Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

AHİRET MENZİLLERİ

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #16
    Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

    DÖRDÜNCÜ BÖLÜM: KIYAMET


    Ahiretin korkunç menzillerinden biri de kıyamettir. Kıyametin korkunçluğu bütün korkunç şeylerden daha korkunçtur ve acısı daha büyüktür. Allah Teala onu şöyle beyan etmektedir:
    “O (kıyamet) göklerde ve yerde ağırlaştı. O size apansız bir gelişten başkası değildir.” [87]

    Kutb-i Ravendi İmam Sadık'tan şöyle rivayet etmektedir:
    “Hz. İsa, Cebrail'e; “Kıyamet ne zaman kopacaktır?”diye sordu. Cebrail kıyametin ismini duyunca titredi, düşerek bayıldı, kendine gelince şöyle dedi: “Ey Ruhullah! Sorulan, sorandan kıyamet hususunda daha bilgili değildir” daha sonra zikredilen ayeti okudu” [88]

    Büyük Şeyh Ali bin İbrahim Kummi, İmam Muhammed Bakır (a.s.)'dan şöyle rivayet etmektedir:
    “Bir gün Cebrail Peygamberle otururken Cebrail aniden gözlerini göklere dikti, rengi değişti ve sarardı, Resulullah'a sarıldı ve ona sığındı, ardından Peygamber de Cebrail'in baktığı yere baktı, orada yeryüzünü bir kap gibi içine alan doğu ve batıyı kaplayan bir melek gördü, melek Resulullah'a yönelerek şöyle dedi: “Ey Muhammed! Ben Allah'ın sana gönderdiği bir elçiyim, seni elçi bir padişah veya elçi bir kul olma hususunda serbest bırakıyorum.”

    Resulullah Cebrail'e bakınca eski haline geldiğini gördü, Cebrail şöyle arzetti: “Elçi bir kul olmayı tercih et” Peygamber (s.a.a) de şöyle buyurdu: “Ben elçi bir kul olmayı tercih ediyorum” Melek de sağ ayağını kaldırarak dünya semasının ortasına, sol ayağını da kaldırarak ikinci göğe bastı, daha sonra sağ ayağını üçüncü göğe bastı ve aynı şekilde yedinci göğe kadar yükseldi, her göğü bir adımda aştı ve gittikçe küçüldü, sonunda küçük bir kuş gibi gözüktü, Peygamber Cebrail'e dönerek şöyle buyurdu: “Senin çok korktuğunu gördüm, senin renginin değişmesi kadar hiçbir şey beni korkutmamıştı.”

    Cebrail şöyle dedi: “Ya Resulallah! Beni kınama, bu meleğin kim olduğunu anladınız mı? Bu melek İsrafil'di, Allah (c.c) yer ve gökleri yarattığı günden beri İsrafil makamından aşağı inmemişti,[89] ben onun yeryüzüne doğru geldiğini görünce, kıyametin kopacağını zannettim, kıyamet korkusundan, gördüğün gibi rengim değişti; ama kıyamet için gelmediğini gördük, Allah sizi seçtiği için büyüklüğünüz açısından onu size gönderdi, böylece ilk halime geri döndüm ve nefes almaya başladım” [90]

    Bir rivayette de şöyle yer almıştır:
    “Mukarrep melekler, gökler, yeryüzü, rüzgarlar, dağlar, çöller, denizler, hep Cuma gününden korkmaktadır, zira kıyamet o gün kopacaktır” [91]

    Belki de gökyüzü, yeryüzü ve diğer şeylerin korkması, ehlinin ve müvekkillerinin korkmasıdır. Nitekim “O “Kıyamet göklerde ve yerde ağırlaştı.”ayetinin tefsirinde de müfessirler böyle mana etmişlerdir.
    Rivayetlerde yer aldığı gibi Resulullah (s.a.a) kıyameti zikredince, sesi yükseliyor yüzü kızarıyordu.
    "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

    Yorum


      #17
      Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

      Şeyh Müfit İrşat'da şöyle nakletmektedir: “Resulullah (s.a.a) Tebük gazvesinden Medine'ye dönünce Amr bin Muaddikerb Resulullah (s.a.a)'in huzuruna vardı ve Resulullah ona şöyle buyurdu: “Müslüman ol ey Amr, böylece büyük korkudan emanda kalasın, yani korkuların en korkusundan.”
      Amr; “Ey Muhammed! En büyük korku nedir? Ben asla korkak bir insan değilim”dedi.

      Amr zamanının en cesur savaşçılarındandı, bir çok yer onun eliyle fethedildi, Semsame adlı kılıcı çok meşhurdu, bir kılıçla devenin bütün ayaklarını ortadan ikiye ayırıyordu. Ömer hilafeti zamanında kılıcını kendisine göstermesini istedi, Amr onu getirip kendisine verdi, Ömer kılıcı alıp keskinliğini görmek için onu bir yere vurdu, ama hiçbir etkisi olmadı, Ömer onu uzağa atıp, “Bu bir şeye yaramaz” dedi.

      Amr şöyle dedi: “Ey emir! Siz benden kılıcı istediniz, o kılıcı vuran pazıları değil” Ömer bu söze çok kızdı ve onu kınadı.
      Velhasıl Amr “Ben en büyük korkudan bile korkmuyorum” deyince Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
      “Ey Amr! sandığın gibi değildir, kıyamet sesinden bütün ölüler canlanır ve bütün canlılar ölür, sadece Allah'ın ölmesini istemedikleri kalır; ikinci seste hepsi canlanır, sıraya geçerler, gökyüzü yarılır, dağlar dağılır, dağ gibi ateş kütleleri cehennemden ayrılır ve etrafa yayılır, bütün ruh sahiplerinin yüreği kopar, günahlarını hatırlarlar, Allah'ın istedikleri dışında herkes kendisiyle meşgul olur; o halde ey Amr, sen nerede bu nerde!”

      Amr ise şöyle dedi: “Ben bu büyük ve azametli şeyi duyuyor gibiyim.” [92]
      Kıyamet o kadar korkunçtur ki, berzah alemindeki bütün ölüler bile ondan dehşete kapılır; nitekim Allah'ın veli kullarının duasıyla dirilen bazı ölülerin saçlarının tümüyle ağardığı görülmüştür, onlara sebebi sorulunca şöyle demişlerdir: “Bize dirilmemiz emredilince kıyametin koptuğunu sandık, Kıyametin dehşetinden tüm saçlarımız ağardı.”
      "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

      Yorum


        #18
        Ynt: AHİRET MENZİLLERİ


        Şimdi de burada Kıyametin şiddetinden kurtulmaya yarayan, on şeyi zikrediyoruz:

        1- Rivayet edilmiştir ki: “Her gün veya gece Yusuf suresini okuyan kimse Kıyamet günü dirilince yüzü Yusuf'un yüzü gibi olacaktır ve Kıyamet günü hiçbir korku yaşamayacaktır.” [93]
        İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyuruyor:
        “Her kim farz ve nafile namazlarda Duhan suresini okursa, Allah Tela onu korkusu olmayanlar zümresinde haşreder.” [94]
        İmam Cafer'i Sadık (a.s) şöyle buyuruyor:
        “Kim, her gün veya her Cuma günü Ahkaf suresini okursa, dünyada ona bir korku ulaşmaz ve Allah Teala onu Kıyamet günü korkusundan korur.” [95]
        Hakeza şöyle buyurmaktadır:
        “Her kim, nafile namazlarında Asr suresini okursa, Kıyamette yüzü beyaz ve aydınlık, ağzı gülümsemede açık ve gözleri aydın bir şekilde Cennete girer.” [96]

        2- Şeyh Kuleyni İmam Sadık (a.s)'dan naklen Hz. Peygamber (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu naklediyor:
        “Her kim saçlarını İslam'da ağartan birine saygı gösterirse, Allah Teala da onu kıyamet korkusundan korur.” [97]

        3- Yine şöyle buyurmuştur:
        “Her kim, Mekke yolunda giderken veya dönerken ölürse, Kıyamet gününün büyük korkusundan emanda olur.” [98]

        4- Şeyh Saduk da Hazret'ten şöyle rivayet etmektedir:
        “Her kim, Mekke veya Medine'de ölürse, Allah onu korkusu olmayanlar zümresiyle haşreder.” [99]
        Şeyh Kuleyni, İmam Sadık (a.s)'dan şöyle nakletmektedir:
        “Her kim, Mekke hareminde defnedilirse, büyük korkudan emanda olur.” [100]

        5- Şeyh Saduk Resulullah (s.a.a)'ten şöyle nakletmektedir:
        “Her kim, bir kötülük yapmak ister de Allah korkusundan el çekerse, Allah da cehennem ateşini ona haram eder ve onu kıyamet gününün büyük korkusundan güvende kılar.” [101]

        6- Hakeza şöyle buyurmuştur:
        “Her kim, halkı değil de kendi nefsini düşman bilirse, Allah onu kıyamet gününün korkusundan korur.”

        7- Büyük Şeyh Ali bin İbrahim-i Kummi, İmam Bakır (a.s)'ın şöyle buyurduğunu nakletmektedir:
        “Her kim, bilerek öfkesine hakim olursa, Allah onun kalbini Kıyamet günü korkusundan güvenle doldurur.”

        8- Allah Teala şöyle buyurmaktadır:
        “Kim iyilikle gelirse, ona daha iyisi verilir ve onlar o gün korkudan emin kalırlar.” [102]
        Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
        “Bu ayetteki iyilik, biz Ehl-i Beyt'in muhabbeti, velayeti ve marifetidir” [103]
        "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

        Yorum


          #19
          Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

          9- Şeyh Saduk İmam Sadık (a.s)'ın şöyle buyurduğunu nakletmektedir:

          “Her kim kendi gücüyle susuz ve hüzünlü bir mümine yardım ederse, onu üzüntüden kurtarırsa veya onun bir ihtiyacını karşılarsa, Allah Teala ona yetmiş iki rahmet indirir, onlardan birini dünyada merhamet buyurur; öyle ki onunla geçimini sağlar ve geriye kalan yetmiş bir rahmeti ise kıyamet gününün büyük korkusu için saklar” [104]

          Müslüman kardeşinin ihtiyacını giderme noktasında bir çok rivayet nakledilmiştir, bu cümleden İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyuruyor:
          “Her kim müslüman bir kardeşinin ihtiyacını karşılamak için giderse, Allah Teala onu yetmiş beş bin meleğin gölgesinde karar kılar; attığı her adımda bir iyilik yazılır, bir kötülüğü ise silinir; derecesi yükselir; hacetini giderince de ona hac ve umresini yapmış kimsenin sevabı verilir” [105]

          İmam Sadık şöyle buyuruyor:
          “Mümin kulun hacetini gidermek, bir, iki, üç. . .on hacdan daha üstündür.” [106]

          Rivayette yer aldığı üzere, İsrailoğulları'ndan abid bir kul, ibadette son merhaleye ulaşınca bütün ibadetler arasından insanların hacetinin giderme ibadetini tercih ediyordu.

          Büyük şeyh Şazan bin Cebrail-i Kummi, Resulullah (s.a.a)'ten şöyle nakletmiştir:

          “Miraç gecesi, cennetin ikinci kapısının üzerinde şöyle yazıldığını gördüm: Allah birdir, Muhammed onun elçisidir ve Ali onun velisidir. Her şeyin bir çaresi vardır, ahirette mutlu olmanın çaresi ise şu dört özelliktir: Yetimin başını okşamak, dullara merhamet etmek, müminlerin ihtiyacını gidermek ve fakirlere bakmaktır.”

          Bu yüzden din alimleri müminlerin ihtiyacını gidermek hususunda çok çalışmışlardır; burada zikredemeyeceğimiz bir çok hikaye nakledilmektedir.
          "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

          Yorum


            #20
            Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

            10- Şeyh Kuleyni İmam Rıza (a.s)'dan şöyle nakletmektedir:

            “Her kim mümin kardeşinin mezarını ziyaret eder, elini kabrinin üzerine koyar ve yedi defa Kadir suresini okursa, Kıyamet günü korkusundan emanda olur.”[107]

            Başka bir rivayette de “Kıbleye döner, elini kabrinin üzerine kayarsa.”diye yer almıştır.

            Bu kıyamet günü korkusundan emanda olma, rivayetin zahirine göre ziyaret eden içindir, bazı rivayetlerde ise ölü için olduğu yer almıştır.

            Şeyh’uş- Şehit lakabıyla meşhur olan Ebu Abdullah Muhammed bin Mekki el- Amili, Allame-i Hilli'nin torunlarından olan Fahr’ul- Muhakkikin’ini ziyaret edince şöyle demiştir: Ben bu kabrin sahibinden, o da babasından kendi senediyle İmam Rıza (a.s)'ın şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

            “Her kim, mümin kardeşinin kabrini ziyaret eder, Kadir suresini okur ve: “Allah'ım onların yerlerini genişlet, ruhlarını kendine yükselt, onlardan rızayetini artır, onlara birliğini sağlayacak ve korkularını giderecek rahmetini yağdır, şüphesiz ki sen her şeye kadirsin” diye dua ederse, hem kendisi hem de ölü, kıyametin büyük korkusundan emanda kalır.”[108]

            Birinci Meclisi'nin, Şerh-i Fakih'teki sözünden anlaşıldığı üzere Fahr’ul- Muhakkikin’in kabri Necef'tedir, belki de kabri, babası Allame'nin yakınlarındadır.
            "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

            Yorum


              #21
              Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

              BEŞİNCİ BÖLÜM: KABİRDEN DİRİLMEK


              Kıyametin korkunç yerlerinden biri de insanın kabirden çıktığı saattir. Bu saat insanın göreceği en zor ve korkunç üç saatten biridir. [109]

              Allah Teala da bu konuda şöyle buyurmaktadır:
              “Ama sen onları bırak da, tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya dek dalsınlar, oynaya dursunlar, o gün onlar sanki dikili bir şeye koşuyorlar gibi gözleri horluktan aşağı düşmüş ve kendileri zillete bürünmüş bir halde kabirlerinden fırlaya fırlaya çıkarılırlar, işte bu onların tehdit edilegeldikleri gündür.”[110]

              İbn-i Mesud'dan şöyle nakl edilmiştir:
              “Ben Hz. Ali'nin yanına oturmuştum, bana şöyle buyurdu: “Kıyamette elli durak vardır , her durak ise bin yıldır, ilk durak kabirden dirilmektir, çıplak beden, yalın ayak, aç ve susuz olarak bin yıl hapsedilirler, o halde her kim Allah'a iman etmiş, cennet, cehennem, diriliş, hesap, kıyamet, Peygambere, vahye iman etmiş olarak kabrinden dirilirse açlık ve susuzluktan kurtulur.”[111]

              Hz. Ali (a.s) Kıyamet gününü ve ölülerin dirilişini şöyle açıklamaktadır:

              “Allah Teala o gün ilk ve son yarattıklarını bir araya toplar, dikkatle muhasebe eder ve amellerinin karşılığını verir, insanlar o gün mütevazi ve huzu içindedirler; terleri ağızlarına kadar ulaşmış, yer onları büyük bir şiddetle sarsmaktadır; insanların en iyisi, adımları için bir yer bulan ve nefes çekmek istediği kadar nefes alabilendir” [112]

              Şeyh Kuleyni İmam Sadık'tan şöyle buyurduğunu nakletmektedir:
              “Kıyamet günü alemlerin rabbinin emri için duran insanların hali, sadağında duran ok gibidir,[113] yani oklar sadağında sıklıktan dolayı hareket edemediği gibi insanın da kıyamette yeri oldukça dardır. Sadece durduğu yer kadar gücü vardır, kendi yerinden adım atamaz.”

              Velhasıl bu durak oldukça büyük bir duraktır, dolayısıyla burada bazı şahısların kabirden çıkarken halini beyan eden bir kaç rivayet nakletmek istiyoruz:
              "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

              Yorum


                #22
                Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

                1- Şeyh Saduk İbn-i Abbas'tan naklen peygamberin şöyle buyurduğunu nakletmektedir: “Ali bin Ebi Talib'in faziletlerinden şek eden kimse kıyamet günü kabrinden dirilince boynunda ateşten bir çember olur, bu çemberin üçyüz şubesi vardır her şubenin ise bir şeytanı vardır , ona yüzünü ekşitir ve suratına tükürür. [114]

                2- Şeyh Kuleyni İmam Muhammed Bakır'dan şöyle rivayet etmektedir: “Allah Teala kıyamette bazı kimseleri diriltir ki elleri boyunlarına bağlıdır, hiçbir şeyi tutmaya güçleri yetmez, onları sürekli kınayan melekler vardır, şöyle derler: “Bunlar çok hayırdan az hayrı esirgeyenlerdir. Allah bunlara ihsanda bulundu, ama onlar Allah'ın maldaki hakkını eda etmediler” [115]

                3- Şeyh Saduk Resulullah (s.a.a)'in şöyle buyurduğunu nakletmektedir:
                “Her kim iki kişi arasında söz taşırsa, Allah Teala onu, kalbinde kıyamete kadar yakacağı bir ateşe duçar kılar. Kabrinden çıkınca da Allah ona büyük bir siyah yılan musallat kılar, siyah yılan etini dişleriyle parçalayarak onu cehenneme sürükler.”

                4- Yine o Hazret'ten şöyle nakledilmektedir:
                “Her kim namahrem kadına bakarsa, kıyamet günü Allah Teala onu ateşten çivilerle çivilenmiş olarak haşreder ve Hak Teala insanlar arasında hüküm verince de onu cehenneme atarlar.”

                5- Yine O Hazret'ten şöyle rivayet edilmektedir:
                “İçki içen bir kişi Kıyamet günü, yüzü siyah , gözleri morarmış ve şaşı bir halde, dili kafasından dışarı sarkmış ve salyaları ağzından akar bir şekilde haşrolacaktır.”[116]

                Muhaddis Feyz'in İlm’ul- Yakin kitabındaki sahih bir hadisle şöyle naklediliyor:
                “İçki içenler kıyamet günü sırtında testisi, elinde kadehi ile haşrolur. Kokusu yeryüzündeki bütün leşlerin kokusundan daha kötüdür. Her geçtiği yerde ona lanet ederler.”

                6- Şeyh Saduk Hz. Peygamber (s.a.a)'den şöyle nakletmektedir:
                “Kıyamet günü iki yüzlü insan, bir dili arkasından, diğeri de önünden dışarı çıkmış bir halde gelir, her iki dili de tüm bedenini yakmak için alevler içinde yanar, sonra şöyle denir: ‘İşte bu kişi dünyada iki yüzlü ve iki dilli olan kimsedir.’ Kıyamette de böyle tanınır.” [117]
                "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                Yorum


                  #23
                  Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

                  Bu menzilde bilinmesinde fayda olan pek çok şeyden bir kaç şeye temas edelim:

                  1- Hadislerde nakledildiğine göre; “Kim bir cenaze merasimine katılırsa, Allah Teala, kabirden mahşere kadar onu ellerinde bayraklar bulunarak teşyi eden melekler görevlendirir.” [118]

                  2- Şeyh Saduk Hz. İmam Sadık'tan şöyle rivayet etmektedir:
                  “Her kim Mümin bir kulun sıkıntısını giderirse, Allah Teala da onun ahiret sıkıntılarından birini giderir ve kabirden rahatlamış bir halde dışarı çıkar.” [119]

                  3- Şeyh Kuleyni ve Saduk, Hz. Sadık'tan şöyle rivayet etmekteler:
                  “Allah Teala bir mümini kabrinden çıkarınca, onun önünde duran bir misal (suret) de onunla dışarı çıkar. Mümin kıyamet korkularından birini yaşadığında o misal kendisine şöyle der: ‘Üzülme, korkma, seni Allah'tan keramet ve yücelikle müjdeliyorum.’ Ona hesap makamına kadar müjde verir. Allah da onu kolayca hesaba çeker ve cennete götürülmesini emreder. O misal de önünde yürür.

                  Bu defa mümin ona şöyle der: “Allah sana merhamet etsin, sen benim için iyi bir arkadaştın, benimle kabirden çıktın ve kavuşuncaya kadar beni Allah'ın kerametiyle müjdeledin, sen kimsin?”

                  O şöyle der: “Ben dünyada mümin kardeşine verdiğin sevinç ve mutluluğum, Allah beni, seni müjdelemem için ondan yarattı.” [120]

                  4- Şeyh Kuleyni yine İmam Sadık'tan şöyle rivayet etmektedir:
                  “Her kim Mümin kardeşine kışlık veya yazlık elbise giydirirse, Allah Teala da ona cennet elbiselerini giydirir, ona ölümün zorluklarını kolaylaştırır, kabrini genişletir, kabirden dirilince de melekler onu müjdeler; nitekim Allah Teala şöyle buyuruyor: “Melekler kendilerini şu sözle karşılarlar: İşte bu size vadedilmiş olan gününüzdür.” [121]
                  "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                  Yorum


                    #24
                    Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

                    5- Seyyid Tavus İkbal kitabında Hz. Peygamber (s.a.a)'den şöyle nakletmektedir:

                    “Her kim Şaban ayında bin defa; “Allah'tan başka tanrı yoktur, sadece O’na ibadet ederiz ve müşrikler istemese de dini sadece O’na halis kılarız”derse, Allah Teala da ona bin yıllık ibadet sevabını yazar ve bin yıllık günahını affeder, kıyamet günü kabrinden dolun ay gibi nurlu bir şekilde dirilir ve doğrulardan yazılır.” [122]

                    6- Ramazan ayının evvelinde Cevşen-i Kebir duasını okumak. [123]
                    Burada gerekli olan bir şeyi nakletmek istiyorum; Şeyh Tebersi Mecme’ul- Beyan'da Bura bin Azib'ten şöyle nakletmektedir: “Muaz bin Cebel Ebu Eyyub Ensari'nin evinde Hz. Peygamber'e şöyle dedi: “Ya Resulullah! “Sura üflendiği gün bölük bölük Allah'a gelirsiniz”[124] ayeti hakkında ne buyuruyorsunuz?” Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular: “Ey Muaz! Çok büyük bir şeyi sordun!” ve ağlamaya başladı.

                    Daha sonra şöyle buyurdu: “Ümmetimden on grup insan dağınık olarak haşr olur, Allah Teala onları Müslümanlardan ayırır, şekillerini değiştirir, bazıları maymun, bazıları domuz, bazıları da başaşağı bir şekilde haşr olur. Böylece mahşere getirilir, bazıları kör bir halde gezinir, bazıları ise bir şey anlamaz sağır ve dilsizdirler, bazıları dillerini emer, tükürük yerine irin yutarlar, kıyamette toplananlar onları aşağılık sayar, bazılarının elleri ve ayakları kesilmiştir, bazıları ateşten ağaca asılırlar, bazıları leş gibi kokar, bazıları katrandan uzun elbiseler giyer, bu elbiseleri derilerine yapışır...

                    Maymun şeklinde haşr olanlar, laf taşıyanlar ve koğuculuk yapanlardır. Domuz şeklinde haşrolanlar rüşvet gibi haram mal yiyenlerdir. Başağı haşr olanlar faiz yiyenlerdir. Kör olarak haşr olanlar, zulümle hükmedenlerdir. Sağır ve dilsiz olarak haşrolanlar, amellerini beğenenlerdir. Dillerini emenler, amelleri sözlerine uymayan alim ve kadılardır. Elleri ve ayakları kesilmiş olarak haşr olanlar, komşularına eziyet edenlerdir. Ateşten ağaçlara asılmış olarak haşr olanlar, halkı sultanlara ispiyon edenlerdir. Leşten daha kötü kokar bir halde haşrolanlar şehvet ve lezzetlere dalan ve malları hususunda Allah'ın hakkını esirgeyenlerdir. Katrandan elbise giyerek haşrolanlar ise kibir ve büyüklenme ehli olanlardır.”
                    "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                    Yorum


                      #25
                      Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

                      ALTINCI BÖLÜM: TARTI (AMELLERİN TARTILMASI)


                      Kıyametin korkunç duraklarından biri de tartı ve amellerin tartılması durağıdır. Allah Teala şöyle buyuruyor:
                      “O gün tartı haktır. Kimin tartıları ağır gelirse, işte onlardan uzak değiliz. Kimin de tartıları hafif gelirse işte onlar ayetlerimize karşı haksızlık ettiklerinden dolayı kendilerini ziyana sokanlardır.” [125]

                      Karia suresinde ise şöyle buyuruyor: “Karia! Nedir o Karia?” Karia kıyamet demektir. Çünkü o da kalpleri korku ve dehşetle çalmaktadır. O halde mana şöyledir:
                      “Kıyamet! Nedir o kıyamet? O kıyametin ne olduğunu bilir misin? insanların ateşin etrafını sarmış pervaneler gibi olduğu, dağların da atılmış renkli yüne dönüştüğü gündür. O gün kimin tartılan ameli ağır gelirse işte o, hoşnut edici bir yaşayış içinde olur. Ameli yeğni olana gelince işte onun anası Haviye'dir. Nedir o Haviye bilir misin? Kızgın ateş!” [126]

                      Bil ki amel tartısını ağırlaştırmak için hiçbir amel Resulullah'a ve Ehl-i Beytine (allah’ın selamı onların üzerine olsun) salavat göndermek ile güzel ahlak kadar etkili değildir. Ben burada salavatın fazileti hakkında bir kaç rivayet, güzel ahlak hakkında da üç rivayet ile bir kaç hikaye nakletmek istiyorum:

                      1-Şeyh Kuleyni muteber bir senetle İmam Bakır veya İmam Sadık'tan şöyle nakletmektedir:
                      “Teraziye, Muhammed ve Ehl-i Beytine salavattan daha ağır birer şey konmaz, bir kimsenin ameli tartıldığında tartısı hafif gelirse salavat eklendiğinde terazisi ağır olur.” [127]

                      2- Resulullah (s.a.a)'ten şöyle nakledilmektedir:
                      “Ben kıyamet gününde tartının yanında olurum, her kimin günahı çok olursa günah kefesi ağır gelir, bana gönderdiği salavatları koyunca bu defa iyilik kefesi ağır gelir.” [128]

                      3- Şeyh Saduk İmam Rıza (a.s)'ın şöyle buyurduğunu nakletmektedir:
                      “Her kim günahlarını yok edecek bir şeye güç yetiremiyorsa, Peygambere ve Ehl-i Beytine günahları yok eden salavat göndersin.” [129]

                      4- Ravendi'nin “Da’vat” adlı kitabında Hz. Peygamber’den şöyle nakledilmektedir:
                      “Her kim sevgi ve şevkten dolayı gece ve gündüz üçer defa bana salavat gönderirse, Allah Teala da o gündüz veya gecede işlediği günahlarını bağışlar.”
                      "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                      Yorum


                        #26
                        Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

                        4- Ravendi'nin “Da’vat” adlı kitabında Hz. Peygamber’den şöyle nakledilmektedir:
                        “Her kim sevgi ve şevkten dolayı gece ve gündüz üçer defa bana salavat gönderirse, Allah Teala da o gündüz veya gecede işlediği günahlarını bağışlar.”

                        5- Hakeza Peygamber (s.a.a) şöyle buyuruyor:
                        “Rüyamda amcam Hamza bin Abdulmuttalib’i ve kardeşim Cafer bin Ebi Talib’i gördüm; önlerinde sedir ağacından bir kap vardı, bir müddet ondan yediler, daha sonra sedir üzüme dönüştü bir müddet de ondan yediler, daha sonra üzüm hurmaya dönüştü, bir müddet de ondan yediler, ben yanlarına giderek onlara şöyle dedim: “Babam size feda olsun, en faziletli amel olarak hangi ameli buldunuz?” Onlar şöyle dediler: “Babamız ve annemiz sana feda olsun, en faziletli amel olarak sana salavatı, hacılara su vermeyi ve Ali bin Ebi Talib'i sevmeyi bulduk.” [130]

                        6- Hakeza şöyle buyurmaktadır:
                        “Her kim bir kitapta bana salavat gönderirse, ismim o kitapta baki kaldığı sürece melekler sürekli onun için istiğfar ederler.”

                        7- Şeyh Kuleyni İmam Sadık (a.s)'dan şöyle nakletmektedir:
                        “Hz Peygamber’in adı zikredilince ona çok salavat gönderin, her kim Peygambere bir defa salavat gönderirse, Allah Teala ona meleklerden bin safta bin salavat gönderir. Ardından bütün canlılar da Allah ve meleklerin salavatı üzerine ona salavat gönderirler. Dolayısıyla salavattan yüz çeviren gururlu ve cahildir; Allah, Peygamber ve Ehl-i Beyt'i ondan uzaktır.”[131]

                        Şeyh Saduk Mean'il Ahbar da, “Şüphesiz ki Allah ve melekleri Peygamber'e salavat gönderirler.”ayetinin tefsirinde İmam Sadık'tan şöyle buyurduğunu nakletmektedir:
                        “Allah'ın salavatı rahmet, meleklerin salavatı tezkiye, insanların salavatı ise duadır.”[132]

                        Aynı kitapta rivayet edildiği üzere ravi, “Biz Peygamber'e ve Ehl-i Beyt'ine nasıl salavat gönderelim?”diye sorunca, İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:

                        “Salavatullahi ve salavat-u melaiketihi ve enbiyaihi ve rusulihi ve cemiy-i halkıhi ala Muhammed ve al-i Muhammed ve’s- selamu aleyhi ve aleyhim ve rahmetullahi ve berekatuh”(Allah'ın, meleklerin, nebilerin, resullerin ve bütün yaratıkların salavatı Muhammed'e ve Ehl-i Beyt'ine olsun, Muhammed'e ve Ehl-i Beyt'ine Allah'ın selamı rahmeti ve bereketi olsun.”

                        Ravi, “Peygamber'e salavat gönderenin sevabı nedir?”diye sorunca da şöyle buyurdular:
                        “Sevabı annesinden doğduğu gün gibi günahlardan arınmasıdır.” [133]
                        "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                        Yorum


                          #27
                          Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

                          8- Şeyh Ebu’l Futuh-i Razi, Hz. Peygamber'den şöyle nakletmektedir:

                          “Mirac gecesi göğe ulaşınca, bin eli ve her elinde bin parmak bulunan bir melek gördüm; parmaklarıyla bir şeyler hesaplıyordu, Cebrail'e onun kim olduğunu ve neyi hesapladığını sordum, Cebrail şöyle dedi: “Bu melek yağmur tanelerine müvekkel kılınmış bir melektir, gökten yere inen yağmur tanelerini saymaktadır.”

                          O meleğe; “Allah'ın dünyayı yarattığı günden bugüne gökten yere kaç damla yağmurun yağdığını biliyor musun?” diye sordum, şöyle dedi:

                          “Seni hak üzere kullarına gönderen Allah'a andolsun ki, gökten yere kaç damla yağmur yağdığını bildiğim gibi, bundan kaç damlanın denize, kaç damlanın çöllere, kaç damlanın şehirlere kaç damlanın bağlara, kaç damlanın tuzlak beldelere, kaç damlanın ise kabirlere indiğini bile biliyorum.”

                          Böylece bu meleğin hesabındaki inceliğe şaşırıp kaldım, daha sonra o melek şöyle dedi: “Ya resulallah (s.a.a) bu hafıza, ilim, el ve parmaklara rağmen bir şeyi hiç sayamıyorum.”

                          Kendisine; “Sayamadığın o şey nedir?”diye sorunca da şöyle dedi: “Senin ümmetin bir yerde toplanıp adın anıldığında sana salavat gönderince ben onların sevaplarını sayamıyorum.” [134]

                          9- Şeyh Kuleyni, Cuma günü ikindi vaktinde söylenen, “Allahumme salli ala Muhammed ve âl-i Muhammed el evsiya’il merziyyine bi efzali salavatike ve barik aleyhim bi efzali berekatik ve’s- selamu aleyhi ve aleyhim ve rahmetullahi ve berakatuh.”salavatla ilgili olarak şöyle nakletmektedir:

                          “Her kim bu salavatı yedi defa söylerse Allah Teala bütün kulları sayısınca ona iyilik ihsan eder. O gün bütün amelleri kabul olur ve kıyamet gününde gözlerinin arasında nur olduğu halde haşr olur.” [135]

                          10- Bir rivayette de şöyle yer almıştır:
                          “Her kim sabah ve öğle namazlarından sonra “Allahumme salli ala muhammed ve al-i Muhammed ve accil ferecehum” derse Mehdi (a.s)'i derk etmeden ölmez.” [136]
                          "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                          Yorum


                            #28
                            Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

                            Güzel ahlak hakkındaki bazı rivayetler ise şunlardır:

                            1-Enes bin Malik şöyle diyor: “Hz. Peygamber’in huzurundaydım, Peygamber (s.a.a)’in üzerinde kenarları kaba olan keten kumaştan bir elbise vardı, aniden bir Bedevi gelerek Hz. Peygamber'in elbisesinden hızla çekti ve bu çekiş Peygamber'in boynunda iz bıraktı, daha sonra şöyle dedi:

                            “Ey Muhammed! Benim bu iki deveme yanında olan mallardan yükle, zira bu mallar Allah'ın malıdır, ne senin ne de babanın malıdır.”

                            Hz. Peygamber ona cevap vermedi. Bedevi daha sonra şöyle dedi: “Mal Allah'ın malıdır ve ben de Allah'ın kuluyum.”
                            Peygamber (s.a.a); “Ey Bedevi sana şimdi kısas uygulayayım mı?”diye buyurdu.

                            Bedevi, “Hayır” dedi.
                            Peygamber (s.a.a); “Neden?”diye sordu.
                            Bedevi şöyle dedi: “Zira sahip olduğun ahlak üzere kötülüğe kötülükle karşılık vermezsin”

                            Hz. Peygamber güldü ve bir devesine arpa, diğer devesine de hurma yüklemelerini emretti. Ayrıca da onu affetti. [137]

                            Bu rivayeti bu makamda zikretmemin sebebi teberrrük içindir, Hz. Peygamber'in veya hidayet İmamlarının güzel ahlakını beyan için değildir. Zira bizzat Allah Teala Kur’an'da Peygamber'i güzel ahlakla nitelendirmiştir. Şii ve Sünni alimler Hz. Peygamber'in siret ve güzel ahlakı hususunda bir çok kitaplar yazmışlardır. Dolayısıyla da benim burada bunu beyan etmem doğru değildir.
                            "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                            Yorum


                              #29
                              Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

                              2- Usam bin Mustalak-i Şami'den şöyle nakledilmiştir: “Medine'ye girince Hz. Hüseyin'i gördüm, güzel ahlakı ve temiz yüzü beni şaşırttı. Hasedimden babasına karşı duyduğum buğz ve düşmanlığı açıklamak istedim, yanına vararak; “Sen Ebu Turab (Hz. Ali)’ın oğlu musun?”diye sordum. “Evet” deyince kendisine ve babasına kötü laflar söyledim, buna rağmen bana merhamet ve duyguyla yaklaştı ve şöyle dedi: “Taşlanmış şeytandan Allah'a sığınırım, rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla.”

                              Daha sonra şu ayetleri okudu: “Sen af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir, eğer şeytanın fitlemesi seni dürterse, hemen Allah'a sığın. Çünkü o işitendir bilendir, takvaya erenler var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda hatırlayıp hemen gerçeği görürler. Dostlarına gelince şeytanlar onları azgınlığa sürükler, sonra da yakalarını bırakmazlar.” [138]

                              Daha sonra şöyle buyurdu: “Yavaş ol, işlerini hafif ve kolay tut, Allah'tan benim ve kendim için bağışlanma dile, bizden yardım istiyorsan sana yardım edelim, ihsan istiyorsan ihsan edelim, irşat istiyorsan irşat edelim!”

                              Usam şöyle diyor: “Ben bu küstahlığımdan pişman oldum, Hz. Hüseyin de pişmanlığımı anladı, daha sonra Yusuf'un kardeşlerini affetmesi makamında nazil olan şu ayeti okudu: “Bu gün sizi kınamak yok, Allah sizi affetsin! O merhametlileri en merhametlisidir.” [139]

                              Daha sonra bana, “Şam ehlinden misin?”diye sordu; “Evet” deyince de şöyle buyurdu: “Bize böylesine sövmek Muaviye'nin Şam ehli arasında bıraktığı bir uygulamadır, Allah bizi ve seni korusun, benden ne istiyorsan çekinmeden söyle, beni en iyi zannın üzere bulacaksın, inşaallah.”

                              Usam daha sonra şöyle diyor: “Bunca cesaret ve sövgülerime rağmen ondan gördüğüm güzel ahlak yüzünden o an yerin dibine batmayı istedim, yavaşça yanımdan ayrıldı, beni görmemesi için insanların arasına girdim, ama o günden sonra o ve babası benim en iyi dostum oldular.”

                              Keşşaf'ın yazarı “Bugün sizi kınamak yok” ayetinin tefsirinde Yusuf (a.s)'ın güzel ahlakı hususunda bir sürü rivayet nakletmiştir, bu rivayete göre kardeşleri Yusuf'u tanıyınca ona şöyle dediler: “Sen bizim sabah akşam birlikte sofraya oturmamızı istiyorsun, biz yaptıklarımızdan dolayı utanıyoruz.”

                              Yusuf onlara şöyle dedi: “Neden utanıyorsunuz? Siz benim izzet ve şeref sebebimsiniz, gerçi ben Mısır sultanıyım ama, onlar bana ilk zamanki gözle bakıyorlar ve diyorlar ki: “Yirmi dirheme alınan kulu saltanata eriştiren Allah münezzehtir”

                              Ben sizin vasıtanızla şeref elde ettim ve gözlerde büyüdüm, zira onlar sizin kardeşiniz olduğumu, köle olmadığımı İbrahim Halil'in torunlarından olduğumu böylece anlamış oldular.” [140]

                              Hakeza rivayet edildiği üzere Hz. Yakup Yusuf'a kavuşunca şöyle sordu: “Evladım, söyle bana başına neler geldi senin?” Yusuf (a.s) şöyle cevap verdi: “Babacığım bana kardeşlerimin değil Allah'ın ne yaptığını sor.”
                              "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                              Yorum


                                #30
                                Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

                                3- Şeyh Müfit ve diğerleri şöyle nakletmiştir: “Medine'de ikinci halifenin evlatlarından bir adam sürekli İmam Musa Kazım (a.s)'a eziyet ediyor, kötü sözler söylüyordu. İmam'ı gördüğü zaman Hz. Ali'ye kötü davranıyordu. İmam'ın dostları onu öldürmek için izin istediler, İmam onları engelledi ve, “O adam şu anda nerededir” diye sordu. Adamın Medine etrafında zıraatla uğraştığını söylediler.

                                İmam (a.s) bineğine binip onu görmeye gitti, İmam bineğine bindiği bir halde onun tarlasına girdi, adam İmam'a gelmemesini ve ekinine zarar vermemesini söyledi. İmam (a.s) o şekilde yanına vardı ve oturdu, onunla gülümseyerek tatlı sohbetlerde bulundu, ona tarlası için ne kadar harcadığını sordu. Adam, “yüz eşrefi” harcadığını söyleyince, “ne kadar kar beklediğini” sordu. Adam gaybi bilmediğini, ama yaklaşık 200 eşrefi kazanmayı ümit ettiğini söyledi.

                                İmam (a.s) para kesesini açarak ona 300 eşrefi verdi ve şöyle buyurdu: “Bunu al ektiklerin de sana kalsın, Allah ümit ettiğin rızkı da sana verecektir.”

                                O adam kalkıp İmamın alnından öptü ve hatasını bağışlamasını istedi. İmam (a.s) gülümseyerek geri döndü, o günden sonra o adam her vakit İmam'ı gördüğünde, “Allah risaletini nereye koyacağını daha iyi bilemektedir” derdi.

                                Adamın arkadaşları; “Olay neden ibarettir; sen daha önceleri bundan başka sözler sarfediyordun?” dediklerinde adam şöyle dedi: “Dediklerimi duydunuz; şimdi de duyunuz” diyerek İmam'a dua etmeye başladı. Arkasaşları onunla düşmanlık yapmaya başladılar, o da onlara karşı aynı tavırı taındı.

                                Daha sonra İmam (a.s) ashabına şöyle buyurdu: “Benim yaptığım mı iyidir yoksa sizin yapmak istediğini mi iyidir? Şüphesiz ben az bir para ile onu ıslah ettim ve şerrini def ettim.” [141]
                                "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X