Ynt: Kerbela'da Peygamberin Atı
Çok geçmeden o da yere yuvarlanmış, sahibinin başını göremeyen zavallı at ürkerek bir iki adım gerilemişti.
Nedendir bilmem, kimse gelip de bu baba oğlun cesedini götürmeye cüret edemedi.
Aliekber'in sürati, cesareti ve mahareti herkesi şaşkına çevirmişti.
Böyle şeyler ancak masallarda olur, efsanelerde anlatılırdı.
Ama Kerbelâ gerçek bir efsaneye tanık oluyordu şimdi işte.
Damarlarında Hz. Resulullah'ın (s.a.a) ve Haydar-ı Kerrar Aliyy-i Murtaza'yla (a.s) Sıddıka-i Kübra Zehra-ı Ethar Hz. Fatıma'nın (a.s) kanını ve canını taşıyan Ali-ekber'le bizi uzaktan vakarla seyreden İmam (a.s) için-se, tamamen doğal ve basit vakıalardı bunlar.
Aliekber'in şimşeği andıran kılıcıyla cehenneme yuvarlanan üçüncü kişi, Tarık'ın 2. oğlu Talha oldu.
Onu, Mısra b. Galip izledi.[2]
Her ikisi de, tıpkı öncekiler gibi göz açıp kapayıncaya kadar kanlar içinde toprağa serilivermişti!
Ama şu Mısra b. Galib'in çehresi pek aşina gelmişti bana... Fırsat olsa, onu daha önce nerede gördüğümü soracaktım atından, ama bunu hiçbir zaman soramayacağım ondan artık. Çünkü Aliekber'in kılıcı bu kez çok daha farklı ve ilginç bir destan yaratmış, binicisiyle birlikte atını da ikiye biçmişti!
Bu inanılmaz darbe karşısında, düşman ordusundan yükselen hayret dolu sesleri hiç unutmam.
Bu olayı görünce, düşman saflarının en önünde duran birçok kişi hemen o sırada atının başını çevirip süratle Kerbelâ'yı terk etmiş, Sa'd oğlu Ömer'in muhafızları bu askerlerin bir kısmını zorla geri çevirmişlerdi.
Doğrusu ben bile şimdiye değin Hz. Ali'den (a.s) başka, binicisiyle atını bir anda ikiye biçen böyle bir darbe görmüş değildim.
Bu nedenledir ki, Mısra'nın gözlerinin fal taşı gibi açılması gayet doğaldı. Bu darbeden birkaç saniye sonra bile Mısra'nın, vücudunun ikiye ayrıldığına ve vücudunun ortasından rüzgarın geçeceğine kendisinin bile inanmadığını biliyorum.
Düşman ordusu dehşete kapılmıştı. O büyük ordudan çıt çıkmıyordu şimdi.
Çok geçmeden o da yere yuvarlanmış, sahibinin başını göremeyen zavallı at ürkerek bir iki adım gerilemişti.
Nedendir bilmem, kimse gelip de bu baba oğlun cesedini götürmeye cüret edemedi.
Aliekber'in sürati, cesareti ve mahareti herkesi şaşkına çevirmişti.
Böyle şeyler ancak masallarda olur, efsanelerde anlatılırdı.
Ama Kerbelâ gerçek bir efsaneye tanık oluyordu şimdi işte.
Damarlarında Hz. Resulullah'ın (s.a.a) ve Haydar-ı Kerrar Aliyy-i Murtaza'yla (a.s) Sıddıka-i Kübra Zehra-ı Ethar Hz. Fatıma'nın (a.s) kanını ve canını taşıyan Ali-ekber'le bizi uzaktan vakarla seyreden İmam (a.s) için-se, tamamen doğal ve basit vakıalardı bunlar.
Aliekber'in şimşeği andıran kılıcıyla cehenneme yuvarlanan üçüncü kişi, Tarık'ın 2. oğlu Talha oldu.
Onu, Mısra b. Galip izledi.[2]
Her ikisi de, tıpkı öncekiler gibi göz açıp kapayıncaya kadar kanlar içinde toprağa serilivermişti!
Ama şu Mısra b. Galib'in çehresi pek aşina gelmişti bana... Fırsat olsa, onu daha önce nerede gördüğümü soracaktım atından, ama bunu hiçbir zaman soramayacağım ondan artık. Çünkü Aliekber'in kılıcı bu kez çok daha farklı ve ilginç bir destan yaratmış, binicisiyle birlikte atını da ikiye biçmişti!
Bu inanılmaz darbe karşısında, düşman ordusundan yükselen hayret dolu sesleri hiç unutmam.
Bu olayı görünce, düşman saflarının en önünde duran birçok kişi hemen o sırada atının başını çevirip süratle Kerbelâ'yı terk etmiş, Sa'd oğlu Ömer'in muhafızları bu askerlerin bir kısmını zorla geri çevirmişlerdi.
Doğrusu ben bile şimdiye değin Hz. Ali'den (a.s) başka, binicisiyle atını bir anda ikiye biçen böyle bir darbe görmüş değildim.
Bu nedenledir ki, Mısra'nın gözlerinin fal taşı gibi açılması gayet doğaldı. Bu darbeden birkaç saniye sonra bile Mısra'nın, vücudunun ikiye ayrıldığına ve vücudunun ortasından rüzgarın geçeceğine kendisinin bile inanmadığını biliyorum.
Düşman ordusu dehşete kapılmıştı. O büyük ordudan çıt çıkmıyordu şimdi.
Yorum