Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Rehber (ra) İmamlara Benzetilmesine Kızdı

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ynt: Rehber (ra) İmamlara Benzetilmesine Kızdı

    Ayetullah Mehdi Hadevi Tahrani:

    İmam Humeyni (r.a) şu noktada ısrar etmekteydi: Masum imamın (a.s) atanmasını gerektiren ve imamet konusunda dile getirilen delillerin kendisi, gıyap döneminde de vali atanmasını ve devlet kurmayı gerektirmektedir.

    Bu varsayım esasınca, masum imamı (a.s) takip etme iddiasında bulunmakla birlikte onların tavsiyesi olan fakihlere danışmaya ve kendilerinin görüşlerini kabul etmeye itina göstermemek mümkün değildir. Hadevi Tahrani, Mehdi, Velayet Ve Diyanet, s. 63 – 64.

    Yorum


      Ynt: Rehber (ra) İmamlara Benzetilmesine Kızdı

      Ayetullah Mehdi Hadevi Tahrani:


      “Şia’nın bakışında masumların velayeti, Peygamber-i Ekrem’in (s.a.a) velayetinin uzantısında olduğu gibi, gıyap döneminde velayet-i fakih de masum imamın (a.s) velayetinin uzantısındadır.

      Bunun neticesi şu noktaya inanmaktır: İslam toplumunun başında ve onun makro düzeydeki yönetiminde bir İslam âlimi bulunmalıdır; eğer masum hazırsa, bizzat kendisi bunu üstlenmelidir ve eğer masum bulunmuyorsa, bu sorumluluğu fakihler üstlenmelidir.”

      Yorum


        Ynt: Rehber (ra) İmamlara Benzetilmesine Kızdı

        [quote author=Murtazaali link=topic=24092.msg162785#msg162785 date=1349720753]
        Cevabınıza itirazımız yok. Gülücük ve cedelleşme tarzında sözüne mi Cevap diyorsun anlamıyorum. Sildiğim tek satırını aşağıya tekrar gözden geçirmen için kopyalıyorum. Ve cevap dediğin aşağıda ki sözün mü diye de sormuyorum. Yorumu Vicdan sahiplerine bırakıyorum. Ve konuyu artık uzatmamanı rica ediyorum.

        Muhatabın olan Qom'i Aşka hitaben yazdığın ve Cevap dediğin söz:
        [/quote]çok güzel yazmışım. Doğru olmayan ithamlarda bulunuyor. Direk yemin yoluyla doğru olmadığını ispatlardım ama;bunun sakıncalı olduğuna dair hadis(ler) okumuştum.
        O'na yönelin ve O'na karşı takva sahibi olun. Salatı ikame edin ve müşriklerden olmayın;onlar ki, dinlerini parçalayıp fırkalar haline geldiler. Her fırka kendi elindekiyle sevinir. (Rum,31-32)

        Yorum


          Ynt: Rehber (ra) İmamlara Benzetilmesine Kızdı

          [quote author=Murtazaali link=topic=24092.msg162786#msg162786 date=1349721203]
          Ayetullah Mehdi Hadevi Tahrani:

          İmam Humeyni (r.a) şu noktada ısrar etmekteydi: Masum imamın (a.s) atanmasını gerektiren ve imamet konusunda dile getirilen delillerin kendisi, gıyap döneminde de vali atanmasını ve devlet kurmayı gerektirmektedir.

          Bu varsayım esasınca, masum imamı (a.s) takip etme iddiasında bulunmakla birlikte onların tavsiyesi olan fakihlere danışmaya ve kendilerinin görüşlerini kabul etmeye itina göstermemek mümkün değildir. Hadevi Tahrani, Mehdi, Velayet Ve Diyanet, s. 63 – 64.
          [/quote]
          [quote author=Murtazaali link=topic=24092.msg162787#msg162787 date=1349721420]
          Ayetullah Mehdi Hadevi Tahrani:


          “Şia’nın bakışında masumların velayeti, Peygamber-i Ekrem’in (s.a.a) velayetinin uzantısında olduğu gibi, gıyap döneminde velayet-i fakih de masum imamın (a.s) velayetinin uzantısındadır.

          Bunun neticesi şu noktaya inanmaktır: İslam toplumunun başında ve onun makro düzeydeki yönetiminde bir İslam âlimi bulunmalıdır; eğer masum hazırsa, bizzat kendisi bunu üstlenmelidir ve eğer masum bulunmuyorsa, bu sorumluluğu fakihler üstlenmelidir.”
          [/quote]
          Ah ah! Benim bunlara itirazım yok ki. Benim itirazım fakihin velayetinin,peygamberin velayetiyle eşit tutulması.
          O'na yönelin ve O'na karşı takva sahibi olun. Salatı ikame edin ve müşriklerden olmayın;onlar ki, dinlerini parçalayıp fırkalar haline geldiler. Her fırka kendi elindekiyle sevinir. (Rum,31-32)

          Yorum


            Ynt: Rehber (ra) İmamlara Benzetilmesine Kızdı

            bu konularda değerli alimimiz Sabahattin Türkyılmaz'ın rasthaberdeki yazılarını okumanı öneriyorum. oldukça faydalı yazılar

            Yorum


              Ynt: Rehber (ra) İmamlara Benzetilmesine Kızdı

              [quote author=Qom u aşk link=topic=24092.msg162818#msg162818 date=1349733165]
              bu konularda değerli alimimiz Sabahattin Türkyılmaz'ın rasthaberdeki yazılarını okumanı öneriyorum. oldukça faydalı yazılar
              [/quote]
              Sabahattin Türkyılmaz'ın yazılarını okudum ama bişey anlamadım ki anlayana kadar tekrar tekrar okuyayım mı? faydalı mı yani emin misiniz?
              O'na yönelin ve O'na karşı takva sahibi olun. Salatı ikame edin ve müşriklerden olmayın;onlar ki, dinlerini parçalayıp fırkalar haline geldiler. Her fırka kendi elindekiyle sevinir. (Rum,31-32)

              Yorum


                Ynt: Rehber (ra) İmamlara Benzetilmesine Kızdı

                evet kendisi velayeti fakih konusunda uzmandır.. geçen gün istanbuldaydı velayeti fakih konusunda soruları cevaplayacağı bir daveti aldım ama gidemedim...

                Yorum


                  Ynt: Rehber (ra) İmamlara Benzetilmesine Kızdı

                  Ayetullah Behçet’in Velayet-i Fakihe Bakışı



                  TAHA HABER - Ayetullah Behçet (r.a) “Sizin sorularınız, Ayetullah Behcet’in cevapları“ adlı kitapta, Velayet-i Fakih ve onun yetki sınırları hakkında şöyle buyurmaktadır:

                  Hepimiz İslam dininin son din olduğunu, İslami hüküm ve kanunların Allah-u Teala tarafından koyulan son hüküm ve kanunlar olduğunu, yüce İslam peygamberi Hz. Muhammed’in (s.a.a) Allah tarafından gönderilen son peygamber olup ondan sonra bir peygamber gelmeyeceğini, Kur’an-i Kerim’den sonra başka semavi bir kitabın inmeyeceğini, bu kitapta geçen hüküm ve kanunların kıyamete dek geçerli olduğunu ve Resül-i Ekrem’in (s.a.a) ve masum İmamların Kur’an-i Kerim’in açıklayıcıları olduğunu biliyoruz.

                  Ayrıca şu da açıktır ki; Hz. Muhammed’in (s.a.a) ümmeti, masum ve hak imam olan Hz. Mehdi (a.f) zamanında (Gaybet-i Suğra), her ne kadar zindan ve sürgün hayatı yaşamış olsalar da, bir çok sıkıntı ve güçlüklere göğüs gererek kendi vazifelerini yerine getirebiliyorlardı.

                  Fakat İmam’ın Gaybet-i Kubra döneminde Müslümanlar nasıl hareket edecek sorusuna, şu üç şekilden fazla düşünülemez:

                  1. Allah’ın kitabı ve dinin kanunlarını kenara atmak
                  2. Kanunları kendi halinde bırakmak. Herkesin kendi başının çaresine bakması
                  3. Yönetici, Hakim ve dini açıklayıcının gerekliliği (ki bu tüm şartlara haiz olan müctehid ve Veliyy-ul Emr’dır)

                  Birinci varsayım akli ve nakli delillerle geçerli değil, zira yüce İslam dini en son din olduğundan dolayı, yeryüzünde insan nesli var olduğu müddetçe onlara yol gösterici olması gerekir.

                  İkinci varsayım da geçerli değildir, çünkü kanun kendi kendine yürürlüğe girmez, kanun kendisini koruyan ve yürürlüğe girdiren bir veya birkaç şahısa ihtiyaç duyar.

                  Öyleyse üçüncü varsayımla amel etmekten başka çare kalmadığına göre şöyle diyebiliriz:

                  Veliyy-ul Emr, sahip olduğu özelliklerle müslüman toplumu siyasi, askeri, hukuki, eğitim ve öğretim vs. alanında yönetmesi gerekir. Diğer açıdan şu da çok açıktır ki, toplum birçok kuruma ihtiyaç duyduğundan, Veliyy-i Fakih‘in maddi ve manevi her türlü sorunu hal etmesi, açıklaması ve yol göstericilikte bulunması gerekir.

                  Neticede Velliyy-i Fakih İslam dinini tolumda pratiğe geçirmek için, imamet ve masum imama has olan özellikler dışında bütün özellikleri kendisinde taşıması gerekir. Zira İslam devleti olmadığı taktirde, düşmanlar İslami hüküm ve kanunların yürürlüğe geçmesine izin vermeyeceklerdir. Bir başka delil de şudur; olmayana ergi yöntemine başvurarak şöyle diyebiliriz:

                  Hiç bir ülke ve toplum kanun ve düzen olmadan ayakta kalamaz. Bundan dolayı yönetici ve kanunun hükmetmesi gerekir. Eğer tağuti bir yönetim hükmetse, yüce İslam dininden eser kalmaz ki bu da yukarıda zikredilen ve savunduğumuz iddiaya (İslam’ın hüküm ve kanunları kıyamete kadar geçerli olduğuna) terstir.


                  وَمَن یَبْتَغِ غَیْرَ الإِسْلاَمِ دِینًا فَلَن یُقْبَلَ مِنْهُ


                  Kim İslam'dan başka bir din ararsa asla ondan kabul edilmez. Al-i İmran/85

                  İran'ın önde gelen taklit mercilerinden Ayetullah Behçet, 1913 yılında dindar ve takvalı bir ailede dünyaya geldi. 14 yaşındayken Irak'ın yolunu tuttu. Kerbela ve Necef kentlerinde İslami ilimleri öğrenmeye başladı. Ayetullah Behcet, o dönemde Ağa Seyyid İsfehani, Ağa Ziya Iraki, Mirza Naini, Hac Şeyh Muhammed Hüseyin Garravi İsfehani ve merhum Allame Kumpani gibi büyük alimlerden dersler aldı.

                  Yorum


                    Ynt: Rehber (ra) İmamlara Benzetilmesine Kızdı

                    [quote author=Murtazaali link=topic=24092.msg162890#msg162890 date=1349969909]
                    Ayetullah Behçet’in Velayet-i Fakihe Bakışı



                    TAHA HABER - Ayetullah Behçet (r.a) “Sizin sorularınız, Ayetullah Behcet’in cevapları“ adlı kitapta, Velayet-i Fakih ve onun yetki sınırları hakkında şöyle buyurmaktadır:

                    Hepimiz İslam dininin son din olduğunu, İslami hüküm ve kanunların Allah-u Teala tarafından koyulan son hüküm ve kanunlar olduğunu, yüce İslam peygamberi Hz. Muhammed’in (s.a.a) Allah tarafından gönderilen son peygamber olup ondan sonra bir peygamber gelmeyeceğini, Kur’an-i Kerim’den sonra başka semavi bir kitabın inmeyeceğini, bu kitapta geçen hüküm ve kanunların kıyamete dek geçerli olduğunu ve Resül-i Ekrem’in (s.a.a) ve masum İmamların Kur’an-i Kerim’in açıklayıcıları olduğunu biliyoruz.

                    Ayrıca şu da açıktır ki; Hz. Muhammed’in (s.a.a) ümmeti, masum ve hak imam olan Hz. Mehdi (a.f) zamanında (Gaybet-i Suğra), her ne kadar zindan ve sürgün hayatı yaşamış olsalar da, bir çok sıkıntı ve güçlüklere göğüs gererek kendi vazifelerini yerine getirebiliyorlardı.

                    Fakat İmam’ın Gaybet-i Kubra döneminde Müslümanlar nasıl hareket edecek sorusuna, şu üç şekilden fazla düşünülemez:

                    1. Allah’ın kitabı ve dinin kanunlarını kenara atmak
                    2. Kanunları kendi halinde bırakmak. Herkesin kendi başının çaresine bakması
                    3. Yönetici, Hakim ve dini açıklayıcının gerekliliği (ki bu tüm şartlara haiz olan müctehid ve Veliyy-ul Emr’dır)

                    Birinci varsayım akli ve nakli delillerle geçerli değil, zira yüce İslam dini en son din olduğundan dolayı, yeryüzünde insan nesli var olduğu müddetçe onlara yol gösterici olması gerekir.

                    İkinci varsayım da geçerli değildir, çünkü kanun kendi kendine yürürlüğe girmez, kanun kendisini koruyan ve yürürlüğe girdiren bir veya birkaç şahısa ihtiyaç duyar.

                    Öyleyse üçüncü varsayımla amel etmekten başka çare kalmadığına göre şöyle diyebiliriz:

                    Veliyy-ul Emr, sahip olduğu özelliklerle müslüman toplumu siyasi, askeri, hukuki, eğitim ve öğretim vs. alanında yönetmesi gerekir. Diğer açıdan şu da çok açıktır ki, toplum birçok kuruma ihtiyaç duyduğundan, Veliyy-i Fakih‘in maddi ve manevi her türlü sorunu hal etmesi, açıklaması ve yol göstericilikte bulunması gerekir.

                    Neticede Velliyy-i Fakih İslam dinini tolumda pratiğe geçirmek için, imamet ve masum imama has olan özellikler dışında bütün özellikleri kendisinde taşıması gerekir. Zira İslam devleti olmadığı taktirde, düşmanlar İslami hüküm ve kanunların yürürlüğe geçmesine izin vermeyeceklerdir. Bir başka delil de şudur; olmayana ergi yöntemine başvurarak şöyle diyebiliriz:

                    Hiç bir ülke ve toplum kanun ve düzen olmadan ayakta kalamaz. Bundan dolayı yönetici ve kanunun hükmetmesi gerekir. Eğer tağuti bir yönetim hükmetse, yüce İslam dininden eser kalmaz ki bu da yukarıda zikredilen ve savunduğumuz iddiaya (İslam’ın hüküm ve kanunları kıyamete kadar geçerli olduğuna) terstir.


                    وَمَن یَبْتَغِ غَیْرَ الإِسْلاَمِ دِینًا فَلَن یُقْبَلَ مِنْهُ


                    Kim İslam'dan başka bir din ararsa asla ondan kabul edilmez. Al-i İmran/85

                    İran'ın önde gelen taklit mercilerinden Ayetullah Behçet, 1913 yılında dindar ve takvalı bir ailede dünyaya geldi. 14 yaşındayken Irak'ın yolunu tuttu. Kerbela ve Necef kentlerinde İslami ilimleri öğrenmeye başladı. Ayetullah Behcet, o dönemde Ağa Seyyid İsfehani, Ağa Ziya Iraki, Mirza Naini, Hac Şeyh Muhammed Hüseyin Garravi İsfehani ve merhum Allame Kumpani gibi büyük alimlerden dersler aldı.

                    [/quote]
                    güzel söylemiş.
                    O'na yönelin ve O'na karşı takva sahibi olun. Salatı ikame edin ve müşriklerden olmayın;onlar ki, dinlerini parçalayıp fırkalar haline geldiler. Her fırka kendi elindekiyle sevinir. (Rum,31-32)

                    Yorum


                      Ynt: Rehber (ra) İmamlara Benzetilmesine Kızdı

                      [quote author=Murtazaali link=topic=24092.msg162890#msg162890 date=1349969909]
                      Neticede Velliyy-i Fakih İslam dinini tolumda pratiğe geçirmek için, imamet ve masum imama has olan özellikler dışında bütün özellikleri kendisinde taşıması gerekir.
                      [/quote]
                      Onlardaki bazı özellikleri taşımıyorsa,onlarla eşit velayet hakkına nasıl sahip oluyor?
                      O'na yönelin ve O'na karşı takva sahibi olun. Salatı ikame edin ve müşriklerden olmayın;onlar ki, dinlerini parçalayıp fırkalar haline geldiler. Her fırka kendi elindekiyle sevinir. (Rum,31-32)

                      Yorum


                        Ynt: Rehber (ra) İmamlara Benzetilmesine Kızdı

                        Velayet (yönetim, tasarruf) bir işlem (fiil/icraattır) Bu icraat gerek bütün olsun gerek parça parça olsun bir ya da bir kaç kişi tarafından mutlaka kullanılan bir fiildir. bu fiil kafirler için de mü'minler için de aynen böyledir birileri tarafından kullandırılır. Velayeti kullanma konusunda boşluk bulunmaz.

                        Mu'minler velayetin Allah Resulü ve Ulul Emr tarafından kullanılmasını tercih ederler. kafirlerse tağutların velayetine girmişler, velayet yetkilerinin onlarca icra edilmesini tercih etmişlerdir.

                        Mü'minlerin gaybet döneminde de velayetin tümünü İmam Zaman a.f.'e vermeleri imani bir zorunluluktur. Onlar velayetin tamamının Masum İmam Zaman a.f. taarafından icra edilmesini tercih etmişlerdir.

                        Masumlar muminlerin kendilerine tevdi (teslim) ettikleri velayet haklarını ister direk olarak isterse de dolaylı olarak kullanırlar. Medine'de yaşayan Müslümanlar için Allah Resulü bu velayeti direk kendi icra ediyor ve mü'minleri direk olarak şahsı yönetiyordu. Ancak Yemen Mekke ya da diğer uzak şehilerdek mü'minleri ise oralara atadığı valileri yoluyla dolaylı velayetle yönetiyordu. Oralara gönderdiği yöneticileri elbette masum değildi ama onlar Allah ve Resulüne bağlı, yöneticiler (valiler) olup Onların iradesi doğrultusunda onlara ait velayeti yürütmeye çalışıyorlardı. Bazen aksaklıklar olsa da da velayeti sürdürmenin bundan başka yolu yöntemi yoktu. Çünkü Masum parçalara bölünü her bir coğrafyaya yetişme imkanına sahip değildi. Musa a.s. tur dağına çıktığında israiloğullarının velayetini Harun a.s. üstlendi. bu üstlenme onların putlara tapmasına dolayısıyla dönüşünde Musa a.s'ın kardeşi Harun Peygambere kızmasına kadar varsa bile yine velayet idi. Aynı şekilde İmam Ali a.s'ın da velayeti valileri eliyle dolaylı olarak icra ettiği zamanlarda bir valisinin yanlış icraatını korkunç bir azarla mektubunda iletiyordu. Ali a.s, duydum ki sadece zenginlerin çağrılıp yoksulların davet edilmediği bir yemeğe gitmişsin diyerek böyle bir daveti kabul etmenin velayete zıt düştüğünü, ve yine bir valisinin ev alma isteğini şiddetle eleştiren tapu hikayesiyle bildirmekteydi. Böylece dolaylı velayetinde aksayan yönleri düzeltmeye çalışıyordu ama velayeti yine sürüyordu. Hiç kimse Ali a.s'ın velayeti dolaylı olarak yürüttüğü valilere, hadi ordan ben Ali a.s'a bağlıyım senin Ali a.s'ın velayetini üstlendiğine dair delilin nedir demiyordu, herkes ona valilik belgesini sormuş Ali a.s'ın mührünü görmüş değildi, toplumda bu konuda oluşmuş bulunan genel inanç ve kesin bilgi ile herkes biliyordu ki İmam Ali a.s'ın Mısır'daki valisi oydu ve İmam a.s oradaki velayetini o vali eliyle dolaylı olarak yürütüyordu.

                        Masum İmam (a.f)'in velayetini kullanması da gaybet döneminde dolaylı olarak vuku bulmaktadır. Bunun (velayeti Masum'a teslim edenlere çıkan) çeşitli zorlukları olduğu gibi, aslında dönemsel avantajlara da sahip olması mümkündür. İmam Zaman a.f, velayeti dolaylı olarak müctehidler eliyle yürütmektedir.

                        İmam Zaman a.f'in gaybet dönemindeki dolaylı velayeti Zahir İmamların (a.s) velayetlerini icra şekillerinden elbette farklı olmak zorundadır. Çünkü onların velayetleri kısa süreli ve zahiri idi. Örneğin İmam Ali a.s' Basra valisinin aksattığı bir husus olsa hemen bir mektup yazar ya da bizzat kendisi oraya gider aksaklığı giderirdi. Ancak gaybet döneminde bunu yapmanın imkanı yoktur. İmam Zaman a.f zuhuruna kadar herkese iletilecek mühürlü imzalı mektubunu, e mailini göndermek ya da bizzat kendisi gelerek meydana gelen aksaklığı giderme durumu olmaz. Bunun yerine kurumları oluşturmuş güveni tesis etmiş şiilerine taklit, fıkıh velayet ve hadis gibi konularda sağlam inançlarını iletmiş ve onlarda sapmaz bir irade meydana getirmştir. Bu iradedir ki samimi olan şii mukallitlerinde kendsine ulaşacak ve velayetini yürütecek yolu tam bir güvenceye almıştır. Bu sayede İmam Zaman a.f velayetini dolaylı olarak yürütmektedir.

                        İmam a.f'in dolaylı velayet zincirinde kullandığı birinci halka Taklit merciileridir. Bu merciiler alimleri yetiştirir ve dünyaya salar. Böylece bu alimlerin oluşturduğu gerek yazılı gerek sözlü gerek denetimsel öğretiler hep velayetin sağlılı icrasına yöneliktir.

                        İmam Zaman a.f'in velayeti fakih yoluyla tüm bu velayet tasarrularını tek başlı yaptığı da tartışmasız olan bir gerçektir. Dünyada şiilerin tek başlı olması zarureti imamet inancının bir gereğidir. Zahir İmamın tek varlığı ve tek oluşunda hangi gerekçe ve zorunluluklar varsa, İmam a.f'in Gaybet döneminde velayetini dolaylı yürütme için kullandığı vasıtanın da tek olması kaçınılmazdır. İşte bu tek kişinin makamına velayeti fakih, (Fakih kişinin yöneticiliği) diyoruz. Bu kişinin ise şu an İmam Hamenei olduğunda kimsenin kuşkusu olmasa gerek. kuşkusu olanlarınsa bunu anlatacak kati delilleri olmasa gerek.

                        Elhamdulillah...

                        Yorum


                          Ynt: Rehber (ra) İmamlara Benzetilmesine Kızdı

                          Yazdıkların soruma cevap değil.

                          Veliyyi fakih'in velayet hakkıyla peygamberin (sav) velayet hakkı nasıl eşit oluyor? Böyle olabilmesi için Veliyyi Fakihin her yaptığının doğru olması lazım ama öyle değil.
                          O'na yönelin ve O'na karşı takva sahibi olun. Salatı ikame edin ve müşriklerden olmayın;onlar ki, dinlerini parçalayıp fırkalar haline geldiler. Her fırka kendi elindekiyle sevinir. (Rum,31-32)

                          Yorum


                            Ynt: Rehber (ra) İmamlara Benzetilmesine Kızdı

                            [quote author=Qom u aşk link=topic=24092.msg162900#msg162900 date=1349993899]
                            İşte bu tek kişinin makamına velayeti fakih, (Fakih kişinin yöneticiliği) diyoruz. Bu kişinin ise şu an İmam Hamenei olduğunda kimsenin kuşkusu olmasa gerek. kuşkusu olanlarınsa bunu anlatacak kati delilleri olmasa gerek.
                            [/quote]
                            O kişinin Ali Hamanei olmadığını kanıtlayamayız ama olduğunu da kanıtlayamayız.
                            O'na yönelin ve O'na karşı takva sahibi olun. Salatı ikame edin ve müşriklerden olmayın;onlar ki, dinlerini parçalayıp fırkalar haline geldiler. Her fırka kendi elindekiyle sevinir. (Rum,31-32)

                            Yorum


                              Ynt: Rehber (ra) İmamlara Benzetilmesine Kızdı

                              akıl kabul eder ki birbirine eşit şekilde delilleri denk olan iki şeyden faydalı olan tercih edilir.

                              İmam Hamenei'nin Velayeti Fakih olarak İmam Zaman a.f'in birinci adamı olduğu konusundaki deliller, olmadığı yolundaki iddialardan çok daha üstün ve kıyaslanamayacak kadar kat'idir ve sağlamdır.

                              Ancak yine de sizin dediğiniz gibi eşit bile olsa o halde aklın bir diğer tercih edeceği ilke olan faydacılık ilkesi nedeniyle bu kabul edilmelidir. Çünkü İmam Hamenei'nin elinde güç var, ilim var kendisi takvalı biridir. dolayısıyla bunlara sahip birinin, bunlara sahip olmayan birine göre ümmetin vahdetini sağlaması çok daha kolay ve olasıdır. Ümmetin vahdetini sağlamaksa senin benim tek tek tüm müslümanların üzerine farzdır ve her müslüman bu vahdetin sağlanması için bir şeyler yapmak zorundadır.

                              Biz İmam Hamenei diyoruz bu vahdet için. Sen ne yapıyorsun?

                              Yorum


                                Ynt: Rehber (ra) İmamlara Benzetilmesine Kızdı

                                [quote author=Qom u aşk link=topic=24092.msg162963#msg162963 date=1350134713]
                                Ancak yine de sizin dediğiniz gibi eşit bile olsa o halde aklın bir diğer tercih edeceği ilke olan faydacılık ilkesi nedeniyle bu kabul edilmelidir. Çünkü İmam Hamenei'nin elinde güç var,
                                [/quote]
                                Ben de bu sebepten dolayı kabul ediyorum zaten.
                                O'na yönelin ve O'na karşı takva sahibi olun. Salatı ikame edin ve müşriklerden olmayın;onlar ki, dinlerini parçalayıp fırkalar haline geldiler. Her fırka kendi elindekiyle sevinir. (Rum,31-32)

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X