Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

AHİRET MENZİLLERİ

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #31
    Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

    Güzel ahlak hususunda da bir kaç hikaye nakletmek istiyorum.
    Nakledildiği üzere Malik Eşter Kufe pazarından geçiyordu, üzerinde ham iplikten örülmüş gömlek ve başında sarık vardı. Pazarda onu tanımayanlardan birisi alay ederek ona taş attı, Malik ona bir şey demedi. Ona bu alay ettiği kimsenin Hz. Ali'nin arkadaşı Malik Eşter olduğunu söylediklerinde korkudan titremeye başladı, gidip ondan özür dilemek istedi, Malik camiye gitmiş namaz kılıyordu, namazı bitince o adam ayaklarına kapandı, Malik sebebini sorunca da şöyle dedi: “Sana karşı yaptığım küstahlıktan dolayı özür dilerim.” Malik Eşter şöyle dedi: “Önemli değil, Allah'a andolsun ben camiye senin için istiğfar etmeye geldim.” [142]

    Görüyorsunuz, Malik Hz. Ali'den ne de güzel ahlak öğrenmişti, Malik ordu komutanlarından oldukça cesur ve azametli biriydi. O kadar cesurdu ki İbn-i Ebil Hadid şöyle diyor: “Her kim, insanlar arasında Hz. Ali dışında Malik kadar cesur biri olamaz.” diye yemin ederse, yemini doğrudur. Hayatı Şam ehlini, ölümü ise Irak ehlini bozguna uğratan insan için ne diyeyim? Hz. Ali de onun hakkında şöyle buyurmuştur:
    “Ben Resulullah'a nasıl idiysem Malik de bana öyledir. Keşke sizin aranızda onun gibi iki kişi, hatta bir kişi olsaydı.”

    Malik'in düşman karşısındaki azametini şu şiiri açıkça ortaya koymaktadır:
    “Eğer Muaviye'ye saldırmazsam, ve tecrübeli dev atlar üstünde uzun kılıçlarla savaşmazsam, Cömertlik, şerafet ve misafirperverlikten mahrum kalayım;
    Şimşek çakarcasına veya güneş doğarcasına, kızgın demirler gibi onun ordusunun üzerine yağacağım.” [143]


    Bu kadar cesur ve azametli olmasına rağmen kendisine ihanet eden bir pazarcıya karşı gösterdiği böylesine güzel bir ahlaka sahipti. Ona bir şey demediği gibi camiye gidip onun için dua ve istiğfarda bulundu. Dikkat edecek olursan bu cesaret ve nefis hakimiyeti onun fiziksel cesaretinden daha üstündür.
    "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

    Yorum


      #32
      Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

      Merhum Şeyh, Müstedrek'in sonunda Hacı Nesıyruddin Tusi hakkında şöyle naklediyor: “Bir gün elinde bir mektup geldi, mektupta kendisine çok ağır hakaretler ve sövgüler vardı, bu cümleden olarak kendisine “it oğlu it” diye sövmüştüler.
      Hacı Nesıyruddin Tusi hiçbir kötü karşılık vermeden güzel bir ifadeyle kendisine şöyle yazdı: “Bana it demişsin, bu doğru değildir; zira it dört ayak üzerinde yürümektedir ve tırnakları uzundur, ben ise dik yürüyen ve derisi gözüken biriyim; it gibi tüylerim de yok, geniş tırnaklarım var, konuşan ve gülen biriyim, o halde köpekte olan özellikler bende yok.”
      Ona böylesine güzel bir ahlakla cevap yazdı ve onu utandırdı. [144]

      Hacı Nesıyruddin Tusi'nin böylesine güzel ahlakına şaşmamak gerekir; zira Allame Hilli onun hakkında şöyle demektedir: “Şeyh akli ve nakli ilimlerde asrının en üstün insanı idi. İlim, hikmet ve şeri hükümler hususunda sayısız kitaplar yazmıştır, gördüğümüz bütün büyüklerden ahlak hususunda daha üstündü.”

      Burada şu şiire temessül etmek yerindedir:
      “Misk ve karanfilden duyduğun her koku,
      Sümbül gibi olan o zülfün devletinden duyarsın.”

      Şeyh Nasıyruddin Tusi bu güzel ahlakı İmamlardan öğrenmişti. Duymadınız mı Hz. Ali (a.s) kendisine söven birine cevap vermek isteyen Kanber'e şöyle seslendi:

      “Yavaş ol ey Kanber! Bırak bu söven kimse aşağılığıyla kalsın ve sen de sükutunla rahman olan Allah'ı hoşnut eder, şeytanı gazaplandırmış olursun; düşmanına azap vermiş olursun. Taneyi yaran ve insanları yaratan Allah'a andolsun ki, Allah'ı hilim gibi hiçbir şey hoşnut etmez, sessizlik kadar hiçbir şey şeytanı gazaplandırmaz ve cevap vermemek kadar hiçbir şey ahmağa azap vermez.”

      Hem dostları, hem de muhalifleri şeyhi övmüşlerdir. Corci Zeydan “Adab’ul- Lügati'l Arabiyye” kitabında onun hakkında şöyle diyor: “Onun dört yüz bin ciltten fazla dev bir kütüphanesi vardı.”

      Şii alimleri hakkında yazdığım “Fevaid 'ur Rezeviyye” kitabında Şeyh hakkında geniş bilgiler verdim. Şeyh, Kum'a on fersah uzaklıktaki Veşare ehlindendir. Ama Tus'da doğmuştur; mezarı ise Kazimiyye'dedir. Mezarının üzerinde; “Köpekleri de mağaranın girişinde ön ayaklarını uzatmış yatmakta idi.” [145] ayeti yazılıdır. Şeyh, H. 597 yılının Cemadıyelevvel ayının 11. günü dünyaya gelmiş, H. 672 yılının Zilhicce ayının 18'inde Pazartesi günü vefat etmiştir.
      "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

      Yorum


        #33
        Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

        Nakledildiği üzere merhum Hacı Şeyh Cafer (Keşf’ul Ğıta'nın sahibi) İsfahan'da namaza başlamadan önce fakirlere yardımda bulundu ve daha sonra namaza durdu, fakir seyyitlerden biri haberdar olunca iki namazın arasında Şeyh'in yanına vararak; “Ceddimin malını bana ver” dedi.

        Şeyh; “Sen geç geldin, sana verecek bir şey kalmadı.” diye buyurdu. Seyyit kızdı ve Şeyh'in yüzüne tükürdü. Şeyh mihraptan kalkıp cemaat arasında para toplamaya başlayarak şöyle diyordu: “Her kim Şeyh'in sakalını seviyorsa, Seyyid'e yardım etsin.” Cemaat Şeyh'e para yağdırdı, Şeyh onu seyyide verdi ve daha sonra da ikindi namazına durdu.

        Şeyhin güzel ahlakta ne dereceye ulaştığını görüyorsunuz. Halbuki Şeyh Müsümanların lideri, Hüccet'il İslam ve Ehl-i Beyt fakihlerinden biriydi. Fıkıhta öyle bir derecedeydi ki Keşf’ul Gıta kitabını yolculukta yazdı. O şöyle diyordu: “Bütün fıkıh kitaplarını yakacak olsanız bile ben taharet babından diyat babına kadar bütün babları ezberden yazarım.”Şeyh'in bütün evlatları da büyük alim ve fakihlerdendi.

        Şeyhimiz Sıkat’ul İslam Nuri onun hakkında şöyle diyor: “Şeyh'in sünnet, adap, seherlerde dua, ağlama, Allah karşısındaki tevazusu ve nefis muhasebesi şaşılacak bir derecedeydi. Sürekli kendi kendine şöyle diyordu:

        “Sen önceleri küçük bir Cafer'din, sonra büyük Cafer oldun, sonra Şeyh Cafer, daha sonra Irak Şeyhi, daha sonra da Müslümanların önderi oldun. Yani asla dün ne olduğunu unutma.”

        Şeyh, Hz. Ali'nin Ahnef bin Kays'a özelliklerini saydığı şu kimselerdendi:
        “Geceleri herkes yattığında, sesler kesildiğinde ve kuşlar yuvasında uyuduğunda onlar kıyamet korkusundan uyuyamazlar, Allah-u Teela da şöyle buyurmaktadır: “Onlar uykudayken geceleyin ansızın azabımızın gelişinden emin midirler?” Sabahlara kadar feryat eder, ağlar, tesbih eder, mihrapta gözyaşı döker, inlerler. Gece karanlığında hüngür hüngür ağlayarak ibadet ederler.

        Ey Ahnef, onların geceleyin ibadet için kalktıklarını görürsün. Sırtları eğilmiş, namazda Kur’an okurlar, yüksek sesle ağlayarak feryat ederler. Feryat edince boğazlarına kadar ateşte yandıklarını sanırsın. Ağlama seslerini duyunca boyunlarını zincire vurduklarını sanırsın; gündüzleri yeryüzünde yavaşça ve sabırla yürürler, insanlara hep iyiliği anlatırlar, cahiller konuşunca selam derler, boş şeylerden kaçınırlar, iftira yerlerinden uzak dururlar, halkın değerlerine dil uzatma konusunda dilsiz olurlar, batıl sözleri işitme hususunda sağır olurlar. Gözlerine sürme sürerler, günahlara bakmazlar ve Daru's-selamı arzularlar, zira ona giren hüzün ve şüpheden kurtulur.” [146]
        "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

        Yorum


          #34
          Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

          Nakledildiği üzere Sahib bin Abbad kölelerinden bir şerbet istedi, bir kölesi ona şerbet getirdi, içmek isteyince dostlarından biri; “Sakın içme, zehirlidir” diye bağırdı. Şerbeti getiren köle de orada durmuştu. Sahib; “Efendi, delilin nedir?”diye sordu.

          Adam; “Tecrübe et, onu sana verene içir de belli olsun” dedi. Sahip; “Böyle bir iş doğru değildir; ben buna izin veremem” dedi. Adam; “O halde onu kuşlardan birine içir.” dedi. Sahib; “Hayvanı cezalandırmak caiz değildir” dedi.

          Sonra o kadehi yere boşaltmalarını emretti, o kölesine de bir daha evine girmemesini emretti, ama maaşını kesmedi ve şöyle buyurdu: “Yakini, şekle def etmek doğru değildir, birini maaşını kesmekle cezalandırmak mertliğe yakışmaz.”[147]

          Sahib bin Abbad, Âl-i Buye'nin vezirlerinden soylu ve seçkin bir insandı. Edep, fazilet, kemal ve Arapça ilminde zamanının en üstünü idi.

          Nakledildiği üzere imla (yazı yazdırma) için oturduğunda, bir sürü insan istifade etmek için etrafına toplanırdı. Altı katip onun sözlerini halka ulaştırırdı. Yanındaki lugat kitaplarını taşımak için altmış deveye ihtiyaç duyuyordu. Seyyid, alim ve fazıl insanlara çok değer verirdi. Alimleri telif ve tasnif etmeye teşvik ederdi, onun teşvikleri neticesinde Şeyh Hasan bin Muhammed Kummi, Kum Tari’hini yazdı, Şeyh Saduk, Uyun’u- Ahbar’ur- Rıza kitabını yazdı. Sa’lebi ise onun için Yetimet'ud- Dehr kitabını telif etti.
          Alim, fakih, seyyid, şair ve erdemli insanlara ihsanda bulunurdu. Her yıl, fakihlere verilmesi için Bağdat'a beş bin eşrefi gönderirdi.

          Ramazan ayında öğleden sonra yanına gelen herkese iftar verirdi. Ramazan geceleri evinde en az bin kişi iftar ederdi. Ramazan ayındaki verdiği sadaka ve ihsanları, yıl boyunca verdiği sadaka ve ihsanlar kadardı. Hz. Ali'yi öğen düşmanlarını yeren bir çok şiir söylemiştir. H. 385 yılının Sefer ayının 24'ünde Rey şehrine yolculukta vefat etmiştir. Cenazesini İsfahan'a getirdiler ve kabri şu anda İsfahan'dadır.
          "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

          Yorum


            #35
            Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

            YEDİNCİ BÖLÜM: HESAP


            Korkunç duraklardan biri de hesap durağıdır.
            Allah Teala şöyle buyuruyor: “İnsanların hesaba çekilecekleri gün yaklaştı. Hal böyleyken onlar gaflet içinde yüz çevirdiler.” [148]

            Hakeza şöyle buyurmuştur: “Rabbinin ve onun elçilerinin emrinden uzaklaşıp azmış nice memleketler vardır ki, biz onları çetin bir hesaba çekmiş ve onları görülmemiş bir azaba çarptırmışızdır, böylece onlar da yaptıklarının karşılığını tatmışlar ve işlerinin sonu tam bir hüsran olmuştur, Allah onlara şiddetli bir azap hazırlamıştır, ey inanan akıl sahipleri! Allah'tan korkun, Allah size gerçekten bir uyarıcı indirmiştir.” [149]

            Burada teberrüken bir kaç rivayet nakletmek istiyoruz:
            1- Şeyh Saduk Ehl-i Beyt (a.s) yoluyla Hz. Peygamber’den şöyle nakletmektedir: “Kıyamet günü herkes adım atmadan dört şeyden hesaba çekilir: Ömrünü nerede geçirdiği, gençliğini nerede tükettiği, malını nereden bulup harcadığı ve biz Ehl-i Beyt’in sevgisinden.” [150]

            2- Şeyh Tusi İmam Bakır (a.s)'dan şöyle rivayet etmiştir: “Kuldan sorulan ilk şey namazdır, o kabul olursa diğer bütün amelleri kabul olur.” [151]

            3- Şeyh Saduk şöyle rivayet etmiştir: “Kıyamet günü borç sahibi gelir şikayette bulunur, eğer borçlunun sevapları varsa borç sahibine verilir, aksi takdirde borç sahibinin günahları ona yüklenir.” [152]

            4- Şeyh Kuleyni, Ali bin Hüseyin'den şöyle rivayet etmiştir: “Müşrikler için terazi kurulmaz, onları gruplar halinde hesapsız cehenneme götürürler. Zira terazi Müslümanlar için kurulur.”

            5- Şeyh Saduk İmam Sadık (a.s)'dan şöyle nakletmektedir: “Kıyamet günü hesap için, dünyada biri fakir diğeri ise zengin olan cennetlik iki mümin getirilir; fakir şöyle der: “Allah'ım beni niçin tutuyorsun? Bana adaletli veya zalim olmam gereken bir velayet veya hükümet vermedin, senin hakkını ödeyeceğim veya ödemeyeceğim bir mal da vermedin. Bana yetecek kadar rızık verdin.”

            Allah Teala da şöyle buyurur: “Mümin kulum doğru söylüyor, bırakın cennete girsin.” Geriye o zengin kalır, kırk deveyi doyuracak kadar ter döker, daha sonra o da cennete girer. Fakir ona şöyle der: “Seni neden tuttular?” Zengin der ki: “Hesabım uzun sürdü, sürekli birbiri ardınca kusurlarım çıkıyordu, Allah Teala da beni bağışlıyordu, beni rahmetiyle tövbe edenlere kattı. Sen kimsin?” Fakir şöyle der: “Ben mahşerde seninle olan o fakirim.” Zengin de der ki: “Cennet nimetleri seni değiştirmiş, bu yüzden seni tanıyamadım.” [153]

            6-Şeyh Tusi İmam Sadık (a.s)'dan şöyle nakletmektedir: “Kıyamet günü Allah (c.c) bizi şiilerimizin hesabına müvekkel kılar. Allah’la ilgili olanları Allah'tan bağışlamasını dileriz; bizimle ilgili olanı ise kendine bağışlarız.” [154]

            Daha sonra İmam (a.s) şu ayeti okudu: “Şüphesiz onların dönüşü sadece bizedir, sonra onların sorguya çekilmesi de sadece bize aittir.” [155]
            "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

            Yorum


              #36
              Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

              Şeyh’uş- Şehit, Ahmet bin Ebi’l Hevari'den şöyle nakletmektedir:

              “Sürekli Ebu Süleyman Darani'yi[156] rüyada görmek istiyordum, yaklaşık bir yıl sonra onu rüyada görerej; “Ey üstadım! Allah sana ne yaptı?”diye sordum.

              Bana şöyle dedi: “Ey Ahmed! Bir devenin üstünden bir süpürge çöpünü aldım, onunla dişlerimi temizleyip temizlemediğimi bilemiyorum, daha sonra yere attım, yaklaşık bir yıldır onun hesabını veriyorum.”[157]

              Bu hikaye gerçekten uzak değildir değildir; çünkü şu ayet de onu tastik etmektedir: “Yavrucuğum yaptığın iş bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa ve bu bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde bulunsa, yine de Allah onu getirir. Doğrusu Allah en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.” [158]

              Hz. Ali de hutbelerin birinde şöyle buyurmaktadır:
              “Acaba nefisler bir miskal tanesinden bile sorumlu değil midir?”

              Muhammed bin Ebibekr'e yazdığı bir mektubunda şöyle buyuruyor:
              “Ey Allah'ın kulları! Bilin ki Allah en küçük ve büyük amellerinizi de sorgulayacaktır.”

              İbni Abbas'a yazdığı bir mektupta da şöyle buyurmaktadır:
              “Acaba hesapta münakaşadan korkmuyor musun?” [159]

              Münakaşa hesapta incelik ve dikkati ifade etmektedir, bazı muhakkikler şöyle demişlerdir:
              “Hesap ve tartı tehlikesinden sadece dünyada nefsini şeriat terazisiyle tartanlar; amel, söz ve hayatını inceden inceye muhasebe edenler kurtulabilir.”

              Nitekim bir rivayette de şöyle buyurulmuştur:
              “Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin, amelleriniz tartılmadan siz kendiniz amellerinizi tartın.” [160]

              Nakledildiğine göre Tevbet bin Samme adında biri sürekli gece gündüz nefsini hesaba çekiyordu, bir gün ömrünü hesapladı, ömründen tam altmış yıl geçiyordu, yani yirmibirbin beşyüz gün yaşamıştı. Kendi kendine şöyle diyordu: “Eyvahlar olsun bana, acaba ben Malik'i tam yirmibirbin beşyüz günahla mı karşılayacağım?” Orada bayıldı ve daha sonra vefat etti. [161]

              Rivayet edildiği üzere Resulullah (s.a.a) otsuz bir vadiye indi, ashabına odun toplamalarını emretti, ashap otsuz yerde odun bulunamayacağını söyleyince Hz. Peygamber buyurdular: “Herkes bulduğunu getirsin.” Ashap etrafta ne bulduysa getirip üstüste koydular, böylece bir yığın odun toplanmış oldu; bunun üzerine Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular: “İşte günahlar da böyle toplanır.” [162]

              Resulullah'ın maksadı şu idi ki o otsuz vadide dikkatle çalışıldığında düşünülemeyecek kadar odun toplandığı gibi, insan hesaba çekildiğinde de tahmin edilemeyecek kadar günahı ortaya çıkar. Nitekim Tövbe bin Samme de her günü için bir günah farzedince tam yirmi bir bin beş yüz günahı çıktı ortaya. . .
              "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

              Yorum


                #37
                Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

                SEKİZİNCİ BÖLÜM: AMEL DEFTERLERİ


                Kıyametin korkunç duraklarından biri de amel defterinin verildiği duraktır. Nitekim Allah Teala da kıyameti vasfederken şöyle buyuruyor: “(Amellerin yazılı olduğu) defterler açıldığında. . .” [163]

                Yine Allah Teala buyuruyor ki: “Kimin kitabı sağından verilirse, kolay bir hesapla hesaba çekilicek ve sevinçli olarak ailesine dönecektir. Kimin de kitabı arkasından verilirse derhal yok olmayı isteyecek, alevli ateşe girecek. Zira o, ailesi içinde şımarmıştı.” [164]

                Ayyaşi, İmam Sadık (a.s)'dan şöyle nakletmektedir:
                “Kıyamet günü herkese amel defteri verilir ve; “Oku!” denir. Daha sonra Allah Teala, sanki şimdi yapmış gibi tüm bakış, söz, adım ve benzeri şeyler vasıyasıyla yapmış olduğu amellerini ona hatırlatır. O da şöyle der: “Eyvahlar bana, bu defter küçük büyük ne varsa saymış, hiçbir şeyi bırakmamıştır.” [165]

                İbn-i Kavleveyh İmam Sadık (a.s)'dan şöyle nakletmiştir:
                “Her kim Ramazan ayında İmam Hüseyin'i ziyaret edip de seferde ölürse artık hesaba çekilmez, ona; ‘Korkmadan cennete gir.’ denir.”

                Allame Meclisi Tuhfe'de iki muteber senetle İmam Rıza (a.s)'dan şöyle nakletmektedir: “Her kim beni uzaktan ziyarete gelirse, kıyamet gününde üç yerde onu korkulardan kurtarırım; iyilere sağından kötülere ise solundan defterlerinin verildiği yerde, sıratta ve amellerin tartıldığı yerde.” [166]

                Hakk’ul- Yakin'den naklen Hüseyin bin Sait Züht kitabında İmam Sadık (a.s)'dan şöyle rivayet etmiştir:
                “Allah Teala mümini hesaba çekmek isteyince defterini sağ eline verir, kimsenin duymayacağı şekilde kendi aralarında hesap yapar ve şöyle buyurur: “Ey kulum! Falan işi ve falan ameli yapmışsın.” Buyurur. O da; “Evet yaptım Allah'ım” der. Allah Teala da; “Ben de onları bağışladım ve iyiliğe çevirdim.” buyurur.
                Sonra insanlar şöyle der: “Süphanellah! Bu kulun bir tek günahı bile yok.” Nitekim bir ayette de şöyle buyurulmaktadır: “Kimin kitabı sağından verilmişse, kolay bir hesapla hesaba çekilecek ve sevinçli olarak ailesine dönecektir.” [167]

                Ravi, “Hangi ailesine?”diye sorunca da şöyle buyurdu: “Eğer Mümin olursa, dünyadaki ailesi cennette de onunla olur.”
                Daha sonra şöyle buyurdu: “Ama bir kula kötü irade etmişse, onu açıkta ve insanların huzurunda hesaba çeker, ona hüccetini tamamlar ve defteri sol eline verilir. Nitekim Hak Teala şöyle buyurmaktadır: “Kimin de kitabı arkasından verilirse derhal yok olmayı isteyecek, alevli ateşe girecek, zira o ailesi içinde şımarmıştı.” [168]

                Bu ayet münafık ve kafirlerin ellerinin zincire vurulduğuna ve defterlerinin arkadan sol ellerine verileceğine işaret etmektedir. Nitekim bu iki halete abdest alırken ellerin yıkanması sırasında okunan şu dualarda da işaret edilmiştir: “Allah’ım, amel defterimi sağ elime ver, cennette ebedi kalacağıma dair amel defterini sol elime verme; beni kolayca hesaba çek. Allah'ım, amel defterimi sol elime arkadan verme; ellerimi boynuma zincirleme.”
                "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                Yorum


                  #38
                  Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

                  Seyyit bin Tavus şöyle bir rivayet nakletmektedir:

                  İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s) Ramazan ayında köle ve cariyelerinin yaptığı hataları bir kitaba yazıyordu. Ramazanın son gecesi ise onları yanına çağırıyor ve hatalarının yazıldığı kitabı çıkararak şöyle buyuruyordu: “Ey falan, falan gün falan hatayı yaptın, hatırlıyor musun? Ben de sana bir şey demedim.” Onlar; “Evet ey Resulullah'ın torunu! Yaptık” diyorlardı.

                  Böylece hepsine tek tek soruyor ve onlardan itiraf alıyordu. Daha sonra aralarında durup şöyle buyuruyordu: “Yüksek sesle hep birden şöyle söyleyin:

                  “Ey Ali bin Hüseyin! Senin Rabbin de amellerini saymış kaydetmiştir. Sen de bizim amellerimizi saymış ve kaydetmişsin. Allah nezdinde bir kitap da vardır ki hak üzere konuşur, küçük büyük hiçbir ameli terketmez. Bakacak olursan yaptığın her şeyin orada yazılı olduğunu görürsün. O halde bizi bağışla, Allah da seni bağışlasın; ey Ali bin Hüseyin, zulmetmeyen adil hakim olan Allah karşısındaki küçük makamını düşün, bir hardal tanesi kadar küçük kalmaktadır. O halde bizi affet ki mülk sahibi Allah da seni affetsin. Nitekim Allah da şöyle buyurmuştur:

                  “...Bağışlasınlar, feragat göstersinler. Allah'ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız? Allah çok bağışlayandır, çok merhametli olandır.” [169]

                  İmam sürekli onlara bunu telkin ediyor ve onlar da söylediğini ifade ediyorlardı. O sırada aralarında duran İmam ağlıyor, ağıt yakıyordu. Allah'a yönelip şöyle diyordu: “Ey Allah'ım bize zulmedenleri bağışlamamızı istedin, biz de bağışladık, o halde sen de bizi bağışla. Sen bağışlamaya bizden daha layıksın. Bizden fakiri kapıdan eli boş çevirmememizi istedin, Allah'ım biz de bir fakir olarak dergahına geldik, senin ihsanını ümit ediyoruz, o halde bizi ümitsiz etme.”

                  Daha sonra köle ve cariyelerine dönüp şöyle diyordu: “ben sizi affettim, siz de beni affettiniz mi? Size yaptığım kusurları bağışladınız mı? Zira ben kötü ve zalim bir efendiyim, kerim, cömert, adil ve ihsan sahibi bir efendinin kölesiyim.”

                  Köle ve cariyelerde şöyle diyorlardı: “biz seni affettik ey efendimiz, sen bize kötülük etmedin.”

                  Daha sonra şöyle diyordu: “Benim için Allah'a şöyle dua edin: “Allah'ım o bizi affettiği gibi sen de onu affet, o bizi kölelikten kurtardığı gibi sen de onu ateşten kurtar.”

                  Onlar böyle dua edince de İmam şöyle buyurdu: “Allah’ım ey alemlerin rabbi, ne olur icabet et.”

                  Daha sonra da onlara şöyle diyordu: “Gidiniz, ben sizi affettim, sizi azat ettim, ümit ediyorum ki Allah da beni affetsin ve ateşten kurtarsın.”

                  İmam bayram günü de onları insanlardan ihtiyaçsız kılacak kadar ihsanda bulunuyordu. Her yıl Ramazanın son gecesi yirmiye yakın köleyi azat ediyorduve şöyle buyuruyordu:

                  “Allah Teala Ramazan'ın her gecesi iftar vakti yetmiş milyon insanı cehennem ateşinden azat etmektedir, Ramazan'ın son gecesi ise Ramazan ayı boyunca azat ettiği kadar ateşten azat etmektedir. Ben de Allah’ın görmesi için dünyada kölelerimi azat ediyorum ki; o da beni cehennem ateşinden azat etsin.” [170]
                  "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                  Yorum


                    #39
                    Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

                    DOKUZUNCÜ BÖLÜM: SIRAT KÖPRÜSÜ


                    Ahiretin korkunç duraklarından biri de sırattır. Sırat; cehennem üzere kurulu bir köprüdür, ondan geçmeyen cennete giremez. Rivayetlerde yer aldığı üzere kıldan ince, kılıçtan keskin ve ateşten sıcaktır. Halis Müminler sırattan yıldırım gibi büyük bir kolaylıkla geçerler, bazıları zor geçer ama sonunda kurtulurlar. Bazıları ise cehenneme düşer. Ahiretteki sırat dünyadaki doğru yola benzer, dünyadaki doğru yol, hak din, velayet ve Resulullah'ın soyundan olan İmamlara itaat yoludur. Söz veya davranışlarıyla dünyadaki bu doğru yoldan sapanlar ahirette de sırattan kayar ve cehenneme düşerler. Hamd suresindeki “Sırat-i mustakim” de bunların her ikisine işarettir. [171]

                    Allame Meclisi Hakk’ul- Yakin kitabında Şeyh Saduk'un Akaid kitabından şöyle nakletmektedir:
                    “Bize göre mahşer yolundaki her durak, Allah’ın emir ve nehiylerinin ismidir. İnsan eğer bu farzların birinde bir kusur etmişse, o durakta bin yıl bekletilir, ondan o farzlardaki ilahi hak talep edilir, eğer önceden gönderdiği bir salih amel veya kendisine inen ilahi bir rahmet olursa, ondan kurtularak başka bir durağa geçer. Sürekli onu duraktan durağa götürürler, her durakta hesaba çekilir.

                    Eğer bütün bu duraklardan geçerse dar’ul- beka’ya varır, artık asla ölmeyecek bir hayata kavuşur, şekaveti olmayan bir saadete erir. Allah’ın hareminde Peygamberler, hüccetler, doğrular, şefaatçiler ve Allah'ın salih kullarıyla birlikte olur.
                    Ama eğer bir durakta bekletilir ve kusur ettiği farzın hakkı istenirse, onun da bunu telafi edecek salih bir ameli veya nail olduğu ilahi bir rahmeti yoksa, ayağı kayar ve cehenneme düşer, bundan Allah'a sığınırız.

                    Bütün bu duraklar sıratın üstündedir, bu duraklardan biri velayet durağı’dır, bütün kulları o durakta durdurur, İmamların velayetinden hesaba çekerler. Eğer inanmışsa kurtulur ve geçer; aksi takdirde cehenneme düşer. Nitekim Allah Teala şöyle buyurmaktadır: “Onları tutuklayın, çünkü onlar sorguya çekilecekler.” [172]

                    Durakların en önemlisi ise gözetleme durağıdır. “Çünkü Rabbin (her an) gözetlemededir.” [173]

                    Yine şöyle buyuruyor: “İzzet ve celalime andolsun ki hiçbir zalimin zulmünü affetmem.”

                    Bir durağın adı da sıla-i rahim’dir, bir diğeri emanet, bir diğeri ise namaz; ilahi farzlardan her birinin adına bir durak vardır; kulları bu duraklarda durdurur sorguya çekerler.”

                    İmam Muhammed Bakır (a.s)'dan şöyle rivayet edilmiştir: “O gün cehennem getirilir.” [174] ayeti nazil olunca, Hz. Peygamber'e bu ayetin manası soruldu.

                    Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular: “Cebrail'in bana haber verdiği üzere Allah Teala kıyamet günü bütün yaratıkları bir araya toplar. Cehennemi yüzbin güçlü meleğin çektiği bin dizgin ile çekerler. Cehennem helak edici bir ses, patlama ve gazap içindedir, cehennemin nefes çektiğinde öyle bir sesi vardır ki, insanlar hesap için bekletilmemiş olsaydı hepsi helak olurdu. Melek ve Peygamberler de dahil herkes Allah’ım beni kurtar, beni kurtar diye feryat eder. Sadece Peygamberimiz, “Ümmetim! Ümmetim!”diye feryat ederek ümmeti için dua eder.
                    Böylece sıratı cehennemin üzerine koyarlar. Kıldan ince, kılıçtan keskindir, ayrıca üç tartısı vardır; bir tartı emanet ve sıla-i rahim, ikincisi namaz, üçüncüsü ise alemlerin rabbinin adaletidir; yani kul haklarındaki hükümler...

                    İnsanlara sırattan geçmeleri söylenir, eğer sıla-i rahim etmemiş veya insanların malına ihanet etmişse, birinci veya ikinci durakta durdurulur, telafi edemediği takdirde ise cehenneme düşer, bunlardan geçecek olursa, bu defa önüne namaz çıkar. Eğer buradan da geçerse, ilahi adalet kul hakkı için insanın yolunu keser. Nitekim Hak Teala şöyle buyuruyor: “Şüphesiz ki Rabbin gözetlemektedir.” [175]

                    İnsanlar sırattan geçerler, bazıları elleriyle tutunmuş, bazılarının ise bir ayağı kaymış diğer bir ayağıyla tutunmuşlardır. Allah'ın melekleri sürekli onların kurtuluşu için dua eder. İnsanlar yarasalar gibi ateşe düşerler, sıratı geçenler Allah'a hamd eder ve şöyle der: “Hamd Allah'a mahsustur, salih ameller Allah'ın nimetiyle tamamlanır, iyilikler çoğalır. Ümidimi kestikten sonra beni cehennemden minnet ve fazlıyla kurtaran Allah’a andolsun, şüphesiz ki Allah bağışlayıcı ve kullarının iyi amellerine mükafat vericidir.” [176]

                    Hüseyin bin Said Ahvazi İmam Bakır (a.s)'dan şöyle rivayet etmektedir: “Adamın biri Ebuzer'in yanına gelerek ona koyunlarının doğduğunu müjdeledi, Ebuzer ise şöyle dedi: “Onların çok olması beni sevindirmez, az olup da kifayet eden, çok olup da meşgul edenden daha hayırlıdır.

                    Ben Hz. Peygamber’den şöyle buyurduğunu duydum: “Kıyamet günü sıratın iki tarafında sıla-i rahim ve emanet vardır . Eğer sıla-i rahim yapan ve emanete ihanet etmeyen biri geçerse, o iki taraf onun ateşe düşmesine engel olur.” [177]

                    Başka bir rivayette şöyle yer almıştır: “Eğer sıla-i rahim etmeyen ve emanete ihanet eden biri geçecek olursa, diğer amellerinin bir faydasını görmez ve ateşe düşer.”
                    "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                    Yorum


                      #40
                      Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

                      Büyük bir alim olan seyyid Ali bin Seyyid Abdulkerim Neyli en-Necefi Şeyh’uş- şehid ve Fahr’ul- Muhakkikin’in öğrencisidir. Hz. Ali'nin faziletlerini yazdığı Envar’ul- Muzıy’e kitabında babasından şu hikayeyi nakletmektedir: “Neyle köyünde bulunan caminin bir sorumlusu vardı, bir gün evinden dışarı çıkmadı, çağırdılarsa da gelemeyeceğini söyledi. Sebebini araştırdıklarında bedeninin yandığını anladılar, büyük bir dert ve acı içinde kıvranıyordu, sebebini sorduklarında ise şöyle dedi:

                      “Rüyamda kıyametin koptuğunu gördün, insanlar büyük bir zorluğa düşmüş bir çoğu ateşe düşüyordu. Ben de cennete gidenler arasındaydım, cennete doğru giderken eni ve boyu uzun olan bir köprüye vardım, ondan geçtik, üzerinde yürüdükçe eni azalıyor uzunluğu artıyordu. Sonunda kılıç gibi keskin yerine geldik, altında simsiyah bir ateş yanıyordu, insanlardan bazısı oradan geçiyor, bazısı ise ateşe düşüyordu. Tam sonuna geldiğim bir anda aniden ateşe düştüm, ne kadar kurtulmak için çırpındıysam da ateş beni içine çekti, sürekli feryat ediyordum, aklımı kaybetmiştim, bağırarak Hz. Ali'yi çağırıyordum, aniden o ateş vadisinin kenarında birinin durduğunu gördüm ve onun Hz. Ali olduğunu anladım. Ona seslenince şöyle buyurdu: “Elini bana uzat.”

                      Elimi uzattım ve beni ateşten kurtardı. Eliyle ateşi benden uzaklaştırdı. Ben dehşet içinde uykudan uyandım, uyanınca Ali'nin elinin değdiği yerler dışında her yerimin yandığını gördüm.”
                      Yaklaşık üç ay tedavi gördü, bu hikayeyi anlattığı her defasında mutlaka ateşi yükseliyordu.”

                      Sıla-i Rahim ve emaneti eda etmek dışında bu duraktan kurtuluş için de dört önemli ameli zikretmek istiyoruz:

                      1- Seyyit bin Tavus İkbal adlı kitabında şöyle nakletmektedir: “Her kim Recep ayının ilk gecesi akşam namazından sonra yirmi rekat namaz kılarsa, her rekatta Hamd ve İhlas suresini okuyarak her iki rekattan sonra selam verirse, kendisi, ehli, malı ve evladı korunur, kabir azabından emanda kalır ve sıratdan hesap sorulmadan şimşek gibi geçer.” [178]

                      2- Rivayet edildiği üzere; “Her kim Recep ayından altı gün oruç tutarsa, kıyamet gününde emanda kalır ve sıratı hesapsız geçer.” [179]

                      3- Seyyid bin Tavus şöyle rivayet etmiştir: “Her kim Şaban’ın 29. gününde on rekat namaz kılarsa ve her rekatında bir defa Hamd, on defa Tekasür, on defa Felak, on defa Nas ve on defa da İhlas suresini okursa, Allah Teala ona müctehitlerin sevabını verir, kefesini iyiliklerle doldurur, hesabını kolay tutar ve sırattan şimşek gibi geçer.”

                      4- Daha önceki bölümlerde de geçtiği gibi; “Her kim uzaktan gelip İmam Rıza (a.s)'ın kabrini ziyaret ederse, İmam (a.s) kıyamette üç yerde yanına gelir ve onu korkulardan kurtarır. Bunlardan biri de sırattır.” [180]
                      "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                      Yorum


                        #41
                        Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

                        SON BÖLÜM: CEHENNEM AZABI


                        Bu bölümde de cehennem azabının zorluğu hakkında bir kaç rivayet, korkanların kıssalarından bir kaç kıssa ve müminlerin uyanışına sebep olan bir kaç örnek zikredeceğiz.
                        Önce rivayetler:

                        1- Sahih bir senetle Ebu Basir'den şöyle nakledilmiştir: “İmam Cafer Sadık (a.s)'a şöyle dedim: “Ey Peygamberin evladı, kalbim katılaştı, beni ilahi azaptan korkutacak bir şeyler söyle.” İmam (a.s) şöyle buyurdular:

                        “Ey Eba Muhammed! Ahiret hayatı olan uzak, uzun ve sonsuz bir hayata hazırlan. O hayatı düşün ve oraya azık topla, bir gün Cebrail Hz. Peygamber’in huzuruna geldi, yüzünü ekşitmiş, hüzün ve gam içindeydi. Daha önce hep tebessüm ve sevinçle gelirdi. Hz. Peygamber; “Neden bugün kızgın ve hüzünlüsün?”diye sordu. Cebrail şöyle dedi: “Bugün Cehennem ateşine üfleme artık sona erdi.”

                        Hz. Peygamber; “Ey Cebrail! Cehennem ateşine üfleme nedir?”
                        Cebrail şöyle dedi: “Ey Muhammed! Allah Teala emredince cehennem ateşine bin yıl üflediler de beyaz oldu; bin yıl daha üflediler kırmızı oldu, bin yıl daha üflediler siyah oldu, şu anda siyah ve karanlıktır. Cehennem kazanlarında kaynayan ve ehline su niyetiyle verilen şey zinakarların avret mahallinden çıkan kan ve cehennem ehlinin teri olan irindir. Bundan bir damla dünya ehlinin suyuna dökülecek olursa bütün insanlar ölür. Cehennem ehlinin boynunda olan yetmiş arşın uzunluğundaki zincirden bir halkası dünyanın üzerine düşecek olursa bütün dünya erir. Cehennem ehlinin giydiği gömlekten bir tanesi giyer ve gök arasına asılacak olursa, dünya ehli kokusundan helak olur.”

                        Cebrail bunları anlatınca Hz. Peygamber’le birlikte ağlamaya başladılar. Allah Teala onlara bir melek göndererek onlara şöyle dedi: “Allah size selam gönderdi ve azaba sebep olacak günahlardan sizi koruduğunu haber verdi.” Ondan sonra Cebrail Peygamber'e gelince hep güler ve tebessüm ederdi.”

                        İmam Sadık (a.s) daha sonra şöyle buyurdular:
                        “O gün ateş ehli cehennemin azametini ve ilahi azabı çok iyi bilir, cennet ehli de cennetin azametini ve nimetlerini bilir. Cehennem ehli cehenneme girince yetmiş yıl cehennemin üstüne çıkmaya çalışır. Melekler demir gürzlerle kafasına vurarak onu cehenneme gönderir. Derileri değiştirilir ve yeni deriler giydirilir ki azabı daha çok hissetsinler, bunlar sana yeter mi ey Ebu Basir?”
                        Ebu Basir; “Yeter, kafidir.” dedi. [181]
                        "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                        Yorum


                          #42
                          Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

                          2- İmam Sadık (a.s) Hz. Peygamber’den şöyle nakletmektedir:
                          “Miraç gecesi göğün birinci katına vardığımda melekler sevinçli ve gülümsüyordu, sonunda oldukça kızgın ve azametli çok büyük bir melek gördüm. Diğer melekler selam verdiği gibi o da verdi ama gülmedi, diğer meleklerin sahip olduğu sevinç onda yoktu. Cebrail'e; “Bu kimdir? Onu görünce böylesine korktum” diye sordum.

                          Cebrail şöyle dedi: “Ondan korkmakta haklısın, biz de ondan çok korkuyoruz. Bu, cehennemin bekçisi Malik'tir, o asla gülmez, Allah onu yarattığı günden beri günahkarlara ve Allah'ın düşmanlarına karşı sürekli gazap etmiştir. Allah (c.c) bu meleğe intikam almayı emredecektir. Eğer başka biriyle görüşünce gülmüş olsaydı, elbette seni görünce de güler sevinirdi.”

                          Onu selamladım, o da cevap verdi ve beni cennetle müjdeledi. Cebrail'e şöyle dedim; “Malik'e söyle de bana cehennem ateşini göstersin.”

                          Cebrail; “Ey Malik! Muhammed'e cehennem ateşini göster” dedi. Malik, perdeyi kaldırınca cehennem kapılarından biri açıldı. Ordan çıkan alevler bir anda her tarafı kapladı, korkuya kapılarak şöyle dedim: “Ey Cebrail! Söyle perdeyi kapatsın” Malik emredince perde kapandı ve alevler görünmez oldu.” [182]
                          "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                          Yorum


                            #43
                            Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

                            3- Muteber bir senetle Hz. Sadık'tan şöyle nakledilmiştir:
                            “Allah Teala yarattığı herkes için cennette ve cehennemde bir yer karar kılmıştır. Cehennem ehli cehennemde, cennet ehli de cennette yer alınca bir münadi cennet ehline şöyle seslenir:

                            “Cehenneme bir bakın”; onlar da cehenneme bakınca günah işledikleri takdirde gidecekleri o yerlerini görürler. Bunun üzerine oldukça sevinir ve rahatlarlar, cennette ölüm olsaydı, böylesine azaptan kurtuldukları için sevinçten ölürlerdi.

                            Sonra münadi cehennem ehline seslenerek yukarı bakmalarını söyler, onlar da yukarı bakınca itaat ettikleri takdirde cennette kendilerine ayrılmış olan yerleri ve nimetleri görürler. Bunlar da cehennemde ölüm olsaydı korkudan ölürlerdi.

                            Sonra cehennem ehlinin cennetteki yerlerini iyilere verirler; cennet ehlinin cehennemdeki yerlerini de kötülere verirler. Cennet ehli hakkında nazil olan şu ayet de buna delalet etmektedir: “Cennetin varisleri olanlar onlardır ve onlar orada ebedi kalırlar.” [183]
                            "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                            Yorum


                              #44
                              Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

                              4- Yine İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:

                              “Cennet ehli cennete, cehennem ehli de cehenneme girince bir münadi Allah tarafından şöyle seslenir: “Ey cennet ve cehennem ehli, ölüm şekillerden bir şekle girince onu tanır mısınız?”

                              Onlar; “Hayır” derler. Ölüm siyah ve beyaz koyun şeklinde cennet ve cehennem arasında durur. Onlara şöyle denir: “Bu ölümdür.”

                              Allah onu kesmelerini emreder ve şöyle buyurur: “Ey cennet ehli! Her zaman cennette kalacaksınız, size ölüm yoktur. Ey cehennem ehli! Her zaman cehennemde kalacaksınız ve size ölüm yoktur. Nitekim ayette de şöyle buyurulmaktadır: “Sen onları pişmanlık ve üzüntü günü hakkında uyar; çünkü onlar bir gafletin içine dalmış oldukları halde ve henüz iman etmemişken iş olup bitmiştir.” [184]

                              Maksat o gündür ki Allah cennet ve cehennem ehline yerlerinde kalmalarını, ölmeyeceklerini emretmesidir. Cehennem ehli hasret çeker, hiçbir fayda görmez ve ümitsiz kalırlar.” [185]
                              "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                              Yorum


                                #45
                                Ynt: AHİRET MENZİLLERİ

                                5- Hz. Ali'den de şöyle nakledilmektedir:

                                “Cehennem ehlinin ateşler içinde ayakları zincire vurulmuş, elleri boynuna zincirlenmiş, erimiş bakırdan gömlekler giydirilmiş, ateşten cübbelere sarılmıştır, sonsuz yakıcı azap içinde yanarlar.

                                Yüzlerine cehennem kapısı kapatılmıştır, o kapılar asla açılmaz ve içeri rüzgar girmez, üzüntüleri asla bitmez, azapları süreklidir ve yenidir. Ölümleri yoktur, onlar Malik'ten Allah'a ölmeleri için dua etmesini isterler, onlara cevap olarak sürekli azapta kalacakları söylenir.”
                                "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X