Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

ilk dönemde Ebu Bekir ve Ömer'in en üstün sahabe olduğu inancı varmıydı?

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ynt: ilk dönemde Ebu Bekir ve Ömer'in en üstün sahabe olduğu inancı varmıydı?

    Son olarak : Sizinle bizim iki akıllı, yetişkin , mantıklı , bilgili birey olarak tartışmamız mümkün değil..Çünkü Sizin Hz. Aliniz peygamberlerden de üstün bir kişi..O nedenle sizi çok iyi anlıyorum..Nasıl ki peygambere saldırmak , ona savaş açmak benim açımdan tasavvurları aşan bir mesele ise sizin için de öyle..Sizi çok iyi anlıyorum (!)( Hatta o ve Hz. Muhammed insanların ana babası!(haşa , yüzbin defa) Yani ben bilmiyor muyum şia kitaplarında hangi safsatalar ve aklın mantığın bittiği bin bir türlü iftiralar var? Yazamaz mıyım? Blogumda sırf bunu işlesem en az bin sayfalık malzeme çıkar be. Bu yola girmemem Kolaycılıktan ve çöp karıştırmaktan hoşlanmadığım içindir..)
    Bizim içinse 4 halifenin 4. sü bir sahabidir..Aradaki fark kıyasa gelmez..Belki peygamber ile ümmeti arasındaki fark sizin Hz. Ali ile bizimkisi arasında mevcut..

    Yorum


      Ynt: ilk dönemde Ebu Bekir ve Ömer'in en üstün sahabe olduğu inancı varmıydı?

      [quote author=ahmed.nazif date=1393670662 link=topic=25344.msg172724#msg172724]Çünkü o Hz. Hasan ile yapılan anlaşma gereği halifeliğe gelmişti..Hz.Hasan masumiyet mührüyle onun hilafetini kutsamış olur..
      [/quote]

      Subhanallah, ne kadar tuhafsınız, ne kadar acayipsiniz! Hudeybiye bir örnek değil diyorsunuz, fakat örnek olsa bile yine haksız çıkarsınız demişsiniz. Öyleyse size göre Resulullah kafir müşriklerin isteklerini kutsamış mıdır? Hatta "Allah'ın resulu" ibaresinin çıkarılmasına bile razı olmuştur. Öyleyse size göre masumiyet mührüyle peygamberlikten istifa mı etmiş oldu?? Ne biçim bir düşünce tarzı bu? Resulullah bütün imamların üstündedir. İmam bile yaptığı anlaşmayla "karşı tarafı kutsuyor"sa, Resulullah kutsamaktan da öte onlara tabi oluyor demek ki sizin bu abes görüşünüze göre! İkinci olarak Muaviye alçağının yaptığı anlaşmaya da sadık kalmadığını hatırlatmaya gerek var mıdır? Ahdini bozanın ahdine vefa edilmez.

      Yorum


        Ynt: ilk dönemde Ebu Bekir ve Ömer'in en üstün sahabe olduğu inancı varmıydı?

        [quote author=ahmed.nazif date=1392723045 link=topic=25344.msg172455#msg172455]
        Burada rivayetle ilgili şunları söyledik:
        3...Yine Habeşistan’dan dönen Esma bt. Umeys’i küçümser tavrına Esma: “Peygamber sizin karnınızı doyurdu cahillerinizi eğitti, biz yabancı ülkelerde kaldık.” diye azarlayarak Hz. Peygamber’e şikayet etmiş, Hz. Peygamber de Hz. Ömer’i haksız bulmuştu.
        Cevap:
        a-İlgili rivayet:
        249-....... Bize Bureyd ibnu Abdillah, Ebu Burde'den tahdîs etti ki, Ebu Mûsâ (R) şöyle demiştir: Biz (Eş'arîler) Yemen'de iken Peygamber'in meydana çıkışı (yahut hicrete çıkışı) haberi bize eriş­ti. Biz de, ben ve iki kardeşim -ki biri Ebu Burde, öbürü Ebu Ruhm'dür; ben kardeşlerimin en küçükleri idim- kavmimiz Eş'arîler'den -Ebu Musa ya elli küsur demiş, yahut da şöyle söylemiştir:- elli üç yâhud elli iki kişi içinde Peygamber'in yanına doğru muhacirler olarak Yemen'den çıktık. Biz bir gemiye bindik. (Havanın muhalefetiyle) ge­mimiz bizi Habeşe Hükümdarı en-Necâşî'nin memleketi sahiline attı. Orada Ca'fer ibn Ebî Tâlib'e kavuştuk. Bir müddet onunla beraber Habeşistan'da kaldık. Nihayet hepimiz topluca yola çıkıp Medîne'ye geldik. Ve Peygamber'e Hayber'i fethettiği sırada kavuştuk [283]. Ordudaki mücâhidlerden bazı insanlar bize, yani gemi ile ge­lenlere:
        — Hicret şerefini kazanmakta biz sizi geçtik! diyorlardı.
        Bir kere de Esma bintu Umeys -ki bizimle Habeşistan'dan ge­lenlerden idi- Peygamber'in kadını Hafsa'yi -ki o da vaktiyle bir mu­hacir kafilesi için Habeşistan'a hicret etmişti- ziyaret etti. Esma, Hafsa'nın yanında iken Ömer de kızı Hafsa'nın odasına girdi. Umer, Esmâ'yı görünce Hafsa'ya:
        — Bu kadın kimdir? diye sordu. Hafsa:
        — Umeys kızı Esmâ'dır, dedi. Umer:
        Bu kadın Habeşli Esma mıdır? Bu kadın deniz yolcusu Esma mıdır? dedi (ve böyle tekrar tekrar latife etti). Esma da:
        — Evet, diye tasdik etti. Ömer, Esmâ'ya:
        Medine'ye hicret faziletinde biz sizi geçtik! Biz Rasûlullah'a sizden daha lâyık, daha yakın bulunuyoruz, dedi.
        Esma bu sözlerden öfkelenerek şöyle müdafaada bulundu:
        — Hayır, siz hiç öyle değilsiniz. Vallahi Rasûlullah ile hicret eden sizlerin Rasûlullah açlarını doyurdu, cahillerini va'z edip okuttu. Biz ise Habeşistan'da müslümanlara uzakların ve öfkelilerin yurdunda yâhud toprağında bulunuyorduk (yâni müslümanlara kinle, düşman­lıkla dolu bir yurtta, bir toprakta bulunuyorduk). Bütün bu sıkıntı­ları biz, Allah'ın ve Rasûlü'nün rızası uğrunda yüklendik. Ey Ömer! Allah adına yemin olsun ki, bütün bu dediklerini gidip Rasûlullah'a söyleyinceye kadar ne bir lokma yemek yiyeceğim, ne de bir yudum su içeceğim. Ey Ömer! Biz uzak illerde eziyet olunuyorduk ve korku içinde yaşıyorduk. Bu hakikatleri şimdi gidip Peygamber'e zikrede­ceğim ve O'na soracağım. Ey Ömer, Peygamber'e bunları söylerken yemin olsun ben ne yalan söylerim, ne de haktan meylederim. Bu ko­nuşmamızı bir kelime bile artırmam.
        Bu sırada Hafsa'nın odasına Peygamber geldi. Esma:
        — Ey Allah'ın Peygamberi, Ömer şöyle şöyle söyledi, diye nak­letti.
        Peygamber de:
        — "Sen ona ne cevâp verdin?" diye sordu. Esma
        — Ben de şöyle şöyle cevâb verdim, diye müdafaasını da anlattı [284]. Bunun üzerine Peygamber:
        — "Bu hususta Ömer bana sizden daha lâyık ve yakın değildir. Ömer ve Ömer'le (Medîne'ye) hicret eden arkadaşları için bir hicret sevabı vardır. Ey gemi yoldaşları, sizin için ise iki hicret sevabı vardır (Birisi Necâşî'ye hicret, öbürü Medîne'ye, Peygamber'in yanına hic­ret)".
        Esma şöyle demiştir: Bu hadise ve Peygamber'in gemi halkı halkındaki bu yüksek şehadeti üzerine bir de gördüm ki, bunu işiten Ebu Mûsâ el-Eş'arî ve bütün yoldaşlarımız, birbiri ardınca takım takım ziyaretime geliyorlar ve bu hadisi sevinçle benden soruyorlardı. Bir derecede ki, dünya malından arzu edilen hiçbir şey, Peygamber'in Habeşe Muhacirleri hakkındaki bu yüksek şehadeti derecesinde onların gönüllerinde çok ferah ve yüksek te'sîrli olamazdı. Ebu Burde dedi ki: Esma şöyle demiştir:
        — Yemin ederim, ben Ebu Musa'yı gördüm ki, o, bu hadisi ben­den tekrar tekrar nakletmemi istiyordu [285](Buhari, Meğazi, 40)
        [283] İbn İshak şöyle zikretti: Peygamber, Amr ibn Umeyye'yi Necâşî'ye gönderdi de Ca'fer ibn Ebî Tâlib'le beraberindekilerin yol hazırlıklarım sağlayarak gön­dermesini istedi. Necâşî de her türlü seferî ihtiyaçlarını sağladı, ayrı ayrı ikram ederek gönderdi. Bu kafile, Peygamber Hayber'de iken Amr İbn Umeyye ile beraber geldiler. İbn İshâk, Ca'fer'le beraber gelenlerin onaltı yolcu olduğunu ve içlerinde şunların bulunduğunu haber vermiştir: Ca'fer ve karısı Esma bintu Umeys, Hâlid İbn Saîd İbn Âs ile karısı, Hâlid'in erkek kardeşi Amr ibn Saîd ve Muaykıb ibn Ebî Fâtıma (Aynî).
        [284] Umer'e karşı bu kuvvetli savunmayı yapan Umeys kızı Esmâ'nın annesi Hind bintu Avf'tır. Peygamber'in kadınlarından Meymûne ile Abbâs'in karısı ve Fadlın anası Lubâbe'nin kardeşidir. Esmâ'nın kocası Ca'fer ibn Ebî Tâlib'dir. Ca'­fer şehîd edilince onu Ebu Bekr zevce edindi. Esma ona Muhammed ibn Ebî Bekr'i doğurdu. Sonra Ebu Bekr ölünce, Esmâ'yı Alî ibn Ebî Tâlib zevceliğe aldı. Esma, Alî'ye de Yahya ibn Alî ibn Ebî Tâlib'i doğurdu (Aynî).

        [285] Bu Ebu Burde, Ebu Musa'nın oğlu olan Ebu Burde'dir. Bu hadîsin ikinci râvîsidir. Ebu Mûsâ el-Eş'arî'nin kardeşi Ebu Burde değildir. Onun adı Âmir ibn Kays'tır.
        *
        b-Rivayetteki tatlı sataşmayı küçümser bir tavır değil, Hz. Ömer'in latifesi bağlamında ele almak gerekir..Hakeza "Ordudaki mücâhidlerden bazı insanlar bize, yani gemi ile ge­lenlere: Hicret şerefini kazanmakta biz sizi geçtik!" diyorlardı kısmı dikkate alınılırsa efdaliyet mertebesi olarak Medine'ye Hicretin Habeşistan'a Hicretten daha büyük bir amel olduğu da söylenmiyor değildi..Efendimiz, bu hususu yine herkesi memnun edici , tartışmanın ateşini düşürücü, ruhlara serinlik ve sürur verici üslubuyla halletmişti..Zayıftan yana olmuş ve "Ömer ve Ömer'le (Medîne'ye) hicret eden arkadaşları için bir hicret sevabı vardır. Ey gemi yoldaşları, sizin için ise iki hicret sevabı vardır" buyurmuştu..
        Onun (s.a.v.) bu müjdesinin bir benzeri şu hadiste de görülür:
        Hz. Aişe (r.anha) anlatıyor: Hz Peygamber (s.a.v): "Kur'an'ı okumak kendisine zor geldiği halde onu takılarak okuyana iki sevap vardır." buyurmuştur (Buhârî, Müslim)

        Sonuç olarak Hz. Ömer'in bu latifeli sataşması Habeş Muhacirlerine büyük bir müjde olarak geri dönmüştür..
        c-Peygamber Efendimizin Ömer'i haksız bulması ise izaha muhtaçtır..Hz. Ömer (r.a.) Medine'ye Hicret etmenin Habeşistan'a Hicret'ten daha büyük bir amel olduğu konusunda haklıydı, ancak dikkati çekilen husus, Hz. Ömer'in özellikle odaklandığı ve latifesini yaptığı değil Habeş Muhacirlerinin oradan Medine'ye 2. Hicretlerinin de hesaba katılması idi..Dolayısıyla haksız değil eksik bir değerlendirmenin tashihi mevzu bahistir..
        d-"azarlayarak Hz. Peygamber’e şikayet etmiş" kısmı ise Azimli'nin fantastik eklentilerinden olduğu görülmektedir..Rivayette olan ise "bu hakikatleri şimdi gidip Peygamber'e zikrede­ceğim ve O'na soracağım" şeklindedir..Bunu bir şikayet olarak değil fırsatını yakalamışken sormak olarak anlamak gerekir..Rivayette şikayet olmadığı gibi azarlama hiç yoktur..Olması da düşünülemez..Ah bu farklı okuma hastalığı!

        [/quote]
        rivayetteki tatlı sataşma: Esma'nın öfkelenerek, "vallahi" diye söze başlaması oluyor değil mi? öfkelenmek tatlı sataşma oluyor galiba. hadisi tercüme eden bile bu hadisi sert bulmuş kavga olarak görmüş ki parantez açıp "latife ederek" biçiminde ekleme yapma yumuşatma ihtiyacı hissetmiş. neden buna gerek duymuş dersiniz? tatlı latife hadiste anlatılan olayda mı var yoksa mütercimin eklemesi mi? eğer olayda latife (yumuşak esprili söz) olan olaylarda hariçten neden yumuşatma ihtiyacı hissedilir ki? Esma diyor bu sözlerden öfkelenerek müdafaada bulundu. bunu biz demiyoruz olaya şahit olan ravi diyor. tatlı latife olaydı o zaman ömerin bu tatlı latifesini anlamadı ve öfkelendi demesi gerekmez miydi? bu durumda hadi biz mezhebi(!) okumayla anlamıyoruz olayı, anlatan şahit olan ravi de mi anlamıyor? bence ahmed.nazif önce raviyi paylamalı bizden önce. çünkü esma da öfkeli o da olayı böyle anlatıyor. ve müdafaa etti diyor. müdafaa savunma demek. demek ki ortada bir saldırı olduğu görülmüş...

        Peygamberimizin Ömeri haksız bulması savunmaya niye muhtaç olsun? zayıftan yana, olmuş? ondan mı? eksik değerlendirme haksızlık değil yani. nazif diyor ki:

        "Hz. Ömer'in özellikle odaklandığı ve latifesini yaptığı değil Habeş Muhacirlerinin oradan Medine'ye2. Hicretlerininde hesaba katılması idi..Dolayısıyla haksız değil eksik bir değerlendirmenin tashihi mevzu bahistir.. "
        ömer habeş muhacirlerinin oradan medineye hicretlerini hesaba katmıyor ve kendilerinin üstünlüğünü iddia ediyor. Peygamber de bunun yanlış değerlendirme olduğunu söylüyor. nazif bu durumda Ömeri haksız değil eksik değerlendirdi diyor. ve bir sürü kelime oyunuyla:

        "2. hicretlerinin de hesaba katılması idi..."
        burdaki keilme oyununu fark ettiniz mi? katılması diyor. katan kim? Peygamber! bu gizlenmeye çalışılıyor. şöyle dese Ömerin durumu vahim hale düşecek: Peygamber 2. hicreti de hesaba kattı. o zaman ömerin hesaba katmaması Peygamberin eleştiri konusu yatığı açığa çıkacak. ama bu gizlenmeye çalışılıyor.
        örneğin şöyle demiyor: Peygamber ömerin hesaba katmadığını da dile getirdi demiyor. ve bu mesele çok basit mesele ise neden bunu Peygambere daha yakınlık ölçüsü olarak görüyorlar? Peygamber s.a.a. de ömer bize daha yakın değil diyor? demek Esma'yı öfkelendirecek kadar önemli... ESma kim? Ebubekirin kızı, Ömer kim Onun arkadaşı, bunlar kankiler yani böyle sorunların olmaması gerekir ama demek kendi aralarında bile sorun yaşıyorlar nerede Ehlibeytle sorun yaşamasınlar...

        Yorum


          Ynt: ilk dönemde Ebu Bekir ve Ömer'in en üstün sahabe olduğu inancı varmıydı?

          Hakaret etmediğiniz sürece burda yasaklanmazsınız, ve kaçıp gitmediğiniz sürece biz de sizin yalan iftira ve çarpıtmalarınızı açığa çıkaracağız inşaAllah...

          Yorum


            Ynt: ilk dönemde Ebu Bekir ve Ömer'in en üstün sahabe olduğu inancı varmıydı?

            [quote author=ahmed.nazif date=1392727080 link=topic=25344.msg172465#msg172465]
            1.Hz. Ömer'in sataşması gerçek bir sataşma değil latifeli bir sataşmadır..
            2.Hz. Peygamber'in müjdesi zayıfa sahip çıkma boyutlu bir müjdedir ki bunun benzerini yine sahih rivayette Kuran okumakta zorlanan kişiye 2 kat sevabın verilmesi örneğindeki gibidir..Gerçekte ise bu rivayet teşvik boyutludur..2 Açıdan sevap var denilmektedir..Toplamda ise tek açıdan da olsa Kuranı güzel okuyanın sevabı 2 açıdan sevap alandan daha yüksektir..
            3.Olarak Hz. Ömer ve Ebu Bekir'i dahil ettiğin mefdul kritdrinde Hz. Ali de dahildir..Çünkü o habeş muhacirlerinden değildi..
            4.Sözcükleri bağlamından koparıp hakikatleri çarpıtmak akıllı , fikirli , olgun bir müslümanın yapacağı şey değildir..Hadisin içindeki dersi unutup ta hiç kastedilmeyen manaların peşine düşmek senin mezhebini üstün yapmaz.
            [/quote]
            1- Ömerin sataşması latifeli ise Esma'nın öfkelenip konuyu Peygambere kadar taşımaya değer görmesi Ömer'e duyduğu olumsuzluğun ne derece büyük olduğu anlamına gelir.
            2- Eğer haklı olan Ömer idiyse Peygamber s.a.a önce onun hakkını takdir eder ardından zayıfa yine sahip çıkardı. ama Ömer bize ondan daha yakın değildir diyerek tabloyu özetliyor Resul s.a.a
            3- bu zanni bir çıkarımdır ve benzetme fasittir.
            4- konu latifeli bir şakalaşma olaydı hadis değeri taşımazdı ve bunu değeri gördünüz hadis kitapları asırlar sonrasına taşıyamazdı. burda Ömer'in Esma kadar bile değerinin olmadığı Resul diliyle açıklanıyor. ama birileri mezhep taassubu nedeniyle Peygamberin açık sözünü bile anlamayacak kadar tevile girişiyorlar. üstünlük bu şekildeyse biz hiç almayalım...

            Yorum


              Ynt: ilk dönemde Ebu Bekir ve Ömer'in en üstün sahabe olduğu inancı varmıydı?

              [quote author=ahmed.nazif date=1392729355 link=topic=25344.msg172471#msg172471]
              Bak rivayette Ebu Musa el Eşari de objektife giriyor..Ne kadar seversiniz değil mi kendisini?
              Eğer gerçekten düşünce sisteminizin bu kadar eksik ve bu kadar konu bütünlüğünden uzaksa vay sizin mezhebin haline..
              Burada sen veya ben değil mezheplerimiz var..Bir açıdan mezheplerimizin öğretilerini kıyaslıyoruz..
              Bu kadar eksik yazman beni keyiflendirmiyor değil..Hadi şimdi Ebu Musa el Eşari hakkında da güzel bir şeyler söyle bakim..Söyle ki yukarıda kurduğun cümleler ile benim dikkat çektiğim kısım arasında mantık bütünlüğü kurulmuş olsun..Ama yapamazsın..Çünkü sen parçacısın..Eskicisin..Kırıntı toplayıcısın..Zayıf hadis(başka konularda) ve uydurma hadis çöpçüsüsün.
              [/quote]
              Musa el eş'ariyi sevmeyiz. ama sizin yanıldığınız nokta bu rivayet bizi bağlamaz. şii kaynaktan değil. buna rağmen size bazı gerçekleri gösterebilir, bu kaynaklara siz inanıyorsunuz ve siz bizim kaynaklara inanmıyorsunuz diye size hüccet olsun diye bunu size gösteriyoruz. ama siz konuyu döndürüp bizim bu rivayette övgüsü geçen şahısları övmek zorunluluğumuz varmış gibi mantık yürütüyorsunuz. siz bize bizim kaynaklarımızdan delil gösterirseniz bizim onlara cevap zorunluluğumuz doğar, sizin kaynaklarınız bize göre sahih ve sağlıklı değil ki? bize gösteresiniz...

              bu arada bir önceki mesajınızda rivayete göre habeş muhaciri olmayan Ali a.s'ın da Ömer gibi Habeş muhacirlerinden daha az faziletli konumuna düştüğü gibi bir fasit kıyasa girmişsiniz. biz fazileti bir kere sünni kitaplardaki yanlış bilgilerle öğrenmiyoruz. bir insan bir davranışıyla da ulaşılmaz makama çıkmaz. hicret değerlidir ama her insan için aynı değeri mi getirir? kendiniz zor durumda kuran okuyanın kolay durumda okuyandan daha fazla ecir kazandığını söylemişsiniz. hicretten hicrete farklılık olabileceği gibi aynı hicreti yapanlar da birbirleriyle aynı fazileti kazanmış olmaz. Ali a.s öyle makamda ki hicret edenler buna yaklaşabilmeleri mümkün değil. eğer dediğiniz gibi olsaydı o zaman Peygamber de habeş muhacirleri arasında değildi o da mı diğerlerinden aşağı düşmüş olacaktı?
              dönelim o halde nasıl oluyor da Ömer habeş muhaciri olmadığı için habeş muhacilerinden aşağı duruma düşüyor diye bize eleştirinize. ben şahsen bunu açıklamış bulunuyorum. yani üstünlük bu hicretten daha çok insanların zaten var olan seviyeleriyle ilgili. evet Peygamber bu muhacirleri iki hicret yaptıkları için fazilet yüklendiler diyor ama bu fazilet Ali as ve Peygaber a.s'a değil Ömeri geçmelerine neden oluyor. bu mümkündür. benzetme için genelde sayılar sağlıklı anlamayı sağlar teşbihte hata olmazsa şöyle diyeyim:

              hicretlerden önce ömerin seviyesi faraza 10 puandı, Esmalarınki ise o civarda. bize göre 20dir ama size göre 9 ya da 8 diyelim. habeşistana hicret onların faziletine 3 puan eklesin ve Medineye hicret de 4 puan. size göre de üstün olması gerekiyor bu durumda. Oysa Ali as ile Peygamberin durumu zaten bu puanlardan kat kat üstündü. onlara yetişmeleri zaten imkansızdı.

              Yorum


                Ynt: ilk dönemde Ebu Bekir ve Ömer'in en üstün sahabe olduğu inancı varmıydı?

                [quote author=ahmed.nazif date=1392730234 link=topic=25344.msg172473#msg172473]
                İlk hadisi okuma şeklin de yine konudan ve bağlamdan kopuk..Bir yazının önü ve arkasını almadan cımbızlamak doğru sonuç vermez..Taberi tarihinde Hz. Ebu Bekir'in sahabinin en faziletlisi olduğu rivayetleri ve en faziletlisi olduğu için de halife seçildiğini vermiyor mu?
                Veriyor..
                Sadece Taberi değil bunu tüm islam tarihçileri verir..
                Hz. Ebu Bekir'in yaptığı ise tevazudur..Ashabın içinde en fazlitli olarak seçilmenin nefsine yanlış bir,
                öyle olduğu için onu hilafete layık görmüşlerdi..
                Halife seçimi esnasında Hz. Ebu Bekir ile ilgili anlatımlar da bu yöndedir..
                Bu sözün bir benzeri Hz. Peygamber'in beni Yunus bin Metta'dan üstün tutmayın hadisi -bir açıdan- olabilir..Oysa biliriz ki Hz. Peygamber (bazı sapık rafizlerin iddialarının aksine) Peygamberlerin ve insanların en efdalidir..
                [/quote]
                doğru taberi bana göre de şiadan çok sünnilere malzeme sağlar. ancak bu taberinin nakillerinin tamamen boş ve yanlış olduğu anlamına gelmez. her insanda az da olsa vicdan vardır. bu vicdan ona tümden yalan nakletmesini engeller. ve vicdanının itirafı olarak naklettiği doğrular da bize yetiyor zaten. Taberi bu anlamda şiaya da bol bol malzeme sağlamış, bunu hazmedemeyen aşırı vahhabi ve selefiler taberi gibi birini bile şiilikle itham edebilmişlerdir.
                Ebubekirin bir fazileti var da biz inkar ediyor değiliz. var olanı biz kabul ederiz bundan endişeniz olmasın. Ancak Ebubekirin halife olacak derecede bir fazileti yoktu. bu konuda siznle tartışmaya hazırım.
                Taberi ya da diğerleri hadislerin iç edildiği bir dönemin ardından geldiler. onlar toplumun resmini çektiler. gerçekleri istiyorsanız olanı değil doğruyu aramalısınız. doğru ise Peygamberin diliyle bizi yönlendirdiği Ehlibeyttedir. Ehlibeyt kanalıyla gelen hakikatlere dönünüz.
                Madem hadisler kendisinden yanaydı Ebubekir ya da Ömer neden Kur'an'ı toplarken, hadisleri yasaklayıp onları yok olmaya ya da uydurmalarının ayyuka çıkmasına terk ettiler? neden 3 halife döneminde hadisler daha taze ve onların canlı şahidi sahabe hayattayken kitap haline getirilmedi? neden üç halife hadis naklini yasakladı ve yazılı metinleri yaktılar? Peygamberin kendileri hakkında söylediği faziletleri gizlemek dinin korunmasını mı sağlıyordu?
                eğer tevazu ise o zaman neden ölürken keşke hilafeti ömere ya da Ebu ubeyde bin cerraha verseydim diye pişmanlığını dile getiriyor? tevazu içindeyse hilafeti kabul etmeden önce ömere tevdi edemezdi, çünkü o layıktı diyorsanız o varken ömer layık değildi demiş olursunuz. ama saide sakifesinde ömerle diğerini göstererek bunlardan birine biat edin diyor.

                yunus bin metta rivayetini ve nerede geçtiğini bilmiyorum onu aktarın bakalım inşaAllah...

                Yorum


                  Ynt: ilk dönemde Ebu Bekir ve Ömer'in en üstün sahabe olduğu inancı varmıydı?

                  [quote author=ahmed.nazif date=1392730556 link=topic=25344.msg172474#msg172474]
                  Kişinin kendi nefsini yerden yere vurması bir fazilettir..Bu açık fazileti bile anlamaktan yoksunsun..Madem Taberi'ye göre Hz. Ebu Bekir ashabın en faziletlisi değildi bana söyleyebilirmisin taberi'ye göre (senin uydurma rivayetlerine göre değil ) Hz. Ebu Bekir neden ilk halife olarak seçildi?
                  İkinci olarak bana söyleyebilirmisin Taberi'ye göre ashabın en faziletlisi kimdi?
                  [/quote]
                  şianın rivayetleri savunduğunuz sünni rivayetlere göre kıyaslanmayacak kadar sahihtir. siz bunlara uydurma diyerek Peygamberi boş veya uygulanamayacak bir konuşma yapmakla suçladığınızın farkında mısınız! çünkü Peygamber s.a.a buyuruyor benden sonra sapıtmamak için Kur'an ve Ehlibeytime sarılın.

                  siz Ehlibeyt rivayetlerine uydurma demekle Peygamberin, "hiç bir rivayette bulunmamış (size göre) Ehlibeyte bizim uymamızı emrettiğini iddia etmiş oluyorsunuz. Peygamberimiz Ehlibeyte uyun dediyse (ki demiş) Ehlibeytin rivayetleri size göre şiada değilse o zaman nerede? ben Ehlibeyte nasıl uyacağım? Ehlibeyt katili ve düşmanı Ebu hureyre ibn ömer annemiz Aişe ve diğerlerinden gelen uydurma rivayetlerle mi Ehlibeyte uyacağım?

                  Taberi şii değildir. ve onun ashabın en faziletlisinin kim olduğu bizi zerre ilgilendirmediği gibi hakikati bile ifade etmez.

                  daha da garibi taberi ashabın en faziletlisi Ebubekir dedi diyorsunuz, biz Ali ashabın en faziletlisi demiyoruz ki onu Ehlibeyt kategorisinde görüyor ve değerlendiriyoruz. sizin gibi Ehlibeyti inkarla ashabı onların yerine oturtmuş mantığa göre hareket etmiyoruz ki..

                  Yorum


                    Ynt: ilk dönemde Ebu Bekir ve Ömer'in en üstün sahabe olduğu inancı varmıydı?

                    [quote author=ahmed.nazif date=1392731762 link=topic=25344.msg172481#msg172481]
                    Bunun cevabını kendi sitem de verdim..Alakasız yerden yaklaşıyorsun..Bizim hadis kitaplarından sana malzeme çıkmaz..:
                    Hüzeyfe dedi ki: “Bunlardan biri münafıktır”

                    İddia:..bana ibni Numeyr anlattı, dedi ki: babam bana Ameş’ten, o da şakik’den şöyle anlattı, dedi ki: Bir gün Hüzeyfe ile oturuyorduk. O sırada Abdullah b. Mesud ile Ebu Musa el-Eş’ari yanımıza geldiler. Hüzeyfe dedi ki: “Bunlardan biri münafıktır”. sonra dedi ki: “insanlar içerisinde hal ve davranış açısından Rasulullah s.a.a’e en fazla benzeyen Abdullah’tır.”...Fesevi, “el-Marife vet-Tarih”, 2/771, hadis 245 ...hadisten açıkça görüldüğü gibi Nebi s.a.a’in sahabesi Huzeyfe b. Yeman r.a nasibilerin “sahabe” adını taktıkları imamları Ebu Musa el-Eşari’nin münafık olduğunu bildirmektedir.
                    Cevab: Hadis ilmi çok geniş , çetrefilli , vukufiyeti zor , kuralları ayrıntılı bir alandır..Rivayetlerdeki çeşitlilik , tenakuz aynı konuya giren tüm hadisleri beraber değerlendirmeyi zorunlu kılar..Kişi Muhteliful Hadis konusundaki derinliği nispetinde bu ilimden pay sahibidir.. Sahih dahi olsa tek bir hadis görüp ona balıklama atlayanın nasibi ise ancak denizdeki balık kadardır.Bir kere en başta hadis ilmi cerh ve tadilin içtihadi olduğuyla ve hadislerin tevatür seviyesine ulaşmadığı sürece zanniliğinin esas olduğuyla başlar.Bu basitçe ahad (tekil) hadislerin senedi ne kadar sahih dahi olsa doğruluğunun şüpheden ari olmadığını ifade eder.Zan ile şüphe ile bu kadar ilintili bir ilimde tek bir hadis üzerinden kesin kanaatler sergilemek , ya şov yapmak , ya fitne çıkarmak ya da ben bu ilimden nasipsizim ey millet demekten başka bir şey değildir.Bunun yerine yapılması gereken şey "bu konudaki en sahih kavil/rivayet , en doğru kanaat ve en ilmi sonuç " budur diyebileceğin bir araştırma içine girmektir...Hadis usulünde ilk ders budur.Tek bildikleri usul saldırmak , öfke kusmak , ön yargılarını besleyecek kırıntılar aramak olan şahıslar bu usulden de nasipsizdir..Bu Rafizinin yaptığını hadis ilmiyle uğraşan ne bir alim ne allame , ne muhaddis ne fakih , ne amatör ne profesyonel ne az bilgili ne çok bilgili hiç bir kimse yapmamıştır.Eğer yaptıysa çıksın desin ki işte şu alim , veya şu hadis usulü böyle hükmeder .Diyemez..
                    Hatta amatör seviyede hadisle uğraşan bile hadislerdeki zannilik hususundan haberdardır ve zanni hadisler üzerinden eğer iştihar veya tevatür seviyesine ulaşılmamışsa katiyet çıkarılamayacağını , kesin konuşulamayacağını bilir..Peki bu Rafizi ne yapmaya çalışıyor?Fitne denizine oltasını salmış belki kendi gibi nasipsiz bir balık yakalayabilir miyim onun derdinde....Bunu geçtik , bir hadis sahih dahi olsa kendinden daha sahih hadisler karşısında delil olamaz , onlara baskın çıkamaz..
                    Şimdi sorarım ben ..Şu güya bizim kaynaklardan kafa karıştırıcı ıvır zıvır bilgiler ,ravi-rivayet hataları, şazz, zayıf veya münker rivayet bulup ta bizi kendi silahımızla vurmaya ve deplasmanda mat etmeye çalışan uyanık Rafizi..Sen diyebiliyor musun ki bizim kaynaklarda Ebu Musa hakkındaki en sahih rivayet budur?Ve rivayetlerin geneli bu minvaldedir?Veya onun hakkındaki rivayetlere bakan aynen senin yaptığın gibi onun şeksiz şüphesiz bir münafık olduğunu anlar. Belki kaynaklarda Ebu Musa (r.a.) ile ilintilenecek bin rivayet varsa biri de böyle bir çürüklük içeriyor diye tüm diğer rivayetler mağlup mu olur ?..Şimdi sen şu şam kurnazlığınla bizi alt etmiş mi oldun?..Teslim olup Şiiliği seçmekten başka yolumuz kalmadı mı?..Buraya bizim kaynaklardan onlarca sahih hadis sıralasam ki Ebu Musa el Eşariyi göklere çıkarıyor o zaman ne olacak?Müslümanlığın gerektirdiği tarafsızlığı , aklı, hikmeti , ilim irfanı , marifet , ihtiyat şuurunu kuşanıp "böyle bir rivayet var ama sizin kaynaklara bakarsak bu rivayet delil olmaktan uzak" diyebilecek misin? İslamiyet , Kuran ,Peygamberin getirdiği hikmet , sünnet insanlar ve hassaten Sahabiler hakkında atıp tutmayı kolaylaştırmış mı yoksa zorlaştırmış hatta o kapıyı kapatmış mı?
                    Hz.Alinin hakemliğini yapan bir Sahabi hakkında bu kadar gelişigüzel konuşmak Hz.Aliye de saygısızlıktır..Mademki imamlarınız gaybı biliyor; Ebu Musa'yı da münafık olarak biliyorsa neden bile bile kaybedeceği bir hakemliğe razı olmuş?..Şimdi dersen ki o işte rızası yoktu, 90 bine yakın Hz.Ali ordusu içinde Haricilerin sayısı ne idi?:10-12 bin
                    ..Hz.Ali'nin yaptığı savaşlar içinde en kolayı Haricilerle yapılan Nehrevan olmuştur..Hz Ali tarafında ölenler parmakla gösterilecek kadar azdı..Binlerce Harici pırasa doğrama kolaylığında yok edildiler..90 bin kişinin 10 bin kişiye tam teslim olması mümkün mü?Bir tarafta Eşter ve Hz Ali bir tarafta bunlara kafa tutan yüzde 10'luk bir kesim....
                    Nihayetinde rızası olmasa bile , mefdul görse, şerh koysa dahi bu hakemliği kabul etti mi :etti..Eğer bilseydi ki bu tayinin sonucu kesin bir mağlubiyet ve Hz. Muaviye (r.a.)karşısında yenik ilan edilmek; Ebu Musa'nın tüm hüneri yalın bir nifak(öyle ki farazi Tebük suikastında kendisine rol dahi biçmişlerdir) her durumda Haricileri karşı tarafa Hz.Muaviye'nin saflarına yollayıp hepsinin icabına beraberce bakmayı denerdi/(sizin itikadınızca)denemeliydi de..Onlarca senelerdir takıyye ile yaşayan Hz Ali bu riske girerdi/girmeliydi...Ne de olsa Hz Muaviye'nin ordusu dağılma sürecine girmiş, bocalama hat safhada...Eşter harika bir mücadele sergiliyor .Zafere ramak kalmış..
                    Hz.Ali Bu hakem tayininden sonucun kendi lehine neticeleneceğine dair ümidini tarih kitapları nakleder..Bir münafıktan beklenmeyecek performans olsa gerek!
                    Unutmadan "Nebi s.a.a’in sahabesi Huzeyfe b. Yeman" diye takdim ettiğiniz sahabi sizin mezhebe göre Resululah'ın vefatıyla küfre düşmeyen 3 sahabi içinde var mı ?Yoksa o da küfür ve irtidat çamuruna sokup , çıkarıp telafi için zoraki/yalandan övdüğünüz sahabiler(ki onların da sayısı pek fazla değil)arasın da mı? Sizi önce Allah'a sonra Hz Selman'a havale ediyorum:
                    Amr İbnu Ebi Kurre anlatıyor: "Huzeyfe radıyallahu anh Medain'de iken, Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'ın öfke halinde, ashabından bazılarına sarfettiği sözleri anlatıyordu. Huzeyfe'den bunları işitenlerden bir kısmı Selman radıyallahu anh'a gelip, Huzeyfe'nin anlattıklarını kendisine söylüyorlardı. Selman da onlara:
                    "Huzeyfe söylediğini daha iyi bilir!" diyordu. Onlar da tekrar Huzeyfe'nin yanına dönüp kendisine:
                    "Biz senin söylediklerini Selman'a sorduk. Ne tasdik etti ne de reddetti" dediler. Bunun üzerine Huzeyfe (Sebze tarlasında bulunan) Selman radıyallahu anhüma'nın yanına gidip:
                    "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'dan işittiğim şeyler hususunda beni niye tasdik etmedin?" diye sordu. Selman da:
                    "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm öfkelenir ve öfkeli iken konuşurdu. Razı olur ve rıza halinde de konuşurdu!" cevabını verdi ve sonra devamla:
                    "Ey Huzeyfe! dedi. Sen, kalplerde,bir kısım insanlara sevgi, bir kısım insanlara buğz hasıl edip aralarında ihtilaf ve ayrılıklara sebep olan bu konuşmalardan vazgeçsen olmaz mı! Nitekim biliyorsun ki, Resulullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün) hutbesinde şöyle buyurmuştu: "Allahım! Ben senin katından bir garanti talep ediyorum: Ümmetimden kime öfkeli halimde (haksız yere) sebbetmiş veya lanet etmiş (veya vurmuş veya incitmiş) isem -ki ben de ademoğluyum, tıpkı onların öfkelenmeleri gibi öfkelenirim. Halbuki sen beni alemlere rahmet olarak gönderdin- bu (haksız sözümü) o kimseler için Kıyamet günü rahmet, (zekat, ecir, yakınlık vesilesi, tuhûr) kıl. (Ta ki o vesile ile sana yaklaşsın!)"
                    Ey Huzeyfe! Allah'a yemin olsun, ya bu konuşmalardan vazgeçeceksin, yahut da seni Ömer İbnu'l-Hattab radıyallahu anh'a yazıp şikayet edeceğim!"
                    Ebu Dâvud, Sünnet 11, (4659).

                    [/quote]
                    bu uzun mesaja uzun cevap vermek zorunda oldugumuzdan bir kac bolumde bunu yapacagiz insaAllah

                    1)
                    yazilardaki kirmizilar ahmed.nazife siyah yazilar tarafima aittir.


                    Cevab:Hadis ilmi çok geniş , çetrefilli , vukufiyeti zor , kuralları ayrıntılı bir alandır..Rivayetlerdeki çeşitlilik , tenakuz aynı konuya giren tüm hadisleri beraber değerlendirmeyi zorunlu kılar..
                    Şu garabete bakın! Sanki konuşan tahrif edilmiş bir dinin mensubu ve tahrif edilen dindeki malzemelerden hakikatleri ayıklamakla görevli!
                    Din bu mudur? Hadisleri ne hale getirdiniz? Getirdiniz diyorum çünkü Peygamber s.a.a’ten hemen sonra sizin için en faziletli olan Ebubekir başa geçmedi mi? Ebubekir Kur’an gibi hadisleri de toplasaydı toplam hadis sayısı kaçtı? Bu vahamete düşülür müydü?
                    En faziletli ve hilafeti hak etmiştir dediğiniz Ebubekir başa geçecek, sonra diğer faziletliler onu takip edecek, hadisleri yaktıracaklar rivayetini yasaklayacaklar, sonra aradan 250 yıl geçecek hadislerin canlı şahitleri sahabe ölüp gidecek hatta onu gören tabiun bile yeryüzünden silinecek. 100bin civarındaki sahih hadisler içine uydurmalar katılarak bir milyona çıkacak. Olaylar silinecek şahitler kaybolacak. Ardından buhari çıkacak işi temizlemeye çalışacak!
                    Bu arada siz (Sünniler) hem Ebubekir ve diğer iki halifenin daha hadisler taze ve sağlamken onları yaktırıp rivayetini zorlaştırmasıyla da övüneceksiniz, hem de aradan 250 yıl geçip de uydurmalar on katına çıkınca doğrusunu ayırmak için kilometrelerce yok kat edip ince eleyip sık dokumasıyla da övüneceksiniz. Cerh tadil çalışmasını öve öve bitiremeyeceksiniz. E cerh ve tadil çalışmasına gerek yokken Ebubekir neden rivayeti yasakladı, Ömer neden ravileri işinden men etti? Hani ashab adildi toptan! Cerh tadil çalışmasından istisna idi? Ebubekir ve ömer böyle görmüyor muydu? Onlar öyle görmemişler idiyse siz neden onlar gibi görmüyorsunuz?
                    Kendi hadis karmaşıklığınızdan dolayı bizi neden mecburiyete sokuyorsunuz ki? Bir şii Sünniliğin hadis garabeti karışıklığı ve tutarsızlıkları içinde gözü yumuk istidlal edebilir mi? Bunu mu bekliyorsunuz? Şia için sunni hadislerin geçerliliği mi var ki o istediğiniz gibi tutarsızlıklarla uğraşıp dursun?

                    Kişi Muhteliful Hadis konusundaki derinliği nispetinde bu ilimden pay sahibidir.. Sahih dahi olsa tek bir hadis görüp ona balıklama atlayanın nasibi ise ancak denizdeki balık kadardır.
                    Muhteliful hadis sizin Ehlibeyti reddetmeniz ve Ehlibeyt düşmanlarından hadis almanız sebebiyle çıkmış olan ve yine sizi bağlayan sorundur. Geceleyin karanlıkta odun toplayan gibidir bu konuda Sünniler. İlim menbaı Ehlibeyt İmamlarını bırakmanın cezasını işte böyle öderler. Ödeyecekler de!
                    Hayır bu yolu dini bu hale getirmeyi yazan Allah değildir. Allah böyle saçma bir sistem koymaz. Allah, Peygamberinin masum olduğunu her konuşmasının vahiy ve çok değerli olduğunu buyurmuştur. Bize Kur’an yeter Peygamberin sözleri gereksiz tedbiri anlamsız bu adam sayıklıyor diyenlerin dini bu hale getirmesinin sorumlusu Allah ve Resulü değildir. Ehlibeyti reddedenlerdir. Onların nasibi denizdeki balık kadar bile değildir.
                    Bir kere en başta hadis ilmi cerh ve tadilin içtihadi olduğuyla ve hadislerin tevatür seviyesine ulaşmadığı sürece zanniliğinin esas olduğuyla başlar.Bu basitçe ahad (tekil) hadislerin senedi ne kadar sahih dahi olsa doğruluğunun şüpheden ari olmadığını ifade eder.
                    Hayır bu doğru değildir. Hem Sünniliğe hem de Kur’an’a göre bu bilgiler yanlıştır. Cerh tadil çalışmasını Sünni hadisçiler hadislerdeki bilgiler zan seviyesine yükselsin diye mi yaptılar? Eğer Sünnilerde ahad haberleri bir zan diyerek atacak olsan hiç hadis kalmaz . bu da ortada dini yaşantı adına hiçbir şeyin kalmaması anlamına gelir çünkü dindeki bir çok hükmün ve ibadet şekline ait bilgi ahad yolla gelmektedir. Ahad haber zan ifade ediyorsa, bir haberin ahad olduğunu ifade zan ifade etmiyor mu? Ahad konusunda da tevatür derecesinde ittifak gerekmiyor mu? Bu birinci nokta. İkinci nokta bu zan bile olsa ahad haberin bilgi ifade etmediği iddiası da yanlıştır. Çünkü ayette zannın tümden değersiz olduğu bilgi ifade etmediği söylenmez zannın bazısı zan bilgi ifade etmez der. Eğer ahad haber senedi ne sahih olsa da şüpheden aridir diye sadece mutezile ya da vahhabizmin etkisiyle söylenirse bu söz ravilere güvensizlik ile cerh tadil çalışmasını boşa çıkarmak olur. Bu ise genel Sünni teamüle zıttır.
                    Diğer yandan ahad haber Kur’an’ göre de akla göre de, senedi sahih olmak şartıyla mutlak bilgi ifade edebilir. Örneğin dinde bir çok suçun tespiti iki şahitle yapılır bu yolla kesin bilginin hasıl olduğu sebebiyle suçlu infaz edilir. 4 ravi bir haber tevatür derecesine taşımaz. Ama dinde 4 şahitle bir evli zani recmedilir. Bu da şimdi ahad haberle bilgi edinilmeden zanni oluşla mı bir cana kıyılması anlamına gelecek? Hadi şiayı yanlış tanıtıyorsunuz, Sünniliği neden yanlış tanıtıyorsunuz? Ahad haber Sünnilikte mi zan ifade ediyor. Namazla oruçla ve diğer ibadetlerle ilgili yığınla kural veya hüküm ahad yolla geliyor. Bu durumda Sünnilik (hadi bize göre öyle de ) size göre de mi zandan ibaret oluyor. Sünniliğin kaç inancı ve ibadet şekli mütevatir yolla gelmiş?
                    Ahad haber zan diyen bu dini terk edip gitmelidir. Çünkü dinin tamamı ahad yolla gelen haberdir. Peygamberin Allah’tan vahiy aldığı ahad yolla gelir. Tek kişi Muhammed bunu haber vermektedir. Siz ama o peygamberdi mucizesi vardı falan derseniz sonuçta ahad mütevatir sayı bakımından bir tasniftir. Tek kişi ahad olmaktadır. Eğer diyorsanız onun bilgisi hariç çünkü şu şu.. nedenler vardır o zaman ben de derim ki diğer ahadlar için neden geçerli değil ki bu?

                    Yorum


                      Ynt: ilk dönemde Ebu Bekir ve Ömer'in en üstün sahabe olduğu inancı varmıydı?

                      "Zan ile şüphe ile bu kadar ilintili bir ilimde tek bir hadis üzerinden kesin kanaatler sergilemek , ya şov yapmak , ya fitne çıkarmak ya da ben bu ilimden nasipsizim ey millet demekten başka bir şey değildir.Bunun yerine yapılması gereken şey "bu konudaki en sahih kavil/rivayet , en doğru kanaat ve en ilmi sonuç " budur diyebileceğin bir araştırma içine girmektir...Hadis usulünde ilk ders budur.Tek bildikleri usul saldırmak , öfke kusmak , ön yargılarını besleyecek kırıntılar aramak olan şahıslar bu usulden de nasipsizdir.."
                      Bir ilmi zan haline indirgemek en büyük fitne değil midir? En büyük nasipsizlik değil mi? Hani Sünni hadis ilminin zandan ibaret olduğunu biz Şiiler diyelim. Ama bunu Sünniler dese ne yapacağız? Ha işte bu durumda Sünniliğin elinde var olan da gidecek ve yerine hiçbir şey konamayacak. Bu durumda onlara hakikatleri anlatmak daha imkansız hale gelecek. Tıpkı muharref de olsa bir ilahi kitabımız var deyip Tevrat ve incile sarılanlarda olduğu gibi Sünni hadislere itikadı sağlama çabasına giriyoruz biz. Yoksa hiçbir dayanak kalmıyor. İran İslam inkılabının şii niteliğine rağmen Sünni şehirlere kamyon kamyon Sünni hadis kitabı taşıdığını bir İranlı ilim adamı anlatmıştı. Sırf bu gerekçe ile. Çünkü bozuk da olsa bir kitap olması bir çok şeyi diri tutmaktadır. Biz de aynı yöntemi uyguluyoruz. Ancak yukarıdaki satırlar bereket ki Sünnilerin genelince paylaşılmıyor ve Sünniler arasına sızmış bulunan mutezili vahhabi ve selefilerce dillendiriliyor. Tabi bu kesim de müsteşrik destekli ve planlı hareket etmekteler.

                      Bu Rafizinin yaptığını hadis ilmiyle uğraşan ne bir alim ne allame , ne muhaddis ne fakih , ne amatör ne profesyonel ne az bilgili ne çok bilgili hiç bir kimse yapmamıştır.Eğer yaptıysa çıksın desin ki işte şu alim , veya şu hadis usulü böyle hükmeder .Diyemez..
                      Hatta amatör seviyede hadisle uğraşan bile hadislerdeki zannilik hususundan haberdardır ve zanni hadisler üzerinden eğer iştihar veya tevatür seviyesine ulaşılmamışsa katiyet çıkarılamayacağını , kesin konuşulamayacağını bilir..Peki bu Rafizi ne yapmaya çalışıyor?Fitne denizine oltasını salmış belki kendi gibi nasipsiz bir balık yakalayabilir miyim onun derdinde....

                      Hayır şii anlamında rafizi kelimesini kullanıyorsanız Şiiler Sünni hadis sistemindeki yanlışlık ve çelişkileri belirtir ve toplumu aydınlatırlar.
                      Bunu geçtik , bir hadis sahih dahi olsa kendinden daha sahih hadisler karşısında delil olamaz , onlara baskın çıkamaz..
                      Bir hadis sahih olduğunda kendinden daha sahih hadisler karşısında delil olamaz cümlesi ne demektir? Burada Sünni hadis sistemi bakımından sırf ravi incelemesiyle sahih denilen hadis kastediliyor. Ben Sünniyken bunu çok düşünürdüm. Bir hadisin tüm aktaranları (ravileri) sağlam olacak ama hadis uydurma olacak?! Bu nasıl olabilir diye. Eğer bilen varsa bu açmazı bana açıklasın! Yani bunun bir çözümü yok. Eğer ravilere güvenilir sağlam diyorsanız buna rağmen yanlış uydurma rivayet etmişlerse o zaman geriye tek çözüm kalıyor, sahihlik ve güvenilirlik kriterlerinizi değiştirin demek onlar sağlam değil!
                      Şimdi sorarım ben ..Şu güya bizim kaynaklardan kafa karıştırıcı ıvır zıvır bilgiler ,ravi-rivayet hataları, şazz, zayıf veya münker rivayet bulup ta bizi kendi silahımızla vurmaya ve deplasmanda mat etmeye çalışan uyanık Rafizi..Sen diyebiliyor musun ki bizim kaynaklarda Ebu Musa hakkındaki en sahih rivayet budur?Ve rivayetlerin geneli bu minvaldedir?Veya onun hakkındaki rivayetlere bakan aynen senin yaptığın gibi onun şeksiz şüphesiz bir münafık olduğunu anlar. Belki kaynaklarda Ebu Musa (r.a.) ile ilintilenecek bin rivayet varsa biri de böyle bir çürüklük içeriyor diye tüm diğer rivayetler mağlup mu olur ?..Şimdi sen şu şam kurnazlığınla bizi alt etmiş mi oldun?..Teslim olup Şiiliği seçmekten başka yolumuz kalmadı mı?..Buraya bizim kaynaklardan onlarca sahih hadis sıralasam ki Ebu Musa el Eşariyi göklere çıkarıyor o zaman ne olacak?Müslümanlığın gerektirdiği tarafsızlığı , aklı, hikmeti , ilim irfanı , marifet , ihtiyat şuurunu kuşanıp "böyle bir rivayet var ama sizin kaynaklara bakarsak bu rivayet delil olmaktan uzak" diyebilecek misin? İslamiyet , Kuran ,Peygamberin getirdiği hikmet , sünnet insanlar ve hassaten Sahabiler hakkında atıp tutmayı kolaylaştırmış mı yoksa zorlaştırmış hatta o kapıyı kapatmış mı?

                      Hz.Alinin hakemliğini yapan bir Sahabi hakkında bu kadar gelişigüzel konuşmak Hz.Aliye de saygısızlıktır..Mademki imamlarınız gaybı biliyor; Ebu Musa'yı da münafık olarak biliyorsa neden bile bile kaybedeceği bir hakemliğe razı olmuş?..Şimdi dersen ki o işte rızası yoktu, 90 bine yakın Hz.Ali ordusu içinde Haricilerin sayısı ne idi?:10-12 bin

                      ..Hz.Ali'nin yaptığı savaşlar içinde en kolayı Haricilerle yapılan Nehrevan olmuştur..Hz Ali tarafında ölenler parmakla gösterilecek kadar azdı..Binlerce Harici pırasa doğrama kolaylığında yok edildiler..90 bin kişinin 10 bin kişiye tam teslim olması mümkün mü?Bir tarafta Eşter ve Hz Ali bir tarafta bunlara kafa tutan yüzde 10'luk bir kesim....

                      Nihayetinde rızası olmasa bile , mefdul görse, şerh koysa dahi bu hakemliği kabul etti mi :etti..Eğer bilseydi ki bu tayinin sonucu kesin bir mağlubiyet ve Hz. Muaviye (r.a.)karşısında yenik ilan edilmek; Ebu Musa'nın tüm hüneri yalın bir nifak(öyle ki farazi Tebük suikastında kendisine rol dahi biçmişlerdir) her durumda Haricileri karşı tarafa Hz.Muaviye'nin saflarına yollayıp hepsinin icabına beraberce bakmayı denerdi/(sizin itikadınızca)denemeliydi de..Onlarca senelerdir takıyye ile yaşayan Hz Ali bu riske girerdi/girmeliydi...Ne de olsa Hz Muaviye'nin ordusu dağılma sürecine girmiş, bocalama hat safhada...Eşter harika bir mücadele sergiliyor .Zafere ramak kalmış..

                      Hz.Ali Bu hakem tayininden sonucun kendi lehine neticeleneceğine dair ümidini tarih kitapları nakleder..Bir münafıktan beklenmeyecek performans olsa gerek!

                      Unutmadan "Nebi s.a.a’in sahabesi Huzeyfe b. Yeman" diye takdim ettiğiniz sahabi sizin mezhebe göre Resululah'ın vefatıyla küfre düşmeyen 3 sahabi içinde var mı ?Yoksa o da küfür ve irtidat çamuruna sokup , çıkarıp telafi için zoraki/yalandan övdüğünüz sahabiler(ki onların da sayısı pek fazla değil)arasın da mı? Sizi önce Allah'a sonra Hz Selman'a havale ediyorum:

                      Amr İbnu Ebi Kurre anlatıyor: "Huzeyfe radıyallahu anh Medain'de iken, Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'ın öfke halinde, ashabından bazılarına sarfettiği sözleri anlatıyordu. Huzeyfe'den bunları işitenlerden bir kısmı Selman radıyallahu anh'a gelip, Huzeyfe'nin anlattıklarını kendisine söylüyorlardı. Selman da onlara:

                      "Huzeyfe söylediğini daha iyi bilir!" diyordu. Onlar da tekrar Huzeyfe'nin yanına dönüp kendisine:

                      "Biz senin söylediklerini Selman'a sorduk. Ne tasdik etti ne de reddetti" dediler. Bunun üzerine Huzeyfe (Sebze tarlasında bulunan) Selman radıyallahu anhüma'nın yanına gidip:

                      "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'dan işittiğim şeyler hususunda beni niye tasdik etmedin?" diye sordu. Selman da:

                      "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm öfkelenir ve öfkeli iken konuşurdu. Razı olur ve rıza halinde de konuşurdu!" cevabını verdi ve sonra devamla:

                      "Ey Huzeyfe! dedi. Sen, kalplerde,bir kısım insanlara sevgi, bir kısım insanlara buğz hasıl edip aralarında ihtilaf ve ayrılıklara sebep olan bu konuşmalardan vazgeçsen olmaz mı! Nitekim biliyorsun ki, Resulullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün) hutbesinde şöyle buyurmuştu: "Allahım! Ben senin katından bir garanti talep ediyorum: Ümmetimden kime öfkeli halimde (haksız yere) sebbetmiş veya lanet etmiş (veya vurmuş veya incitmiş) isem -ki ben de ademoğluyum, tıpkı onların öfkelenmeleri gibi öfkelenirim. Halbuki sen beni alemlere rahmet olarak gönderdin- bu (haksız sözümü) o kimseler için Kıyamet günü rahmet, (zekat, ecir, yakınlık vesilesi, tuhûr) kıl. (Ta ki o vesile ile sana yaklaşsın!)"

                      Ey Huzeyfe! Allah'a yemin olsun, ya bu konuşmalardan vazgeçeceksin, yahut da seni Ömer İbnu'l-Hattab radıyallahu anh'a yazıp şikayet edeceğim!"

                      Ebu Dâvud, Sünnet 11, (4659).[/font][/color]

                      Yorum

                      YUKARI ÇIK
                      Çalışıyor...
                      X