Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Hz. Ömer'in Fazileti

Daraltma
Bu konu kapanmıştır.
X
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ynt: Hz. Ömer'in Fazileti

    Gelin bir de Sahih-i Müslimin dilinden Ömer ve Ebu Bekirin faziletlerine bakalım.
    37-38 sahabilik bir meclis, başta 2. halife Ömer. Huzura Ali(aleyhisselam) ve Abbas gelir. Ömer onlara hitaben; "Sen, Abbas, Ebubekirden kardeş oğlunun, sen, Ali, KARININ BABASININ mirasına kondunuz. Ben, Ebu Bekirden sonra halife kendimim ve biliyorum ki, sizin itigadınızda Ebubekir yalancı, hain, fasık ve hileger birisi. Bunu da biliyorum ki, yine sizin itigadınızda ben de hainim, yalancıyım, fasığım ve hilegerim.
    Kaynak Sahih-i Müslüm, cilt 4, sayfa 152 (veya Sahih-i Müslüm, Kitabul-cihad, babul hukmut-teyd).
    Şimdi siz, hz. Ali (a s) gibi birisinin itigadında yalancı, hain, fasık ve hileger birisinin hangi faziletlerinden bahsetmeye kalkışıyorsunuz?
    [move]Dünyadan adalet bekleme. Adalet sahibine zulmetmiş olursun.[/move]

    Yorum


      Ynt: Hz. Ömer'in Fazileti

      [quote author=ehlibeytin_izinde link=topic=3091.msg60386#msg60386 date=1257451087]
      [quote author=HiLaLNuR link=topic=3091.msg60372#msg60372 date=1257448970]
      Taraf olmak ya sii ya sünni olmakla mi belli olur? Mezhepsizler de birseylerin taraftaridir sonucta.
      [/quote]

      taraf olmak anlamında değil
      bu gün tüm müslümanlar ya şiidirler ya da sünni
      üçüncü bir ithimal yok onu demek istedim...
      [/quote]Mezhepsiz tanımı Sünnilikteki 4 Mezhep anlayışını red edenler için kullanılır.

      Bu arada Sünnilik ve Şiilik arasındaki görüş farkları arasında hiç yorum yapmayanlar`da var.

      Yorum


        Ynt: Hz. Ömer'in Fazileti

        [quote author=Çeri link=topic=3091.msg70188#msg70188 date=1264584875]
        [quote author=ehlibeytin_izinde link=topic=3091.msg60386#msg60386 date=1257451087]
        [quote author=HiLaLNuR link=topic=3091.msg60372#msg60372 date=1257448970]
        Taraf olmak ya sii ya sünni olmakla mi belli olur? Mezhepsizler de birseylerin taraftaridir sonucta.
        [/quote]

        taraf olmak anlamında değil
        bu gün tüm müslümanlar ya şiidirler ya da sünni
        üçüncü bir ithimal yok onu demek istedim...
        [/quote]Mezhepsiz tanımı Sünnilikteki 4 Mezhep anlayışını red edenler için kullanılır.

        Bu arada Sünnilik ve Şiilik arasındaki görüş farkları arasında hiç yorum yapmayanlar`da var.
        [/quote]

        Mezhepsizlik dört mezhep anlayışını reddedenler için kullanılmıyor. Dört mezhep adına emevi ve abbasi şeytanlarının uydurduklarını dört mezhep imamının oluşturduğu din anlayışı ile karıştırmayan insanlara da mezhepsiz denmektedir.

        Kişi hanefi olsa bile, emevilerin sünnilik diye insanlara dayattığı anlayışı tashih etmeye kalktığı an mezhepsizlik damgası ile suçlanmaya çalışılmaktadır.

        Hasan El Benna, Seyyid Kutup, Mevdudi ve benzeri alimler klasik ehli sünnet anlayışını tashihe çalıştıkları için hezhepsiz olarak anılmışlardır. halbuki bu insanlar ya hanefidir, ya şafii ya da maliki.
        Beşşar Esad bir İslam Kahramanıdır.
        Suriye İmtihanında İran İslam Cumhuriyetinin yanında yer almayanlar amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizminin yanındadırlar. Ve İslamın karşısındadırlar.

        Yorum


          Ynt: Hz. Ömer'in Fazileti

          evt işin bu yönü var ve çok önemli onun için ben bir yerde dedim ki. hadi doğruysanız kendi kitaplarınıza ve mezheplerinize bağlıysanız, yaşadığınız hayat bu gün inandığınız hadis kitaplarına göre oluşturulmuş mezhebi görüşler ise o zaman hadis kitaplarının namaz bahsini açın okuyun ve okuduklarınızı uygulayın o şekilde merkez camiinde bir namaz kılın bakalım..

          ne ile karşılaşacaksınız...

          ama sanırım cevap gelmedi..

          Yorum


            Ynt: Hz. Ömer'in Fazileti

            ))

            Yorum


              Ynt: Hz. Ömer'in Fazileti

              [quote author=ehlibeytin_izinde link=topic=3091.msg70206#msg70206 date=1264593487]
              evt işin bu yönü var ve çok önemli onun için ben bir yerde dedim ki. hadi doğruysanız kendi kitaplarınıza ve mezheplerinize bağlıysanız, yaşadığınız hayat bu gün inandığınız hadis kitaplarına göre oluşturulmuş mezhebi görüşler ise o zaman hadis kitaplarının namaz bahsini açın okuyun ve okuduklarınızı uygulayın o şekilde merkez camiinde bir namaz kılın bakalım..

              ne ile karşılaşacaksınız...

              ama sanırım cevap gelmedi..
              [/quote]

              Sanırım şöyle bir durum sözkonusu. Ehli sünnet ikiye ayrılmaktadır.
              1. Devlet ehli sünneti 2. Akademik Ehli Sünnet

              Devlet ehli sünneti malum ki emevi ve abbasi zalimleri tarafından oluşturulmuştur.

              Akademik ehli sünnet ise ehlibeytle ilgili ve diğer hakikatlerle ilgilide bolca kaynağın bulunduğu yazılı ehli sünnettir ki, ehli sünet müslümanlarının çoğu bundan habersizdir. Onlar ehli sünnet adına egemen tağuti güçler ne demişse ona inanmaktadırlar.
              Akademik ehli sünnete ulaşabilenler ise ehlibeyti ve şiayı anlamakta, tanımakta hatta katılmaktadırlar.
              Beşşar Esad bir İslam Kahramanıdır.
              Suriye İmtihanında İran İslam Cumhuriyetinin yanında yer almayanlar amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizminin yanındadırlar. Ve İslamın karşısındadırlar.

              Yorum


                Ynt: Hz. Ömer'in Fazileti

                akademik ehli sünnet bu gün ilahiyat ya da diğer yerlerdeki prof olan akademisyenleri ve hocaları kapsamıyor herhalde?

                çünkü onlarda Peygamber s.a.a.'in hadislerinden çok sömürgeci müstekbir büyük şeytan abd misyoner ve ajanlarının hadisleri revaçta...

                Yorum


                  Ynt: Hz. Ömer'in Fazileti

                  [quote author=ehlibeytin_izinde link=topic=3091.msg76147#msg76147 date=1269081101]
                  akademik ehli sünnet bu gün ilahiyat ya da diğer yerlerdeki prof olan akademisyenleri ve hocaları kapsamıyor herhalde?

                  çünkü onlarda Peygamber s.a.a.'in hadislerinden çok sömürgeci müstekbir büyük şeytan abd misyoner ve ajanlarının hadisleri revaçta...
                  [/quote]

                  Çok haklısınız kardeş, maalesef söyledikleriniz doğru. Mevcut durum aynen ifade ettiğiniz gibi.

                  Aslında benim akademik ehlisünnetten kastettiğim şuydu: Yazılı kaynaklar. Çünkü toplum içinde revaç bulup yaşayan ehli sünnetle kitaplarda yazılı olan ehli sünnet malumdur ki tümüyle tamamen farklı. Çünkü yazılı ehli sünnet ümmete yön vermesi gerekenlerin Ehli beyt olduğunu söylerken, ortalıkta dolaşan ehli sünnneti emevi anlayışı bunun tam tersi bir durumda bulunmaktadır.
                  Beşşar Esad bir İslam Kahramanıdır.
                  Suriye İmtihanında İran İslam Cumhuriyetinin yanında yer almayanlar amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizminin yanındadırlar. Ve İslamın karşısındadırlar.

                  Yorum


                    Ynt: Hz. Ömer'in Fazileti

                    faziletle bu adamı eşleştirmek divaneliktir

                    Yorum


                      Ynt: Hz. Ömer'in Fazileti

                      Mehmet UFUKALP kardeş tesbitlerine aynen katılıyorum. Aslına bakarsanız İslam'a sadakatle bağlı olan Ehli Sünnet kardeşlerimizin kafaları karışık zaten bazı akademisyenlere de gizli Şii diyorlar.

                      Yorum


                        Ynt: Hz. Ömer'in Fazileti

                        Seyyah kardeş Serdarcan'ın yazdığı yazıyı iyi oku, sanırım yazdığı Kur'an Ayetleri sizi ikna etmiştir. " Peygamber (S.A.A.) ne söylerse Allah'dan (C.C.) söyler kendisinden bir şey söylemez ". (Kuran-ı Kerim). Bir de Sibel ERASLAN Hanımefendinin CAN PARÇASI adlı kitabını lütfen okuyunuz, hayretler içinde kalacaksınız. Resullullah'ın CANININ PARÇASI (Hz.Fatıma A.S.)'na neler çektirmişler neler.

                        Yorum


                          Ynt: Hz. Ömer'in Fazileti

                          ...EDİT...

                          EHL-İ SÜNNETİN MUKADDES DEĞERLERİNE HAKARET ETMEK, LANET OKUMAK YASAKTIR. 1 NOLU UYARIYI ALDINIZ.

                          Yorum


                            Ynt: Hz. Ömer'in Fazileti

                            [quote author=Seyyah link=topic=3091.msg16198#msg16198 date=1239607869]
                            Şia itikadını taşıyan sayın arkadaşlar;
                            Ben işin özünü sizlere aktardım
                            İnanıp inanmama konusunda özgürsünüz.

                            Demek istediğim şu:
                            Hz.Ömer bir yıldızdı.
                            Hz.Ömer Efendimizin övdüğü, özel duasına mazhar olduğu, Cennetle müjdelenmiş bir Sahabedir.
                            Siz ne kadar olayın seyrini değişmeye çalışsanızda.
                            Güneşi kapatmak yaptığınız edebiyatlarla mümkün değil
                            .



                            [/quote]

                            Bende oyle sanıyordum.ama arastırdım tum kaynakları ve oyle olamaz gordum...

                            en basiti hz.ali cenaze ile meşgulken kendi aralarında secim yapıyorlar ve ebu bekiri seciyorlar ve hz.ali de buna itiraz ediyor ve hepsi fatımanın evinnde toplanıyor...

                            BUNLAR Şİİ İDDİASI DEGIL.KESIN TARIHI GERÇEK BUNLAR.SUNNI TARIHCILERDE BUNU BOYLE AÇIKLAMIŞTIR.HZ.ALI BIAT ETMEMİŞ DİRENMİŞTİR.

                            Yorum


                              Ynt: Hz. Ömer'in Fazileti

                              Hz. Ömer ra. ve Hz.Ebubekir´e ra. kinleri


                              Şia Hz, Ali (RA)'dan başka idareyi ele alan herkese Hz Ebu Bekir ve Ömer (RA) dahil lanet ederler, İmam Ebul-Hasan Ali b. Muhammed b Ali b. Musa'ya iftira ederek Hz. Ebu Bekir ve Ömer (RA)'a Tağut demelerini dostlarına öğrettiğini söylemektedirler. Bunu en büyük Cerh ve Tadil kitapları olan «Tenkıhul Mekal fi Ahval'ir-Rical» isimli kitabın yazarı Caferi taifesinin Şeyhi Allame-i Sani Ayetullah el-Mamkani 207 inci sayfada zikretmiştir. (Murtazaviye Matbaası, Necef 1352).

                              «Es-Serair» kitabının sonunda Muhammed b idris el-Huliy «Mesail el-Rical ve Mükatebetühüm ila Mevlana ebi'l-Hasen b, Muhammed b. Ali b, Musa Aleyhisselam» kitabından Muhammed b. Ali b. Isa meseleleri arasında naklediyor ki Muhammed b. Ali b. Isa şöyle dedi : «Ona yazdım ve Nasıb'ı (Ehli beyte düşmanlık edene verdikleri isim) sordum. Bir kimsenin Nasıb olduğunu Cibt ve Tağut (Hz. Ebu Bekir ve Ömer'i kastediyor)’u üstün tutması ve imamlıklarını sahih itikat gasbetmenin hesabını soracaklar. Çünkü onlara göre İslam'da idare Resulullah (SAV) vefat ettikten sonra sadece onların hakkıdır. Onlardan başkası bu hakka sahip değildir. Mehdi bu tağutları (!) muhakeme ettikten sonra onlara kısası uygular ve her asır için üç bin idareci idam edinceye kadar beş yüzer beş yüzer onları öldürür, Bu hadise onlara göre kıyamette ba's gününden önce olacaktır. Ölenler öldükten ve idam edilenler idam edildikten sonra mahşer için büyük ba's (diriliş) başlar. Bundan sonrası ya cennettir ya da cehennem. Cennet, ehli beyte ve şu yukarıdaki inançları taşıyanlara, cehennem ise Şii olmayan herkese. Şia bu diriltme, muhakeme ve kısasa RİC'AT ismini vermiştir. Bu inanç hiçbir Şii'nin zerre kadar şüphe etmediği temel inançlarından biridir. Bazı saflar Şia'nın bu inançları son zamanlarda terk ettiğini zannetmektedirler ki bu büyük bir hatadır, gerçek ile bağdaşmamaktadır.

                              ----------------------------------------------------------------------------------------------

                              RAFİZİLERİN HZ EBUBEKİRE HİCRET MESELESİNDEKİ İFTİRALARI

                              bni Sebecilerin hainlik ve küfürleri iyice anlaşılsın diye bu husustaki iddialarını genişçe yazıyoruz:

                              (Resulullah Mekke’den Medine’ye hicret buyuracağı gece, Eshabdan hiç kimse, bu gece evinden çıkmasın demiş. O gece, Cebrail nazil olup, bu gece, kâfirler, seni öldürmeye karar verdi. Eshabının hepsine söyle ki, bu gece evlerinden çıkmasınlar. Sen yalnızca filan mağaraya git demiş. Resulullah da, güneş batımına yakın, Eshabı toplayıp bu emri bildirmiş. Gece Ali, yaşı küçük olduğu halde, korkmayarak, yatağına girmiş. Ebu Bekir, Resulullahın emrini dinlemeyip, evinden çıkıp, Resulullahın arkasından gitmiş. Resulullah, bunun arkadan gelmesini istemeyerek geri döndürmeyi düşünürken, Cebrail gelip, Ebu Bekir’in, fesat çıkarmak için geldiğini, eğer geri dönerse, Kureyş kâfirlerine haber vermek ihtimali olduğunu bildirerek, Resulullahı uyarmış. resulü naçar kalıp, Ebu Bekir’i mağaraya götürmüş. Çünkü, Resulullahın kâfirlerden ve Ebu Bekir’den emniyeti yok imiş.
                              Tevbe suresinin kırkıncı âyetindeki (Korkma! bizimle beraberdir) denilmesi, Ebu Bekir’in [hâşâ] kâfir olduğunu gösteriyormuş. İmanı olsaymış, onu, yılan sokmasından korurmuş.

                              İDDİALARINA REDDİYE

                              Halbuki, tarih kitapları sözbirliği ile diyor ki:
                              Kureyş kâfirleri Resulullah efendimize ve Eshab-ı kirama karşı olan düşmanlıklarını günden güne arttırarak müslümanları muhasara ettiler. Muhasara üç sene sürünce, Eshab-ı kiramın bazısı, Medine-i münevvereye, kimisi de Habeşistan’a hicret etti. Mesela Kur’an-ı kerimin toplayıcısı olan Hazret-i Osman, muhterem zevcesi Hazret-i Rukayye ile Habeşistan’a giderken, Resulullah bunları görerek, (Peygamberlerden zevcesi ile birlikte ilk hicret eden Lut aleyhisselam idi. Benim Eshabım içinde zevcesi ile ilk hicret eden de, sensin. ü teâlâ, seni Cennette Lut aleyhisselama arkadaş edecektir) buyurmuştu. Böylece, Mekke-i mükerremede, Hazret-i Ebu Bekir ile Hazret-i Ali’den başka kimse kalmamıştı. Hazret-i Ebu Bekir de hicret etmek için birkaç kere izin istemişti. Fakat, (Sen benimle beraber hicret edersin) buyurularak izin verilmemişti. ü teâlâdan, hicret için, izin bekliyordu. (Tezkiye-i ehl-i beyt)

                              Halbuki mağarada beraber bulunduğunu bildiren, Tevbe suresinin kırkıncı âyet-i kerimesi, Hazret-i Ebu Bekri Sıddıkın faziletini, şerefini göstermektedir. Çünkü, o gece, Cebrail aleyhisselam gelip, (Bu gece, kâfirler seni öldürmeye karar verdi. Bu gece, Ali’yi yatağına yatır ve Ebu Bekri Sıddık ile, Medine’ye hicret et!) dedi. O gece, Hazret-i Ali’nin yaşı küçük idi demeleri de yanlıştır. 23 yaşında idi. Hazret-i Ali, bin canım da olsa, senin yoluna fedadır diyerek yatağa girdi.

                              Resulullah Safer ayının yirmiyedinci perşembe gecesi kapıdan çıkıp, Yasin suresinin başından oniki âyet-i kerime okuyup, sokakta dizilmiş olan kâfirlerin üstüne üfledi. Hızla geçip, bir yere gitti. Öğle vakti Hazret-i Ebu Bekri Sıddıkın evine teşrif etti. Hazret-i Ebu Bekir’e haber verdiler. Kapıda, ay doğmuş gibi Resulullahın cemalini görünce, (Ne emriniz var ya Resulallah! İçeri buyurup emredin) dedi. İçeri teşrif edip, (Bu gece Medine’ye hicret etmeye emir aldım) buyurdu. Hazret-i Ebu Bekir, (Beraber olup, hizmetinizde bulunmakla şereflensem) dedi. (Sen de berabersin) buyurunca, Hazret-i Ebu Bekir sevindi. (Bana hicret için bir deve lazım) buyurunca, Hazret-i Ebu Bekir, (Bütün malım, canım, evlatlarım sana feda olsun. İki devem var. Hangisini istersen sana hediyem olsun) dedi. (Her zaman hediyeni kabul ettim ve edeceğim. Fakat bu gece hicret etmek ibadetini kendi malımla yapmak isterim. Bir deveni bana sat!) diye emir buyurdu. Parasını verdi.

                              Emir edip, kılavuz olarak, Abdullah bin Ureykıt isminde birini Hazret-i Ebu Bekir çağırdı. Para ile kılavuz tutup, iki deveyi ona teslim etti. Üç gün sonra, develeri Sevr dağındaki mağaraya getir, dedi. Hazret-i Ebu Bekir’in oğlu Abdullaha tembih edip, Her gece mağaraya gelip, Mekke’de dolaşan haberleri bize ulaştır buyurdu. Ebu Bekri Sıddıkın kızı Esma, üç günlük yemek hazırladı. Paketi bağlayacak ip bulamayınca, kuşağını çözüp ikiye yarıp, paketi bağladı. O günden beri, Esma’nın ismi (iki kuşaklı Esma) kaldı. Ebu Bekri Sıddık kapıyı açıp, çıkacakları zaman, (Kapıyı kapa. Arka pencereden çıkacağız) buyurdu. Ayak izleri belli olmasın diye pencereden atladılar. Mağara önüne gelince, Hazret-i Ebu Bekir, (Durun ya Resulallah! Önce ben girip bakayım. Zararlı bir şey varsa, mübarek vücudunuza bir şey olmasın) deyip, içeri girdi. Mağaranın içini temizledi. Gömleğini çıkarıp, parçalayarak delikleri kapadı. (İçeri buyurun ya Resulallah!) dedi. İnsanların efendisi, ü teâlânın sevgilisi, karanlık mağaraya teşrif buyurdu.

                              Mağarada üç gece kaldıktan sonra, Rebiul evvel ayının ilk pazartesi günü çıkıp, denize yakın yoldan deve ile Medine’ye doğru yolcu oldular. Kudeyd denilen yerde bir çadıra rastladılar. Çadırdaki Atike adındaki kadından bir şey satın almak istediler. Zayıf, sütsüz bir koyundan başka yiyeceği olmadığını söyledi. İzin verirsen onu sağalım buyurdu. Mübarek eli ile koyunun sırtını okşayıp besmele ile sağdı. O kadar çok süt çıktı ki, bulunanların hepsi bol bol içti ve kapları da doldurdu. Sonra kadının zevci gelip bu mucizeyi işitince, zevcesi ile birlikte müslüman oldu.

                              Bütün kitaplar hicreti böyle anlatıyor. Mekke şehrinde Hazret-i Ebu Bekir ile Hazret-i Ali’den başka hiçbir müslüman bulunmadığına göre, Resulullah Eshabına evden çıkmayınız diye emir etti sözünün doğru olmadığı açıkça anlaşılmaktadır. Ebu Bekri Sıddık, Resulullahtan iki yaş kadar küçüktü. Gençliklerinde arkadaş idiler. Birbirlerini çok severlerdi. Bu sevgileri ölünceye kadar sürmüş ve hep artmıştır. Gece gündüz birbirlerinden ayrılmazlardı. Resulullah iki defa Şam tarafına teşrif ettiği zamanlarda da birlikte bulunmuş idi. Bu kadar sevgiye, bağlılığa, fedakârlığa karşı Resulullahın buna güvenmediğini yazmak, apaçık bir yalan ve iğrenç bir iftiradır.

                              Resulullah, hicret edeceğini Ebu Bekir’e haber vermedi, diyorlar. Evi kuşatan kâfirler, Resulullahın evden çıktığını anlayamadı. Ebu Bekri Sıddık anlayıp arkasına düştü ise, bunu keşf ve keramet ile anlamış olması lazım gelir. İbni Sebecilerin bu sözü, Ebu Bekri Sıddıkın keşf ve keramet sahibi olduğunu göstermektedir. Böylece keşf ve keramet sahibi olan bir zatın, Resulullaha hıyanet ve ihanet edeceğini söylemek, akla uygun söz olur mu? Eğer hıyanet etmek isteseydi, ertesi Cuma günü, kâfirler Mağara kapısına geldikleri, Mağara ağzındaki örümcek yuvasını görüp dünya yaratıldığından beri buraya adam girmişe benzemiyor, diyerek, içeriye girmek istemedikleri zaman, kâfirlere haber vermek fırsatı tam eline geçmemiş mi idi ve bu fırsatı kaçırır mı idi? (Tezkiye-i ehli beyt)

                              Görülüyor ki, Ebu Bekri Sıddıkı lekelemek için, hicreti yanlış anlatmakta, okuyanları ağlatıp, aldatmak için Hazret-i Ali küçük çocuk iken yatağa girdi demektedirler. Eshab-ı kiramı kötüleyebilmek için âyet-i kerimelere yanlış mana vermekten, hadis uydurmaktan, sahih hadisleri inkâr etmekten çekinmemektedirler. Kâfirler, münafıklar hakkında gelmiş olan âyet-i kerimeleri, Ebu Bekri Sıddık için ve Eshab-ı kiram için gelmiştir demek alçaklığında bulunmaktadırlar.

                              Mühim olan şu misali de bildirelim:
                              (Menakıb-i Çihar yar) kitabında diyor ki, Bedir gazasında, Ramazan-ı şerifin onyedinci Cuma günü, temmuz ayının öğle sıcağında, iki taraf hücum etmişti. Resulullah, Ebu Bekir, Ömer, Ebu Zer, Sa’d ve Said ile kumanda yerinde oturmuştu. İslam askeri sıkıntı çekiyordu. Sa’d ve Saidi yardıma gönderdi. Sonra Ebu Zeri gönderdi. Sonra, Ömer’i gönderdi. Bir saat geçti. Ebu Bekir, sıkıntının azalmadığını görerek, kılıcını çekip, atını sürerken, Resul-i ekrem elinden tutup, (Yanımdan ayrılma ya Eba Bekir! Bedenime ve kalbime gelen her sıkıntı, senin mübarek yüzünü görmekle hafifliyor. Seninle kalbim kuvvetleniyor) buyurdu.

                              Hüseyin vaiz-i Kaşifi Hirevi tefsirinde buyuruyor ki:
                              (Kâfirler, Mağara önüne geldi. Ebu Bekri Sıddık dedi ki: Ya Resulallah! Kâfirlerden biri ayağı altına doğru bakarsa, bizi görür. Resulullah buyurdu ki, (O iki kişiye ne olur sanıyorsun ki, onların üçüncüsü ’tır.) Bu hadis-i şerif, Hazret-i Ebu Bekir’in üstünlüğünü göstermektedir. Yani ü teâlânın yardımı, koruması bizimledir buyurdu).

                              Ebu Bekri Sıddık bağırıp çağırmadı. Zaten bağırıp çağırsaydı mağaranın önündeki müşrikler haberdar olacaktı. Eğer hıyanet etmek isteseydi, müşrikler mağara kapısına geldikleri, mağara ağzındaki örümcek yuvasını görüp dünya yaratıldığından beri buraya adam girmişe benzemiyor, diyerek, içeriye girmek istemedikleri zaman, kâfirlere haber vermek fırsatı tam eline geçmiş iken bu fırsatı hiç kaçırır mıydı?

                              Bütün kitaplar diyor ki, (Ya Resulallah, mübarek vücudunuza bir zarar yapmalarından korkuyorum) dedi. Mağarada, Resulullah efendimize zarar gelmesin diye, açık kalan bir deliğe, mübarek ayağını kapamıştı. Delikteki yılanın ayağını sokması niçin bir kusur olsun? Resulullahı da, bir zaman akrep sokmuştu. Hazret-i Ali’nin ciğerpare oğlu Muhsin’i horoz gagalayıp ölümüne sebep olmuştu. Hazret-i Hasan’ı zehir öldürmüştü. Bunlar neden suç olsun? Niçin imansızlığa alamet olsun?

                              O, Resulullaha bir zarar gelirse diye korkmuştu. Ayağını deliğe bu yüzden koymuştu. Yılan onu kaç kere ısırdı. Acısına katlanıp, Resulü rahatsız etmemek için, ayağını çekmedi. Resulü uyandırmamak için, hiç ses de çıkarmadı. Kendinden korksaydı, zehirlenerek, canını Resule feda etmezdi. Ayrıca, hâşâ İbni Sebecilerin dediği gibi kötü biri olsaydı böyle yapmasına ne lüzum vardı ki?

                              ü teâlânın, kullarla beraber olması, sıfatlarının beraber olması demektir. Kahr, gadab sıfatının beraber olması, felaket ve rüsvalık olduğu gibi, rahmet, nusret, muhabbet sıfatlarının beraber olması da kıymet ve saadet olur. Resulullah, ( bizimle beraberdir) buyurarak, kendi zat-ı risaletpenahisine mahsus olan beraberliğe, Hazret-i Ebu Bekir’i de katıyor. Böylece, kendine tecelli eden, muhabbet, merhamet, ihsan ve ikramlara, Hazret-i Ebu Bekir’in de ortak olduğunu müjdeliyor. Ne büyük saadet! Fazilet böyle olur! Âyet-i kerimelerle, hadis-i şeriflerle bildirilen faziletten, meziyetten üstün bir şeref olabilir mi? Düşman düzmelerine inanıp, güneşin nuru inkâr olunabilir mi? Buna ancak, ahmaklar, körler inanır.

                              ü teâlânın gizli konuşanlarla beraber bulunması, ilim sıfatının beraber olmasıdır. Yani onların sırlarını bilir demektir. Bu âyet-i kerime, beğenmek veya kötülemek olmayıp, ilim sıfatını haber vermektedir.

                              (Sonra, ona sekine indirdi) mealindeki âyet-i kerimeye de yanlış mana veriyorlar. Sekine, Resulullaha indi diyorlar. Sekine, yani rahatlık, nerede yoksa oraya iner. İbni Sebecilerin bu yazılarından, Resulullahta önceden sekine bulunmamış olduğu, korktuğu anlaşılır. Halbuki, ü teâlâ, önceden, seni kâfirlerden muhafaza edeceğim dediğini yazmışlardı. Demek ki, Resulullah ü teâlânın bu vaadine güvenmeyip korktu mu? Sonra, kendisine sekine indirildi demek, ’ın Peygamberine ne büyük hakaret ve kötülemek olur. Ebu Bekri Sıddıkı kötülemek isterken, Resulullahı kötüleyerek küfre sürüklendiklerinden haberleri olmuyor. Belki de, Resulullahı da kötülemek, böylece İslamiyet’i yıkmak istemektedirler. Bütün tefsirler, sekinenin Ebu Bekri Sıddıka indiğini bildiriyor. Çünkü, Resulullahın sekinesi zaten vardı. Ebu Bekri Sıddık ise, Resulullaha olan aşırı sevgisinden dolayı sekinesini kaybetmişti. (Eshab-ı Kiram)

                              Hâşâ, resulü naçar kalıp, Ebu Bekri Sıddıkı mağaraya götürmüşmüş...
                              Tekrar edelim:
                              Hicrette kâfirler izleri takip ederek mağara önüne kadar gelince, Hazret-i Ebu Bekir dedi ki: Ya Resulallah! Kâfirlerden biri eğilip bakarsa, bizi görür. Resulullah, (Korkma bizimledir) buyurdu.
                              ü teâlâ da Tevbe suresinin 40. âyetinde buyuruyor ki:
                              (Eğer siz ona (Resulullaha) yardım etmezseniz de önemi yok; ona yardım etmiştir. Hani, kâfirler onu, iki kişiden biri olarak (Ebu Bekir ile birlikte Mekke'den) çıkarmışlardı; onlar mağarada iken; o, arkadaşına [Ebu Bekir’e] üzülme, çünkü bizimle beraberdir, diyordu. Bunun üzerine ona (sükûnet sağlayan) emniyetini indirdi.)

                              Hâşâ, resulü naçar kalıp, Ebu Bekri Sıddıkı mağaraya götürmüş olsaydı, (Üzülme bizimle beraberdir) yerine (Bana bir şey olmaz benimledir) buyururdu. ü teâlâ da Resulünün mübarek ismini müstakil zikreder, hâşâ bir kâfirle beraber (İki kişinin biri) diye zikretmezdi. ü teâlânın bahsettiği alelade birisi değil, Peygamberi ve Habibidir. Resulullaha da kişi denmekte, arkadaşına da kişi denmektedir Bu yüzden (İki kişinin biri) diye buyurması, yani bu hitap, Hazret-i Ebu Bekir’in katındaki yüksek kıymetini, Resulü yanındaki derecesini bildirmektedir. (O, arkadaşına üzülme diyordu) buyuran ü teâlâ vahiy ile Resulüne, (O, senin arkadaşın değil, o bir kâfirdir, onu teselliye çalışma) demez miydi? hâşâ gerçeği saklar mıydı, yanındakinden sakın demez miydi? Çünkü vahiy gizli geliyor. Yanındaki seni öldürecek veya öldürtecek demez miydi? Bu ne biçim iftira?

                              Resulüne üstelik namazda nalınındaki necaseti bile haber veren ü teâlâ, yanındaki senin düşmanındır, seni öldürecek veya öldürtecek demez miydi? hâşâ gerçeği saklar mıydı? Yanındakinden sakın demez miydi? Vahiy gizli geliyor, onun ne haberi olurdu ki?

                              Medaric-ün-nübüvve kitabında diyor ki:
                              Münafıklar Hazret-i Âişe validemize iftira edince, Resulullah, arkadaşlarından bazılarını çağırdı. Bunlardan sırayla Hazret-i Ömer’e, Hazret-i Osman’a, Hazret-i Ali’ye ne düşündüklerini sordu. Hazret-i Ali dedi ki:
                              (Bu sözler yalandır, iftiradır. Münafıkların uydurmasıdır. Sizinle namaz kılarken mübarek nalınınızı çıkardınız. Size uyarak biz de çıkardık. (Nalınlarınızı niçin çıkardınız?) dediniz. Size uymak için dedik. Siz de, (Cebrail geldi. Nalında necaset bulaşığı olduğunu bana haber verdi. Onun için çıkardım) buyurmuştunuz. Namaz içinde bile vahiy ederek seni pislikten koruyan ü teâlâ, mübarek zevcelerine böyle pislik yapılmasına izin verir mi? Böyle bir şey olsaydı, bunu da hemen haber verirdi.)

                              Fedek hurmalığı meselesi

                              İbni Sebeciler diyor ki:
                              (Resulullahın vefatından sonra, Ebu Bekir ile Ömer, (Biz Peygamberler miras bırakmayız. Bıraktıklarımız sadaka olur) hadisini söyleyerek, Fatıma’nın elinden (Fedek) ismindeki hurma bahçesini zor ile alıp, Beytülmala verdiler. Fatıma, Ebu Bekir’e darılıp, lanet etti. Buna gücenip ölünceye kadar Ebu Bekir’e düşman oldu.)
                              İFTİRALARINA CEVAP
                              Bu bahçede sayılı birkaç ağaç vardı. Büyük bir orman olsaydı dahi, böyle bir şey için, dünyanın malına, mülküne zerre kadar dönüp bakmadığı için, kendisine Betül denilen Resulullahın kızı, kadınların en şereflisi Fatıma-tüz-Zehra’nın, mübarek babasının Cennet ile müjdelediği üç Halifeye düşmanlık etmesi, af ve ihsanda bulunmaması, bunlara [hâşâ] lanet etmesi ve müslümanlara da böyle olmalarını tavsiye eylemesi çok büyük bir iftiradır.

                              Hazret-i Ali ile Hazret-i Fatıma’nın, bütün dünyaya yayılmış olan yüce şânlarını küçülten böyle iftiraları bu iki din büyüğüne yakıştırmak, bunları sevmek değil, belki düşmanlık etmektir. Ancak ibni Sebecilerin yapacağı şeydir.

                              Önce hadisenin, Kur’an-ı kerimden sonra en kıymetli kaynaklardan olan Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi ve Nesai’deki geçtiği şekline bakalım:

                              (Fatıma ile Abbas’ın her ikisi, Resulullah efendimizden kalan miraslarını, yani Fedek’teki yerleri ile Hayber’deki hisselerini istemek üzere Ebu Bekir’e geldiler. Ebu Bekir de kendilerine şöyle dedi: Resulullah efendimizden işittim, buyurdu ki:
                              (Biz [Peygamberler] miras bırakmayız, bıraktığımız sadaka [vakf]dır.) Peygamber efendimizin ehli ve iyali bu maldan ancak yiyebilir. Vallahi Resulullahın yaptığını gördüğüm bir işi yapmadan bırakmam. [Ravi] diyor ki: Bunun üzerine Fatıma oradan ayrıldı ve ölünceye kadar bir daha miras lafını etmedi.)

                              Hâşâ, Hazret-i Ebu Bekir’in, Fedek hurmalığını Hazret-i Fatıma’dan zorla alması diye bir şey yok. Bu tamamen İbni Sebecilerin uydurmasıdır.

                              Ahmed Cevdet Paşa diyor ki:
                              Halife Hazret-i Ebu Bekir, Resulullahın silahları ile beyaz katırını, Hazret-i Ali’ye verdi. Diğer eşyayı Beytülmale bıraktı. Fedek ve Hayber’deki hurmalıklarını, Resulullah hayatta iken vakfetmiş, kimlere dağıtılacağını emir buyurmuştu. Gelip geçen elçilere ve misafirlere verirdi. Ebu Bekir bunları eskisi gibi dağıtıp, asla değiştirmedi. Fatıma mirasını istediğinde; (Resulullahtan işittim: (Biz Peygamberlere kimse vâris olamaz! Bıraktığımız mal, sadaka olur) buyurmuştu. Ben Resulullahın yaptığını değiştirmem) dedi. Fatıma (Sana kim vâris olur?) demiş. Halife de, (Evladım, ehlim olur) deyince, (Ya ben niçin babama vâris olmuyorum?) demiş. Halife de, (Senin baban olan Resul-i ekremden işittim ki, (Kimse bize vâris olamaz!) buyurdu. Onun için sen de vâris olamazsın. Fakat ben Onun halifesiyim, Onun nafaka verdiği kimselere, aynı şeyleri ben de veririm. Senin masraflarını yapmak benim vazifemdir) dedi. Bunun üzerine Fatıma razı oldu ve artık miras lafı etmedi. (Kısas-ı enbiya s.369)

                              Hadis âlimi Abdülhak-ı Dehlevi hazretleri, aynı şeyleri bildirdikten sonra buyuruyor ki:
                              Resulullah birçok kimselere, mal vereceğini vaad etmişti. Vefatından sonra, gelip, bu malları istediler. Halife hepsine verdi. Ebu Bekri Sıddık, mirası yalnız Fatıma’dan men etmedi. Âişe de, gelip, miras istedi. Ona da vermedi. Başka zevceler de istedi. Hiçbirisine vermedi. Peygamberler miras bırakmaz hadis-i şerifini söyledi. Halife, bu hadis-i şerifi söyleyince, Eshab-ı kiramın hepsi, biz de işitmiştik, dediler, bir kişi bile itiraz etmedi. Halife kimseye miras vermedi ve Resulullahın akrabasına evvelce verilen her şeyi aynen verdi ve Resulullahın yaptığını değiştirmem dedi ve Onun akrabasını, kendi akrabamdan daha çok seviyorum diye yemin etti. Fatıma’nın miras yüzünden, Ebu Bekir’e darıldığını söylemek ne kadar yanlıştır. Eshab-ı kiramın sözbirliği ile bildirdiği hadis-i şerifi, Fatıma’nın kabul etmeyeceğini düşünmek Hazret-i Fatıma’ya iftira olur. Fatıma vefat edeceği zaman, Ebu Bekri Sıddık ile helalleşip ondan razı olmuştur.

                              Hadis âlimi imam-ı Beyheki hazretleri, imam-ı Şabi’den rivayet ediyor ki, Fatıma hasta iken, halife Ebu Bekir kapıya geldi. Ali, Fatıma’ya, Ebu Bekrin geldiğini haber verdi. Fatıma izin verdi. Halife içeri girdi ve kendisi ile helalleşti. Fatıma, Ebu Bekir’den razı oldu. İmam-ı Müstağfiri’nin Kitabülvefa ve Riyadunnadara kitaplarında ve Hafız Ebu Said, Kitab-ül-müvafeka adındaki kitabında da böyle yazmaktadır. Faslülhitab kitabında diyor ki: Fatıma akşam ile yatsı arasında vefat etti. Ebu Bekri Sıddık, Osman, Abdurrahman bin Avf ve Zübeyr bin Avvam hazır idiler. Cenaze namazını Ebu Bekri Sıddık kıldırdı. Gece defnettiler. (Medaric-ün-nübüvve c.2/ s.572)

                              Görülüyor ki, Hazret-i Ebu Bekir hurma bahçesini Hazret-i Fatıma’nın elinden almamış, eski halinde olduğu gibi bırakmış, onun her ihtiyacını Beytülmal’den vermiştir. Bütün bu vesikalar hiçe sayılarak, Ebu Bekir, Fedek hurmalığını zorla aldı nasıl denebilir? Hazret-i Ali halife olunca, her şey elinde ve emrinde iken, bu hurmalığı, niçin Hazret-i Hasan ile Hüseyin’e teslim etmedi? Hâşâ o da mı zulme iştirak etti? Yoksa, ölmüş halifelerden mi korktu? Hazret-i Ali’nin, üç halifenin yaptıklarını değiştirmeyip hurmalığı, onların yaptığı gibi idare etmesi, üç halifeyi onayladığını, yani onların doğru yaptığını açıkça göstermektedir.

                              Buraya birkaçını yazdığımız bu vesikalı açıklamalardan sonra, Hazret-i Ali’nin üç Halifeye düşman olduğunu ve bir bahçe için Hazret-i Fatıma’nın Eshab-ı kirama lanet ettiğini söylemek, âyet-i kerimelere de zıddır:

                              Hazret-i Ebu Bekir, Hazret-i Ömer ve Hazret-i Osman Medine'ye hicretle şereflenen, ’ın övdüğü muhacirlerden ve ilk iman edenlerdendir. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki
                              (Muhacirlerin ve Ensarın önce imana gelenlerinden ve Onların yolunda gidenlerden razıdır. Onlar da ’tan razıdır. , Onlar için Cennetler hazırladı.) [Tevbe 100]

                              (Mekke’nin fethinden önce ve sonra Müslüman olanların hepsine de, Hüsnayı [Cenneti] söz veriyorum.) [Hadid 10]

                              (, Eshabın hepsine Cenneti söz verdi.) [Nisa 95]

                              ü teâlânın zatı gibi sıfatları da sonsuzdur. Razı olması da sonsuzdur. , Eshabdan birkaç sene razı oldu sonra vazgeçti denilemez. sözünden dönmez.
                              İki âyet-i kerime meali:
                              ( asla sözünden dönmez.) [Al-i İmran 9, Zümer 20, Rad 31]
                              ( vaadinden dönmez.) [Rum 6]

                              Hazret-i Ali, Hazret-i Ebu Bekir’i, Hazret-i Ömer’i ve Hazret-i Osman’ı çok severdi. Bunlar da Hazret-i Ali’yi çok severdi. Birbirlerinin dostu idi. İşte âyet-i kerime meali:
                              (İman edip de hicret edenler, yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ve [hicret eden eshabı] barındırıp yardım edenler var ya, işte onlar birbirlerinin dostlarıdır.) [Enfal 72]

                              Eshab-ı kiramın birbirine karşı çok merhametli olduğunu bildiren bir âyet-i kerime meali de şudur:
                              (Muhammed aleyhisselam, ’ın Resulüdür ve Onunla birlikte bulunanların [Eshab-ı kiramın] hepsi, kâfirlere karşı çetin, fakat, birbirlerine karşı merhametli, yumuşaktır.) [Feth 29]

                              Yorum


                                Ynt: Hz. Ömer'in Fazileti


                                değerli can

                                bana ömerin bir faziletini gösterebilirmisiniz... imam dikmen

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X