Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

    "Tahmîlî Savaş Sürecinde İmam ve İran Milletinin Müdafaa Mücadelesi

    Amerika'nın, İslâmi İran nizamını yıkabilmek için başvurduğu ekonomik, siyasi ve askeri ambargo, Amerikalı rehinleri kurtarabilmek için giriştiği Tabes Operasyonu, İran Kürdistan'ını bölüp parçalama girişimi, akıl almadık terör eylemleri vb' şeytâni ve cânice komploların tamamı boşa çıkınca ABD yetkilileri İran'ı büyük bir sıcak savaşın içine itmeye karar verdiler, Amerikalılar her zaman olduğu gibi bu kez de askerî yöntemle meseleyi çözebileceklerini sanmışlardı. Hş. 1359 -1980- lu yıllardaki dünya siyasi panoraması, doğu-batı blokları arasındaki özel bir dengeye dayalıydı ki bu da ABD'nin tek taraflı girişimlerini engellemedeydi. Diğer taraftan, İmam'ın Fransa'daki çalışmaları, konuşmaları ve inkılab sonrasındaki karar ve uygulanmaları neticesinde İmam'ı ve İran'ın mazlum milletini daha iyi tanıma imkanı bulan dünya kamuoyu İran milletinin mazlumiyet ve hakkaniyetini farketmiş olduğundan İmam ve İran'dan yana bir tavır koymakta, bu da Amerika'nın doğrudan doğruya İran'a saldırmasını önlemekteydi. Fars Körfezi ülkelerindeki rejimlerin de pek iç açıcı bir durumları olmadığından, böylesine ciddi bir konuda paravan olarak kulanılmaya müsait değillerdi, binaenaleyh, İslâmi İran'ın üzerine saldırtmak için seçilebilecek en uygun ülke Irak'tı ABD için. Çünkü Irak, doğu bloku ve Sovyetler'in müttefiklerinden biri olarak tanınıyordu dünyada; bu nedenle de Irak'ın savaşa girdiği bir ülkeye karşı Sovyetler ve diğer komunist doğu bloku ülkeleri Saddam'dan yana tavır koyacak, nitecede onlar da, İslami İran'a karşı, Amerika'yla batının safında yer almış olacaklardı ki, bu durum, gelecekte vukuu muhtemel birtakım anlaşmazlık ve sürtüşmelerin daha ilk baştan giderilmesi demekti. Bölgedeki petrol ülkeleri arasında askerî güç ve teçhizat bakımından Irak 2. sırada yer alıyordu ve gerekirse Amerika'nın mâli yardımını istemeden ve ABD askerlerine ihtiyaç duymadan da, bölgedeki Amerikan yanlısı diğer arap ülkelerinin yardımı ve kendi milli servetiyle bu savaşı belli bir süre devam ettirebilir ve Amerika'ya fazla külfet de olmazdı. Zaten Amerika'yla Saddam'ın ilk günlerindeki hesap ve tahminleri bu savaşın çok kısa süreceği ve en fazla, birkaç gün içinde İran'ın yerle bir edilip İslam inkılabının işinin bitirileceği şeklindeydi.

    Ama evdeki hesap çarşıya uymayacak ve Saddam da, Amerika da, bu hesapta ne kadar yanıldıklarını anlamakta gecikmeyeceklerdi. Kafirler istemese de, Allah, nurunu tamamlayacaktı çünkü.

    Saddam'ın saldırgan ve iktidar hırslısı kişiliğiyle, iki ülke arasında ötedenberi süregelen sınır anlaşmazlığı da Saddam'ı kışkırtmak ve İslami İran'ın üzerine saldırtabilmek için Amerika'ya istediği fırsat ve kozları kazandırıyordu. Bu savaşı başlattıran ve Saddam'ı İslâmi İran'ın üzerine saldırtanın ABD olduğu, ama Sovyetlerle Avrupa ülkelerinin de bu hususta ABD'ye endekslendiklerine dair İran'ın savaş boyunca dünya kamuoyuna sunduğu belge ve dökümanlar her ne kadar hep görülmezden gelindiyse de, daha sonraları Amerika'yla Irak'ın toslaşmak durumunda kaldığı ve pastayı paylaşmak istemeyen ABD'nin Irak'ın karşısına dikildiği "petrol tankerleri savaşı"nda vuku bulan olaylar, itiraflar ve tarafların yekdiğerinin kirli çamaşırlarını orta yere dökmesi neticesinde bütün dünya gerçekleri olanca çirkinliğiyle görecek ve herşeyin farkına varacaktı."
    Yezid,bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın. Çok sürmeyecek;Peygamberin evlatlarının kanını akıtmak ve Ehl-i Beyt'ine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Peygamberin huzuruna çıkacaksın.Ogün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır.

    Yorum


      Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

      "Miladi tarihle 22 Eylül 1980'e rastlayan 31 Şehriver 1359

      Miladi tarihle 22 Eylül 1980'e rastlayan 31 Şehriver 1359 hş'de; yani, kameri takvimle hicri 1400'ün Zilkade'sinde ve İslam dini gereğince savaşın ve kan dökmenin haram olduğu aylardan birinde hiç beklenmedik bir zamanda Irak ordusu, Saddam'ın emriyle İran'la müşterek 1280 kilometrelik sınır boyunca en kuzey noktadan başlayıp İran'ın güneyindeki liman şehri Hurremşehir'le Abadan'a kadar uzanan çok geniş bir şeritte İslami İran'a karşı büyük bir saldırı başlattı. Aynı gün, öğleden sonra saat 14 sularında Irak savaş jetleri Tahran ve diğer kentlerdeki önemli havaalanlarının tamamını bombaladılar. Fransa devletinin direkt yardımları ve Amerika'yla İngiltere'nin silah kartellerinin tam takviyesi ve Sovyetlerin her nevi silah ve cephane desteğiyle aylar önceden beri böylesine korkunç bir saldırıya hazırlatılmış bulunan Saddam'ın savaş mekanizması, en zayıf anında gafil avladığı İslami İran'ın topraklarında hızla ilerlemeye başlamış ve İran'ın 5 büyük eyaletinin önemli bir bölümünü kısa sürede işgal etmişti. Saldırının ilk anlarında, sınır boylarında yaşayan yiğit müslümanlarla küçük karakollar kahramanca bir direniş destanı yaratmışsa da, hazırlıksız ve silahsız oldukları için Saddam'ın ağır silahları karşısında bu direnişleri önemli bir mania teşkil edememişti. Sınır boylarındaki köylerle kasabalardaki sivil insanlar acımasızca katledilmiş, Baas ordusu girdiği bütün yerleşim merkezlerini yoğun top ve tank mermileri altında içindeki canlılarla birlikte yok etmiş geride, bir avuç toprak yığını ve haksız yere akıttığı masum sivillerin kanından başka şey bırakmamıştı.

      İran, henüz büyük bir inkılabın içinde bulunduğundan orduda önemli zayiatlar yaşanmış, ordu hemen hemen dağılmış durumdaydı. Saddam'ın saldırdığı günler, İran'ın bu dağılmış olan orduyu toparlamakla meşgul olduğu ilk günlere rastlamıştı. Ordu, kısa bir süre öncesine kadar şahın emrinde olan bir orduydu ve başta Amerika gelmek üzere birçok Avrupa ülkesinden getirilen yabancı müsteşarlar tarafından idare edildiğinden her sahada bu müsteşarlara bağımlı hale getirilmiş, sözkonusu müsteşarlarsa İslam inkılabıyla birlikte İran'dan kaçmışlardı. İran halkının parasıyla alınan çok ileri modern askeri gereç ve silahlarla, savaş uçakları ve teknolojinin en ileri ürünleri olan füzeler gibi stratejik yıkılacağını gören Amerika'nın şeytanca müdahelesiyle İran'dan çıkarılmış ve şahın son günlerinde gizli bir görevle İran'a gönderilen general Hayzer'in iki ay süren çalışmaları sonucu süratle Amerika'ya aktarılmıştı (79) İmam Humeyni'nin emriyle kurulan Sipah -İslam İnkılabı Muhafızları Ordusu- henüz kuruluşunun ilk günlerini yaşıyordu; gereğince teşkilatlanabilmiş, organize edilmiş değildi; ne silah, ne teçhizat ne de tecrübe açısından da Saddam ordusuyla mukayese edilemeyecek kadar toy ve yeniydi. Saddam ise Amerika, Fransa ve onlara uşaklık eden yerli münafıkların kendisine verdiği bilgilerle bütün bu zaafları iyice biliyor ve var gücüyle fırsatı değerlendirmeye çalışıyordu. Saaddam, bu şartlar altında bulunan İslami İran'ı birkaç gün zarfında ele geçireceğinden o kadar emindi ki "Büyük Irak Toprakları" adını verdiği yeni haritalar bile hazırlatmış ve İran'a ait Huzistan eyaletinin tamamıyla, batı eyaletlerinin önemli birkısmını bu haritada Irak topraklarına dahil edivermişti!! Çünkü bu vahim şartlar altında İslâmi İran'ın böyle bir saldırıya karşı direnebilmesinin imkansız olduğundan emindi; dahası; dünya emperyalizmi de Saddam'a tam destek vermekteydi bu saldırıyı gerçekleştirmesi için.

      Irak'ın İran'a saldırdığı haberi, tüm dünyanın gözleri önünde cereyan eden ve tüm dünyayı ilgilendiren önemine rağmen, uluslararası kuruluşlar tarafından duyulmazdan geliniyor, insan hakları havarilerinin hiçbirinden çıt çıkmıyordu.

      Dünyayı sömüren süper güçlerin de hiçbiri bu vahşi saldırıya tepki göstermemiş, bu tepkisiz halleriyle, İslâmi İran'a besledikleri kin ve düşmanlığı ifade etmişlerdi aslında. Bunun yanısıra, içeride yaşanan gerçekler, Baasçı ordunun emrine verilen üstün teknolojinin en modern silahları, karar vermeyi oldukça zorlaştıran şartlardı. Henüz büyük bir inkılabın içinde bulunan ve hiçbir hazırlığı olmayan İslami İran, sırf İslâmi niteliğinden dolayı dünya siyonizminin hışmına uğramış, derhal ortadan kaldırılması için müstekbirler tarafından gerekli bütün girişimler başlatılmıştı. İran bir oldu bittiyle karşı karşıyaydı şimdi; önünde sadece 2 yol vardı: Ya bu eşitsiz savaşta direnmeye karar verip bütün olumsuz şartlara ve hiç de ümit verici görünmeyen bir yarına yürüyecek, ya da Amerika'nın isteklerine boyun eğip ona teslim olacak ve Saddam'ın elinden kendisini kurtarması için Amerika ve ona bağlı uluslararası kuruluşlara yalvarış teslim bayrağı çekecekti ki bu da İslam ve inkılabdan tamamen vazgeçmek, bütün İslâmî inanç ve ilkeleri ayaklar altına almak demekti."

      [move][/move]
      Yezid,bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın. Çok sürmeyecek;Peygamberin evlatlarının kanını akıtmak ve Ehl-i Beyt'ine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Peygamberin huzuruna çıkacaksın.Ogün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır.

      Yorum


        Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

        "Ne var ki bütün zorluklar, İmam Humeyni'yi, İslamı müdafaa kararlılığından vazgeçiremeyecek kadar küçüktü. Zira o "Nice az bir topluluğun, kendilerinden çok daha fazla olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galip gelmiş olduğuna ve Allah'ın, sabredenlerle beraber olduğuna* " iman edenlerdendi. Nitekim "herşeyiyle Rabbinde erimek" olan "fenâ fillah" gibi manevî makam ve mertebeleri, henüz ümmetin hidayet ve yönetim sorumluluğunu üstlenmeden yıllar önce katetmiş, geride bırakmıştı o. Kâmil insanların hicretini inceleyen "Esfâr-ı Erbee"yi defalarca öğrencilerine ders vererek teorik açıan irdelemiş; günlük yaşamında da fiili ve pratik olarak bu yolculukları en mükemmel haliyle katetmişti. Cihad ve müdafaa hükümleri, İmam Humeyni'nin kendi eseri olan amelî risalesi, yani tam ilmihalinde, her müslümana farz olan vazgeçilemez hükümler olarak yeralmıştı. İmam'ın geçmişi ve hayatını bilen ve onun kişilik ve tekamül seyrinden haberdar olan biri; bu yol ayrımı ve iki tercih arasında İmam'ın hangisini seçeceğini ve nasıl bir geleceği tercih edeceğini kolaylıkla tahmin edebilir.

        Irak Baas ordusunun İslami İran'a saldırdığı günlerde İmam'ın bu konuyla ilgili ilk tepki, ilk konuşma ve ilk mesajları; onun kişilik ve komuta niteliğinin çok bütün bunları, olanca incelik ve kendisine has özellikleriyle ele alıp incelemek gerekir ki bir özet olan elinizdeki eserde böyle teferruatlara girebilmek ne yazık ki mümkün olmamaktadır. İmam, zerrece tereddüde kapılmadan, derhal savunmaya geçilmesini emretti ve konuyla ilgili daha ilk konuşma ve yorumlarında asıl etkeni apaçık bir şekilde belirleyerek bu savaşı başlatan ve Saddam'ı kışkırtıp İran'a saldırtanın büyük şeytan Amerika olduğunu açıkladı. Bu arada görünüşteki bütün belirtilerin, tam tersi bir tablo sergilemesine rağmen, Allah rızası için ve O'nun dinini korumak amacıyla yılmadan bir müdafaa savaşına girişilmesi ve bunun dînî bir farz olarak telakki edilmesi halinde sonunda düşmanın mutlaka yenileceğini de çok sarih bir dille belirtmişti İmam (81). Irak'ın savaşı başlattığı günün ertesi, İmam yine resmi bir açıklamada bulunarak ülkenin bir savaşa mecbur edilmiş olduğu bu şartlar altında savaş ve ülke yönetimiyle ilgili genel politika ve prensiplerin neler olması gerektiğini belirliyor ve 7 maddeden ibaret bu kısa, ama geyet kesin ve yeterli direktiflerini herkese ilan ediyordu (82); bunun hemen ardından yaptığı bir konuşma ve açıladığı mesajlarla Irak halkına ve devletine karşı son uyarı vazifesini de yerine getirmeyi ihmal etmedi (83). Bu mesajlardan sonra İmam 8 yıl sürecek olan eşitsiz ve amansız savaşın başkomutanlığını bizzat üstlenecek ve düşmanlarını hayrette bırakacak görülmemiş bir dirayet ve basiretle bu ağır vazifeyi de mükemmel bir şekilde başaracaktı.

        İmam'ın konuşma ve mesajlarının hemen akabinde onbinlerce müslüman gönüllü olarak cephelere koşup Baas ordularının karşısına dikildiler ve inanılmaz bir iman ve direniş örneği sergileyerek daha ilk günlerde, Saddam ordularının ilerleyişini durdurdular. 20 yy'ın en inanılmaz ve en eşitsiz savaşıydı bu. İslama gönül veren sinelerdeki iman, teknolojinin ileri silahlarını bir kez daha yenmiş ve kan kılıca bir kez daha galebe çalmıştı. Her zaman olduğu gibi İmam'ın yegane dayanağı Allah Tealâ'nın karşı konulmaz iradesine iman ve O'na inanan gönül eri müminlerden ibaretti. İmam, yaptığı konuşmalarla halkı uzun ve çetin bir savaşa hazırlıyordu. Kur'an'da da sarih bir beyanla belirtilmiş olduğu üzere, saldırgan saldırganlığından vazgeçirilip cezalandırılıncaya kadar ona direnmek ve teslimiyet göstermemek mümine farzdı ve İmam da bu ilahi emrin gereğini yerine getirmekteydi. Savaş başladıktan birkaç gün sonra İmam, halkı müslüman ülkelerin İran'daki büyükelçi ve konsoloslarına hitaben yaptığı bir konuşmada "biz İslamı savunuyoruz ve savunacağız" diyor ve şöyle ekliyordu: "İslamı savunan ise canı, malı ve sevdiklerini feda ederek savunur İslami; böyle birinin davasından asla vazgeçirilemeyeceği bilinmelidir!"(84) Yine bu konuşması ve İslam ülkeleri devlet başkanlarına gönderdiği sözlü ve yazılı mesajlarında onlara,dinsiz Saddam'ı bir müslüman olarak kabul etseler bile Kur'an'ın açık emri gereğince saldırgan tarafı saldırganlığından vazgeçirinceye ve Allah'ın hükmünü kabule zorlayın onunla savaşmanın ve saldırıya uğrayan taraftan yana tavır koymanın bütün müslüman birey, toplum ve devletlere farz olduğunu hatırlatıyordu (85)."
        Yezid,bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın. Çok sürmeyecek;Peygamberin evlatlarının kanını akıtmak ve Ehl-i Beyt'ine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Peygamberin huzuruna çıkacaksın.Ogün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır.

        Yorum


          Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

          "Savaş Neden Sürdü?

          Saddam, belirlenen bölgeleri birkaç günde ele geçireceğini ve İran'ın bu savaşa birkaç günden fazla dayanamayıp dize geleceğini iddia ve ilan etmiş olduğundan Irak ordusu uzun yıllar sürecek yıpratıcı bir savaşla karşılaşabileceğini hiç hesaplamamış, bütün hesaplar birkaç günlük bir savaşa göre yapılmıştı. Halbuki Saddam'ın Baasçı ordusu müslüman İran halkının umulmadık direnişiyle karşı karşıyaydı şimdi, belirlenen hedeflerin ele geçirilmesi şöyle dursun, kendi mevzilerini bile güçlükle koruyabiliyordu Irak askerleri artık. Baas ordusunun bu direnişi kırabilmek için ard arda düzenlediği bütün saldırı ve geniş çaplı harekatlar hezimetle sonuçlanıyor, Iraklılar her defasında ağır kayıplar verip modern silahlarını bırakarak geri çekilmek zorunda kalıyordu. Amerika, bu ummadığı acı gerçeği kabullenmekte gecikmedi. Çok geçmeden Amerika, uluslararası kuruluşlarla bölgedeki Arap ülkelerini harekete geçirip İslâmî İran'a karşı yeni bir siyasi baskı ve çok yönlü bir ambargo dönemi daha başlattı. Bu kuruluşlarla Arap ülkeleri, saldırgan tarafı kınayıp engelleyecekleri yerde, Amerika'nın önerdiği barışı kabul etmesi için İslâmî İran'a baskıda bulunmaya başladılar. Halbuki bu şartlar altında ateşkesi kabul etmek demek, Saddam'la efendileri ve İslam inkılabının diğer düşmanlarını ödüllendirip, savaş ve silah zoruyla gerçekleştiremedikleri emellerine bu yolla kavuşmalarını sağlamak demekti. Savaşı başlatan taraf Irak olduğu halde ona hiçbir itirazda bulunulmuyor, tam tersine, saldırıya uğrayan tarafa "artık savaşma, yeter!" deniliyordu!! Saddam orduları İran topraklarında ilerlerken her nasılsa kör, sağır ve dilsiz maymun kesilmiş olan bu barış havarileri, Saddam'ın yenileceğini görünce birdenbire galeyana gelivermişlerdi! Oysa ki İran Saddam'ın saldırısına uğrayan taraftı ve en zor şartlar altında kendisini savunmaktaydı; onlarca şehri, yüzlerce köy ve kasabası ve ülkenin güneyle batı bölgelerindeki petrol yataklarının içinde bulunduğu binlerce km'lik bir alanını oluşturan büyük bir kısmı düşman tarafından işgal edilmiş haldeydi ve sözkonusu "barış havarileri"(!) İran'ı bu durumu kabullenmeye ve işgal edilen topraklarını düşmana bırakıp barışı imzalamaya davet ediyorlardı" Saldırgan Saddam'ın gücünü yeniden toparlayıp, efendilerince önceden belirlenen hedeflere karşı yeni ve daha geniş çaplı bir saldırıya geçmek için bu barışı öne sürdüğü hakikati görmezden gelinse dahi İran'ın sözkonusu şartlar altında barışı imzalaması demek saldırgan Irak ordularının İran topraklarında kalmasını kabullenmek ve İran'ın, işgal edilen kendi topraklarını Saddam'ın pençesinden kurtarabilmek için, başını ABD'nin çektiği siyaset tellalı ülkelerle onların güdümündeki uluslararası kuruluş ve teşkilatlara yalvarış yıllarca tavizler vermek ve nihayet saldırıyı başlatan asıl güce, yani Amerika'ya el açıp kendi topraklarının kendisine iadesini bu büyük şeytandan dilenmek demekti...

          Bu çirkin oyun daha önce Lübnan'la Filistin'de oynanmış ve işgalci siyonist yahudiler Filistin ve Lübnan topraklarından geri çekilmedikleri gibi burada bir de "İsrail" adı bir devlet kurmuşlardı" Evet, bütün dünyanın gözleri önünde yavuz hırsız ev sahibini bastırmış ve sözde insan hakları savunucusu olan uluslararası kuruluşlar bu inanılmaz işgali sessiz sedasız seyretmiş, kendi vatanını işgalci siyonist İsrail'in elinden kurtarabilmek için bir kurtuluş savaşı veren mazlum Lübnanlı ve Filistinli gençler ise bütün dünyaya "terörist" olarak lanse edilmişti.

          Halâ sürmekte olan bu çirkin ve inanılmaz oyun, Saddam eliyle İslâmi İran'a karşı oynanmak isteniyordu şimdi de...

          Şeref ve gayret sahibi hiçkimsenin kabullenemeyeceği bu zilleti; yakın bir süre önce bölgenin en güçlü diktatörünü devirebilmeyi başaran İmam'la İran halkına zorla kabul ettirebilmek elbette ki mümkün olamazdı.

          Kaldı ki Saddam; ateşkesi imzalasa bile işgal ettiği toprakları terketmeyeceğini, hatta şimdilik işgal edemediği bazı İran şehirlerini de gelecekte işgal edip Irak topraklarına katacağını açıkça söylüyordu! Nitekim daha sonraları Küveyt'e de saldırdığında aynı iddialarını tekrarlayacak ve bütün dünyanın gözleri önünde "Küveytin Irak'ın 19. eyaleti olduğu"nu ilan edecekti!! Saddam'ın İslami İran nizamını yıkacak güce sahip olmadığı iyice anlaşıldıktan sonra İran'ı barışa zorlayan ülkelerin hiçbiri barıştan yana değildi aslında; çünkü bu şartlar altında hiçbir ülke ve hiçbir milletin böylesine bir zillete boyun eğip düşmana teslim olmayacağını herkes gibi onlar da çok iyi biliyordu; ama İslâmi İran'ı "işte barışa yanaşmıyor, savaşı durdurmak istemiyor" diyerek dünya kamuoyuna savaş taraftarı gibi gösterip bu barış çağrısını İran aleyhine bir silah gibi kullanabilmek için barıştan dem vurmaktaydı onlar. Dahası, bölgedeki halkı müslüman, ama kendisi göbeğinden emperyalizme bağımlı sözde İslam ülkeleri (!) Saddam'ın bu aleni saldırı ve tecavüzü karşısında İslami İran'dan yana tavır koymadıkları için kendi müslüman halkları tarafından yoğun baskı ve tepkiler gördüklerindendir ki barış çağrılarda bulunmakta, böylece İran'ın kendisini kahramanca müdafaasından yana olan halklarına karşı "barışçı" bir görünüm vermekteydiler kendilerine."

          Yezid,bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın. Çok sürmeyecek;Peygamberin evlatlarının kanını akıtmak ve Ehl-i Beyt'ine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Peygamberin huzuruna çıkacaksın.Ogün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır.

          Yorum


            Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

            "Savaşı bizzat başlatan asıl müsebbibler olan Amerika'yla Avrupa ve arap ülkelerinin hiçbirinin bu barış çağrılarında samimi olmadığı hekesçe bilinen bir gerçekti artık. Bunun en bariz delili, savaşın daha ikinci yılında İran'ın zaferler kazanmaya başladığı ilk ataklardan sonra Saddam'ın savaşı sürdürmekten aciz kalması ve bölgedeki arap ülkelerinin astronomik rakamlara varan mâli yardımlarıyle, Avrupa ülkelerinin en ileri teknolojilerin ürünü olan modern silahların kendisine derhal ulaşmaması halinde İran güçleri karşısında bir ay bile dayanamayacağının herkesçe anlaşılmış ve açıkça itiraf edilmiş olmasıdır. Ancak İran karşı atağa geçtikten sonra barışçı kesilen bu ülkeler, bu iddialarında samimi olsalardı, saldırıya uğrayan İslami İran'a karşı petrol, ekonomik, siyasi ve askeri ambargo uygulayacakları yerde Saddam'a yaptıkları yardım ve verdikleri desteği keserlerdi. İran'ın yegâne suçu, ansızın topraklarına saldırarak işgal eden ve daha ilk günlerde binlerce sivil insanın kanına girip yüzbinlerce mazlum insanı evinden barkından eden saldırgan düşmana karşı kendisini savunmak ve dünya emperyalizminin emirlerine boyun eğmemekti. Saddam'dan yana tavır koyan arap ülkelerinin, daha sonra Saddam'ın Kuveyti işgali üzerine gerçeği itiraf edip ona verdikleri destek yüzünden İslami İran'dan resmen özür dilemeleri son derece ibret vericidir elbet; ne var ki bu itiraf, Saddam'la batılı ülkelerin yanında yer alıp savaşın uzamasına neden oldukları için onların "savaşın uzun sürmesinin asıl sorumluları olduğu" gerçeğini hiçbir zaman ört bas edemeyecek ve bu hakikati gizlemeye yetmeyecektir asla.

            İmam Humeyni -ks- barış görüşmeleri teklifini getiren heyetlere bu hakikatleri hatırlatıyor ve saldırganı geri püskürtüp işgal ettiği topraklardan söküp atmadıkça ve sebebiyet verdiği savaş için gerekli tazminatı ona ödetmedikçe müslüman İran halkının ve kendisinin bu kurtuluş ve savunma savaşında geri adım atmayacağını vurguluyordu. Ne var ki batı medyasının kopardığı gürültülü yaygara İmam'ın ve müslüman İran halkının mazlum sesini bastırıyor ve dünyanın gerçekleri duyup öğrenmesini engelliyordu. Nitekim batı medyası gerçekleri öylesine çarpıtarak saptırdıki, aslında saldırıya uğrayan taraf olan İran, savaş yanlısı, saldırgan Saddam ise "barış yanlısı" görünümü kazanıverdi dünya kamuoyu nazarında! Ama bu zulüm ve baskılar da İmam'ı ve İran milletini hak davasını savunmaktan alıkoyamadı. İhanetleri iyice gün ışığına çıkan Beni Sadr'ın görevinden azledilip yürütmenin tamamen İmam'a bağlı elemanların eline geçisinden sonra İslam orduları Saddam'ın işgal ettiği toprakları hızla geri almaya başladılar.

            İmam'ın bütün halkı gönüllü seferberliğe davet eden ve yirmi milyonluk bir ordu kurulmasını öneren çağrısı inkılâbi gençleri coşturmuş ve savaş cepheleri, gönüllü olarak eğitim görüp siperleri dolduran şehadet aşığı gençlerle dolmuş, İran baştanbaşa "şehadet gönüllülerinin diyarı" kesilivermişti. İslam savaşçılarının ard arda elde ettiği zaferler, Baasçı Saddam ordularının savaş cephelerinde korkunç bir hezimetle yenilgiye uğrayacaklarının ilk işaretleriydi (fotoğraf s:146) Amerika'yla Avrupalı müttefikleri yavaş yavaş maskelerini atıp gerçek yüzlerini göstermeye başladılar ve barış zamanında bile temin edilmesi ve satın alınması son derece zor olan ve ancak yıllarca süren üst düzey görüşmeler, taviz vermeler, çeşitli taahhütlerde bulunmalarla temini muhtemel olabilen son derece stratejik ve teknolojinin son ürünleri olan silahları derhal Saddam'ın eline tutuşturdular, Fransız, Exo-3 süper füzeleriyle süper Etandard savaş jetleri ve Rusların orta menzilli Scat füzeleriyle Miğ-29 ve diğer gelişmiş silahları da Saddam'ın emrine âmade edilmekte gecikmedi. Hatta kimseye verilmeyen "füze menzilini artırma ve füze imali teknolojisi"yle bu iş için gerekli bütün teçhizat ve hammaddelerin yanısıra kimyasal ve biyolojik silah üretimi için de gerekli bütün hammaddelerin yanısıra kimyasal ve biyolojik silah üretimi için de gerekli bütün hammadde ve teknolojik malzemeler de Amerika ve Avrupa devlet ve şirketleri tarafından İran İslam Cumhuriyeti'ni haritadan silebilmesi için Saddam'a bedava verildi.

            Bu şartlar altında diğer taraftan Suudi Arabistan'la Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri ve Fars Körfezi ülkeleri Amerika tarafından, Saddam'ın savaş masraflarını bizzat karşılamak zorunda bırakıldılar ve böylece İslami İran'a vurulacak her darbenin masrafı bu sözde İslam ülkelerine ödetilmiş oldu. Nitekim Irak Kuveyt'e saldırdığı zaman sözkonusu arap ülkeleri bu sırrı açığa çıkarmış ve gerçeği ifşa etmişlerdi; bugün Irak'ın bu ülkelere olan 80 milyar dolarlık borcu, onların 8 yıl süren savaş boyunca Saddam'a verdikleri meblağların toplamıdır aslında. Bu arada Mısır da Saddam'a uçak ve pilot vererek yardım etmiş, hatta bununla da yetinmeyip Irak'a binlerce asker de göndermiştir, buna benzer yardımları Ürdün'ün de yaptığı bilinmektedir."
            Yezid,bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın. Çok sürmeyecek;Peygamberin evlatlarının kanını akıtmak ve Ehl-i Beyt'ine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Peygamberin huzuruna çıkacaksın.Ogün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır.

            Yorum


              Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

              "İslâmi İran'ın sivil yerleşim merkezleri şehirler, kasabalar, köyler hastahane ve okullar, ekonakim merkezler vb. mekanlar Irak'a verilen gelişmiş füzeler yerle bir ediliyordu şimdi; insan hakları havarisi kesilen uluslararası kuruluş ve teşkilatlar Saddam'ın bu caniliklerini sessizce seyrediyor, ona verdikleri kitle imha silahlarının etkilerini bilfiil izliyorlardı. Bu vahşi bombardımanlar yüzlerce masum çocukla kadının hayatını kaybetmesine neden olmuştu.

              İmam Humeyni -ks- mazlum İran milletinin mukaddes müdafaasına komuta ederken islami İran son derece çetin şartlar altındaydı; ülke böylesine ağır bir saldırıya uğramakla kalmamış, Amerika'yla Avrupa ülkeleri İran'a silah amsargosu da koymuşlardı ve o çetin günlerde İran, bir uçak yedek parçasını temin edebilmek için aylarca uğraşmak ve yüklüce paralar harcamak zorunda kalmaktaydı. Bir yandan çoğu ülkeler Irak'ın bu işgal ve saldırısı karşısında susmayı tercih edip İran'a da baskı uygulamaktan geri kalmıyor, diğer yandan bunların birçoğu da Saddam'a açıkça destek vermekten çekinmiyordu. İster doğu, ister batı blokunda olsun, dünyanın güçlü teknoloji, ve askeri sanayie sahip ülkelerinin de tamamına yakın bir kısmı Saddam'ı himaye etmekteydi. İran bu korkunç güç birikimi karşısında yapayalnız ve tek başına direnmekteydi; Allah'tan başka yâri ve yardımcısı yoktu; müslüman milleti ayakta tutan güç bu imanla birlikte kendisini tam anlamıyla Allah'a adamış yiğit bir âlim rehberin öncülüğü ve ilâhi gücün gaybî yardımlarının sık sık tezahürüydü, bu da inan bir halk için yeterliydi zaten. İşte bu mazlum cephenin savaşçıları bütün dünyanın şaşkın bakışları altında onca güç ve kuvvete sahip düşman ve müttefiklerini adım adım geri sürerek Saddam'ı kendi sınırlarına itmeyi başardı ve 20. yy'da "şu veya bu bloka veya güçlü ülkelerden birine sırtını vermeyen her 3. dünya ülkesinin mevcut dünya düzeninde birkaç günden fazla tutunamayacağı" yolundaki telkinlerin ne kadar kof olduğunu ve gerçekten Allah'a inanan bir topluluğun sayıca az da olsa; sayıca çok olan nice güçlere pekalâ gâlip gelebileceğini bütün dünyaya göstermiş oldu. İmam Humeyni'nin -ks- hayatının tam 8 yılı bu amansız savaşta islâmi İran'ı koruma ve müdafaayla geçti. Son derece önemli ve stratejik bir liman kenti olan Hurremşehr'in savaşın 3. yılında, yani hş. 3 Hordad 1361 de -1982'li yıllar- ünlü Beytulmukaddes Harekâtı'yla işgalci Saddam ordularından kurtarılması üzerine İmam Humeyni savaşın artık durdurulabileceğini söylemiş; bu durumu değerlendirmekle görevlendirilen üst düzey askerî ve siyasî yetkililer ülkenin siyasi ve askeri şartlarının yanısıra cephelerdeki durumunda son bir değerlendirmesini yaptıktan sonra İmam'a, sınırlarda ve bölgede geçici değil, kalıcı bir barış ve güvenliğin sağlanabilmesi için gerekli ortamın hazırlanması amacıyla bu müdafaa savaşına devam etmenin zaruriyetini bildirmişlerdi. Çünkü bu sırada islâmi İran'ın topraklarının bir kısmı halâ Saddam güçlerinin işgalindeydi ve Saddam, Hurremşehir'de aldığı inanılmaz yenilgiye rağmen gerçeği kabullenmeye bir türlü yanaşmıyor ve işgal niyetinden vazgeçmiyordu; dünya süper güçlerinin tam desteğine güvendiği için de bu saldırganlıklardan hiçbir zaman vazgeçmeyeceği ve şimdi geri çekilmek zorunda kalsa bile kendisini toparlar toparlamaz tekrar İran'a saldırıp aynı cânilikleri yeniden sergileyeceği apaçık ortadaydı ve mevcut söylem ve durumlar bu hakikati vurgulamakta, Saddam'ın "barış kabul etmez bir diktatör" olduğunu göstermekteydi. Bu şartlar altında bir barış çağrısına evet dese bile bu barışın kalıcı olacağına ve Saddam'ın sözünü tutacağına dair hiçbir garanti de yoktu ortada; binaenaleyh İran'ın tek taraflı olarak savaşı durdurması demek, Saddam'ın elinden kurtarılan onca geniş sınırlar ve onca sivil yerleşim bölgelerini savunmasız bırakmak ve neticede Saddam'ın yeni saldırılarına açık kapı bırakmak demekti.

              Bu inkar edilemez gerçeklere ilaveten uluslararası kuruluşların aleni bir şekilde Irak'tan yana tavır koyup islami İran'a karşı açıkça hasmâne davranmaları, İran'ın önerdiği haklı ve insafa dayalı barış tekliflerini geri çevirmeleri, en gelişmiş silahlarla destekledikleri Saddam'a en azından silan vermekten vazgeçmeye bile yanaşmamaları gibi nedenler karşısında islâmi İran'ın rehber ve milleti için bu müdafaa savaşını yiğitçe sürdürmekten başka çare kalmıyordu."
              Yezid,bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın. Çok sürmeyecek;Peygamberin evlatlarının kanını akıtmak ve Ehl-i Beyt'ine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Peygamberin huzuruna çıkacaksın.Ogün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır.

              Yorum


                Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

                O günleri çok iyi hatırlıyorum. Bütün kafirler, münafıklar, fasıklar alçaklar bütün güçleri ile İran İslam Cumhuriyetine karşı her türlü silahı ile saldırırken İmam Humeyni Kudduse sırruhu Rahmetullahi Aleyhi İran Ordusuna " Düşman hedeflerine saldırırken halkı koruyun diyordu" İran Ordusu saldırı yapacağı düşman mevzilerine ateş açacağını Irak halkına bildiriyordu ki İran Ordusunun atacağı toplardan etkilenmesin. Var ım böyle bir savaş anlayışı başka acaba.
                Beşşar Esad bir İslam Kahramanıdır.
                Suriye İmtihanında İran İslam Cumhuriyetinin yanında yer almayanlar amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizminin yanındadırlar. Ve İslamın karşısındadırlar.

                Yorum


                  Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

                  [quote author=Mehmet UFUKALP link=topic=3987.msg59822#msg59822 date=1257241112]
                  O günleri çok iyi hatırlıyorum. Bütün kafirler, münafıklar, fasıklar alçaklar bütün güçleri ile İran İslam Cumhuriyetine karşı her türlü silahı ile saldırırken İmam Humeyni Kudduse sırruhu Rahmetullahi Aleyhi İran Ordusuna " Düşman hedeflerine saldırırken halkı koruyun diyordu" İran Ordusu saldırı yapacağı düşman mevzilerine ateş açacağını Irak halkına bildiriyordu ki İran Ordusunun atacağı toplardan etkilenmesin. Var ım böyle bir savaş anlayışı başka acaba.
                  [/quote]

                  ama buna rağmen aleyhte propagandalar durmuyordu iran için
                  örneğin bizim ilkokul öğretmeni nurcu idi oğlu amerikayı tutardı bu savaşta ben de iranı. bir gün gazeteyi getirmiş ırak iran savaşında iranın 13-14yaşında çocukları zorla savaşa götürdüğünü yazıyordu gazete. üstte de asker elbisesiyle çocuklar...

                  o zamanlar şii olmadığım için o kadar çok sevmeme rağmen şimdi o günleri çok arıyorum. keşke imama bağlılığımı şii olarak bildirebilseydim o zamanlar geçmişe dair hiç bir hasretim olmazdı

                  Ey İmam 30 yıl diyordun, bizim inkılabımızın oturması için en azından 30 yıl gerekir. İşte bu 30 yıl benim için inkılap oldu.. Elhamdülillah inkılabi mektebin şia'ya tüm varlığımla bağlıyım artık umarım bu gecikmiş bağlılığımı kabul buyurursun...

                  Yorum


                    Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

                    "Süper güçlerin hızla artan silah ve para yardımları;

                    İslâmi İran'ın şehadet gönüllüleri karşısında Saddam'ın adım adım gerilemesini durduramadı. Hak-batıl cephesi boydan boya hakk ordularının zaferlerine şahiddi artık. İslami İran'ı bu müdafaadan caydırabilmek amacıyla Saddam'ın sivil yerleşim bölgelerini füze ve bomba yağmuruna tutması da beklenen sonucu vermeyince Büyük Şeytan Amerika doğrudan doğruya müdahelede bulunmayı denedi, ama dünyayı korkutan ve gerçekte içi koflaşmış bulunan bu dev, bu kez de İslâmi İran'ın karşısına tek başına dikilmeyi göze alamayarak Fransa, İngiliz ve Rusya'yı da yanına alıp onların da gelişmiş uçak gemileri ve savaş filolarıyla birlikte gelip Fars Körfezi'ne dayandı. Amerika için tek yol, bu savaşı uluslararası bir mesele haline getirmek ve diğer ülkeleri de doğrudan doğruya bu işe bulaştırmaktı. Nitekim çok geçmeden Amerikalılar, tarihe "Petrol tankerleri savaşı" adıyla geçecek bir savaş başlatarak İran'ın petrolünü diğer ülkelere taşıyan tankerleri engellemeye, İran'a mal getiren veya İran'dan mal götüren gemileri durdurup aramaya ve böylece gerekli ana tüketim ve sanayi hammaddelerinin İran'a ulaşmasını önlemeye başladılar. Amerika, bütün dünyanın gözleri önünde bu zorbalığı işlerken "demokrasi dünyası ve öncüleri"(!) üç maymun rolünü oynamakta ve "görmeyen, duymayan ve konuşmayan" bir demokratikliğin çarpıklığını sergilemekteydiler. Bu macera sırasında İran'ın birçok petrol ve ticaret gemisi füze ve hava bombardımanlarıyla saldırıya uğradı; İran'ın Fars Körfezi sahillerindeki petrol kuyuları bombalanarak alevler içinde yanmaya terkedildi. Bu arada Amerika'nın son girişimi, insanlık tarihine silinmez bir leke olarak geçecek korkunç bir katliamdı: 3 Temmuz 1988'e rastlayan hş. 12 Tir 1367'de, Amerika'nın Fars Körfezi'ni kuşatmaya alan uçak gemilerinden biri olan Wıncens'ten fırlatılan bir füze, İran İslam Cumhuriyeti'ne ait 655 sefer sayılı Aır-Bus yolcu taşıma uçağını, çocuk ve kadınların da bulunduğu mavi sularında kana boyadı.

                    Bu inanılmaz cinayette yine demokrasinin azılı savunucusu ABD'nin eliyle ve medenî ülkelerin (!) gözleri önünde vuku buluyor, ama hiçbirinin sesi dahi çıkmıyordu. Çünkü düşürülen uçak; Batı dünyasının bütün sloganlarının yalan olduğunu farketmiş ve sadece Allah'ın ipine sarılarak insanı değerlerle yaşayabileceğini anlamış bulunan ve bu nedenle de İslama gönül vermiş olan bir ülkenin uçağıydı ve bu nedenle de "tek dişi kalmış batı canavarı"nı rahatsız etmedeydi... Aynı vak'anın benzerleri Bosna'da da vuku bulmakta ve Bosna müslümanları da aynı suçla satır satır doğranmaktaydı... Efendisinden geri kalmayan Saddam da bu sırada bir başka cinayet işliyor ve tarihte benzeri bulunmayan bu vahşilikle Hitler'i aratacak bir tablo sergiliyordu: Kendi ülkesinin halkı olan Halepçe mazlumlarını kimyasal bombardımanla tarihten siliyor ve çoğunu kadınlar, çocuklar ve yaşlıların teşkil ettiği 5 binden fazla masum insanı inanılmaz bir barbarlıkla topluca öldürüyordu.

                    Ve bütün bu cinayetler ard arda vuku bulurken "medenî dünya"(!) ve "demokrasi havarileri (!) susmayı tercih ediyordu!...

                    Birleşmiş Milletler Teşkilatı'yla Güvenlik Konseyi şu yeryüzünde yaşayanlar arasında değildi adetâ..."

                    Yezid,bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın. Çok sürmeyecek;Peygamberin evlatlarının kanını akıtmak ve Ehl-i Beyt'ine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Peygamberin huzuruna çıkacaksın.Ogün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır.

                    Yorum


                      Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

                      "Batı Ülkelerinin Fars Körfezine Seferleri

                      Batılı ülkelerin Fars Körfezi'ne ard arda düzenledikleri haçlı seferleri ve şu 8 yıllık tahmili savaşın son aylarında başlattıkları çılgın ve barbarca saldırıların yegane nedeni İslam ordularının artık zaferi kazanmaya başlaması ve topraklarını işgal eden Eflakçı Saddam ordularını kendi sınırlarına geri çekilmek zorunda bırakarak fitneyi kökünden kazımaya doğru gitmesiydi.

                      İşte bu durum, ABD ve tüm Batı dünyasını dehşete düşürmeye yetmişti bile!... Saddam'ın İran İslam Cumhuriyeti karşısında yenilmesi demek, birçok süper gücün İslam inkılabı karşısında yenilgisinin davut zurnalarla duyurulması demekti tüm dünyaya... Şimdi durum tam tersine dönmüş ve Amerika'yla Güvenlik Konseyi'nin bütün çabası, İslâmi İran'ın bu hızlı ilerleyişini durdurmak ve Saddam'ın devrilmesini engelleyebilmeye yönelikti. Bu nedenledir ki Güvenlik Konseyi'nin 598 no'lu bildirisi çabucak onaylanıp resmen duyuruldu. Bu bildiri; İslami İran'ın ötedenberi savaşı durdurma konusunda öne sürdüğü şartları içermedeydi; ama ulaslararası kuruluşlar, Saddam'ın mutlaka başarılı olacağı umuduyla bu şartları kabul etmeye yanaşmamışlardı bu tarihe değin... Ve şimdi, Saddam'ı kurtarabilmek için alelacele bütün bu şartlar kabul edilivermişti bir çırpıda! 598 no'lu bildirinin onaylanması ve bu kanlı savaşı çıkaran canilerin son aylarda başvurdukları akıl almaz barbarlıkları; İmam'ın meseleyi incelemek ve yeni bir durum değerlendirmesi yapmak üzere askerî, ekonomik ve siyasi uzmanlardan müteşekkil dindar bir heyeti resmen görevlendirmesine neden oldu. Bu heyetin çalışmaları neticesinde verdikleri rapor; İslâmi İran'ın zorla sürüklendiği 8 yıllık savunma savaşında ateşkes teklifini kabul edip 598 no'lu bildiride belirlenen şartlar çerçevesinde barışa evet demesi ve davasının haklılığını ispatlayabilmesi için gerekli şartların hazır ve elverişli olduğu şeklindeydi.

                      İmam Humeyni'nin -ks- 29.4.1367'ye musadıf 29 Temuz 1988'de "598 no'lu bildirinin kabulü münasebetiyle" yayınladığı tarihi mesajı onun liderlik ve yönetim konusunda fevkalâde bir yetenek ve güce sahip olduğunu gösteren en önemli belgelerden biridir. Sekiz yıllık tahmili savaşın maddi ve manevi bilançosu, bu hadisenin boyutları, İslam inkılabı ve nizamının gelecekte çeşitli sahalarda nasıl bir politika izleyeceği, süper güçlerle müstekbirlere karşı izlediği inkılâbi tutumunu nasıl sürdüreceği ve inkılabın ülkü ve ideallerinden zerrece taviz verilmeyeceği gibi prensipler bu mesajda işlenen temel konulardı. Rahmetli İmam'ın -ks- 598 nolu bildiriyi kabul olayını "zehir kadehini yudumlamak" şeklinde tabir ve tavsif etmesi, bu kısa kitapçığa sığmayacak kadar derin, zarif ve açıklaması pek zor noktaları ihtiva etmektedir. Bu tarihi mesajına bazı bölümlerinde şöyle diyordu İmam:"... Bildirinin yayınlanması ve kabulü konusuna gelince: Herkes için, bilhassa benim için gerçekten son derece acı ve hazmi pek zor bir hadiseydi bu... Birkaç gün öncesine kadar ben; baştan beri sürdürdüğümüz şekliyle müdafaa savaşının idamesi ve malum tavrımızın devamından yanaydım ve nizamın, ülkenin ve inkılabın maslahatı için bu uygulamayı uygun görmekteydim. Ancak, Allah'ın izniyle, gelecekte aşikar olacağından kuşku duymadığım ve şimdilik açıklamak istemediğim birtakım faktör, hadise ve etkenler neticesinde ve ülkenin sadakat, samimiyet ve dürüstlüklerine güvendiğim üst düzey siyasi ve askeri uzmanlarının tamamının olumlu görüş belirtmelerine binaen 598 nolu bildiri ve ateşkesin kabulünü onayladım ve halihazırda bunu nizam ve inkılab için maslahat ve uygun görüyorum ve Rabbim bilir ki hepimizin -canının ve malının ve- hepimizin izzet ve onurunun İslam ve müslümanların izzet ve onuru -maslahatı- yolunda feda edilmesi gerektiği aslına inanmıyor olsaydım buna asla rıza göstermezdim ve ölüm ve şehadet elbette ki daha tatlıdır bana. Ama, ne çare ki hepimiz Hak Tealâ'nın rızasına boyun eğmekle mükellefiz, yiğit ve kahraman İran milletinin de daima bu görüşte olduğu ve olacağından kuşkum yok!"...(86)"
                      Yezid,bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın. Çok sürmeyecek;Peygamberin evlatlarının kanını akıtmak ve Ehl-i Beyt'ine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Peygamberin huzuruna çıkacaksın.Ogün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır.

                      Yorum


                        Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

                        "Saddam'ın barış iddialarının dünya kamuoyunu aldatmaya yönelik bir oyun ve oyalama olduğunu defalarca vurgulamış olan İmam'ın bu görüşünde de ne kadar isabetli olduğu çok geçmeden ortaya çıktı ve 598 no'lu bildiri İran tarafından kabul edildikten sonra da Saddam İran'a saldırarak geçmişte yaptığı çılgınlıkları tekrarlamaya yeltendi ve İran'ın güney bölgesindeki bazı noktaları işgal edebilmek için ordularını harekete geçirdi. Ne var ki İmam Humeyni'nin coşturucu bir mesajıyla göz açıp kapayıncaya kadar yüzbinlerce gönüllü müslüman cephelere koşarak Eflakçı Baas ordularını bir kez daha ağır bir yenilgiye uğratıp kendi sınırlarına kadar geri çekilmeye zorladılar. Saddam için barışı imzalamaktan ve yenildiğini kabullenmekten başka çare kalmamıştı artık. İmam Humeyni'nin daha savaşın ilk günlerinde vaadettiği hakikat şimdi bütün dünyanın gözleri önünde gerçekleşiyor ve müslüman İran milleti, bu savaşı kendisine tahmil edip zorla yükleyen dünün mağruru, bugününse mağlubu olan Baasçı düşmanına barışı zorla kabul ettiriyordu!... Saddam, efendisi Amerika ve dünya siyonizminin bir işaretiyle harekete geçerek İslâmi İran'ın toprak bütünlüğünü bozmaya, ülkeyi parçalamaya ve güya İslam inkılabını ortadan kaldırmaya gelmişti, ama şimdi canını kurtarabilmek ve mazlum Irak halkının kanını sömüren Eflakçı iktidarını birkaç gün daha sürdürebilmek için inkılabçı İran milletinin öne sürdüğü şartları kabullenmekten başka çaresi kalmamıştı!

                        İnkılâbi İran milletinin 8 yıllık mukaddes müdafaa mücadelesi boyunca sergilediği ve dost-düşman, herkesi hayret ve takdir duygularına farkeden bir diğer önemli hadise de bütün zorluklara rağmen ve savaş gibi bir sorunla yüz yüze bulunulduğu halde inkılâbi İran milletinin, şahın miras bıraktığı bozukluk ve eksiklikleri giderip ülkeyi yeniden onararak bayındır hale getirme yolunda azim, neşe süratle çalışması ve yol yapımından köprü ve baraj yapımına, büyük elektirik ve petrol projelerini uygulama safhasına geçirmeye, enerji santralleri kurma ve zıraati geliştirmeye, üniversitelerle ilmî araştırma ve inceleme merkezleri oluşturmaya varıncaya kadar ülkenin milli kalkınması için gerekli her sahada dev adımlar atmış olmasıdır. İran milletinin bu büyük başarısı elbette ki herşeyden önce Hak Tealâ'nın yardım ve lütufları ve İmam Humeyni'nin eşsiz ve bilgece idare yeteneğiyle gerçekleşmiş, o dönemin cumhurbaşkanı Ayetullah Hamenei, başbakanı Mühendis Mir Hüseyin Musevi ve meclis başkanı Ekber Haşimi Refsancani, Yargı gücü başkanı Ayetullah Musevi Erdebili gibi üstün idare yeteneğine sahib yılmaz yardımcıları ve diğer güç organlarıyla, İmam Humeyni'nin en güvendiği müşaviri ve danışmanı olan değerli oğlu Hüccet'il İslam Hacı seyyid Ahmed Humeyni'nin yorulmak bilmek çalışmalarının ürünü olmuştur.

                        Böylece, İslami İran'a zorla dayatılan tahmilî savaş son buluyordu artık. Savaşı başlatanlar, emellerinin hiçbirine ulaşamamışlardı. İran İslam Cumhuriyeti bu oyunlarla yıkılmadığı gibi, halkın daha da kenetlenmesi neticesinde içeriden düşmana bilgi sızdıran hainleri tespit edip bu ihanetleri engellemiş ve milli gücünü artırmıştır. Diğer taraftan yine bu 8 yıllık amansız direnişiyle uluslararası platformlarda gücünü gösterip yenilmezliğini ispatlamış ve batılıların 8 yıl süren bütün propaganda çalışmalarına rağmen haklılık ve mazlumiyetini ispatlamayı becermiş, mesejını da tüm dünyaya ulaştırabilmiştir.

                        Bütün bunlar için islâmi İran'ın çok ağır bir bedel ödemiş olduğu da unutulmamalıdır: "Ey iman edenler, eğer siz Allah'a yardım eder -O'nun emirlerini uygulamak ve uygulatmak için çaba gösterir-seniz, O da size yardım eder ve sizin -azminizi güçlendirip, ayaklarınızı sağlamlaştırır" (Muhammed, 7)"
                        Yezid,bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın. Çok sürmeyecek;Peygamberin evlatlarının kanını akıtmak ve Ehl-i Beyt'ine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Peygamberin huzuruna çıkacaksın.Ogün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır.

                        Yorum


                          Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

                          İslami İran 598 sayılı BM kararını kabul edip ateşkes yapınca bütün programlanmış hain planlar akim kalmış, Sovyetlerin verdiği Silkvorm yüksek tahripli füzeleri Saddamın elinde kalmıştı. Halkın Münafıkları örgütü ise ateşkesi kabul etmesini İslami İran için bir zaaf olarak değerlendirmiş, İran İstihbaratıda halkın münafıklarının bu değerlendirmesini takti olarak kullanıp öyle değerlendirmelerinin sanki doğru olduğuna inandırmıştı.
                          Güçsüz, perişan, silahsız, maneviyatı çökmüş bir İran ordusunu kovalıyorcasına halkın münafıkları bildiğim kadarı ile 40 bin kişilik bir kuvvetle İran içlerine doğru İran ordusunu takip etmişti. Onlarca artık İslam Cumhuriyeti bitiyordu.
                          İslam Cumhuriyeti bu hengamede orduya asker çağırmıştı. Düşmanların eksik istihbaratı ile İslam Cumhuriyeti arasında tam bir istihbarat savaşı vardı. Düşman istihbaratı ile İran ordusunun halkın münafıkları önünde yenilerek geri çekildiği yolunda haberler çıkartılıyor, bu sebeple İran ordusunun orduya çağırdığı askerler arasına karışarak İran askeri arasında karışıklık çıkarmak için bir sürü halkın münafığı sempatizanı cepheye gidiyordu. Bu durumu sezen islam Cumhuriyeti istihbaratı cepheye çağırdığı askerleri farklı bir cepheye sürerek araya karışan çok miktardaki halkın münafığı örgütü mensuplarının diğer yandaşları ile birleşmesine engel olmuştu.
                          İçeriye doğru taktikle çekilen halkın münafıklarının 40 bin kişilik gücü iyice İran içlerine çekildikten sonra, arkadan sağdan soldan önden kuşatılıyor ve 40 bin hainin tamamı oracıkta imha ediliyordu.
                          Ve bütün küfür ve nifak dünyasının emeli olan gerçek hedefleri olan İslam Cumhuriyeti yıkılamadığı gibi daha büyük bir güç ve moral ile ayakta kalıyordu.
                          Beşşar Esad bir İslam Kahramanıdır.
                          Suriye İmtihanında İran İslam Cumhuriyetinin yanında yer almayanlar amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizminin yanındadırlar. Ve İslamın karşısındadırlar.

                          Yorum


                            Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

                            "Saddam ve onu kışkırtıp İran'a saldırtan batı ülkeleriyle sözde İslam ülkesi olduğunu iddia eden laik ve güdümlü devletlerin işlediği en büyük cinayet, her iki ülkenin de insâni ve ekonomik gücünün zâyolmasına yol açmaları ve şahın devrilmesinden sonra, gerçekleşmesi için fevkalade müsait bir zeminin oluştuğu "İslam ümmetinin vahdet ve birliği" gibi son derece önemli bir hadisenin uzun yıllar ertelenmesine neden olup İslam ümmetinin hızla sıklaşmaya ve yekvücut olmaya başlayan saflarında ayrılık ve tefrika yaratmaları; İran'da gerçekleşen 22 Behmen -Şubat 79- zaferinin ardından İslam aleminin hemen elele verip birleşmesi, müslümanların meselelerinin hemen halli yolunda gerekli adımlar atılması ve mukaddes Kudüs'ün siyonist yahudi işgalcilerin elinden kurtarılması yolunda İmam'ın uzattığı kardeşlik elini sevgiyle sıkacakları yerde küfür ve şirk dünyasının Ebucehil ve Ebu Leheb'leriyle elele verip onların safında Allah'ın dininin karşısına dikilmeyi tercih etmiş olmalarıdır... Tabi, bu hain tercih onlara da çok pahalıya mal olacak ve çok geçmeden ABD ve batı ülkelerinin tasmalı uşakları haline gelerek İsrail gibi bir ülkeyle uzlaşıp müslümanların tam kalbine yerleştirilen bu kanser tümörünün varlığını resmen tanıyacak, kendi ülkelerini kafirlere peşkeş çekerek şirk ve küfür devletlerinin askerlerini kendi ülkelerinde ağırlayıp eğlendirecek, Amerika'nın İslam ülkelerinin kalbine kadar sızıp iyice yerleşmesi için ülkelerini, topraklarını ve bütün imkanlarını, ve bu cümleden olmak üzere vahy beldesini Amerikalıların yuvalandığı beldeler haline getireceklerdi. Saddam'ın tam bir çılgınlıkla Kuveyt'e saldırıp bu ülkenin bütün varlığını ateşe vermesi ve hem Kuveyt'in, hem Irak halkının geleceğini mahvedip İslam düşmanlarının sürekli olarak bölgede bulunmasını sağlayacak bir taşeronluk rolünü oynaması, işlediği zulüm ve caniliğin ilahi adalet terazisindeki akıbetiydi: "... Allah'ın azabı da onlara hiç hesab etmedikleri bir yönden geldi, yüreklerine korku salıverdi, öyle ki, evlerini kendi elleriyle ve müminlerin elleriyle tahrib ediyorlardı. Artık ey basiret sahipleri, ibret alın!" (Haşr, 2)

                            Nisbî bir barış sağlandıktan sonra İmam Humeyni -ks- hş 11.7.1367'de açıkladığı 9 maddelik bir kararla İslam Cumhuriyeti görevlilerinin ülkenin yapım ve onarımında izlemeleri gereken çizgi ve politikanın ana hatlarını belirledi. Bu mesaj dikkatle incelendiğinde İmam'ın -ks- basiretinin yanısıra, insâni değerlere verdiği önem de kolaylıkla anlaşılacaktır. Bu arada İran İslam Cumhuriyeti'nin 10 yıllık bir pratikten sonra edindiği tecrübe neticesinde İmam Humeyni hş.4.2.1368'de İslam Cumhuriyeti nizamının esas ve organik teşkilat yapısını mükemmelleştirmek amacıyla dönemin cumhurbaşkanı Ayetullah Hamenei'ye resmi bir yazı yazarak burada belirtilen 8 ana mihver çevresinde gerekli ıslahatların yapılarak anayasanın yeniden düzenlemesi için bir grup uzman ve bilirkişiyi görevlendirdiğini açıkladı. Bu maddelerin en önemlileri rehberlik şartlarıyla ilgili maddelerin yeniden düzenlenmesi, yürütme ve yargı gücüyle radyo televizyon kurumunda perakendeliklerin giderilip görev sahalarının belli bir merkezde belirlenmesi, İslâmi nizamın maslahatını teşhis şûrâsının vazifelerinin tesbitinden ibaretti (88) Anayasanın yeniden düzenlenen maddeleri hş.12 Azer 1368'de -İmam'ın rıhletinden sonra- halkoylamasına sunuldu ve İran milletinin büyük çoğunluğunun onayıyla resmiyet kazanmış oldu."
                            Yezid,bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın. Çok sürmeyecek;Peygamberin evlatlarının kanını akıtmak ve Ehl-i Beyt'ine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Peygamberin huzuruna çıkacaksın.Ogün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır.

                            Yorum


                              Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)



                              İmam Humeyni posterli Arjantinliler : Katil Perez Defol!
                              17 Kasım 2009, 11:27
                              Güney Amerika ülkelerini ziyaret eden Siyonist rejim İsrail Devlet Başkanı Şimon Perez, Brezilya’nın ardından Arjantin’de de büyük protesto gösterileriyle karşılandı.

                              Başkent Buenos Aires’te toplanan onbinlerce gösterici Perez’e katil diye seslenirken, taşınan bazı posterlerde Perez’in Nobel Katil Ödülü’ne aday gösterilmesi gerektiği belirtildi.

                              Perez, öldürülen İsrail Başbakanı İzak Rabin ve Filistinli Lider Yaser Arafat’la birlikte Oslo Barış Anlaşması’na gerçekleştirdikleri için 1994 yılında Nobel Barış Ödülü kazanmış, ancak aldıkları bu ödül sürekli olarak eleştiri konusu olmuştu.

                              Buenos Aires’teki İsrail Büyükelçiliği’ne doğru yürüyen göstericilerin İran İslam Devrimi’ni gerçekleştiren İmam Humeyni ve Dünya Müslümanlarının Rehberi İmam Ali Hamaney’in posterlerini taşıması da dikkat çekti.

                              Perez, meslektaşı Nestor Carlos Kirshner ile yaptığı görüşme sırasında da İran konusunda istediği desteği alamadı. Kirsher, İran’ın nükleer programına barışçıl olduğu sürece karşı çıkmalarının söz konusu olmadığını söyledi.

                              Perez geçtiğimiz hafta da Güney Amerika’nın en büyük ülkesi Brezilya’da da yoğun gösterilerle karşılanmış, göstericiler tarafından, ‘Savaş suçlusu, evine dön’ sloganlarına muhatap olmuştu.

                              www.islamidavet.com
                              Beşşar Esad bir İslam Kahramanıdır.
                              Suriye İmtihanında İran İslam Cumhuriyetinin yanında yer almayanlar amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizminin yanındadırlar. Ve İslamın karşısındadırlar.

                              Yorum


                                Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

                                "İmam Humeynî -ks- marxist blokun çöküşünü seziyor

                                İmam'ın Gorbaçof'a Mesajı

                                Sovyetler Birliği Komunist Partisinin son başkanı ve yönetim heyeti reisi Gorbaçof, komunist blokun kaderini değiştirecek bazı reformlar başlatmıştı. Batı dünyası ve dünyanın ünlü siyasileri Sovyetlerdeki bu gelişmeleri tedirginlik ve şüpheyle izliyor, gerçeği göremiyorlardı; glasnost ve prosterika adlarıyla ün yapacak olan bu değişmelerin yetmiş yıllık komunist imparatorluğu yerle bir edip tarihin mezarlığına gömeceğine kimse inanmıyordu o günlerde... Tahminler; ekonomik sıkıntılar yaşayan Sovyetler Birliği'nin, bu sıkıntıları azaltabilmek amacıyla kendi uyduları durumundaki diğer doğu bloku ülkeleriyle var olan bazı direkt ilişkileri görmezden geleceği ve Sovyetlerin etkinliğinin azaldığı ve uydu ülkelerin kısmen bağımsız olabilecekleri yeni bir komunist düzen oluşturulmaya çalışıldığı yönündeydi. Ne var ki İmam Humeyni -ks- maddeci bir dünya görüşü taşıyan diğer politika uzmanlarının yabancısı olduğu muazzam bir ilerigörüşlülük ve basiretle bu değişimlerin henüz plân safhasında olduğu günlerde hş. 11.10.1367 tarihinde Gorbaçof'a yazdığı mektupta "Bundan sonra komunizmi dünyanın siyasi tarih müzelerinde aramak gerekir artık!" diyordu (89) İmam Humeyni -ks- bu mektubunda Sovyetlerdeki son gelişmeleri tam bir isabetle yorumlamakta ve bu gelişmeler için "Komunizmin kemiklerinin çatırdayışı" tabirini kullanmaktaydı. Şaşırtıcı olan bir diğer nokta da; İmam'ın o günkü dünya siyasi platformunu çok iyi bildiğini gösteren bazı net uyarılar ve belge nitelikli tespitlerdir bu mektupta... İmam Humeyni -ks- bu tarihi mektubunda Rusların, görünüşte yemyeşil ve pek cazip gibi duran kapitalist Batı'nın alımlı bahçesine doğru yuvarlandıklarını açıklıyor ve Amerika'nın oyununa düşeceklerini söyleyerek Rusları uyarıyordu. Felsefe ve irfanın derin konularına değinerek komunistlerin dinsizlik politikasında aldıkları ağır yenilgiyi hatırlatan İmam, batının maddeci dünya görüşüne bel bağlayacağı yerde Allah'a ve dine yönelmesini tavsiye ediyordu Gorbaçof'a. (solda fotoğraf s:157) Bu tarihi uyarı ve insancıl tavsiyede şöyle diyordu İmam:" Ülkenizin asıl meselesi mülkiyet, ekonomi ve hürriyet değildir; sizin sorununuz Allah'a samimiyetle inanmıyor olmanızdır; batıyı da çıkmaza sürükleyen ve mahva götürecek olan problemdir bu!"(90)

                                Ne var ki Rus liderler, İmam'ın bu insancıl nasihat, tavsiye ve fevkalâde isabetli görüşlerini ciddiye almadılar; Amerika ve Avrupalı şirketler bugünkü Rusya'yı ekonomik emelleri için bir oyuncak gibi kullandılar. Bugün bu blok ülkelerinin tamamında yeni ve değişik bir sömürü yöntemi uygulama safhasına konulmuş durumdadır. Bu ülkelerin halkları uyanıp kendilerine gelmedikçe bu gidişatın hızla uçuruna yuvarlanmaktan başka şey olmadığı apaçık ortadadır.

                                O dönemin Sovyetler dışişleri bakanı Şvardnadze, Gorbaçof'un cevâbî mektubunu İmam'a -ks- getirdiğinde karşılaştığı manzara onu şaşkına çevirmişti: Gerçekleştirdiği inkılapla Amerika'nın beynelmilel gücünü sarsan ve dünyanın 2. nükleer ülkesinin devlet başkanına nasihat ve uyarı mektubu yazan İmam Humeyni, Tahran'ın Cemâran mahallesindeki kerpiçten yapılma ve çamur sıvalı son derece gösterişsiz evinin 12 m karelilik odasında zerrece gösteriş ve teşrifata gerek duymaksızın inanılmaz bir sadelik içinde yaşıyor, bunca sadeliğine rağmen dağları imrendiren bir heybet taşıyordu. Bu sade odada bir Kur'an, bir seccade, bir tesbih ve küçük bir el radyosuyla birkaç gazeteyle dergiden başka birşey yoktu! Şvardnadze'nin asıl şaşkınlığı, yanındaki üst düzey Rus yetkilinin oturması için odada ikinci bir sandalyenin bulunmadığını farkettiği zaman başlamıştı. Bu durumda kendisi, hayatında ilk kez de olsa, yere oturmak zorundaydı şimdi! İmam'a gönüllü olarak hizmet eden yaşlı mümin adam, bu sade odada ikram edilen yegane şey olan bir bardak çayla, tabağın kenarına konulan iki küp şekeri eline tutuşturduğu zaman, doğu bloku merkezi yönetiminin dışişleri bakanı irkilerek kendisine gelmeye çalışacak ve bütün bunların ya hayal, veya kasıtlı plânlanmış şeyler olduğunu sanacaktı belki de... Ama gördükleri bir gerçekti... Sürgün yıllarından ve bu dönemden vefat lahzasına kadar bir tek defa olsun İmam Humeyni -ks- bu sade ve gösterişsiz yaşamını değiştirmemiş, ne kadar önemli olursa olsun, görüştüğü hiçkimse karşısında bu normal ve sade hayatıyla davranışını değiştirmeye gerek duymamış, bir kez olsun mevki ve makam protokollerine kapılmamıştı."
                                Yezid,bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın. Çok sürmeyecek;Peygamberin evlatlarının kanını akıtmak ve Ehl-i Beyt'ine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Peygamberin huzuruna çıkacaksın.Ogün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır.

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X