getirebilecek kadar cokmudur ruhlari nefslerine hakim olanlarin sayisi! yoksa böyle bir durumda bir kisi üc kisilik yükmü tasiyacak? hangi kadin böyle bir duruma sabredeyim derken aglamalarini gizleyecegi "kocali" günleri, Rabbine niyazla, ibadetle gecirerebilecegi "kocasiz" günlere tercih eder?
      cenneti kazanmanin tek yolumudur bu?"


      Bu durumda siz de Allah'ın çok evliliğe izin vermediğini bunu insan fıtratına aykırı bulduğunu söylemiş oluyorsunuz. Doğru mu anladım?. Cenneti kazanmanın çok yolları vardır. bu insanların zayıf konularda alındığı sınav türüne göre değişir. Şeytan insanların zayıf yönlerini tespit eder ordan saptırır. Allah çok evliliğe izin verdiyse (ki biz buna kesin inanıyoruz) bu durumda bu konuyla denenecek olanlar diğer yanları iyi olan ancak bu yönü zayıf olduğu için Allah katında yükselemeyen saliha kadınlar denenecektir. ki bu sayede makamları yükselsin... ya da hak edenler bu zayıf yönleriyle denenip, günaha batacak ve cehenneme yuvarlanacaktır...

      bu olay (cennete ya da cehenneme gitme) sadece bu konuyla ilgili böyle değildir. Tüm meseleler insanın cehenneme de cennete de gitmesine sebep olabilir. Burda olaydan daha çok o sınava kişinin vereceği tepkidir önemli olan...

      "peki ya erkeklere "bir tane sizin icin daha hayirlidir" denilirken, erkekler bu "bir"deki zorluga katlanarak kosamazlarmi cennete?
      buraya daha o kadar cok incelik yazabilirim ki, fakat siz sevgili kardeslerimde bunlari eminim kendi kafalarinizda cogaltacaksinizdir!
      "

      bunu inkar eden yok. Ama bir diğer erkeği de hadi senin de cennete girmen çok evlilik sınavına bağlı. çok evlenecek adaleti kuracak, nefsine hakim olacak ve öyle cennete gireceksin.. şeklinde olamaz mı? niye tek taraflı bakıyorsunuz... sınav her yanda yok mu her şekilde... tüm insanlar sadece size zor gelmesi bakımında mı olaylarla denenecekler?

      "bu arada ehlibeytinizinde kardesimin verdigi oranlarada tam manasiyla katilmiyorum,... "

      buradan itibaren daha müsait zamanda yazacağım inşallah...

      Yorum


        #33
        Ynt: İslamda Çok Eşlilik (4 Kadın) Haramdır Görüşü

        "bu arada ehlibeytinizinde kardesimin verdigi oranlarada tam manasiyla katilmiyorum, elimde bir kitap vardi "islam ve bati uygarliginin cehresi" bu kitapta yine bu konuyla ilgili de güzel istatistikler vardi, su an malesef baskasinda bu kitap...su kadarini söyleyebilirim, erkeklerin nüfusundaki düsüs hesaplanirken, kadinlarin nüfusunda yalnizca artis hesaba katilmis!bu kadinlar hic ölmezmi? dünyada karisini sakat birakan, öldüren, bosandigi halde evlenmesini engelleyen serkes kocalarin sayisi azmidir? bunlar hic özürlü dogmazlarmi?"

        tabi ki bu oranları eleştirilmez nas gibi vermedik. Ancak bir oran verilirken evrenselliğe dikkat ettik. Bu çağda hiç savaş olmaz erkekler ölmez kadın hastalıkları çok olur kadın nüfusu azalır. Tabi ki zaman çizgisi içinde istisnalar olabilir. ama İslam'ın kurallarının evrensel, yani tüm zamanları kuşattığı unutulmamaktadır.
        İslam'ın kuralları tüm zamanları kapsar... Dolayısıyla bir ayetin hükmünü anlamak için tüm zamanlardaki şartları gözönüne almak gereklidir.

        " hepsi müslmanmidir veya bütün müslüman hanimlar bu yükü tasiyabilecek kapasitedemidir? hangi kocanin sartlari uygun degilken, ben bir tane daha evlenecegim, siz iki kadin ücer beserde cocuklariniz kit kanaat yasamaya razi olacak ve cennete gireceksiniz deme hakkina sahip? buraya da yine bir sürü vs. ekleyebilirim!"

        kim taşıyabilecek yüktedir? Hangi kadın normal şartlarda bunu kabul eder ki.. ama Allah katında da makamlar çoktur.. nie hep ekonominin çok evlilikte önceki eş ve çocuklar aleyhine değişeceği düşünülmüş. Bu da gösteriyor ki olaya şartlı bakıyorsunuz...

        Sn Ufukalp kardeşin alıntıladığı ayette de görüleceği gibi cihad da erkeklerin hoşuna gitmediği halde üzerlerine farz kılınmıştır. Kadınlara da hoşuna gitmese de kocası istediğinde üstüne evlenmesi durumuyla bu konu benzeşmektedir... Ufukalpe bu ayeti hatırlatması ve olayın o emperyalist yönünü gündeme getirmesinden dolayı ne kadar teşekkür etsek azdır. Rabbim ödülünü Ehlibeyt a.s.'ın yanında olmasıyla versin diyoruz..

        "ancak, dünya da her yerde, her zaman bütün sartlar, bütün insanlar icin, ne sizlerden herhangi birinizin söyledigi gibidir, ne de benim söylediklerim gibi!
        öyle olaylar, durumlar ve sartlar varki, evet gercekten hanimlar eslerinin ikinci evliligi yapmalarinda rol bile oynuyorlar
        fakat bu hanimlardan kac tanesi sonuna kadar bu isi agiz tadi ile sürdürebiliyor, ikinci eslerden kac tanesi artniyeti ile herseyi altüst etmiyorlar burasi da ayrica bir tartisma konusudur...
        "

        demek ki bazı kadınlar bizzat ikinci eşleri kocalarına getirip seçebiliyorsa kadın fıtratının buna katlamayacağı iddiaları asla gerçekle uyuşmuyor. sadece çevre baskısı, kişisel eğitimsizlik ve subjektif bakışlarla konu değerlendiriliyor. İkinci eşler konusunda ise erkeğe zaten ayet verilmesi gereken sorumluluğu vermiş: Adalet!..

        "bu meseleyi bir zulum olarak niteleyecekseniz, Allahin özel durumlar icin actigi bir kapida nitelemeyiniz
        ancak, keyfince is yapmak icin bu kapidan saygisizca girenlerin cehrelerinde niteleyiniz"


        evt Allah izin vermişse bu insan doğasına uygun demektir ve her insan kaldırabilecek demektir. Dolayısıyla burada zulümsen söz etmek mümkün değildir. Olsa olsa kişinin kendi eğitimsizliği ve imanı problemidir. Yani şimdi alkol mübtelası olmuş bir adama Allah'ın içkiyi yasaklaması ona zulüm müdür?

        Yorum


          #34
          Ynt: İslamda Çok Eşlilik (4 Kadın) Haramdır Görüşü



          Bakara Suresi Ayet :216. Savaş, hoşunuza gitmediği hâlde, size farz kılındı. Olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. Yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
          Duygularını akıl ve imanının önüne geçiren kadınlara kalsaydı, beylerinin ne anneleri, ne kızkardeşleri, ne teyze, hala ve ne de hiç bir bayan akrabasının olmasını isterlerdi.

          Birden fazla evliliğe karşı çıkma düşüncesi, objektif insanların karşı çıktığı bir konu değildir. Batı emperyalizmi ve onun hurafelerle örülü dini hristiyanlık ve siyonist yahudiliğin İslama karşı yürüttüğü savaşın bir parçasıdır.

          Birden fazla evliliğe karşı çıkanlar, acaba hayatlarında sadece bir tek kadınla iktifa etmektemi dirler. Batı medeniyetinin çirkinliği ortada değil mi?

          Eşinin yanında dansözü birlikte seyreden kadın, yaptığını bir modernlik ilkesi olarak sineye çekerken bir şey yok, ancak eğer bir müslüman ihtiyaç durumları gereği ikinci bir eşle evlendiğinde kıyamet kopuyor. Aslında kıyametin koptuğu şey bir kişinin ikinci bir bayanla evlenmesi değil, İslamın birden fazla evliliğe onay vermesi hadisesidir.

          Ne yazık ki müslümanlarda islam düşmanları ile aynı kulvarlarda buluşabilmekte, onlarla birlikte bindikleri dalı acımasızca kesmeye çalışmaktadırlar, bilerek ya da bilmeyerek.
          Beşşar Esad bir İslam Kahramanıdır.
          Suriye İmtihanında İran İslam Cumhuriyetinin yanında yer almayanlar amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizminin yanındadırlar. Ve İslamın karşısındadırlar.

          Yorum


            #35
            Ynt: İslamda Çok Eşlilik (4 Kadın) Haramdır Görüşü

            Arkadaşlar farz ile ihtiyaç durumu gereği kısmını birlikte zikrederek karıştırıyorsunuz. Farz demek başka, ihtiyaç durumu demek başkadır.




            Bir video izlemiştim konu ile ilgili. Konu ile ilgili diyorum, çünkü başka ayetler de zikredilmeye başlandı:

            http://vids.myspace.com/index.cfm?fu...deoID=44741345

            Eğer videoyu göremezseniz tıklayın: http://tinyurl.com/ybx3jh7

            Bir alıntı:
            __________________________________________________ __________________
            Peygamberimiz, erkeklerin 12-14 yaşları arasında ergenliğe eriştiği (bulûğa erdiği, yani cinsel yönden olgunluğa eriştiği) bir iklimde doğup büyümüştür. O dönemde çevresinde zinanın, fuhşun yaygın olmasına, iffetsizliğin kol gezmesine rağmen peygamberimiz gayet mazbut bir hayat sürmüş, onun iffetsiz, kadına düşkün, şehvetperest davranışlarda bulunduğu hiç görülmemiş, duyulmamıştır. Peygamberimizin bu özellikleri, doğulu-batılı tüm tarihçiler ve araştırmacılar tarafından da leke kondurulmadan kabul edilmiştir.

            Peygamberimiz ilk evliliğini, 25 yaşında, sağlıklı, dürüst, güvenilir bir genç olarak, Mekke’nin soy-sop bakımından köklü ve zenginlik bakımından önde gelen ailelerinin genç kızları ile evlenebilecek durumda iken, kendisinden on beş yaş büyük, başından iki evlik geçmiş dul bir kadın olan Hadice ile yapmıştır. Hadice’nin ölümüne kadar yirmi beş yıl devam eden bu beraberlikte peygamberimiz başka bir kadınla evlenmemiş, tıpkı bekârlığındaki gibi hayatını, iffetine toz kondurmadan, lekesiz olarak sürdürmüştür.

            Allah’ın elçisi olarak görevini ilân ettiğinde, bu davadan vazgeçmesi için kendisine liderlik, mal mülk ve Mekke’nin en güzel ve zengin kızlarını teklif edenlere ise, herkesin bildiği o meşhur cevabı vermiştir:
            “Bir elime gökteki Ay’ı, bir elime Güneş’i koysanız, bu davadan vazgeçemem.”
            Peygamberimiz gerek bekârlık dönemi için ve gerekse Hadice ile evli olduğu dönem için hiç kimse ve hiçbir kesim tarafından olumsuz eleştirilere konu edilmemiş, edilememiştir.
            Hadice öldüğü zaman üzerindeki ağır elçilik görevine bir de öksüz kalan çocukların sorumluluğu eklenmiş, peygamberimiz yapayalnız kalmıştır.
            Peygamberimizin bundan sonraki evlilik hayatı ise, üstlendiği görevin gereklerine bağlı olarak, kendi iradesi dışında çok eşli hâle dönüşmüş, ama bu durumdan ne kendisi ne eşleri mutlu olmuşlardır. Peygamberimizin hem kendisinin hem de eşlerinin özverilerini gerektiren bu çok eşli hayatı, en doğru şekilde Kur’an ayetlerinden öğrenilebilir. Dolayısıyla bu konuda başka hiçbir kaynak aramaya gerek yoktur.Ayetlerde görülen odur ki, peygamberimizin eşlerine verilen görev, yatak odası ile mutfak arasında hayat geçirmekten ibaret değildir. Onların görevi; bu işe baş koymak, bu büyük davaya özveri ile hizmet etmek, bu davanın neferi olmak, fitneye fesada fırsat vererek başkalarına açık vermemek, evlerinde duydukları ayetleri, hikmetleri insanlığa açıklamak, anlatmak ve öğretmektir. Ayrıca, İslâm’ı hayatının her anında uygulayan bir insan olan peygamberimizin gece yaşantısında bu uygulamaları nasıl yaptığının halka aktarılması da, gece vaktinde gelen vahylerin yazılmasında, saklanmasında peygamberimize yardımcı olmak da, yine onların görevlerindendir. Kısaca peygamberimizin eşleri, bugüne göre hem sekreter hem zabıt kâtibi hem de basın sözcüsü konumunda olmak durumunda kalmışlardır. (Allah onlardan razı olsun.)
            Yukarıdaki açıklamalarımızdan görüldüğü gibi peygamberimiz, bekârlığında da, evliliğinde de iffet örneği olmuş bir kişidir. Hayatının hiçbir döneminde, kadın düşkünü olarak nitelenmeyi gerektirecek bir davranışta bulunmamış, hele şehvet, onun Allah’tan aldığı emir doğrultusunda hep uzak kaldığı bir özellik olmuştur. Bazı İslâm düşmanı iftiracıların onu küçük düşürmek maksadıyla ortaya savurdukları seks manyaklığı ise ancak, onun otuz erkek gücünde olduğu yalanını uyduran sözde Müslümanların hastalıklı beyinlerinde yarattıkları hayalî kişilik için söz konusudur. Eşlerinin kimlikleri ve kişilikleri de yakından tanınınca durumun böyle olduğu daha da açığa çıkmaktadır.
            Peygamberimizin çok eşliliği; yapmakta olduğu elçilik görevinde, maddî, manevî, siyasî, sosyal alanlarda yardım ve destek sağlaması ve bu görevde zorluk çekmemesi için sadece kendisine tanınmış bir ayrıcalıktır. Başkalarını hiç ilgilendirmemektedir. Sünnet olarak da başkaları tarafından tatbik ve taklit edilemez.

            Hakkı Yılmaz
            __________________________________________________ ____________________________________

            Ayrıca şu ayet sizce de garip değil mi? Allah ayetin normal okunuşunda "4 kadınla evlenin" mi diyor? Yani bunu nasıl farz halinde zikredebiliyorsunuz?

            Nisa 3. Eğer yetimlere karşı adil davranamamaktan korkuyorsanız, o zaman, size helal olan [diğer] kadınlardan 3 biri ile evlenin –[hatta] ikisi, üçü veya dördü [ile]; ama onlara adil bir tarafsızlıkla muamele edemeyeceğinizden korkarsanız, o zaman [sadece] bir tane ile– yahut meşru şekilde sahip olduklarınız 4 ile (evlenin). Bu, doğru yoldan sapmamanız için daha uygundur.

            Buradan 4 kadınla evlenmek farzdır veya şarttır gibi bir varsayıma nasıl gidebiliyorsunuz da farzlar ile mukayese edebiliyorsunuz anlam veremiyorum bir türlü
            Farkındaysanız ayet yetimlerden bahsediyor. Yetimlerden bahsedilen bir cümlede erkeklerin 4 kadınla evlenebileceklerinden bahsedilip sonraki ayetlerde tekrar yetimlere geri dönülmüş olması sizce de garip değil mi? Birileri diyecek ki "Bazı surelerde de ayetten ayete konu değişebiliyor" Peki arkadaşım bu konu değişmesi aynı ayet içinde daha önce olmuş mu hiç? Yetimlerle ilgili bir şeyler diyor aynı ayette.

            Ayrıca şimdi gördüm Muhammed Esed'in bu konuda sizin görüşünüze yakın fakat biraz daha makul bir görüşü var (En azından farz olduğunu iddia etmiyor):
            __________________________________________________ __________________
            4 Lafzen, “sağ ellerinizin sahip oldukları” -Yani, Allah yolunda girişilen bir savaşta esir alınanlar (bu konuda bkz. sure 2, not 167 ve 168, sure 8, not 72). Açıktır ki “ikisi, üçü veya dördü (ile); ama ... korkarsanız” ibaresi, hem cümlenin ilk bölümünde değinilen hür kadınlar, hem de esirler -çünkü bu her iki isim de “evlenin” emir-fiili ile bağlantılı olarak kullanılmaktadır- ile ilgili bir yan cümleciktir. Böylece cümlenin tümü şu anlama gelir: “Size helal olan [diğer] kadınlar arasından veya meşru şekilde sahibi olduklarınız [arasın]dan biri ile evlenin; [hatta] ikisi, üçü ya da dördü [ile]. Ama onlara adil bir tarafsızlıkla muamele edemeyeceğinizden korkarsanız, [sadece] bir tane [ile]”. Bununla, kadınların hür mü yoksa menşe itibariyle esir mi olduğuna bakılmaksızın evlenilecek kadın sayısının dördü geçmemesi îma edilmektedir. Muhammed Abduh, yukarıdaki ayeti işte bu şekilde anlamıştır (bkz. Menâr IV, 350). Bu görüş, ayrıca hem bu surenin 25. ayeti, hem de kadın esirler ile evlilikten bahseden 24:32. ayet ile desteklenmiştir. Yaygın görüşün ve geçen yüzyıllardaki pek çok Müslümanın uygulamasının aksine, ne Kur’an ne de Hz. Peygamber'in örnek hayatı, evliliğe dayanmayan cinsel ilişkiye hiçbir şekilde izin vermemektedir. Birden fazla (azamî dörde kadar) evliliğe izin verilmesine gelince, bu, “Onlara adil bir tarafsızlıkla muamele edemeyeceğinizden korkarsanız, o zaman [sadece] bir tane ile [evlenin]” hükmü ile öylesine sınırlandırılmıştır ki böylesi çok evlilikten yalnızca çok istisnaî durumlarda ve istisnaî şartlar altında söz edilebilir (bkz. 24:32'nin ilk cümleciği ve ilgili 42. not). Aynı iznin neden kadınlara verilmediği de sorulabilir. Ama cevabı basittir: Kadın-erkek ilişkilerini etkileyen ruhsal sevgi faktörüne rağmen cinsel isteği belirleyici biyolojik faktör, her iki cinste de üremedir; ve kadın bir defada sadece bir erkekten hamile kalıp diğerine hamile kalmadan önce dokuz ay beklemek zorunda olduğu halde bir erkek her kadınla birlikteliğinden çocuk babası olabilir. Böylece eğer kadına fıtraten çok-evlilik içgüdüsü verilmiş olsaydı sadece israfta bulunulmuş olurdu; ama erkeğin çok-evlilik eğilimi, biyolojik bir temele sahip bulunmaktadır. Açıktır ki biyolojik faktör, evlilikteki sevginin unsurlarından yalnızca bir tanesidir ve elbette her zaman en önemlisi değildir; ama yine de temel bir faktördür ve bu nedenle de evlilik kurumunun belirleyicisidir. İnsan tabiatını daima hesaba katan bir geniş-görüşlülükle İslam Şeriatı, erkeğin birden fazla kadın sahibi olmasına izin verip kadının bir defada birden fazla erkek ile evlenmesine müsaade etmeyerek sadece evliliğin sosyo-biyolojik işlevini (neslin korunması da dahil) korumayı amaçlar; oysa ölçülemez olan ve bu nedenle hukukun kapsamı dışında kalan evliliğin ruhsal yönü, tarafların tercihine bırakılmıştır. İslam'da evlilik tamamen serbest bir sözleşmeye dayandığından, boşanma başvurusu, her iki tarafa da daima açıktır. (Evliliğin kadın tarafından sona erdirilmesi konusunda bkz. sure 2, not 218.)
            __________________________________________________ __________________________________


            Bana kızmayın lütfen, Muhammed Esed'e rağmen ben ayette bir gariplik seziyorum. Yani yetimlerden bahseden bu ayetin nasıl genel hayata uygulanabildiği konusunu kafam almıyor arkadaşlar. Umarım bu konuda çözeriz en azından kalben tatmin olurum. İyi niyetimden şüphe etmeyin, Ben sağlıklı bir erkeğim. Ayet üzerinde nefsani düşünecek olsaydım "o süpermiş" diyebilirdim belki. Ama bu konuda empati yapıyorum ve bu yüzden çok rahatsız oluyorum. İnşallah çözeriz bu konuda.

            Yorum


              #36
              Ynt: İslamda Çok Eşlilik (4 Kadın) Haramdır Görüşü

              Ayrıca şu ayet sizce de garip değil mi? Allah ayetin normal okunuşunda "4 kadınla evlenin" mi diyor? Yani bunu nasıl farz halinde zikredebiliyorsunuz?

              Nisa 3. Eğer yetimlere karşı adil davranamamaktan korkuyorsanız, o zaman, size helal olan [diğer] kadınlardan 3 biri ile evlenin –[hatta] ikisi, üçü veya dördü [ile]; ama onlara adil bir tarafsızlıkla muamele edemeyeceğinizden korkarsanız, o zaman [sadece] bir tane ile– yahut meşru şekilde sahip olduklarınız 4 ile (evlenin). Bu, doğru yoldan sapmamanız için daha uygundur.

              Buradan 4 kadınla evlenmek farzdır veya şarttır gibi bir varsayıma nasıl gidebiliyorsunuz da farzlar ile mukayese edebiliyorsunuz anlam veremiyorum bir türlü
              Farz olduğunu kimsenin iddia edeceğini sanmıyoruz. Caiz olma, ruhsat başka farz olma olayı başkadır.
              Beşşar Esad bir İslam Kahramanıdır.
              Suriye İmtihanında İran İslam Cumhuriyetinin yanında yer almayanlar amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizminin yanındadırlar. Ve İslamın karşısındadırlar.

              Yorum


                #37
                Ynt: İslamda Çok Eşlilik (4 Kadın) Haramdır Görüşü

                "Bir kadının sevdiği için hissedebileceği insani duygulara bayağı ve adi duygular diyorsanız sizdeki o duygu da bayağı ve adidir. Duygular açısından erkek ve kadına böyle bir ayrım yapamazsınız."

                Bir kadının erkeği sevmesi ve ona sahip çıkma duygusu çok olağan ve doğaldır. Eğer öyle olmasaydı tüm erkekler çok evlilik yaparlar ve böylece bekarlara eş kalmazdı. Bu bayanlara da kıskançlık konmuştur. Ancak bu aşılmayacak ve temel bir duygu değildir. Hele hele çok eşliliğe izin veren ayetleri inkar ya da tahrife gidecek kadar ya da Allah'ın erkeğe helal kıldığını haram kılacak kadar da güçlü, engellenemez bir duygu da değildir. Eğitim sabır ve biraz da güzel örnekliklerle aşılacak bir durumdur.. Ancak ödülü de bir o kadar fazladır..

                "Peygamberimiz ilk eşi vefat edene kadar ikinci bir evlilik yapmamıştır. Sizce neden? O zamanlar çok daha gençti. Yani sizin bu saydığınız üreme vs. gibi doğal sebepler için çok daha müsaitti evlenmek için.
                Hz Ali neden Fatıma şehit edilene kadar ikinciye evlenmedi?


                Biz Allah'ın Resulü s.a.a. çok evlilik peşinde olup bu işin meraklısı olduğunu mu söyledik ki haşa bunu bize yazıyorsunuz? Çok evliliği sadece kıskançlık ve şehvet açısından değerlendirmişsiniz ama bizim böyle bir değerlendirmemiz hiç olmadı. Bir de kim burada çok evlilik emredilmiştir dedi merak ediyorum.

                "Hz İbrahim Sare çocuğu olmadığı için ona Hacer'i zevce olarak hediye edene kadar neden ikinciye evlenmeyi düşünmedi?
                Bu soruları yanıtladığınızda ve şu sizde de bulunan insani duyguyu "adi" olarak nitelendirmeyi bıraktığınızda paylaşıma devam edebiliriz."


                Adî Düşünce Üzerine Ek Açıklama:

                Filozof Kindî, "insani davranışları; mantığa büründürülmüş hayvani davranışlar" diye tanımlar. Örnek olarak da taşa takılıp düşme örneğini verir:

                Adamın biri yolda giderken olmaması gereken bir yerde bulunan taşa takılarak düşer. Dizi yere çarpar ve çok acır. Bunun üzerine can havliyle doğrulur kıza bağıra kim atmış bu taşı yolun ortasına canımı yaktı diyerek sövgülerle taşı kenara atar.

                Yine aynı şekilde yoldaki taşa takılan başka bir adamsa aynı şekilde düşer ve canı acır. Ama o kalkar der ki, kim atmış bu taşı yolun ortasına ben takıldım düştüm bari başka biri de takılıp düşmesin şunu atayım kenara.. der ve kenara atar..

                şimdi bu adamların ikisinin de davranışları aynı olup taşı kenara fırlatmalarına rağmen birinci adamın davranışını hayvani davranış olarak niteleyen Kindi, ikinci adamın davranışını ise insani davranış olarak tanımlar. Çünkü ikinci adam havani duyguların kendini yönlendiriciliğinden arınarak mantığına yer vermiştir...

                Adi kelimesi aslında Ad kavmine ait bir davranış demektir köken olarak. Yani livata gibi korkunç bir davranışta bulunanlardan alınmış bir darbı mesel olmuştur. Ama bu anlamda kullanılmıyor toplumda. Ben ku kelimeyi eğitilmemiş ipleri eline alınmamış, şeytanın ve hayvani reflekslerin yönlendirdiği davranış anlamında kullandım.. Kocası ikinci evliliği yapacağında bir kadın kendini duygularının akıcılığına kaptırırsa bu hiç de kindinin ifadesindeki gibi insani davranış olamaz. Ve sahibine kardan çok zarar getirir. hem bu hem öteki dünyada.

                "Söylemek istediklerimi siz daha uygun bir dille yazmışsınız. Çok şey söylemek isteyip cümleleri toparlayamadım ben de. Eğer bu makalenin sahibi olan yazarın yazdıkları hatalı ise bile yani çok eşlilik var ise bile bu bazı şartlara bağlanmıştır. Her kafasına esen, her güzel bir hatun gören karısının üstüne kuma getiremez."

                katılıyorum...

                "Zulüm kavramını Allahın emrine karşı değil, kadına karşı yapılana yönelik kullanıyorum. Eğer bu işte bir taraf kalben razı gelmez ve acı çekerse işte o zaman zulüm gerçekleşmiş olur. Kadınlarımız erkeklerin insani duygularının erkeklik, Kadınların insani duygularının da ADİLİK olarak nitelendirilmesine izin vermeye devam ederse daha çok zulme uğrarlar."

                Zulüm bir şeyi yerinin dışında başka konuma koymak demektir. Allah'ın izin verdiği çok evliliği kullanma konusunda erkeği sınırlayacak ölçü de elbet belirtilmiş: Adalet. Bunun dışında erkeğin başka şartlarının tutup tutmadığının kontrolü hatta bu kontrolün Allah'ın açtığı helal kapıyı kapamaya kadar götürmesi kadının hakkı değildir.

                Yorum


                  #38
                  Ynt: İslamda Çok Eşlilik (4 Kadın) Haramdır Görüşü

                  Ehlibeytin izinde kardesim,
                  aslinda birbirimizden cok farkli seyler söylemiyoruz
                  ama konular birbirine karismis biraz
                  herseyden önce bakis acima olan güveninizden dolayi tesekkür ederim
                  temenninizde sizi yaniltmadim emin olabilirsiniz
                  ilk paragrafta cevaplamaya calistiginiz meseleyi sizin yazdiklariniza degil, mazlumiyet nikli üyemizin yazdiklarina yönelik yorumlarimdir…hani diyorya, biz peygamber hanimlarindan üstünmüyüz ki!
                  Meselenin bununla alakali olmadigini vurgulamaya calistim, tam tersi düsünülmesi gerekir inancindayim, insan söyle bir günlük yasamina baksin, günlük yasamin ufak tefek nice sacmaliklarini takinti yapiyor, neleri asmis neleri asamamis, nelerin icerisinde bocalayip duruyor, düsüncelerine ne kadar hakim olabiliyor, esinin noksanlarina karsi yaklasimi nasildir vs. Eger bir insan bu tür meseleleri asamamissa, ilk önce örnek aldigi peygamber eslerine diger hususlarda benzemeyi basarmali, bunlari basaramadan, „evlensin ne varki, ben peygamber esinden üstün bir varlikmiyim ki“ derse, kendisinde oturmamis olan bir takim konulardan dolayi, bu yükü kaldiramaz! Kaldiramadigi zaman ne olur?
                  Ici icini yer, akli fikri karisir, namazinda niyazinda dahi bunlari düsünmeye baslar, kiskancligin yanisira, hasete de düser, endiselere kapilir, bu tür olumsuz duygular kisiyi ruhen cökertir ve maneviyat namina o zamana kadar elde etmis oldugu degerleride kaybeder (burada kocayi bir deger olarak tanimlamamistim)
                  Bu is o kadar kolay bir is degil…yani bir kadin bütün takintilarini asip, safi Allah rizasi icin yasamayi basaramamissa, böyle bir durumla karsi karsiya kaldigi zaman isler mazlumiyet arkadasimizin söyledigi gibi „ne olurmus sanki“ düsüncesi ile yürüyemeyecektir! Anlatmak istedigim yalnizca budur
                  Olay, kadinca filanin kadinina üstünlük meselesi olmadigini, ancak Allaha olan bagliligin derecesi meselesi oldugunu, sayet böyle olmasa idi, resul veya digerlerinin hanimlarininda hic bir sorun cikarmaksizin bunu kabul edebilmesi gerektigini anlattim!
                  Yoksa bu mevzuyu asla, islamda cok eslilik yoktur’a kanit mahiyetinde vurgulamadim
                  Daha öncesi sayfada da yazmistim, ve bir kez daha söylüyorum, ben cok eslilige karsi degilim, bu islamda yoktur demek gibi bir haddi asmisligada düsmedim insaAllah
                  Ancak bu mevzu sözkonusu oldugu zaman, insanlarin bunu sanki her kadinin kaldirmak zorunda oldugu birseymis gibi yansitmalari (farkinda olarak veya olmayarak) var!
                  Cennetin tek yolu bu imis gibi göstermeleri, kadinin buna sabrederse ulasacagi mevkinin karsisinda, erkege de „tek ese sabretmenin daha hayirli oldugu“nun hatirlatilmamasi, veya kadinin da baska alternatifleri oldugunun alti cizilmemesi, sartlarin getirecegi sorunlarla basacikilabilinecek olgularin mevcut olup olmamasinin konusulmamasi, bu olgularin mevcut olmadigi ortmlarda, cok evliligin yol acabilecegi sorunlardan bahsedilmemesi (daha uzatilabilir) ve yalnizca „bu kuranda var ve kadin da buna sabretmesi gerekir“ ile konunun kapatilmasini dogru bulmuyorum!

                  Yine -c- paragrafinda kastettigim baska bir olaydi, ayet no vs. Veremeyecegim gibi su an kalkip bakma sansimda yok, (misafir bekliyorum ins.) fakat ayet hatirlayabildigim kadariyla „bir esi baska bir es almak icin birakacak olursaniz, ona dünya dolusu mal vermis olsanizda, ondan hic birsey almayin“ tarzinda bir öneri getiriyordu, ben bunu kastetmistim ve buradan yola cikarak, hanimlarin böyle bir seyi kabule zorlanmadiklarini dile getirmek istedim, nitekim ikinci es olacak hanim icinde ayni sey gecerli, ancak kabul ederse ikinci es olacaktir!
                  Yoksa peygambere hile yapan her kim olursa olsun elbett ahireti kaybedecektir, bu mevzumuzla alakali degil.
                  -e- paragrafinda ki hadise gelince, elbette bir kaynak ve ilgili aciklamalar gelirse, seve seve okurum
                  Sizin aciklamalariniz daha ziyade sosyal bir düzenleme ile alakali veya sosyopsikolojik bir mevzu, fakat sözkonusu hadise baktigimiz zaman „iman ve küfür“ sözkonusu! Siz hic inancli yasayan, inanc hususunda hicbirseyden geri durmayan fakat bunun yanisira kiskancliktan muzdarip bir hanima rastlamadinizmi? Veya duymadinizmi? Kiskanclik daha ziyade bir hastaliktir, beyinde bir yerlerde bazi takintilarin sonucunda varolmustur ve vesvese gibi dönüp dolasip ayni seyleri sorgulamaktan kisi kendisini bir türlü kurtaramaz! Bu kisinin imaninin noksan olduguna hükmedebilirmiyiz?
                  Veya, dörtdörtlük bir hanimi oldugu halde, esinin her attigi adimdan, gözünü cevirdigi yönden süphe kapip evi birbirine katan, kadina iskence eden, nihayetinde öldürmeye kadar gidebilen erkekleri hic duymadiniz veya yakin cevrenizde sahit olmadinizmi? Bunu imana baglamak dogru olabilirmi?
                  Hadi ben patolojik bir kiskancliktan bahsettim diyelim, saglikli bir kiskanclik sözkonusu olsun, böyle bir kiskanclikta da, zaten sizin bahsettiginiz seyler olmayacaktir, yani ne kadin kocasinin disaridaki islerine engel olacaktir, ne de erkek hanimina karsi lakayt olacaktir…elbette, aklimi ve vicdanimi doyuracak bir aciklamasi var ise bu hadisin, bas ile göz üstüne, fakat aciklama gelinceye kadar bu hususta düsüncelerim bu sekilde.
                  Benim „unutmayalimki“ ile baslayan paragrafimda malesef yanlis anlamissiniz sevgili kardesim;
                  Bir kere benim bu husustaki fikrimi söyle kabul ederseniz, bundan sonraki yazilarimda beni insaAllah yanlis anlamayacaksinizdir „gülistan islamda cok eslilik yoktur demiyor“
                  Buna yönelik aciklamalarimi yukaridaki satirlarimda yaptim ins.
                  Sinanma meselesine gelince, insanlar rastgele sinanmiyorlar, bunu siz benden daha iyi bilirsiniz! Insan sinavini kendisi cagiriyor, bir kadin ya „ne varmis bunda canim tabiki yaparim“ demistir veya „ben olsam o adami öldürürüm, asla izin vermem“ demistir! Fakat kisi her neyi iddia etmis olursa olsun, is basa düstügünde davranislar ya iddia edilmis olanin tam aksine veya daha farkli olacaktir
                  Son sözleriniz arasinda „neden tek tarafli bakiyorsunuz“ demissiniz
                  Sevgili kardesim, tam aksine ben satirlarim boyunca, tek tarafli bakildigini, yine bu yazimda da oldugu gibi, diger yazimda da vurgulamaya calismistim, insaAllah bu kez düsüncelerimi daha iyi ifade edebilmisimdir.
                  Diger yazdiklarinizi daha sonra okuyabileceigim ancak


                  Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                  Yorum


                    #39
                    Ynt: İslamda Çok Eşlilik (4 Kadın) Haramdır Görüşü

                    BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

                    Kötü örnekler Kur'an'ı nasıl anlayacağımız konusunda belirleyici olmamalı.yani ALLAH çok evliliğe izin vermiş bazı insanlar bunu kötüye kullanmışsa çok evlilik bir zulümdür diye genellemeye gidemeyiz.

                    a) biricisi ben erkekler ikinci evliliklerini yapmalılar diye birşey yazmadım tabi ki bir evlilik daha hayırlı ama daha fazlası evlilik yapmak istemeleri de ne günah ne de haram tabi adalet sağlanıyorsa eşler arasında.

                    b)bu konudan niye bu kadar rahatsız oluyorsunuz bunu da anlamış değilim ALLAH buna müsaade etmişse ki tartışmasız evet bizim tartışmamız bile yersiz.

                    c)sizin neyi savunduğunuz da pek açık değil anlayamıyorum ben daha çok az ve öz yazı bekliyorum lafı uzatmak çok saçma geliyor bana bende sizin için uzatıyorum bu arada.

                    d)peygamber ve imam eşlerinin yaptığı yanlışlarla benim söylediklerimin ilgisi yok ben kadınların değil erkeklerin yaptığı yanlışı öğrenmek istiyorum tabi ki ne peygamberler ne imamlar böyle bir yanlış yapmamışlardır.

                    e)günlük yaşantımızda nefsimizi eğitmeliyiz tabi ama sadece günlük konularla sınırlamamalıyız bence kendimizi. her konuda çabalamalıyız amaç nefsimize dur demek olmalı tabi bunu erkekler kullanmamalı ki kullansalar da onlar cezalandırılırlar biz de mükafatımızı alırız ALLAH'IN izniyle.böyle birşey de zulüm ise eğer peygamber eşlerinin tamamı kötümüydü ki onların başına geldi ALLAH onlara zulüm mü çektirdi yani haşa. Mesela bu konuda tartışmasız örnek olarak Sare çok mu kötü idi ki başına ikinci evlilik geldi

                    Neyse yazmaya pek fırsatım yoktu ama dayanamadım açıkçası gülistan hanımı umarım yazılarım tatmin eder

                    Ben iyi niyetle kadınlarda gördüğüm çok evlilik konusunda yanlış bakış açısını Allah için düzelteyim istedim. Bu konuda bir bayanın görüşleri çok önemlidir. Hele hele Allah düşmanlarının Allah'ın verdiği izini, kötü tanıtmak için korkunç propaganda peşinde oluyorlarsa...

                    herkes bu açıdan değerlendirsin derim...

                    Yorum


                      #40
                      Ynt: İslamda Çok Eşlilik (4 Kadın) Haramdır Görüşü

                      [quote author=mazlumiyet link=topic=10836.msg67723#msg67723 date=1262703231]
                      Mesela bu konuda tartışmasız örnek olarak Sare çok mu kötü idi ki başına ikinci evlilik geldi
                      [/quote]
                      Sare kendi isteği ve rızası ile cariyesi Hacer'i İbrahim peygambere hediye etmiştir! Zulüm bunun neresinde olabilir zaten?

                      [quote author=mazlumiyet link=topic=10836.msg67723#msg67723 date=1262703231]
                      Hele hele Allah düşmanlarının Allah'ın verdiği izini, kötü tanıtmak için korkunç propaganda peşinde oluyorlarsa...
                      [/quote]
                      Bu lafınızda kastettiğiniz ben isem, size hiç bir şey söylemiyorum. Allah içimi görüyor. Şüphelenmemin nedeni ilk verdiğim makalede geçen "hareke" mevzusudur ve ayeti farklı hareke ile okuduğunuzda ve ayetin de yetimlerle ilgili olduğunu gözönünde tuttuğunuzda şüphelenmek için yeterli bir sebeptir. Kuran'ın bir çok nüshası var biliyorsunuz ve bahsi geçen harekenin bu şekilde yazılmadığı bir nüshanın da MEVCUT olduğunu öğrendim.

                      Harekelemenin doğru olduğunu farzedelim (ki harekelerin doğruluğu konusunda en doğrusunu ancak Allah bilir).

                      Böyle farzettiğimizde bile ayette açıkça geçmekte olan adalet ve adil hükmetme sınırlaması bu işi oldukça zorlaştırmaktadır. Size adalet ile ilgili bir iki not söyleyeyim:

                      Öncelikle kendimden örnek vereyim: Ben evli veya bir sevdiği olan bir insan değilim. Tamamen (kalben de) bekar olmama rağmen bu şekilde bir yaklaşımdan (adaletsizlikten) empati yaparak rahatsızlık duydum. Eğer birine aşık olsaydım daha şiddetli rahatsızlık duyardım. Allah da ayette zaten adaletten bahsetmiyor mu? Yani adil davranılmasını istemiyor mu? Adil davranılamayacağı durumlarda tek eş olması gerektiğini söylemiyor mu? Siz nasıl benim laflarımdan islam düşmanlığı çıkardınız anlayamadım.

                      Adalet ile ilgili ilk aklıma gelenler
                      1) Karınızın KALBEN rızası olmadan ikinci kadını eve getirdiniz. İkinci kadın evlendiği için mutlu, ilk kadın ise üzerine kuma getirildiği için ÜZGÜN. Nerede adalet? Demek ki ilk olarak ilk eşin kalben tam anlamıyla rızasının olması gerekir. Bu rıza Hz. İBrahimin karısı Sare'nin çocuğunun olmaması gibi makul bir sebep olabileceği gibi aşk evliliği olmadığı durumlarda ev işlerinin bölüşülmesi veya dul veya fakir bir kadını himaye altına almak gibi çeşitli sebeplerden olabilir. Ayetteki ADALET'in vuku bulabilmesi için ilk karınızın bir sebepten ötürü şüphesiz bir şekilde RIZA göstermesi gerekli.
                      2) Cinsel ihtiyaçlar konusunda akran kadınlar ile erkekler arasında büyük bir fark olduğunu bilmiyorum. Böyle bir şey okumadım. Cinsellik söz konusu olduğunda çok eşli bir erkek ile tek eşli karısı arasında bir adaletsizlik vuku bulmuyor mu? İstisnai durumlar dışında (cinsel isteksizlik gibi veya cinsel isteğin eşlerde aynı oranda olmaması gibi) bu uygulamada adaletsizlik oluşur. Demek ki bir kadın kocasına her yönden (ev işleri, cinsellik, çocukların bakımı, duygusal açılardan) yetiyorsa ikinci eş almak o kadına zulmetmek olur. Allah'ın adalet sınırlarının da bundan farklı olduğunu düşünmüyorum.

                      Benim karşı çıktığım şey ayet değil uygulanıştır. Ama halen harekelerle ilgili şüphe var kafamda Keşke Arapça biliyor olsaydım.

                      Yorum


                        #41
                        Ynt: İslamda Çok Eşlilik (4 Kadın) Haramdır Görüşü

                        hangi nüshada ya da hangi kıraatta varmış farklı hareke?

                        ve adalet sınırlaması nasıl çok evliliği kadının rızasına bağlamaktadır bu konular kapalı kalmış..

                        Mazlumiyetin, İslam düşmanlarının propagandaları derken sizi kastettiğini ben anlamadım siz nerden nasıl çıkardınız ki bunu?

                        harekeler ve Kur'an'ın korunması konusunda yazdığım o kadar şeyin boşuna gittiği aklıma geldi..

                        Yorum


                          #42
                          Ynt: İslamda Çok Eşlilik (4 Kadın) Haramdır Görüşü

                          Kadri Çelik Mealinden (Ehli beyt yorumu ile)
                          Eğer yetimlere adaletli davranamamaktan korkarsanız (onlarla değil), hoşunuza giden kadınlardan ikişer, üçer ve dörder evlenebilirsiniz. Şayet adaletli davranamayacağınızdan korkarsanız bir tane alın veya sahip olduğunuz (cariye) ile yetinin. Doğru yoldan sapmamanız için en uygunu budur
                          Mizan Tefsiri (Ehli beyt yorumu):
                          "Yetimler hakkında adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, o hâlde (yetim kızlarla değil) gönlünüzün rahat ettiği (başka) kadınlardan ikişer, üçer ve dörder evlenebilirsiniz." Bilindiği gibi Arapların cahilleri arasında çoğu zaman savaşlar, vuruşmalar, baskınlar, saldırılar olurdu. Bu yüzden onlarda ölüm olaylarına çok sık rastlanırdı. Bunun sonucu olarak daha önce işaret edildiği gibi yetimlerinin sayısı çoktu. Onların ileri gelenleri ve güçlüleri yetim kızları malları ile birlikte alıp onlarla evlenirler ve mallarını kendi mallarına katarak yerlerdi. Onlar hakkında adaleti gözetmezlerdi. Bazen mallarını yedikten sonra onları dışarı atarlardı ve bunlar kimsesiz zavallılar hâline gelirlerdi. Ne geçimlerini sağlayacak malları olurdu, ne de kendileri ile evlenip geçimlerini sağlayacak bir talipleri bulunurdu.
                          Kur'an-ı Kerim bu çirkin geleneğe, bu koyu zulme şiddetle karşı çıktı, yetimlere zulmetmeyi ve mallarını yemeği ısrarla yasakladı. Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Şüphesiz, haksızlıkla yetimlerin mallarını yiyenler ancak, karınlarını ateşle doldururlar ve yakın bir zamanda alevlenmiş ateşte yanacaklardır." (Nisâ, 10) "Yetimlere mallarını verin. (Kendi malınızdan) kötü olanı (onların mallarından) temiz olanla değiştirmeyin ve onların mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin; çünkü bu, büyük bir günahtır." (Nisâ, 2)
                          Bu ısrarlı yasakların sonucu olarak Müslümanlar büyük bir kaygıya kapıldılar. Şiddetli bir korku duygusu içinde yetimlerin malları konusunda iyi bir imtihan verememe ve onlara haksızlık etme endişesi ile gözetimleri altındaki yetimleri evlerinden çıkardılar. Yanında yetim barındıranlar da onun yiyecek ve içeceklerden payını ayırdılar. Eğer yetimlerin yiyeceklerinden bir şey artarsa, ona yanaşmıyorlardı. Böylece o yemek artıkları kalıyor ve bozuluyordu. Bu yüzden sıkıntıya düştüler. Durumu Peygamberimize (s.a.a) sorarak şikâyetlerini dile ge-tirdiler. Bunun üzerine şu ayet indi: "Sana yetimler hakkında soru sorarlar. De ki: Onların işlerini düzeltmek, (onları kendi hâllerine bırakmaktan) daha hayırlıdır. Eğer onları aranıza katarsanız, artık onlar kardeşlerinizdir. Allah bozgun çıkaranı, ıslah ediciden ayırt eder. Eğer Allah dileseydi, size güçlük çıkarırdı. Hiç şüphesiz Allah güçlü ve üstün olandır, hikmet sahibidir." (Bakara, 220) Böylece yüce Allah onlara yetimleri koruma altına alma, durumlarını düzeltme amacı ile onları gözetimleri altında tutma müsaadesi verdi. Eğer bir arada yaşarlarsa onları kardeşleri gibi kabul etmelerini bildirdi. Bunun üzerine Müslümanların korkuları geçti, kaygıları ortadan kalktı.
                          Eğer bunları düşündükten sonra, "Eğer yetimler hakkında adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, o hâlde... evlenin" ayetine dönersen ve bu ayetin "Yetimlerin mallarını verin..." ayetinin arkasından geldiğini göz önüne alırsan, açıkça görürsün ki, bu ayet bir önceki ayetteki yasaklamayı daha ileri dereceye yükseltme amacı taşıyor. Bu durumda -Allah doğrusunu herkesten daha iyi bilir- ayetin anlamı şöy-le olur: Yetimler konusunda Allah'tan korkun, kalitesiz mallarınızı on-ların kaliteli malları ile değiştirmeyin ve onların mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin. Hatta eğer yetim kızlara adil davranamayacağınız korkusuna kapılırsanız ve [bu sebepten dolayı] onlarla nikâhlanıp evlenmek hususunda gönlünüz rahat etmiyorsa, onları bırakın, gönlünüzün rahat edeceği başka kadınlarla ikişer, üçer ve dörder evlenin.
                          Buna göre şart cümlesi yani "Eğer yetimler hakkında adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, o hâlde gönlünüzün rahat ettiği (başka) kadınlardan... evlenin." ifadesi şu anlama geliyor: Eğer adaleti sağlayamamaktan korktuğunuz için yetim kızlarla gönül rahatlığıyla evlenemiyorsanız, onlarla evlenmeyin, başka kadınlarla evlenin. "evlenin" ifadesi, şart cümlesinin gerçek cezası ve cevabı mesabesindedir. [Şart cümlesinin gerçek cevabı, "onlarla evlenmeyin" cümlesidir. "evlenin" ifadesi gerçek cevabın yerinde zikredilmiştir.] "Gönlünüzün rahat ettiği" ifadesi evlenilecek kadınların niteliğini, yani "başka kadınlar" ifadesini kullanmayı gereksiz kılıyor.
                          Ayetin orijinalinde "ma tabe lekum" denip de "men tabe lekum" denmemiş olması, "ikişer, üçer, dörder" ifadesi ile açıklanan kadın sayısına yönelik bir işarettir. "Eğer adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız" ifadesinin "yetimlerle evlenmek hususunda gönlünüz rahat etmezse" yerinde kullanılması, sebebin musebbeb yerine konulmasının bir örneğidir. [Yani gönlünüzün rahat etmemesinin sebebi, onlar hakkında adil davranmamaktan korkmanızdır. Ayette sebebin gerektirdiği durum yerine sebebin kendisi zikredilmiştir.] Bu arada cevap cümlesinde yer alan "gönlünüzün rahat ettiği" ifadesi ile asıl müseb-bebe de işaret edilmiş oluyor. Bunu iyice düşünüp kavramak gerekir.
                          Uzun tefsirlerde bu ayetin anlamı ile ilgili farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bu farklı görüşler çoktur. Bunlardan biri şudur: Her bir Arap erkeği dört, beş ve daha çok sayıda kadın ile evlenirdi ve "falancanın yaptığı evlilik kadar evlilik yapmama ne engel var?" derdi. Adamın malı bitince gözetimi altında bulunan yetimin malına yönelirdi. Yüce Allah haksız yere yetimin malını alma durumuna düşmemeleri için, onlara dört kadından fazlası ile evlenmeyi yasakladı.
                          Bu görüşlerden biri de şudur: Arap erkekleri yetimler hakkında titiz davranıyorlar, fakat aynı titizliği diğer kadınlarla ilgili olarak göstermeyerek çok sayıda kadınla evleniyorlar ve aralarında adil davranmıyorlardı. Bunun üzerine yüce Allah onlara şöyle buyurdu: Yetimler hakkında nasıl kaygılanıyorsanız, kadınlar hakkında da korkun ve bir ile dört arası sayıda kadınla evlenmekle yetinin.
                          Bu ayet hakkındaki açıklamalardan biri de şudur: Arap erkekleri yetim kızların gözetimini üstlenerek mallarını yemekten çekiniyorlardı. Yüce Allah da onlara buyurdu ki: Bundan çekindiğiniz gibi zinadan da kaçının ve gönlünüzün rahat ettiği kadınlardan evlenin.
                          Bir diğer açıklama da şöyledir: Eğer evinizde büyüttüğünüz yetim kızlara karşı adil davranamayacağınızdan korkuyorsanız akrabalarınız olan yetim kızların size nikâhı düşenlerinden ikişer, üçer ve dörder evlenin.
                          Bir başka açıklama ise şöyledir: Eğer yemekte yetimlerle birlikte olmaktan [onların sorumluluğunu üstlenmekten] çekiniyorsanız, birden çok kadınla evlenip aralarında adaleti sağlayamamaktan da çekinin de haksızlık etmeyeceğiniz sayıdaki kadınla evlenin.
                          Bunlar tefsirciler tarafından yapılan çeşitli açıklamalardır. Fakat görüldüğü gibi, bu açıklamalar, ayetin ifadesiyle gerektiği şekilde bağdaşmıyor. Dolayısıyla doğru olan açıklama, bizim sunduğumuz açıklamadır.
                          "...ikişer, üçer ve dörder..." Ayetin orijinalinde geçen "mesna ve sulase ve rubae" ifadesindeki "mef'el ve fual" kalıbındaki sayı bildiren kelimeler, tekrar anlamını içerir. Buna göre "mesna, sulase, rubae" kelimeleri, ikişer [iki iki], üçer [üç üç], dörder [dört dört] anlamına gelir. Buradaki hitap insan fertlerine yöneltilmiştir ve bu kelimeler arasında ayrıntıyı bildiren "vav" harfi kullanılmıştır ki bu, serbest bırakılmaya delâlet eder. Buna göre ifadenin anlamı, her mümin erkeğin iki, üç, dört kadın ile evlenebileceği şeklindedir. Böylece eşler bütün erkeklere göre ikişer, üçer ve dörder olarak ifade edilirler.
                          Gerek işaret ettiğimiz açıklamadan, gerekse ayetin devamında yer alan "Aralarında adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, yalnız biriyle evlenin veya sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin." ifadesinin oluşturduğu ipucundan ve bu surede yer alan "muhsenat (evli kadınlar)" ile ilgili yirmi dördüncü ayetten çıkan sonuç şudur: Bu ayetten "bir nikâhla Meselâ iki ya da üç kadınla evlenilebilir" anlamı kastedilmemiştir. Yine buradaki maksat, "iki kadınla birden evlenmek ve arkasından yine iki kadınla daha aynı anda evlenebilmek" de değildir. Üç ve dört evlilik için de aynı hüküm geçerlidir. Ayetin kastetmediği bir başka ihtimal de, Meselâ bir kadınla birden çok erkeğin ortaklaşa evlenebilmesidir. Bunlar bu ayetle bağdaşmayan ihtimallerdir.
                          Ayrıca, İslâm'ın kesin hükmü şudur: Bir erkek dörtten fazla eşi nikâhı altında tutamayacağı gibi birden çok koca da bir kadınla ortaklaşa evlilik yapamaz.
                          Bu söylediklerimizle söz konusu sayı isimleri arasındaki "vav" harfinin toplama, bir araya getirme anlamına gelmesi ve böylece bu ifadenin ikinin, üçün ve dördün toplamı olan dokuz kadını bir araya getirmeyi caiz sayıyor şeklinde yorumlanması ihtimali de ortadan kalkıyor. Mecma-ul Beyan adlı tefsirde bu konuda şöyle deniyor: Bu anlamda bir toplama kesinlikle muhtemel değildir. Çünkü "cemaat ikişer, üçer, dörder kişi hâlinde beldeye girdi" diyen kimsenin sözü, bu sayıların toplanmasını ve böylece beldeye girenlerin dokuzar kişi olmalarını gerektirmez. Ayrıca böyle bir sayı kastedilmiş olsa, onun için konmuş ayrı bir kelime, yani dokuz kelimesi var. Bunu bir yana bırakarak "ikişer, üçer, dörder" ifadesinin kullanılması bir tür ifade beceriksizliğidir ki yüce Allah'ın sözü böyle bir ayıptan münezzehtir.
                          "Aralarında adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, o hâlde (yalnız) biriyle (evlenin)." Bu ifadenin anlamı, bir kadın ile evlenin, daha fazlasına kalkışmayın demektir. Yüce Allah tek kadınla evlenmeyi, adaleti sağlayamama bilgisine değil, korkusuna bağlıyor. Çünkü nefsin kışkırtma ve aldatmasının açıkça etkili olduğu bu tür konularda çoğunlukla kesin bilgi elde edilmez. O zaman beklenen fayda sağlanamaz.
                          "veya sahip olduğunuz ile yetinin." Bu ifade ile, cariyeler kastediliyor. Yani eşleri arasında adil davranamayacağından çekinen kimse, tek bir eşle evlenmelidir. Eğer daha çoğunu isterse, cariyelere yönelmelidir. Çünkü erkekler için cariyelerle yatmakla ilgili, eşitliği gözetme kuralı konmamıştır. Buradan şu husus ortaya çıkıyor ki ayetin amacı, cariyelere zulüm ve haksızlık etmeyi caiz sayarak onlara yönelmeyi teşvik etmek değildir. Çünkü Allah zalimleri sevmez ve asla kullarına zulmetmez. Fakat onlar hakkında yatma hususunda eşitliği gözetme şartı aranmadığı için onlarda adaleti uygulamak daha kolaydır. Bu incelik yüzünden, "sahip olduğunuz" ifadesinin zikredilmesi ile, cariye olarak onları almakla yetinmek ve cariye olarak onlarla birleşmek kastedilmiştir. Yoksa dört tanesi veya daha fazlasıyla evlenmek kastedilmemiştir. Çünkü onları nikâhlama konusuna bu surenin yirmi beşinci ayetinde değinilecektir: "İçinizden inanmış hür kadınlarla evlenmeye (malî açıdan) gücü yetmeyen kimse, (siz Müslümanların) sahip olduğunuz inanmış cariyelerinizden evlensin..."
                          "Adaletten ayrılmamanız için en uygun olan, budur." Ayetin orijinalinde geçen "teûlû" kelimesinin kökü olan "avl" meyletmek, sapmak demektir. Yani bu yol, yasalaştırılmış şekliyle adaletten sapıp onlara haksızlık etmemenizin en kestirme yoludur. Kimileri buradaki "avl" kelimesinin yük ve ağırlık anlamına geldiğini söylüyorlar ki, bu anlam ayete hem kelime, hem içerik bakımından yabancıdır. Şer'î hükmün hikmetini içeren bu cümlenin ayette yer alması, nikâh hükümlerini koymada adalet, doğruluktan sapmama ve hakları çiğnememe esasına dayanıldığını gösteren bir delildir.

                          İbn-i Kesir tefsirinden notlar:
                          Allah Teâlâ : «Şayet aralarında adalet yapamayacağınızdan endîşe ederseniz o zaman bir tane almalısınız. Veya sahib olduğunuz câriye ile yetinmelisiniz.» buyuruyor. Başka bir âyet-i kerîme'de de «Ne kadar isteseniz yine de kadınlar arasında adalet yapamazsınız» buyrulduğu üzere kadınların birden fazla olması halinde; aralarında adaletli dav-ranamamaktan korkarsanız, böyle bir endişesi olan kişi bir kadınla ya da odalık cariyelerle yetinsin. Zîrâ onlar arasında vâcib değildir, müs-tehabdır. Yaparsa güzeldir, yapmazsa günâhı yoktur.
                          Allah Teâlâ : «Bu, adaletten sapmamanıza daha uygundur...» buyuruyor. Bazıları —ki Zeyd îbn Eşlem, Süfyân İbn Uyeyne ve Şafiî bunlardandır— âyeti, ailenizin çoğalması için bu daha uygundur, şeklinde anlamışlardır. Bunlara göre bu, (Tevbe, 28) âyetinden alınmadır ve âyetteki kelime fakirlik anlamınadır.
                          Ancak bu açıklama şüphelidir. Zîrâ hür kadınların sayılarının çoğalması ile ailenin çoğalmasından korkulacağı gibi, odalık cariyelerin sayılarının çoğalmasıyla da ailenin çoğalmasından korkulur. Bu konuda cumhûr'un kavli en sahihidir ki, buna göre anlam zulmetmemenize daha uygundur, şeklinde olacaktır.
                          İbn Ebu Hatim, îbn Merdûyeh ve Sahîh'inde İbn Hibbân diyorlar ki: Abdurrahmân İbn İbrâhîm kanalıyla... Hz. Âişe'nin, Rasûlullah'-dan rivayetine göre; efendimiz : «Bu, adaletten sapmamanıza daha uygundur» âyetini, zulmetmemenize daha uygundur, buyurmuşlardır.
                          İbn Ebu Hatim; babasının, bu hatalı bir rivayettir. Hz. Âişe'den mevkuf olarak rivayeti sahihtir dediğini nakleder.
                          İbn Ebu Hâtim'in söylediğine göre; İbn Abbâs, Hz. Âişe, Mücâhid, îkrime, Hasan, Ebu Mâlik, Ebu Rezîn, Nehaî, Şa'bî, Dahhâk, Ata el-Horasanı, Katâde, Süddî ve Mukâtil îbn Hayyân'ın (Adaletten) meyletmemenize, daha uygundur, şeklinde tefsir ettikleri'rivayet edilmiştir. İkrime merhum da Ebu Tâlib'in şiirini bu anlama delil getirmiştir. Ancak o, bu şiiri es-Sîre'de olduğu gibi nakletmiştir. İbn Cerîr bunu naklettikten sonra doğru şeklini de kaydetmiştir.


                          Celal Yıldırım tefsirinden notlar:

                          İniş Sebebi


                          Bir adam, kardeşinin yetim kalan oğlunu himayesine almıştı. Çocuk örgen olunca babasının malını istedi. Ama amcası vermek istemedi. Bu yüzden davacı ve davalı olarak Peygamber (A.S.) Efendimize geldiler. Yukarıdaki âyetin bu sebeple indiği söylenir. [16] Diğer bir rivayet:

                          Bir adam vasilik ettiği yetim kızı elinin altında tutuyordu. Kızın hayli malı vardı, ama tutunacak bir dalı yoktu. Adam bu yetimle hem evlenmi­yor, hem başkasıyla evlenmesine imkân vermiyor, hem de sık sık dayak atıp tehdit ediyordu. Bunun üzerine yukarıdaki âyetler indi.[17]

                          Saîd bin Cübeyr (R.A.) diyor ki:

                          «Araplar yetimlerle ve birden fazla kadınlarla evlenirler, ama hiçbi­rinin hakkını gözetmezlerdi. Özellikle birkaç yetim kızın malına göz dike­rek onlara önce vasilik eder, sonra da mallarına ve kendilerine sahip çı­karlardı.

                          Bu sebeple yukarıdaki âyetler indi ve hem yetim kızların haklan, hem kadın hakları korundu.» [18]


                          Birden Fazla Kadınla Evlenmek


                          «Eğer (velisi bulunduğunuz) yetim kızlarla (evlenince) haklarını gözetemiyeceğinizden, adalet sağlayamıyacağınızdan korkarsanız, size helâl olup hoşunuza gi­den diğer kadınları ikişer, üçer, dörder nikâh ediniz.»

                          Dinimizde konumuzu oluşturan âyet ve ilgili hadîslerle birden fazla kadınla evlenmeye bazı şartlarla oevâz verilmiştir. Evlenmek sünnettir ve bu bir temel kaidedir. Birden fazla kadınla evlenmek ise bir istisnadır. Kur'ân'da bu istisnaî cevaz mutlak anlamda tutulmamış, bazı şartlarla takyit edilmiştir. Nisa sûresi 3. ve 129. âyetlerle bu husus açıklanmış ve her türlü şüpheyi kaldıracak ölçüde bir anlatıma yer verilmiştir. Bun­ları özetliyecek olursak, şöyle siralıyabiliriz :

                          a) Birden fazla kadına ihtiyaç duyulması,

                          b) Malî imkânların yeterli olması,

                          c) Zevceler arasında eşitliğin sağlanması,

                          d) Kadının annelik vekarının korunması, onurunun zedelenmemesi için âdi! davranılmasi..

                          Önce şunu belirtelim ki, birden fazla kadınla evlenebilmek için sözü edilen şartlardan başka bir de kadınların erkeklerden sayı bakımından fazla olması gerekmektedir. Bir belde veya ülkede kadın sayısı erkeklere oranla az veya eşit durumda ise, birden fazla kadınla evlenme imkânını zorlaştırmış olur. Ama bunun aksine kadın sayısı fazla olduğu yerlerde her erkek ancak bir kadınla evlenebilir hükmü uygulanıyorsa, o takdirde geriye kalan kadınlar ne olacak?

                          Konumuzu oluşturan Nisa sûresinin ve ilgili âyetlerin Uhud savaşın­dan sonra İndiği ve daha çok kadın haklarını hükme bağladığı kesindir. Bu savaşta yetmişe yakın Müslüman mücahit şehît edilmiş, o yüzden bir­çok kadın dul, birçok kız yetim kalmıştı. Bir de İslâm'ı kabul etmediği için kocasını terkedip Medine'ye hicret eden hanımlar vardı. Çoğunun başını sokacak bir yuvası bile yoktu. Bu fedakâr ve cefakâr hanımları kendi ka­derleriyle başbaşa bırakmak mı, yoksa onları zevce edinip barındırmak mı daha âdil bir ölçü ve davranış olurdu?

                          İşte Kur'ân bu sosyal derde çare getirmiş; önce akrabalık bağlarına önem verilmesini emretmiş, sonra yetim haklarının korunmasını esasa bağlamış, sonra da kadınları sıkıntıdan kurtarmaya yönelik bir formül ge­tirmiştir.

                          Günümüzün ekonomik şartlarını da dikkate alırsak, ahlâk dışı yollara düşen kadın ve kızların çoğunun evlenme şansını kaybedenler olduğunu görürüz. Özellikle Batı'da ve Amerika'da bu, tahminlerin üstünde -yaygın­laşmış, fuhuş hat safhaya gelmiştir. Tek kadınla evli bulunan erkeklerin bu tip kadınlarla zina ettiğini, bu yüzden hem aile yuvasına ihanette bu­lunulduğunu, hem binlerce nesebi gayr-i sahih çocuğun dünyaya gelme­sine ve ülke için başlıbaşına bir problem doğmasına sebep olduğunu kim inkâr edebilir? Şartlar elverdiğinde gayr-i meşru yollara düşmektense meşru yoldan bu isteği karşılamak daha sağlıklı ve ülke yararına daha sıhhatli değil midir?

                          Konuya bu ciddiyetle eğilmiyen ve aslında İslâm'a karşı olan bazı kişilerin, İslâm'da birden fazla kadınla evlenmeyi alay konusu yaptığı, yer-li-yersiz sataşmalarda bulunduğu sık sık görülmektedir. Şimdi onlara so­ruyoruz: Toplum bünyesinde kadın erkek arasında sayı dengesizliği var­sa, bir erkeğe üç-dört kadın düşüyorsa, bu dengesizliği ne ile düzeltmek, ya da gidermek mümkündür?

                          İslâm sosyologları, ahlâkçıları karşımıza şu üç çareyi koymakta ve bir tercih yapmamızı önermektedirler:

                          1. Her erkek bir kadınla evlensin, geriye kalan kadınlar kocasız ve âilesiz yaşasın.

                          2. Bir erkek bir kadınla evlensin, ama boşta kalan diğer kadınlardan birkaç tanesiyle gayr-i meşru yaşasın.

                          3. Her erkek şartların elverdiği ölçüde birden fazla kadınla evlenerek kadınların annelik vekar ve şerefine yakışır öiçüde onlarla eşitliği gözete­rek yuva kursun.

                          Evet, karşımızda üç çare var. Ama hangisi insanlığımıza, aile yapımı­za, imanla beslenen vicdanımıza ve kadının iffet ve namusuna yakışır? Tek kelimeyle, bunlardan hangisi vicdanî ve insanîdir? Bir de buna erkek­lerin poligami karakterlerini eklersek tercîh ne olur? [19]


                          Neden Dörde Kadar?


                          Bugüne kadar kadın erkek arasındaki sayı dengesizliğinin en çok bu rakama düştüğünü görüyoruz. İstisnaî bazı haller bu kaideyi bozmaz ve hükme dayanak sayılmaz.

                          Evliliğin ömrü uzattığı da bilinmektedir

                          Yapılan ciddi araştırmalardan, mutlu bir evliliğin ömrü uzattığını an­lıyoruz. Sosyal yapımızda bunun birçok örnekleri mevcuttur. Birkaç yıl önce Almanya'da yapılan araştırmalar sonucunda evli erkeklerin ortala­ma 71 yaşına kadar, bekâr olanların 65 yaşını zor buldukları ortaya çık­mıştır. Bu kaide sadeae insanlar için değil, atlar, kediler, kanaryalar ve maymun, aslan, fil ve hatta yılanlar gibi evcil, ya da vahşi hayvanlar için de geçerlidir. Yalnızlık çoğu kez insanı huzursuz, sinirli ve endişeli yapar. Hele bir de kişinin inancı zayıf olur da manevî yönden bir tatminsizlik için­de bulunursa, bu büsbütün yıpratıcı olur.

                          Bir de evlenemiyen erkek ve kadınları bu açıdan düşünmek gerekmez mi? [20]


                          Nikâh Emri


                          «Hoşunuza giden diğer kadınları.,., nikâh ediniz.»

                          Kur'ön'da yer alan emirler, daha çok vücubu gerektirir. O bakımdan Zahiriyye mezhebi,evlenmenin vacip olduğunu, kocalık görevini yerine getirme güç ve imkânına sahip olan erkeğin evlenmesinin gereğini belirt­mişlerdir.

                          Fıkıhta yetkili uzmanlara göre, şehvetini frenlemeye gücü yetmeyen ve o yüzden zinaya kayma endişesi olan erkeklerin evlenmesi vâ-cibdir. Böyle bir endişe söz konusu olmadiğinda ise, evlenmek müekked bir sünnettir.

                          Hanefî mezhebinde içtihat seviyesinde olan fakihler ise, ergen olup evlenme kudretine sahip olan erkeklerin namuslu kadınları nikâh etmeleri farz-ı kifayedir, yani o toplumdan bazısının evlenmesiyle farz yerine gel­miş olur, evlenmiyenler hakkında ise, sünneti terketmelerinden dolayı âhi-rette muahaza edilecekleri söz konusu olur, demişlerdir. O halde toplu­mun tamamı evlenmeyi terkedecek olurlarsa, farz-ı kifaye yerine getiril­mediğinden hepsi günahkâr sayılırlar.

                          Sonuç otarak diyebiliriz ki: Günaha kayma, zinaya düşme tehlikesi söz konusu olduğunda, evlenmek farzdır. Böyle bir tehlike yoksa, yani ki­şi nefsine hâkîmse, o takdirde farz değil, sadeee onun hakkında müekked bir sünnettir; şartlar elverdiğinde bu sünneti yerine getirmesi tavsiye edil­miştir.

                          Âyette geçen «yetim kızlar» tabiri üzerinde hayli durulmuş, bazı mü-fessirler bunun sadece ana-babası olmayan kızları değil, dul kadınları da kapsamına aldığını beyân etmişlerdir. Bu yoruma göre, gerek yetim kız­ları, gerekse dul kadınları himaye edenler, sadece onların malından yarar­lanmayı düşünüyorlar da evliliği buna vasıta kılıyorlarsa, o takdirde hem onların haklarını, hem evlilik müessesesinin kutsallığını zedeliyorlar de­mektir. Bu durumda onlarla değil, diğer iffetli kadınlarla evlenmeleri ha-yırlrolur. [21]


                          Âyetler Arasında Bağlantı


                          Yukarıda geçen âyetlerle, yetim kızların durumuna dikkatler çekildi, haklarının korunması emredildi. Mallarından dolayı nikâhlanmalarınm iyi sonuç vermiyeçeğine işaret edildi. Rüşde erdiklerinde -aklî dengeleri bo­zuk değilse- mallarının teslim edilmesi belirtildi.

                          Sonra şartlar elverdiği takdirde birden fazla kadınla evlenmenin caiz olduğu hatırlatıldı.

                          Aşağıdaki âyetle, tekrar kadın hakları söz konusu ediliyor; onlar için başlayacakları yeni bir hayat döneminde tutunacak parasal bir dalın, da­yanılacak malî bir desteğin gereği belirtilerek hükme bağlanıyor; MEHR veya SADAK adı altında onlara şer'î bir hak tanınıyor.


                          Kurtubi Tefsirinden notlar

                          11. Birden Fazla Kadınla Evlilikte Adaletin Gözetileceği Hususlar:


                          Yüce Allah'ın: "Şayet adalet yapamayacağınızdan korkarsanız o zaman

                          bir tane almalısınız" buyruğu ile ilgili olarak ed-Dahhâk ve başkaları der ki; Kadınlarına meyletmek, sevgi beslemek, cima, işret, dört, üç, yahut iki ha­nım arasında günlerini paylaştırmak hususlarında eğer adalet yapamamak­tan korkarsanız "o takdirde bir tane almalısınız." Böylelikle yüce Allah gün­leri paylaştırmakta ve güzel geçinmek hususunda adaleti terke götüren bir­den fazla evliliği yasaklamaktadır. Bu da adaletin vacib oluşuna delildir. Doğ­rusunu en iyi bilen Allah'tır.

                          "O zaman bir tane almalısınız" anlamına gelen: kelimesi ref ile de yani şeklinde okunmuştur. Bunun anlamı da bir tane lıamm ile evlenmeniz yeterli olur, şeklindedir. el-Kisaî der ki: O zaman bir tek ka­dın ite evlenmek yeterli olur. Bu kelimenin mansub okunuşu ise bir fiil tak­dir etmeye göredir. Yani: O takdirde tek bir kadın nikahlayınız, demektir.[57]



                          12. Adalet Yapamayanın Cariyelerle Yetinmesi:


                          "Yahut sahibi olduğunuz cariye(ler)le yetinmelisiniz." Buyruğunda "sağ ellerin malik oldukian"ndan kasıt cariyelerdir. Bu buyruk, "o zaman bir tane almalısınız" buyruğuna atf edilmiş olup anlamı şudur: Yani bir kadın hakkında dahi adalet yapamayacağından korkarsa o takdirde o kimse, sağ elinin malik olduklanyla yetinmelidir.

                          İşte bu buyrukta sağ elin sahip olduklarının (yani cariyelerin) ilişkide ve gün paylaştırmada haklarının olmadığına delil vardır. Çünkü buyruğun an­lamı şudur: "Şayet" paylaştırma hususunda "adalet yapamayacağınızdan kor­karsanız o zaman bir tane almalısınız yahut sahibi olduğunuz cariyeler­le yetinmelisiniz." Böylelikle sahip olunan cariyelerin tümü tek bir kişi gi­bi ifade edilmiştir. Bu da cariyelerin ilişki yahut gün paylaştırma hususun­da hak sahibi olma ihtimallerini ortadan kaldırmaktadır. Şu kadar var ki salıip olunan cariyeler hususunda adalette bulunmak, onlara güzel şekilde sa­hip olup kölelerine yumuşak davranma vücubuna bağlıdır. Diğer taraftan yü­ce Allah âyel-i ktM'imede sahip olmayı ele nisbel etmiştir Çünkü bu, bir öv-gü sıkıtıdır Sağ el (el yemin) ise gücü dolayısıyla gü^el şeyleri yapmak hu­susiyetine sahiptir.

                          Onun ini ak eden el olduğu görülmüyor mit? Nitekim Hz. Peygamber şöy­le buyurmuştur: "O kadar ki onun sol eli sağ elinin ne İnfak ettiğini bilmez." [58] Bey'at esnasında alı id veren el de odur. Yapılan yemine "yemin" adının ve­rilmesi de buradan gelmektedir. Şeref sancaklarını kaldırıp yükselten de odur. Nitekim şair şöyle demiştir

                          "Herhangi bir sancağın şeref için yükseltilmesi halinde Hemen onu Evs'li Arabe, sağ eliyle (yemîn ile) alıp kaldırır." [59]



                          13. Haksızlıktan Uzak Durmaya Götüren Yol:


                          Yüce Allah'ın: "Bu sizi haksızlıktan daha çok alıkoyar" buyruğu, bu sî­zin haktan sapmamanız ve zulme gitmemeniz için daha uygundur, demektir. Bu şekildeki açıklama İbn Abbas, Mücahid ve başkalarından nakledilmiştir.

                          Bir kimse zulmedip haktan meylettiği vakit bu fiil kullanılır. Ok hedefin­den saptığı zaman da bunu ifade etmek üzere denilir, îbn Ömer de: "Şüphesiz ki o, ölçü ve tartısı haktan sapan bir kimsedir" derken bu kök­ten gelen kelimeyi kullanmıştır. Şair de der ki:

                          "Allah Rasûlüne uyduk, dediler de Rasûlün sözünü bir kenara bıraktılar Ve ölçülerde haksızlık yaptılar (adaletten uzaklaştılar),"

                          Ebû Talib de der ki:

                          "Doğruluk terazisi ile (tartar) ve bir arpa dahi çalmaz Onun haktan asla sapmayan bir de kendinden şahidi vardır.

                          Bir başka şairde şöyle demektedir:

                          "Üç kişi ve (geçimlerini kendileriyle sağladığım) üç dişi deve Zaman gerçekten benim geçindirdiğim kimselere (ehl-i iyalime) karşı gerçekten zulmetti, haktan saptı."

                          Kişi fakir ve yoksul düştüğü takdirde "ayn" harfinden sonra "vav" yerine "ye" harfi ile olmak üzere): denilir. Nitekim yüce Allah'ın: Şayet bir fakirlikten korkarfianız..." (et-Tevbe, 9/28) buy­ruğu da bu kabildendir Şairin şu beyiıi de beyledir

                          "Fakir bilemez ne zaman zengin olacağını Zengin de bilemez ne zaman fakir düşeceğini"

                          Fakir bir kişiyi ifade etmek üzere '"âil" topluluğu ifade etmek üzere "'ay-le" denilir İhtiyaç hali muhtaçlık ve fakirliğe de ayle ve 'file denilir. Aynı za­manda bir şey bir kimseye ağır ve zor geldiği takdirde de ("ayn" harfinden sonra "vav" ile olmak üzere): "'âle ye'ûlu" denilir.

                          Şafiî derki: "Bu sizi haksızlıktan daha çok alıkoyar" buyruğunda yer alan: 'm. geçindirmekle yükümlü olduğunuz aile halkınızın çoğalması­nı engeller, anlamında okluğunu söylemiştir.

                          es-Sa'lebî der ki: Böyle bir açıklamayı ondan başka bir kimse yapmamış­tır. Çünkü bir kimsenin geçindirmekle yükümlü olduğu aile halkı çoğaldığı takdirde ("ayn" harfinden sonra "ye" harfi yelmek üzere): e'âie yu'îİu deni­lir. İbnü'f-Arabi İse bu kelimenin, sekizincisi sözkonusu olmamak üzere ye­di anlam İhtiva ettiğini iddia etmekledir. Bunlar meyletmek, artmak, zulmet­mek, fakir düşmek, ağır gelmek anlamlandır. Bunları İhn Dureyd nakletmiş-tir. el-Hansâ İse şöyle demektedir;

                          "Ve aşirete za.te.iL üzerindeki ağır yükler yeterli gelir,"

                          Altıncısı, evjad-ı İyalin ilılıyaçlannı karşılamak anlamında. Nitekim Hz, Pey-pamber'in: " Ve geçindirmekle yükümlü olduğun kimseler­den başla[60] buyruğu da bu kabildendir. Yedincisi galip gelmek anlamında­dır. Nitekim Sabn laştı" ifadesi de bu kabiEdendir. Geçindirmek­le yükümlü olduğu çoluk çocuğu çoğalan kimse için de: deni­lir. Ancak geçindirmekle yükümlü olduğu aile halkının çokluğu anlamında bunu kullanmak doğru değildir.

                          Jerinı kî: es-Sa'lebî'nin: "Bunu ondan başka söyleyen yoktur'1 şeklinde­ki sözüne gelince; Dârakutnî bunu Süncn'tnde Zeyd bin Eslem'e isnadı ile zikretmiştir. Bu Cabir bin Zeyd'in de görüşüdür. Bunlar ise İslam alimlerin­den ileri gelen iki imamdır, (Önder ilim adamıdır). Bu imamlar hu görüşü Şafiî'den önce Ueri sürmüşlerdir. İbnü'l-Arabi'nin zikrettiği şekilde bunun yal­nızca yedi anlamı vardır, bunun dışındaki anlamları doğru değildir, şeklin­deki açıklaraalan ise doğru olamaz. Nitekim biz bu kelimenin "işin zor ve için­den çıkılamaz bir hal alması" anlamına da kullanıldığını belirtmiştik ki bu­nu el-Cevherî nakletmektedir. el-Herevî ise öaribu'I-Hadîs adlı eserinde şun­ları söyler: "Ebû Bekr der ki bu kelime, bir kimsenin yeryüzünde yolculuk etmesi Cayn" harfinden sonra "ye" harfi gelecek şekilde) anlamında da kul­lanılır. el-Ahmer dedi ki: Bir iş bir kimseyi aciz bıraktığı takdirde:

                          denilir. '*

                          Bu kelimenin geçindirmekle yükümlü olduğu iyalin çokluğu anlamında kullanılışına gelince; el-Kisaî, Ebû Amr ed-Dûrî ve İbnü'l-A'rabî bunu zikret­miştir. el-Kisâî Ebu'l-Hasen Ali bin Hamza der ki: Araplar bu kelimeyi ("ayn" harfinden sonra "vav" harfi gelmek suretiyle) kişinin geçindirmekle yüküm­lü olduğu kimselerin çokluğunu ifade etmek üzere kullanırlar. Ebu Hatim de der ki: Şafiî Arap dilini bizden daha iyi bilen bir kimse İdi. Bu kelimenin ba­zı kabilelerce bu anlamda, kullanılmış olması muhtemeldir. Müfessir Sa'lebî ise der ki: Hocamız Ebu'l-Kasım bin Habib dedi ki: Ben Ebu Umer ed-Dû-rî'ye buna dair soru sordum -ki o dil hususunda tartışılmaz bîr önderdi-. Şöy­le dedi: Bu Himyerlilerin bir söyieyişidir. Daha sonra da şu beyiti okudu:

                          "Şüphesiz ki ölüm her canlıyı alıp yakalar

                          Evet, bunda şüphe yoktur, isterse onun davarları ve çoluk çocuğu

                          alabildiğine çok olsun."

                          Ebû Amr bin el Alâ da der ki: Arapların kelimeleri farklı anlamda kullan­maları artık alabildiğine çoğalmış bulunuyor, O kadar ki artık ben bir yan­lış konuşan herhangi kimseden yanlış bir şey öğrenmekten korkar oldum.

                          Talha bin Musarrif, "Bu sizi haksızlıktan alikoyar..." anlamına gelen: buyruğunu -"ayn" harfinden sonra "vav" ile değil de "ye" ile-: şeklinde okumaktadır ki, Şafiî'nin, açıklamasına delili de budur.

                          İbn Atiyye derki: ez-Zeccâc ve başkaları *"âle" kelimesinin iyal'den geli­şi ile ilgili açıklamayı şu sözleriyle tenkid etmektedirler: Şanı yüce Allah çok­ça cariye edinmeyi mubah kılmıştır. Bu ise geçindirmekle yükümlü olduğu kimselerin sayısını çoğaltmayı gerektirir O halde bu buyruğun; geçindirmek­le yükümlü olduğunuz kimselerin sayısının çok olmamasına daha yakındır anlamında olması nasıl düşünülebilir?

                          Ancak böyle bir tenkid doğru değildir. Çünkü cariyeler, aslında satış su­retiyle kendilerinde tasarrufta bulunulan bir maldır. Kişiyi zor durumda bı­rakan geç indirilmesi gereken kimseler ise ancak yerine getirilmesi gereken

                          haklara sahip hür kadınlardır. İbnü'l-A'rabînin naklettiğine göre Araplar ki­şinin geçindirmekle yükümlü olduğu aile halkı çoğaldığı takdirde ("ayn" har­finden sonra "ye" harfi ile olmak üzere): derler.[61]
                          Mahmut KISA

                          3. Eğer yetim kızlarla veya dul kadınlarla evlendiğiniz takdirde, bu güçsüz ve korumasız biçarelerin haklarını tam olarak gözeteceğinizden emin değilseniz veya bu kadınlar size eş olarak pek de cazip gelmedikleri hâlde, kendilerine miras kalan servete sahip olmak için onlarla evlenmeyi düşünüyorsanız, o zaman böyle yetim kızlarla değil, size helâl olan ve hoşunuza giden diğer hür veya köle kadınlardan ikisi, üçü ve en fazla dördü ile evlenin. Özellikle de, savaş yüzünden erkek nüfus azalır da evlenemeyen kadınların toplumsal sorunlara yol açma tehlikesi ortaya çıkarsa, birden fazla kadınla evlilik en doğru çözüm yolu olacaktır. Bununla birlikte, eğer birden fazla kadınla evlendiğiniz takdirde onlar arasında eşitlik ve adaleti yerine getiremeyeceğinizden endişe ederseniz, o zaman sadece bir tane hür kadınla evlenmeli veya —ileride, toplumsal ve ekonomik şartlar iyice olgunlaşıp kölelik kurumu tamamen ortadan kaldırılıncaya kadar geçici bir çözüm olarak— elinizdeki savaş esiri bir cariye ile yetinmelisiniz. Bu durumda, İslâm yönetimince onaylanan kölelik sözleşmesi, nikâh akdi yerine geçer. İşte bu tek eşlilik hâli, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.


                          Taberi tefsirinde de adalete dikkat çekiliyor:

                          3- Eğer yetim kızlar hakkında adaleti yerine getirememekten kor­karsanız, diğer kadınların size helal ve hoşunuza gidenlerinden, iki üç ve dörde kadar nikahlayın. Eğer aralarında adaleti yerine getirememekten korkarsanız o zaman bir kadınla evlenin. Yahut da sahip olduğunuz cari­yelerle yetinin. Adaletsizlik yapmamanız için en yakın yol budur.

                          Yetimlerin mallarını muhafaza hususunda haktan ayni m anı anız gerektiği gibi, yetim kızlarla evlendiğinizde de adaletli davranın. Şayet yetim kızlarla ev­lendiğinizde adaleti yerine getirememekten korkarsınız diğer kadınların size he­lal olan ve hoşunuza gidenlerinden iki, üç ve dörde kadar evlenin. Eğer evlendi­ğiniz birden fazla kadın arasında adaleti yerine getirememekten korkarsaniz o takdirde tek bir kadınla evlenin veya sahibi bulunduğunuz cariyerlerle yetinin. Böyle davranmanız, haktan ayrılmamanıza daha uygundur.

                          Müfessirler, bu âyet-i kerimeyi çeşitli şekillerde izah etmişlerdir. Bazı­larına göre bu âyetin mânâ şöyledir: "Ey yetim velileri, şayet sizler, yetimlerin mehirleri hususunda adaletli davranamayacağınızdan ve onlara, emsallerine ve­rilen kadar mehir veremeyeceğinizden korkacak olursanız, sizler o yetimlerle evlenmeyin. Onları bırakıp, Allanın size helal kıldığı başka kadınlarla, birden dörde kadar evlenin. Bu kadınların da arasında adaletli davranariıayacağınızdan korkarsanız o takdirde onlardan sadece bir tanesiyle evlenin. Veya sahibi oldu­ğunuz cariyelerle evlenin." Nitekim Hz. Aişe (r.anh.) Bu âyet-i kerimenin nüzul sebebi hakkında şunları zikretmektedir:

                          "Bir kişinin himayesinde yetim bir kız bulunmaktaydı. Adam o kızla ev­lendi. Kızın bir de hurmalığı vardı. Adam aslında bu kızla, hurmalığı için evlen­mişti. Yoksa kızı istediğinden değil. İşte bu âyet bu olay üzerine nazil oldu.[11]

                          Hz. Zübeyirin oğlu Urve. Hz. Aişeden: "Eğer yetim kızlar hakkında ada­leti yerine getirememekten korkarsanız." âyeti hakkındı sormuş Hz. Aişe de ona şu cevabı vermiştir; "Ey kızkardeşimin oğlu, buradaki "YetinV'den maksat, veli­sinin himayesi altında bulunan ve velisiyle mal ortakiıği olan yetim kızdır." Kendisine nikâh düşen velisi, bu yetimin malı ve güzelliği hoşuna gittiği için, mehirde layık olduğu kadarını ve başkalarının verebileceği miktarı vermeksizin evlenmek ister. İşte bu âyet-i kerime gelmiş ve bu tür insanların evlenmek iste­dikleri yetim kazıların, layık oldukları mehillerini vermeden, hatta rayiç mehir bedelnin en fazlasını vermeksizin evlenmelerini yasaklamıştır. Ve onlara bu takdirde yetimlerin dışındaki kadınlarla evlenmeleri emredilmiştir. [12]

                          İkrime ve Abdullah b. Abbas göre ise bu âyetin mânâsı şöyledir: "Ey ye­timlerin velileri, eğer sizler, çok evlenmenizden dolayı, masrafınızın artmasın­dan ve bu yüzden yetimlerin malını muhafaza etmeyip ailenize harcayacağınız­dan korkarsanız, kadınlardan iki, üç ve dörde kadar evlenin, dörtten fazla evlen­meyin."

                          Bu hususta İkrime diyor ki: "Kureyşlilerden bazı kşiler, çok kadınla evle­nirlerdi. Bunların velayetleri altında yetimler de bulunuyordu. Bunlar, yeteri ka­dar harcayacak mal bulamayınca, yetimlerin mallarından alıp kendi ailelerine harcalarlardi. Bu âyet-i kerime geldi ve erkeklerin çokça evlenerek yetimlerin mallanın ailelerine haracamalan yasaklandı.

                          Said b. Cübeyr, Süddi, Katade, Abdullah b. Abbas, Dehhak ve Rebi' b.Enesten nakledilen diğer bir görüşe göre bu âyetin mânâsı şöyledir: "Ey insan­lar, nasıl ki sizler, yetimlerin malında adaletli davranamayacağınızdan korku­yorsanız, kadınlar hakkında da adaletli davranamayacağnızdan Korkun. O ka­dınlardan birden dörde kadar evlenin ve dördün üzerine çıkmayın. Bunlar ara­sında da adaletli davranamayacağınızdan korkacak olursanız yalnız bir kadınla veya sahibi olduğunuz cariyelerle evlenin.

                          Süddi diyor ki: "Bu âyet inmeden Önce, insanlar, yetimler hakkında titiz davranıyorlardı fakat kadınlar hakkında bu titizliği göstermiyorlar, çok kadınla evleniyorlar ve onların da aralarında adaletli davranmıyorlardı. Bu sebeple Al­lah teala bu âyet-i kerimeyi indirdi ve erkeklere, yetimlere gösterdikleri titizliği kadınlar arasında da göstermelerini emretti. Ancak dörde kadar evlenebilecekle­rini, adalet yapamayacaklarından korkarlarsa sadece bir kadınla veya sahip ol­dukları cariyelerle evlenmelerini emretti."

                          Mücahide göre bu âyetin mânâsı şöyledir: "Ey insanlar, sizler, yetimler hakkında korktuğunuz ve onlara karşı titiz devrandığmız gibi kadınlar hususun­da da korkun, onlarla zina etmeyin ve onlan nikahlayarak evlenin. Evleneceği­niz kadınlar, iki üç ve dörde kadar olabilir.

                          Hz. Aişe ve Hasan-ı Basriden nakledilen diğer bir görüşe göre bu âyetin mânâsı şöyledir: "Ey yetimlerin velileri, şayet sizler, mallan başkasına gitmesin diye velayetiniz altındaki yetimleri, başkalarıyla evlendirmekten çekmiyorsanız hiç olmazsa onlarla siz evlenin de onlara zarar vermiş olmayın."

                          Taberi diyor ki: "Bu görüşlerden tercih edileni, âyete şu şekilde mânâ ve­renidir." Ey insanlar, nasıl ki sizler, yetimlerin mallarında, adaletli davranama-yacağınızdan korkuyorsunuz, üzerinize vacip olan, kadınların hakları hususuda da Allahtan korkun. Onlardan sadece, adaletsizliğe düşmeyeceğiniz sayıda evle­nin. Bu sayı da iki, üç veya dört olur. Bunlar hakkında da adaletli davranamaya-cağınızdan korkarsanız tek bir kadınla evlenin. Bunun hakkında da adaletli dav­ranamayacağını zd an korkarsamz sahip olduğunuz cariyelerle evlenin.

                          Taberi diyor ki: "Bu görüşün tercihe şayan oluşunun sebebi, bundan Ön­ceki âyetin, yetimlerin hakkına riayet etmeyi emretmesidir. Bu âyette de, yetim­lerin hakkına riayet emredildiği gibi, kadınların hakkına da riayet edilmesi em­redilmiştir.

                          Taberi diyor ki: Eğer denilecek olursa ki, "Bilindiği gibi kendileriyle ev­lenilecek olan hür kadınların sayısı dörttür. Bununla beraber" Kadınların size helal olan ve hoşunuza gidenlerinden iki, üç ve dörde kadar nikahlayın." buyu-rulmaktadır. Bunların toplam sayısı da dokuz eder." Buna cevaben denilir ki: "Bu âyetin mânâsı şöyledir: "Sizler, kadınların, size helal ve temiz olanlarından ya iki tane evlenin veya üç tane evlenin yahut da dört tane evlenin. Nitekim:

                          "Şayet adaletli d avranam ayacağınızdan korkacak olursanız bir kadınla evlenin." ifadesi âyetin mânâsının, izah ettiğimiz gibi olduğunu göstemnektedir. Zira bu ifade: "İki kadın ile evlendiğinizde adaletli d avranamayac ağınızdan korkarsanız bir kadınla evlenin. Bir kadınla evlendiğinizde de adaletli davranamayacağınız-dan korkacak olursanız, sahibi olduğunuz cariyelerle evlenin." demektir.

                          Taberi diyor ki: "Allah tealanın emirleri, mendup ve irşad için oldukları­na dair herhangi bir delil bulunmadığı takdirde farziyet ifade ederler ve bağlayı­cıdırlar. Eğer denilecek olursa ki: "Allah teala burada: "Size helal olan ve hoşu­nuza giden kadınlardan evlenin." şeklinde emretmektedir. Bu emrin farziyet ifa­de etmediğine ve bağlayıcı olmadığına dair herhangi bir delil ver mıdır?" Ceva­ben denilir ki: "Evet, buradaki emrin farziyet ifade etmediğine dair delil vardır. O da: Eğer aralarında adaleti yerine getirmemekten korkarsanız o zaman bir ka­dınla evlenin yahut da sahib olduğunuz cariyelerle yetinin." ifadesidir. Bu ifade göstermektedir ki, iki, üç veya dört kadınla evlenmeyi zikreden emirler farziyet değil, bu emri yerine getiremeyenler İçin bir yasaklama ifade ederler. Yani, ev­lendiği kadınlar hakkında adaletli davranamaycak kimsenin birden fazla kadınla evlenmesi yasaklanmıştır.

                          Arapçada bazı emirlerin yasaklama ve tehdit ifade ettikleri vakidir. Nite­kim şu âyet-i kerimelerde zikredilen emirler bu kabildendir. "Artık dileyen iman etsin dileyen inkâr etsin. [13] "Böylece onlara verdiğimiz nimetlere karşı nan­körlük etsinler."^ Görüldüğü gibi bu âyetlerdeki "Dileyen inkâr etsin." ve "Nankörlük etsin" ifadeleri her ne kadar emir şeklindeyse de aslında bunlardan maksat tehdittir ve yasaklamadır. İşte, kadınlardan iki, üç ve dört tanesi ile ev­lenmeyi emreden ifade de bunlar gibidir. Yani, adaletli davranamayan kimse­nin, birden fazla kadınla evlenmesi yasaklanmaktadır. Nitekim Katade, Süddi, Rebi b. Enes ve Dehhak, âyet-i kerimenin: "Eğer adaleti yerine getirmekten kor­karsanız o zaman bir kadınla evlenin yahut da sahibolduğunuz cariyelerle yeti­nin." bölümünü şu şekilde izah emişlerdir: "Şayet bir kadınla evlendiğiniz tak­dirde de adaletli d avranamayac ağınızdan korkarsanız o zam an-sahibolduğunuz cariyerlerle yetinin." [14

                          Tefhimul Kuran
                          [quote]
                          4. Müfessirler buna üç anlam veriyorlar:

                          a) Hz. Alişe (r.a) bu ayetin, cahiliye döneminde yaygın olan kötü bir alışkanlığı ortadan kaldırmak üzere indirildiğini söylemiştir. Yetim kızların velileri, onları kendi kontrolleri altında tutmak için, koruyucuları olmamasından yararlanarak güzellikleri ve zenginlikleri için bu yetimlerle evleniyorlardı.

                          Daha sonra da hiç çekinmeden onlara adaletsiz davranıyorlardı. Bu nedenle müslüman olduktan sonra yetim kızlarla evlenme konusunda şüpheye düştüler. Bunun üzerine Kur'an, onlara eğer adil davranamayacaklarından korkarlarsa, yetim kızlar yerine kendilerine helâl olan diğer kadınlarla evlenmelerini tavsiye ediyor. Bu surenin 127. ayeti de bu yorumu destekler niteliktedir.

                          b) Bu ayeti tefsir ederken Hz. İbn Abbas ve talebesi Hz. İkrime (Allah hepsinden razı olsun) bu emrin o dönemde varolan bir adaletsizliği ortadan kaldırmak için verildiğini iddia ederler. İslâm'dan önceki günlerde, evlenilen kadınların sayısında herhangi bir sınırlama yoktu; bazıları bir düzine kadınla bile evlenirlerdi. Fakat onların artan ihtiyaçlarını karşılayamayınca, yetim yeğenlerinin veya diğer akrabalarının çaresiz yetim kızlarının mallarına el koyarlardı. Bu nedenle Allah, evlenilecek kadınların sayısını azami dört ile sınırladı ve hepsine adaletli davranma şartını getirdi.

                          c) Sa'id İbn Cübeyr, Katade ve diğer bazı müfessirler bu emrin kadınların haklarını korumak için verildiğini söylerler. Onların iddiaları şudur: İslâm'dan önce de yetimlere yapılan haksızlık kötü görülürdü, fakat kadınlara gelince bu başkaydı. İstedikleri sayıda kadınla evlenirler, vicdan azabı hissetmezler ve toplumdan çekinmeksizin onlara kaba ve adaletsizce davranırlardı. Bu nedenle, Allah, onları yetimlere yaptıkları gibi karılarına da haksızlık yapmaktan sakınmaları konusunda uyarıyor. O halde erkekler dört kadından fazlasıyla evlenmemeli ve ancak onlara adaletli davranabilecekler ise bu sayıda kadın almalıdırlar.

                          Bu ayetin üç anlamının da doğru olması muhtemeldir. Ayrıca şöyle bir anlam da verilebilir: "Eğer sizler yetimlere insafsızlık etmekten korkuyorsanız, yetim kızları olan dul kadınları nikahınız altına alın."

                          5. Fıkıh alimlerinin ortak fikri şudur: Bu ayet evlenilen kadınların sayısını sınırlar ve dörtten fazla kadınla aynı anda evli olmayı yasaklar. Hadisler de bunu destekler niteliktedir. Taif'in başkanı Gıylan'ın müslüman olduğunda dokuz karısı vardı. Hz. Peygamber (s.a) ondan sadece dört tanesini bırakıp diğerlerini boşamasını istedi. Hz. Peygamber (s.a) Nevfel İbn Muaviye'ye de beş karısından birini boşamasını emretmiştir.

                          Bu ayetin kadınlar arasında eşit davranmak şartıyla poligamiyi (birden fazla kadınla evlenmek) sınırladığına dikket edilmelidir. O halde kim adaleti yerine getirmeksizin bu izinden yararlanır ve birden fazla kadınla evlenirse Allah'ı aldatmaya çalışmış olur. Bu nedenle İslâm devletinin mahkemeleri, bir kadına veya kadınlara yapılan haksızlıkları ortadan kaldırmak için, zorlayıcı önlemler alma hakkına sahiptir. Aynı zamanda bu emirde şart koşulan adalet önkoşulundan yola çıkarak, çok kadınla evliliğin tamamen yasaklandığı sonucuna varmak da kesinlikle yanlıştır. Bu, Kur'an'ın görüşü değil, sadece Batılı Hıristiyanlardan çok etkilenmiş olan bazı müslümanların görüşüdür. Bunlar, Kur'an'ın da çok kadınla evliliğe karşı olduğunu, fakat o dönemde bu geleneğin çok yaygın olması nedeniyle, çok sert olmasından kaygı duyarak doğrudan yasaklamadığını söylerler. Kur'an çok evliliğe, bütün eşlere eşit davranıldığı sürece izin vermiştir. Bu şartı yerine getirmek ise, çok zor olduğuna göre tek kadınla evlilik tavsiye edilmiş olmalıdır.

                          Açıkça görülmektedir ki bu görüş, zihin ve düşünce bağımlılığının bir sonucudur. Çünkü çok kadınla evlilik bazı durumlarda kültürel ve ahl&#22

                          Yorum


                            #43
                            Ynt: İslamda Çok Eşlilik (4 Kadın) Haramdır Görüşü

                            Fizilalil Kuran
                            BİRDEN ÇOK KADINLA EVLİLİK

                            Veliler himayelerindeki yetim kızlar konusunda adaleti gözetmede kendilerine güvenemiyorlarsa başka kadınlar vardır. Kulun bundan şüphe edip kaçınması için geniş imkanlar vardır.

                            "Eğer gözetiminiz altındaki yetim kızlarla evlendiğiniz takdirde onların haklarını gerektiği gibi gözetemeyeceğinizden korkarsanız size nikahı düşen kadınlardan ikisi, üçü ya da dördü ile evlenebilirsiniz. Ama eğer onlar arasında adil davranamayacağınızdan korkarsanız tek tadınla evleniniz, ya da eliniz altındaki cariye ile yetininiz. Haksızlığa düşmemeniz için en uygun hareket budur."

                            Bu, adaleti gözetmeme endişesinden dolayı sakıncalı ve böyle bir durumda bir taneyle ya da elleri altındaki cariyelerle yetinmeyi tavsiye etmekle beraber birden fazla kadınla evlenmeye izindir.

                            Bu iznin hikmetini ve yararını açıklamak yararlı olacaktır. Bir zamanlar insanlar bu konuda kendilerini yaratan Rabblerine karşı bilgiçlik taslıyorlardı. İnsan hayatı fıtratı ve çıkarı konusunda yüce yaratıcılarından daha isabetli bir buluşa sahip olduklarını iddia ediyorlardı. Bu ve diğer konularda heva, şehvet, bilgisizlik ve körlüğe dayanarak konuşuyorlardı. Sanki kendilerinin algılayıp güç yetirdikleri günümüz koşul ve zorunluluklarını, insanlar için bu kanunları koyduğu gün yüce Allah hesaba katmamış ve takdir buyurmamış gibi...

                            Bu, küstahça ve edepsizce, kafirce ve sapıkça bir iddia olduğu kadar cahilce ve körce bir iddiadır da. Buna rağmen söylenip duruyorlar.

                            Küfür ve sapıklıklarında küstahlaşıp utanmaz hale gelen cahil ve körlerin bundan vazgeçtiğini göremezsin. Bu dine karşı komplolar hazırlamaya önem veren odaklar tarafından kiralanan bu kişiler kendilerinden emir alarak, korkmadan fırsatını buldukça Allah'ın dinine karşı küstahlık yapmakta, Allah'a ve O'nun büyüklüğüne karşı gelmekte ve O'nun sistemine utanmazca saldırmaktadırlar.

                            Bu sorunun -İslâm'ın belirttiği birden fazla kadınla evlenme sorununun- kolaylık, açıklık ve kesinlikle ele alınması ve çevresindeki pratik ve gerçek koşulların bilinmesi gerekir.

                            Buhari -kendi isnadiyle- şöyle rivayet ediyor: Gıylan b. Selem es-Sekafi müslüman olduğu zaman on tane kanısı vardı. Peygamber (salât ve selâm üzerine olsun) ona "İçlerinden dört tanesini seç" dedi.

                            Ebu Davut -kendi isnadiyle- Umeyri el-Esedi'nin şöyle dediğini rivayet ediyor: Müslüman olduğumda sekiz tane karım vardı. Bunu Peygamber'e söyleyince "İçlerinden dört tanesini seç" dedi.

                            Şafii Müsnedinde şöyle diyor: Ebu Ziyad'ı dinleyen biri şöyle dediğini haber verdi: Bana Abdulmecid, İbn-i Sehl b. Abdurrahman'dan o da Avf b. Haris'ten o da Nevfel b. Muaviye ed-Deylemi'nin şöyle dediğini haber verdi: "Müslüman olurken beş tane karım vardı. Resulullah (salât ve selâm üzerine olsun) "İstediğin dört tanesini seç diğerini bırak" dedi.

                            O halde İslam bir adamın -hiçbir sınırlama ve kayda uymadan- on tane, daha çok ya da az kadınla evlenebildiği bir dönemde gelmiş ve erkeklere şunu bildirmiştir: Müslümanın aşmaması gereken bir sınır vardır o da "dörttür".. Bir kayıt vardır o da adaleti gözetme imkanıdır. Aksi takdirde bir taneyle veya eliniz altındaki cariyelerle yetineceksiniz.

                            İslâm büsbütün serbest bırakmak için gelmemiştir. Daha çok sınırlandırmak için gelmiştir. İşi erkeğin hevasına bırakmamıştır. Birden fazla kadınla evlenmeye bir sınırlandırma getirmiştir. Yoksa verilen izni kaldırırdı.

                            O halde İslâm neden bu izni vermiştir?

                            Çünkü İslâm düzeni insan içindir. Realist ve pratik bir düzendir. İnsan fıtratı ve yapısıyla uyum içindedir. İnsanın gerçeklerine ve zorunluluklarına uygundur. Farklı bölge ve zamanlarda ve farklı durumlarda değişen hayat koşullarıyla da uyuşmaktadır.

                            İslâm, gerçekçi ve pratik bir düzendir. İnsanı, daha yüksek bir düzeye ve üstünlüğün doruklarına yükseltmek için onu içinde bulunduğu durumdan, işgal ettiği konumdan ele almaktadır. Fıtratını inkâr etmeden, bozmadan... Olguyu değiştirmeden, ihmal etmeden... Yönlendirirken baskı ve haksızlığa yeltenmeden.

                            İslâm, boş bir bilgiçliğe, cıvık bir ukalâlığa, saçma bir idealizme ve insan fıtratı, onun pratiği ve hayat şartlarıyla çarpışıp sonradan toz duman eden düşsel güvencelere dayanan düzen değildir.

                            O, insan ahlâkını ve toplumun temizliğini gözeten bir düzendir. Bu yüzden, insanın pratiği ile çarpışan zaruretlerin tokmağı altında ahlâkın bozulmasına ve toplumun kirlenmesine neden olabilecek maddi bir olgunun oluşmasına müsamaha göstermez. Daha çok fert ve toplumu, az bir çaba sarf ederek ahlâkın korunmasına ve toplumun temizliğine yardımcı bir ortam oluşturmaya yöneltmektedir.

                            İslâm düzeninin bu temel özelliklerinin anlamını bu şekilde kavrayıp birden fazla kadınla evlenme sorununa baktığımızda neler görürüz acaba? Öncelikle.. -gerek tarihte gerekse çağımızda- birçok topluma baktığımızda evlenme çağına gelmiş kadınların sayısının evlenme çağına gelmiş erkeklerin sayısından fazla olduklarını bir olgu olarak görmemiz mümkündür. Ancak aradaki boşluk oranının tarihsel olarak hiçbir toplumda dörtte bir oranını aştığı görülmemiştir. Hep bu sınırlar içinde kalmıştır.

                            O halde değişik uluslarda sürekli tekrarlanan bu olguyu nasıl tedavi edeceğiz? Çünkü bu olguyu görmezlikten gelmenin hiçbir yararı yoktur.

                            Omuz silkerek mi tedavi edeceğiz? Yoksa şartların ve tesadüflerin gelişine göre kendi kendine tedavi olmasını mı bekleyeceğiz?

                            Omuz silkmekle sorun çözümlenmez. Toplumun bu olguyu rast gele tedavi etmesi de hoş karşılanmaz. Kendine ve insan türüne saygısı bulunan hiçbir ciddi insan bunu kabul edemez. O halde bir düzen gereklidir. Bir uygulama kaçınılmazdır.

                            Bu durumda kendimizi üç ihtimalin karşısında buluyoruz:

                            1- Evlenme çağına gelmiş her erkek evlenme çağına gelmiş bir kadınla evlenecek geri kalan bir veya daha fazla -aradaki farkın derecesine göre- kadın evlenmeden kalacaktır. Hayatını -veya hayatlarını- erkek nedir bilmeden geçireceklerdir.

                            2- Evlenme çağına gelmiş her erkek sadece evlenme çağına gelmiş bir kadınla temiz ve yasal bir evlilik yapacak sonra da toplumda eşi bulunmayan kadınlardan bir veya daha fazla dost veya metres edinecektir. Bunlar da erkeği haram ve karanlık bir ortamda dost veya metres olarak tanıyacaklardır.

                            3- Evlenme çağına gelmiş erkekler -tümü ya da bazısı- birden fazla kadınla evlenecektir. Diğer kadın da erkeği aydınlık bir ortamda onurlu bir eş bilecektir, haram ve karanlık bir ortamda dost veya metres değil.

                            Hayatı boyunca erkek nedir bilmeyen kadının durumu göz önünde bulundurulduğunda, birinci ihtimalin fıtrat ve insan gücünün dışında olduğu anlaşılır. İş ve kazanç bakımından kadının erkekten bağımsızlığını savunan palavracıların çığırtkanlığı bu gerçeği değiştiremez. Çünkü sorun, insan fıtratından habersiz yüzeysel görüşle, palavracı ve ukalâ kişilerin sandığından daha derindir. Bin tane iş, bin tane kazanç, kadını tabii hayata olan fıtri ihtiyacından müstağni kılamaz. Bu, ister bedenin veya içgüdünün istekleri olsun, hayat arkadaşı ve eşle yakınlık gibi ruhun ve aklın istekleri olsun durum değişmez. Erkek çalışır, kazanır, ancak bu ona yetmez. Bir iş edinmeye çalışır. Bu noktada kadın da erkek gibidir. Çünkü ikisi de bir nefisten meydana gelmişlerdir.

                            İkinci ihtimal, İslâm'ın tertemiz çizgisine, iffetli İslâm toplumunun temeline ve kadının insanlık şerefine zıt bir durumdur. Toplumda fuhşun yaygınlaşmasına aldırış etmeyenler, Allah'a karşı bilgiçlik taslayan ve O'nun şeriatına karşı büyüklenenlerdir. Çünkü onlar, kendilerini bu büyüklenmeden vazgeçirecek kimseyi bulamadıkları gibi üstelik bu dine komplo düzenleyenlerin teşvik ve takdirini buluyorlar yanlarında.

                            Üçüncü ihtimal İslâm'ın seçtiği ihtimaldir. Bunu, omuz silkmenin ve palavra iddiaların yarar sağlayamadığı bir olguyu karşılamak için şartlı bir durum olarak seçmiştir İslâm, insanı -fıtratı ve hayat şartlarıyla birlikte- ele alırken karşılaştığı pratik bir olgudan dolayı bunu seçiyor. Bunu seçerken de, ahlâkın güzelliğini ve toplumun temizliğini göz önünde bulundurarak kolaylık, yumuşaklık ve pratiklikle insanı düşkünlükten tutup yücelere, üstünlüğün zirvesine çıkaracak metodu takip ediyor.

                            İkinci olarak, eski-yeni, dün, bugün, yarın ve kıyamete kadarki insan topluluklarına baktığımızda, insan hayatında görmezlikten gelinmesi mümkün olmayan bir olgu göreceğiz.

                            Verimlilik çağının erkeklerde yetmiş yaşına veya daha yukarı yaşlara kadar sürdüğü halde bu çağın kadınlarda elli yaşın dolaylarında olduğunu görürüz. Burada erkeğin hayatında kadın tarafından karşılık görmediği ortalama olarak yirmi senelik bir verimlilik çağı vardır. Şüphesiz iki türün farklılığı birleşmesinin hedeflerinden ve de verimlilik ve nesille hayatın devam etmesi ve çoğalıp yayılmakla yeryüzünün imarıdır. O halde hayatı erkekteki artık verimlilikten yararlanmaktan engellememiz genel fıtrat kanununa uymayacaktır. Ancak bu fıtri olguya uygun olanı -tüm toplumlar, çağlar ve durumları kapsayacak- bir şekilde -bu iznin- kanunlaşmasıdır. Ancak bireysel zorlamaya başvurmadan, bu fıtri olguya cevap verecek genel bir imkan hazırlamak suretiyle gerektiğinde yararlanması için hayata müsamaha göstermekle olmalıdır. İşte bu, fıtratın pratiği ile ilahi sürekli gözetlenen kanun koyma hikmetine uygun düşmektedir. Beşeri kanunların sayısı fazla değildir. Çünkü insanların gözlemi sınırlıdır, herşeye dikkat edemez, uzak-yakın tüm koşulları kavrayamaz. Olaya her açıdan bakamaz, her ihtimali göz önünde bulunduramaz.

                            Açıkladığımız gerçeklerle ilişkili olarak, erkeğin fıtri görevini yerine getirmeyi istemesine rağmen -yaşlılık veya hastalıktan dolayı- kadının isteksizliği, buna rağmen her ikisinin de evliliği sürdürmeyi istemeleri ve ayrılıktan dolayı nefret etmeleri zaman zaman gördüğümüz pratik durumlardır. Peki bu gibi durumları nasıl karşılayacağız?

                            Omuz silkerek, eşlerden her birini kafalarını duvarlara vurmaya terk etmekle mi karşılayacağız? Yoksa boş bir palavracılık ve bilgiçlik insan hayatının ciddiyetine ve sorunlarıyla uyuşmamaktadır.

                            Bu durumda -yine- kendimizi üç ihtimalin önünde buluruz:

                            1- Kanun ve otorite gücüyle erkeği, fıtri isteklerini yerine getirmesine engel olacağız. Ona "ayıp be adam, bu yaptığın sana yakışmaz. Yanındaki kadının hak ve şerefiyle de uyuşmaz" diyeceğiz.

                            2- Bu adamı dilediği kadını dost ve metres edinmesi için serbest bırakacağız. 3- Durumun gereği olarak bu adamın birden fazla kadınla evlenmesine izin vereceğiz ve birinci eşini de boşamasına engel olacağız.

                            Birinci ihtimal fıtrata aykırıdır ve beşer gücünün üstündedir. Bir erkeğin sinirsel ve ruhsal olarak dayanma gücüne zıttır. Şayet onu kanun ve otorite gücüyle engelleyecek olursak bunun doğuracağı en yakın sonuç, kendisine bunca sıkıntıyı ve Cehennem gibi bir hayatı yükleyen evlilikten nefret etmesidir. İşte evi huzur yeri, eşi de arkadaş ve örtü kabul eden İslâm bundan hoşlanmaz.

                            İkinci ihtimal İslâm'ın ahlâk prensiplerine aykırıdır. Ayrıca insan hayatının ilerlemesi, yükselmesi, arınması, böylece yüce Allah'ın hayvandan üstün kıldığı insana yakışır bir hayat olması için İslâm'ın uyguladığı metoda da uymamaktadır.

                            Fıtratın gerçek zaruretlerine ve İslâm'ın ahlâk sistemine cevap veren birinci eşi evlilik olayı gözeterek koruyan, karı-koca arkadaşlıklarını ve hatıralarını sürdürme isteklerini gerçekleştiren ve insanın kolay, rahat ve pratik olarak daha fazla yol almasını kolaylaştıran sadece üçüncü ihtimaldir.

                            Böyle bir durum, erkeğin fıtri olarak neslin devamını istemesine rağmen kadının kısır olmasıyla da meydana gelebilir. Bu durumda erkeğin önünde bir üçüncüsü bulunmayan iki yol vardır:

                            1- İnsanın neslin devamına olan fıtri arzusuna cevap vermek için başka bir kadınla evlenmek amacıyla eşini boşayacaktır.

                            2- Birinci eşiyle olan beraberliğini sürdürmekle beraber başka biriyle evlenecektir.

                            Bazı bilgiç erkek ve kadınlar birinci yolun tercih edilmesini savunabilirler. Ancak en az yüzde doksan dokuz kadın erkeğe bu yolu gösterenleri lanetleyecektir. Bu hiçbir karşılık göstermeksizin yuvalarını dağıtmaktır çünkü. Kısır olduğu halde evlenme anında kısırlığını açıklayan çok az kadın bulunur. Çoğu kere kısır kadın, diğer kadının kocasından doğurduğu küçük çocuklarda bir cinsiyet, bir huzur bulur. Çünkü kendi çocukları olmadığına üzülse de bu çocuklar evi hareket ve neşeyle doldururlar.

                            Gerçek hayatı pratik koşullarıyla birlikte düşündüğümüzde durum böyledir. Burada palavraya kulak verilmez, gevezeliğe de cevap verilmez. Ciddi konularda kâmilliğin ve sululuğun yeri yoktur.

                            Aşağıdaki ayette olduğu gibi sınırlandırma getiren bu izinde yüksek hikmetler bulduk:

                            "Size nikahı düşen kadınlardan ikisi, üçü, dördü ile evlenebilirsiniz. Ama eğer onlar arasında adil davranamayacağınızdan korkarsanız tek kadınla evleniniz..."

                            İzin, fıtri bir gerçeğe, hayati bir olguya cevap vermekte ve toplumu -fıtri zaruretlerin ve değişik olguların baskısı altında- dağılmaktan, çözülmekten ve bunalımdan korumaktadır.

                            Sınırlandırma da evlilik hayatını aşırılıktan ve kaçınılmaz bir zaruret ve tam bir ihtiyat olmaksızın sırf küçük düşürmek amacına yönelik saldırılardan kadının şerefini korumaktadır. Nitekim sonucu acı zaruretleri barındıran adaleti de içermektedir.

                            İslâm'ın ruhunu ve direktiflerini kavrayan biri birden fazla kadınla evliliğin teşvik edildiğini, fıtri ya da toplumsal bir zorunluluk olmaksızın serbest bırakıldığını, hayvani zevkten başka bir nedenin olmadığını ve bunun erkeğin, ikide bir dost değiştirmesi gibi eş değiştirmesinden başka birşey olmadığını söyleyemez. Bu bir zorunluluğu karşılayan bir zorunluluktur. Bir sorunun çözümüdür. Hayatın tüm olgularını karşılayan İslâm düzeninde bir sınırlandırma getirilmeksizin hevaya bırakılmış değildir.

                            Herhangi bir ulus bu izni amacından saptırırsa... Erkekler bu izinden yola çıkarak evlilik hayatını hayvansal zevklerini tatmin ettikleri bir ortama dönüştürürse... Ve bu kuşkulu haliyle "haram" oluşturursa... İşte bu, İslâm'ın öngördüğü birşey değildir. Bunlar da İslâm'ı temsil edemezler. Bunlar İslâm'dan uzaklaştıkları için bu aşağılık duruma düşmüşlerdir. Çünkü onlar İslâm'ın temiz ve şerefli ruhunu kavramamışlardır. Nedeni de İslâm'ın hükmetmediği İslâm şeriatının egemen olmadığı ve İslâm ve şeriatına boyun eğen insanları İslâm'ın direktifleri, kanunları ve gelenekleriyle idare eden müslüman bir otoritenin idare etmediği bir toplumda yaşamalarıdır.

                            İslâm'a karşı olan, onun şeriat ve kanunundan uzaklaşan toplum bu aşırılığın birinci sorumlusudur. Bu bozuk ve bu aşağılık haliyle "harem" hayatının oluşmasına birinci derecede sorumlu bu toplumdur. Evlilik hayatının hayvansal zevklerin tatmin edildiği bir ortama dönüşmesinin sorumlusu odur. Bu durumu düzeltmek isteyen, insanları İslâm'a, onun şeriatına ve hayat metoduna döndürmelidir. Ancak bu şekilde onları temiz, arınmış doğru ve dengeli bir hayata döndürebilir, çünkü. Bu durumu düzeltmek isteyen insanları İslâm'a çağırmalıdır, ancak sadece bu kısmına değil, hayat metodunun tümüne çağırmalıdır.

                            Çünkü İslâm düzeni bir bütündür. Tam ve kapsamlı bir şekilde uygulanmadığı sürece işlevini yerine getiremez.

                            Yerine getirilmesi istenen adalet, davranışlarda, nafakada geçinme ve cinsel ilişkidedir. Kalplerin arzularında ve ruhsal duygularda hiçbir insandan adil olması beklenemez. Çünkü bu insanın iradesi dışındaki bir olaydır. Yüce Allah'ın bu suredeki diğer bir ayette sözünü ettiği adalet budur:

                            "Ne kadar özen gösterseniz de eşleriniz arasında adaleti sağlayamayacaksınız. O halde birine iyice tutulup öbürünü ortada bırakmayınız. Eğer barışır, Allah'tan korkarsanız, hiç kuşkusuz Allah affedicidir ve merhametlidir." (Nisa suresi; 129)

                            Bazı insanların birden fazla kadınla evliliğin haramlığına delil göstermeye çalıştıkları, bu ayettir. Oysa iş böyle değildir. Allah'ın şeriatı sağdan verip soldan alır gibi, bir ayette emrettiğini diğer ayette yasaklayacak kadar komik değildir. Birinci ayette istenen ve gerçekleşmesinden korkulduğunda birden fazla kadınla evliliğin olmamasını gerektiren adalet davranış nafaka, beraberlik cinsel ilişki ve diğer görünür durumlarda gözetilmesi gereken adalettir. Beşeriyetin tanıdığı en üstün insan olan Resulullah'ın (salât ve selâm üzerine olsun) yaptığı gibi hiçbir eşi bu durumların hiç birinde yoksun bırakmamak veya öncelik tanımamak... Bu arada çevresinde bulunanlar ve eşlerinden Resulullah'ın Aişe'yi sevdiğini ona özel kalbî bir ilgi gösterdiğini ve bu sevgiyi diğerleriyle paylaşmadığını bilmeyen yoktu. Çünkü kalpler sahiplerinin egemenliğinde değildir. Onlar Rahman'ın parmaklarından iki parmağının arasındadırlar ve onları dilediği tarafa çevirir. Dinini ve kalbini bilen Resulullah (salât ve selâm üzerine olsun) şöyle diyordu: "Allah'ım, bu benim kontrolümde olan kısımdır. Senin kontrolünde olup benim gücümün yetmediği bir konuda beni kırma." (Ebu Davud, Tirmizi, Nesai)

                            Bu noktaya geçmeden önce yine tekrarlıyoruz. Birden fazla kadınla evliliği İslâm ortaya çıkarmamış, ona sınırlama getirmiştir.

                            Bu noktaya geçmeden önce yine tekrarlıyoruz. Birden fazla kadınla evliliği emretmemiş, sadece izin vermiş ve çeşitli bağlarla bağlı kılmıştır. İnsan hayatının gerçeklerini ve insan fıtratının zaruretlerini karşılamak için bu izni vermiştir. Şimdiye kadar algılayabildiğimiz bu gerçekleri ve zaruretleri anlatmıştık. Ancak, bunların ötesinde başka nesillerde başka zorunluluklar da olacaktır kuşkusuz.

                            Rabbani metodun öngördüğü her hüküm ve direktifin arkasındaki hikmet ve iyiliğin insanlar tarafından tarihin herhangi bir döneminde tam anlamıyle algılanmaması gibi... İnsanlar, sınırlı idrakleri aracılığıyla kısa tarihlerinin herhangi bir döneminde algılasalar da algılamasalar da hikmet ve iyilik her ilahi hükmün arkasında birer zorunluluk ve birer olgu olarak varolmuşlardır.

                            Ardından, adaletin gerçekleşmesinden korkulduğu zaman ayet-i kerimenin öngördüğü ikinci uygulamaya geçiyoruz:

                            "...Ama eğer onlar arasında adil davranamayacağınızdan korkarsanız tek kadınla evleniniz, ya da elinizin altındaki cariye ile yetininiz."

                            Yani birden fazla kadınla evlenildiğinde adaletin gözetilmeyeceğinden korkulursa bir taneyle yetinilmelidir. Bu sınırı aşmak doğru değildir. Ya da "sahip olduğunuz" kadın esirlerden evlenmek ya da cariye edinmek suretiyle seçebilirsiniz.

                            Burada ayet herhangi bir sınırlama getirmiyor. Fi Zılâl'in ikinci cüzünde kölelik sorunu üzerinde özetleyerek kısaca durmuştuk. Burada da özel olarak cariyeden yararlanma sorununu iyice açıklamakta yarar vardır.

                            Cariye ile evlilik, onun insanlık itibar ve şerefinin iadesidir. Bu, kendisinin ve soyunun efendisinden özgürlüğünü kazandığı meziyetlerden biridir. Efendisi evlenme anında azat etmese bile, doğum yaptığında "çocuk anası" olarak adlandırılır ve efendisinin onu satması yasaklanır. Efendisinin ölümünden sonra da özgür olur. Çocuk ise doğduğu günden itibaren özgürdür.

                            Evlenmeksizin cariyeyle birlikte olma halinde de durum böyledir. Doğurduğu zaman "çocuk anası" sıfatını kazanır ve satılması yasaklanır. Efendisinin ölümünden sonra da özgür olur. Efendisinden doğurduğu çocuk efendisi tarafından nesebi olarak kabul edilirse o da özgür olur. Bu da geleneklerin ortaya çıkardığı bir şeydir.

                            Evlilik ve birlikte olma, İslâm'ın öngördüğü birçok özgürlük yollarından iki tanesidir. Bununla beraber evlenmeksizin cariyelerle birlikte olma olayı ile ilgili olarak nefiste bir kuşku söz konusu olabilir. Bu yüzden -orada da açıkladığımız gibi- kölelik sorununun bütünüyle zorunlulukların ortaya çıkardığı bir sorun olduğunu hatırlamamız yerinde olacaktır. Allah'ın şeriatını uygulayan müslümanların önderinin ilan ettiği savaşta köle edinmeyi doğuran zorunluluk cariyelerle birlikte olmayı da doğurmuştur. Çünkü öte tarafta hür ve iffetli müslüman kadınların esir düşmeleri bundan çok daha kötü bir durumdur.

                            Esir düşmüş bu cariyelerin hayatlarında göz önünde bulundurulması gereken birtakım fıtri isteklerinin olduğunu da unutmamamız gerekmektedir. Gerçek anlamda insan fıtratını gözeten pratik bir düzende bu durumun ihmal edilmesi düşünülemez. Kölelik düzeni sürdükçe bu istekler ya evlilik yoluyla çözümlenecek ya da efendisinin evlenmeksizin birlikte olmasıyla çözümlenecektir. Bu da cahiliyede olduğu gibi fıtri ihtiyaçlarını fuhuş veya metres hayatıyla karşılamak suretiyle toplumda ahlâki çöküntünün ve önü alınmaz cinsel taşkınlığın yayılmasını önlemek amacına yöneliktir.

                            Ancak bazı asırlarda cariyelerin, satın alma, kaçırma ve köle ticareti yoluyla çoğaltılıp saraylarda toplatılmaları, hayvansal cinsi arzuların tatmini için bir araç edinilmeleri, içki, dans ve müzik eşliğinde cariyeler arasında eğlence gecelerinin düzenlenmesi...

                            Ve bize aktarılan doğru haberlerde veya abartmalarda aktarılan daha nicesi... Bunlara gelince, bunların tümü de İslâmî değildir. Bunlar İslâm'ın işi değildir. İslâm'ın işaretiyle de olmuş değildir. İslâm düzenine mal edilmesi ve onun tarihsel olgusuna eklenmesi doğru değildir.

                            İslâm'ın tarihsel olgusu, onun temelleri, düşüncesi, şeriat ve ölçüleri uyarınca oluşanıdır. İslâm'ın tarihsel olgusu yalnızca budur. Kendilerini İslâm'a dayandıran toplumların hayatlarında meydana gelen İslâm'ın temellerine ve ölçülerine aykırı uygulamalara gelince onları İslâm'dan saymak yanlıştır. Çünkü bu İslâm'dan sapmadır.

                            İslâm herhangi bir müslüman ulusun pratiği dışında bağımsız bir yapıya sahiptir. İslâm'ı müslümanlar meydana getirmiş değildir. Fakat müslümanların varlığı İslâm sayesindedir. İslâm köktür, müslümanlarsa dal konumundadırlar, onun ürünü durumundadırlar. Bu yüzden insanların yaptığı ya da anladığı şeyler İslâm düzeninin temelini veya İslâm kavramının esasını sınırlandıramaz. Ancak insanların pratiğinden ve anlayışından bağımsız İslâm'ın değişmez temeline uygun olması müstesna. İslâm'ın değişmez temel kuralları, uygun olanı veya olmayanı bilmeleri için her nesilden insanların pratik yaşayışlarını ve anlayışlarını ölçtükleri ölçüt konumundadırlar.

                            İnsan öncelikle İslâm düşüncesinden ve kendileri için düzenledikleri görüşlerden kaynaklanan yeryüzü düzenlerinde durum böyle değildir. Böyle bir durum, mümin olduklarını iddia etseler de Allah'ı inkar edip cahiliyeye döndüklerinde söz konusudur. Çünkü Allah'a imanın başta gelen belirtisi, hayat düzenini O'nun metodundan ve şeriatından almaktır. Bu büyük temel olmaksızın imandan söz edilemez. Böyle bir durumda insanların kendileri için koştukları sonra da kendi kendilerine uyguladıkları prensiplerin anlamını sınırlandıran onların değişken anlayış ve hayat düzenlerindeki gelişen durumlardır.

                            İnsanların kendi kendilerine meydana getirmedikleri ancak, insanların Rabbi, onların yaratıcısı; razıkı ve sahibi olan Allah'ın insanlar için meydana getirdiği İslâm düzenine gelince... Evet, insanlar bu düzende ya ona tabi olacaklar ve durumlarını ona uyduracaklar bu durumda da pratikleri İslâm'ın tarihsel pratiği olacak ya da ondan sapacak veya büsbütün ayrılacaklar bu da İslâm'ın tarihsel pratiği sayılmayacaktır. Çünkü bu durum İslâmdan sapmadır.

                            İslâm tarihine bakarken bu değerlendirmeyi göz önünde bulundurmak zorunludur. Çünkü İslâm'ın tarih tezi bu değerlendirmeye dayanmaktadır. Bu da toplumun fiili duygusunu kuram ya da pratik yorumu olarak kabul eden, görüş ve ekollerin gelişmesini toplumun bu görüşe ilişkin değişken anlayışlarında araştıran diğer tarih tezlerinden ayrılmaktadır. Bu görüşü İslâm'a uygulamak onun kendine özgü tabiatına ters düştüğü gibi gerçek İslâm anlayışının kavranmasında da büyük tehlikelere neden olur.

                            Son olarak ayet-i kerime bu uygulamaların tümünün hikmetini açıklamakta ve bunun zulümden kaçınma ve adaleti gerçekleştirme olduğunu bildirmektedir.

                            "Haksızlığa düşmemeniz için en uygun hareket budur."

                            İşte bu... -Haklarında adaleti yerine getirmeyeceğinden korktuğunuzda- yetim kızlarla evlenmekten uzak durmanız. Onların dışındaki kadınlardan -ikişer, üçer, dörder evlenmeniz adaleti yerine getiremeyeceğinizden korktuğunuzda- bir tanesiyle evlenmeniz veya sahip olduğunuz cariyelerle yetinmeniz.. "Haksızlığa düşmemeniz için en uygun hareket budur."

                            Yani bu durum haksızlık ve zulüm yapmamamıza daha elverişlidir.

                            Böylece, adalet ve eşitliği araştırmanın bu metodun öngördüğü bir durum olup her parçasının hedefinin de bu olduğu ortaya çıkmış oluyor. Aile yuvasında adaleti gözetmekse en uygun olanıdır. Çünkü aile tüm toplumsal yapının ilk tuğlası ve genel toplumsal hayata atılmanın ilk noktasıdır. Nesiller burada olgunlaşır. Burası şekillenmeye müsait işlenebilir yumuşak bir ortamdır çünkü. Şayet bir toplum adalet, sevgi ve barışa dayanmazsa o toplumun tümünde adalet, sevgi ve barışın yer etmesi mümkün değildir.
                            Muhammed Esed
                            4 Lafzen, “sağ ellerinizin sahip oldukları” -Yani, Allah yolunda girişilen bir savaşta esir alınanlar (bu konuda bkz. sure 2, not 167 ve 168, sure 8, not 72). Açıktır ki “ikisi, üçü veya dördü (ile); ama ... korkarsanız” ibaresi, hem cümlenin ilk bölümünde değinilen hür kadınlar, hem de esirler -çünkü bu her iki isim de “evlenin” emir-fiili ile bağlantılı olarak kullanılmaktadır- ile ilgili bir yan cümleciktir. Böylece cümlenin tümü şu anlama gelir: “Size helal olan [diğer] kadınlar arasından veya meşru şekilde sahibi olduklarınız [arasın]dan biri ile evlenin; [hatta] ikisi, üçü ya da dördü [ile]. Ama onlara adil bir tarafsızlıkla muamele edemeyeceğinizden korkarsanız, [sadece] bir tane [ile]”. Bununla, kadınların hür mü yoksa menşe itibariyle esir mi olduğuna bakılmaksızın evlenilecek kadın sayısının dördü geçmemesi îma edilmektedir. Muhammed Abduh, yukarıdaki ayeti işte bu şekilde anlamıştır (bkz. Menâr IV, 350). Bu görüş, ayrıca hem bu surenin 25. ayeti, hem de kadın esirler ile evlilikten bahseden 24:32. ayet ile desteklenmiştir. Yaygın görüşün ve geçen yüzyıllardaki pek çok Müslümanın uygulamasının aksine, ne Kur’an ne de Hz. Peygamber'in örnek hayatı, evliliğe dayanmayan cinsel ilişkiye hiçbir şekilde izin vermemektedir. Birden fazla (azamî dörde kadar) evliliğe izin verilmesine gelince, bu, “Onlara adil bir tarafsızlıkla muamele edemeyeceğinizden korkarsanız, o zaman [sadece] bir tane ile [evlenin]” hükmü ile öylesine sınırlandırılmıştır ki böylesi çok evlilikten yalnızca çok istisnaî durumlarda ve istisnaî şartlar altında söz edilebilir (bkz. 24:32'nin ilk cümleciği ve ilgili 42. not). Aynı iznin neden kadınlara verilmediği de sorulabilir. Ama cevabı basittir: Kadın-erkek ilişkilerini etkileyen ruhsal sevgi faktörüne rağmen cinsel isteği belirleyici biyolojik faktör, her iki cinste de üremedir; ve kadın bir defada sadece bir erkekten hamile kalıp diğerine hamile kalmadan önce dokuz ay beklemek zorunda olduğu halde bir erkek her kadınla birlikteliğinden çocuk babası olabilir. Böylece eğer kadına fıtraten çok-evlilik içgüdüsü verilmiş olsaydı sadece israfta bulunulmuş olurdu; ama erkeğin çok-evlilik eğilimi, biyolojik bir temele sahip bulunmaktadır. Açıktır ki biyolojik faktör, evlilikteki sevginin unsurlarından yalnızca bir tanesidir ve elbette her zaman en önemlisi değildir; ama yine de temel bir faktördür ve bu nedenle de evlilik kurumunun belirleyicisidir. İnsan tabiatını daima hesaba katan bir geniş-görüşlülükle İslam Şeriatı, erkeğin birden fazla kadın sahibi olmasına izin verip kadının bir defada birden fazla erkek ile evlenmesine müsaade etmeyerek sadece evliliğin sosyo-biyolojik işlevini (neslin korunması da dahil) korumayı amaçlar; oysa ölçülemez olan ve bu nedenle hukukun kapsamı dışında kalan evliliğin ruhsal yönü, tarafların tercihine bırakılmıştır. İslam'da evlilik tamamen serbest bir sözleşmeye dayandığından, boşanma başvurusu, her iki tarafa da daima açıktır. (Evliliğin kadın tarafından sona erdirilmesi konusunda bkz. sure 2, not 218.)
                            Edip Yüksel
                            * 4:3, 24-25, 36 ve 24:33, 58 ayetlerinde gecen "ma meleket eymanukum" ifadesini "Yeminlerinizin / anlaşmalarınızın hak sahibi oldukları" biçiminde çevirmeliyiz. Zira "eYMaN" kelimesi "YeMYN" kelimesinin çoğulu olup, çoğul biçimiyle Kuran boyunca "sözler /anlaşmalar anlamında kullanılır (Bak: 4:33 5:89; 9:12; 16:91; 2:224-225; 16:92, 94; 30:28; 66:2; 5:53; 6:109;....). Kuran'daki bu kullanılışa bakılınca EYMAN kelimesinin "sağ el" anlamına gelen "YeMYN" kelimesinin çoğulu olarak kullanılMAdığına tanık oluyoruz. Tıpkı "AYET" kelimesinin tekili ve çoğulu arasında yapılan fark gibi. İslam'a girmeden önce veya cahiliyye dönemindeyken nikah kıymadan birlikte hayat yaşayan insanlar bu ifadede anlatılan sınıfa girer. Kuran, bu müslüman olmaya karar verdikten sonra bu insanların aralarındaki yemini ve anlaşmayı bozup birbirlerinden ayrılmalarını istemiyor. İki kız kardeşle evlenmiş olanların da bu hatayı işledikten sonra ayrılmalarını istemediği gibi... (4:23). Ortada nikahsız birlikteliğe bir teşvik yok. Sadece mevcut bir problemi daha da büyütmemek ve insanların müslüman olmalarının önüne engeller çıkarmamak amacını gütmektedir. ** Özellikle savaş anlarında dul kalan kadınlara ve yetimlere ekonomik ve psikolojik yardım sağlamak amacıyla sadece dul kadınlarla çok evliliğe izin verilir. (Ayrıca bakınız 4:127). Kuran'a inanan ve onu uygulayan Muhammed peygamberin poligami pratik etmesi bu amaç doğrultusunda olmalı. Kuşkusuz, dul kadınların "güzellikleri" ve diğer nitelikleri onlarla evlenme konusunda faktör olabilir. Çok kadınla evlenme cesaretini gösterenler onlara eşit davranmaya çalışmalı. Nitekim 4:129 ayeti, bu ideal tavra ulaşmanın imkansızlığını ifade eder. Böylece, çok evlilik, teşvik edilen bir aile biçimi olarak değil, zaruret için başvurulan ayrıklı bir durum olduğu anlaşılır. Erkeklerin genelde kendilerinden birkaç yıl genç olan kadınlarla evlenmeleri nüfusu çoğalan ülkelerde kadınlar aleyhine bir durum ortaya çıkarmaktadır: çok sayıda kadın evlenme veya evli kalma şansını kaybeder.Kuran, kadınların birden çok erkekle evlenip evlenemiyecekleri konusunda herhangi bir hüküm içermez.

                            Tefsirler ve meallerin hepsindeki ortak görüş çok eşlilikte bir ADALET olması gerektiğidir.

                            Yani hareke mevzusunu konu dışı bıraktığımızda dahi bu çok eşlilik için bazı istisnai durumlar halinde gerçekleşebileceği, tam adil olunması gerektiği ve adil olunamayacağı durumlarda TEK EŞLİLİĞİN ÇOK DAHA HAYIRLI OLDUĞU anlamı çıkıyor. Yani bir kadının çok eşliliğe RIZA GÖSTERMEK ZORUNDA OLDUĞU anlamı çıkaran yok hiç??



                            Hareke mevzusu ile ilgili farklı bir makale daha var:
                            __________________________________________________ _________________________
                            ESİRGEYEN BAĞIŞLAYAN SEVEN SEVDİRENİN ADINA

                            Önce geleneksel dinin mümessillerinin nisa suresi ilk 3 ayetine verdikleri meallere bakalım.

                            Diyanet Vakfı 1. Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının. Adını kullanarak birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabalık haklarına riayetsizlikten de sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözetleyicidir.

                            Diyanet Vakfı 2. Yetimlere mallarını verin, temizi pis olanla değişmeyin, onların mallarını kendi mallarınıza katarak (kendi malınızmış gibi) yemeyin; çünkü bu, büyük bir günahtır.

                            Diyanet Vakfı 3. Eğer (kendileriyle evlendiğiniz takdir de) yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız beğendiğiniz (veya size helâl olan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Haksızlık yapmaktan korkarsanız bir tane alın; yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.

                            Ve şimdi de eleştiri oklarımızı sonuna kadar sivriltelim!


                            Ayetler dikkatlice okunduğunda ilk anlaşılan şey, İNSANLARARASI SOSYAL İLİŞKİLER'dir.
                            Özellikle de YETİM-KİMSESİZ-YARDIMA VE BAKIMA MUHTAÇ insanlara gerilecek kol-kanat bahsinden ötürü, bu ayetlere, YETİMLERİ KORUMA ayetleri de diyebiliriz.
                            Kur'an nazarından bu böyle olmasına nazaran, insan nazarından bakınca konunun nasıl da tersyüz edilip, çok evliliğe dayanak yapıldığını hayretlerle görürüz.
                            Şimdi,
                            Ayet EY İNSANLAR diye başlıyor. Yani bir ERKEK-KADIN ayrımı yok.Ayet bütün insanları muhatap alıyor.
                            Peki, bütün insanları muhatap kabul ediyor da, neden bu ayetlerden sadece erkekler ÇOK EŞLİLİK çıkarımında bulunmuş dersiniz?
                            Öyle ya, burada ki insanlar arasında kadınlar da mevcut ve kadınlar da birden çok evliliğe teşvik edilmiş olabilir!!!.
                            İşte bam telinin koptuğu an bu andır!..
                            Tamamen erkekegemen din alimlerinin tekelinde bulundurulan din alanı!.
                            Yine erkeklerin lehine işletilip!.
                            Bir taş ile iki kuş vurma cihetine gidilmiştir.
                            Ki, o dönemlerde dini alan ERKEKEGEMEN alim!!lerin değil de, KADINEGEMEN alim!! lerin tekelinde olsaydı, dediğimiz gibi, belkide tersi iddia edilerek, kadınların çok evlilik yapabilecekleri fetvaları verilebilirdi!.

                            Bütün bu eleştiri haklarımızı bir kenarda tutmak kaydıyla gelelim meselenin aslına!
                            Meselenin özünde ne çok evlilik vardır ne de savaşlarda dul-bekar kalan kadınların durumu!.
                            Mesele tamamen YETİMLERE takınılacak tavırlarla ilgili,
                            İşte konu ile alakalı ayetlerin objektif bir tavırla çevrisi!

                            Nisa 2- Yetimlere mallarını verin. Temizi pisle değiştirmeyin. Onların malını kendi malınızla yemeyin; büyük günahtır bu!.

                            Nisa 3- Yetimlere haksızlık etmekten korkuyorsanız size yetki veren kadınların ikişerini ve üçerini ve dörderini evlendirin. Ama bunda da adil olamamaktan korkuyorsanız yalnızca birini. Ya da yeminlerinizin sahip olduklarını. Darlığa düşmekten kurtulmanız için uygun olan budur.

                            Nisa 4- Kadınlara mallarını hiçbir karşılık beklemeden verin. Ama onlar gönüllü olarak birazını size bırakırlarsa çekinmeden alın!.

                            Diyanet Vakfı nur 32. Aranızdaki bekârları, kölelerinizden ve cariyelerinizden elverişli olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah, (lütfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir.

                            Diyanet nur 32 de ki VE ENKİHU kelimesini EVLENDİRİN diye çevirmiş.
                            Ama aynı diyanet, nisa 3 te ki FE İNKİHU kelimesine EVLENİN manası vermiş!.

                            Şimdi,
                            Peygamber döneminde Arabça'nın harekesiz okunduğunu hatırlarsak,
                            Harekeleme işlemi sırasında ne tezgahların döndürüldüğünü de rahatça kavramış oluruz.
                            Harekesiz kelimeler aynen şöyledir!.
                            V-NKH.
                            F-NKH.
                            Şimdi, aynı yazılan ve aynı anlamı bağrında barındıran bir kelimeye!.
                            Bir yerde başka, diğer yerde başka bir mana vermek..
                            Dini verileri kendi paydasına yontmak değilse nedir?
                            şimdi tekrar ayete dönecek olursak!

                            Nisa 3- Yetimlere haksızlık etmekten korkuyorsanız size yetki veren kadınların ikişerini ve üçerini ve dörderini EVLENDİRİN. Ama bunda da adil olamamaktan korkuyorsanız yalnızca birini. Ya da yeminlerinizin sahip olduklarını. Darlığa düşmekten kurtulmanız için uygun olan budur.

                            Mesele nedir? Mesele tamamen,
                            Bize teslim edilmiş yetim ve mallarının adil bir şekilde dağılımı.
                            Eğer ellerimiz altında birden çok yetim var ve hepsini EVLENDİRDİĞİMİZDE darlık yaşayacaksak, bunları teker teker evlendirerek, olası bir sıkıntıya düşme tehlikesini atlatmış olacağız.
                            Öyle ya, bir insanın düğün giderlerini karşılamak başka, 3-4 insanın ki daha başka.
                            Mesele tamamen bu iken, olayı ikidebir getirip çok eşliliğe dayanak yapmak,
                            Ve kendini EHLİ KUR'AN addeden insanların da bu hata da ısrar etmesi,
                            Tam anlamıyla bir trajedi değilse, nedir?
                            Baştaki soruyu tekrar ederek meseleyi bağlayalım.
                            3-5 yetimi koruyan kollayın bir zengin bir bayan olsa..
                            Bu ayete göre hareket edip o yetim erkeklerle topluca evlenmek istese!.
                            Başta diyanet olmak üzre,
                            Müfessirler ve mealciler bu konuya ne der acep?
                            Ve bu fikri taşıyan bir erkek, aynı kadının 3.cü ya da 4.cü kocası olmayı kendine yedirebilir miydi?!!!
                            Eğer cevap hayır ise!!!!
                            Kendilerini 3 dakika kadınların yerine koyup tefekkür etsinler bakalım!.
                            Gerçekten Kur'an-a güvenleri ve imanları varsa tabi.

                            Tuba TANRITANIR
                            __________________________________________________ __________________________





                            [quote author=ehlibeytin_izinde link=topic=10836.msg67726#msg67726 date=1262705363]
                            harekeler ve Kur'an'ın korunması konusunda yazdığım o kadar şeyin boşuna gittiği aklıma geldi..
                            [/quote]

                            Hiç boşa gider mi? Allah razı olsun verdiğiniz bilgiler için. Fakat halen bu konuyu inceliyorum (tabi başka kaynaklardan da). Yazdıklarınızı ve verdiğiniz linker üzerine tekrar yanıt yazıcam. mazlumiyet arkadaş konuya dahil olmasaydı o konu üzerinde yazacaktım. Henüz konu kapanmış değil sonuçta. Mutlaka yazacağım.

                            [quote author=ehlibeytin_izinde link=topic=10836.msg67726#msg67726 date=1262705363]
                            Mazlumiyetin, İslam düşmanlarının propagandaları derken sizi kastettiğini ben anlamadım siz nerden nasıl çıkardınız ki bunu?
                            [/quote]
                            Bunu siz de ima ettiniz ilk yanıtınızda. Ya da ben alınganlık yaptım. Allahın ayetini nasıl inkar edersine çekmeye çalıştınız mevzuyu. Tartıştığımız konu ayeti inkar etmek değil, yanlış harekelendirilmiş olabileceği ihtimali. Sonraki yaptığın farzlar ile ilgili kıyaslamalar ise hiç alakalı olmadı çünkü Mehmet UFUKALP'in de kabul ettiği gibi harekerler olsa bile bu bir farz değil. Yani kıyaslamalar (şehitlik vs gibi) kökten yanlış.
                            Bu forumda bir ateist bile gelip "Allah yoktur" diye tartışma açtığında ona kibar davranıp yanıtlar veriyorsanız bir müslüman olarak ben bir şeyden şüphe duyduğumda en azından aynı nezaketi beklerim.

                            [quote author=ehlibeytin_izinde link=topic=10836.msg67726#msg67726 date=1262705363]
                            hangi nüshada ya da hangi kıraatta varmış farklı hareke?
                            [/quote]

                            İBNİ ABBAS nüshasında da bu kelime İNKİHU olarak değil ENKEHU olarak okunmakta olduğunu öğrendim (yani evlenin değil, evlenDİRİN olarak)

                            Yorum


                              #44
                              Ynt: İslamda Çok Eşlilik (4 Kadın) Haramdır Görüşü

                              "3-5 yetimi koruyan kollayın bir zengin bir bayan olsa..
                              Bu ayete göre hareket edip o yetim erkeklerle topluca evlenmek istese!.
                              Başta diyanet olmak üzre,
                              Müfessirler ve mealciler bu konuya ne der acep? "


                              siz ne diyorsunuz bu görüşe

                              Yorum


                                #45
                                Ynt: İslamda Çok Eşlilik (4 Kadın) Haramdır Görüşü

                                [quote author=ehlibeytin_izinde link=topic=10836.msg67744#msg67744 date=1262708611]
                                "3-5 yetimi koruyan kollayın bir zengin bir bayan olsa..
                                Bu ayete göre hareket edip o yetim erkeklerle topluca evlenmek istese!.
                                Başta diyanet olmak üzre,
                                Müfessirler ve mealciler bu konuya ne der acep? "


                                siz ne diyorsunuz bu görüşe
                                [/quote]

                                O bir görüş değil ki. Şahsın da sapık bir düşüncesi olduğunu sanmıyorum. Lütfen biraz önyargısız yorumlayın yazıyı. Şahsın savunduğu şey şu sanırım: O ayetlerde geçen "kelime"ye göre erkeklerin kadınlara yönelik bir çıkarım yapılmasını eleştiriyor.
                                Yani diyor ki "hadi harekeler yanlış kondu, evlendirin değil evlenin yazıyor. Peki aynı ayette erkeklerin kadınlarla evlenileceğini söylediğini nereden çıkarıyorsunuz?" Yani demek istediği ayette kesin bir şekilde KADIN kelimesinin geçmemesi olabilir.

                                Ben Erkek+çok kadın evliliği ile kadın+çok erkek evliliği arasındaki farkı bilirim. İkisi aynı kefeye konamaz. Fakat söylediğim gibi yazarın anlatmak istediği zaten bunun olmasını istemesi değil, farklı bir noktaya dikkat çekmek istemiş.

                                Harekeyi yine gözardı edelim, ayetin o şekilde kadınlara yönelik olduğunu düşünelim.
                                Mısır gibi bazı ülkelerde bu iş devlet yasası ile ZORLA uygulanabiliyor. Kadının hiç bir itiraz hakkı yok. İşte ayete dayanarak dayatma olduğunda zulüm olur. Siz kadının duygularını ve rızasını hiçe sayarak eve kadın getirirseniz en başta siz aynı ayetteki adalet hükmüne karşı gelmiş olursunuz.

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X