Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #91
    Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

    Zamanımızda doğan İlâhî ‘fecr’in (İslam İnkılabı’nın) müessisi ve ‘mihveri’ (İmamı-Rehberi) olan Merhum Humeyni’nin (Rıdvanullahi Aleyh), 1-Şubat-1979 tarihinde-’İslam inkılabım’ gerçekleştirmek üzere- ‘mahall-i inkılab’ olan ‘İran’ a ayak basmasıyla beraber “on gece” yavaş yavaş kaymağa; son “gecenin gideceği dem’e” kadar geçen ’süre’ içerisinde “kadın-erkek”, “genç-ihtiyar”, “küçük-büyük”, “fakir-zengin”,”zayıf-güçlü”, “avam-havas”, “ümmi-alim”, “öğrenci-öğret-men”, “işçi-patron”, “köylü-şehirli”, “baba-oğul”, “zevc-zevce” tüm (çift ve tek) hizbullahiler, ‘fecr’in arefesi olan ’seher’ vaktinin meltemli rüzgarlarının ma’nevi ve lahuti’ esintileriyle yoğurulmuş ve ‘hüşyar’ olmuş bir şekilde ‘şef ve ‘vetr’ (çift ve tek rek’âtli, kunutlu) namazlarını büyük bir vecd, aşk, iştiyak, huşu’ ve huzu’ ile ‘İkame’ edip ‘tağutî’ düzenin kalıntılarından-kırıntılarından İslam’ın ve müslümanların/ezelî’ intikamını, asırlardan beri ezilen ve sömürülen mazlumların-mustaz’afların ‘tarihi’ öcü’nü almağa;.. İnsanlığın kanı ile beslenen müstekbirlerden ve emperyalist güçlerden ‘hesap’ sormağa;.. İslami cihad ve inkılab ateşiyle, imani aşk ve heyecanın ilahî kıvılcımiyle gönüllerdeki iman meşalesini tutuşturmağa;.. ‘Öz Muhammedi İslam’ın’ ve ‘Hüseynî kıyamın’ ilâhî neşvesiyle, asırlardır uyumuş-uyutulmuş İslam ümmetini ve dünya mustaz’âflarını uyarmağa-uyandırmağa ve ‘kıyama’ kaldırmağa;.. ‘Şehâdet’ emvâcının (dalgalarının) ‘lahûtî’ sinyalleriyle ‘alarma’ geçen milyarlık İslam ümmetini “Muhammed ordusu” hüviyetiyle harekete geçirmeğe;.. Dünya müslüman-larının ve mustaz’afların “büyük ve ilâhî ümidi” olmağa; ve tağutî-şeytanî güçlerin habis saltanatlarını sarsmağa;.. Yani; “El-Fecr’ suresinde ifadesini bulan ve müjdelenen ‘fecr-i sadık’, 11-Şubat-1979 (22-Behmen) günü ‘şafakla birlikte doğmağa, alem-i insaniyeti aydınlatmağa;.. Böylece tarihî ve ilâhî ‘kurtarıcılık’ görevini ifâ’ya başlamıştır… (zerrât-ı mevcudat adedince yüce rabbimize hamd-ü senalar ve şükürler olsun!…)
    Tarihin muhtelif devirlerinde ‘efradı’ ve mazhârı bulunan ‘Fecr-i İslam’ın’ asrımızdaki tezahürü, masadaki, mazharı, muhatabı ve bir ferd-i vahidi olan “İran İslam İnkılabı’na” mezkûr şekilde dikkat çeken ve zuhurunu müjdeleyen Kur’an-ı kerimin ‘El-Fecr’ suresinin ‘baş kısımları’ remzen bu veçhiyle devam ederken, ‘onu takip eden kısımları’ da, ’seleflerini’ zikretmekle, tağutî şahlık rejiminin ve benzerlerinin maddî-ma’nevî, dünyevî ve uhrevî felâketine ve elîm akibetine dikkat çekmekte; “Sünnetullahın” her zaman ‘aynı şekilde’ geçerli olduğunu göstermektedir. Evet:
    “…Görmedin mi, Rabbin nasıl yaptı ad’a? İ’mâd (sütunlar) sahibi İrem’e? Ki o, beldeler içinde misli yaratılmayandı… Ve vadilerde kayaları (kesip) oyan Semud’e; ve evtâd (kazıklar, zulümler, ordular ve ehramlar) sahibi Fir’avn’e; ki bunlar, bel-deler(in)de tuğyan etmişlerdi;.. Ve on(lar)da (o yer lerde) ‘fesadı’ (zulüm, anarşi ve bozgunculuğu) çoğaltmışlardı… Onun için, rabbin de üzerlerine bir azâb kamçısı yağdın verdi! Şübhesiz rabbin (onların yaptıklarını sürekli olarak) ‘raşâd’ edicidir. (nigâhban olarak, dâima gözetleyicidir.)…” (El-Fecr: 6-14).
    Bilindiği gibi; Hak ile Batilin, İman ile Küfr’ün Tevhid ile Şirk’in, Adalet ile Zulmün savaş alanı olan küre-i arz’da zaman zaman galib-hakim duruma gelen ve insiyatifi eline alan ‘tağutr güçler ve düzenler, insanlık alemini ‘şirk, küfr, zulm ve bâtıl’ kıskaçlar arasına almış, insanlık hayatını -adetâ- cehenneme çevirmişlerdir. Günümüzün ‘tağutî’ düzenlerinin selefleri olan ‘Ad, Semud, İrem, Sabîî, Nemrud, Fir’avn…’ gibi cani ve zalim kavimler, güçler ve tağut-lar, bîçâre insanlığı; ‘toplu katliamlardan’ ‘kazığa çekmelere’, ‘diri diri toprağa gömmelerden’ ‘ateşle yakmalara-ateşe atmalara’ ‘derilerini diri diri yüzmelerden’ ‘kürek çekmeiere-arabalara koşmalara’, ‘İnsan cesedleriyle ehram-saray ve kal’a inşâ etmelerden’ ‘kemikleri haşat edip pa-ram-parça etmelere’, ‘zincirlere vurmalardan-hayvan gibi çalıştırmalardan’ ‘ırz-namus ve şeref pây-ı mal etmelere’ kadar.. Zulüm, cinayet, işkence, tazyik ve vahşetlerin tümüne, akıl ve hayale gelmeyen türlerine düçâr kılarak ma’ruz bırakmışlardır…
    İşte, günümüz insanlık hayatını kasıp kavuran ve mustaz’afların alın terleri ve kanları üzerine habis ’saltanatlarım’ kurup devam ettiren ‘büyük şeytan’ Amerika ve yandaşları olan, ‘müstekbir ve emperyalist’ güçler gibi; … kendi çağlarını ve beldelerini ‘kan denizine’ çeviren mezkûr tağutî düzenler ve ‘ele başları’olan tağutlar; mazlum ve mustaz’afların terleri, kanları ve irinleri ile ’semizlenmiş’, kesilen ‘kafataslan’ ve insan kemikleriyle ’saraylar’inşâ etmiş bununla yetinmeyip Halık-ı Arz ve Semavî olan Allah-u Teala’ya da -haşa- ‘kafa tutmaya’, kendilerini -hâşâ- rab ve ilâh diye ilân etmeğe, tüm insanlığı da kendilerine ‘kul’ edinmeğe başlamışlardır. Emsalsiz bir ‘tuğyan’, ‘zulüm’ ve ‘fesâd’ timsâli olan mezkûr kavimler ve tağutlar, böylece Allah-u Teala tarafından üzerlerine ‘Bir(er) azâb kamçısının yağdırıverilmesini’ hak etmişler; maddî ve ma’nevî, dünyevî ve uhrevî helâketlere-felâketlere uğrayarak cehennemin ‘esfel-i safilini’ni boylamışlardır… Bu keyfiyet; yalnız adı geçen ‘Ad, Semud, İrem, Fir’avn’ gibi kavimlere ‘has’ ve ‘münhasır’ değildir; tarihin her devrinde gelmiş, geçmiş ve gelecek ‘benzer’ tüm kavimlere, zalimlere ve tağutlara şamildir…
    Evet; kendi devirlerini ‘İfsad’ eden tağutlar ve tağutî kavimler, ‘bir azab kamçısı’ ile tar-u mâr olmuş, onların karşılarındaki ‘İslam öncüleri’ ve askerleri de -her yönden- kesin zafere ulaşmışlardır. Hûd, Salih, Nuh, Lût, İbrahim ve Musa Aleyhimussalatu Vesselam gibi… Allah’ın Yüce Peygamberleri, isyâna-Tuğyana gelen karşılarındaki tağutları tepelemişler, canlarını (Yüce Allah’ın yardımıyla) cehenneme göndermişlerdir. Son Resul Hazreti Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi Ve Sellem Efendimiz de, keza karşısına dikilen Arap put-perestliğini, me-cusî Ateş-perestliğini, Yahudî temerrud-perestligini ve Nasrânî Müstekbirliğini yerle bir etmiş; İslam’ın mutlak hakimiyetini (ma’nen tamamen, maddeten de kısmen) gerçekleştirmiştir. Ki, böylece; tağutun her devirde ‘efradı’ bulunduğu, ‘Sünne-tullah’ gereği de hepsinin ‘Cehennemi’ boylayıp yok olacağı anlaşılmış olmaktadır. Zira; Şanı Yüce Rab-bimiz, her zaman ‘rasâd edicidir’; nigâhbandır. tuğyana gelmiş olanları, hiçbir zaman ‘başıboş’ ve cezasız bırakmayacak, her zaman-’üzerlerine bir azab kamçısı yağdırıverecektir..!’
    Beşşar Esad bir İslam Kahramanıdır.
    Suriye İmtihanında İran İslam Cumhuriyetinin yanında yer almayanlar amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizminin yanındadırlar. Ve İslamın karşısındadırlar.

    Yorum


      #92
      Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

      Tarihin geçmiş devirlerinde tağutları tar-u mar eden, bunu da Yüce kitabında yeri geldikçe bildiren (52) Yüce Rabbimiz, ‘El-Fecr’ suresinde de “Görmedin mi ‘Rabbin’ nasıl etti?..”; ‘Rabbin’ de üzerlerine bir azab kamçısı yağdırıverdü”; “‘Rabbin’ rasâd edicidir!..” gibi ifadelerle ‘dehşet’ ve ‘heybet’ içerisinde; ‘Rabbin, senin Rabbin!..’ diyerek sonsuz bir ‘ülfet’ ‘Ünsiyef, ‘emniyet’ ve ’sekinet’ bahşetmekte, bîçâre-aciz ‘mü’min kullarına ‘Zat-ı Rububiyetine nisbet-intisâb vesikası’ ve güçlü bir ‘tevekkül-teslimiyet belgesi’ vererek, hayatlarını ‘garanti altına’ almaktadır. Bu ilâhi, intisab ve teslimiyettir ki; “Sağ elime güneş, sol elime de ay konsa, asla bu işden vazgeçmem! (tağutlara boyun eğmem!)” (53); “Hakiki imanı elde eden adam, kainata meydan okuyabilir!” (54) gibi., eşsiz bir ‘güven ve itmi’nan’ husule getirmektedir. Zira; düşmanlar ne kadar çok ve ne derece azgın olurlarsa olsunlar, ‘Rabbü’l-Alemin’ olan Aliah-u Teala’nın İlâhî gücü, kudreti ve himâyesi karşısında ne halt edebilir?..
      Mezkur ayetler ve benzerleri, “Yüce Rabbiniz her şeyden ve her güçten daha büyük ve daha güçlüdür; yegâne güç ve azamet sahibi O’dur! O’na istinâd edene ve O’nun himayesine girene, hiç kimse asla dokunamaz!. O’nun için kat’iyyen müsterih olun, Ey tevekkül ehli ve ey iman edenler!…” diye, ma’nen Yüce Resulün (ASM) şahsında her devrin Hizbullahî Müslümanlarına hitab etmekte; kendi zamanlarındaki tağutlardan asla korkmamalarını, zira onların da akibetlerinin ‘Ad, Semud, Kavm-i Nuh, Kavm-i Lût, Nemrud, Şeddad, Fir’avn..” gibi olacaklarını ders vermektedir.
      İşte; zamanımızın ‘büyük şeytanı’ olan Amerika emperyalizminin, bölge temsilcisi ve sâdık uşağı, tağutî ‘Şahlık’ rejiminin ve patronlarının karşısına, ‘çelik’gibi dikilen Merhum imam Humeynî (Rıdvanul-lahi Aleyh) ve Hizbullahî cemaati de ‘Rabbü’l-Alemin olan Allah-u Teala’nın büyük hıfzı ve himayesine mazhar olmuş, uşak tağutî düzeni (Allah’ın yardımiy-le) yerle bir etmiş, sair müstekbir güçlerin saltanatlarını da büyük ölçüde sarsmış ve yerinden oynatmıştır. ‘Veraset-i Nübüvvet’ cihetiyle zamanımız da ‘Öz Muhammedi İslamı’ hakimiyet tahtına oturtarak, muhteşem İslam İnkılabını gerçekleştiren Merhum İmam Humeynî, büyük bir ‘emniyet, teslimiyet ve sekinet* içerisinde dünya müstekbirliğine karşı koymuş, birleşik küfür güçleri karşısında azıcık da olsa, bir korkuya ve endişeye asla kapılmamıştır. Ve; 1 Şubat 1979 tarihinde geldiği İran toprağında, “on gün” (gece ve gündüz) sürdürdüğü ölüm-kalım savaşını müteakib gerçekleştirdiği ‘İslam İnkılabı’ ile, asrımızın “Fecr-i Sadıkı” bütün ihtişamiyle tulu’ etmiştir…
      Evet; Ad, Semud, İrem, Nuh kavimleri ile, Nemrud ve Fir’avn gibi tağutlar, nasıl ki o zaman o devirlerde doğan ‘Fecr-i İslam’ ile tar-u mâr ol-muşlarsa; zamanımızda doğan ‘Fecr-i İslam’ ile de ‘Tağutî Şahlık’ düzeni yıkılmış, sair tağutî saltanatlar da büyük ölçüde sarsılmış ve yıkılmağa ramak kalmıştır. Ki, yavaş yavaş tüm tağutî düzenler yıkılmağa doğru gitmekte; ‘İslam’ın, dünya hakimiyetine doğru gidişi’ gittikçe hız kazanmaktadır…
      Mezkur Ad, Semud… kavimleri, Nemrud ve Fir’avn gibi tağutlar, nasıl ki, kendi zamanlarında ve beldelerinde yaşayan insanları inim inim inletmiş; terleri-kanları ve irinleri ile semizlenmiş; kafatas-larmdan saraylar (?) inşa etmiş; ve değişik zulüm-işkence ve cinayetlerle insanlık hayatını zehire ve cehenneme çevirmişlerse;.. zamanımızın emperyalist ve zulüm düzenleri, örneğin ‘tağutî şahlık’ düzeni de, onlardan geri kalmamış, hatta yer yer daha da ileri giderek, zulüm-cinâyet-işkence ve katl’i âmlarda ‘zirveye’ tırmanmıştır…
      ‘Fir’avnların-Nemrutların’ zulümlerine ve tuğyanlarına ‘taş çıkartan’ mel’un ‘şehinşahlık’ düzeni; ‘toplu katliamlardan’ ‘diri diri yakmalara ve ateşten ızgaralar üzerinde kavurmalara’; ‘çoluk-çocuk, kadın-erkek insan topluluklarını tank paletleri ile param-parça etmelerden, vücutlarını lime lime etmelere’; ‘muhalif kişileri uçaklardan-helikopterlerden yeryüzüne, dağlara-va’dilere atmalardan, tuz göllerine diri diri atıp eritmelere’, ‘elektrikli (CIA eğitimi ve usulü ile) değişik işkencelerden, kafaları-beyinleri matkablarla delmelere’; ‘kundakdaki bebeklere varıncaya kadar, tüm toplumu top-tank ve makinalı tüfeklerle hunharca öldürmekten, camilerdeki halkları kurşun yağmuruna tutmaya’; ‘ateş ile dağlamaktan, tırnak çekmelere’; ‘anadan doğma üryan halde soğuk ve buzlu su ve depolarına-hücrelerine koymaktan,tavuk kafeslerine tıkamalara’; ‘kol’dan-ayak’dan asmalardan, kum torbaları ile iç organları yumruklanarak -tamamen- tahrib etmeye ve yerinden sökmeye’; ‘organları değişik zulüm ve usulleriyle felç bırakmalardan, kesip-biçmeye ve sakat bırakmaya’; ‘ceza ve gözetim evlerinde kadm-er-kek mazlumların ırzlarına-namuslarına alçakça tecavüzlerden, aç-susuz bırakmalara ve def’i-ha-cetlerine -bile- engel olmalara’ kadar… Akıl ve hayale gelmeyen; insanlığa değil, hayvanlığa bile yakışmayacak derecede bir aiçakhk arzeden her türlü zulüm, işkence, katliam’, cinayet ve vahşetler irtikab etmiş; böylece selefleri olan ‘Ad, Se-mud, İrem, Sabîî’.. kavimlerine ve Nemrud, Şed-dad, Fir’avn gibi tağutlara ‘layık bir vâris’, hatta onlardan da rezil -adî ve cânî olduğunu göstermiştir…
      Beşşar Esad bir İslam Kahramanıdır.
      Suriye İmtihanında İran İslam Cumhuriyetinin yanında yer almayanlar amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizminin yanındadırlar. Ve İslamın karşısındadırlar.

      Yorum


        #93
        Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

        Allah-u Teala da, İlâhî ‘Sünneti gereği, Şahlık tağutunun üzerine de dehşetli ‘bir azab kaçması yağdırıverip’ maddî-manevî, dünyevî-uhrevî yönden ‘hüsrana’ uğratıp ‘cehennemin esfel-i safi-line’, seleflerinin yanına göndermiştir. Böylece; her devri ‘rasad edici’ (adım adım gözetleyici, ‘hesab görücü ve İntikam alıcı olan Allahu Teala’, tağutî-hâbis Şah’lık düzenini de ‘Ad, Semud, İrem ve Fir’avn’ kavimlerinin-tağutlarının -ma’-lûm olan-aki-betlerine uğratmış; gözleri yaşlı, gönülleri ğamkin mü’minleri ve ezilen mustaz’afları huzura ve sürura kavuşturmuştur…
        İşte; Şâh’lık tağutîliğinin yıkılmasının, dünya müstekbirliğinin de sarsılmasının ‘lâhûtî amîli’ olan muhteşem ‘İslam İnkılabı’, beklenen bir “fecr-i sâdık” olarak ‘tulu’ ederken, bedbaht asrımızı ‘Öz Muhammedî İslamın’ İlâhî nuruyla ‘nurlandırmış’, -hükümranlık noktasında-, kapitalist çağ’dan sosyalist ve komünist çağ’a geçmiş bulunan çağımızı “Nur çağı”, “İslam çağı”, “Kur’an çağı”, “İman çağı”, “cihad ve şehadet çağı” hâline getirmiş; ‘Cahili 20. asır devrini’ kapamış, “İlâhî-Muhammedî ve inkılâbî 21. asır, ‘İslam devrini’ ” açmıştır. Ki; daha şimdiden Sovyet-Rusya’dan Hindistan’a, Asya’dan Afrika’ya, Avrupa’dan Amerika’ya, Filipinlerden Endonezya’ya kadar., dünyanın tüm bölgelerinde bu “fecr-i islam’ın; muhteşem İslam İnkılabı güneşinin” İlâhî-kıyamî ve inkılâbı ışıkları parılda-maya, Muhammedî-lahutî huzmeleri ışıldamaya, gönüllerde meknuz bulunan ‘İman meş’âlesini’ tutuşturmaya, mustaz’af halkları uyandırmaya-ayaklandırmaya ve ‘emperyalist sarayların temellerini’ kökten sarsmaya ve ‘yıkmaya’ doğru gitmeye başlamıştır… (Bu kutlu tezahür ve tecelli, Hizbullah ümmetine ve dünya mustaz’aflarına mübarek olsun!…)
        Elbette, bu derece ulvî, kudsî ve şümullü bir ‘İslam İnkılabı’, ‘Öz Muhammedî İslamın yeniden tezahürü’ ve ‘Mutlak Fecr-i İslam’ın asrımızdaki nurani tecellisi’ olan bir ‘Hükümet-i İslami’, ezelden ebede kadar ‘her şeyi ve her olayı’ İlâhî bünyesinde mündemiç bulunan Kur’an-ı kerim’in yüksek senasına, tezkirine ve te’yidine mazhar olacak, böylece; iman ehlinin İlâhî bir ‘tahâssüngâhı’ olurken, kâfir-münâfık ve fasık çevrelere de ‘korkular’ salacaktır… Bütün bunlar, “Akıl sahibi olanlar için and edilmeye layık birer değerler” ifade etmektedir, elbette!..
        Evet; and olsun, ol fecr’e ki;.. İnkâr-ı ulûhiyet fikrinin, şirk, küfür, zulüm ve isyanın ‘telvis’ ettiği ve çağın tağutlarının kararttığı ve tuğyana getirip ‘ifsâd’ ettiği şu bedbaht dünyamızı ‘İlâhî inkılaba’ uğratmak; bâtıl’dan hakk’a, zulümâttan nur’a, küfürden iman’a, şirk’den tevhid’e, zulüm’den adâlet’e, fısk’dan-is-yan’dan itaat’e ve ahlâk’a çıkarmak için doğmuş;.. Afâk-ı alemi ağartmak ve aydınlatmak, dünya mazlumlarına ve mustaz’aflarına ‘tahâssüngâh’ olmak, mağmum ve muğber-yapalı gönülleri nura-sürura ve şifâ’ya kavuşturmak, dünya müstekbirliğinden ve em-peryalist-zalim güçlerden mazlum insanlığın ve mus-taz’afların ‘tarihî-ezelî’ intikamını almak, mutlak adalet nizamını kurmak ve yeni, nurlu ‘İslam İnkılabı çağını’ açmak üzere ‘karanlıkları’ çatırdata çatırdata doğmuştur…
        And olsun ol fecr’e ki;.. Gerçekten iman eden Hiz-bullah ümmeti ve dünya mustaz’afları için, “Yüce Rabbin ‘inâyetini-siyânetini’ temsil ederken”, asrımızın Fir’avnları ve tağutî düzenlerinin üzerine yağan, “Sânı yüce ve sahib-i azamet olan Rabbi-mizin yakıcı-yıkıcı azâb kamçısının”, zamanımızdaki mücessem tecellisi hâline gelmiştir…
        And olsun ol fecr’e ki;.. Ümid saçan, beyazlığı-parıltısı belirdiği; nur huzmeleri görüldüğü-parı-Idadığı; uzun yıllardan beri geceli-gündüzlü mücadele ederek ‘gayet yorgun’ düşen Hizbullahî ümmete bir umut ışığı olarak telemmu’ ettiği (İmam-ı Ümmet, 1-Şubat’da İran’a ayak bastığı) halde; ışıkları ‘amudî-likden’ ‘ufkîliğe’ (yani, gerçek bir fecr-i sadık’lığa, inkılabın bil-fiil hükümranlığına) intikal edebilmek için, “Her birinde ve her birinin içerisinde akıl sahibi insanlar için -yemin edilmeğe değer- çok önemli bir harika ahvâlin, ahbârın ve hâdisâtın cereyan ettiği” ve “Leyâlin asrin”, “Ve’ş-şef’i ve’l-vetri”, “Ve’l-leyli izâ yesri” diye, ifade olunan İlâhî hâdisâtın, unsurların ve takdir’in “mukadder ve muayyen” olan ’süresini’ ve fonksiyonunu ifâ ve ikmâ ederek geçmesini beklemiş, ondan sonra da büyük bir heybet ve şa’şââ ile tulu’ etmiştir…
        And olsun ol fecre.. Ki; “Uzun bir sürgün-hicret yolculuğundan sonra”, mahall-i inkılâba dönen ınkılab rehberi’ne “On gün (ve gecenin)” geçmesinden sonra ‘tebessüm’ yağdırarak ‘hoş amedi’ demiş; cihanı, İslâmın nurânî güneşi ve ışığı ile aydınlatmıştır…
        Ve (yine) and olsun, (öyle bir) “Leyâlin aşr’e (On gece’ye)” Ki;.. ‘Fecr’in, cihanı aydınlatacak olan nurânî ışıklarının ve huzmelerinin belirdiği ve büyük ümitler saçtığı (İmam’ın mahali-i İnkılab’a ayak bastığı) an’dan itibaren geçen ve tamamen doğacağı zamana kadar devam eden (1 Şubat/11 Şubat) arası Leyl-alûd on gün ve ümid saçan) geceler olarak ‘çok büyük ve harika’ olaylara ve mu’cizelere ‘hâmile’ olmuştur!..
        Andolsun (o, on gün ve) “Leyâlin Aşr’e (on Gece’ye) “Ki;.. “Uzun bir sürgün ve hicret yolculuğundan dönmüş” olan inkılab rehberini ’sıcak kucağına’ almış, O’na ‘hakimiyete giden” Fecr-i İslam kapısını açmış; ve kendi dolaşıp koşuşan, ‘uzun bir mücadele yolculuğu’ sonunda ‘gayet yorgun’ düşen, “Şef ve Vetr’ namazlariyle Rabb’ül-Alemine ‘tazarru’ içerisinde bulunan ‘ruh sahibi’ Hizbullahî ümmete ‘kurtarıcı’ ilâhî kucağını açmış ve doğacak olan ‘İlâhî Fecr’in müjdesini vermiştir!..
        Andolsun, ol ‘On gece’ye’ ki;.. ‘zevc-zevce’, ‘kadın-erkek’, ‘çocuk-büyük, ‘genç-ihtiyar’, ‘köylü-şehirli’, ‘ümmi-alim, avâm-havâs’, ‘çift-tek’ (şef ve vetr olarak) tüm Hizbullahîleri ve mücadeleci bütün insanları ‘nurânî ağuşuna alarak kucaklamakta’, ‘Onlar da O’nu sıcak bir şekilde kucaklamakta’ ve onun kucağında ‘şehidler’ vermekte; tağutî düzenin tüm kalıntılarını temizleyerek ‘tarihî ve ezelî’ intikamlar almaktadır!..
        Andolsun, ol ‘On Gece’ye ki;.. içinde mündemiç bulunan “Şef ve vetr’in pekçok efrâdı’mn ve her efrad’ın çok yönlü abidâne, zâhidâne, mücâhidane’ efalinin ve tezahürünün ‘İlâhî meşheri’ haline gelmiş; gözleri yaşlı, kalbleri hüzünlü (fakat, ilâhî hazz ve iştiyak ile dolu) Hizbul-lah ümmetinin ‘teheccüdlerle’, ‘dualarla-niyazlar-la’ Allah-u Teala’ya yöneldiği mukaddes bir ‘zarf hüviyetini ibraz etmiş; bu da, küre-i arzı, hatta alem-i lâhutu ve melekütu bile cezbederek cüş-u huruşa’ getirmiştir!..
        Andolsun, ol “Şefe ve Vetr’e” Ki;… “Çift ve Tek” halinde, uzun yılların ‘mücadele-mücâhede’ tecrübesiyle ‘On Gece’ boyunca ‘ölüm-kalım’ savaşı veren Hizbullahî cengâverler, Allah’a is-yanın-tuğyanın simgesi olan rezil düzeni ve pisliklerini ‘yok ederken*, “gelip geçeceği dem’de (ki) gece sonrası doğacak olan ‘İlâhî Fecr’in’ nurânî ruhu ile mükâleme ve mülakat etmekte; ‘Asr-ı Saadetin’ İlâhî ve tarihî misyonunu yerine getirmekte ve eşsiz takva ve kahramanlık örneği sergilemektedir…
        Andolsun, ol “gelip geçeceği dem’de (o, son) gece’ye” ki; büyük şeytan’ın ‘bölge temsilcisi’ olan hunhâr-ı cani tağutun kökten yıkılıp-yok edilmekte ve ‘Öz Muhammedî İslam’ın’ bütün kurum-lariyle ‘mutlak’ plan’da hakim kılınmakta olduğu bir demde, ‘Fecr-i Sadık’ın ilâhî huzmeleri artık parıldamaya başlamakta; ‘ümitlerdeki heyecan’ en üst düzeye-zirveye doğru tırmanmakta; kesin zafere açılan ‘22 Behmen (şubat) fecri’nin cihanşümul kapısından muhteşem-azametli ‘İslam rukârâne yalvarmaya…” Başlayan ‘İnanan’ insanlar, ‘İnkılâbı Hareket’ süresince ‘Şehadet-perver kahraman Hizbullah Ümmetini’ oluşturmuş;.. Günümüzün gerçek mü’minlerine ve ‘Nesl-i Atî’nin’ Hizbullahîlerine; beklenen cihan-şümul “bir feth-i mübini”, “İmanlı gönüllerin ve vicdanların gerçek uyanışını”, “İslam ümmetinin top-yekün şahlanışını” “Esaret zincirlerine vurulmuş dünya mustaz’aflarının emperyalist güçlere başkaldırışını”, “topyekün insanlığın ‘fıtrat dini’ olan İslam’a dönüşünü ve şirk-tağut düzenlerine karşı kıyama kalkışını”, “tağutî-müşrik düzenlerin ve şeytanî güçlerin hüsrana ve izmihlale uğrayısın!”, “baştan başa cihanın yeniden dirilişini, nura, huzura, sürura, İlâhî ışığa ve aydınlığa kavuşmasını” terennüm ve ifade eden ‘Kur’an Fecr’ini’ müjdelemiş; .. ve o muhteşem İlâhî-Kur’anî ‘Fecr’ ve Lâhutî Güneş; Hakka mütemayil tüm insanlığın ‘ümid ışığı’, ‘rahmet ve saadet kaynağı’, ‘kurtuluş ocağı’, ‘hidayet çerağı’, ‘iman-ci-had ve aşk kevseri’, ‘İlahî hıfz, himaye ve şefkat kucağı’ haline gelmiştir! İşte; 11 Şubat 1979 (22 Behmen) sabahını, Öz Muhammedi İslam’ın lâhutî nuruyla nurlandıran, bir şems-i taban gibi; kararmış dünyayı pür-nur edip aydınlatan, cihanşümul ‘İslam İnkılabını’ ve ‘İlâhî hükümranlığı’ beraberinde getiren, vahy’e dayalı (İslâm?) hükümeti bünyesinde mündemiç bulunan, ‘İnkılab-ı Mehdî (ASM)’ hüviyetini ibraz eden ve zamanımızı Kur’an nuruyla ihtizaza getiren ‘Fecr’, bu ‘fecr’dir… Ki; “Şirk-küfür ve zülumât çağının kapanışının” ve kıyamete kadar (Biiznil-lah) sürecek olan “Muhteşem İslam ve Kur’an çağının” mutlu ve bahtlı ‘kapısını’ açmıştır! Fıtrât-ı İnsaniyeyi temsil eden Yüce ‘İslam Dininin’ mücessem timsali ve canlı pratiği olan, insanlığın ‘dünyevî ve uhrevî, maddî ve ma’nevî’ saadetini ve ‘mutlak kurtuluşunu’ esas alan muhteşem ‘İslam İnkılabı’, esaret altında inim inim inleyen insanlığı ve mustaz’afları ‘kurtarmak’ ve . hürriyete kavuşturmak için kollarını sıvamış ve bütün kanlarını, bunun gerçekleştirilmesi, yani hakkı ve adaleti temsil eden islam’ın ikâmesi ve hakimiyeti uğrunda seferber etmiştir. Başta Filistin (bahusus Mescid-i Aksa) ve Hare-mey-i Şerifeyn olarak, kâfir ve münafık güçler tarafından işgal edilmiş bulunan İslam alemini ve yeryüzünün tümünü ‘kurtarmak’, mezkûr yerleri tağutî düzenlerin pisliklerinden temizlemek için devreye sokulmuş bulunan ve ‘Besiç* (Gönüllü-fedai) denilen “20 milyonluk Muhammed (ASM) ordusu”,-’İlâhî Fecr’in sayısız bereketlerinden sadece ‘biri’ olarak-muhteşem İslam tarihinin en kudsi şeref levhası ve iftihar tablolarından biri haline gelmiştir ki; sair verimli semerelerini ve bereketlerini saymaya yerimiz de, gücümüz de asla yeterli değildir!
        Beşşar Esad bir İslam Kahramanıdır.
        Suriye İmtihanında İran İslam Cumhuriyetinin yanında yer almayanlar amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizminin yanındadırlar. Ve İslamın karşısındadırlar.

        Yorum


          #94
          Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

          “Allah’ın onları, onların da Allah’ı sevdiği ve kınayanların kınamasından asla korkmadığı, cihâd ve infâkı şiar edindiği ve ‘aherinler’ olduğu” bildirilen (55) Ve “Tuba lil-Ğureba” hadis-i şerifinin sırrına masadak olan (56) şehid-perver kahraman İran’îı Hizbullahîler ve mücahid kardeşleri, adetâ:
          “(Onlar) öyle kimselerdir ki; halk, kendilerine: “Bütün insanlar (kâfirler, münafıklar ve fâsıklar) aleyhinizde birleşti, korkun onlardan!’ dedi de bu söz onların imanını (daha fazla) arttırdı ve; ‘Allah yeter bize! Ne de güzel vekildir o, ‘dediler!” (57) “Mü’minler (düşman) orduları(nı) görünce: ‘İşte bu, Allah’ın ve Resulü’nün bize va’d ettiğidir! Allah ve peygamberi doğru söylemiştir!’ dediler. (Bu), onların imanlarını, teslimiyetlerini artırmaktan başka birşey yapmadı. Mü’minler içinde Allah’a verdikleri sözde sadakat gösteren nice erler var. İşte, onlardan kimi (şehadet) adağını ödedi (şehid oldu) kimi de (şehid olmayı) bekliyor. Onlar, hiçbir suretle (şehid olma ahidlerini) değiştirmediler.” (58) gibi., ayetlerin şümulüne girmekte, hatta bizzat muhatabı’ ve ‘masadaki’ olmaktadır…
          “… Hakka ki, yer (zelzeleyle) parça parça dağıtıldığı zaman; ve Rabbin(in emri) geldiği ve melekler de saf saf (indiği zaman); ki o gün, cehennem de getirilmiştir. İnsan o gün, hatırlayacak, ama, hatırlamadan ona ne? Keşke bu hayatım için önceden bir şey yapsaydım, der. O gün, O’nun azabı gibi hiçbir kimse azab edemez! O’nun vurduğu bağı, kimse vuramaz! Ey İtmi’nana ermiş nefis! (sen ise, yakînî İman ve amel-i salih üzere bulunmanla) dön, Rabbine! Sen ondan razı, o da senden razı olarak! Haydi gir (mü’min-salih) kullarımın arasına! Ve gir, cennetime!..” (59)… Ayet-i kerimeleri, ‘Kıyameti ve İlâhî muhakemeyi’ ihtar ettikten sonra; İman, amel, ahlâk; yakin, hicret, cihâd, şehadet; takva, sabır, tevekkül ve teslimiyet., cihetiyle ‘kemâle’ ermiş bulunan ‘İslam İnkılabı müessisi ve rehberi’ Merhum İmam Humeynî (Rıdvanullahi Aleyh) ile fedakar-kahraman hizbullahî cemaati’ni de İlâhî rıza’nın ve ‘lika’nın tecelligâhı olan ‘Cen-net-i Rahman’a -adeta- ‘da’vef etmekte ve ‘buyurun!..’demektedir…
          Evet;.. Şu, ‘meydan-ı imtihan’ olan fâni dünya’da, fânî varlığını ilâhî dinin ihya ve ibkası için ‘feda’ eden; İslam’ın ‘mücessem ve müşahhas’ timsali hâline gelerek ‘fena fi’l-İslam’ olan; ‘Öz Muhammedi İslâm’ı’, İnkılâbî harekette ‘esas’ alarak, ‘zaman-ı saadetteki’ ulviyeti-kudsiyeti üzere hükümran kılan; asırlardır in–sanlık hayatını kasıp kavuran ‘tağutî ve emperyalist’ güçlerle çetin ve çok yönlü mücadele ve mücâhe-de ederek, insanlık için ‘Ümit’ ve ‘kurtuluş’ kapıları açan; “İslam Çağı”, Kur’an çağı” hüviyetini ibraz eden ‘20. Asr’ın son çeyreğine’ ve ‘21. asr’ın tamamına’ tarihî ve İslâmî ‘damgasını’ vuran; ‘zulüm düzenleriyle’ hesaplaşarak, defterlerini düren; İslam ümmetinin ve dünya mustaz’afları-nın ‘büyük ümitleri’ ve merci’leri durumuna gelen; böylece ‘imanlı, mazlum ve mağmum’ gönülleri nura ve sürura kavuşturan; kısaca, asr’ın ‘fecr-i Kur’an’ım’ hâmil bulunan ve ‘İlâhî bir mevhibe’ olarak tezahür eden mübarek bir İmam’ın ve bahtiyar etbâ’nın akibeti ‘Va’d-i İlâhî gereği olarak) elbette bundan başka olmayacak; cen-net-i Rahman, Bağ-ı Cinân ve İlâhî rıdvân, bu gibi… ‘mümtaz’ kullar için olacaktır, İnşaallah!…
          Beşşar Esad bir İslam Kahramanıdır.
          Suriye İmtihanında İran İslam Cumhuriyetinin yanında yer almayanlar amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizminin yanındadırlar. Ve İslamın karşısındadırlar.

          Yorum


            #95
            Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

            Dipnotlar:
            1) Bu hususta; “De ki: Rabbimin sözleri (ilmi) ni yazmak için (bütün) deniz (lerin suyu) mürekkeb ol¬sa ve bir o kadar daha yardımcı olarak ilave etsek, Rabbimin (ilmini ihtiva eden) sözleri tükenmeden o deniz(ler) tükenir.” (el-Kehf: 109); “Eğeı yer(yüzün)deki (her bir) ağaç kalemler olsa, deniz de arkasından yedi deniz daha kendisine katıla¬rak mürekkeb olsa, yine Allah’ın (ilminin ifadesi olan) kelimeler tükenmez. Şüphesiz ki Allah, Aziz’dir, Hakim’dir.” (Lokman: 27) ayetleri ve ben¬zerleri konuyu açıklığa kavuşturmakta, ilave bir söze ihtiyaç bırakmamaktadır…2) Hak Dini Kur’an Dili: 7/4662; El-İtkan (Tere): 2/327; (Arapça): 2/1603) Hak Dini Kur’an Dili: 7/4662; İmam-ı Şafii Hz.leri “Bana istediğinizi sorun, Kur’an’dan size cevap vereyim!..” derken; İbn-i Berrecan (İbni Bircan): “Resulullah’dan sadır olan her sözün, uzak veya yakın, kendisi veya aslı Kur’an’da mevcuttur. Bu¬nu anlayabilen anlar, göremeyen de göremez!..” demiş. Ibn-i Ebi’l-Fadl El-Mursi de, ‘tefsirinde’: “Kur’an, öncekilerin ve sonrakilerin ilmini sine¬sinde toplamıştır…” diyerek, Kur’an-ı Kerîm’in bu İlâhî ve ‘Muhit’ özelliğine dikkat çekmiştir. (Bakınız: El-İtkan, Tercüme: 2/328; Arapça: 2/160).4) En’am (6): 59; Ayrıca, Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimiz de: “İleride birtakım fit¬neler (hadiseler) olacaktır” demesi üzerine bazı sa¬habe: ‘Bundan nasıl kurtulunur?’ şeklinde sorduk¬ları suale, Tirmizi ve diğer muhaddislerin rivayet et-Tulu’u; “Leyâlin Aşr’e “(Leyl-âlûd on gün’e, yani on gece’ye) ve “Gelip geçeceği zaman gece’ye; on¬lardan mündemiç bulunan ve çok şümullü muhte-va’ya ve fonksiyonlara sahib olan “şef ve vetr’e”; ve “akıl sahibi için her biri birer yemine değer…” mu¬allâk kılınan; Ad, İrem, Semud ve Fir’avn tağutluk-larının zamanımızdaki temsjlcjlejij/e halefleri olan “Tağutların üzerine yüce Rabbimiz tarafından yağdırıverilen bir azâb kamçısı” hüviyetini taşıyan ve ‘Öz Muhammedi İslam’ın’ İnkılâbî ve hakimiyet neşvesiyle yeryüzünü şenlendirip aydınlatan “Asrımızın İlâhî-İslâmî Fecri’ni”, ‘Muhteşem İslam İnkılabı’ olarak bizlere lütfeden yüce Rabbimize son¬suz şükürlerimizi, nihayetsiz minnet duygularımızı ve hamd-ü senalarımızı arz eder; ..’Öz Muhammedi islam’ın havarileri* ve muhteşem cihan-şümul ‘İslam inkılabı’nın emirber neferleri’ olmaya tâlib olan Hizbullahî müslümanlara da tebriklerimizi su¬narız!.. Ve; “Allah’ın sonsuz selâmı ve rahmeti, üzer¬lerinize olsun! deriz…tiği, şu cevabı vermiştir: “Allah’ın kitabına sarılın! Çünkü onda, önceki ve sonrakilerin karşılaştığı veya karşılaşacakları haberleri ile, yaşadığınız zamandakilerin haberlerini bulursunuz!” diye bu¬yurmuş, böylece Kur’an-ı Kerîm’in *İhbar-ı Gaybisi-ne’ dikkat çekmiştir. (Bakınız: El-İtkan-Tercüme: 2/327; Arapça: 2/160)…5) En’am (6): 38; “… Sana (bu) kitabı, her şeyin apaçık bir beyânı (açıklaması), bir hidayet, bir rah¬met ve müslümanlar için bir müjde olmak üzere peyder-pey indirdik.” (Nahl: 89) ayeti de, konuyu tebyîn etmektedir…6) Sözler (1957 baskısı): 2/347) Sözler (1957 baskısı): 2/358- ) Hak Dini Kur’an Dili: 8/5612-5613 10) Lem’alar (1957 baskısı): sh.3011) Rum (30): 1-512) Konunun geniş izahı ve mezkur ayetlerin tef¬sirleri için bakınız: Hak Dini kur’an Dili: 6/3794-3803; İbn-i Kesir (Tere): 12/6325-6336; (Arapça): 6/304-312; Kadı Beyzâvî-Hazin-Nesefî İbni Abbas (Mec-mâ’ut-tefâsir): 5/31-35; Keşşaf: 3/466-467; Ed-Dür-rü’l-Mensur: 5/150-152; Fî Zılal’il-Kur’an (Arapça): 5/2753-52758; (Tercüme): 11/400-404; İlaahir…13) Feth suresinin konuyla alakalı tefsiri için, bakınız; Hak Dini Kur’an Dili: 6/4401-4443; Kadı Beyzâvî-Hazin-Nesefî İbn’u Abbas (Mecmâu’t-tefsa-ir-Çağrı Yay.): 6/3-36; İbn-i Kesir (Tere): 13/7317-7391; Arapça-Kahraman Yay.) 7/397-344; Ed-Dürr’ül-Mensûr: (Kum-1404 baskısı): 6/67-83; Keşşaf (Beyrut baskısı): 4/331-348; Fî Zilal’il-kur’ân (Arapça): 6/3305-3333; Tercüme: 13/415-473; İlaa-hir…14) Hak Dini Kur’an Dili: 7/4653-4654; İbn-i Kesir (Tere.) 14/76×4-7605; (Arapça): 7/459-457; Mecmâ’ut-tefasir (Beyzâvî-Hazin-Nesefî İbni Ab-bas): 6/130-131; Buharı (Arapça): Kitab’ul-Cihâd: 89; Tecrid-i Sarih: 8/334; 11/192-193; Keşşaf: 4/440; Ed-Dürr’ül-Mensûr: 6/136-137; FîZılal (Arapça): 6/4335-4336; (Tercüme): 14/184-186 ; …15) Bakınız; Hak Dini Kur’an Dili: 4/2369-2370; İbni Kesir (Tere): 7/3244 vd.; Mecmâ’ut-tefasir (Beyzâvî-Hazin-Nesefî İbni Abbas): 3/11-12; Ed-Dürr’ul-Mensur: 3/164-169; Keşşaf: 2/199-200; Fî-Zılâl’il Kur’an (Arapça): 3/1482-1483; Tercüme: 6/483-500 ilh…16) Bakınız: Ed-Dürr’ul-Mensur: 6/406-408; Mecmâ’ut-tefasir (Beyzâvî-Hazin-Nesefî İbni Ab¬bas): 6/588-597; İbn-i Kesir (Tere): 15/8727-8732; (Arapça): 8/529 vd.; Keşşaf: 4/810-813; Fî Zılâl’il-Kur’an (Arapça): 6/3944-3998; Tercüme: 16/415- 422; El-Mizan Fi Tefsir’il-Kur’ari (llame, Seyyid Muhammed Hüseyin Et-Tabatabai): 20/376-383; Hak Dini Kur’an Dili: 9/6233-6253;…17) İbn-i Kesir (Tere): 11/5957 vd.; (Arapça); 6/83 vd.; Kadı Beyzâvî-Hâzin-Nesefî-İ. Abbas (Mecmâ’ut-tefasir): 4/412-vd.; Ed-Dürrul-Mensûr: 5/55; Keşşaf: 3/251-252; Fî Zilal’il-Kur’an (Arapça): 4/2528-2530; (Tercüme): 10/459-462;…18) Hak Dini Kur’an Dili: 1/476; Keşşaf (İmam Ze-mahşerî): 1/180.19) Bakınız: Hak Dini Kur’an Dili: 6/3802; Tarih-i Hulefâ (İmam-ı Suyutî- Eser Neşriyat, tıbkı basım): 454; Keşf’uz-Zûnun: 143; Kısas-ı Enbiya: 2/346;…20) ‘El-Mebâhis’den naklen, Tefsir usûlü: sh.143. :258. :68 : 23-25. 38; Mü’min (40) 49; İbrahim (14):: 36-37. 6; Kasas (28):21) Lem’alar (Bediuzzaman Said-i Nursî, 1957 baskısı): sh.25-3022) Lem’alar: sh.30-3323) Şualar (Bediuzzaman Said-i Nursî, 1959 baskısı): sh.203-20424) Hak Dini Kur’an Dili: 6/3803; Ayrıca bakınız; Asr-ı Saadet: 3/48-61;…25) R. Beyan: 3/5′den naklen; Dinî ve İlmî İncele¬meler (S. Yüksel): sh.128;…26) Şualar: sh.450.27) El-Fecr (89): 7; Tefsiri için bakınız: Hak Dini Kur’an Dili: 8/5802-vd.; İbni Kesir (Tere): 15/8448-8451; (Arapça): 8/416-418; Dürr’ül-Mensûr: 6/347;…28) Bakara: (2)29) Enbiya (21)30) Naziât (79)31) Kasas (28)32) Bakara (2) Mümin (40): 2533) Al-i İmran (3): 137fEn’am (6): 11; Nahl (16) 36; Nemi (27): 69; Kasas (28) 39-42; Ankebut (29) 33-40; Mü’min (40}<4-6, 45-46, 82-85; Naziât (79 25;Fecr(89):6-14;ilaahir…34) Numune olarak bakınız; Bakara (2): 51-53; İbrahim (14): 5-7; Şuara (26): 57-59, 63, 65, 117-119,170; Kasas (28): 5-6, 43; Mü’min (40): 51; ilh…35) Şuara (26): 22736) Kasas (28): 537) Al-i İmran (3): 13738) En’am(6):1139) Nahl (16): 3640) Nemi (27): 6941) İsra (17): 77; Ahzab (33): 62; Fatır (35): 43; Feth (48): 23;…42) Sahih-i Müslim (Tere): 2/21; (Arapça): K. İman/232; Tirmizi (Tere): 4-385-386; (Arapça): K. iman/13; Tac (Tere): 5/601; İbni Mace (Tere): 10/204; (Arapça): K. Fiten/15; Darimî: Kitab’ür-Ri-kak/42; Ahmed İbn-i Hanbel: 1/184, 398; 2/177, 222, 389; 4/73 Cami’üs-Sağîr (Tere): 2/164; (Arapça): 2/16043) Maide (5): 54; Muhammed (47): 38
            44)Cum’a(62):2-345) Buharî (Zübde): Sah. 842; Tecrid-i Sarih: 11/201; Sahih-i Müslim (Tere): 476-477; (Arapça): 2/1972-1973; Tirmizi (Tere): 5/371-372,412; İbn-i Kesîr (Tere): 13/7313; (Arapça): 8/142; Ed-Dürr’ül-Mensûr: 6/215; Keşşaf: 4/530; Tefsiri A’zim (Mec-ma’ut-Tefâsir): 6/257-258; Fî- Zilal’il-Kur’an (Arap¬ça): 6/3566; (Tere): 14/470-476; ilaahir…46) Mektubat (1958 baskısı): 44347) Geniş bilgi için, bakınız; Lisan’ul-Arab (İbn-i Manzur, Edeb’il Havza neşriyatı-Kum, 1405 baskısı): 15/126-128; Mu’cem’ul-Vesît: 660; El- Müfredat (Er-Rağıb el-Esbehânî, Kahraman yay.): 541; El-Müncîd (L. Ma’lûf-Tahran baskısı): 552; Hak Dini Kur’an Dili: 8/5770-5772; ibni Kesir (Tere): 15/8434; (Arapça): 8/406; Beyzâvi-Hazin-Nesefî-I. Abbas (Mecmâ’ut-tefasir): 6/497; Dürr’ül-Mensûr: 6/342; El-Mizan: 20/272-27348) Fî-Zilal’il-Kur’an (Tere): 16/198; (Arapça): 6/3902.49) Hak Dini Kur’an Dili: 8/5793-5794; Daha geniş bilgi için bakınız: Lisânu’l-Arab: 8/183-185; 5/273-278; El-Müfredat: 386,804; El-Müncîd: 395,885-886; El-Mu’cemu’l-Vesit: 489,1020;…50) Fî Zilal’il-Kur’an (Tere): 16/198-199; (Arapça): 6/3902-290351) Hak Dini Kur’an Dili: 8/5791; İbni Kesir (Tere): 15/8444-vd.; (Arapça): 8/412-vd.; Fî Zilal’il-Kur’an (Tere): 16/198-vd.; (Arapça): 6/3902-vd.; El-Mizan: 20/278-279; Ed-Dürrü’l-Mensûr: 6/344-vd.; Keşşaf: 4/746; Beyzâvî-Hazîn-Nesefî-İbni Abbas (Mecmâ’ut-Tefâsir): 6/502-vd.;… Muhtelif lugavî-ıstılahî anlam¬ları için bakınız: Lisânu’l-Arab: 5/45-48; El-Müfredat: 561-562; El-Müncid: 569-570; El-Müncemi’l-Vesit: 681;…52) Bakınız; 33 nolu dipnot.53) İbnü’l-Esir (Tercüme): 2/65; İbn-i Hişam (Terc-üm): 1/353; El-Bidaye: 3/42;…54) Sözler: 1/26755) Bakınız: Maide (5): 54; Muhammed (47):38; Cum’a(62):2-356) Bakınız: 42 nolu dipnot57) Al-i İmran (3): 173.58)Ahzab (33): 22-23. 59)Fecr(89):21-30

            www.islamidavet.com
            Beşşar Esad bir İslam Kahramanıdır.
            Suriye İmtihanında İran İslam Cumhuriyetinin yanında yer almayanlar amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizminin yanındadırlar. Ve İslamın karşısındadırlar.

            Yorum


              #96
              Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

              "İslam Devleti Kurulunca Sömürücü ve Sömürgeci Devletler Hemen Cephe Alıyor

              İmam Humeyni'nin -ks- vaadlerinin gerçekleşmesi ve İran'da bir İslam inkılabının vuku bulup zaferle sonuçlanması, bu ülkenin sınırları dahilinde kalan ve bir rejim ve nizam değişikliğinden ibaret olan bir vaka değildi. Bilakis, Amerikalı, İsrailli ve Batılı birçok devlet adamının bizzat hatıratında da belirttikleri üzere İran'da gerçekleşen İslam inkılabı "Batı dünyası için korkunç yıkıcı bir deprem"di (71). Çünkü Amerika ezeli rakibi Sovyetler'le uzun sınırları olan ve dünyanın en hassas bölgelerinden birinde bulunan bir ülkedeki fevkalâde münasip ekonomik, coğrafi ve askeri fırsat ve konumları elinden kaçırmakla kalmamış, bu ülkede vuku bulan muazzam patlamanın dalgaları bölgedeki batı güdümlü müslüman ülkelerle diğer Arap ülkelerindeki rejimleri bir hayli etkileyerek onların dehşete kapılmasına neden olmuştu. İslam inkılabının temel mesajı kültürel bir muhteva taşıyordu ve dinî düşünceyle manevî değerlere dayalıydı. Bu inkılabın ihracı, onun mesaj ve değerlerinin ihracı anlamına geliyordu ki, bu da İslam ülkeleriyle 3. dünya ülkelerindeki kurtuluş ve bağımsızlık hareketlerine yepyeni bir dinamizm kazandırmak demekti. Nitekim İran'la birlikte, aynı sıralarda, Nikaragua'daki Amerikan güdümlü rejim de yıkılmıştı. Diğer bir paralel değişiklik te Afganistan'da yaşanıyor ve İran İslam inkılabıyla birlikte, Sovyetler Birliği, Afganistan'daki İslami şahlanışı dizginleyebilmek için hemen harekete geçerek bu ülkede kanlı bir darbe gerçekleştirmek zorunda kalıyor, ardın da askeri birlikler gönderip Afganistan'ı açıkça işgal ediyordu! Lübnan ve Filistin müslümanları İran'da İslam inkılabının zafere ulaşmasını coşkuyla kutlamış ve bu inkılabın tahakkukundan aldıkları ilhamla, siyonizme karşı verdikleri cihad hareketine yepyeni düzenleme ve stratejiler getirmişlerdi. Yine İran'da gerçekleşen İslam inkılabıyla birlikte Mısır, Tunus, Cezayir, Sudan, Arabistan ve Türkiye gibi halkı müslüman olan birçok ülkede İslami hareketler yepyeni bir hız ve canlılık kazanıyordu.

              İkinci dünya savaşından bu yana son derece zalimâne ve adaletten büsbütün uzak bir düzen egemen olmuştu bütün dünyaya. Dünya adeta bir pasta gibi Doğu'yla Batı bloku arasında paylaştırılmış, Nato'yla Varşova Paktı gibi zorba kuruluşlar bu zalimâne düzenin silahlı bekçiliğiyle görevlendirilmişti. Siyonist medya ve silahların gölgesinde geliştirilen bu yeni dünya düzeninde ; 3. dünya ülkelerinden hiçbirinde bu çerçeve dışında ve sözkonusu iki kutuptan birine bağımlı olmaksızın hiçbir hareket ve gelişmenin başarılı olması mümkün görünmüyordu. Bütün bunlara rağmen, Batı'nın tam bir güvenlik sahası olarak baktığı ve tamamen egemen olduğunu zannettiği bir ülkede bütün engellemelere rağmen ana sloganı"ne doğu, ne batı" olan bir inkılab gerçekleşmişti şimdi."
              Yezid,bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın. Çok sürmeyecek;Peygamberin evlatlarının kanını akıtmak ve Ehl-i Beyt'ine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Peygamberin huzuruna çıkacaksın.Ogün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır.

              Yorum


                #97
                Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

                "İmam Humeyni'nin İran'da gerçekleştirmiş olduğu bu kıyam ve "Humeyni Hareketi", doğrudan doğruya Amerikan emperyalizmine bir başkaldırı olmuş, üstelik bunu da, doğu blokuna bağımlı olmadan gerçekleştirebilmişti. Böylesine gerçek bir "bağımsız mücadele" örneği sergileyerek Amerikan emperyalizmini bütün dünyanın gözleri önünde hezimete boğup yenilgiye uğratan bu muazzam hakikat, komunistlerin "anti-emperyalizm"li iddialarının kofluğunu bütün çıplaklığıyla gözler önüne koymuş, Amerikan emperyalizmi kadar komunistleri de şaşkına uğratmıştı. Zira bu inkılab, gerçekleşmiş olduğu 20. yüzyılda ilk kez, dinin, milletlerin mücadele sahnesinde "son derece etkili bir dinamizm" olduğunu fiilen ispatlamaktaydı herkese!

                Şah rejimini korumak ve İmam Humeyni'nin -ks- başarılı olmasını engelleyebilmek için uluslararası platformda gerçekleştirilen bütün girişimler ve küfür dünyasının olanca gücüyle elbirliği edip o güne değin alışılmadık bir ittifak oluşturması gibi engeller Allah'ın nurunu söndürmeye yetmedi ve bütün bunlara rağmen gerçekleşmesi engellenemeyen "İmam Humeyni Hareketi" veya özdeş adıyla 20. yy'ın İslam inkılabının ilk merhalesi başarıyla tamamlanmış oldu; bu nedenledir ki İran İslam inkılabı alelâde bir inkılab veya değişimden ziyade 20. yy'da gerçekleşen bir mucizeyi andırıyordu. Bizzat İmam Humeyni'yle, alışılagelmiş siyasi tahlillerden bağımsız olarak onun vaad ve sözlerine can-u gönülden inanan kalabalık halk kitleleri dışında siyasi gözlemcilerin tamamına yakın bir kısmıyla İran'daki gelişmelerle yakından uzaktan ilgilenen şahıs ve kurumların hemen hemen tamamı, şah rejiminin son dakikalarını yaşadığı anlarda bile böylesine bir zaferi "imkansız" görmekteydiler.

                Bu nedenledir ki hş. 22 Behmen 1357 sabahından itibaren bilfiil varlığını duyurmuş olan yani İslâmî nizama karşı dünya istikbarı tarafından görülmemiş bir husumet ve düşmanlık başladı. Düşman cephelerin liderliğini Amerika yapıyor, İngiltere'yle diğer Avrupa ülkeleri de batı'ya endeksli bölge ülkelerinin eşliğinde Amerika'ya ellerinden gelen yardımda bulunuyorlardı. Sovyetlerle ona bağlı olan kukla rejimler de İran'da dinin egemenliği demek olan bu hadiseden büyük bir rahatsızlık duymuş ve bu "dînî kökenli devrim"i yenilgiye uğratabilmek için Amerika'yla olan ezeli düşmanlığı her nasılsa bir yana bırakıp onunla elele vermişti! Amerika'yla Sovyetler'in Tahran'daki büyükelçiliklerinden direktif aldıkları gerçeği daha sonra ele geçirilen gizli belgelerle tamamen anlaşılacak olan sağ ve sol eksenli inkılap karşıtı çeşitli örgütlerle (72) fraksiyonların da İslam inkılabı karşısında tek cephede birleşip el ve söz birliği içine girmeleri Amerika'yla Sovyetler'in Saddam'ı İran'a saldırtarak ona ellerinden gelen yardımı esirgememeleri bu "tek cephede toplanan küfür elbirliği"nin en bariz örneğiydi. Ancak İmam Humeyni, halâ bu muazzam hareketi başlattığı ve yapayalnız olduğu ilk günlerdeki mantığıyla hareket etmekte ve mevcut bütün iç ve dış baskılarla akla gelmedik oyun ve komplolara rağmen inkılâbı başarıyla yönlendirmekteydi."
                Yezid,bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın. Çok sürmeyecek;Peygamberin evlatlarının kanını akıtmak ve Ehl-i Beyt'ine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Peygamberin huzuruna çıkacaksın.Ogün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır.

                Yorum


                  #98
                  Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

                  "Onun ana sloganı "kanın kılıca galebe çalması"ydı.

                  O, şehadete "insanoğlunun ulaşabileceği en yüce kemal ve makam" gözüyle bakan ve Allah için direnmesini bilen bir milletin mutlaka muzaffer olacağına inanıyordu. İmam Humeyni bütün İran milletini, bu ülkenin kalkınması yolunda seferber etmek suretiyle dünya insanlığına "ileri ve sağlam bir dinî toplum" örneği sunabilmek azmindeydi. Bu nedenle de milletin seferber olduğu bu cihadı "cihad-ı sazendegi" (ülkeyi yeniden yapım ve onarım cihadı) olarak adlandırdı. İnkılaba gönül vermiş binlerce gönüllü uzman ve eleman, memleketin yoksul köy ve taşra bölgelerine akın ettiler; böylece şah rejiminin ihmal etmiş olduğu mustaz'af kesim için yol, köprü, sağlık kuruluşları, okul, su, elektrik...vb. sosyal hizmetler hızla ve çok geniş bir çapta başlamış oldu. Bu muazzam gönüllü katılımı gören İslam düşmanı istikbar güçleri yeni komplolara girişmekte gecimediler, Amerika, içerideki satılmış hainler vasıtasıyla İslami İran'da dahili karışıklıklar çıkarmak, kavmî ve mezhebî ihtilaflar yaratıp bunları körüklemek suretiyle henüz yeni kurulan İslam nizamını yıkma girişimlerini başlattı.

                  Amerika'nın Tahran'daki büyükelçiliği tam bir "casusluk ini" gibi davranarak geleceğe yönelik komplolarını uygulayabilmek amacıyla geçici hükumete sızmanın yollarını arıyordu. Amerika, bu emelinde bazı başarılar elde etmekte gecikmedi. Çünkü Bazergan Bey'in kurmuş olduğu geçici kabine genellikle muhafazakâr milliyetçilerden oluşmaktaydı (73) İdeolojileri gereği laik bir düşünce yapısına sahip olan bu insanlar inkılabın getirdiği zaruret ve şartları hazmedemiyor; İmam'ın ileri görüşe dayalı emir ve direktiflerini algılayıp idrak edemiyorlardı. Geçici hükumetin zaaf dolu bu yapısı ve uzlaşmacı tavrı; inkılab düşmanı grup ve örgütlerin, dış mihrakların da geniş çaplı yardımlarıyla süratle teşkilatlanıp İran'ın Günbed, Kürdistan ve diğer benzer bölgelerde bölücülükte bulunup anarşi yaratmalarına meydan vermiş oldu. Diğer taraftan, İslam inkılabının kendi topraklarında da gerçekleşip müslüman Irak halkını geniş çaplı bir kıyama götürmesinden ciddi kaygılar duyan Baasçı Irak rejiminin İslami İran'daki bu gelişmeden duyduğu dehşet birçok Batılı ülkeden daha fazlaydı. Bu nedenledir ki İran'ın güney eyaletleriyle Kürdistan bölgesindeki inkılab karşıtı örgüt ve grupları hızla silahlandırmaya başladı. Amerika ve Sovyet büyükelçilikleri şah rejiminin artıkları olan Savak elemanlarıyla diğer üst düzey saray bağlılarının da yardımıyla komunist gruplarla çeşitli fraksiyonlar ve bilhassa "Halkın Münafıkları" olarak ün salmış bulunan Halkın Mücahidleri teşkilatını teçhizatlandırıp İslam inkılabı aleyhine yıpratıcı eylemlerde bulunmaya ittiler. Bu satılmış örgütlerden biri olan "Furkan" dünyaca ünlü çağdaş İslam düşünürü ve İslam İnkılabı Şûrâsı üyesi Allame üstad Murtaza Matahhari'yi (hş: 12. 2. 1358), Ayetullah Gâzi Tabatabâî'yi (10. 8. 1358) Dr. Muhammed Mufattih'i (28. 9. 1358), Hacı Mehdi Irâkî'yle oğlunu (4. 6. 1358) ve Genelkurmay başkanı General Karânî'yi (3.2.1358) terör ederek şehadetlerine sebeb olacak; Haşimi Refsancâni'yle Musevi Erdebili'ye karşı da terör eylemine girişecek, ancak bu iki eylemde başarılı olamayacaklardı."
                  Yezid,bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın. Çok sürmeyecek;Peygamberin evlatlarının kanını akıtmak ve Ehl-i Beyt'ine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Peygamberin huzuruna çıkacaksın.Ogün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır.

                  Yorum


                    #99
                    Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

                    "Perde gerisindeki mihrapları tanıyan ve onların komplolarını bilen İmam Humeyni, herşeyden önce Kürdistan'daki inkılab karşıtı bölücülük faaliyetlerinin bir an önce ve en etkili yöntemlerle kökünün kazınması gerektiğine inanıyordu. Ne var ki geçici hükumetin Kürdistan politikası, hiçbir netice vermeyen birtakım görüşme ve müzakerelere dayandığı ve bölücü gruplarla elemanlara karşı ciddi bir tavır sergilemediğinden çok değerli fırsatlar birbiri ardınca kaybediliyor ve bölücü gruplar için daha ileri adımlara imkan hazırlıyordu. Diğer taraftan, şah rejiminin ekonomik politikası gereği ülkenin bütün geliri milli servet olan petrole dayalı hale getirilmiş bulunduğundan; bu zaafı çok iyi bilen Amerika'yla Avrupa ülkeleri, Suudi Arabistan'la ona bağlı diğer bazı arap ülkelerinin de fiili yardımlarıyla, Opec'teki petrol fiatlarını kat kat indirip İran'ın petrol satım piyasasını felce uğrattılar. Ne var ki bütün bu müşkülatlar ve sıkıntılara rağmen İmam Humeyni zerrece uzlaşmayacak ve emperyalist dünya karşısında bir adım dahi gerilemeyecekti. İmam -ks- fevkalâde bir basiret örneği daha sergileyerek yeni inkılâbi kurum ve teşkilatlar kurdurmak suretiyle geçici hükumetin zaaflarının neden olduğu gedikleri onarmaya başladı, böylece inkılabın süreğenliliği de garanti altına alınmış oluyordu. Müslüman İran halkı da var gücüyle İmam'ı desteklemekte ve onun bütün emir ve direktiflerini can kulağıyla dinleyerek ilâhî davaları yolunda bütün zorluklara katlanmaktaydı.

                    İnkılabın muazzam zaferinin henüz 2. ayı tamamlanmadan yapılan ve İran tarihinin gördüğü en serbest ve görkemli referandum olan bir halkoylamasında İran seçmen nüfusunun % 98, 2'si, dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen bir katılımla "İran İslam Cumhuriyeti" ne "evet" diyerek İslâmî bir nizama duydukları sevgi ve bağlılığı bütün dünyaya gösterdiler. Bunu anayasa ve anayasa kurucular meclisi seçimleriyle İslâmî Şûrâ Meclisi milletvekili seçimleri izledi. Bu süreçte İmam Humeyni -ks- Kum'daki ikamet mahalliyle Feyziye Medresesi'nde halka yaptığı konuşmalarla İslamî nizamın temellerini sağlamlaştırıp bir İslam devletinin gayeleri ve böyle bir nizam için öncül ve birincil olan ilkeleri açıklıyor, halkın bu sahneyi asla terketmeyerek sahnedeki varlığını sürdürmesi yolundaki tavsiyelerini vurguluyordu. İmam'ı görmeye ve onu yakından dinlemeye gelen kalabalık kitleler bu konuşmaları can kulağıyla dinlemekte ve tekbir haykırışlarıyla rehberlerinin izinde olduuklarını anlatmaktaydılar. İslam inkılabının zaferinden sonra 10 İsfend 1357 hş'de Tahran'dan Kum'a gelen İmam, kalp rahatsızlığına yakalanıncaya kadar (hş. 2 Behmen 1358) Kum'da kaldı. Tahran Kalp Hastahanesi'nde 39 gün tedavi gören İmam, geçici bir süre için Tahran'ın Derbend bölgesindeki bir eve yerleşti ve burada da çok kalmayarak kendi ısrarıyla Hüccet'il İslam Seyyid Mehdi İmam Cemarâni adlı bir âlimin Cemârân mahallesindeki sade ve gösterişsiz evinde ikameti tercih etti ve ebedî huzura kavuşacağı Dâr-ı bekâ'ya göçünceye kadar da bu evde yaşadı."
                    Yezid,bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın. Çok sürmeyecek;Peygamberin evlatlarının kanını akıtmak ve Ehl-i Beyt'ine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Peygamberin huzuruna çıkacaksın.Ogün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır.

                    Yorum


                      Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

                      "İkinci İnkılâb: Amerika'nın İran'daki Casusluk Yuvası Ele Geçiriliyor

                      Seçimlerin başarıyla sonuçlanması ve müslüman İran halkının dünyanın hiçbir yerinde o güne değin görülmemiş çapta bir katılım ve iştiyakla bir sahnede varlık göstermesi; İran'da kurulmuş bulunan bu İslam nizamının pek yakında dayanamayıp çökeceği söylentilerini bütün dünyaya yayan ve elindeki güçlü medya imkanıyla İran dahilindeki inkılab düşmanı grupların bildirileri yardımıyla kamuoyunu bu doğrultuda şartlandırmaya çalışan Amerika'yla onun önderliğindeki küfür cephesinin bütün ümitlerinin bir anda suya düşmesine neden olmuştu.

                      Amerika'yla Batı Bloku'na mensup diğer ülkeler İran halkının "şahın İran'a iadesi ve İran'ın Amerika tarafından bloke edilen 22 milyar doları aşkın mal varlığının derhal geri verilmesi" yolundaki en doğal hakkı olan isteğine kulak asmamakta; hatta daha da ileri giderek İran'dan kaçan şah rejimi yanlılarını İslam inkılabını yenilgiye uğratabilmeleri gayesiyle destekleyip geniş imkanlarla donatmaktaydılar. Beyat Saray'ın bitmek tükenmek bilmeyen bu tahrikleri İran halkının sabrı taşırmakta, halkın Amerika'ya duyduğu hınç ve öfkenin hızla artmasına neden olmaktaydı.

                      İmam Humeyni'nin şah rejimi tarafından Türkiye'ye sürgün edilmesinin yıldönümü olan 13 Aban'ın eşiğine gelindiği günlerde (1358 sonbaharı) Bazergan Bey'in Beyazsaray Başbakanlık Milli Güvenlik Danışmanı Brzetınseky ile Cezayir'de gizlice mülakaatta bulunduğu haberi İran'a ulaşmıştı. 13 Aban 1358 günü "İmam Humeyni'nin İzindeki Müslüman Üniversite Öğrencileri" adlı müslüman bir üniversiteli grup, Amerika'nın Tahran Büyükelçiliği'ni basarak elçilikteki silahlı emniyet görevlileriyle girdikleri kısa bir silahlı çatışmadan sonra Amerikalı casusları çok sayıda belge ve dökümanlarla birlikte ele geçirmeyi başardılar. Bu baskın sırasında ele geçirilen belge ve dökümanlar daha sonka 200-300 sayfalık hacimlerde ve "ABD'nin İran'daki Casusluk Yuvası'nda Ele Geçen Belgeler" başlıklı bir dizi halinde basılıp yayınlanacak ve kısa bir süre sonra, yayınlanan bu kitapların sayısı 50'yi aşacaktı.

                      İnkarı mümkün olmayan bu belgeler Amerika'nın İran ve bölgedeki diğer ülkelere karşı yaptığı casusluk faaliyetleri ve bu ülkelerin içişlerine nasıl karıştığını olanca çıplaklığıyla gözler önüne seriyor ve Amerika'nın bölgediki birçok yerli ve yabancı casusların özel ve kod adlarıyla ABD'nin çeşitli ülkelerde uyguladığı casusluk yöntemleri ve siyasi tahrik metodları konusunda çarpıcı bilgiler içeriyordu. İslâmî İran'ın kültür literatürüne "Casusluk Yuvası'nın işgali" olarak geçecek olan bu olay Amerika'nın çirkin yüzündeki perdeyi kaldırmış, ABD'li üst düzey yetkililer için korkunç bir fiyosko olmuştu.

                      Bu olaydan hemen bir gün sonra Bazergan başbakanlığındaki geçici hükumet; sunulan istifayı İmam'ın kabul etmesiyle birlikte düşmüş oldu. Geçici hükumetin başbakanı Mehdi Bazergan'ın bu aceleci istifa girişiminin nedeni İmam'ı infiâli bir tepkiye zorlamak ve onun, üniversitelileri, işgal ettikleri bu mekandan çıkmaya ikna etmesini sağlamaktı. Ne var ki İmam, bu tür baskılarla tavır değiştirecek biri değildi, İmam'ın tepkisi, onların düşündüğünün tam tersi olmuş ve, kendisine sunulan istifa mektubunu hemen kabul ederek inkılâbî elemanların hükumette yeralması için bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirmişti. Böylece, zaaf dolu uygulamalarıyla kısa ömürlü iktidarı süresince ülkeyi bir avuç inkılab düşmanı gruplarla örgütlerin cirit meydanı haline getiren muhafazakarlar da tamamen safdışı bırakılmış oluyordu.

                      İmam Humeyni, sözkonusu üniversite öğrencilerinin bu inkılâbî girişimini var gücüyle destekledi ve bunu "gerçekleştirilen inkılabdan daha büyük bir inkılab" olarak değerlendirdi. Gerçek de buydu zaten. Behmen'in 22. günü gerçekleşen İslam inkılabı hadisesinde Amerika şah rejimini resmen ve açıkça desteklemiş ve yine açıkça İslam inkılabının karşısında yer almıştı. Bu ikinci hadisede ise Amerika ve bölgedeki uşaklarının gizli oyunlarıyla ilgili çok önemli belge ele geçirilmişti yığınla... Bu belgeler ifşa edilince Amerika, İran'ı dize getirebilmek için bütün gücünü kullandı, bildiği bütün oyunları denedi. İslâmî İran, Amerika'yla göbeğinden ona bağlı bulunan uşakları tarafından ekonomik ve siyasî ablukaya alındı, ambargolar peşpeşe uygulanmaya başladı. Müslüman İran halkı için İmam'ın mesaj ve direktifleri doğrultusunda yeni bir mücadele başlıyordu şimdi; bu ambargolara karşı var gücüyle direnen müslüman halk, Amerika'nın beklediği teslim bayrağını asla çekmeyecekti.

                      Amerikan hükumeti, Tahran'da tutuklu bulunan ABD'li rehine casusları kurtarabilmek amacıyla "çağın en önemli operasyonu"nu gerçekleştirdiyse de bu operasyon, İran'ın Tabes Çölü'nde vuku bulan ve daha ziyade mucizeyi andıran inanılmaz bir hadiseyle başarısızlığa uğradı ve ABD, dünya platformunda yeni bir fiyasko daha sergilemiş oldu."
                      Yezid,bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın. Çok sürmeyecek;Peygamberin evlatlarının kanını akıtmak ve Ehl-i Beyt'ine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Peygamberin huzuruna çıkacaksın.Ogün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır.

                      Yorum


                        Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

                        "İslam inkılabının henüz 1. yılını geride bırakmakta olduğu günlerde, yani hş. 4 Ordibeheşt - 1359'da Amerika'nın İran'daki eski hava üslerinden biri olan (İran'ın doğuşundaki) çöl üslerinden birine en ileri teknolojilerle donatılmış bulunan 6 adet c-130 tipi askeri uçak indi.

                        Bu vak'a Beni Sadr'ın cumhurbaşkanlığı döneminde vuku buluyordu. Savaş jetleri bu üste yakıt ikmali yapacak ve özel komando birliklerini taşıyacak çok gelişmiş 8 helikopterle birlikte buradan havalanıp Tahran'a ulaşarak yerli işbirlikçilerinin de yardımlarıyla İmam'ın evini ve diğer çok önemli birkaç hedefi bombalayacaktı. Ne var ki hiç beklenmedik bir olayla bütün plânlar suya düşecekti.

                        İnceden inceye hesaplanan bütün meteorolojik bilgilere rağmen korkunç bir kum fırtınası kopmuş ve helikopterlerden birkaçı, havalandıkları Nimits savaş gemisine geri dönmek zorunda kalırken diğerleri de çölün belirsiz noktalarına zorunlu inişte bulunmuşlardı. İşte bu sırada, zorunlu inişe geçen helikopterlerden biri, daha önce üsse inmiş olan savaş uçaklarından birine çarptı ve ikisi de infilak ederek yanmaya başladı. Sekiz ABD'li askeri görevlinin öldüğü bu vakada Amerika neye uğradığını şaşırmış ve dönemin ABD cumhurbaşkanı Jimmy Carter operasyonu "başarısız" ilan ederek durdurduğunu açıklamıştı (74).

                        Hş. 5 Modad 1359'da şahın Mısır'da ölmesi, onun suçsuz yere öldürülen onbinlerce masum insanın katili olarak yargılanmak üzere geri verilmesi gerektiği yolunda İran'ın öne sürmüş olduğu şartlardan birini fiilen silmiş oldu.

                        Nitekim 444 gün sonra Cezayir'in arabuluculuğu, İslami Şûrâ Meclisi milletvekillerinin olumlu oyu ve Amerika'yla İran arasındaki Cezayir deklerasyonu gereğince Amerikalı casuslar ülkelerine geri gönderildi; bu arada Amerika artık İran'ın içişlerine karışmayacağı ve bloke ettiği İran'a ait mal varlığını geri vereceği taahhüdünde bulunduysa da bu taahhüdünü hiçbir zaman yerine getirmedi.

                        Amerikan casusluk yuvasının ele geçirilmesinin getirdiği en büyük kazanç İslam inkılabının devam ve bekasının sağlanması ve kimsenin süper güçlere karşı koyamayacağı yolunda dünya kamuoyunda oluşturulmuş bulunan şartlanma ve yanlış inancın giderilerek bilhassa bu güçlerin başını çeken Amerika'nın Firavunvârî prestijinin kırılması olmuş ve 3. dünya milletleri, bütün bunları yapabilmenin pekalâ mümkün olduğunu bizzat ve fiilen görerek geleceğe karşı yepyeni ümitlerle bakabilmiştir. Nitekim bu olaydan sonra Amerika'nın yıllardır bütün dünyada oldukça ağır maddi ve askeri harcama ve propagandalarla oluşturmuş olduğu "Amerika'nın yenilmezliği" ilkesi bozulmuş, Amerika dünya kamuoyu nezdinde çok büyük bir puan kaybına uğramış ve bu hadiseden sonra ABD, 3. dünya ülkelerini kontrol altına alabilme hususunda bitip tükenmeyeck sorun ve krizlerle boğuşmak zorunda kalmıştır.

                        İmam Humeyni'nin Tahran Kalp Hastahanesi'nde tedavi görmekte olduğu sırada gerçekleşen ilk cumhurbaşkanlığı seçimlerinde (5. 11. 1358 hş) Ebulhasan Beni Sadr diğer rakiplerini geride bırakabilmeyi başardı. İnkılabdan sonra İran'a dönen Beni Sadr, yaptığı konuşmalar ve yayınlanan kitaplarıyla kendisini inkılâbi bir müslüman ve bilgili bir ekonomist gibi gösterebilmeyi başarmış, kamuoyuna böyle bir portre çizmişti. İmam Humeyni cumhurbaşkanlığı fermanını Beni Sadr'a verdiği sırada yaptığı konuşmada "Beni Sadr bey'e benim bir cümlelik bir nasihatim var ki, bu nasihat herkesedir aynı zamanda: Bütün kayma ve sapmaların başında gelen neden, dünya sevgisidir!"(75).

                        Ne var ki Beni Sadr'ın iktidar hırsıyla dolu şahsiyet ve yapısı onun bu değerli nasihate kulak asmasını engelledi. Halktan aldığı oyların fazlalığıyla kibir ve gurura kapılıp zafer sarhoşu olan Beni Sadr işe başlar başlamaz İmam'ın çizgisi ve dinadamlarına karşı tavır aldı. Geçici hükumet gibi o da, güçlü ülkelerle uzlaşmak ve onlarla siyasi pazarlıklara girmek gerektiği inancını taşıyordu. Beni Sadr'ın ilk icraatlarından biri inkılâbi müslümanları hemen tasfiye edip onların yerine devlet kademelerine ınkılab düşmanı ve dış mihraklara bağlı örgüt mensuplarını getirmek oldu. Beni Sadr Saddam'ın İran topraklarını işgali karşısında parmağını oynatmıyor, ülkesinin topraklarını düşmana âdeta peşkeş çekiyordu. İktidarda kalmaları için İslami İran'ın ağır sorunlar ve krizlerle boğuşmasını bir nimet telakki eden cumhurbaşkanına bağlı elemanlar, Beni Sadr'ın "Silahlı kuvvetler komutanlığı" sıfatını da taşıyor bulunmasından azami derecede faydalanarak düşman saldırıları karşısında yerli kuvvetleri takviye etmekten sakınıyor, ellerinden geldiğince ülke müdafaasını engelliyor, ülkeyi dişiyle tırnağıyla korumaya çalışan İslam İnkılabı Muhafızları Ordusu'nun mevcut silah ve teçhizatları kullanmasına izin vermiyordu! Beni Sadr'ın bölücü ve ihtilaf çıkarıcı politikası neticesinde ülkenin milli birliği tehlikeye düşmüştü. Nihayet İmam Humeyni 20 Hordad 1360'da yazdığı kısa bir fermanla Beni Sadr'ı "Silahlı Kuvvetler Başkomutanlığı"ndan azletti (76) ve bunun hemen ardından İslâmî Şûrâ Meclisi, hükumet aleyhine açılan bir gensoruyla Beni Sadr'ın cumhurbaşkanlığından uzaklaştırılması gerektiğini onayladı."
                        Yezid,bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın. Çok sürmeyecek;Peygamberin evlatlarının kanını akıtmak ve Ehl-i Beyt'ine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Peygamberin huzuruna çıkacaksın.Ogün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır.

                        Yorum


                          Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

                          "Bazergan başbakanlığındaki geçici hükumetin zaafları ve Beni Sadr'ın çok yönlü destekleriyle İslam inkılabının zaferinden sonra alabildiğine teşkilatlanıp palazlanmış olan Halkın Münafıkları Teşkilatı, Beni Sadr'ın cumhurbaşkanlığından uzaklaştırılmasıyla birlikte inkılâbî güçleri yıpratmak, yıldırmak ve caydırmak amacıyla 30 Hordad 1360'da bir dizi kanlı eylemlere girişerek ağır bir savaşla boğuşmakta olan İslâmî İran'da ülke çapında anarşi yaratmaya çalıştılar. Ancak başta Tahran halkı gelmek üzere bizzat sivil halk güçleri birkaç saat içinde duruma müdahele ederek münafıkları sindirecek ve çok sayıda münafığı da yakalayacaktı. Bu tarihten itibaren, kendisini Halkın Mücahidleri (!) adıyla adlandıran Halkın Münafıları teşkilatı İran İslam Cumhuriyeti'ni yıkmak amacıyla resmen eylem başlattıklarını açıkladılar, terör, bombalama ve kundaklama eylemlerine girişen münafıkların liderleri hücre evlerinden bu eylemleri yönlendirmekteydi.

                          Münafıkların terör ve bombalaması eylemlerine en fazla hedef olan kuruluş İslam Cumhuriyeti Partisi'ydi. Bu parti inkılaptan sonra İmam'ın yolunu tercih eden inkılâbi güçleri teşkilatlandırmak ve inkılab düşmanı siyasi örgüt ve grupların eylemlerine karşı bir direniş merkezi oluşturmak amacıyla Ayetullah Hamenei, dr. Beheşti, dr. Bâhüner, Haşimi Refsancani ve Musevi Erbebilî gibi önemli isimler tarafından kurulmuştu. İmam Humeyni'nin manevi desteği sayesinde kısa sürede bütün ülke çapında geniş halk kitlelerinin desteğini kazanmış olan bu parti, İslam düşmanlarının çirkin emellerinin karşısına dikilen en ciddi maniâlardan biriydi.

                          Ayetullah Hamenei Tahran'daki Ebu Zer Camii'nde yaptığı bir konuşma sırasında münafıkların camiye yerleştirdiği bombanın patlamasıyla yaralandı (hş. 6. Tir 1360).

                          Ertesi gün büyük bir facia daha yaşanıyor ve aralarında Yüksek Yargıtay başkanı dr. Beheşti'yle çok sayıda bakan ve milletvekili, yargıtay üst düzey yetkilileri, yazar ve düşünür kesiminden İmam'ın yakın adamları ve İslâmî nizamın en iyi yetişmiş 72 elemanı, İslam Cumhuriyeti Partisi'nin merkez binasına bölücü Halkın Münafıkları teşkilatı tarafından yerleştirilen güçlü bir bombayla şehadet şerbetini içiyorlardı.

                          Bu hadisenin üzerinden henüz iki ayı aşkın bir zaman geçmemişken, Beni Sadr'ın azliyle birlikte halk tarafından cumhurbaşkanlığına seçilen ve bütün mustaz'af kesimler tarafından pek fazla sevilen Muhammedali Recâi Bey'le yeni başbakan Hüccet'il islam dr. Muhammed Cevad Bâhüner de; özel çalışma bürolarında patlayan bir bombayla şehadete nâil olacaklardı.

                          Bu kanlı hadise neticesinde İslâmi nizamın elinden alınan sözkonusu iki değerli şehidin yerine hemen yeni yetkilileri atayarak duruma hakim olan İmam düşmanın bütün oyunlarını bozmuş ve bu hadiselerde gösterdiği kararlılık, salâbet ve sebatla siyasi mahfiller ve haber çevrelerini şaşkına uğratmıştı.

                          İmam Humeyni'nin -ks- bu muazzam salabet ve iman gücüyle, ona cân-u gönülden bağlanan müslüman halkın uyanık ve bilinçli tavrı olmasaydı bu hadiselerin sadece biri bile İslam nizamının yıkılmasına yetecek güçteydi. Ne var ki bu acı hadiseler vuku bulduğunda iman ve takva timsali İmam'ın -ks- gönüllere huzur veren konuşması halkı teselli etmekte; İmamlarının salâbet, sabır ve iradesini gören ümmet de aynı kararlılıkla onun izinden yürümekteydi. Dr. Beheşti'nin şehadeti üzerine bütün ülke çapında gösteriler düzenleyen milyonluk kitlelerin "Amerika der çe fekriye? / İran poez Beheştiye!" (Amerikan ne sanıyor? İran Beheşti'lerle doludur!) feryatları İran semalarını inletiyordu. İmam'ın -ks- konuşmalarından alınan ihamla gönüllerden dillere akan bu slogan, bütün bu terör eylemleri; ve acı olayların perde gerisinde duran asıl düşmanı, yani Büyük Şeytan Amerika'yı ifşa etmekteydi. Diğer taraftan İmam -ks- yıllar önce başlattığı İslami hareketin daha ilk günlerinde halka "İslam inkılâbının hiçbir birey ve şaha dayalı olmadığını, şahsın gayet ileri, etkili ve güçlü olmasının bu gerçeği asla değiştirmeyeceğini" öğretmiş ve "İslam inkılabını muhafaza edip koruyan yegane faktörün Allah Teala'nın iradesi ve O'nun sonsuz gücüne inanan halkın iman gücü olduğu"nu defalarca ispatlamıştı.

                          İmam Humeyni'nin -ks- en önemli başarılarından biri İran halkının toplu bilinçlenmesine katkıda bulunması ve milletinin bilinç seviyesini yükselterek vuku bulan günlük siyasi olayları doğru yorumlamalarını sağlayıp onlara meseleler karşısında sorumluluk duyabilmeyi öğretmesidir."

                          Yezid,bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın. Çok sürmeyecek;Peygamberin evlatlarının kanını akıtmak ve Ehl-i Beyt'ine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Peygamberin huzuruna çıkacaksın.Ogün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır.

                          Yorum


                            Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

                            "Batı medyası yıllar boyunca yaptığı geniş propaganda ve yorumlarda İmam Humeyni'nin -ks- ölümüyle İran İslam Cumhuriyeti nizamının yıkılmasının kaçınılmaz olacağı yolunda kamuoyunu şartlandırıyor, hatta batılı düşünürlerle politikacılar ve devlet yetkililerinin önemli görüşme ve konferanslarında bile bu mesele üzerinde ciddiyetle durulup Batı medyasının bu kehanetine kesin gözüyle bakılıyordu. Bütün bunlara kanan içerideki inkılap düşmanları bile kendilerini böyle bir zamana hazırlamakta ve İmam'ın ölümünü beklemekteydiler. Halbuki İmam Humeyni dünyadan göçüp de Hakın rahmetine kavuşunca bütün bu yorum ve kehanetlerin ne kadar cahilâne ve ham olduğu anlaşılmış ve yıllardır böyle bir anı iple çekmekte olan İslam inkılabı düşmanlarının bütün hayallerinin bir anda suya düştüğüne bütün dünya şahid olmuştu. Bunun nedeni, yukarıda da belirtildiği üzere İmam'ın İslam toplumu ve İslâmî düşüncenin ihyası üzerindeki inkar edilemez yapıcı etkisiydi. Pehlevi hükumetinin zevk ve eğlenceden başka hedef gütmeyen 50 yıllık çirkefli ve ihanet dolu iktidarı boyunca öz değer ve inançlarından soyutlayıp duygu ve düşüncelerini donuklaştırdığı ve neticede bütün manevi değer ve ümitlerini yitirmiş olan ve herşeye karşı lakayt hale gelmiş bir nesli eğitip yetiştiren İmam bu uzun ve sabırlı çalışmasında öylesine başarılı oldu ki; yıllardır Pehlevi rejiminin batı ve batılı değerlere endekslediği bu nesil, laik rejim tarafından hayatlarının her safhasında iliklerine kadar işlenmiş olan bütün yabancı ve gayriislami değerleri bir kenara bıraktı ve kısa bir sürede kendisinde muazzam bir değişiklik yaratarak İslâmî ilke ve ülkülerle donandı. Baasçı Irak rejiminin İslami İran'ın topraklarını işgal etmesiyle başlayan 8 yıllık tahmilî savaş boyunca fevkalâde bir bilinç, maneviyat, moral ve şevkle İslam cephelerinde kelle koltukta savaşan yüzbinlerce Hak aşığı gencin sergilediği şanlı müdafaa savaşçı bunun en barîz delilidir. Yine bu gençler içinde şehadete nâil olanların yazmış olduğu ve bugün ciltlerce kitaplar halinde basılmış bulunan vasiyetnâmeler, sözkonusu bilinç, Hakka beslenen aşk, fevkalade iman ve moral gücünün en sarih belgesidir.

                            Sözkonusu cephelerde inanılmaz bir haması sergileyen Irak- İran sınırlarından ibaret gibi görünen bu eşitsiz savaşta gerçekte bütün bir Batı dünyasını ve bu maddeci dünyanın başını çeken ABD istikbarını korkunç bir hezimete uğratıp küfür dünyasını dize getirmeyi başaran bu gençler; İslam inkılabının zaferinden birkaç yıl öncesine kadar, türlü ahlaksızlık akımlarına maruz kalıp olmadık propagandalarla zihinleri uyuşturucu nice şehevî cazibelerin bombardımanına tutulan gençlerden başkası değildi.

                            İmam Humeyni çağını bizzat ve yakından görememiş olanlar için bütün bunlar abartılı gibi gelebilir ve İmam'a ve inkılaba beslenen aşırı sevginin makul mübalağaları şeklinde telakki edilebilir. Ne var ki bugün bile bütün bunları ispatlamak için yukarıdaki satırlara lüzum bırakmayacak kadar canlı şahid, belge ve senet mevcuttur halâ... Evet, evlatlarını İmam Humeyni'nin göstermiş olduğu İslam yolunda feda etmekten çekinmeyen analarla babalara başsağlığı yerine halâ tebriklerde bulunulmakta ve bir azizini şehid verebildiği için kutlanmaktadır. Bugün İslami İran'da halâ nice annelerle nice babalar vardır ki, birden fazla evladını Allah yolunda şehid vermiş olduğu halde "yine olsa, yine veririz!" diyebilmekte ve bunu kendileri için bir cennet rızkı ve ilâhi bir nimet olarak görebilmektedirler. İslam inkılâbı nizamına ihanet eden inkılab ve İslam düşmanı münafık nice örgüt üyeleri ve hücre evlerinin bizzat bu "mümin" anne-babalar tarafından güvenlik güçlerine bildirildiği ve İslama ihanet eden evlatlarını bizzat kendi elleriyle İslam adaletine teslim ettikleri gerçeği; batılılar ve batı hayranları tarafından anlaşılması pek kolay olmayan hakikatlerdir. İran halkının ruhsuz ve donuklaşmış batılıların aile yapısına hiç benzemeyen duygusal, sıcak ve samimi aile yapısı gözönünde bulundurulacak olursa bunun ne demek olduğu çok daha iyi anlaşılır. Cephelerde savaşmış onbinlerce gönüllü İslam savaşçısından en acı cephe hatırasının ne olduğu sorulduğunda halâ "güvenlik konseyinin barış bildirisinin İran tarafından kabul edilmesi" cevabı alınmaktadır. Gönüllü İslam savaşçılarının o günkü buruk ve mahzun hali, ancak o günü bizzat yaşaşan ve o sahnelere bizzat şahid olanlar için tavsif edilebilir bir haldir. Zira böylece "şehidlere mahsus cennet kapısı"nın artık kendilerine kapanması ihtimalinden korkmuş ve şühedâ kervanına katılamamanın üzüntüsüyle gözyaşı dökmüşlerdi!..

                            Koca bir toplumda böylesine bir değişikliğin vuku bulması ve bütün bir İslam ümmetinde İslam ve şehadet aşkının böylesine görülmemiş bir hızla alevlenmesi elbette kolay bir iş değildi ve bütün bu tahavvüller durup dururken gerçekleşmemişti. Lübnan ve o beldenin Hizbullah'ının sergilediği kahramanlıklar işte bu geniş ve köklü tahavvülün bir parçasıydı aslında. Lübnan Hizbullah'ının siyonist saldırgan işgalciler karşısında gösterdiği eşsiz mukavemet ve direncin nedeni, batılı medyanın iddia etmiş olduğu gibi İran'ın müdaheleleri ve desteği değildi aslında; nitekim Amerika, Avrupa ve eski Sovyetler gibi devler çok daha önceki yıllardan itibaren o bölge gayet faal olarak çalışmaktaydı, mesela Beyrut'taki ABD üniversitesi* yıllardır Lübnan'da faaliyet gösteriyordu. Lübnan olayları sırasında Amerika'yla Avrupa bu ülkeye resmen askeri birlikler göndermişti. Nitekim çok yakın bir tarihe kadar Lübnan'ın uluslararası lakâbı "Ortadoğu'da Batının politika pazarı"ydı. Durum böyleyken bunca küçük ve dört bir yanından kuşatılmış bulunan ve siyonist İsrail'le komşu olup hiçbir silah üstünlüğü de taşımayan Lübnan gibi bir ülke nasıl oldu da böylesine şanlı bir direnişe geçti ve Batılıların bütün askerlerini geri çekerek arkalarına daha bakmaksızın kaçmalarına sebeb oldu ve buca ekonomik sıkıntılar, ambargolar ve siyonist İsrail uçaklarının ardı arkası kesilmeyen bombardımanlarına rağmen Hizbullah güçleri nasıl oldu da varlıklarını Batılılara resmen kabul ettirebilmeyi ve bütün bir Batı'nın karşısına tek başına dikilebilmeyi başardı sahi?" Birçok batılı siyasi gözlemcinin de itiraf etmiş olduğu üzere bunun en bâriz nedeni, Lübnanlıların akidevi ve kültürel yapıları nedeniyle, diğer milletlerden çok daha önce İmam'ı tanımaları ve onun mesaj ve çizgisini idrak edip kabullenmiş bulunmalarıydı. Hemen ardından, Filistin'de başgösteren şanlı direniş'le Hamas hareketi ve diğer müslüman ülkelerdeki uyanış ve şahlanışlar da da yine doğrudan veya dolaylı olarak rahmetli İmam Humeyni'nin -ks- fikir ve düşüncelerinin etkileri müşahede edilmekteydi."
                            Yezid,bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın. Çok sürmeyecek;Peygamberin evlatlarının kanını akıtmak ve Ehl-i Beyt'ine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Peygamberin huzuruna çıkacaksın.Ogün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır.

                            Yorum


                              Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

                              "Böylesine geniş ve çok yönlü değişimleri meydana getiren yegane faktör, İmam Humeyni'nin -ks- siyasi fikirleri ve onun siyasi mücadele yöntemlerinden ibaret değildi elbet; İmam Humeyni'nin inancı olan Muhammedî öz İslamın insanbilim, toplumbilim ve eğitim usulleridir ki bunca köklü siyasi değişimlere ortam hazırlamaktaydı. Rahmetli İmam'ın -ks- insan denilen şeye nasıl baktığı, toplum ve tarihi nasıl değerlendirdiği, eğitim ve yetişme konularında neler düşündüğü gibi önemli noktalar ne yazık ki henüz gereğince işlenip yazılmış değildir. İmam Humeyni'nin insan, eğitim ve topluma bakış açısıyla, bugün bu konularda İslam ülkeleri ve 3. dünya ülkelerinin üniversitelerinde yazılıp çizilen ve öğretilen şeyler arasında hiçbir benzerlik mevcut değildir.

                              İmam Humeyni'nin hareketinin temeli, peygamberlerin metodları üzerine kuruludur. Zulme uğrayıp toplumdan dışlanmış ve yalnızlığa itilmiş kölelerden Ebuzer ve Selman'lar yetiştiren metoddur bu. Cahiliyet asrının nâçiz insanları arasından medeniyet öncüleri ve İslâmî kültürün temel isimlerini yetiştiren bu ilahi metod günümüzde maalesef unutulmuştur. Bugün insan ve toplum bilimi adına bilinen ve konuşulan sözde çağdaş (!) şeyler, aslında vahyi temellere dayanmayan ve salt beşerî ürünler olan batı liberalizmiyle batı hümanizminin ürünlerinden başka şeyler değildir, kaldı ki bu ikisi de aslında rönesansın mahsulleri olup insanın kendi özüne yabancılaşması, eliminasyona uğraması, madde ve makinanın egemenliğinin insanı değerlere üst edilmesinin sonuçlarıdır.

                              Şimdi, İslam inkılabının zaferinin ilk yıllarında, o fırtınalı günlerde İmam'ın olayları nasıl kontrol edip yönlendirdiğini ele alalım bir de: Hş. 1360'ta vuku bulan patlama ve 7 Tir faciası olarak inkılap tarihine geçen bu hadiseyle birlikte İmam'ın onlarca yakın adamının şehid düşmesi ve onca üst düzey yetkilinin bir anda kaybedilmesinin hemen ardından, Halkın Münafıklarının liderleriyle, görevinden azledilmiş olan hain cumhurbaşkanı Beni Sadr, Tahran havaalanındaki adamlarının da yardımıyla, kadın kılığına girip makyaj yapıp süslenerek çarşaf içinde Paris'e kaçtılar. Bu uçağın pilotu, şahın çok güvendiği özel pilotuydu; nitekim şahın İran'dan son firarını da yine bu pilot gerçekleştirmişti(77) Fransa devleti, insan haklarına saygı ve terörle mücadele gibi iddialarının tam tersine bir davranış sergileyerek, İran'da suçsuz sivil insanların rastgele terör edilip kamu yerleşim mekanlarının bombalandığı terör eylemlerini resmen bildiriler yayınlamak suretiyle üstlenen bu vatan haini teröristlere sığınma hakkı verdi. Bu münafık, hain ve terörist satılmışlar, bu eylemlerinden sonra diğer Avrupa ülkeleri ve Amerika'dan da her nevi desteği gördüler; bununla da yetinmeyerek, İran- Irak savaşı sırasında Saddam'la pazarlık edip asıl merkezi karargâhlarını Irak'a taşıdılar ve 8 yılı aşkın bir süre devam eden tahmilî savaş boyunca Baasçı Saddam ordusunun emrine girerek onların gönüllü uşaklığını yapıp kendi vatanları aleyhine casuslukta bulundular. İçeriye sızdırdıkları satılmış elemanlarının yardımıyla İran cephelerinin durumu hakkında bilgi topluyor, İslami İran'ın sivil yerleşim merkezlerine Saddam'ın attığı füzelerin hedefe isabet edip etmediği vb. bilgileri Saddam ordusuna aktarıyor, İranlı esirleri sorguluyor ve Iraklıların İran'a karşı düzenlediği askeri operasyonlara katılıyorlardı.

                              İran'la Irak arasında barış imzalandıktan sonra hş. 1367 (1988-89'lu yıllar) de son bir çırpınışla İslami İran'a karşı askeri bir operasyon düzenleyen bu münafıkların "Allah'ın Tuzağı"olan "Mirsad" karşı operasyonuyla korkunç bir hezimete uğrayıp 1000'den fazla ölü bırakarak tekrar Irak topraklarına çekilmesi son derece ibret verici bir hadisedir. Bugün Amerika'ya bağlı malum odaklarca "İslami İran'da güya insan haklarının çiğnendiği" şeklindeki iftira ve spekülasyonların arkasında da hep bu münafıklar güruhunun mesnedsiz karalamaları ve batılı devletlerin bu söylemlerin ardına sığınarak sözkonusu vatansız münafıklara destek verme telaşları yatar."
                              Yezid,bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın. Çok sürmeyecek;Peygamberin evlatlarının kanını akıtmak ve Ehl-i Beyt'ine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Peygamberin huzuruna çıkacaksın.Ogün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır.

                              Yorum


                                Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

                                "Münafıklar

                                İran'ın müslüman halkı nezdinde en menfur ve en aşağılık katillerdir.Nitekim İran tarihinde hiçbir câni, bu satılmışlar güruhu kadar kendi milletine hıyanet ve zulümde bulunmamıştır.

                                İslam Cumhuriyeti Partisi merkez binasına yerleştirilen bir bombayla şehid olan üst düzey 72 görevlinin şehadetiyle İran İslam Cumhuriyeti cumhurbaşkanıyla başbakanının ve daha birçok güzide ve seçkin müminlerin terörü bu satılmış güruhun eylemlerinden bir kısmıdır; Yezd Cuma İmamı Ayetullah Saduki (11.4.1361), Kermanşah Cuma İmamı Ayetullah Eşrefi İsfehani (23.7.1361), Şiraz Cuma İmamı Ayetullah Eşrefi İsfehani (23.7.1361), Şiraz Cuma İmamı Ayetullah Destgayb (20.9.1360), Tebriz Cuma imamı Ayetullah Medeni (20.6.1360) Korgeneral Destcerdi'yle birlikte Ayetullah Kuddusi (14.6.1360), Hüccet'il İslam Haşiminejad (7.7.1360) vb. nice yiğit ve mümin insanlar da İslam inkılabının oluşum ve zaferinde etkili rol alıp geniş halk kitlelerinin kalbinde taht kurmayı başardıklarından sözkonusu münafıklar güruhu tarafından terör edilenler arasında yer alırlar. İslam nizamının yetkilileriyle yönetici kadrodan başka, sırf bu İslâmi nizama gönül verip onu desteklediği için çarşı-pazar esnafı ve diğer sivil halktan nicesi de yine bu münafıklar güruhunun silahlı saldırıları ve kamu yerleşim merkezleriyle taşıtlarına yerleştirdikleri bombalarla şehadete nail olmuştur (78) Bu cani ruhlu güruhun son eylemlerinden biri de iki hırıstiyan dinadamını feci şekilde öldürmeleri ve h.ş. 1373'ünün Âşura günü Meşhed'de, İmam Rıza'nın türbesini bombalamalarıdır.

                                Sözkonusu câni güruh bu korkunç cinayetleri işlerken başta Amerika gelmek üzere, insan hakları tellallığını kimseye bırakmayan bütün Avrupa ülkeleri ve uluslararası kuruluşların bunca teröre karşı sessiz kalması, hatta bununla da yetinmeyip bu teröristlere her nevi destek ve yardımda da bulunması, noktalanmak üzere olan 20.yy'ın yüzkarası ve son derece düşündürücü olan gerçeklerindendir. Aynı kuruluş ve ülkeler, daha önce de aynı tavrı sergilemiş ve şahın toplu katliamlarını sessizlik içinde izleyip, gerektiği yerde açıkça desteklemekten çekinmemişlerdi. Bu nedenledir ki rahmetli İmam, ister inkılab öncesi, ister inkılab sonrası olsun; fikir, beyan ve girişimlerini "batılı ülkeler ve uluslararası kuruluşlar ne der?" kaygısıyla ve onların tarafsızlığına güvenerek tanzim etmedi asla. İmam; Bm'nin, Güvenlik Konseyi'nin, İnsan Hakları Komisyonu vb. kuruluşların dünya istikbar ve emperyalizminin elinde oyuncak durumundaki birer kukladan başka şey olmadıklarını defalarca söylemiş, açıklamıştı. Nitekim eski Sovyetler'le ,komunistlerin de özgürlük ve emperyalizmle mücadele gibi iddiaları da aynı amaca yönelik kandırmacalardan ibaretti. Hatta rahmetli İmam -ks- bu hakikate binaen İran İslam Cumhuriyeti yetkililerine daima bunu bir prensip olarak hatırlatır ve "Amerika, doğu ve batı vb. mahfiller günün birinde sizi över ve durup dururken sizin varlığınızı resmen kabul ettiklerini açıklarlarsa, işte o zaman gittiğiniz yol ve takındığınız tavrın doğru ve hak olduğundan şüpheye kapılmanız gerekir" derdi."

                                Yezid,bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın. Çok sürmeyecek;Peygamberin evlatlarının kanını akıtmak ve Ehl-i Beyt'ine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Peygamberin huzuruna çıkacaksın.Ogün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır.

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X