Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

EL-MURACAT Mektep ve İmamet Hakkındaki Mektuplar

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #46
    Ynt: EL-MURACAT Mektep ve İmamet Hakkındaki Mektuplar

    MEKTUP 27 18 Zilhicce 1329

    Derece hadisinin senedinden şüphe.



    Derece hadisi yaygındır ama, "Usul" ilminde çok büyük bir şahsiyet, inceleme dalında tanınmış Amidi, bu hadisin senetlerini ve intikal ettiği yollarını şüpheli göstermiştir.

    Hasımlarınız onun görüşünü benimseyebilirler. Onlara ne ile karşı koyabilirsiniz? Açıklar mısınız? Vesselam. (S)



    [glow=red,2,300]Yüzü Dost,Özü Düşmandan usandım,
    Dili Mümin Kalbi Şeytandan usandım,
    Dostum, Herkesin Kahrı Çekilirde Ben DAVASIZ MÜSLÜMAN dan usandım.[/glow]

    Yorum


      #47
      Ynt: EL-MURACAT Mektep ve İmamet Hakkındaki Mektuplar

      MEKTUP 28 19 Zilhicce 1329


      1- Derece hadisi en sabit eserlerden biridir.
      2- Buna hakim olan karineler.
      3- İhraç edenler Ehl-i sünnettendir.
      4- Amidi'nin şüpheli göstermesinin nedeni.
      1- Amidi, bu şüpheli gösterişi ile kendi kendine zulüm etmiştir. Zira "derece" hadisi Ehl-i Sünnetin en doğru, eserlerin en sabitlerindendir.

      2- Senedin sağlığından kimsenin şüphesi olmamıştır, hatta hiç kimsenin aklına gerçekliği üzerine münakaşa etmek gelmediği gibi bu hususta kimse dudak dahi oynatmamıştır. Hatta Zehebi bile direnişine rağmen, "Müstedrek" özetinde, doğru olduğunu açıkça söylemiştir (26. mektupta duymuştunuz). İbn-i Hacer de Savaik'i ile çatışmasına rağmen bu hadisi 12. şüphe olarak zikreder ve doğruluğunun hakkındaki söylenen sözleri hadis imamlarının en sağlam hatta onlardan başka müracaat yeri olmayan kimselerden naklederek doğruluğunu kabul etmiştir. Bakabilirsiniz(1)

      Bu hadis "Sübut" mesabesinde oImasaydı, Buhari kitabında ihraç etmezdi; gerçi adamcağız, Hz. Ali'nin özelliklerinden ve Ehl-i Beyt'in faziletlerinden bahsederken kendini zorladığı belli oluyor.

      Muaviye, isyan taifesinin imamı idi; Hz. Ali'ye düşman olup onunla savaştı. İslam minberinde ona sövdü ve sövdürdü, ama düşmanlığındaki küstahlığına rağmen "Derece" hadisini inkar etmemiş" Sa'd b. Ebi Vakkas'la bu bahiste münazara yapmıştır. Muslim'in, tahric ettiğine göre Muaviye, "Eba Turab'a lanet okumaktan seni meneden nedir?" dediği zaman Sa'd, şöyle cevap verir:

      "Resulullah'ın ona söylediği üç şeyi hatırlarım ki, onların

      127



      birini bana söylemiş olsaydı dünya malına değişmezdim; onun için ona sövmem. Resulullah'in (saa) ona şöyle dediğini kulaklarımla duydum:

      "Harun'un Musa'ya yakın olduğu gibi aynı derecede benden yakın olmak istemez misin? Ne var ki benden sonra peygamberlik yoktur." Hadis... Muaviye mecburen susar ve Sa' d'ı zorlamaktan vazgeçer.


      Bunlara ilaveten sana Muaviye'nin "Derece" hadisini bizzat anlattığını söyleyeyim, Ibn-i Hacer Savaik'inde şöyle der; "Ahmed'in ihraç ettiğine göre adamın biri Muaviye'ye soru sorar' Muaviye ona:
      "Ali ye sor o daha iyi bilir" der. Adam: "Senin cevabın bana Ali'nin cevabından daha hoştur" deyince Muaviye ona "Ne kadar miskince söz ettiğinin farkında değilsin; öyle bir adama karşı kerahet gösteriyorsun ki Resulullah (s.a.a) onu ilimle beslerdi; ona demiştir ki: "Sen benim yanımda Harun'un Musa'nın yanında olduğu derecedesin, ancak benden sonra peygamber yoktur" Ömer bile bir müşküle düştüğü zaman ondan akıl alırdı " der.

      Hülasa "Derece" hadisi şüphe götürmeyecek kadar sabit olduğuna bütün Müslümanlar, "Mezhep" ve "Meşrepleri"nin ihtilafına rağmen müttefiktir.

      3- Bu hadisi, "Altı Sahihin Cem'i" adlı kitabın sahibi de ihraç miştir. Keza iki Sahih'in Cem'i isimli kitabın sahibi... (2) Ve Buhari Sahihi'nin Tebük gazvesi babında da mevcuttur.(3)

      Ve Müslim'in Sahih'inde, "Ali'nin faziletleri" babında. (4) e İbn-i Mace'nin Sünen'inde Peygamberlerin ashabının faziletleri babında.(5) Ve Hakim'in Müstedrek'inde Ali'nin menkıbeleri bahsinde.. (6) Ahmed b. Hanbel'de Müsnedi'nde, Sad'ın hadisine isnaden ve ona varan bir çok yollardan bu hadisi ihraç eder.(7) Yine kendisi İbn-i Abbas,(8) Esma bint-i Umeys (9) Ebu Said el-Hudri, Muaviye b. Ebi Süfyan (11) ve daha başkaları. Ayrıca Tabarani, birçok şahsın hadisine dayanarak tahriceder. Bunlardan: Esma bint Umeys, Ümmi Seleme, İbn-i Ömer, İbn-i Abbas, Zeyd b. Erkam, Berra b. Azib, Ali b Ebi Talib (12) ve daha başkaları... Bezzaz'da Müsned'inde (13) Tirmizi de

      28

      "Sahih"inde (14) Ebu Said el-Hudri hadisinden naklen ihraç etmiştir, İbn-i Abdülbirr'de istiabı'nda, Ali'nin ahvali bahsinde bu hadisi sunar ve şunları ilave eder;" Bu hadis en sabit ve en doğru eserlerdendir. Peygamber (s.a.a)'den duyup rivayet edenlerden Sa'd b. Ebi Vakkas da vardır. Hatta bu hadisin Sa'd'a dayanan yolları ekseriyettedir; Ibn-i Ebi Hayseme ve bazı yazarlar hepsini zikretmişlerdir" dedikten sonra da Ibn-i Abbas, Ebu Said el-Hudri, Ummü Selerne, Esma bint-i Umeys. Cabir b. Abdullah ve daha bir çok kimselerin rivayet ettiklerini sözlerine ekler. Bunlar Ibn-i Abdülbirr'in sözleri... Aslında "Tebük" Gazvesini veya Hz. Ali'nin tercümei halini veya Ehl-i Beyt menkıbelerini yazan, nakleden, tahlilini yapan, eski veya yeni, meşrebi ne olursa olsun her yazar (Ahmed b. Hanbel vb...) mutlaka bu hadise yer vermiş ve tahlilini yapmıştır.

      4- Amidi'nin şüpheli konuşması muteber değil. Zira o hadis ilminden bihaber, sened ve kaynaklar hakkında vereceği hükmün, hadisten hiç anlamayan avamın vereceği hükümden farkı yoktur. Onu daha çok bu vartaya düşüren Usul ilmi'nin derinliğine fazlaca dalması olmuştur. Zira bu hadisi usul gereğince sarih bulmuş ve onu şüpheli göstermedikçe ondan kurtulmanın mümkün olmayacağını anlamış; böylece bu işi başaracağım zannetmiş. Heyhat... Heyhat... Vesselam. (ş)

      -------------------------------------

      Dipnot
      1- Savaik, s. 29.
      2- Ali'nin menkıbelerinde.
      3- Üçüncü cüzün 28. sayfasında.
      4- İkinci cüzün 323. sayfasında.
      5- c, 1 s. 28.
      6- c. 3 s. 109.
      7- c. 1 s. 173-175-177-179-182 ve 185. -
      8- Müsned; c. 1 s. 331.
      9- Müsned;c. 6 s. 369-438.
      10-Müsned; c. 3 s. 32. "
      11- Savaik; s. 107.
      12- Savaik; s.72
      13-Suyuti'nin "Halifeler Tarihi" s.65
      14- Kenz'ul Ummal, c.6 s.152
      [glow=red,2,300]Yüzü Dost,Özü Düşmandan usandım,
      Dili Mümin Kalbi Şeytandan usandım,
      Dostum, Herkesin Kahrı Çekilirde Ben DAVASIZ MÜSLÜMAN dan usandım.[/glow]

      Yorum


        #48
        Ynt: EL-MURACAT Mektep ve İmamet Hakkındaki Mektuplar

        MEKTUP 29 20 Zilhicce 1329

        1- Hadislerin senetleri mucibince, dediklerimize inanması.
        2- Umumi olduğımun şüpheli gösterilmesi.
        3- Hadisin "Tanıt"lığından şüphe.

        1- Bütün zikrettikleriniz, "Hadis"in doğru olduğunu ispat eder. "Derece Hadisi" şüphe götürmeyen mutlak bir hakikattir. Amidi'nin bocalaması hadis ilminden uzak olduğuna delalettir. Onun görüşünü zikretmekle hata işleyip sizi açık olanları açıklamaya zorlamış olduk; affınızı rica ederim... Af ehlindensiniz şüphesiz.

        2- Ne var ki, hasımlarınız arasında Amidi'den başkalarının da bu hadisin umumi olmadığını iddia ettiklerini duydum, iddiaları şu: "Derece hadisi, hususi ve o gün için varit olduğu, hadisteki söz gelişinden anlaşılmaktadır. Zira Peygamber (s.a.a) Tebük gazvesine giderken Ali'yi Medine'de "Halifesi" olarak bıraktığı zaman bu hadisi söylemiştir. Şöyle ki. Ali hayıflanıp: "Beni kadın ve çocuklarla beraber mi terk edip gidiyorsun?" demiş. İşte o zaman Peygamber (s.a.a) "Harun'un Musa'dan yakın olduğu derecedeki maksadı Musa'nın "Tur" dağına gideceği zaman Harun'u kendisine halife olarak bıraktığı gibi." Yani kastedilen şu: "Musa, Rabb'inin münacatına gidip kaybolduğu günlerde, Harun'un ondan olduğu derece ne idiyse, sen de benden Tebük gazvesi günlerinde o derecedesin." Şöyle de diyebilirler: Bu hadis genel de olsa içinde özellik mevcut oldugu için hüccet sayılmaz. Çünkü hem genellik hem özellik manalarını taşıyan bir hadis hüccetliğini kaybeder. Vesselam.(s)

        130

        [glow=red,2,300]Yüzü Dost,Özü Düşmandan usandım,
        Dili Mümin Kalbi Şeytandan usandım,
        Dostum, Herkesin Kahrı Çekilirde Ben DAVASIZ MÜSLÜMAN dan usandım.[/glow]

        Yorum


          #49
          Ynt: EL-MURACAT Mektep ve İmamet Hakkındaki Mektuplar

          MEKTUP 30 22 Zilhicce 1329

          1- "Dad Ehli" yani Arap lüğatına sahip olan herkes hadisin genel olduğuna hüküm verir.
          2- "Özeldir" demenin aldatmacılığı.
          3- Huccetsizliğini içeren sözlerin iptali.

          1- Biz, hadisin umumi olmadığına dair söz söyleyenlere karşı cevabı Arap lisanının bilginlerine bırakiyoruz. Siz ise bu asırda Arapların hücceti sayıldığınız halde hiç müdafaada bulunmuyorsunuz. Ümmetiniz "Dad" ehlinin yani Arap'ların bu hadisteki derece genelliğinden şüphe edeceklerine kanaat getiriyor musunuz?. Sizin gibi birinin "Muzaf olan bir cins, ismin genelliğinden şüphe etmesi asla beklenemez. Birine deseniz ki: "Size karşı insaflı olacağım" bunun manası, sadece bazı özel meselelerde insaflı olacaksınız mı olur; yoksa genel olarak bütün meselelerde mi? Cevabınız, "genel olaraktan" başka olur mu? Maazallah. Ya da Müslümanların halifesi, sevdiği adamlarından birine: "Sana, insanların üzerinde olan velayetimi veya onların yanındaki derecemi ya da makamımı tahsis ettim" dese akla genellikten başka ne gelir? Veya şöyle dese: "Ömer'in Ebu Bekir'in yanında, onun zamanında haiz olduğu derecenin aynısı, benim zamanımda senin olsun, ancak sen benim Sahabem değilsin." Bu ibare lügat ehlinin görüşünde acaba bazı yetki ve derecelerin tahsisini mi yoksa bütün yetki ve derecelerin genelini mi içeriyor?

          Umumiden başka olmayacağını bildiğinizden ve Peygarnberin (s.a.a): "Senin derecen benim yanımda, Harunn'un Musa'nın yanındaki derecesinin aynısıdır" demesinin lügat açısından nazirelerine kıyasen umumi olduğunu kabul ettiğinizden hiç şüphem yok.

          Bilhassa peygamberliği istisna etmekle gereğini tayin ve

          131



          tavzih etmiştir. Yine olmazsa, Araplar kapınızda sorabilirsiniz.

          2- "Bu hadis o anki durum gereğince söylendiği için hususi sayılır" diyenlerin iddiası ise, iki yönden reddedilir.

          Bırincisi: Hadis bildiğiniz gibi umumidir. Söz gelişi, söylenişi itibariyle özel olduğunu kabul etmemiz bile onu umumilikten çıarmaz. Çünkü herhangi bir düşünceyi oluşturan durumu dile getiren sadece söylenildiğine göre tahsis edilmez. Örneğin cünüp birinin Ayet-el Kürsi'ye dokunduğunu görüp ona; "Kur'an ayetlerine cünüp bir kimsenin dokunması caiz değildir" derseniz, bu sadece söylenildiği durumu tahsis edip yalnız Ayet el- Kürsi'yi mi yoksa bütün Kur'an ayetlerini ve bütün cünüp kimleri mi teşkil eder? Hiç kimse bu sözlerin yalnız Ayet el-Kürsiye ait olduğunu söyleyemez zannederim. Yolda, doktor hastasını hurma yerken görüp ona tatlı yememesini tavsiye etse yalnız o anda yediği hurmayı mı yoksa içinde tatlı bulunan bütün maddeleri mi kastetmiş olur?. "Söz, gelişi itibariyle söylendiği için hususi sayılır" diyenleri, dil ve gramer bilgisinden uzak, alemimize yabancı olduklarından başka bir görüntü sergilediklerini göremiyorum.

          İkincisi: Hadis, yalnız Tebük gazvesinde Ali'nin Medine'ye vekaleti ile sınırlanmamıştır ki, hısımlarımız onun hususiyetine yapışıp dursun... Mütevatir sahihlerimiz Ehl-i Beyt İmamlarından da varit olduğunu ispat eder. Araştırmak isteyenler o sahihlere başvurabilirler. Hatta Ehl-i Sünnetin "Sünen'leri" de buna tanıklık yapmaktadır. Demek ki, hadisin ifade şekli Tebük gazvesine mahsus olduğunu iddia edenlerin bir dayanağı yoktur.

          3- Genelin tahsisi esnasında, dışarıda kalan, hüccet olamaz iddiası, açıkça yanlış ve utanç verici bir hata dır. Bu iddiayı, böyle bir konuda ileri sürenler ancak hakikati bilmeden, onun üerine gözü kapalı gidenlerdir. Allah hepimizi cehaletten korusun; afiyette olduğumuza bin şükürler. Umumun tahsisi onu huccet olmaktan çıkarmaz. Bilhassa cümledeki sözler birbirine bağlı ise...

          Bir efendi, uşağına "Bugün ziyaretime gelen misafirlerin hepsine hürmet et Zeyd hariç!.. Sadece ona hürmet etme" derse ve uşak kalkıp Zeyd'den başka daha bir çok misafire hürmetsizlik ederse, elbette mantıkça, isyan etmiş sayılacak ve her aklıselim kişi onu suçlu kabul edip, suçu nispetinde de ceza görmesinin şer'en ve aklen icap ettiğini söyleyecektir.

          Her ne kadar kendisi itiraz edip, buradaki umumun tahsisini mazeret gösterse, ona mantık ehlinden kimse kulak asmayacak, hatta onlarca, "Özrü suçundan daha kabih" sayılacak. Bu da muhakkak ki umumun dışında kalan, tahsisinden ortaya çıkan mana içindir, tabi... Gizli olmayıp sizce de malum olduğu gibi, Müslümanların hadisleri ve tarihi rivayetleri hep böyle "umumlardaki tahsisleri" hüccet göstererek devam edip gelmişlerdir. Bu kategoriye Ehl-i Beyt'in ve bütün Müslümanların imamları da dahil. Eğer, böyle hadisler hüccet sayılmasaydı, dört imamın ve diğer içtihat sahiplerinin ilim kapısı şer'i hükümlerle yüzlerine kapanıp, delil ve tafsilattan aciz kalırlardı.

          İlmin değirmeni umumlarla amel etmekle dönmektedir. Ve her umumda bir özellik vardır. Umumlar düşerse, ilmin kapışı kapanır, Allah korusun. Vesselam. (ş)




          [glow=red,2,300]Yüzü Dost,Özü Düşmandan usandım,
          Dili Mümin Kalbi Şeytandan usandım,
          Dostum, Herkesin Kahrı Çekilirde Ben DAVASIZ MÜSLÜMAN dan usandım.[/glow]

          Yorum


            #50
            Ynt: EL-MURACAT Mektep ve İmamet Hakkındaki Mektuplar

            MEKTUP 31 22 Zilhicce 1329

            Bu Hadisin Geldiği Yolların İzahını Rica Etmek



            Hadisin "Tebük"ten başka zamanlarda da nakledildiğini ispat edecek şahitler getirmemişsiniz. Nakledildiği bütün berrak kaynaklara o kadar özlemim var ki... O kaynaklara susamışım. Bana o sudan kana kana içmem için yardım edebilir misiniz? Vesselam. (s)


            133

            [glow=red,2,300]Yüzü Dost,Özü Düşmandan usandım,
            Dili Mümin Kalbi Şeytandan usandım,
            Dostum, Herkesin Kahrı Çekilirde Ben DAVASIZ MÜSLÜMAN dan usandım.[/glow]

            Yorum


              #51
              Ynt: EL-MURACAT Mektep ve İmamet Hakkındaki Mektuplar

              MEKTUP 32 24 Zilhicce 1329

              1- Geldiği yolların biri, Ümmü Selimin ziyareti.
              2- Bint-i Hamza'nın davası.
              3- Ali'ye yaslanması.
              4- İIk kardeşlik.
              5- İkinci kardeşlik.
              6- Kapıları kapattırmak.
              7- Peygamber (saa), Ali ile Harun'u (as) çift yıldız gibi tasvir ediyor.




              1- Nakledildiği yollardan, biri Ümmü Selim'le (1) konuştuğu amandır.
              Ümmü Selim, İslam'da iyi bir geçmişi olan, akıllı ve Peyamber'in (s.a.a) yanında yüksek bir makama sahipti. Peygamber (s.a.a) arada bir onu ziyaret eder ve onunla sohbet ederdi. Ona bir gün şöyle dedi:
              "Ey Ümmü Selim! Ali'nin eti benim etim, kanı da benim kanımdır; onun bana olan yakınlığı, Harun 'un Musa'ya olan yakınlığı gibidir. " (2) Siz de görüyorsunuz ki, bu hadisi Resulullah herhangi bir sebeple değil irticalı olarak söylemiştir. Gayesi sadece Cenabı Allah namına, veliahtının derecesini açıklamak için tebliğ ve nasihattir. Böyle olunca da Tebük gazvesine mahsus olması imkansızdır.

              2- İkincisi, Hamza'nın kızı davasında: Ali, Cafer ve Zeyd'in husumete düştükleri zaman nakledilen hadistir. O zaman da Resulullah (saa) der ki "Ya Ali! Senin bana olan yakınlığın, Harun'un Musa'ya olan yakınlığı derecesindedir." (3)

              3- Keza; Ebu Bekir, Ömer' ve Ebu Übeyde İbn-il Cerrah'ın bulundukları bir gün. Peygamber (s.a.a) Ali'ye yaslanmıştı. Eliyle ornıuna vurur ve şöyle der: "Ya Ali! Sen müminlerin ilk iman edeni ve ilk Müslüman olanısın ve sen bana, Harun'un Musa'ya olan an yakınlığındasın. "(1)

              4- İlk kardeşlik günü hakkında naklolan hadisler; ki bu hicretten evvel Mekke'de olmuştu. Peygamber (s.a.a) Muhacirleri ikişer; ikişer kardeş yapmıştı.

              5- İkinci kardeşlik günü ise hicretlen beş ay sonra Medine de olmuştu ve Peygamber (s.a.a) Muhacirler ve Ensarı her taraftan bir kişi seçerek kardeş yapmıştı. Ve her iki seferinde de kendisine Ali'yi kardeş seçmişti. (2) Her seferinde de: "Sen benden, Harun'un Musa'dan olduğu gibi, aynı derecedesin fakat benden sonra peygamber yoktur" demiştir. Haberler bu hususta Ehl-i Beyt tarafından mütevatirdir. Fakat başkaları tarafından naklolan haberler de az değildir. Örneğin "İlk kardeşlik günü" hakkında, başkaları yolundan intikal eden bu hadis size yeter sanınm: "Hadis, Zeyd b. Ebi Evfa'ya aittir, ihraç edenler: Ahmed b. Hanbel (Ali'nin menkıbeleri) kitabında, İbn-i Asakir kendi tarihinde (3), Bağavi ve Tabarani (Mecmualarında) Baru- di Marifetle ve İbn-i Adiy (4) ve başkaları. Aynı zamanda bu hadis uzunca olduğu için kardeşlik keyfiyetini olduğu gibi kapsamaktadır ve sonunda aynen şu sözler mevcuttur; "Ali dedi ki; Ya Resulullah! Sahabelerine öyle davranıp beni tek başıma bıraktığını görünce ödüm koptu"... Resulullah (s.a.a) şu cevabı verdi: "Beni hak ile gönderene yemin ederim ki, seni kendim için bıraktım ve sen bana Harun'un Musa ya olan yakınlığı derecedesin, sen benim kardeşim ve varisimsin. "Ali sordu; "Bana senden ne gibi miras kalacak?" Peygamber'in (s.a.a) cevabı şu oldu: "Benden evvelki peygamberler ne bıraktı ise Rablerinin kitabı, Peygamberlerinin sünneti... Ve sonunda sen kızım Fatıma ile beraber cennetleki köşkümde benimle beraber olacaksınız. " ve şu ayeti kerimeyi tilavet eder: "Cennette olanlar kardeş olarak

              135



              tahtlar üzerinde karşı karşıya oturup birbirlerine sevgi ile bakarlar. " ikinci kardeşliğin ilan etme gününe ait intikal eden haberlerden Tabarani'nin "Kebir"inde İbn-i Abbas'tan ihraç ettiği şu hadis te size yeter sanırım: "Resulullah (s.a.a) Ali'ye dedi ki: 'Muhaciri ve Ensarı ikişer, ikişer kardeş ilan ettiğimde seni hiç biriyle kardeş yapmadığımı görünce bana kızdın mı? Harun'un Musa'ya olan derecesi nispetinde bana yakın olmak istemez misin? Ne var ki benden sonra peygamber yoktur. " (5)

              6- Buna benzer (varit olan) hadisler de Peygamber'in (s.a.a), Ali'nin (as) kapısından başka mescide bakan bütün kapıları kapattığı günle ilgili hadislerdir. Bu hususta Cabir b. Abdullah'ın hadisi yeterlidir, (1) Der ki: Resulüllah (s.a.a) Ali'ye şöyle dedi: "Ya Ali, bu mescitte bana helal olan her şey sana da helaldir. Sen bana Harun'un Musa'ya olan derecesi ne ise aynı derecedesin. Fakat benden sonra peygamber yoktur. " Huzeyfe b. Üseyd el- Gaffari'den de (2) şöyle bir hadis varittir: "Peygamber (s.a.a) kapıları kapattığı gün şöyle bir hutbe okudu:

              "Bazı şahıslar, Ali'yi mescit dahilinde bırakıp kendilerini haricinde bıraktığım için üzgün görünüyorlar. Vallahi ben değil, onu bırakıp onları çıkaran Allah'tır. Cenabı Allah Musa ve Harun'a şöyle vahiy etmişti: Kavminizi Mısır'da, kapılan kıbleye bakan evlerde iskan ettirin ve namazınızı aksatmayın...????? "Peygamber (s.a.a) şöyle devam eder: "Harun Musa'ya karşı ne ise, Ali de bana karşı odur, yakınlığı aynı derecededir. O benim kardeşimdir. Mescitte istediği kadınla nikahlanmak, yalnız kendisine helaldir... "
              Buna benzer daha bir çok hadisler nakledilmiştir. Fakat biz burada bu kadarla iktifa ediyoruz. Zira bu takdim ettiğimiz miktarda, "Derece hadisinin nakil şekli Tebük gazvesiyle ilgili ve ona mahsustur" diye iddia edenlere, iddialarının sahte olduğunu belirtmek için yeterlidir.

              7- Peygamber'in (s.a.a) tarihi ile ilgilenenler, görürler ki Ali ile Harun'u Arapça, "Ferkadeyn"e (birbirine çok yakın ve parlaklığı aynı derecede olan iki yıldıza) benzetirdi; hiç birini diğerinden daha imtiyazlı görmezd. Bu da hadisteki " derece" kelimesinin kapsamına giren işaretlerden biridir. Ki "derece" nin söyleniş itibariyle işarete ihtiyacı olmadan da kapsadığı apaçık.Vesselam. (Ş)
              ---------------------

              Dipnot:

              1- Halid'in oğlu Melhan'ın kızı, Ensar'lardan ve Haram b. Melhan'ın kız kardeşi idi; babası ve kardeşi Peygamber'in (s.a.a) kolları arasında şehit oldular. Akıl ve fazilet yönünden nasibi büyük bir hanımdı. Pey- gamber hazretlerinden bir çok hadis rivayet etmiştir. Oğlu Enes, İbn- i Abbas, Zeyd b. Sabit, Ebu Seleme b. Abdurrahman ve daha başkaları ondan hadisler rivayet etmişlerdir. İslam öncülerinden ve İslam 'a davet edenlerdendir.

              Cahiliyet zamanında, Malik b. en Nadr ile evliydi. Ondan oğlu Enes dünyaya geldi. İslamiyet gelir gelmez kendisi hemen Müslüman oldu ve kocasını da İslam 'a davet etti. Fakat o Müslüman olmayı reddetti; reddedince ondan ayrıldı. Bunun üzerine Malik kızdı ve uzaklaşmaya mecbur kaldı. Şam'a gitti ve orada kafir olarak öldü. Ümmü Selim, oğlu Enes'i daha on yaşındayken Peygambere (s.a.a) hizmetçi olarak verdi. Peygamber (s.a.a) onun hatırı için kabul etti. Onunla evlenmek için Arap eşrafından teklifte bulunanlar oldu ise de o hep: "Enes büyüyüp erkeklerin arasında yerini almadıkça evlenmem" derdi. Enes de 'Allah annemden razı olsun, bana hakkıyla velilik yaptı" demekten kendisini alamazdı.

              Onun vasıtasıyla Ebu Talha el- Ensari Müslüman oldu ki, onu istediği zaman kafirdi, ancak Müslüman olursa onunla evlenebileceğini söyleyince Müslüman oldu. Böylece ondan istemiş olduğu başlık Müslümanlığı olmuştu. Ebu Talha'dan bir oğlu oldu fakat daha bebekken öldü. Herkese, ölümünü babasına benden evvel kimse bildirmesin, diye tembihte bulundu. Kocası gelince çocuğu sordu, o "Dünden daha sakin" deyince adam çocuğun uyuduğunu zannetti. Kocasına yemeğini getirdi, adam yemeğini yedi. Sofrayı kaldırdıktan sonra süslendi ve güzel kokular süründü ve kocasının koynuna girdi. Sabahleyin halkınca: "Kalk" dedi ağlunu defnet... " Ebu Talha bu olayı Resulullaha (s.a.a) anlatır; Resulullah (saa): "Allah o ge- çenizi mübarek etsin" der. Ümmü Selim, o gece hamile kalır ve ayla-

              137


              rını tamamladıktan sonra Abdullah b. Ebi Talha'yı doğurur, Resulullah'in (s.a.a) duası kabul olur. Abdullah mübarek olduğu gibi çocuklarından biri, meşhur "İshak b. Abdullah b. Ebi Talha el-Fakih" idi. Ümmü Selim Peygamber'in (s.a.a) kenarında bir çok savaşlara da katılmıştır: (Uhud) savaşında, müşriklerden üzerine saldıranın karnını deşmek için yanında bir hançer taşıyordu. Ve Peygamber'in (s.a.a) ondan başka evinde ziyaret ettiği bir kadın tanımıyorum. Onun Ehli'nin kıymetini bilen hakkını tanıyanlardandı.

              2- Bu Hadis Kenz'ul Ummal'in 2554. hadisidir: c. 6. s. 154
              3- Bu hadisi Nesai (Hasais-u Aleviyye)'sinde ihraç emiştir (s. 19)

              1- İhraç edenler Hasan b. Bedir, Künyelerde; Hakim, lakaplarda: Şirazi ve İbn-i Naccar. Keza bu hadis, "Kenz"in c. 6 s. 395'inde mevcuttur.

              2- İbn-i Abdülbirr "istiy'ab"ın Ali'nin tercümesi bölümünde der ki:"Resulullah (s.a.a) Muhacirleri ikişer, ikişer kardeş yaptı, daha sonra da, Muhacirler ve Ensar o tarafın birini bu taraftan biriyle kardeş yaptı. Her, ikisinde de Aliye: "Sen benim dünyada ve ahir etle kardeşimsin, der" ibn-i Abdülbirr şöyle devam eder: "Sonra Ali'yi kendiyle kardeş yapar." Oysa tafsilat bütün siyer ve haber kitaplarında mevcut. Birinci kardeş yapma olayına Siretü Halebiyye'nin c. 2. s. 26 sına bakın. İkinci Kardeş yapma olayına da, yine Siretü Halebiyye 'nin c. 2, s. 120 ye bakın. Her ikisinde de Ali 'nin tercihini ve Peygamber'in (s.a.a) onu kendine kardeş seçtiğini görürsünüz. (Dahleniyye) Siret 'inde de, her iki kardeş yapma olayınin tafsilatı mevcut bakabilirsiniz.

              3-Ahmed ve ibn-i Asakir'den bir çok inanılır kişi hu hadisi nakletmiştir. Bunlardan biri el-Mutteki Hindi'dir "Kenzi"nin, 918. hadisine s. 40 'a bakabilirsiniz... Yine kendisi, Ahmed'in "Ali 'nin Menkıbeleri" kitabından naklederek c. 6 s. 390'a yazmıştı.'

              4-Bu imamlardan hepsinden birçok gerçekçi inanıllr kişiler nakleder. Birisi Mutteki el-Hindi'dir. Kenz'ul Ummal'ın c. 5 s. 41 'e bakiniz.

              5-Bu hadisi Mutteki el-Hindi Kenz'ul Ummal'ında ve Müntehab'ında nakleder Müntehab'ın, (c. 5 s. 31) hamişinin sonuna bakarsanız, irat ettiğiniz aynı kelimelerle göreceksiniz. Madem ki Ali birinci kardeşlik ilanında Peygamber (s.a.a) tarafından sona bırakılmıştı, neden ikincisinde umutsuzluğa düştü? Peygamber'in bu seferde onu kendisine bıraktIğını düşünmesi gerekmez miydi? diye soracak olursanız, muhacirlerin kendi aralarında birbirleriyle kardeş olmalarını istemişti. İkincısinde ise Muhacirlerle Ensa,'ın, yani Muhacirlerden her birinin bir ensari ile kardeş olmasını istemişti. Bu sefer Ali, kardeşinin Ensari olaca- ğını zannetmişti..,Çünkü Peygamber'in (s.a.a) kendisinin muhacir olduğunu biliyordu. Oyleyse endişe etmekte haklıydı. Onun için Resulullah (s.a.a) kendisini Ensar'dan biriyle kardeş ilan etmeyince üzülür gibi olmuştu. Fakat ne var ki Cenabı Allah ve yüce Resulü onun üzülmesine razı olmazlar ve Peygamber (s.a.a) bu genellemenin hilafına onu yine kendi kardeşi ilan eder.

              1- Yenabi'ul Mevedde kitabının 9. Babı'nın sonunda "Fazail Ehl-i Beyt" kitabından naklen zikredilmiştir.
              2- Yenabi'ul Mevedde'nin 17. babında...




              [glow=red,2,300]Yüzü Dost,Özü Düşmandan usandım,
              Dili Mümin Kalbi Şeytandan usandım,
              Dostum, Herkesin Kahrı Çekilirde Ben DAVASIZ MÜSLÜMAN dan usandım.[/glow]

              Yorum


                #52
                Ynt: EL-MURACAT Mektep ve İmamet Hakkındaki Mektuplar

                MEKTUP 33 25 Zilhicce 1329

                Peygamber (s.a.a) Ali ve Harun'u (as) ne zaman iki yıldıza-Ferkadeyn'e benzetti?


                "Peygamber (s.a.a) Ali ve Harun'u -Ferkadeyn'e- iki yıldıza benzetirdi" diyorsunuz. Fakat bunun özünü açıklamamışsınız. Bu benzetme ne zaman oldu açıklar mısınız? (s)

                139
                [glow=red,2,300]Yüzü Dost,Özü Düşmandan usandım,
                Dili Mümin Kalbi Şeytandan usandım,
                Dostum, Herkesin Kahrı Çekilirde Ben DAVASIZ MÜSLÜMAN dan usandım.[/glow]

                Yorum


                  #53
                  Ynt: EL-MURACAT Mektep ve İmamet Hakkındaki Mektuplar

                  MEKTUP 34 27 Zilhicce 1329

                  1- Şeber, Şubeyr ve Muşbir günü.
                  2- Kardeşlik günü.
                  3- Kapılan kapatma günü.
                  Peygamber'in (s.a.a) hayatını araştırırsanız, Ali ve Harun'u gökte "Ferkadeyn" (iki yıldız), çehrede iki göz gibi her biri ümmetinde aynı imtiyaza sahip bir şekilde tasvir ettiğini görürsünüz.

                  1- Dikkat edin, Ali'nin çocuklarının isimlerini kendisi bizzat Harun'un çocuklarının isimlerine benzeterek nasıl Hasan, Hüseyin ve Muhsin olarak isimlendiriyor ve diyor ki "Harun'un çocukları Şubber, Şubeyr ve Muşabbir idi, onlar gibi isimlendirdim." Burada Ali'nin ailesini (1) Harun'un ailesine benzeterek,
                  derecelerinin de her bakımdan aynı olduğunu kastediyor.

                  2- Aynı gayeyle de Ali'yi herkese tercih ederek onu kardeş seçiyor. Bunda da maksadı, iki Harun'un bütün derecelerde kardeşlerine benzerliğini vurgulamak ve aralarında hiç bir farkın olmadığını ispat etmektir. Peygamber (s.a.a) iki defa Müslümanların arasında kardeşlik ilan etti. Her ikisinde de kendine AIi 'yi kardeş seçti. Birincisinde Ebu Bekir ve Ömer kardeş olmuşlardı. Osman ise Abdurrahman b. Avf ile kardeş olmuştu.
                  incisin de Ebu Bekir, Harice b. Zeyd ve Ömer, Atban b. Malik kardeş olmuşlardı. Ali ise her ikisinde de bildiğin gibi Resulullah'ın (s.a.a) kardeşi olmuştu. Burada bu hususta varit olan sabit "Nas"ların tümünü ortaya koymaya kitabımız elverişli değildir. Ama bu "Nas"ların hangi sahih yollardan geldiğini ve o yolların şahıslarından bazılarını zikredebiliriz. Bunlardan lbn-ı Abbas, İbn-i Ömer, Zeyd b. Erkam, Zeyd b. Ebi Evfa" Enes b. Malik, Huzeyfe b. Yeman, Mahduc b. Yezid, Ömer b. Hattab, Beraa b. Azib ve bizzat Ali b. Ebi Talib'i sayabiliriz.

                  Hepsi de, "Sen benim dünyada ve ahirette (1) kardeşimsin dediğinde müttefiktir. Ayrıca "Mektup 20"de elini Ali'nin boynuna atarak: Bu benim kardeşim, vasim ve içinizde halifemdir; sözünü dinleyin ve ona itaat edin" dediğini duymuştunuz.

                  Bir gün, (s.a.a) ashabının yanına yüzü gülerek gelir, Abdurrahman b. Avf bu sevincin sebebini sorunca şöyle der: "Bugün bana Rabbim'den, kardeşim, amcamın oğlu ve kızım hakkında bir müjde geldi, Cenabı Allah Ali ile Fabma'yı karı koca ilan etti"(2) Hatunlar hatunu ailenin efendisiyle evlendiği gün, Peygamber (s.a.a) Ümmü Eymen'e: "Bana kardeşimi çağır" der. Ümmü Eymen: "Kardeşim diyorsun ve ona kızını veriyorsun" deyince:

                  "Evet ya Ümmü Eymen" der. Ümmü Eymen Ali'yi çağırır ve Ali gelir.(3) Defalarca Peygamber (s.a.a) onu işaret edip: "Bu benim kardeşim. Amcamın oğlu damadım ve çocuklarımın babasıdır... (4) dediği de inkar edilemez. Bir gün onunla konuşurken "Sen benim kardeşim ve sahibimsin. '(5) der. Bir günde onunla sohbet ederken ona şöyle der:

                  "Sen benim kardeşim, sahibim ve cennette arkadaşımsın. (6)" Yine bir gün onunla kardeşi Cafer ve Zeyd b. Harise'yi ilgilendiren bir mesele hakkında konuşurken der ki; "Sana gelince Ya Ali, sen benim kardeşim ve çocuklarımın babasısın. (7) Gene bir gün ona bir görev verirken şöyle hitap eder: "Sen benim kardeşim ve vezirimsin, borcumu sen öder, vadimi yerine sen getirir, zimmetimi sen beraat ettirirsin. ." (8)

                  Vefat edeceği sırada (s.a.a) "Bana kardeşimi çağırın" der. Ali'yi çağırırlar. Gelince; "Bana yaklaş" der. Ali yaklaşır ve Peygamberi (s.a.a) göğsüne dayar ve böylece mukaddes ruhu göğe yükselinceye kadar onunla konuşur. Hatta yüzü yüzüne o kadar yakındı ki Peygamber'in (s.a.a) ağzının suyundan yüzü hafifçe ıslanır...(9)

                  Yine bir gün şöyle der: (s.a.a) "Cennetin kapısına şöyle yazılı: La ilahe illallah, Muhammed Resulullah, Ali "Ehü" (kardeşi) Resülullah"(10)

                  Ali (a.s) Resulullah'ın (s.a.a) yatağında "yattığı gece, Cenab-ı Allah Cebrail ve Mikail'e şöyle vah yederek sorar: "ikinizi kardeş ilan ediyorum, ama birinizin ömrünü daha uzun kılacağım hanginiz kardeşinin kendinden daha çok sever ve onun daha çok yaşamasını ister? " Her ikisi de daha çok yaşamayı isteyince Yince Cenabı Hak, bu sefer onlara şöyle vahyeder:

                  "Hiç biriniz Ali gibi olamadınız. Onu Muhammed (s.a.a) ile kardeş ilan ettim, Ali canını onun uğruna feda edip onun yatağına yattı. Onun yaşaması için kendini ölüme attı gidin bari onu düşmanından koruyun..." ikisi de gökten inip, Cebrail başının, Mikail ise ayaklarının uçunda durur ve Cebrail şöyle der:

                  "Tebrikler sana ya Ebu Talib'in oğlu! Bu senden başka kime nasip olmuştur... Cenabı Allah seninle meleklere karşı dahi övünüyor... Ve Allah-u Teala bu hususta şu dyet-i kerimeyi tenzil buyuruyor:

                  "İnsanlardan, Allah'ın rızasına karşılık canlarını satan (feda eden) kimseler de vardır. "(1)

                  Hz. Ali (as) şöyle derdi: "Ben Allah'ın kuluyum, Resulullah'ın (saa) ardeşiyim ve Sıddık-ı Ekberim... Benden sonra her kim bu iddiada bulunursa yalancıdır. "(2)

                  Ve derdi ki: "'Allah 'a yemin ederim, ben onun kardeşiyim, velisiyim, amcasının oğluyum ve ilmiinin varisiyim. Onun üzerinde kim benden daha çok hak sabidir."(3)

                  Ve Şura günü, Osman'a, Abdurrahman'a, Sa'd'a ve Zübeyr'e şöyle der: "Allah rızası için size soruyorum, Resulullah Müslümanlar arasında kardeşlik ilan ettiğinde, içinizden benden başka kendine kardeş olarak kimseyi seçti mi? " Hepsi "Allah için hayır" derler. (4)

                  Ali, Bedir vakasında Velid'in karşısına çıkıp, onunla vuruşmaya geldiği zaman, Velid ona sorar; Sen kimsin? Ali: Ben Abdullah (Allah 'ın kulu) ve "Ehü" Resulullah'im (Resulullah'ın kardeşi) der. (5) Ömer'in hilafeti zamanında Ali (as), Ömer'e sorar: "İsrail oğullarından bir Kavim sana gelse ve onlardan biri: "Ben Musa'nın amcasının oğluyum" dese, ona hakettiği kıymeti verir miydin"? Ömer: "Elbette verirdim" diye cevap verir. O zaman şöyle der:

                  "Allah 'a yemin ederim ki, ben Resulullah 'ın kardeşi ve amcasının ağluyum."

                  Ömer, o anda kalkıp abasını çıkarır ve yere serdikten sonra Ali'ye "Vallahi meclisimiz devam ettiği sürece bunun üzerinden başka yere oturmayacaksın." Ve meclis dağılıncaya kadar Ali (as) Ömer'in abasının üzerine oturur. Resulullah (s.a.a) kardeşi ve amcasının oğlunun yakınlığı hakkına boyun eğmenin icabı olarak Ömer, halk dağılıncaya kadar Ali' nin önünde ayakta durur.

                  3- İstemeyerek kalemi fazla oynattık herhalde... diyecektik ki: Resulullah (s.a.a) bütün sahabenin mescide açılan kapılarının kapanması için emir buyuruyor. Bunun sebebi de, mescidi cünüp ve cenabetlerden münezzeh tutmaktır... Fakat sadece Ali'nin kapısını açık bırakır ve orada Allah'ın emri ile cima yapmasını bile serbest bırakır; ki Harun'a da aynı serbestlik verilmişti. Bu da bize göre iki Harun'un umumi benzerliğine delalettir.

                  İbn-i Abbas şöyle der: "Resulullah (s.a.a) mescide açılan bütün kapılan kapattırdı, yalnız Ali'nin kapısına dokunmadı. Zira Ali'nin (as) başka kapısı olmadığı için, mecburen mescidin içinden geçer ve dışarı çıkıp yıkanmaya giderdi. "(7)

                  Ve Ömer'den şu doğru hadis... her iki şeyhin tasdiki şartıyla der ki Ömer; "Ali'ye üç şey nasip olmuştur;(8) onlardan biri benim olsaydı dünyadaki bütün kırmızı develere değişmezdim: Zevcesi Resulullah'ın kızı Fatıma... Resulullah'tan mescidi mesken edinme müsaadesi ve "Hayber" günü Resulullah tarafından kendisine verilen sancak."

                  Sa'd b. Malik, bir gün Ali'nin hususiyetlerini sayarken, şu doğru hadise göre şöyle der1) "Resulullah (s.a.a) amcası Abbas'ı diğer sahabelerle beraber mescidin dışında bırakır. Abbas: "Hepimizi çıkanp yalnız Ali'yi mi içerde bıraktın?" deyince Resulullah (s.a.a):

                  "Ben sizi çıkarıp onu bırakmadım, Cenabı Allah sizi çıkarıp onu bıraktı." buyuruyor.

                  Zeyd b. Erkam der ki: (2) "Bazı sahabelerin evleri mescitle bitişikti ve bu evlerin mescidin içine çıkan devamlı açık birer kapıları vardı. Peygamber (s.a.a): "Kapatın bu kapıları... yalnız

                  143



                  Ali'nin kapısı açık kalsın." diye buyurdu. Bunun üzerine bazı şahıslar söz edince Peygamber (s.a.a) kalkıp şu konuşmayı yaptı.

                  "Ali'nin kapısından başka bütün bu kapıları kapamam için bana emir verildi. Bazılarınız bunun sözünü ettiler. Allah'a yemin ederim, ben hiç bir şeyi ne kapattım ne açtım... Sadece aldığım emri yerine getirdim. "

                  Tabarani Kebiri'nde İbrri Abbas'tan şu hadisi tahric eder: (3) "Peygamber (s.a.a) o gün ayağa kalkıp şöyle dedi: "Ben kendiliğimden sizi çıkarıp onu bırakmadım... Allah Teala sizi çıkarıp onu bıraktı... Ben memur bir kulum, bana ne emredilirse onu yaparım. Bana vahiy olanın dışında bir şey yapmam."

                  Ve Sa'd b. Ebi Vakkas, Beraa b. Azib, İbn-i Abbas, İbn-i Ömer, Huzeyfe b. Üseyd el Gaffari. Hepsi şu hadiste müttefiktir: (4) Derler ki:

                  Resulullah (s.a.a) mescide gelir ve şu konuşmayı yapar: Cenabı Allah peygamberi Musa'ya, "Bana, Tahir (Temiz) bir mescit inşa et. O mescitte senden ve Harun'dan başka kimse oturmasın" diye vahiy eder. Bana da temiz bir mescit inşa etmemi, benden ve kardeşim Ali'den başka kimsenin onu mesken edinmemesini buyurdu..."

                  Buradaki yerimiz, bu hususta varit olan bütün sabit Nas'ları yazmaya müsait değildir... Ki, bu Nas'ların kaynağı hepsi belirli şahsiyetlerdir; bunlardan: İbn-i Abbas, Ebu-Said el Hudri, Zeyd b. Erkam, Esma b. Umeys, Ümmü Seleme, Sa'd b. Ebi Vakkas, Bera b. Azib, Ali b. Ebi Talib, Abdullah b. Ömer, Ebuzer el Gaffari, Cabir b. Abdullah ve başkaları...

                  Ve Peygamber'in (s.a.a) şu malum duası "Allah'ım!.. Kardeşim Musa, senden şu niyazda bulundu; Rabbim! Kalbimi genişlet ve davamı müyesser eyle... Ve dilimdeki düğümü çöz ki dediklerimi anlasınlar... Ve akrabalarımdan bana bir vezir tayin et..... O kardeşim Harun olsun... Onunla beni kuvvetlendir... Ve O'nu davamda da bana ortk et. Bu duasına karşılık ona: "Seni kardeşinle kuvvetlendirip sizi otorite sahibi kılacağız" diye ona vahiy buyurdun. Allah'ım! Ben, kulun ve Resulün Muhammed'im... Benim göğsümü genişlet ve davamı müyesser eyle ve akrabalarımdan bana bir vezir tayin et...O kardeşim Ali olsun." (1)

                  Yine bunun benzerini "Bezzaz" tahric eder, der ki:"Resulullah (saa) Ali'yi (as) elinden tutarak şöyle der: Musa mescidinin Harun'la tathir edilmesi için Allah'a yalvardı. Ben de mescidimin seninle tathir edilmesini Allah'tan diledim."

                  Sonra Ebu Bekir'e, "Kapını kapat" diye haber gönderdi. Ebu Bekir biraz durakladı, sonra:"Baş üstüne" dedi. Arkasından Ömer'e sonra da Abbas'a aynı şekilde haber saldı. Sonra dedi ki:"Kapılarınızı kapatıp, Ali'nin (as) kapısını açık bırakan ben değilim, Cenab-ı Allah'tır." (2)

                  Ali'nin (as) bütün derece ve hususlarda Harun'a benzediğini açıklamak istedik. Bu kadarlık açıklama kafidir sanırım. (Ş)
                  -----------------------------

                  DİPNOT
                  l-Müstedrek'in c. 3. 165 ve 166. sayfalarına bakın, hadisi doğru olarak apaçık her iki şeyhin tasdiki şartıyla bulursunuz. İmam Ahmet de Sünen'inde Ali'nin (as) hadisinden (c. 1. s. 97) ihraç etmiştir. Keza, İbn-i Abdulbirr İstiab'ında İmam Hasan'ın tercümesini yaparken ihraç eder. Hatta Zehebi taassubuna rağmen Telhis'inde ihraç ederken doğru olduğunu kabul eder. Bağavi Mücemmin'de, Abdülgani İyzah'ında Keza İbn-i Asakir de Savaik-il Muhrika'ınn 115. sayfasında Selman'dan ihraç etmiştir.

                  1- Hakim, Müstedrek'in de c. 3. s. 14 İbn-i Ömerden iki doğru yoldan, iki şeyhin tasdiki şartıyla ihraç eder, Zehebi de Telhis'inde, doğru olduğunu kabul ederek ihraç eder.
                  Tirmizi ihraç ettiği gibi İbn-i Hacer de ondan naklederek (Savaik-il Muhrika s. 73) zikreder. Böylece Hadis yazarlarından her kim "Kardeşlik" hadisini deyinmişse, bu hadisi zikrederek doğru olduğunu itiraf etmiştir.

                  2- Ebu Bekir Havarizmi Savaik'inin 103. sayfasında olduğu gibi, ihraç etmiştir.

                  1- Hakim Müstedrek'inde (c. 3. s. 109) ihraç etmiştir...

                  Zehebi de Telhis'inde doğru olduğunu kabul ederek ihraç eder... İbn-i Hacer de Savaik'inde 11. babta nakletmiştir...

                  2- Şirazi, lakaplar bahsinde ihraç ettikleriyle, İbn-i Naccar İbn-i

                  145



                  Ömer'den, el Mutteki el Hindi Kenz'inde ve Müntahab'ında nakletmişler.

                  3- İbn-i Abdulbirr kitabında Ali'nin tercüme-i halini yaparken İbn-i Abbas'a isnat ederek ihraç eder.

                  4- Kenz'ul Umma1'da 6105. hadis olduğu gibi ihraç eder.
                  5- Hakim, Müstedrek'inde (c. 3 s. 217) Sahih bir senetle "Müslim'in tasdiki şartıyla ihraç eder... Zehebi de aynı şart mucibince doğru olduğunu itiraf eder
                  6- Tabarani Kebir'inde İbn-i Ömer'den ihraç eder... Mutteki Hindi de Kenz'de ve Müntehabı'nın mesnedinde hamişinde (c. 1 s. 532) de ihraç eder.
                  7- İbn-i Sa 'd, Tabakat'ında (c. 25. 51) ihraç eder.
                  8 - Tabarani Avsat'ında Hatip, Müttefik ve Müfterik'inde (c. 5 s. 35) hamişe bakın... Yine kendisi, hamiş c. 5. s. 46 da İbn-i Asakir'den nakleder.

                  1- Bütün "Sünen" sahipleri bu hadisi senetlerinde tahric ederler. Ayrıca Fahr-ı Razı, Bakara süresindeki bu ayeti (C. 2 s. 189) büyük tefsirinde zikreder.

                  2- Nesai "Hasais'i Aleviyye"sinde... Hakim Müstedrek'inde (c. 3 s. 112), İbn-i Ela Şeybe ve İbn-i Ebi Asim Sünnet'te.. Ebi Nuaym ise, Marifet'te... Mutteki el Hindi "Kenz'ul Ummal'ında ve Müntahab'ında nakleder: Müsned hamişindeki "Müntahab 'a (c. 5 s. 40) bakın.

                  3- Müstedrek c. 35 s. 126'ya bakın... Ayrıca Zehebi, Telhis'inde doğru olduğunu kabul ederek tahric eder.

                  4- İbn-i Abdulbirr İstiab'ında, Ali'nin hal tercümesinde tahric eder.
                  5- İbn-i Sd'd Tabakat'ında (c. 2 s. 15) Bedir savaşı bahsinde tahric etmiştir.
                  6- İbn-i Hacer Savaik'inde "meveddet" Ayetinde ki maksadı izah ederken, ki bu onun Ehl-i Beyt, hakkında irad ettiği ayetlerin 14. südür. Bu hadisi burada zikreder. (Bab,ll; s. 107)...
                  Ayni şekilde Darukutni de tahric eder.

                  7- Bu hadis uzundur. Mektup 26 'da zikretmiştik. Aynca Ali'nin on hususiyetini ihtiva eder.

                  8- Müstedrek'te (c. 3 s. 120) mevcuttur. Ebu Ali de Savaik'te olduğu gibi tahric eder. (bab. 9. s. 76) ya bakınız. Ayrıca, aynı mana ve sözlerle Ahmet b. Hanbel Abdullah b. Ömer'in hadisinden tahric eder; (c. 2 s. 26)

                  Müsned 1- Müstedrek (c. 3 s. 117) de olduğu gibi. Sünenlerin sahih bir hadisi ve doğruluğa şayan Sünni yazarların çoğu tahric etmiştir.

                  2- İmam Ahmet'in ondan tahric ettiği hadislerdendir, "Müsned" (c. 4 s. 369) Keza "Kenz'ul Ummal" ve Müntehab'ında olduğugibi Ebu Ziya 'dan tahric etmiştir.
                  Müsned'in hdmişindeki Müntehab 'a (c. 5 s. 29) bakımz.

                  3- Ondan Mutteki el-Hindi de bir an evvel bahsini ettiğimiz aynı sayfanın hamişinde nakleder.
                  4- Ali b. Muhammed el Hatip eş Şafii, İbn-i el Muğazili adıyla anılır yukarıda saydığımız şahısların hepsinden ayn ayn yollarla tahric eder. '.. .

                  1- İmam Ebu İshak Salebi "Maide"süresindeki Velayet ayetini tefsir ederken Ebuzer'den tahric eder. Keza benzerini Araştırmacı Belhi İmam Ahmet'in Müsned'inden nakleder

                  2- Bu hadiste Kenz'in (c. 6 s. 4-8) 6156. hadisidir.




                  [glow=red,2,300]Yüzü Dost,Özü Düşmandan usandım,
                  Dili Mümin Kalbi Şeytandan usandım,
                  Dostum, Herkesin Kahrı Çekilirde Ben DAVASIZ MÜSLÜMAN dan usandım.[/glow]

                  Yorum


                    #54
                    Ynt: EL-MURACAT Mektep ve İmamet Hakkındaki Mektuplar

                    MEKTUP 35 27 Zilhicce 1329

                    Nass'ların gerisini rica etmek.

                    Maşaallah... Delilleriniz ne kadar açık, ne kadar kuvvetli...
                    Açıklamaları ne kadar net ve ne kadar muazzam. Mümkün olduğu kadar süratle. Süratle geri kalan müteva-
                    tir, açık naslarınızı ikram edin, lütfen... iyilik yapmış olursunuz. Vesselam. (s)
                    "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
                    "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

                    Yorum


                      #55
                      Ynt: EL-MURACAT Mektep ve İmamet Hakkındaki Mektuplar

                      MEKTUP 36 29 Zilhicce 1329

                      1- İbn-i Abbas'ın Hadisi.
                      2- Umran'ın Hadisi .
                      3- Bureyde'nin Hadisi.
                      4- On Hususiyetler hadisi.
                      5- Ali'nin hadisi.
                      6- Vahb'ın hadisi.
                      7-. İbn-i Ebi Asım'ın hadisi.

                      1- O Nas'lardan, Ebü Davut et Tayalisi'nin istiab'taki Ali'nin ahvalinin aynısı İbn-i Abbas'a istinaden ihraç ettiği hadis, sizi tatmin etmeğe yeterlidir. Demiş ki, İbn-i Abbas: "Peygamber (s.a.a), Ali b. Ebu Talib'e: "Sen, benden sonra her müminin veisin" dedi.(1)

                      2- Ona benzer. Ümran İbn-i-Husayn'dan doğru olarak gelen şu hadis der ki: "Peygamber (s.a.a) bir grup savaşçı gönderdi ve başlarına Ali b. Ebu Talib'i (a.s) verdi. Birlik zafer kazandı ve
                      Ali (a.s) ganimetten kendine bir cariye seçti. Bunu maiyetindekilerin bazıları hazmedemedi; dört kişi anlaşıp Peygambere şikayet etmeyi kararlaştırdıdar. Döndüklerinde biri Peygamber'in is.a.a) yanına yaklaşıp: "Ya Resulullah! Ali'yi görüyor musun, nasıl böyle, böyle yaptı?" dedi. Peygamber (s.a.a) duymamazlıktan geldi. Bu sefer ikincisi yaklaşıp aynı sözleri tekrarladı. Yine duymamazlıktan geldi; üçüncüsü ve dördüncüsü de aynı şikayeti tekrar edince Peygamber (s.a.a) onlara dönüp, yüzü sinirden kıpkırmızı bir şekilde dedi ki:
                      "Ali'den ne istersiniz? Ali benden ve ben Ali'denim. O benden sonra her müminin velisidir. "(2)

                      3- Bureyde'nin hadisi... Ahmed'in Müsned'inde (c. 5 s. 356) der ki; "Resulullah (s.a.a) Yemen' e iki birlik gönderdi, birinin basışına Ali b. Ebu Talib'i (a.s) diğerine Halit b. Velid'i tayin etti ve onlara dedi ki: "Eğer birleşirseniz kumanda Ali'nindir.(1) Tekrar ayrılırsanız, yine her biriniz birliğinin kumandanıdır... "Ebu Bureyde der ki: "Yolumuza devam ederken önümüze Yemen halkından "Zübeyde oğulları" çıktı. Onlarla savaştık, onları yendik; esir kadınlardan Ali kendine birini seçti. Bunun üzerine Halid, benimle Peygambere (s.a.a) bu olayı bildiren bir mektup gönderdi.

                      Peygamber (s.a.a) mektubu okutunca çok sinirlendi. Ben: Ya Resulullah! dedim, beni bir adamın emrine verdin ve onun sözünü dinlememi emrettin. Ben de emrine sadık kaldım. Peygamber (s.a.a) ise şöyle dedi: "Ali'nin aleyhinde bulunmayın...O bendendir, ben de ondanım. O benden sonra velinizdir. "(2) Bu hadis, Nesai'nin yanında şu sözlerle geçer: (Hasais-i Aleviyye s. 17) A'ya Bureyde! Bana Ali'yi kötüleme... Ali bendendir ben de ondanım; o, benden sonra velinizdir. "

                      İbn-i Cerir'in (3) yanında ise sözleri şöyledir: Bureyde, der ki: Resulullah'ın (s.a.a) yüzü kızardı ve dedi ki: "Ben kimin velisi isem Ali'de onun velisidir. " Bureyde şöyle devam eder:
                      Bu sözleri düyunca Ali'ye karşı nefsimde olandan eser kalmaz ve kendi kendime dedim ki, hayatta bir daha onu kötülükle anmam.

                      Tabarani ise bu hadisi genişçe zikrederek şöyle Yazar: "Bureyde, Yemen'den döndüğü gün mescide girer. Peyamberin kapısının önünde bir kaç kişi görür... Onu karşılayıp selamlaşırlar ve "ne haber" diye sorarlar... O: "Hayırdır, çok şükür Allah bize fetih ihsan etti" der. Onlar: "Öyleyse niye geldin?" deyince şöyle der: "Bir cariyeyi" beşte bir hisse gereğince Ali aldı ben de bunu Peygambere haber vermeye geldim!" Onlar böyle konuşurlarken Peygamber (s.a.a) kapının arkasında dinliyormuş, dışarı çıkar ve şöyle der: "Ali'nin aleyhinde bulunan kimselere ne oluyor? Ali'ye kim buğz ederse bana da etmiş olur. Ali'den kim ayrılırsa benden ayrılmış olur. Ali bendendir, ben de ondanım. O benim tıynetimden doğmuş, bende İbrahim Peygamber'in tıynetinden doğmuşumdur. Ben ise İbrahim'den daha efdalim... (4)

                      "Öyle bir zürriyet ki, bir birinin parçasıdır ve Allah işiten ve bilendir" (Ayet) Ey Bureyde; bilmiyor musun ki Ali, aldığı cariyeden çok daha büyük mükafatlara layıktır. O benden sonra sizin velinizdir."(5)

                      Ve böylece bu hadin geldiği kesinlikle doğru ve doğruluğunda şüpheye hiç yer yoktur. Ve Bureyde'ye dayanan yollar çok olduğu gibi hepsi de muteberdir.

                      4- Bunun benzeri Hakim'in İbn-i Abbas'tan rivayet ettiği muhteşem bir hadistir. Onda Hz. Ali'ye (a. s) on hususiyet zikreder, Hakim, (6) der ki: "Peygamber (s.a.a) ona şöyle dedi: Sen benden sonra bütün müminlerin velisisin"

                      5- Peygamber'in (s.a.a) bir hadiste geçen şu sözleri: "Ya Ali! Cenabı Allah'tan senin için beş dilek diledim. Bunlardan dördünü bana ihsan etti. Aneak birini benden esirgedi... Bana verdiklerinden birisi, senin benden sonra müminlerin velisi olmandır. "(1)

                      6- Bunun benzeri, İbn-i Seken'in Vahb b. Hamza'dan rivayet ettiği hadisdir. Der ki: (İsabe'de Vahab'ın tercümesindekinin aynısı) "Ali (a. s) ile sefere çıktım, kendisinden sertlik gördüm, içimden dedim ki, dönünce onu şikayet edeceğim. Dondüm ve Peygambere (s.a.a) Ali'den bahsettim ve aleyhinde şikayette bulundum. Peygamber (s.a.a) bana: "Ali'nin hakkında böyle kouşma o benden sonra sizin velinizdir." Tabarani de bu hadisi Vahb'dan tahriç eder, ancak şöyle der: "Ali hakkında öyle konuşma, o benden sonra sizin durumunuzla ilgili insanların en evlasıdır." (2)

                      7- İbn-i Asim İmam Ali'den (a.s) naklen Peygamber'in şöyle dediğini rivayet eder: "Ben müminlere kendi nefislerinden daha evla değil miyim?" evet, dedikleri zaman; "Ben kimin velisi isem Ali de onun velisidir" der. Sahihlerimiz tahir olan Ehl-i Beyt imamlarından intikal eden hadislerle tevatür halindedir. Fakat bu kadarı maksadımızı anlatmaya kafidir sanırım... Zira Kur'an'da geçen velayet ayeti söylediklerimizi te'yid etmektedir... insanların Rabbi olan Allah'a hamd olsun. Vesselam. (ş)


                      DIPNOT

                      1- Sünen sahiplerinden Ebu Davud ve diğerleri şu şahısların yoluyla rivayet ederler: İbn-i Abbas'tan teselsülen Ömer b. Meymune Yahya b. Selim el-Fezari'ye, Ebu Avane el Vaddah b. Abdullah el Yeş- keri'ye... Bu senedin şahıslarının hepsi birer hüccettir.

                      2- Bu hadisi "Sünen" sahiplerinden bir kaç kişi tahriç etmiştir: Örneğin Nesai Hasais-i Alevviye'sinde olduğu gibi Ahmed b. Hanbel Müsned'inde (c. 4 s. 438) Hakim, Müstedrek'inde... Zehebi Müstedrek'in Telhis'inde Müslim'in şartıyla... İbn-i Ebi Şeybe ve İbn-i Cevir de tahriç etmişlerdir; bunların ikisinden "Mutteki el Hindi" bu hadisi doğrulayarak nakleder, Kenz'ul Ummal (c. 6 s. 400). Muhaddislerin çoğu bu hadisi rivayet ederler.

                      1- Peygamber (s.a.a) hayah boyunca Hz. Ali'yi (a.s) kimsenin emri altına vermemiştir, fakat diğer sahabelere kendisi defalarca amirlik yapmıştır. Hatta her taarruzda Peygamber'in (s.a.a) sancağını kendisi taşımıştır... Ebu Bekir ve Ömer ise, Usame'nin askerlerindendi. Peygamber (s.a.a) bizzat kendisi birliği tanzim eder ve her ikisini askerlerin arasına dizer. Bu bütün haber sahiplerince ittifaken malumdur. Keza onları "Zatü Selasil" vakasında Amr b. As'in emrine verir. Hatta bu vakıada onunla aralarında bir hadise cereyan
                      eder, Hakim Müstedrek'inde (c. 3 s. 43) bu olaydan bahsettiği gibi, Zehebi de Telhis'inde bu hadisin doğru olduğunu açıklar...

                      Hz.Ali (a.s) ise, Peygamber'in (s.a.a) nübüvvet ile geldiği günden vefatına kadar, yalnız onun emri altına girmiş ve ona tabi olmuştur.


                      2-Bureyde oğlu Abdullah 'ın babasından duyduğu ve Ahmed'in s. 356 'da zikrettiği hadistir. Ve yine Ahmed'in Müsned c. 53 s. .347'de Sait b. Cübeyr yoluyla İbn-i Abbas'tan Bureyde'den bu hadisi şu şekilde
                      rivayet eder:

                      "Ali ile beraber Yemen Gazvesine gittim, kendisinden sertlik gördüm. Döndükten sonra Peygamberi (s.a.a) ziyaret ettim ve onun yanında Ali'nin (as) aleyhinde şikayette bulundum. Baktım ki Peygamber'in (s. a.a) yüzü değişti ve bana bakıp dedi ki: Ey Bureyde! Ben müminlerin üzerinde, kendi nefislerinden daha fazla velayet sahibi değil miyim? Ben: "Elbette Ya Resullullah" dedim. Bu sefer dedi ki: "Ben kimin Mevlası isem Ali de onun mevlasıdır... " Hakim 'de Müstedrek'inde tahriç eder (c. 3 s. 110) daha da başkaları... Hadis gördüğünüz gibi sarih açık ve hangi maksada dayandığı belli.

                      3- Mütteki el Hindi'nin, ondan naklettiklerinden... (c. 6 s. 39) (Kenz'ul Ummal)

                      4- Resulullah (s.a.a): "Ali benim Tıynetimden doğdu" dediği zaman ve kendisi Nübüvvetle Ali 'den efdal olması hasebiyle; "Ben de İbrahim'in tıynetinden doğdum." dedi ve ilave etti: "Fakat ben İbra- him 'den efdalim. "Böyle dedi ki İbrahim (as) kendisinden efdal zannedilmesin, zira böyle bir zan hakikate ayıkırı olurdu.

                      5- İbn-i Hacer bu hadisi Tabarani'den nakleder. (Savaik.) Fakat Ali'nin cariyeden başka çok daha büyük mükafatlara layık olduğunu bilmiyor musun? sözlerine gelince kalemi durur ve hadisi tamamlamak kendisine zor gelir.

                      "Ve hadis böyle devam eder" der. Zira bu kendisi gibilerden tuhaf sayılmaz... Bize afiyet bahşedene hamd olsun... Başka ne denir?

                      6- Hakim Müstedrek'inde (c. 3 s. 134) tahriç eder... Zehebi Telhis'in de doğru olduğunu itiraf eder. Nesai Hasais-i Aleviyye'sinde s.5, Ahmed Müsned'inde (c. 1. s. 331) mektup 26'nın basında sözleriyle zikretmiştik.

                      1- Bu hadis Kenz'in 6048. hadisidir (c. 6 s. 396)
                      2- Bu hadis Kenz'in hadislerinin 2579 sudur. (c. 6 s. 155)
                      "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
                      "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

                      Yorum


                        #56
                        Ynt: EL-MURACAT Mektep ve İmamet Hakkındaki Mektuplar

                        MEKTUP 37 29 Zilhicce 1329

                        "Veli" Bir Kaç Mana Taşıyan Bir Sözdür "Nas" Nerede?


                        "Veli" yardımcı, arkadaş, dost akraba, tabi ve komşu manasını içerir ve ayrıca her kim birinin işlerinin sorumluluğunu üstlenirse onun velisi sayılır. Belki ileri sürdüğünüz hadisler, "Ali benden sonra sizin yardımcınız, dostunuz ve seveniniz manasını taşıyor, iddia ettiğiniz manayı ispat edecek" Nas" nerede? (5)
                        "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
                        "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

                        Yorum


                          #57
                          Ynt: EL-MURACAT Mektep ve İmamet Hakkındaki Mektuplar

                          MEKTUP 38 30 Zilhicce 1329

                          1- Veliden maksadı açıklamak.
                          2- Onun kastedildiğinin karineleri.



                          1- "Veli" kelimesinin manalarını sayarken, "Kim birinin her türlü işinin sorumluluğunu üstlenirse, onun velisi olur" dediniz. Zaten bu hadislerde "Veli" kelimesinin kastedilen manası da budur. Kulağa ilk geldiği zaman akla da bu gelmiyor mu? Örneğin: "Acizin velisi, babası ve baba tarafından dedesidir; daha sonra vasisi, daha sonra da şer'i hakimdir." Demek oluyor ki, onun velayeti ve bütün işlerinde tasarruf sahibi olabilecek kimseler bunlardır.

                          2- Bu hadislerde "Veliden kastedilen mananın karineleri izah sahibi kimselerce anlaşılmayacak bir şekilde değildir. Peygamberin (s.a.a) "O benden sonra sizin velinizdir." demesi, bu velayeti yalnız onun hakkı olarak gördüğü ve onu sınırladığı açıktır; (1) bunun da söylediklerimizin manasını tayin etmesi icap eder. Zaten başka bir maksatla da bağdaşmaz. Zira yardım, sevgi, dostluk ve benzerleri, hiç kimsenin malı değildir. Müminin ve müminat birbirinin velisidir. Peki Peygamber (s.a.a) bu hadislerde, kardeşi ve velisine hangi meziyeti ispat etmek istemiştir?

                          Şayet "Veli" kelimesi dediğimizden, başka bir mana taşıyorsa... Yahut Peygamber (s.a.a) hangi gizli meseleyi açıklamak istemiş bu hadislerle?.

                          Eğer veliden maksadı yardımcı, dost ve benzeri ise?.. Haşa, Peygamber (s.a.a) açık olan bir şeyin açıklanmasıyla meşgul olsun... Onun beliğ hikmeti, ismeti ve Peygamberliği, zannedildiğinden çok daha büyük ve yücedir. Kaldı ki bu hadisler adı geçen velayetin Peygamberden sonra Ali'ye olduğunu ispat ediyor ki, bu da işaret ettiğimiz manayı tayin etmiş oluyor.

                          Yani yardımcı, dost ve saire manalarla birleşmiyor. Zira Ali Müslümanlara yardımcı ve dost olmaya, çocukluğundan ve risaletin kucağında bileği kuvvetlendiği günden beri başlamış ve hakkın rahmetine kavuşuncaya kadar devam etmiştir . Yardımı, sevgisi ve sadakati bilindiği gibi yalnız Peygamber s(.a.a)'den sonraki günlere ait değildir.

                          Savunduğumuz manayı tayin etmek için ve sizi tatmin edecek karinelerden İmam Ahmed'in Müsned'inde (c. 5 s. 347) sıhhatli bir yolla, Sait b. Cübeyr'den, İbn-i Abbas'tan, Bureyde'den tahriç ettiği şu hadis yeterlidir sanırım; der ki Bureyde: "Ali ile Yemen'e gazveye gittim, kendisinden sertlik gördüm, geri döndüğümde Peygamber (s.a.a)'e gidip Ali'nin aleyhinde şikayette bulundum. Baktım ki Peygamber'in yüzü değişti ve bana bakıp dedi "Ya Bureyde! Ben müminlerle kendi nefislerinden evla değil miyim?".. Evet ya Resulullah, dedim. O zaman dedi ki: "Ben kimin mevlası isem, Ali'de onun mevlasıdır." Ve hadis devam ediyor... Hakim'de Müstedrek'inde Müslim'e göre tashih ederek rivayet eder, (c. 3 s. 110)

                          Zehebi de Telhis'inde doğru olduğunu kabul ederek, Müslim'e uyma şartıyla zikreder. "Ben müminlerin nefisleri üzerinde daha hak sahibi değil miyim?" Cümlesinin takdiminde söylediklerimize ne kadar delalet ettiğini siz de biliyorsunuz. Bu hadisleri tahkik eden herkes, söylediklerimizden zerre kadar şüphe etmez. Allah'a hamd ve sena olsun. (Ş)
                          --------------
                          DİPNOT
                          Çünkü "O, benden sonra velinizdir" demesi, yani benden sonra veliniz odur, başkası değil.
                          "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
                          "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

                          Yorum


                            #58
                            Ynt: EL-MURACAT Mektep ve İmamet Hakkındaki Mektuplar

                            MEKTUP 39 30 Zilhicce 1329

                            Velayet Ayetini Rica Etmesi


                            İtiraf ederim ki attığınız her adım sağlam; taarruzlarınızda öyle inançlı ve cesarete sahipsiniz ki, önünüzde durulamaz. Bendeniz zikrettiğiniz hadislerin, dediğiniz manaya delalet ettiğine inananlardanım.

                            Sahabelerin doğru hareket ettiklerini kabul etmek vacip olmasaydı, yargınızı derhal kabul ederdim. Lakin "Salih seleften Allah razı olsun. Onların hükümlerini kabullenerek, vuku bulanın doğru olduğunu kabul etmekten başka çare yok... Mektup 36'nın sonunda bu hadiselerden çıkan mananın, dediğinizi onaylayacak "Muhkem" bir ayetinde mevcut olduğunu iddia etmiştiniz. Ama sonra bu ayete vakıf ol- mamızı sağlamadınız. Lütfen bu ayeti yazın da araştıralım inşallah... Vesselam. (5)
                            "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
                            "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

                            Yorum


                              #59
                              Ynt: EL-MURACAT Mektep ve İmamet Hakkındaki Mektuplar

                              MEKTUP 40 2 Muharrem 1330


                              1- Velayet ayeti ve Ali hakkında nazil oluşu...
                              2- Nüzulundaki deliller.
                              3- Bu ayetin istikametinde delillerin yönlendirilmesi.


                              1- Evet size o ayeti. Cenabı Allah'ın (c.c) muhkem ayeti olarak, Kur'an-ı Kerimi'nden tilavet edeceğim; o, Maide Suresinde zikredilmiş ve mealen şöyledir: "Sizin veliniz, Allah ve Resulü (saa) ve İman edenlerdir ki, onlar: Namaz kılarlar ve rükuda iken zekat verenlerdir. Her kim Allah'ın, Resulü'nün ve İman edenlerin Velayetini kabul ederse, bilsin ki Allah'ın hizbi mutlak galip gelecektir. " (1) Bu ayetin Hz.Ali (a.s) namazdayken yüzüğünü bir dilenciye sadaka verdiği için indiği şüphesizdir.

                              2- Hz. Ali'nin (a.s), namazda rukü halindeyken yüzüğünü sadaka olarak verdiği hususunda indiğine dair, bizdeki "sihah'lar Ehl-i Beyt hadisleriyle taşkın ve mütevatirdir. Ayrıca (nas olarak) başkalarının yoluyla gelmiş ve Resulullah'a kadar yükseltilmiş (Merfü'en) İbn-i Selam'ın bir hadisi var ki sizi tatmin etmeye yeter. Ona benzer, İbn-i Abbas'ın ve Hz. Ali'nin hadisleri... ikisi de "Merfü'en" -Resülullah'a (s.a.a) yükseltilerek- İbn-i Abbas'ın hadisine vakıf olmak için, Vahidi'nin "Esbab'un Nüzul" kitabına (bu ayetin tefsirine) bakınız. Ayrıca Hatib, Müttefik'inde zikreder. (2) Ali'nin hadisi için de İbn-i Merdeveyh ve Ebu'ş Şeyh'in Müsned'lerine bakabilirsiniz. Olmazsa, isterseniz Kenz'ul Ummal'a bakınız.

                              (3) Gerçi bu ayetin Ali hakkında nazil olduğu, müfessirlerin ittifak halinde oldukları hususlarından biridir. Bu ittifaklarını Ehl-i Sünnetin tanınmış muhadisçilerinin çoğu nakletmiştir. Bunlardan biri İmam Kuşçu'dur. Tecrit şerhinin imamet bahsinde "Gayet'ul Meram"ın 18. babında ise zikrettiğimiz maksatla indiğine dair, Cumhur'un yoluyla gelmiş 24 tane hadis vardır.

                              Eğer güneş gibi açık olmasaydı ve kısadan gitmeye riayet etmeseydik, bu ayet hakkında gelen sahih haberlere yeterli derecede yer verirdik.

                              Fakat Allah'a hamd olsun ki, şüphe götürmez bir meseledir. Bununla beraber biz mektubumuzu Cumhurdan bu hususta gelen hadislerden yoksun bırakmayacağız. Ama yine de İmam Ebu ishak Ahmed b. Muhammed b. İbrahim en Nişaburi es Sa'lebiy'nin tefsirinde olanla iktifa edip (4) şöyle diyeceğiz:

                              Büyük Tefsiri'nde bu ayete vardığı zaman Ebuzer el Gaffari'ye isnat ettiği şu hadisi rivayet eder,

                              "Ebuzer der ki: Resulullah (s.a.a) dan şu iki kulağımla duymadıysam kulaklarım sağır olsun! Onu şu iki gözümle görmediysem gözlerim kör olsun, diyordu ki: "Ali, Muhsin ve Sadıkların komutanıdır. Kafirlerin katilidir, ona yardım edene Allah'tan yardım edilecektir, yardımı terk edene, Allah yardım etmeyecektir. " Ebuzer devam edip diyor ki: "Bir gün Resulullah(s.a.a) namaz kılıyordu, bir dilenci gelip sadaka istedi, mescitte bulunanlardan kimse ona bir şey vermedi. Ali ise rükuda olduğu halde elini uzatıp parmağındaki yüzüğü işaret etti, dilenci gelip parmağındaki yüzüğü çekip aldı. Resulullah (s.a.a) bu davranışı görünce ellerini açıp şu duayı yaptı: "Allah'ım! Kardeşim Musa senden şöyle bir dilekte bulunmuştu, (Taha Suresinden mealen):

                              "Allah'im göğsümü geniş kıl, işimi müyesser eyle, dilimdeki düğümü çöz ki, dediklerimi herkes anlasın, bana yakınlarımdan bir vezir yardımcı tayin et, kardeşim Harun olsun. Onunla beni kuvvetlendir... Ve onu görevime ortak et... Sana çok ibadet edelim... Ve zikirde bulunalım. " Onun duasını kabul edip şöyle vahyettin: "İstediğin olmuştur Ya Musa..." Allah'ım, Ben de senin kulun ve Peygamber'inim... Benim de göğsümü geniş kıl ve görevimi müyesser eyle ve bana yakınlarımdan bir vezir tayın et. O kardeşim Ali olsun... Onunla arkamı kuvvetlendir. "

                              Ebuzer şöyle devam ediyor: Allah'a yemin ederim ki, Peyamber (s.a.a) sözlerini bitirir bitirmez Cebrail kendisine şu ayeti kerimeyi tebliğ eder:



                              “Sizin veliniz ancak Allah, Resulü ve namaz kılıp rüku halinde zekat veren muminlerdir.” (Maide/55)

                              Ve her kim, Allah'ı, Resulünü ve iman edenleri velisi kabul ederse, bilmeli ki, mutlaka galip gelen Allah'ın hizbi olacaktır...." (Maide/56)

                              3- Siz de (Allah sizinle hakkı galip kılsın) biliyorsunuz ki "Veli" kelimesi, velayet, yetki, tasarruf sahibi manasına geliyor: Aynı şu deyimdeki mana gibi: "Filan, aciz olanların velisidir." Lügatçılar ise şu açıklamada bulunmuştur: "Her kim birinin Velayetini üstlenirse onun velisi olur. (5)

                              Yani sizinle ilgili meselelerin velayetini üzerine alan kimse, onların üzerinde sizden daha çok yetki sahibi olur... O da burada Cenabı Allah ve Resul'ü Hz. Ali oluyor. Zira bu sıfatların onda toplandığı görüldü... Bunlar: İman, namaz ve rükü halinde iken zekat vermek... Bunları yerine getirince bu ayet-i kerime nazil olmuştur... Ve böylece Cenabı Allah velayeti, kendine, Resulüne ve Hz. Ali'ye hak görülmesinin icap ettiğini ispat etmiş oldu... Allah-u Teala'nın velayeti umumidir. Peygamber'in velayeti ve Velinin ki de öyle ve aynı üslup üzerinedir. Böyle olunca da seven, dost ve yardımcı gibi manalara kısıtlamaya gerek kalmıyor.

                              Zannederim bunu daha önce açıklığa kavuşmuş meselelere iihak etmek gerek... Allah'a şükürler olsun. (ş)
                              ---------------
                              DİPNOT

                              1-Bundan dolayı Lübnan'daki Ehl-i Beyt taraftarlarına Mütevaliler denir.

                              Yani bu ayette zikredilenlerin velayetini kabul edip takip edenler manasına geliyor. Daha açıkçası: Bu ayetin, kendisi için inen Hz.Ali'nin (as) ve Ehl-i Beyt'in velayetini benimsedikleri için.

                              2-Aynı zamanda Kenz'ul Ummal'in 5991. hadisidir; (c. 6 s. 391) Ayrıca, Kenz'in Müntahabında da yer almıştır. Ahmed'in Müsned'i (c. 5 s. 38) Hamiş, 3 Kenz'ul hadislerinin 6137.hadisidir; (c. 6 s. 405).

                              4- 337 yılında vefat etmiştir, İbn-i Hallikan" Vefeyat-ul-Ayan da onu zikreder ve şöyle der: Tefsir tasnif etmiştir; 'Siyak-ı Nişabur" kitabında, Abdülgafir b. İsmail el-Farisi, onu "Siyak-ı Nişabur" zikreder ve "Naklettiği hadisler, doğru ve emanet kaynağıdır "der.

                              5- "Veli" kelimesinin manası için büyük sözlüklere bakın isterseniz.




                              "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
                              "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

                              Yorum


                                #60
                                Ynt: EL-MURACAT Mektep ve İmamet Hakkındaki Mektuplar

                                MEKTUP 41 3 Muharrem 1330


                                "İman edenler" çoğuldur, nasıl tekil olarak kullanılıyor?

                                Size itiraz edilirken denilebilir ki; "İman edenler, namaz kılanlar ve rükü da iken zekat verenler" hakikatte çoğuldur... İmam (k.v) tek olduğu halde nasıl kendisine çoğulla hitap ediliyor. Size bu soru sorulsa cevabınız ne olur acaba? (s)
                                "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
                                "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X