Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

AHİRET MENZİLLERİ

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    AHİRET MENZİLLERİ

    AHİRET MENZİLLERİ


    Önsöz

    Hamd, alemlerin rabbi olan Allah'a; salat ve selam, Muhammed ve onun temiz soyuna olsun.
    Peygamber'in Ehl-i Beyti'nin hadislerine sarılan bendeniz Muhammed Rıza oğlu Abbas Kummi şöyle diyorum: “Akli ve nakli deliller, yolculuğa çıkmak isteyen birisinin, yolculuğu için hazırlık yapması gerektiğine hükmetmektedir. Hepinizin önünde gitmemiz zorunlu olan bir ahiret seferi vardır ve bu kaçınılmaz bir yolculuktur. Herkesin gitmesi zorunlu olan bu yolculuğa hazırlıklı olmak büyük önem ve öncelik taşır.

    Rivayete göre Ebuzer-i Gifari (r.a) Mekke-yi Mükerreme'ye geldiğinde Kabe'nin önünde duran hac için toplanmış halka söyle seslendi:
    “Ey insanlar! Ben Seken oğlu Cündeb'im; ben sizin hayrınızı istiyor ve size acıyorum. Benim sözlerime dikkat edin. Ey insanlar! Sizden biriniz bir yolculuğa çıkmak istediğinde kendisi için yolculukta ihtiyacı miktarınca azık toplar ve hazırlık yapar. O halde önümüzde duran ahiret seferi için hazırlık yapmak bundan daha önemlidir.”

    Orada bulunanlardan biri, “Bize bu hususta daha fazla açıklamalarda bulun” dediğinde ise Ebuzer şöyle buyurdu:
    “Önemli işleriniz için hac amelini yapın, Kıyamet gününün zorluğu için bir gün (nafile) oruç tutun ve kabrin korkunç durumundan kurtulmak için gece karanlığında namaz kılın.”[1]

    İmam Hasan ise vefat edeceği zaman Ebi Ümeyye Oğlu Cünade'ye öğütte bulunarak şöyle buyurdu:
    “Ahiret yolcuğuna hazırlıklı ol ve bu yolculuğun azığını ecel yetişmeden önce hazırla.[2]

    Çünkü ahiret yolculuğu uzun ve korkunç bir yolculuktur. Çetin menzilleri ve dar geçitleri vardır . Böyle bir yolculuk için iyice hazırlanmak ve yeterince azık toplamak gerekir. Bu işten bir an olsun gaflet etmemeli ve gece gündüzünü bu düşünceyle geçirmelidir.”

    Geceleyin herkes evine çekilip uyuduğunda Hz. Ali (a.s) mescid ehli ve etraftaki evlerde bulunan herkesin duyacağı bir şekilde hüzünle şöyle seslenirdi:
    “Allah size acısın! Hazırlananın ve seferiniz için hazırlık yapın. Ölüm çağrısını yapan melek göç emrini vermiş bulunmaktadır. Öyleyse dünyaya bağlanıp kalmayın. Salih amellerden oluşan bir azıkla bu dünyadan ayrılın. Hiç şüphesiz sizin önünüzde geçmeniz gereken çok çetin yerler, zor geçitler ve korkunç menziller vardır , bundan bir kaçış yolu da yoktur.” [3]

    Biz bu kitapta Allah Teala'nın yardımıyla ahiret yolculuğunun zor geçitleri ve korkunç menzilleri hakkında açıklamada bulunup, bu yolculuk için yararlı olan bazı şeyleri zikredeceğiz.
    "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

    #2
    Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

    BİRİNCİ BÖLÜM: ÖLÜM


    Yolculuğun ilk konağı ölümdür. . .
    Bu konağın sarp ve meşakkatli durakları vardır. Biz şimdi onun iki durağına değineceğiz:

    Birinci Durak: Ölüm Sekeratı

    Birinci durak ölüm sekeratı (sarhoşluğu) ve can verme zorluğudur. Bu konuda Allah Teala buyuruyor ki:
    “Yan çizip kaçmakta olduğun o ölüm sarhoşluğu bir gerçek olarak gelip çattı.” [4]

    Bu durak, her taraftan sıkıntı ve zorlukların ölüm yatağında olan insana yöneldiği çok çetin bir duraktır. Bir taraftan hastalığın şiddeti, ağrısı, dilin tutulması, gücün tükenmesi ve diğer taraftan çoluk çocuğun ağlaması, onlarla vedalaşmak, çocukların yetim olma ve sahipsiz kalmaları gamı, diğer bir taraftan da ömrünü harcayarak gam ve çilelerle veya çeşitli hile ve entrikalarla veya gasp ve zulümlerle elde ettiği mal, mülk ve servetten ayrılmakta, humus ve zekatını vermediği, helal ve haram demeden yediği nice mal ve paraları hatırlamakta ve bunları telafi etme yollarının ise artık kapandığını ve işin işten geçtiğini görmektedir.

    Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
    “İnsan ölüm yatağında, topladığı malları, onları elde etmek için gözlerini kapattığını (helal ve harama dikkat etmediğini) ve onları şüpheli olan yerlerden kazandığını hatırlamaktadır. Topladığı malların yan etkileri ve doğurduğu neticeler artık onunla birliktedir (onu sarmıştır), o mallardan ayrılmaya yüz koymuştur; onlar artık geride kalanlara (varislere) kalmaktadır, onlar onunla faydalanacaktır; lezzet ve hoşnutluğu başkası içindir vebal ve ağırlığı ise onun sırtındadır. (Onlar yiyip içecek, bu zavallı ise onların hesabını verecektir.)”[5]

    Diğer bir taraftan da ölüm yatağında olan kimse, başka bir aleme girme vahşetine de kapılmaktadır; önceden görmediği şeyleri artık gözü görmektedir.

    Allah Teala buyuruyor ki:
    “Andolsun, sen bundan bir gaflet içindeydin; işte biz de senin üzerindeki (gözlerinin önündeki) örtüyü açıp-kaldırdık. Artık bugün görüş gücün oldukça keskindir.” [6]

    Yine ölüm yatağında olan kimse, Hz. Peygamber ve Ehl-i Beyt'inin, rahmet ve gazap meleklerinin, onun hakkında hüküm vermek veya bir tavsiyede bulunmak için hazır olduklarını, Şeytan ve yardımcılarının da onu şüpheye sokmak ve dünyadan imansız olarak gitmesi için toplanıp bir iş yapmak istediklerini görmekte ve diğer taraftan da ölüm meleğini ne şekilde geleceği ve onun canını nasıl alacağı korkusuna kapılmaktadır. Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki: “Ölüm sekeratı onun üzerine çullanmıştır, onun başına gelen artık vasf edilmez.”[7]

    Şeyh Kuleynî İmam Sadık (a.s)’dan şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
    “Hz. Ali (a.s) gözlerinden rahatsızdı, Resulullah (s.a.a) onun ziyaretine gitti, İmam Ali’nin acıdan feryat ettiğini gördü. Resulullah (s.a.a) bu durumu görünce şöyle buyurdular: “Acaba bu bağırman sabırsızlıktan mıdır, yoksa ağrının şiddetinden dolayı mıdır?”

    Hz. Ali (a.s) cevaben şöyle arz ettiler: “Ya Resulallah, ben bu ağrıdan daha şiddetli bir ağrı görmedim.”

    Resulullah buyurdular ki: “Ya Ali! Ölüm meleği kafirin ruhunu almak için geldiğinde kendisiyle birlikte ateşten olan bir şiş de getirip, o şişle onun ruhunu çekip çıkarır!; Cehennem ise bundan dolayı şiddetle ses çıkarır.”

    Hz. Ali (a.s) bu sözü duyunca kalkıp oturdu ve şöyle dedi: “Ya Resulellah! O hadisi bana tekrarla; zira o söz derdimi bana unutturdu. Acaba senin ümmetinden bu şekilde ruhu alınan kimse var mıdır?”

    Resulullah (s.a.a); “Evet, zulüm eden hakimin, haksız yere yetimin malını yiyen kimsenin ve yalan yere tanıklık eden şahsın ruhu bu şekilde alınmaktadır.” [8] dedi.”

    Ölüm sekeratının (sarhoşluğunun) kolay olmasına sebep olan şeylere gelince...

    Şeyh Saduk (r.a) İmam Sadık (a.s)’dan şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
    “Kim Allah Teala’nın, ölüm sekeratını kendisi için kolay etmesini istiyorsa, kendi akrabalarına, anne ve babasına iyilik ve ihsan yapsın. Kim böyle yaparsa Allah Teala, ölüm zorluklarını onun için kolaylaştırır ve hayatında asla fakir olmaz.” [9]

    Nakl olunduğuna göre Resulullah (s.a.a) vefat anında olan bir gencin yanına gelip; “La ilahe illâllah söyle”diye buyurdular. O gencin dili tutulup söyleyemedi. Hazret ne kadar tekrarladıysa da o söyleyemedi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) o gencin baş ucunda olan kadına; “Bu gencin annesi var mıdır?”diye sordu?
    Kadın; “Evet, ben onun annesiyim” dedi.

    Resulullah (s.a.a) annesine; “Sen ona karşı öfkeli misin?” dedi.
    Kadın, “Evet, altı yıl oluyor ki, onunla konuşmamışım.”dedi.
    Resulullah (s.a.a); “Ondan razı ol.”dedi.
    Kadın; “Senin razı olmanla Allah Teala ondan razı ve hoşnut olsun.” dedi.

    Kadın oğlundan razı olduğunu gösteren bu sözü söyleyince o gencin dili açıldı.
    Resulullah (s.a.a) ona; “La ilahe illâllah söyle” diye buyurdu.
    O genç; “La ilahe illellah” dedi.

    Resulullah (s.a.a) o gence; “Ne görüyorsun?”diye sordu.
    Genç; “Siyah kıyafetli, kirli, kötü kokulu ve çirkin elbiseli bir adamın benim yanıma gelip boğazımdan tuttuğunu görüyorum” dedi.

    Resulullah (s.a.a) ona; “Şöyle söyle” buyurdular:
    “Ey az ibadeti kabul eden ve çok günahtan geçen! Benden az itaati kabul et ve çok günahlarımdan geç. Şüphesiz sen çok bağışlayan ve merhametlisin.”

    O genç bu sözü söyledi. Resulullah (s.a.a) o gence; “Bak şimdi ne görüyorsun?”diye sordu.
    O genç cevaben; “Beyaz ve güzel yüzlü, güzel kokulu ve temiz elbiseli bir kişi benim yanıma geldi, o siyah adam gitmek istiyor” dedi.
    Resulullah (s.a.a); “Bu sözleri tekrarla” diye buyurdu; o da tekrarladı.

    Sonra Resulullah (s.a.a); “Şimdi ne görüyorsun?”diye sordu.
    O genç cevaben; “Artık o siyah adamı görmüyorum, o beyaz yüzlü kişi benim yanımdadır.” diyerek vefat etti.[10]

    Bu hadis hakkında iyice düşün, anneye karşı gelmenin etkisinin ne kadar olduğuna bir bak. Bu genç ashaptan olmasına ve rahmet Peygamber'inin onun ziyaretine gelerek şahadet (La ilahe illâllah) kelimesini ona telkin etmesine rağmen, o kelimeyi söyleyemedi. Ama annesi ondan razı olur olmaz dili açılıp o kelimeyi söyleyebildi.

    İmam Sadık (a.s)’dan da şöyle bir hadis naklolunmuştur:
    “Kim mümin kardeşine kışlık veya yazlık bir elbise giydirse, Allah Teala cennet elbiselerinden ona giydirir. Ölüm sarhoşluğunu ona kolaylaştırır, kabri de ona genişletir.” [11]

    Resulullah (s.a.a)’den de şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
    “Kim mümin kardeşine helva yedirirse, Allah Teala, ölüm acılığını (tatsızlığını) ondan giderir.”

    Can çekişenin daha çabuk can verebilmesi için faydalı olan şeylerden diğer biri de onun yanında Yasin ve Saffat sureleri ve ferec kelimelerinin (Namazların kunut duasında okunan: “La ilahe illellah’ul- halim’ul- kerim...” duasıdır.) okunmasıdır.[12]

    Şeyh Saduk Hz. Sadık (a.s)’dan şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
    “Kim Recep ayının sonuncu gününü oruç tutarsa, Allah Teala onu ölüm sarhoşluğunun şiddetinden, ölümden sonraki vahşetten ve kabir azabından güvende kılar.” [13]

    Bil ki, Recep ayından yirmi dört gün oruç tutmak için çok sevaplar nakledilmiştir. Örneğin: Ölüm meleği (Azrail) güzel bir elbise ve cennet şarabından (dolu) bir kadehle bir genç şeklinde onun ruhunu almak için hazır olur; ölüm baygınlığının ona kolay olması için o şarabı ona içirir.

    Resulullah (s.a.a)’den şöyle buyurduğu nakl olunmuştur:
    “Kim Recep ayının yedinci gecesinde dört rekat namaz kılar ve her rekatta bir defa Hamd, üç defa Tevhit, Felak ve Nâs surelerini okursa ve namazı kılıp bitirdikten sonra da on defa salavat getirir ve on defa da Tesbihat-i Erbaa okursa, Hak Teala ona kendi arşı gölgesinde yer verir; Ramazan ayının orucunu tutanın sevabı kadar ona sevap verir; bu namazı kılıp bitirene kadar melekler ona mağfiret dilerler; can vermesini kolaylaştırır, kabir azabını hafifletir, kendi yerini cennette görmedikçe dünyadan ayrılmaz ve Hak Teala onu büyük korkudan (kıyamet gününün korkusundan) güvende kılar.”

    Şeyh Kef’âmî, Hz. Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
    “Kim her gün bu duayı on defa okursa, Allah Teala onun dört bin büyük günahlarını bağışlar ve onu ölüm sekeratından (baygınlığından), kabir azabından ve kıyametin yüz bin vahşetinden kurtarır, Şeytan ve ordusunun şerrinden onu korur, borcu ödenir, gam ve kederi yok olur.”

    Dua şudur:
    “A’dedtu li kulli havlin la ilahe illellahu ve likulli hemmin ve gammin maşaellahu ve likulli ni’metin elhamdu lillahi ve likulli rehain eş şukru lillahi ve likulli u’cubetin subhanellahi ve likulli zenbin esteğfirullahe ve likulli musibetin inna lillahi ve inna ileyhi raciun ve likulli zaykın hasbiyellahu ve likulli kazain ve kaderin tevekkeltu alallahi ve likulli aduvvin i’tesamtu billahi ve likulli taatin ve ma’siyetin la havle vela kuvvete illa billah’il aliyyil azim.” [14]

    Yine bil ki, şu değerli zikir için yetmiş tane büyük fazl ve ihsan vardır ; ölüm vakti onu (cennetle) müjdelemeleri de o fazl ve ihsanlardan biridir. O zikir şudur:
    “Ya esmeas samiin veya ebsaren nazirin veya esreal hasibin veya ahkemel hakimin.”

    Şeyh Kuleyni (r.a) İmam Sadık (a.s)’dan şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
    “İza zulzilet’il erzu zilzaleha” (Zilzal) suresini okumaktan yorulmayınız. Çünkü kim müstahap namazlarında bu sureyi okursa, Allah Teala zelzeleyi (depremi) ebedi olarak ona ulaştırmaz, normal ölümle ölene dek zelzele, yıldırım ve dünya afetlerinden biriyle canını kaybetmez. Öldüğü zaman, Hak Teala yanından kerim bir melek ona nazil olur, onun baş ucunda oturur ve şöyle der: Ey ölüm meleği! Allah’ın dostuna yumuşak davran. Çünkü o, beni çok anıyordu.” [15]
    "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

    Yorum


      #3
      Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

      İkinci Durak, Ölüm Anındaki Adiledir...

      Adile ölüm anında haktan batıla sapmak demektir. Şöyle ki, Şeytan o anda can çekişen insanın yanında hazır olur, onu vesvese eder, imandan çıkarmak için onu şüpheye sokar. İşte bundan dolayı dualarda o durumdan Allah’a sığınılmıştır.

      Fahr’ul- Muhakkikin (r.a) şöyle buyurmuştur:
      Kim o durumdan salim kalmak (kurtulmak) istiyorsa, iman delillerini ve usul-u dini, kesin deliller ve açık bir zihniyetle istihzar etmeli (akılda tutmalı) ve onu, ölüm anında ona geri çevirmesi için Hak Telâla’ya emanet etmeli ve hak olan akideleri zikrettikten sonra şöyle demelidir:
      “Allahumme ya erham’er rahimin, innî kad evda’tuke yakini haza ve sebate dinî ve ente hayru mustevdein ve kad emertena bihifz’il vedayii feruddehu aleyye vakte huzuri mevtî.”

      Tercümesi:
      “Allah’ım, ey merhamet edenlerin en merhametlisi! Kuşkusuz ben bu yakinimi ve dinimin sebatını sana emanet ettim; şüphesiz sen yanına emanet bırakılanların en hayırlısısın; ve bize emanetleri korumamızı emretmişsin, öyleyse onu ölüm anında bana geri çevir.”

      Binaenaleyh o büyük alimin buyurduğuna göre meşhur olan Adile duasını okumak ve onun manasını akılda tutmak, ölüm anı haktan batıla sapma tehlikesinden esenlikle kurtulmak için faydalıdır.[16]

      Şeyh Tusi (r.a), Muhammed bin Süleyman-i Deylemi’den şöyle nakletmiştir:
      İmam Sadık (a.s)’ın huzuruna vararak Hazret'e şöyle arz ettim: Sizin Şiileriniz, iman iki kısımdır diyorlar; biri müstakar ve sabittir, diğeri ise emanet olarak verilip zail olandır. Öyleyse bana öyle bir dua öğret ki, onu okuduğumda imanım kâmil olsun ve benden ayrılmasın.

      İmam (a.s) cevaben şöyle buyurdular:
      “Her farz namazdan sonra şöyle de: ‘Razıytu billahi rabben ve bi-Muhammed’in (s.a.a) nebiyyen ve bi’l İslam'ı dinen ve bi’l-Kur’ân’i kitaben ve bi’l-Ka’beti kibleten ve bi-Aliyyin veliyyen ve İmamen ve bi’l Hasan’i ve’l- Hüseyn’i ve Aliyy’ibn’il-Hüseyn’i ve Muhammed’ibn’i Aliyyin ve Câfer’ibn-i Muhammed’in ve Musa’bn-i Ca’fer’in ve Aliyy’ibn-i Musa ve Muhammed ibn-i Aliyyin ve Aliyy’ibn-i Muhammed’in ve’l-Hasan’ibn-i Aliyy’in ve’l- Huccet’ibn’il- Hasan’i salavatullahi aleyhim eimmeten. Allahumme innî razıytu bihim eimmeten ferzinî lehum, inneke ala kulli şey’in kadir.”[17]

      Tercümesi:
      “Allah’ı bir Rab olarak, Muhammed’i bir Peygamber olarak, İslam’ı bir din olarak, Kur’ân’ı bir (semavi) kitap olarak, Kabe’yi bir kıble olarak, Ali’yi bir veli ve İmam olarak, Hasan ve Hüseyn’i, Ali bin Hüseyn’i, Muhammed bin Ali’yi, Câfer bin Muhammed’i, Musa bin Ca’fer’i, Ali bin Musa’yı, Muhammed bin Ali’yi, Ali bin Muhammed’i, Hasan bin Ali’yi ve Hüccet bin Hasan’ı (Allah’ın selamı onlara olsun) birer İmamlar olarak kabul ettim. Allah’ım, ben onlara razı oldum; öyleyse onların hürmeti için benden razı ol. Kuşkusuz sen her şeye kadirsin.”

      Bu durak için faydalı olan şeylerden biri de farz namazların vakitlerini gözetmektir. Bir hadiste şöyle geçiyor:
      “Dünyanın doğu ve batısında, ölüm meleğinin her gece ve gündüz beş namaz vakitlerinde kendilerine bakmadığı bir aile yoktur. Eğer canını almak istediği şahıs, namazlarını gözeten ve onları kendi vakitlerinde kılan kimselerden olursa, ölüm meleği şahadeteyni ona telkin eder ve Allah’ın rahmetinden uzak olan İblis'i ondan uzaklaştırır.” [18]

      Nakledildiğine göre İmam Sadık (a.s) bir adama şöyle yazdı:
      “Eğer en üstün ameller içerisinde olduğun halde ruhunun alınması için amelinin hayırla son bulmasını istiyorsan, öyleyse Allah’ın hakkını büyük say ve O’nun nimetlerini O’na karşı günah işlemekte sarf etmekten sakın, Allah’ın sana karşı halim davranmasıyla mağrur olma, bizi anan ve bizi sevdiğini iddia eden kimselere ikram et; ister doğru, isterse yalan söylesinler, onlara ikram etmenin senin için bir sakıncası yoktur; çünkü sana, niyetinin yararı ulaşır; onlara ise yalanlarının zararı dokunur.”

      Sonucun iyi olması ve şekavetten (bedbahtlıktan) saadete ulaşmak için Sahife-i Seccadiye’nin 11.duasını (yani, “Ya men zikruhu şerefun lizzakirin...” cümlesiyle başlayan duayı) ve Kafi ile diğer kitaplarda naklolan ve bende-i hakirin de “Bakiyat-i Salihat” kitabında Saatlar Duası’ndan sonra naklettiğim Temcid Duasın’ı okumak, Zilkade ayının Pazar günü kılınması müstahap olan namazı kılmak ve şu zikri: “Rabbena la tuziğ kulubena ba’de iz hedeytena veheb lena min ledunke rahmeten inneke ent’el- vehhab.” sürekli olarak söylemek yararlıdır.

      Yine Hz. Fatıma (a.s)’ın tesbihini (zikrini) söylemeye devam etmek, kaşında “Muhammed nebiyyullah ve Aliyyun veliyyullah” yazılı olan akik yüzüğü parmağa takmak, her Cuma “Muminun” suresini okumak, sabah ve akşam namazlarından sonra yedi defa: “Bismillahirrahmanirrahim, la havle vela kuvvete illa billah’il-aliyy’il-azim” demek, Recep ayının 22. gecesinde sekiz rekat namaz kılmak ve her rekâtında bir defa “Hamd” ve yedi defa da “Kâfirun” surelerini okumak ve namazı bitirdikten sonra on defa salavat getirmek ve on defa da mağfiret dilemek, ömrün hayırla sonuçlanması için faydalıdır.

      Seyyid bin Tavus, Resulullah (s.a.a)’den şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
      “Kim Şaban ayının altıncı gecesi dört rekat namaz kılarsa ve her rekatta bir defa Hamd ve elli defa da Tevhit (İhlas) surelerini okursa, Allah Teala onun ruhunu saadet üzere alır, kabrini genişletir ve yüzü ay gibi (parlak) olduğu halde kabirden dışarı çıkar.”

      Bu namaz, Hz. Ali (a.s)’ın namazının aynısıdır; o namazın çok fazileti vardır. Ben burada iki hikayeyi zikretmeyi münasip ve uygun görüyorum.
      1-Tarikat alimlerinden biri olan Fuzayl bin Ayyaz’ın, bütün öğrencilerinden üstün olan bir öğrencisi vardı, hastalanıp ölüm yatağına düştüğünde Fuzayl onun yanına geldi, onun baş ucunda oturup Yâsin suresini okumaya başladı. Öğrenci üstada; “Ey üstat! Bu sureyi okuma!” dedi. Fuzayl o sureyi okumaktan vazgeçip öğrencisine; “La ilahe illelleh söyle.” dedi.

      Öğrenci; “Onu söylemiyorum; çünkü ben ondan (elayazu billah) beriyim” dedi
      Sonra bu haliyle de öldü. Fuzayl onun bu durumundan rahatsız olup evine döndü ve evinden dışarı çıkmadı. Sonra rüya aleminde onu cehenneme doğru götürdüklerini gördü. Fuzayl ona; “Sen benim en bilgin öğrencim idin, nasıl oldu da Allah Teala marifeti senden aldı ve kötü bir sonuç üzere öldün?”diye sordu.

      Öğrencisi cevabında şöyle dedi: “Üş haslet bende olduğundan dolayı bu duruma düştüm: Birincisi koğuculuk yapmak, ikincisi kıskançlıkta bulunmak, üçüncüsü ise şarap içmek. Şöyle ki, bir hastalığım vardı, bundan dolayı bir tabibe başvurdum, o bana her yıl bir kadeh şarap içmemi, içmediğim takdirde o hastalığın iyileşmeyeceğini söyledi. Ben de o tabibin sözüne uyarak şarap içiyordum. İşte bende olan bu üç haslet beni bu kötü sonuca duçar etti ve bu hal üzere öldüm.”

      Bu hikayeden sonra şu hadisi nakletmeyi de uygun görüyorum:
      Şeyh Kuleyni, Ebu Basir’den şöyle dediğini nakletmiştir:
      Ümmü Halid-i Mabediyye İmam Sadık (a.s)’ın huzuruna geldi -ben de İmam’ın hizmetinde idim - ve şöyle arz etti: “Sana feda olayım, karın ağrısına duçar olmuşum, Irak doktorları, bir çeşit şarap olan kavutla nebiz suyunu içmemi tavsiye ettiler, sizin onu sevmediğinizi bildiğimden dolayı onu içmekten sakındım, bu meseleyi sizin kendinizden sormak istedim.”
      İmam (a.s) ona: “Sizi, onu içmekten alıkoyan ne idi?” diye sordu.

      O cevaben şöyle dedi: “Ben, kıyamet günü Cafer bin Muhammed (a.s) bana emr ve nehy etti diyebilmem için kendi dinimde sana itaat etme gerdanlığını boynuma asmışım.”

      İmam (a.s) Ebu Basir’e dönerek; “Ey Eba Muhammed! Bu kadının söz ve meselelerini işitmiyor musun?” diye buyurdular.
      Sonra Hazret o kadına dönerek şöyle buyurdular: “Hayır! Allah’a ant olsun ki, ondan bir damla içmene bile izin vermiyorum. Canın buraya - boğazına işaret etti - yetiştiği zaman onu içmekten pişman olacaksın.”
      Bu sözü üş defa tekrarlayıp o kadına; “Ne söylediğimi anladın mı?” diye buyurdular.[19]

      2-Şeyh Behai (attarallah merkadeh), Keşkul kitabında şöyle nakletmiştir:
      “Çok zengin ve refah içerisinde olan bir adam hastalanıp ölüm döşeğine düştüğünde, ihtizar halinde şehadeteyn kelimesini ona telkin ettiler, o şehadeteyni söyleyeceğine şu şiiri okuyordu:
      Yol yürümekten yorulan kadın nerededir?
      O, Mencab’ın hamamı nerededir?


      Onun bu şiiri okumasının sebebi şundan ibarettir: Bir gün iffetli ve güzel yüzlü bir kadın Mencab’ın meşhur olan hamamına gitmek için evinden dışarı çıktı, ama hamamın yolunu bulamadı, nihayet dolaşmaktan yoruldu, evinin önünde duran bir erkeği görüp “Mencab’ın hamamı nerededir?”diye sordu. O adam da kendi evine işaret edip; “Hamam burasıdır.” dedi.
      Kadın, oranın hamam olduğunu zannederek o adamın evine girdi. O adam hemen kapıyı onun yüzüne kapattı ve onunla zina yapmak istedi. O zavallı kadın tuzağa düştüğünü anlayınca tedbirle onun elinden kurtulmayı düşündü, zahirde bu işe rağbetli olduğunu izhar etti ve şöyle dedi:

      “Benim bedenim çirkef ve kötü kokuludur, işte bundan dolayı hamama gitmek istiyordum. Biraz güzel koku al da sana güzel kokulu olmam için onu kullanayım, beraber yemek yememiz için de biraz yemek temin et, çabuk gel de sana aşığım.”

      O adam, o kadının kendisine rağbetli olduğunu görünce mutmain olup onu evde bıraktı, yemek ve esans almak için evden dışarı çıktı. O sapık adam ayağını evden dışarıya atınca o kadın da evden çıkıp kendisini kurtardı.
      Sapık adam eve döndüğünde o kadını göremedi ve hasretten başka bir şey ona nasip olmadı. ihzar halinde olan o adam, o anda o kadını hatırlayıp şehadeteyn kelimesi yerine o kadının kıssasını kendi şiirinde okuyordu.[20]

      Ey mümin kardeş! Bu hikaye hakkında biraz düşün, o adamın bir günahı kastetmesinin, onu ölüm anında şehadeteyni ikrar etmekten nasıl alıkoyduğuna bir bak! Gerçi o, günah işlemeye muvaffak olamadı, ama onun o kötü niyeti, ölüm anında onun şehadeteyni ikrar etmesine mani oldu. Bu çeşit hikayeler pek çoktur.

      Bil ki, Şeyh Kuleynî (r.a) İmam Sadık (a.s)’dan şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
      “Kim zekattan bir kırat[21] bile vermezse, ölüm vakti ister Yahudi dininde ölsün, isterse Hıristiyan.” [22]
      Bu manada, musteti olup da hacca gitmeden ölen kimse hakkında bir çok hadisler nakledilmiştir.[23]
      "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

      Yorum


        #4
        Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

        İKİNCİ BÖLÜM: KABİR


        Ahiret yolculuğunun korkunç menzillerinden biri de kabir evidir; bu ev her gün şöyle demektedir: “Gurbet evi benim, vahşet evi benim, kurt (böcek) evi benim!” [24]

        Bu menzilin çok çetin durakları, korkunç ve ürkütücü yerleri vardır . Biz burada birkaç durağa değiniyoruz:

        Birinci Durak: Kabir Vahşeti

        “Men la Yahzuruh’ul--Fakih” kitabında şöyle nakledilmiştir:
        “Ölüyü kabrin yakınına götürdüklerinde hemen onu kabre sokmasınlar; çünkü kabrin büyük vahşeti vardır . Ölüyü taşıyan, ölümden sonraki anın korku ve vahşetinden Allah’a sığınmalıdır. Cenazeyi kabrin yanına bırakmalı, ölünün kabre girmeye hazırlığı olması için biraz sabretmeli, sonra biraz daha kabre yaklaştırmalı, yine biraz sabretmeli, daha sonra onu kabre bırakmalıdır.” [25]

        Meşhur Allame-i Meclisinin babası (Birinci Meclisi), bu hadisin şerhinde şöyle buyurmuştur:
        “Gerçi ruh bedenden çıkmış ve hayvani ruh da ölmüştür. Ama nefs-i natika diridir, onun bedenle olan ilişkisi tamamıyla kesilmemiştir; kabir sıkması korkusu, Nekir ve Münker’in sorgu suali, Ruman-i Fettan’ın (kabir ehlini sınava tabi tutan iki melek) gelmesi ve Berzah azabı endişesi vardır...”

        Hasen olan bir rivayette Yunus’tan şöyle nakledilmiştir:
        İmam Musa Kazım (a.s)’dan öyle bir hadis duymuşumdur ki, hangi evde o hadisi hatırlasam, o ev, o genişliğine rağmen bana daralıyor. O hadis şudur; İmam Kazım (a.s) buyurdular ki:
        “Cenazeyi kabrin kenarına götürdüğünde (hemencecik onu kabre bırakma), Nekir ve Münker’in sorgu sualine hazırlığı olması için biraz sabret.” [26]

        Meşhur ashapdan olan Burra bin Azib’den şöyle rivayet edilmiştir: “Biz Resulullah (s.a.a)’in huzurunda toplanmıştık, Bu sırada Hazret'in gözü, bir mahallede toplanan halka ilişti. "Halk ne için toplanmıştır?"diye sordular. Cevaben; “Toplanıp kabir kazıyorlar.” dediler.

        Burra diyor ki: “Resulullah (s.a.a) kabir ismini duyur duymaz onlara doğru hareket etti. Kabrin yanına varınca, diz üstü kabrin kenarında oturdu. Ben, Hazret'in ne yaptığına iyice bakmak için karşı tarafa geçtim, ağladığını ve gözlerinin yaşlarıyla toprağın ıslandığını gördüm, daha sonra bize dönerek şöyle buyurdular:
        “Kardeşlerim! Böyle bir yer için azık toplayın, hazırlanın.” [27]

        Şeyh Behai şöyle naklediyor:
        Hükemadan bazılarının ölüm anında ah çekerek hasret duydukları görülmüştür. Bundan dolayı; “Bu ne durumdur?” denilince şöyle cevap vermişler: “Azıksız olarak uzun bir yolculuğa çıkan, munisi olmaksızın korkunç bir kabre koyulan ve hüccetsiz olarak da adaletli bir hakimin yanına giden bir kimse hakkında ne düşünüyorsunuz?!”

        Kutb-u Ravendi de şöyle rivayet ediyor:
        “Hz. İsa (a.s) annesi Meryem öldükten sonra ona seslenerek şöyle dedi: “Ey anne! Benimle konuş; acaba dünyaya dönmek istiyor musun?”

        Annesi cevaben şöyle dedi: “Evet, çünkü çok soğuk gecede Allah için namaz kılmak ve çok sıcak günde de oruç tutmak istiyorum. Ey yavrum! Bu yol, çok korkunç bir yoldur.”

        Nakledildiğine göre Hz. Fatıma (a.s), Emir’ul--Muminin (a.s)’a vasiyetinde şöyle demiştir:
        “Ben vefat ettiğimde bana gusül ver, beni kefenle, bana namaz kıl, beni kabre bırak, üzerime toprak dök, benim baş ucumda yüzüme taraf otur, bana çok Kur’an ve dua oku; çünkü o saat öyle bir saattir ki, ölü diriyle ünsiyet etmeye muhtaçtır.” [28]

        Seyyid bin Tavus, Resulullah (s.a.a)’den şöyle buyurduğunun rivayet ediyor:
        “Ölü için kabre bırakıldığı ilk geceden daha çetin bir saat yoktur. Öyleyse sadaka vermekle ölülerinize merhamet edin; sadaka verecek bir şey bulamadığınız takdirde iki rekat namaz kılın; birinci rekatta Fatiha’dan sonra iki defa “İhlas” suresini okuyun; ikinci rekatta ise Fatiha’dan sonra, on defa “Tekasür” suresini okuyun; selam verdikten sonra da şöyle deyin: “Allahumme salli ala Muhammed’in ve âl-i Muhammed veb’as savabeha ila kabri zalik’el-meyyit fulan bin fulan” (Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve namazın sevabını, filan oğlu filan ölünün kabrine ulaştır.”

        Allah Teala o anda, bin meleği o kabre doğru gönderir, her melekle bir giysi gönderir, sura üflenen güne (kıyamet gününe) dek onun kabrinin darlığını genişletir, namaz kılana, güneşin kendisine doğduğu bütün varlıkların sayısınca sevap yazılır ve kırk derece makamı yükselir.” [29]

        Başka bir namaz...
        Ölünün kabre bırakıldığı ilk gece, vahşetin giderilmesi için (sahih bir rivayete göre), iki rekat namaz kılınmalıdır. Birinci rekatta Hamd suresi ve Ayet’el-kürsü okunur, ikinci rekatta ise Hamd suresi ve on defa da İnna enzelnah (Kadir) suresi okunur; selam verildiğinde de şöyle denilmelidir: “Allahumme salli ala Muhammed’in ve Âl-i Muhammed veb’as sevabeha ila kabri fulan.” [30] (Fulan kelimesi yerine ölünün ismi söylenmelidir.)

        Bir hikaye...
        Bizim şeyhimiz sikat’ül- İslam Nuri (Allah kabrini nurlandırsın), “Dar’us- Selam” kitabında, fazilet ve yücelikler madeni olan kendi şeyhi Hacı Molla Fethali Sultan Abadi’den (Allah mezarını güzel kokuyla doldursun) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
        “Benim adet ve metodum şöyle idi; Ehl-i Beyt dostlarından kimin ölüm haberini duysaydım, defnedildiği gece, onu tanısam da, tanımasam da iki rekat namaz onun için kılardım. Hiç kimse benim bu adetimden haberdar değildi. Nihayet günlerin birinde dostlardan biri, beni bir yolda mülakat ederek şöyle dedi:

        Bugünlerde ölen filan şahsı rüyamda gördüm, öldükten sonra başından neler geçtiğini ve halinin nasıl olduğunu sordum. Şöyle cevap verdi: Ben sıkıntı içerisinde ve zor bir durumda idim, azaba tabi tutulacaktım, fakat filan adamın- sizin isminizi söyledi- (benim için) kıldığı iki rekat namaz beni azaptan kurtardı; Allah o adamın babasına rahmet etsin, bu ihsan o adamdan taraf bana yetişti.”

        Merhum hacı molla Fethali şöyle ekliyor:
        Bu sırada o adam -rüyasında ölen şahsi gören- benden; “O namaz nasıl bir namaz idi?” diye sordu. Ben de böylece, sürekli ölüler için kıldığım namaz metodunu o adama söylemiş oldum. [31]

        Yine kabir vahşeti için yararı olan amellerden biri de, namazın rükusunu kâmil bir şekilde yapmaktır. Nitekim İmam Muhammed Bakır (a.s)’dan şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
        “Rükuu kâmil bir şekilde yapan, kabir vahşetine uğramaz.” [32]

        Yine rivayette geçtiğine göre;
        “Kim, her gün için yüz defa; “La ilahe illellah’ul--melik’ul--mubin” derse, hayatta olduğu müddetçe fakirlikten emanda kalır, kabir vahşetinden korunur, zengini kendi taraf çeker, cennet kapıları ise (onun için) açılmış olur.”

        “Yine her kim, uyumadan önce Yasin suresini okursa veya her kim “Leyt’ur-Reğaib” namazını kılarsa, kabir vahşetinden korunmuş olur.” (Bu namazı, faziletleriyle birlikte Mefatih’ul--Cinan kitabında Recep ayının amelleri bölümünde naklettim. )

        Yine şöyle bir rivayet nakl olunmuştur:
        “Kim, Şaban ayından on iki gün oruç tutarsa, Sura üfleninceye dek yetmiş bin melek onu kabirde ziyaret ederler.” [33]

        Ebu Said-i Hudri’den şöyle dediği nakledilmiştir: “Hz. Resulullah (s.a.a)’den, Hz. Ali’ye şöyle buyurduğunu duydum:
        “Ya Ali! Hoşnut ol; müjde ver. Zira senin şiilerin için ölüm anında bir hasret, kabirde bir korku ve haşır günü bir üzüntü yoktur” [34]
        "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

        Yorum


          #5
          Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

          İkinci Durak Kabrin İnsanı Sıkıştırmasıdır


          Bu durak o kadar çetindir ki, onu tasavvur etmek bile dünyayı insana daraltıyor.
          Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
          “Ey Allah’ın kulları! Ölümden sonraki merhaleler, bağışlanmayan kimse için ölümden daha şiddetlidir; o da kabirdir. Öyleyse onun darlığından, karanlığından ve gurbetinden sakının. Şüphesiz kabir her gün için şöyle diyor: ‘Gurbet evi benim, vahşet evi benim, kurt (böcekler) evi benim.’ Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçedir veya ateş çukurlarından bir çukurdur.”

          Sözünün devamında da şöyle buyurdular: “Allah’ın, düşmanlarını kendinden sakındırdığı zor ve sıkıntılı yaşam kabir azabıdır. Allah Teala kabirde kafire doksan dokuz ejderha musallat kılmaktadır; bu ejderhalar, kıyamet gününe dek onu ısırır ve kemiklerini kırar. Eğer o ejderhalardan biri, yeryüzüne üflerse, yeryüzünde artık ekin bitmez! Ey Allah’ın kulları! Sizin nefisleriniz (canlarınız) zayıf, bedenleriniz yumuşak (güçsüz) ve incedir; ondan pek azı bile onlar için yeterlidir; can ve bedenleriniz bu azaba karşı çok güçsüzdürler.” [35]

          Bir rivayete göre İmam Sadık (a.s), gecenin son saatlerinde uykudan kalktığında, sesini ev halkı duyacak bir şekilde yükselterek şöyle buyuruyordu:
          “Allahumme einni ala hevl’il-muttalii ve vessa aleyye zayk’al- mazce’i ve’r zukni hayre ma ba’d’el- mevti.” [36]

          Tercümesi:
          “Allah’ım, ölümden sonraki aşamaların vahşeti için bana yardım et, kabrin darlığını bana genişlet, ölümden önceki ve ölümden sonraki hayırları bana nasip et.”

          Yine İmam Sadık (a.s) şöyle dua ediyordu:
          “Allahumme barik li fi’l-mevti; Allahumme ainni ala sekarat’il-mevti; Allahumme ainni ala gammi’il- kabri; Allahumme ainni ala zayk’il-kabri; Allahumme ainni ala zulmet’il-kabri; Allahumme ainni ala vahşet’il-kabri; Allahumme zevvicni min’el-hur’il-ayn.”

          Tercümesi:
          “Allah’ım, ölümde benim için bereket ver; Allah’ım, ölüm sekaratı için bana yardımda bulun; Allah’ım, kabir gamı için bana yardımcı ol; Allah’ım, kabir sıkıştırması hususunda bana yardım et; Allah’ım, kabir karanlığı için yardımını benden esirgeme; Allah’ım, kabir vahşeti için bana yardımda bulun; Allah’ım, beni hur’il-ayn ile evlendir.”

          Bil ki, kabir azabı genellikle idrardan kaçınmamak ve onu önemsemezlikten gelmek, söz taşımak, gıybet yapmak ve erkeğin ailesinden uzak kalmasından dolayıdır. [37]

          Sa’d bin Muaz’ın rivayetinden de anlaşıldığına göre, erkeğin kendi ailesine karşı kötü ve sert davranması kabir sıkıştırmasına (azabına) sebep olur. [38]

          İmam Sadık (a.s)’dan nakl edilen bir rivayette de şöyle geçmektedir:
          “Kendisi için kabir sıkıştırması (azabı) olmayan hiçbir mümin yoktur.” [39]

          Diğer bir rivayette de şöyle geçmektedir:
          “Kabir sıkıştırması, müminin zayi ettiği nimetin kefaresidir.” [40]

          Şeyh Saduk (r.a) İmam Sadık (a.s)’dan şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
          “Yahudi alimlerinden birini kabre koydular (sorgu sual için gelen melekler) ona şöyle dediler: “Biz Allah’ın azabından yüz kırbaç sana vuracağız.” Yahudi alimi; “Benim buna takatim yoktur (dayanamam)” dedi.

          Melekler onun rica etmesi üzerine, onu dövmeyi bir kırbaça indirdiler ve “Bu bir kırbaçtan kurtuluş yoktur, mutlaka bir kırbaç sana vurulmalıdır.” dediler. Yahudi alimi; “Niçin beni döveceksiniz?” dediğinde melekler; “Bir gün abdestsiz olarak namaz kıldığın ve bir fakirin yanından geçerek ona yardımda bulunmadığından dolayı” dediler. Sonra Allah’ın azabından bir kırbaç ona vurdular, derken kabri ateşle doldu.” [41]

          Yine Şeyh Saduk (r.a) İmam Sadık (a.s)’dan şöyle rivayet etmektedir:
          “Kim, bir mümin kardeşinin kendisinden istediği bir ihtiyacı karşılamaya gücü yettiği halde onu karşılamazsa, ister bağışlanmış olsun, ister azaba uğrayacak olsun, Allah Teala, kabirde sürekli olarak (başka bir rivayete göre, kıyamete dek) onun tırnaklarını ısıran bir yılanı ona musallat kılar.” [42]
          "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

          Yorum


            #6
            Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

            Kabir Sıkıştırmasından Kurtulmaya Sebep Olan Şeyler:


            Kabir azabı ve sıkıştırmasından kurtulmaya sebep olan şeyler çoktur. Biz onlardan bir kaç tanesini zikretmekle yetiniyoruz:
            1- Hz. Ali (a.s)’dan rivayet olduğuna göre;
            “Kim her Cuma günü “Nisa” suresini okursa, kabir sıkıştırmasından güvende kalır.” [43]

            2- Yine rivayet olduğuna göre; “Kim sürekli olarak “Zuhruf” suresini okursa, Allah Teala onu kabirde, böcekler ve kabir sıkıştırmasından emanda kılar.” [44]

            3- Rivayet olunmuştur ki:
            “Kim, farz ve müstahap namazlarda “Kalem” suresini okursa, Allah Teala onu kabir sıkıştırmasından korur.” [45]

            4- İmam Sadık (a.s)’dan şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
            “Kim Perşembe günü öğle vaktiyle Cuma günü öğle vakti arasında ölürse, Hak Teala (c.c) onu kabir sıkıştırmasından kurtarır.” [46]

            5- İmam Rıza (a.s)’dan şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
            “Gece namazını kaçırmayın; zira kim gece (uykudan) kalkıp da sekiz rekat Gece namazı, iki rekat “Şef’” namazı, bir rekat da, kunutta yetmiş defa esteğfirullah demek üzere “Vitir” namazını kılarsa, kabir azabından kurtulur, cehennem azabından korunur, ömrü uzar ve maişeti genişler.” [47]

            6- Resulullah (s.a.a)’ten şöyle nakledilmiştir:
            “Kim, “Tekasür” suresini uyuduğu zaman okursa, kabir azabından korunmuş olur.” [48]

            7- Kim her gün on defa şu duayı okursa, kabir azabından korunmuş olur: “A’dettu likullu hevlin la ilahe illellahu...”
            Bu dua birinci bölümde de geçti. [49]

            8- “Kim Necef- i Eşref’de defnedilmiş olursa, o türbe- i şerifin özelliği dolayısıyla kabir azabı ve Nekir Münker’in sorgu suali o anda defnedilen kimseden kaldırılmış olur.” [50]

            9- Kabir azabının kalkmasına sebep olan şeylerden biri de, ölünün kenarına iki yaş çubuğun bırakılmasıdır. Nakledilen rivayete göre, o çubuk yaş olduğu sürece kabir azabı ölüden kalkmış olur. [51]

            Yine şöyle bir rivayet nakledilmiştir:
            “Bir gün Resulullah (s.a.a) bir kabrin kenarından geçerken o kabrin sahibinin azap edildiğini görüyor, bunun üzerine bir çubuk istiyor; o çubuğu yarıdan kırarak ikiye ayırıyor, onlardan birisini mezarın baş ucuna, diğerini de ayak ucuna sokuyor.”
            Kabrin üzerine su serpmek de, nakledilen rivayete göre kabrin toprağı yaş olduğu sürece ölüden kabir azabı kaldırılmış oluyor. [52]

            10- Kim Recep ayının ilk gününde, her rekatta bir defa Hamd, üç defa da Tevhid (İhlas) suresini okumak üzere on rekat namaz kılarsa, kabir sıkıştırması ve kıyamet gününün azabından korunmuş olur. Recep ayının ilk gecesinde, akşam namazı kıldıktan sonra, Hamd ve Tevhid sureleriyle yirmi rekat namaz kılmak, kabir azabının yok olması için faydalıdır. [53]

            11- Kim Recep ayından dört gün veya Şaban ayından oniki gün oruç tutarsa, kabir azabından korunmuş olur. [54]

            12- Kabir azabından kurtulmaya sebep olan şeylerden biri de ölünün başı ucunda “Mülk” suresini okumaktır. Nitekim Kutb- i Ravendi İbn- i Abbas’tan şöyle nakletmiştir: Bir adam bir kabrin karşısında çadır kurup oturdu, orada herhangi bir kabrin olmasından haberi olmaksızın “Mülk” suresini okumaya başladı. Aniden; “Bu sure münciyedir (kurtarıcıdır)” [55] diye bir ses duydu. Bu sözü Resulullah’a ilettiğinde Hazret;
            “Evet bu sure kabir azabından kurtarıcıdır.” buyurdular.
            Şeyh Kuleyni, İmam Muhammed Bakır (a.s)’dan şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Mülk suresi, önleyicidir; kabir azabını önlemektedir.” [56]

            13- Daavat-i Ravendi’den Hz. Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
            “Kim, bir ölü defnedildiğinde onun kabri yanında üç defa; “Allahumme inni es’eluke bihakki Muhammed’in ve Âl- i Muhammed en la tuazzibe haze’l- meyyit.” (Allah’ım, Muhammed ve Âl- i Muhammed’in hakkı hürmetine bu ölüyü azaba tabi tutma) derse, Allah Teala sura üflenene dek azabı ondan kaldırır.” [57]

            14- Şeyh Tusi, “Misbah’ul-- Müteheccid”de Resulullah (s.a.a)’dan şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
            “Kim Cuma akşamı iki rekat namaz kılarak her rekatta Hamd'dan sonra on beş defa “Zilzal” suresini okursa, Allah Teala onu kabir azabı ve kıyamet gününün vahşetinden emin kılar.”

            15- Kabir azabının kalkması için faydalı olan şeylerden biri de, Recep ayının ortasındaki gecede otuz rekat namaz kılmaktır; şöyle ki her rekatta bir defa Hamd, on defa da Tevhid suresi okunur. [58]
            Recep ayının on altı ve on yedinci gecelerinde namaz kılmak da aynı özelliğe sahiptir. [59]

            Yine Şaban ayının ilk gecesinde yüz rekat namaz kılmak da mezkur özelliğe sahiptir; şöyle ki, her rekatta Hamd ve Tevhid sureleri okunur, ikişer-ikişer kılınan yüz rekat namaz kılındıktan sonra elli defa Tevhid (İhlas) suresi okunur.[60]
            Yine Şaban ayının yirmi dördüncü gecesinde, her rekatta Hamd’tan sonra on defa Nasr suresi okunarak iki rekat namaz kılmak da mezkur özelliğe sahiptir. Yine Recep ayının yarısında, yüz rekat Aşura gecesi namazı gibi Hamd, Tevhid, Felak ve Nas sureleriyle elli rekat namaz kılmak da kabir azabının kalkması için faydalıdır.[61]
            "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

            Yorum


              #7
              Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

              Üçüncü Durak Nekir Ve Münker’in Kabirde Sorgu Sualidir


              İmam Sadık (a.s)’dan şöyle buyurduğu rivayet olunmuştur:
              “Şu üç şeyi inkar eden, bizim şiimiz değildir: Miracı, kabirde, sorgu suali ve şefaati.” [62]

              Nakledilen rivayete göre[63] o iki melek (Nekir ve Münker) korkunç bir şekilde gelirler, sesleri gök gürültüsü, gözleri ise göz kamaştıran şimşek gibidir; “Rabbin kimdir, peygamberin kimdir, dinin nedir ve İmamın kimdir?”diye soru sorarlar. O anda ölünün cevap vermesi çok zor olduğundan dolayı yardıma muhtaçtır; işte bundan dolayı iki yerde ölüye telkin vermeyi tavsiye etmişlerdir. Bu yerlerden biri, ölüyü kabre bıraktıkları zaman, bir adam sağ eliyle ölünün sağ omzundan, sol eliyle de onun sol omuzundan tutup ona telkin vermektir.

              Diğer yer ise ölüyü defnettiklerinde, onun velisi, yani ölünün en yakın akrabası, halk mezarlıktan döndükten sonra ölünün baş ucunda oturarak yüksek bir sesle ona telkin vermesidir. Bu amel sünnettir; iki eli kabrin üzerine koyarak ağzı kabre yaklaştırarak, ölüye telkin vermek daha iyidir. Başka birini bu iş için vekil tutmak da iyidir.
              Rivayete göre ölüye telkin edildiğinde Münker Nekir’e şöyle der: “Gel gidelim, artık sorgu suale ihtiyaç yoktur; çünkü hüccetini (delilini) ona telkin ettiler.” [64]

              “Men La Yahzuruh’ul--Fakih” kitabında şöyle nakledilmiştir:
              “Ebuzer-i Gifari (r.a)’in oğlu “Zer” vefat ettiğinde Ebuzer onun kabrinin baş ucunda durarak elini kabre sürüp şöyle dedi: “Allah sana rahmet etsin ey Zer! Allah’a and olsun ki, sen bana nispet iyi idin, oğulluk görevini yerine getirdin, şimdi ki seni benden almışlar, ben senden razıyım.

              Allah’a ant olsun ki, senin gitmenle bana bir korku yoktur ve bir eksiklik bana yetişmemiştir; Allah Teala’dan başka benim kimseye ihtiyacım yoktur. Eğer ölümden sonraki aşamaların korkusu olmasaydı, senin yerine kendi ölmemi daha çok severdim. Fakat bir kaç gün elimden çıkanı telafi etmek ve o alem için azık toplamak istiyorum.

              Şüphesiz senin için endişelenmek, sana üzülmekten beni meşgul etmiştir; yani sürekli sana yararı olacak ibadet ve itaatleri yapmak düşüncesindeyim; işte bu, senin ölümüne üzülüp gam yemekten beni alıkoymuştur. Allah’a ant olsun ki, senin ölmen ve benden ayrılmandan dolayı ağlamadım; fakat senin halinin nasıl olup ve nasıl olacağından dolayı sana ağladım; keşke, senin dediğini ve sana ne denildiğini bir bilseydim!
              Allah’ım, benim için ona farz kıldığın hakları ona bağışladım; öyleyse sen de farz kıldığın kendi haklarını ona bağışla; çünkü sen bağışlamaya benden daha layıksın.” [65]

              İmam Sadık (a.s)’dan şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
              “Mümini kabre bıraktıklarında namaz sağ tarafında, zekat sol tarafında, iyilik ve ihsan karşısında, sabrı ise başka bir tarafta yer alacaktır. iki melek sorgu sual için geldiklerinde sabır; namaz, zekat ve iyiliğe şöyle diyecektir: “Arkadaşınızın yardımına koşun (yani ölüyü koruyun); ondan aciz olduğunuzda ben onun yanındayım.”

              Allame- i Meclisi (r.a) şöyle buyurmuştur: Mehasin kitabında sahih bir senetle, O Hazret'ten (İmam Bakır veya İmam Sadık –a.s-) şöyle rivayet edilmiştir:
              “Mümin öldüğünde onunla birlikte altı suret de onun kabrine girer; onlardan biri diğerlerinden daha güzel, daha güzel kokulu ve daha tertemizdir. Onlardan biri ölünün sağ tarafında, biri sol tarafında, biri önünde, biri arkasında, bir ayak tarafında, hepsinden daha güzel olan da baş tarafında dururlar; soru veya azap her taraftan gelmiş olursa, o yönde durmuş olan suret ona mani olur; hepsinden daha güzel olan suret diğer suretlere; “Siz kimsiniz? Allah Teala benden taraf size mükafat versin.” der. Sağ tarafta olan; “Ben namazım.”der. Sol tarafta olan; “Ben zekatım.”der. Önünde olan; “Ben orucum.”der. Arkasında olan; “Ben mümin kardeşlere iyilik ve ihsanım.” der.
              Daha sonra onlar da “Sen kimsin ki bizden daha güzel, daha iyi ve daha güzel kokulusun?”diye sorarlar. O da cevaben: “Ben Âl- i Muhammed (s.a.a)’in velayetiyim.” der.”[66]

              Şeyh Saduk (r.a) Şaban ayı orucunun fazileti hakkında şöyle rivayet etmiştir:
              “Kim, Şaban ayından dokuz gün oruç tutarsa, Nekir ve Münker, ondan sorgu sual ettiklerinde ona karşı şefkatli olurlar.”
              İmam Muhammed Bakır (a.s)’dan, Ramazan ayının yirmi üçüncü gecesini ihya eden (uyumayarak ibadetle geçiren) ve o gecede yüz rekat namaz kılan kimse için bir çok faziletler nakledilmiştir. Örneğin:

              “Kim o geceyi ibadetle geçirirse, Allah Teala, Nekir ve Münkir’in korkusunu vahşetini ondan uzaklaştırır ve kabrinden bir grup halkı aydınlatan bir nur çıkar.”

              Resulullah (s.a.a)’ten de şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
              “Kına yakmada on dört özellik vardır; ...Onlardan biri, Nekir ve Münker’in ondan haya etmeleridir.” [67
              "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

              Yorum


                #8
                Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

                Daha önce şuna değindik ki, Necef-i Eşref’in pâk türbesinin özelliklerinden biri, orada defnedilen kimseden Nekir ve Münker’in sorgu sualinin kaldırılmış olmasıdır. Şimdi bu sözün teyidi için şu öyküleri naklediyoruz:

                1- Allame- i Meclisi (r.a) Tuhfe’de, (İrşad’ul-- Kulub kitabından naklen) ve Ferahat’ul-- Ğariy’de şöyle nakletmiştir
                Kufe halkından salih bir adam şöyle dedi: “Ben yağmurlu bir gece Kufe camisinde idim. O sırada Müslim (r.a)’in kabri tarafındaki kapı çalındı, kapıyı açtıklarında içeriye bir cenaze getirdiler, cenazeyi Müslim’in kabrinin yanında bulunan bir sofanın üzerine bıraktılar. Cenazenin yanında olanlardan biri rüyasında iki kişinin cenazenin yanında hazır olduklarını gördü. Onlardan biri diğerine şöyle dedi: “Baksana, bizim onunla hesabımız vardır, hakkımızı ondan alalım.”
                Sonra uykudan uyanarak, gördüğü uykuyu arkadaşlarına anlattı. Daha sonra cenazeyi kaldırıp hesap ve azaptan kurtulması için Necef’e götürdüler.

                2- Çok büyük üstadımız Muhakkik Behbahani (r.a)’ten şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
                Uykuda İmam Hüseyn (a.s)’i gördüm, Hazret'e: “Ey efendim ve benim mevlam! Acaba sizin kenarınızda defin edilen bir kimseden sorgu sual soruyorlar mı?diye sorduğumda İmam (a.s) şöyle buyurdular: “Hangi melek ondan soru sormaya cesaret edebilir!”

                Yazar der ki, Arapların arasında şöyle bir ata sözü vardır: “Ehma min muciyr’il cerad” Yani filan adamın sığınağında olan kimseyi himaye etmesi, çekirgelere sığınak verenin himayesinden daha çoktur.” Bu atasözünün kıssası şöyledir:

                “Tayy kabilesinden olan Mudlic bin Süreyd isminde göçebe bir şahıs, bir gün kendi çadırında oturduğu sırada Tayy kabilesinden bir grup adam çuval ve torbalarıyla oraya geliyorlar. Onlardan; “Hayır ola, ne için buraya gelmişsiniz?” diye soruyor.
                Cevaben diyorlar ki: “Senin çadırının etrafında pek çok çekirge toplanmıştır, onları tutmak için geldik.”

                Mudlic bu sözü duyur duymaz yerinden kalkıp atına biniyor ve eline bir mızrak alarak şöyle diyor:
                “Allah’a ant olsun ki kim bu çekirgelere dokunursa onu öldürürüm. Bu çekirgeler bana sığındıkları ve benim kenarımda oldukları halde onları tutmak mı istiyorsunuz? Böyle bir şeye kesinlikle müsaade etmem.”

                Mudlic, hava ısınıp çekirgeler çekip gidene dek sürekli onları savunuyor, sonra şöyle diyor: “Şimdi çekirgeler benim kenarımdan dağılıp gittiler, artık onlara karşı nasıl davranırsanız kendiniz bilirsiniz.” [68]

                3-Habl’ul-- Muttakin kitabından şöyle nakledilmiştir: “İmam Rıza (a.s)’ın hareminin çok salih hizmetçilerinden olan Mir Muinuddin Eşref şöyle nakletmiştir:

                Uykuda haremin Dar’ul-- huffaz veya keşikhanede (nöbetçi odasında) olduğumu gördüm, abdest almak için ravza- i mübarekeden dışarı çıktım. Emir Ali Şir sofasına ulaştığımda, pek çok adamın sahn- i mutahhar'a (haremin bahçesi) girdiğini gördüm, onların önünde nurlu ve güzel simalı bir şahsiyet vardı, onun arkasındaki insanların elinde kazmalar vardı. Sahn-i mukaddesin ortalarına yetiştiklerinde, onların önünde olan o yüce şahsiyetli bir adam kabre işaret ederek onlara; “Bu kabri yarın ve bu habis adamı dışarı çıkarın” diye emretti.

                Onlar o kabri kazmaya koyulduklarında, bir adama, “Bu vakarlı şahsiyet kimdir?” diye sordum. Cevaben; “Emir’ul-- Muminin Hz. Ali’dir.” dedi. Bu sırada İmam Rıza (a.s) ravza- i mübarekeden dışarı çıktı, Hz. Ali (a.s)’ın huzuruna yetişerek selam verdi, Hazret de selamın cevabını verdiler. İmam Rıza (a.s), Hz. Ali (a.s)’a hitaben şöyle arz ettiler: “Lütfen burada defnedilen şahsı affediniz, benim hatırım için onun kusurundan geçiniz.” Hazret; “Bu fasığın dünyada şarap içtiğini biliyor musun?”dedi.

                İmam Rıza (a.s) cevaben şöyle arz ettiler: “Evet, fakat ölünce benim kenarımda defnedilmesini vasiyet etti, sizden beklentim onu affetmenizdir.”

                Emir’ul-- Muminin (a.s); “Onun kusurlarını senin hatırın için bağışladım” buyurdular. Sonra Hazret teşrif götürdüler (çekip gittiler). Ben bu esnada vahşetle uykudan uyandım, harem-i mübarekenin hizmetçilerinden bazılarını uykudan kaldırdım, birlikte uykuda gördüğüm yere geldik. Orada yeni bir kabrin olduğunu ve toprağından birazının ise dışarı dökülmüş olduğunu gördüm.”Bu kabrin sahibi kimdir?”diye sordum.”Türklerden dün burada defnedilen bir kişidir.” dediler. [69]
                "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                Yorum


                  #9
                  Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

                  ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: BERZAH


                  Allah Teala Müminun suresi 100. ayetinde Berzah aleminin dehşetli ve korkunç makamına işaret etmektedir: “Onların önlerinde, diriltilip kaldırılacakları güne kadar bir engel (berzah) vardır.”

                  Hz. Sadık (a.s) bir hadisinde şöyle buyurmaktadır:
                  “Allah'a andolsun ben sizler için berzahtan korkmaktayım!”
                  Ravi, “Berzah nedir?”diye sorunca da şöyle buyurdu:
                  “Berzah ölünce kıyamete kadar kalınan kabirdir.” [70]

                  Kutb-i Ravendi’nin “Lübb’ul-Lübab” kitabından şöyle bir rivayet nakledilmiştir: “Ramazan ayında her cuma akşamı ölüler yüksek sesle bağırarak şöyle derler: Ey ehlim! Ey çocuklarım! Ey yakınlarım! Bize her hangi bir şeyle merhamet edin, Allah size rahmet etsin, bizi hatırlayın, unutmayın, bize acıyın, garipliğimize merhamet edin, şüphesiz ki biz dar bir zindan, keder, gam ve zorluk içinde yaşamaktayız. O halde sizler de bizim gibi olmadan bize acıyın, duanızı esirgemeyin, bizim için sadaka verin, belki bu vesileyle Allah bize rahmet eder.

                  Ey Allah'ın kulları! Biz de sizin gibi güçlüydük, sözlerimizi duyun, bizleri unutmayın, sizin içinde bulunduğunuz refahı biz de yaşadık, biz onları Allah yolunda harcamadık, hakkı engelledik, onlar bizim için günah oldu, başkalarına fayda verdi. Bize bir dirhem, bir parça ekmek veya herhangi bir şeyle merhamet edin, yakında siz de nefsinize ağlayacak, fayda görmeyeceksiniz. Nitekim biz de ağlıyor ama fayda görmüyoruz, o halde bizim gibi olmadan, çalışın” [71]

                  Cami’ul- Ahbar'da ashaptan bazısının naklettiğine göre Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ölülerinize hediye gönderin.”
                  Ashap, “Ölülerin hediyesi nedir?” diye sorduklarında da şöyle buyurdular:
                  “Sadaka ve duadır; müminlerin ruhu her cuma dünya semasına evlerinin karşısına iner, hüzünlü bir sesle ağlayarak feryat eder: ‘Ey ehlim! Ey babam! Ey annem! Ey yakınlarım! Bizlere merhamet edin, Allah da sizlere merhamet etsin, elinizde olan şeyler bize azap ve hesap oldu, faydası ise başkalarına ulaştı, bize bir dirhem, bir parça ekmek veya bir elbiseyle de olsa merhamet edin, Allah da size ziynet elbisesi giydirsin.”

                  Resulullah (s.a.a) de, biz de hep birlikte ağladık. Hz. Peygamber konuşamayacağı derecede hüngür hüngür ağlladıktan sonra şöyle buyurdular:
                  “Onca nimet ve sevinçten sonra bu toprakta çürüyenler de sizin din kardeşlerinizdir. Kendi canları hakkında azap ve helak korkusuyla şöyle feryad ediyorlar:
                  ‘Eyvahlar olsun bize, eğer elimizde olan şeyleri Allah'a itaat ve rızayeti yolunda harcamış olsaydık şimdi size muhtaç olmazdık.’ Sonra hasret ve pişmanlıkla geri dönerek şöyle feryad ederler: “Çabuk ölülerin sadakalarını gönderin.” [72]

                  Adı geçen eserde Hz. Peygamber’den yine şöyle buyurduğu nakledilmiştir: “Bir melek, ölü için verdiğiniz her sadakayı, parlak nuru yedi kat göklere erişen bir testi içerisine alır, kabrin kenarında durur ve şöyle feryad eder: ‘Selam olsun üzerinize ey kabir ehli! Yakınlarınız sizlere şu hediyeleri gönderdi.’ Ölü de onu alır kabrine koyar, böylece kabri genişler.”

                  Hz. Peygamber (s.a.a) daha sonra şöyle buyurdular:
                  “Bilin ki, ölüye sadaka vermekle de olsa merhamette bulunan kimseye, Allah nezdinde Uhud dağı kadar mükafat verilir, Allah'ın arşından başka hiçbir gölgenin olmadığı kıyamet gününde Allah'ın arşının gölgesinde olur, böylece bu sadakayla hem ölü hem de canlı kurtuluşa erer.” [73]

                  Söylenildiğine göre birisi Horasan Emirini rüyasında görüyor. Emir yalvarıp yakararak şöyle diyor:
                  “Köpeklerinizin önüne attığınız şeylerle de olsa bana bir şeyler gönderin, ona bile muhtaç durumdayım.” [74]
                  "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                  Yorum


                    #10
                    Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

                    Allame Meclisi (r.a) Zat’ul- Mead kitabında şöyle buyuruyor:

                    “Ölüleri unutmamak lazım; zira hayırlı işlerden mahrum durumdalar, mümin kardeşleri yakınları ve çocuklarına ümit bağlamışlar, dört gözle onların ihsanlarını bekliyorlar. Özellikle de gece namazlarında, farz namazlardan sonra ve kutsal mekanlarda dualarını bekliyorlar, anne ve babaya diğerlerinden daha çok dua etmek ve hayırlı işler yapmak gerekir.
                    Rivayetlerde yer aldığına göre bazı evlatlar anne babaları hayattayken kötü olsalar da onlar öldükten sonra kendileri için yaptığı iyi işler sebebiyle hayırlı evlat olabilirler; hakeza anne babaları hayatta iken iyi olan evlatlar da yapması gereken hayırlı işleri az yaptıkları hasebiyle kötü evlat olurlar; anne baba için yapılacak başlıca hayırlı işler onların borçlarını ödemek, İlahi ve insani haklarını eda etmek, haç ve benzeri kazaya kalan ibadetlerini bizzat veya birini kiralamak suretiyle eda etmektir. [75]

                    Sahih rivayette yer aldığına göre İmam Sadık (a.s) her gece kendi evladı için ve her gün de anne babası için iki rekat namaz kılardı. Birinci rekatında Kadir suresini, ikinci rekatında ise Kevser suresini okurdu. [76]
                    İmam Sadık (a.s) senedi sahih bir hadisinde şöyle buyuruyor: “Ölü darlık ve şiddet içinde olduğunda Allah Teala ona genişlik verir, darlıktan kurtarır ve ona; “Sana verilen bu genişlik falan mümin kardeşinin senin için kıldığı namaz sebebiyledir” denir.
                    Ravi, “İki rekat namaza iki ölüyü ortak kılabilir miyiz?” diye sorunca da İmam (a.s); “Evet” diye buyurdu.
                    Daha sonra şöyle buyurdu: “Canlı hediyeye sevindiği gibi, ölü de kendisi için yapılan dua ve istiğfarlarla genişlik bulur ve sevinir.” [77]

                    Yine şöyle buyurmuşlardır: “Namaz, oruç, hac, sadaka, dua ve diğer hayırlı ameller kabirdeki ölüye ulaşır. Bu amellerin sevabı hem ölüye, hem de o hayır ameli yapana yazılır.”
                    Başka bir hadiste şöyle buyurmuşlardır: “Müslümanlardan her kim bir ölü için salih amel yaparsa, Allah Teala onun sevabını kat kat verir ve ölü de o amelden faydalanır.” [78]
                    "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

                      Başka bir rivayette de şöyle yer almıştır:

                      “Her hangi bir şahıs bir ölü için sadaka verdiğinde, Allah Teala Cebrail'e yetmiş bin melekle o ölünün kabrine gitmesini emreder, herbirinin elinde ilahi nimetlerle dolu bir tabak bulunur ve ona şöyle derler: ‘Selam olsun sana ey Allah'ın dostu, bu falan müminin sana gönderdiği hediyedir.’ Böylece kabri aydınlanır ve Allah (c.c) Cennet'te ona bin şehir ikram eder, onu bin huri ile evlendirir, ona bin elbise giydirir ve onun bin ihtiyacını giderir.” [79]

                      Ben de burada bir kaç faydalı hikaye ve sadık rüya nakletmeyi uygun görüyorum; sakın bunlara itinasızlık etme, sakın onları boş rüyalardan veya çocuklara nakledilen hikayelerden sanma, biraz düşün, iyice düşünecek olursan kafandan aklın, gözünden uykun kaçar:
                      Bütün efsaneler, uyku getirir;
                      Benim efsanem ise, uyku kaçırır.

                      “Şeyhimiz Sıkatu'-İslam Nuri (r.a), “Dar’us- Selam” kitabında büyük alim Seyyid Ali b. Hasan el- Hüseyini el- İsfahani'nin şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
                      “Allame babam vefat edince ben Necef'teydim. Ben ilim tahsiliyle meşgul idim. Babamın işlerine bazı mümin kardeşler baktığı için ben detayından habersizdim. Yedi ay sonra da annemi kaybettim. Annemin cenazesini de Necef'e getirip gömdüler. Bir gece rüyamda babamı gördüm. Oturduğum odaya geldi, ben hemen kalkıp kendisini selamladım. Odanın baş köşesine oturarak benim hal ve hatırımı sordu. O an öldüğünü de bildiğim için, “Siz İsfahan'da vefat ettiniz, buraya nasıl geldiniz?”diye sordum.

                      Babam şöyle dedi: “Evet vefat ettikten sonra beni Necef'e naklettiler ve şu anda mekanımız Necef'tedir.”
                      Kendisine; “Annem de yanında mı?”diye sordum.”Hayır!”deyince dehşete kapıldım. Bana; “O da Necef'tedir, ama başka bir mekandadır.” deyince, babamın alim olduğu için annemden daha üst bir makamda olduğunu anladım. Daha sonra babamın hal ve hatırını sordum, şöyle buyurdu: “Ben daha önce darlık ve sıkıntıda idim, ama şimdi Allah'a hamdolsun durumum iyidir. O darlık ve sıkıntılar genişlik ve ferahlığa dönüştü.”
                      Ben şaşkınlık içinde bunun nedenini sorunca da şöyle dedi: “Hacı Rıza adında birine borcum vardı. Bu yüzden durumum kötüleşti.”

                      Büyük şaşkınlıkla uykudan uyandım, korku içinde babamın vasisi olan kardeşime bir mektup yazarak gördüğüm rüyayı anlattım, babamın gerçekten Hacı Rıza'ya borcunun olup olmadığını öğrenmesini istedim, kardeşim babamın borç defterinde böyle bir borcunun olmadığını söylediyse de bizzat o şahsa gidip sormasını istedim, kardeşim sorunca Hacı Rıza kendisine şöyle demiş: “Evet, benim babandan onsekiz tümen alacağım vardı ve bunu Allah'tan başka kimse bilmiyordu, baban vefat edince bu borcunu defterine yazmadığını öğrendim, iddia edecek olsaydım bile isbat edemezdim, onun borç defterine yazdığını zannetmiştim, herhalde müsamaha etmiş, dolayısıyla ben de alacağımdan ümidimi kestim.”
                      Kardeşim gördüğüm rüyayı ona anlatmış ve borcunu ödemek istemiş, Hacı Rıza ise babamın bu şekilde borcunu haber vermesinden dolayı hakkını helal edip almaktan vazgeçmiş. [80]
                      "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                      Yorum


                        #12
                        Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

                        Hakeza büyük üstadım Nuri Hacı Molla Ebu’l Hasan “Dar’us- Selam” kitabında Mazenderani'den şöyle söylediğini nakletmektedir:
                        “Benim Molla Cafer adında Tilk'li büyük bir alim dostum vardı, veba salgınında bir çok insan ölmüş ve bu dostumu vasileri olarak tayin etmişlerdi. Molla Cafer onların vasiyeti üzere mallarını toplamış ama gerekli yerlere harcamadan ölmüştü, dolayısıyla mallar zayi olmuş, gerekli yerlere ulaştırılmamıştı.

                        Günün birinde Allah bana İmam Hüseyin (a.s)'in kabrini ziyaret etmeyi nasip etti, Kerbela'da bir gece rüyamda ateşler içinde yanan, boynuna zincir vurulmuş birini gördüm, zincirin iki tarafında iki şahıs durmuştu, boynunda zincir olan adamın dili uzamış, göğsüne kadar sarkmıştı, beni görünce yanıma geldi, yaklaştığında dostum Molla Cafer olduğunu gördüm, haline şaşırdım, benimle konuşmak ve yardım istediyse de o iki şahıs zincirin iki tarafından çekerek onu geriye attılar, konuşmasına izin vermediler, bu durum tam üç defa aynı şekilde cereyan etti, ben bu durumdan korkuya kapıldım ve çığlık atarak uyandım, çığlığımdan yanımda yatan bir alim de uyandı, ona gördüğüm rüyayı anlattım, o anda haremin kapıları açıldı, birlikte gidip ziyaret etmemizi ve dostum Molla Cafer için Allah'tan bağışlanma dilememizi istedim. İmam Hüseyin'in kabrini ziyaret ettik ve yapmak istediklerimizi yaptık ve bundan tam yirmi yıl geçti, ben Molla Cafer'in halkın malındaki kusuru sebebiyle bu hale geldiğini anladım.

                        Daha sonra Allah'ın lütfuyla Hacca gittim, Medine'ye dönerken hastalandım, yürüyecek halim yoktu, arkadaşlarıma beni yıkamalarını, elbiselerimi değiştirmelerini ve omuzlarına alarak Resulullah'ın kabrini ziyarete götürmelerini istedim. Arkadaşlarım da isteğimi yerine getirdiler, Resulullah (s.a.a)'in haremine varınca bayıldım, arkadaşlarım beni orada bırakıp kendi işlerine döndüler, uyanınca yeniden sırtlayıp Hz. Resulullah'ın kabrinin yanına götürdüler, oradan da arka taraftan Hz. Fatıma'nın evinin yakınına götürdüler, orada oturup ziyarette bulundum ve iyileşmem için Hz. Fatıma'ya tevessülde bulundum.

                        Hz. Fatıma (a.s) rivayetlerde yer aldığı üzere Hz. Hüseyin'i çok seviyordu, ben ise Kerbela'da Hz. Hüseyin'in kabrinin yakınında oturuyordum, bu vesileyle Hz. Fatıma'ya tevessül ederek Allah'tan kendim için şifa diledim, daha sonra Hz. Resululah'a teveccüh ederek hacetlerimi arzettim, Resulullah'tan vefat eden dostlarım için şefaat diledim, isimlerini tek tek zikredince aklıma daha önce rüyasını zikrettiğim dostum Molla Cafer geldi, çok üzüldüm, onun için bağışlanma ve şefaat diledim, onun için elimden gelen her şeyi yaptım.

                        Biraz hafifleyince yardım almaksızın eve döndüm, Hz. Fatıma'nın bereketiyle iyileştim, Medine'den ayrılmak üzereyken Uhut'ta konakladım, Uhut şehitlerini ziyaret ettikten sonra orada uyudum, rüyamda yine dostum Molla Cafer'i gördüm, bu defa oldukça sevinçliydi, beyaz elbiseler giymiş sarık takmış elinde bir baston vardı, bana selam verip şöyle dedi:
                        “Merhaba gerçek dostum, dost dediğin senin gibi olur, ben bunca yıldır darlık, bela ve şiddet içindeydim, sen ziyaretten dönünce ben de kurtuldum, iki üç gündür beni yıkayıp temizlediler, pisliklerden arındırdılar, bu elbiseleri bana Hz. Peygamber, bu abayı da Hz. Fatıma gönderdi, Allah'a şükür rahatlığa ve güzelliğe eriştim, ben seni uğurlamak ve müjdelemek için geldim. Sağ salim ehline döneceksin ve onlar da sağlık ve afiyet içindeler.”
                        Uykudan uyandım büyük bir sevinçle Allah'a şükrettim. [81]

                        Merhum Şeyh de şöyle buyurmuştur: “Akıllı ve bilgili insan bu rüyanın inceliklerini düşünmek zorundadır, zira bu rüyadaki sırlar insanın kalp körlüğünü ve basiretsizliğini gidermektedir.”
                        "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                        Yorum


                          #13
                          Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

                          Hakeza büyük Şeyh Hacı Molla Ali, değerli babası Hacı Mirza Halil Tehrani'den şöyle dediğini nakletmektedir: “Ben Kerbela'daydım, annem ise Tahran'da. Gece rüyamda annemi gördüm, annem yanıma gelip bana şöyle dedi: “Ey oğlum! Ben öldüm, beni sana doğru getirdiler ve burnumu kırdılar.”

                          Korku içinde uyandım, bir kaç gün sonra da dostlarımdan bir mektub aldım. Mektupta şöyle yazılıydı: “Annen vefat etti, cenazesini sana yolladık.”

                          Daha sonra yetkililer annemin cenazesini teslim almışlar ve benim Necef'te olduğumu sanarak bir kervansaraya yerleştirmişlerdi. Böylece rüyamın doğru olduğunu anlamıştım. Ama henüz şaşkındım ve annemin; “Burnumu kırdılar.” sözünü anlayamamıştım. Annemin cenazesini teslim aldığımda gerçekten de burnunun kırıldığını gördüm.

                          Sebebini sorunca da bana şöyle dediler: “Biz kervansarayda annenin tabutunu oradaki diğer tabutların üstüne koymuştuk. Daha sonra izdiham nedeniyle cenaze yere düşmüştü. Belki burnu bundan dolayı kırılmış olabilir. Bundan başka bir bildiğimiz yok.”

                          Annemin cenazesini getirip Hz. Ebu'l-Fazl'ın kabrinin karşısında bir yere koydular. Ben şöyle arzettim: “Ey Ebu'l-Fazl! Annem namaz ve orucunu hakkıyla eda edemedi. Şimdi de sana geldi ve ben onun elli yıllık namaz ve orucunu kaza edeceğim. Ne olur şefaat et de azap ve eziyetten kurtulsun.”

                          Daha sonra onu defnettik. Ama sözünü verdiğim kaza oruç ve namazlarını eda etmede gevşek davrandım.
                          Bir gece rüyamda evimizin kapısında kavga ve gürültü olduğunu gördüm. Çıkıp ne olduğunu anlamak istedim. Aniden kapıda annemin bir ağaca bağlanıp kırbaçlandığını gördüm. Neden kırbaçladıklarını sorunca da şöyle dediler: “Biz Ebu'l Fazl tarafından, şu miktar para verene kadar onu dövmekle görevliyiz.”

                          Ben eve dönüp istedikleri parayı aldım ve kendilerine verdim. Annemi ağaçtan çözüp eve getirdim, hizmet etmeye başladım.
                          Uyanınca benden aldıkları paranın elli yıllık ibadet için verilen para miktarınca olduğunu anladım. Hemen o miktar parayı alıp, “Riyaz” kitabının yazarı Seyyid Ali'ye verdim ve şöyle dedim: “Bu elli yıllık ibadet parasıdır. Rica ediyorum bunu annem için gerekli yere verin.”[82]
                          "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                          Yorum


                            #14
                            Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

                            Hakeza o büyük zat değerli babasından şöyle nakletmektedir: “Tahran'daki hamamlardan birinde oruç tutmayan ve namaz kılmayan bir hizmetçi vardı. Bir gün mimarlardan birinin yanına gelip kendisi için yeni bir hamam yapmasını istedi, mimar; “Nereden para getireceksin?” diye sordu.
                            Hizmetçi; “Seni ilgilendirmez sen paranı al ve bir hamam yap”dedi. O mimar da ismi Ali Talip olan bu hizmetçiye güzel bir hamam yaptı.

                            Merhum Hacı Molla Halil şöyle diyor: “Necef'te iken rüyamda Ebu Talip'in Necef'e, Vadi-i Selam'a geldiğini gördüm, şaşırarak, “Sen nasıl bu mukaddes mekana geldin; halbuki ne namaz kılıyor, ne de oruç tutuyordun?”diye sordum.
                            O şöyle dedi: “Ey falan! Ben öldüm ve beni zincirlere vurarak azap etmeye götürdüler, Hacı Molla Muhammed Kirmanşahi benim adıma kazaya kalan hac, oruç, namaz, zekat ve kul haklarının hepsini eda edecek bir vekil tuttu. Böylece üzerimde hiçbir hak bırakmadı ve beni kurtardı, Allah ona iyi mükafatlar versin.”

                            Korku içinde uyandım, bir müddet sonra Tahran'dan gelen birilerine Ali Talip'i sordum, onlar da bana rüyamda gördüğüm gibi her şeyi tıpatıp anlattılar. Hac, namaz ve oruç için tuttuğu vekillerin isimleri bile aynıydı, dolayısıyla bu sadık rüyama şaşırdım.”[83]

                            Şüphesiz bu rüya da, oruç, namaz, haç ve diğer hayır işlerin ölüye ulaştığını söyleyen rivayetleri tasdik etmektedir. Ölü darlık ve şiddet içinde kalınca salih ameller vasıtasıyla rahatlığa ermektedir.

                            Hakeza, “Alemde ölen her müminin ruhunu Vadi-i Selam'a götürürler.”[84] hadisini de doğrulamaktadır. Bazı rivayetlerde de, “Onların halkalar şeklinde oturduğunu ve birbirine hadis naklettiklerini görür gibiyim.”diye yer almıştır.
                            Rüyada sözü edilen Molla Muhammed Kirmanşahi ise hadis alimlerinden ve Tahran'ın salih zatlarından biridir.
                            "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                            Yorum


                              #15
                              Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

                              Büyük alim Kadı Said Kummi'nin Erbainat kitabında şöyle nakledilmiştir: “Bize güvenilir kimseden ulaştığına göre, büyük üstat Şeyh Amili bir gün İsfahan mezarlığında yaşayan bir arif dostunu ziyarete gitti. O arif şahıs şeyhe şöyle dedi:

                              “Ben bu mezarlıkta önceki gün ilginç bir şey gördüm, bir grup insan, ölülerini götürüp defnettiler, bir müddet sonra bu aleme ait olmayan çok güzel bir koku hissettim, şaşırıp kaldım, kokunun nereden geldiğini anlamak için etrafıma bakındım, aniden padişahların elbisesini giyinmiş güzel yüzlü bir gencin az önceki mezarlığa doğru gittiğini gördüm, bu olaya şaşırdım, kabrin yanına oturunca da yok oldu, adeta kabirden içeri girmişti. Çok geçmeden bu defa her tarafa yayılan kötü bir koku aldım, bu defa bir köpeğin o gencin ardından gittiğini, kabre yaklaştığını ve kaybolduğunu gördüm. Donup kalmıştım, aniden o genç dışarı çıktı, bu defa oldukça kötü ve yaralı bir bedenle geldiği yerden geri döndü.

                              Ben ardından gittim ve ondan gerçeği bana anlatmasını istedim, bana şöyle dedi: “Ben bu ölünün salih ameliyim, mezarda da onunla olmakla görevliydim, ardından kabre giren o köpek ise onun kötü amelleriydi, ben onu dışarı çıkarmak ve görevimi yapmak istedim, o köpek beni ısırdı, yaraladı, onunla olmama izin vermedi. Artık mezarda onunla kalamadım, dışarı çıkıp onu yalnız bıraktım.”

                              Bu mükaşefe ehli arif, olayı nakledince şeyh şöyle dedi: “Doğru söylüyorsun, biz amellerin tecessümüne ve hal ile uygun şekillenmesine inanıyoruz.” [85]

                              Bu hikayeyi, Şeyh Saduk'un “Emali” kitabının başında naklettiği ve bizim özetle verdiğimiz şu rivayet de tastik etmektedir:
                              “Kays bin Asım, Temimoğulları'ndan bir grup insanla birlikte Resulullah'ın huzuruna vardı, Resulullah'tan kendilerine faydalı öğütlerde bulunmalarını istedi. Hz. Peygamber de onlara nasihat etti, bu cümleden olarak şöyle buyurdu:

                              “Ey Kays! Seninle defnedilen canlı bir arkadaşın olacaktır, sen de onunla defnedileceksin, ama sen ölüsün, eğer o kerim olursa sana ikram eder ve eğer aşağılık olursa seni yalnız bırakır, onunla haşr olursun, onunla sorgulanırsın, o halde onun salih olmasına çalış; zira eğer salih olursa onunla dost olursun; eğer fasit olursa ondan dehşete kapılırsın ve o senin amelindir.”

                              Kays şöyle dedi: “Ey Allah’ın Resulü! Bu öğütün şiir diliyle söylenmesini istiyorum, böylece onunla yakınımızdaki Araplara övünür ve hem de onu azık edinmiş oluruz.”

                              Resulullah (s.a.a) de bunun için, şair olan Hasan bin Sabit'i çağırdı, Selsal bin Delhemes, Hasan bin Sabit gelmeden o öğütü şiir diliyle ifade etti ve şöyle dedi:

                              İşlerinden bir dost seç,
                              Şüphesiz mezardaki dost insanın amelidir,
                              Ölümden sonra için onu hazırlaman gerekir,
                              İnsanı çağırdıkları ve icabet ettiği gün için.
                              Eğer bir şeyle meşgul isen,
                              Allah'ın razı olmadığı şey olmasın.
                              İnsana ölümünden önce ve sonra,
                              Sadece ameli olur arkadaş.
                              Bil ki insan ehlinin misafiridir,
                              Az bir müddet kalır sonra göçer.


                              Şeyh Saduk (r.a) İmam Sadık(a.s)'ın Hz. Peygamber (s.a.a)'den şöyle buyurduğunu nakletmektedir:
                              “Hz. İsa kabirde azap gören birinin yanından geçti, ertesi yıl yine oradan geçerken o şahsın azaptan kurtulduğunu gördü, Allah'a şöyle arzetti: “Ey Allah'ım, geçen yıl buradan geçince sahibinin azapta olduğunu gördüm, bu yıl ise azaptan kurtulduğunu görüyorum, bunun hikmeti nedir?”

                              Hz. İsa'ya şöyle vahyedildi: “Ey Ruhullah, bu kabir sahibinin salih bir oğlu vardı, buluğ çağına erince bir yol yaptı, bir yetime sahip çıktı, ben de oğlunun bu ameli sebebiyle onu affettim.” [86]
                              "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                              Yorum

                              YUKARI ÇIK
                              Çalışıyor...
                              X