Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)
Zamanımızda doğan İlâhî ‘fecr’in (İslam İnkılabı’nın) müessisi ve ‘mihveri’ (İmamı-Rehberi) olan Merhum Humeyni’nin (Rıdvanullahi Aleyh), 1-Şubat-1979 tarihinde-’İslam inkılabım’ gerçekleştirmek üzere- ‘mahall-i inkılab’ olan ‘İran’ a ayak basmasıyla beraber “on gece” yavaş yavaş kaymağa; son “gecenin gideceği dem’e” kadar geçen ’süre’ içerisinde “kadın-erkek”, “genç-ihtiyar”, “küçük-büyük”, “fakir-zengin”,”zayıf-güçlü”, “avam-havas”, “ümmi-alim”, “öğrenci-öğret-men”, “işçi-patron”, “köylü-şehirli”, “baba-oğul”, “zevc-zevce” tüm (çift ve tek) hizbullahiler, ‘fecr’in arefesi olan ’seher’ vaktinin meltemli rüzgarlarının ma’nevi ve lahuti’ esintileriyle yoğurulmuş ve ‘hüşyar’ olmuş bir şekilde ‘şef ve ‘vetr’ (çift ve tek rek’âtli, kunutlu) namazlarını büyük bir vecd, aşk, iştiyak, huşu’ ve huzu’ ile ‘İkame’ edip ‘tağutî’ düzenin kalıntılarından-kırıntılarından İslam’ın ve müslümanların/ezelî’ intikamını, asırlardan beri ezilen ve sömürülen mazlumların-mustaz’afların ‘tarihi’ öcü’nü almağa;.. İnsanlığın kanı ile beslenen müstekbirlerden ve emperyalist güçlerden ‘hesap’ sormağa;.. İslami cihad ve inkılab ateşiyle, imani aşk ve heyecanın ilahî kıvılcımiyle gönüllerdeki iman meşalesini tutuşturmağa;.. ‘Öz Muhammedi İslam’ın’ ve ‘Hüseynî kıyamın’ ilâhî neşvesiyle, asırlardır uyumuş-uyutulmuş İslam ümmetini ve dünya mustaz’âflarını uyarmağa-uyandırmağa ve ‘kıyama’ kaldırmağa;.. ‘Şehâdet’ emvâcının (dalgalarının) ‘lahûtî’ sinyalleriyle ‘alarma’ geçen milyarlık İslam ümmetini “Muhammed ordusu” hüviyetiyle harekete geçirmeğe;.. Dünya müslüman-larının ve mustaz’afların “büyük ve ilâhî ümidi” olmağa; ve tağutî-şeytanî güçlerin habis saltanatlarını sarsmağa;.. Yani; “El-Fecr’ suresinde ifadesini bulan ve müjdelenen ‘fecr-i sadık’, 11-Şubat-1979 (22-Behmen) günü ‘şafakla birlikte doğmağa, alem-i insaniyeti aydınlatmağa;.. Böylece tarihî ve ilâhî ‘kurtarıcılık’ görevini ifâ’ya başlamıştır… (zerrât-ı mevcudat adedince yüce rabbimize hamd-ü senalar ve şükürler olsun!…)
Tarihin muhtelif devirlerinde ‘efradı’ ve mazhârı bulunan ‘Fecr-i İslam’ın’ asrımızdaki tezahürü, masadaki, mazharı, muhatabı ve bir ferd-i vahidi olan “İran İslam İnkılabı’na” mezkûr şekilde dikkat çeken ve zuhurunu müjdeleyen Kur’an-ı kerimin ‘El-Fecr’ suresinin ‘baş kısımları’ remzen bu veçhiyle devam ederken, ‘onu takip eden kısımları’ da, ’seleflerini’ zikretmekle, tağutî şahlık rejiminin ve benzerlerinin maddî-ma’nevî, dünyevî ve uhrevî felâketine ve elîm akibetine dikkat çekmekte; “Sünnetullahın” her zaman ‘aynı şekilde’ geçerli olduğunu göstermektedir. Evet:
“…Görmedin mi, Rabbin nasıl yaptı ad’a? İ’mâd (sütunlar) sahibi İrem’e? Ki o, beldeler içinde misli yaratılmayandı… Ve vadilerde kayaları (kesip) oyan Semud’e; ve evtâd (kazıklar, zulümler, ordular ve ehramlar) sahibi Fir’avn’e; ki bunlar, bel-deler(in)de tuğyan etmişlerdi;.. Ve on(lar)da (o yer lerde) ‘fesadı’ (zulüm, anarşi ve bozgunculuğu) çoğaltmışlardı… Onun için, rabbin de üzerlerine bir azâb kamçısı yağdın verdi! Şübhesiz rabbin (onların yaptıklarını sürekli olarak) ‘raşâd’ edicidir. (nigâhban olarak, dâima gözetleyicidir.)…” (El-Fecr: 6-14).
Bilindiği gibi; Hak ile Batilin, İman ile Küfr’ün Tevhid ile Şirk’in, Adalet ile Zulmün savaş alanı olan küre-i arz’da zaman zaman galib-hakim duruma gelen ve insiyatifi eline alan ‘tağutr güçler ve düzenler, insanlık alemini ‘şirk, küfr, zulm ve bâtıl’ kıskaçlar arasına almış, insanlık hayatını -adetâ- cehenneme çevirmişlerdir. Günümüzün ‘tağutî’ düzenlerinin selefleri olan ‘Ad, Semud, İrem, Sabîî, Nemrud, Fir’avn…’ gibi cani ve zalim kavimler, güçler ve tağut-lar, bîçâre insanlığı; ‘toplu katliamlardan’ ‘kazığa çekmelere’, ‘diri diri toprağa gömmelerden’ ‘ateşle yakmalara-ateşe atmalara’ ‘derilerini diri diri yüzmelerden’ ‘kürek çekmeiere-arabalara koşmalara’, ‘İnsan cesedleriyle ehram-saray ve kal’a inşâ etmelerden’ ‘kemikleri haşat edip pa-ram-parça etmelere’, ‘zincirlere vurmalardan-hayvan gibi çalıştırmalardan’ ‘ırz-namus ve şeref pây-ı mal etmelere’ kadar.. Zulüm, cinayet, işkence, tazyik ve vahşetlerin tümüne, akıl ve hayale gelmeyen türlerine düçâr kılarak ma’ruz bırakmışlardır…
İşte, günümüz insanlık hayatını kasıp kavuran ve mustaz’afların alın terleri ve kanları üzerine habis ’saltanatlarım’ kurup devam ettiren ‘büyük şeytan’ Amerika ve yandaşları olan, ‘müstekbir ve emperyalist’ güçler gibi; … kendi çağlarını ve beldelerini ‘kan denizine’ çeviren mezkûr tağutî düzenler ve ‘ele başları’olan tağutlar; mazlum ve mustaz’afların terleri, kanları ve irinleri ile ’semizlenmiş’, kesilen ‘kafataslan’ ve insan kemikleriyle ’saraylar’inşâ etmiş bununla yetinmeyip Halık-ı Arz ve Semavî olan Allah-u Teala’ya da -haşa- ‘kafa tutmaya’, kendilerini -hâşâ- rab ve ilâh diye ilân etmeğe, tüm insanlığı da kendilerine ‘kul’ edinmeğe başlamışlardır. Emsalsiz bir ‘tuğyan’, ‘zulüm’ ve ‘fesâd’ timsâli olan mezkûr kavimler ve tağutlar, böylece Allah-u Teala tarafından üzerlerine ‘Bir(er) azâb kamçısının yağdırıverilmesini’ hak etmişler; maddî ve ma’nevî, dünyevî ve uhrevî helâketlere-felâketlere uğrayarak cehennemin ‘esfel-i safilini’ni boylamışlardır… Bu keyfiyet; yalnız adı geçen ‘Ad, Semud, İrem, Fir’avn’ gibi kavimlere ‘has’ ve ‘münhasır’ değildir; tarihin her devrinde gelmiş, geçmiş ve gelecek ‘benzer’ tüm kavimlere, zalimlere ve tağutlara şamildir…
Evet; kendi devirlerini ‘İfsad’ eden tağutlar ve tağutî kavimler, ‘bir azab kamçısı’ ile tar-u mâr olmuş, onların karşılarındaki ‘İslam öncüleri’ ve askerleri de -her yönden- kesin zafere ulaşmışlardır. Hûd, Salih, Nuh, Lût, İbrahim ve Musa Aleyhimussalatu Vesselam gibi… Allah’ın Yüce Peygamberleri, isyâna-Tuğyana gelen karşılarındaki tağutları tepelemişler, canlarını (Yüce Allah’ın yardımıyla) cehenneme göndermişlerdir. Son Resul Hazreti Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi Ve Sellem Efendimiz de, keza karşısına dikilen Arap put-perestliğini, me-cusî Ateş-perestliğini, Yahudî temerrud-perestligini ve Nasrânî Müstekbirliğini yerle bir etmiş; İslam’ın mutlak hakimiyetini (ma’nen tamamen, maddeten de kısmen) gerçekleştirmiştir. Ki, böylece; tağutun her devirde ‘efradı’ bulunduğu, ‘Sünne-tullah’ gereği de hepsinin ‘Cehennemi’ boylayıp yok olacağı anlaşılmış olmaktadır. Zira; Şanı Yüce Rab-bimiz, her zaman ‘rasâd edicidir’; nigâhbandır. tuğyana gelmiş olanları, hiçbir zaman ‘başıboş’ ve cezasız bırakmayacak, her zaman-’üzerlerine bir azab kamçısı yağdırıverecektir..!’
Zamanımızda doğan İlâhî ‘fecr’in (İslam İnkılabı’nın) müessisi ve ‘mihveri’ (İmamı-Rehberi) olan Merhum Humeyni’nin (Rıdvanullahi Aleyh), 1-Şubat-1979 tarihinde-’İslam inkılabım’ gerçekleştirmek üzere- ‘mahall-i inkılab’ olan ‘İran’ a ayak basmasıyla beraber “on gece” yavaş yavaş kaymağa; son “gecenin gideceği dem’e” kadar geçen ’süre’ içerisinde “kadın-erkek”, “genç-ihtiyar”, “küçük-büyük”, “fakir-zengin”,”zayıf-güçlü”, “avam-havas”, “ümmi-alim”, “öğrenci-öğret-men”, “işçi-patron”, “köylü-şehirli”, “baba-oğul”, “zevc-zevce” tüm (çift ve tek) hizbullahiler, ‘fecr’in arefesi olan ’seher’ vaktinin meltemli rüzgarlarının ma’nevi ve lahuti’ esintileriyle yoğurulmuş ve ‘hüşyar’ olmuş bir şekilde ‘şef ve ‘vetr’ (çift ve tek rek’âtli, kunutlu) namazlarını büyük bir vecd, aşk, iştiyak, huşu’ ve huzu’ ile ‘İkame’ edip ‘tağutî’ düzenin kalıntılarından-kırıntılarından İslam’ın ve müslümanların/ezelî’ intikamını, asırlardan beri ezilen ve sömürülen mazlumların-mustaz’afların ‘tarihi’ öcü’nü almağa;.. İnsanlığın kanı ile beslenen müstekbirlerden ve emperyalist güçlerden ‘hesap’ sormağa;.. İslami cihad ve inkılab ateşiyle, imani aşk ve heyecanın ilahî kıvılcımiyle gönüllerdeki iman meşalesini tutuşturmağa;.. ‘Öz Muhammedi İslam’ın’ ve ‘Hüseynî kıyamın’ ilâhî neşvesiyle, asırlardır uyumuş-uyutulmuş İslam ümmetini ve dünya mustaz’âflarını uyarmağa-uyandırmağa ve ‘kıyama’ kaldırmağa;.. ‘Şehâdet’ emvâcının (dalgalarının) ‘lahûtî’ sinyalleriyle ‘alarma’ geçen milyarlık İslam ümmetini “Muhammed ordusu” hüviyetiyle harekete geçirmeğe;.. Dünya müslüman-larının ve mustaz’afların “büyük ve ilâhî ümidi” olmağa; ve tağutî-şeytanî güçlerin habis saltanatlarını sarsmağa;.. Yani; “El-Fecr’ suresinde ifadesini bulan ve müjdelenen ‘fecr-i sadık’, 11-Şubat-1979 (22-Behmen) günü ‘şafakla birlikte doğmağa, alem-i insaniyeti aydınlatmağa;.. Böylece tarihî ve ilâhî ‘kurtarıcılık’ görevini ifâ’ya başlamıştır… (zerrât-ı mevcudat adedince yüce rabbimize hamd-ü senalar ve şükürler olsun!…)
Tarihin muhtelif devirlerinde ‘efradı’ ve mazhârı bulunan ‘Fecr-i İslam’ın’ asrımızdaki tezahürü, masadaki, mazharı, muhatabı ve bir ferd-i vahidi olan “İran İslam İnkılabı’na” mezkûr şekilde dikkat çeken ve zuhurunu müjdeleyen Kur’an-ı kerimin ‘El-Fecr’ suresinin ‘baş kısımları’ remzen bu veçhiyle devam ederken, ‘onu takip eden kısımları’ da, ’seleflerini’ zikretmekle, tağutî şahlık rejiminin ve benzerlerinin maddî-ma’nevî, dünyevî ve uhrevî felâketine ve elîm akibetine dikkat çekmekte; “Sünnetullahın” her zaman ‘aynı şekilde’ geçerli olduğunu göstermektedir. Evet:
“…Görmedin mi, Rabbin nasıl yaptı ad’a? İ’mâd (sütunlar) sahibi İrem’e? Ki o, beldeler içinde misli yaratılmayandı… Ve vadilerde kayaları (kesip) oyan Semud’e; ve evtâd (kazıklar, zulümler, ordular ve ehramlar) sahibi Fir’avn’e; ki bunlar, bel-deler(in)de tuğyan etmişlerdi;.. Ve on(lar)da (o yer lerde) ‘fesadı’ (zulüm, anarşi ve bozgunculuğu) çoğaltmışlardı… Onun için, rabbin de üzerlerine bir azâb kamçısı yağdın verdi! Şübhesiz rabbin (onların yaptıklarını sürekli olarak) ‘raşâd’ edicidir. (nigâhban olarak, dâima gözetleyicidir.)…” (El-Fecr: 6-14).
Bilindiği gibi; Hak ile Batilin, İman ile Küfr’ün Tevhid ile Şirk’in, Adalet ile Zulmün savaş alanı olan küre-i arz’da zaman zaman galib-hakim duruma gelen ve insiyatifi eline alan ‘tağutr güçler ve düzenler, insanlık alemini ‘şirk, küfr, zulm ve bâtıl’ kıskaçlar arasına almış, insanlık hayatını -adetâ- cehenneme çevirmişlerdir. Günümüzün ‘tağutî’ düzenlerinin selefleri olan ‘Ad, Semud, İrem, Sabîî, Nemrud, Fir’avn…’ gibi cani ve zalim kavimler, güçler ve tağut-lar, bîçâre insanlığı; ‘toplu katliamlardan’ ‘kazığa çekmelere’, ‘diri diri toprağa gömmelerden’ ‘ateşle yakmalara-ateşe atmalara’ ‘derilerini diri diri yüzmelerden’ ‘kürek çekmeiere-arabalara koşmalara’, ‘İnsan cesedleriyle ehram-saray ve kal’a inşâ etmelerden’ ‘kemikleri haşat edip pa-ram-parça etmelere’, ‘zincirlere vurmalardan-hayvan gibi çalıştırmalardan’ ‘ırz-namus ve şeref pây-ı mal etmelere’ kadar.. Zulüm, cinayet, işkence, tazyik ve vahşetlerin tümüne, akıl ve hayale gelmeyen türlerine düçâr kılarak ma’ruz bırakmışlardır…
İşte, günümüz insanlık hayatını kasıp kavuran ve mustaz’afların alın terleri ve kanları üzerine habis ’saltanatlarım’ kurup devam ettiren ‘büyük şeytan’ Amerika ve yandaşları olan, ‘müstekbir ve emperyalist’ güçler gibi; … kendi çağlarını ve beldelerini ‘kan denizine’ çeviren mezkûr tağutî düzenler ve ‘ele başları’olan tağutlar; mazlum ve mustaz’afların terleri, kanları ve irinleri ile ’semizlenmiş’, kesilen ‘kafataslan’ ve insan kemikleriyle ’saraylar’inşâ etmiş bununla yetinmeyip Halık-ı Arz ve Semavî olan Allah-u Teala’ya da -haşa- ‘kafa tutmaya’, kendilerini -hâşâ- rab ve ilâh diye ilân etmeğe, tüm insanlığı da kendilerine ‘kul’ edinmeğe başlamışlardır. Emsalsiz bir ‘tuğyan’, ‘zulüm’ ve ‘fesâd’ timsâli olan mezkûr kavimler ve tağutlar, böylece Allah-u Teala tarafından üzerlerine ‘Bir(er) azâb kamçısının yağdırıverilmesini’ hak etmişler; maddî ve ma’nevî, dünyevî ve uhrevî helâketlere-felâketlere uğrayarak cehennemin ‘esfel-i safilini’ni boylamışlardır… Bu keyfiyet; yalnız adı geçen ‘Ad, Semud, İrem, Fir’avn’ gibi kavimlere ‘has’ ve ‘münhasır’ değildir; tarihin her devrinde gelmiş, geçmiş ve gelecek ‘benzer’ tüm kavimlere, zalimlere ve tağutlara şamildir…
Evet; kendi devirlerini ‘İfsad’ eden tağutlar ve tağutî kavimler, ‘bir azab kamçısı’ ile tar-u mâr olmuş, onların karşılarındaki ‘İslam öncüleri’ ve askerleri de -her yönden- kesin zafere ulaşmışlardır. Hûd, Salih, Nuh, Lût, İbrahim ve Musa Aleyhimussalatu Vesselam gibi… Allah’ın Yüce Peygamberleri, isyâna-Tuğyana gelen karşılarındaki tağutları tepelemişler, canlarını (Yüce Allah’ın yardımıyla) cehenneme göndermişlerdir. Son Resul Hazreti Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi Ve Sellem Efendimiz de, keza karşısına dikilen Arap put-perestliğini, me-cusî Ateş-perestliğini, Yahudî temerrud-perestligini ve Nasrânî Müstekbirliğini yerle bir etmiş; İslam’ın mutlak hakimiyetini (ma’nen tamamen, maddeten de kısmen) gerçekleştirmiştir. Ki, böylece; tağutun her devirde ‘efradı’ bulunduğu, ‘Sünne-tullah’ gereği de hepsinin ‘Cehennemi’ boylayıp yok olacağı anlaşılmış olmaktadır. Zira; Şanı Yüce Rab-bimiz, her zaman ‘rasâd edicidir’; nigâhbandır. tuğyana gelmiş olanları, hiçbir zaman ‘başıboş’ ve cezasız bırakmayacak, her zaman-’üzerlerine bir azab kamçısı yağdırıverecektir..!’
Yorum