Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #46
    Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

    [quote author=gulistan_2 link=topic=3987.msg36876#msg36876 date=1245146225]
    imam'a olan hayranligim arttikca artiyor
    ve bir devrim olmasi icin mucizeler beklenmesinin insanin kendisini engellemesinden baska birsey olmadigini anliyorum
    yazinin devamini da ilgi ile okuyacagim
    Allah razi olsun

    [/quote]

    Sizden de Allah razı olsun
    Yezid,bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın. Çok sürmeyecek;Peygamberin evlatlarının kanını akıtmak ve Ehl-i Beyt'ine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Peygamberin huzuruna çıkacaksın.Ogün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır.

    Yorum


      #47
      Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

      "İmam Humeyni -ks- bu konuşmasında da şahla İsrail arasındaki gizli anlaşma ve ilişkileri ifşa etmekte ve şöyle haykırmaktaydı:"...Ey ahali! Ey bütün dünya! Biliniz ki bizim halkımız, İsrail'le antlaşma yapılmasına karşıdır! Bize; İslam düşmanıyla antlaşmada bulunmamamızı söyleyen milletimiz değil, ulemamız değil, bizzat dinimizdir, dinimiz böyle emretmektedir bize!"

      İmam bu konuşmasında şahtan bahsederken "herif" tabirini kullanacak ve şöyle diyecekti:"...Yanılıyorsunuz; Humeyni bile sizinle uzlaşsa, müslüman halk uzlaşmayacaktır sizinle! Yanılıyorsunuz; biz siperimizi değişmedik, yine aynı siperdeyiz. İslama karşı olduğu halde onayınızdan geçmiş bulunan bütün antlaşma ve kararnamelere karşıyız. Bütün zorbalıklara karşıyız... Aziz milletimiz, İsrail'den ve ona uşaklık edenlerden şiddetle nefret etmektedir; İsrail'le uzlaşan devlet ve hükumetlerden nefret etmektedir!"

      15 Hordad kıyamının ilk yıldönümü, miladi tarihle 1964'e rastlayan hş. 1343'te İmam Humeyni'yle diğer taklid mercii Müçtehidlerin müştereken yayınladığı bir bildiriyle anıldı; yine her medrese ayrıca yayınladığı bildirilerle bu anma törenlerine katılmış oldu ve 15 Hordad günü tüm ülkede "genel yas günü" ilan edildi(29). Hş. 1343'ün Tir ayında büyük mücahid Ayetullah Talagani'yle, İran Hürriyet Hareketi (Nehzet-i Azadi-ye İran) liderlerinden mühendis Mehdi Bazergan Bey 15 Hordad kıyamını desteklemiş oldukları gerekçesiyle tutuklanarak şah rejiminin askeri mahkemelerinde yargılandıktan sonra uzun yıllar sürecek bir hapis hayatına mahkum edildiler. İmam Humeyni -ks- bu sırada bir bildiri yayınlayarak" -onları mahkum etmek için- haklarında karar verenler kendilerini çetin bir geleceğin beklediğini bilmelidirler!" cümlesiyle yetkilileri tehditkâr bir dille uyardı(30). Aynı şekilde İmam -ks- hareketin adım adım hedefe ulaşmasını sağlamak amacıyla İran'ın dört bir yanındaki alimlerin -kendi bölgelerinde- düzenli bir şekilde her hafta biraraya gelip toplantı yaparak halkın kıyamını yönlendirip idare etmesini önerdi."
      Yezid,bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın. Çok sürmeyecek;Peygamberin evlatlarının kanını akıtmak ve Ehl-i Beyt'ine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Peygamberin huzuruna çıkacaksın.Ogün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır.

      Yorum


        #48
        Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

        "Kapitülasyonların Yeniden Gündeme Getirilmesi Karşısında İmam'ın -ks- Tekrar Kıyam Etmesi ve Türkiye'ye Sürgün

        Olaylar bu cihette cereyan ederken, kanlı katliamlar, baskılar, tutuklama ve zindanlarla halkı yıldırdığını ve asıl maniaları ortadan kaldırabildiğini zanneden şah, her zamanki mağrur haliyle ve gerçekte Amerika'nın sürekli baskıları karşısında, Beyaz Saray'dan kendisine dikte ettirilen reformları uygulama safhasına koymakta ısrarlıydı. Orduyla rejimin üst düzey yetkilileri, ekonomi ve diğer yapılanmalar sahasında gerçekleşmesi düşünülen bu reformlar neye mal olursa olsun Amerika'nın çok yönlü nüfuz ve baskılarıyla ve yine bizzat Amerikalı yetkililerin denetim ve kontrolü altında yaptırılacaktı. Bu nedenle Amerikalıların İran'da tam dokunulmazlık ve tam yetkilerle donanmasını engelleyen hukuki ve kanuni yapının yeniden düzenlenmesi ve onların güvenliklerinin garanti altına alınması bu işin en önemli şartıydı. Binaenaleyh İran'da bulunan bütün Amerikalıların tam bir diplomatik dokunulmazlık taşımalarını sağlama yönünde çalışmalar iredilikle başlatıldı ki buna "kapitülasyon sistemi" adı verilmişti. Kukla senatoyla şûrâ meclislerinin bu kapitulasyon yasa tasarısını onaylaması, İran'ın zaten bir pamuk ipliğine asılı bulunan bağımsızlığının artık tamamen ortadan kaldırılması anlamına geliyordu. Rejime karşı çıkan inkılabi insanların sesinin acımasız yöntemlerle bastırılması, hapis, işkence, sürgün ve şahın halkın ensesine tam bir polis rejimi oturtmuş olması kimsede eleştiri ve itiraz cüreti bırakmamıştı. Bu büyük ihanete de yine İmam Humeyni'den başka başkaldıran olmadı; kendisini bekleyen bütün tehlikeleri bile bile tağutun ihanetini ifşa eden İmam -ks- inanılması güç bir fedakarlık ve yiğitlik örneği daha sergileyecek ve herşeyini yitirme pahasına da olsa dinini ve ülkesinin bağımsızlığını savunabilmek için bir kez daha kıyam edecekti. Hş. Aban ayının 4. günü şahın doğum günüydü; bu gün her yıl astronomik harcamalarla kutlanır, göstermelik kalabalıklarla, halkın şahı güya nekadar çok sevdiği (!) telkin edilmeye çalışılırdı. İmam Humeyni -ks- şahın ihanetlerini ifşa edip kıyamını başlatmak için bu tarihi seçmişti. İmam, çeşitli bölgelerdeki ulemaya mektuplar ve haberciler göndererek açıkça kıyama girişeceğini bildirdi. Durumu öğrenen şah, İmam'ı tehdit etmek ve o gün sözkonusu mevzulardan konuşma yapmaktan kendisini vazgeçirebilmek amacıyla özel temsilcisini Kum'a gönderdi. İmam -ks- şahın temsilcisini kabul etmeyecek, bu nedenle de şahın özel mesajı, İmam'ın büyük oğlu Ayetullah Hacı Seyyid Mustafa'ya -ra- iblağ edilecekti.

        İmam Humeyni -ks- tehditlere aldırmayarak önceden açıklamış olduğu gün minbere çıktı ve kendisini dinlemek üzere toplanan çok sayıda ulemayla diğer şehirlerden gelenlere ve Kum ahalisine karşı fevkalade çarpıcı bir hitabede bulundu; İmam'ın en kalıcı konuşmalarından biri olarak tarihe geçecek olan bu muazzam ve cesur hitabe, Amerikalı yöneticilerin İran'ın içişlerine karışmasını yargılayan ve bir İslam ülkesi olan İran'da şahın işlediği ihanetleri işfa eden korkusuz bir mahkeme olmuştu. İmam, herkesi şaşkına uğratan soğukkanlı bir kararlılık ve pervasızlıkla konuşmasına şöyle başlıyordu: "İzzet ve onurumuz çiğnendi... İran'ın azamet ve büyüklüğü yok edildi. İran ordusunun izzet ve onuru ayaklar altına alındı. Meclise bir kanun götürdüler, o kanunla biz Viyana antlaşmasına katılmış oluyoruz... Bu kanun gereğince İran'daki Amerikalı askerî müsteşarlara aileleriyle, teknik memurlarıyla, idari memurlarıyla, müstahdem ve hizmetçileriyle birlikte dokunulmazlık getirilmiş oluyor; İran'da hangi cinayeti işlerlerse işlesinler, bunlara kimse dokunamayacak!! Beyler, bu tehlikedir, uyarıyorum ben! Ey İran ordusu, bu tehlikedir, uyarıyorum ben!... Ey İran'ın siyasileri bu tehlikedir, İuyarıyorum ben!... Bu durumda haykırmayan vallahi günah işlemiş olur! Var gücüyle haykırmayan vallahi büyük günah işlemiş olur! Ey İslam büyükleri, ey baştakiler,İslamın feryadına yetişin! Ey Necef uleması, İslamın feryadına yetişin! Ey Kum uleması, yetişin İslamın feryadına!..."
        Yezid,bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın. Çok sürmeyecek;Peygamberin evlatlarının kanını akıtmak ve Ehl-i Beyt'ine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Peygamberin huzuruna çıkacaksın.Ogün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır.

        Yorum


          #49
          Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

          "Rahmetli İmam -ks- yine bu konuşmasında şu meşhur sözleri haykırıyordu: "Amerika İngiltere'den beter, İngiltere Amerikadan!... Sovyetler ikisinden de beter; biri diğerinden kötü kısacası!... her biri diğerinden daha aşağılık! Ama bugün bizim işimiz bu habislerle, yani Amerikalılarla!.. Amerika cumhurbaşkanı şunu bilsin ki kendisi, bizim halkımızın nazarında dünyanın en aşağılık insanıdır! Başımıza gelenlerin tamamı şu Amerika'dan gelmektedir, başımıza ne geliyorsa hep şu İsrail'den gelmektedir! İsrail de Amerika'dandır zaten!

          İmam Humeyni -ks- bu çarpıcı konuşmayı yaptığı gün -hş. 4 Aban 1343- yayınladığı inkılâbi bir bildiride şöyle diyordu: "Dünya şunu bilsin ki İran ve diğer müslüman milletler ne çekiyorsa hep ecnebilerin elinden çekmektedir. Amerika'dan çekmektedir. Müslüman milletler, başta Amerika gelmek üzere, ecnebilerden nefret etmektedir! İsrail ve yandaşlarını destekleyen, Amerika'dır. Müslüman Arapları evinden barkından, yerinden yurdundan edip avare hale getirmesi için İsrail'e güç veren, Amerika'dır."(32).

          Kapitulasyonla ilgili yasa tasarısının kabul edildiğini İmam'ın ifşa etmesi, İran'ı hş. 1343 Aban'ında yeni bir kıyam ve başkaldırının eşiğine getirdi. Ne var ki rejim bir yıl önce 15 Hordad'da bu olayı yaşamış olmanın verdiği tecrübeyle bu kez çok çabuk harekete geçip tedbir almıştı. Diğer taraftan, İmam'ın kıyamını destekleyen tanınmış dinî ve siyasi çehrelerin çoğu bu yıl şahın zindanlarında veya sürgündeydiler. Bazı büyük ulema ve taklid mercii müçtehidler de 15 Hordad kıyamının başlarında harekete katılmış olmalarına rağmen zamanla tedricen -şu veya bu sebeple- maslahatçı bir tavır takınmayı yeğleyerek mücadele sahnesinden çekilmiş ve İslam İnkılabı kesin zafere ulaşıncaya (1357/1979) kadar da bu münzevî tavırlarını sürdürmüşlerdi. Diğer taraftan, inkılaptan sonra ele geçen belgelein de açıkça ortaya koyduğu üzere o günlerde (hş. 1343 Aban'ında) Şeriatmedari gibi bazı dinadamları, belli halk kesimleri üzerindeki etki ve nüfuzlarını olumsuz yönde kullanarak taraftarlarının İmam'ın kıyam çağrısına uymamasını ve İmam'ın çağrıları karşısında sessiz kalmalarını sağlamaya çalışıyorlardı. Şah rejimi için büyük tehlike İmam Humeyni'ydi; zira rejim elinden gelen her yola her komploya başvurmuş, ama İmam Humeyni'yi bir türlü yıldıramamış, onu susturamamıştı. İmam Humeyni -ks- şimdi bütün İran müslümanları tarafından tanınan ve en çok sevilen rehber ve birçok müslümanın da taklid mercii olan ileri bir müçtehiddi.

          İmam'ı İran dahilinde tutuklayıp hapsetmenin, problemleri kat kat artırdığını daha önceden tecrübeyle tatmış olan şah rejimi, İmam'a bir suikast tertipleyip onu terör etmenin de, kontrolü imkansız bir genel ayaklanmaya yol açabileceği kanaatine varmıştı. Bu durumda şah rejimi için tek yol kalıyordu: İmam'ı İran dışına sürmek!

          Böylece hş. 13 Aban 1343 günü geceyarısından sonra, Tahran'dan gönderilen özel komandolar bir kez daha İmam'ın Kum'daki evini kuşattılar. Bu gizli kuşatmada ilginç bir takdir-i ilahi vuku bulacak ve tıpkı bir yıl önce olduğu gibi, ansızın içeriye giren memurlar İmam'ı gece -teheccüd- ibadetiyle meşgul olduğu bir sırada tutuklayacaklardı. İmam hemen tutuklanacak ve hiç vakit geçirilmeden tam bir gizlilik içinde Tahran Mehrabad havaalanına götürülecek önceden hazırlanmış askeri bir jetle özel askerî ve diğer güvenlik görevlilerinin sıkı kontrolü altında Ankara'ya götürülecekti.

          Ertesi günün akşam gazeteleri, Savak'tan aldıkları emirle "İmam'ın, ülkenin güvenliğine karşı eyleme girişme suçu"yla (!) sürgün edildiği haberini yayınlamışlardı. O günlerde İran'da estirilen hafakan ortamına rağmen bütün ülkede protesto ve itirazlar başladı; Tahran kapalıçarşı esnafı yürüyüş düzenleyerek olayı protesto etti, dînî ilmiye medreselerinde uzun bir süre ders yapılmadı, beynelmilel kuruluşlarla teşkilatlar ve taklid mercilerine binlerce imzalı mektuplar ve protesto yazıları gönderildi.

          İmam'ın sürgüne gönderildiği gün Ayetullah Mustafa Humeyni de tutuklanarak hapsedildi ve hş. 13 Dey 1343'te o da Türkiye'ye, babasının yanına sürüldü. İmam'ın -ks- Türkiye'deki sürgün dönemi çok zor şartlar ve kırıcı baskılarla geçti; Türkiye'de İmam'ın -ks- âlim elbisesi giymesine bile izin verilmemiş, İslam dünyasının yüzakı olan bu nadide alimin Hz. Resulullah'ın -saa- sünnetine uygun elbiseleri zorla üzerinden çıkarılmıştı. Ne var ki bu psikolojik ve fizikî baskıların hiçbiri İmam'ı uzlaşmaya zorlayamadı."
          Yezid,bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın. Çok sürmeyecek;Peygamberin evlatlarının kanını akıtmak ve Ehl-i Beyt'ine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Peygamberin huzuruna çıkacaksın.Ogün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır.

          Yorum


            #50
            Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

            "Ankara'da İmam'ın -ks- ilk ikamet ettirildiği yer Ankara Bulvar Palas Oteli'ydi, İmam -ks- bu otelin 4. katında 514 numaralı odaya yerleştirildi. Ertesi gün, olayın gizliliğini koruyabilmek ve İmam'ın -ks- ikamet mahalliyle ilgili bütün izleri silebilmek için İmam'ı buradan alarak Atatürk caddesindeki bir mahalle götürdüler. Birkaç gün sonra (21 Aban 1343) güvenlik tedbirlerini iyice pekiştirebilmek ve muhtemel her nevi irtibatın önünü kesebilmek amacıyla İmam'ı buradan da alarak Ankara'nın batısındaki Bursa'ya götürdüler. Bu süre zarfında İmam'ın -ks- herhangi bir siyasi girişimde bulunma imkanı tamamen sıfırlanmış ve İran'dan gönderilen özel memurlarla Türkiyeli memurlar tarafından geceli gündüzlü kontrol ve gözetime tabi tutulmuştur.

            İmam'ın Türkiye sürgünü 11 ay sürdü ve şah rejimi bu süre zarfında İran'daki mukavemetin geri kalan kısmını şiddet kullanarak bastırıp iyice sindirdi ve İmam'ın İran'da bulunmayışından faydalanarak Amerika'nın istediği reformları süratle uygulama safhasına geçirdi. Bu arada rejim, ulemaya halkın yoğun baskıları sonucu, ulema tarafından seçilen bazi temsilcilerin, İmam'ın sağlık ve güvenlik durumundan yakından haberdar olmaları için onları İmam'ın yanına göndermek zorunda kalmış ve birkaç kez yakın mülakata izin verilmişti. Bu arada İmam -ks- yakınlarına ve medrese ulemasına yazdığı bazı mektuplarda dua ve temenni kalıplarında işare ve imâ yoluyla, direnmeye devam ettiğini, hareketin sürdürülmesi gerektiğini anlatabilmeyi başarmış ve kendisine bazı dua kitaplarıyla fıkhî eserler gönderilmesini istemişti.

            Türkiye'deki sürgün ayları, İmam'a -ks- değerli eseri "Tahrir'ul Vesile"yi kaleme alma fırsatı kazandırdı. İmam Humeyni'nin fıkhî fetvalarını içeren bu eser cihad, savunma, emr-i bil maruf nehy-i an'il münker (iyiliği emredip kötülükten menetmek) ve günün meseleleri gibi genellikle unutulmaya yüztutan konularda islam fıkhının hükümlerini açıklayan ilk çağdaş kitap olma özelliğini taşıyordu. Bu arada, daha önce de değindiğimiz gibi; İmam'ın fıkıh ve usulle ilgili içtihâd ve görüşleri, Ayetullah Brucerdi'nin rıhletinden yıllar önce bizzat İmam tarafından çeşitli eserlerinde kaleme alınmış bulunuyordu ki, İmam'ın eserleriyle ilgili bahsimizde bunlara genişçe yer vermey çalışacağız inşaallah."
            Yezid,bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın. Çok sürmeyecek;Peygamberin evlatlarının kanını akıtmak ve Ehl-i Beyt'ine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Peygamberin huzuruna çıkacaksın.Ogün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır.

            Yorum


              #51
              Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

              "İmam'ın -ks- Türkiye'den Irak'a Sürgünü

              Hş. 13 Mehr 1344 günü İmam Humeyni -ks- büyük oğlu Ayetullah Hacı Mustafa'yla birlikte ikinci sürgün beldesine, yani Irak'a götürüldü. İmam'ın -ks- niçin Türkiye'den Irak'a götürüldüğü sorusu uzunca cevapları gerektirse de bunları şu başlıklar altında toplayabilmek mümkündür: İran içinde ve dışındaki medrese ve diğer dini çevrelerin mükerrer baskısı, yurtdışında okuyan İranlı müslüman öğrencilerin, İmam'ın serbest bırakılması yolundaki yoğun çabalarıyla gösteri ve protesto eylemleri, Amerika'nın daha fazla güven ve desteğini kazanmak isteyen şahın İran'da kendisinin duruma hakim bulunduğunu ve memleketin güllük gülistanlık olduğunu göstermek istemesi, Türkiye devletinin güvenlik ve psikolojik sorunları, Türkiye'deki dinî çevrelerden gelen baskıların giderek artması ve bütün bunlardan daha önemlisi: O günlerde Necef medreselerine egemen olan sükutce anti-Politik ortamla Bağdad rejiminin özel durumunun İmam'ı siyasi faliyette bulunmaktan alıkoyacağını zanneden şahın yanlış hesapları.

              İmam Humeyni'nin -ks- Bağdad'a indikten sonra ilk işi bu beldede bulunan Ehl-i Beyt imamlarına -s- ait türbe ve mekanları ziyaret etmek oldu; böylece Kâzımeyn, Sâmıra ve Kerbelâ şehirlerine bir haftalık bir ziyaretten sonra İmam, Necef'te kalacağı sürgün mahalline döndü. Gittiği bu şehirlerde ulema, din öğrencileri ve halk tarafından çok yakın bir ilgiyle karşılanması, İmam'ın 15 Hordad kıyamının mesajının İran sınırlarını çoktan aşıp dünya müslümanlarının kulağına vardığın ve İmam'ın bu diyarlardaki müslümanların gönlünde yer etmiş olduğunu göstermeye yetiyordu.

              Dönemin Irak cumhurbaşkanı Abdusselam Arif'in özel temsilcisiyle İmam Humeyni -ks- arasındaki kısa görüşme ve İmam'ın radyo televizyonlarla röportajda bulunma teklifini kesinlikle reddettiğini açıklaması; İmam'ın, başlattığı bu ilahi hareket ve kıyamı Bağdad rejimiyle Tahran rejimi arasında bir barış unsuruna indirgeyecek kadar basit ve uzlaşmacı bir lider olmadığını daha ilk günlerde Bağdad rejimine de ispatlamıştı. Bu yılmaz yöntem, İmam'ın Irak'ta sürgünde bulunduğu sürece hiç değişmedi. İmam'ı dünyanın tanınmış diğer inkılâbî ve siyasi çehrelerinden oldukça farklı ve üstün kılan bir diğer özelliği de buydu; birçok politikacının tam tersine o; en zor dönemler ve en çetin şartlarda dahi; nice kimseler için gayet normal karşılanan siyasi pazarlıklara asla girmemiş ve inandığı davanın kural ve prensiplerini asla pazarlık konusu etmemiştir. Oysa bugün herkes bunu bilmektedir ki İmam; Irak'la İran rejimleri arasında o günlerde vuku bulan sert sürtüşmelerden birinde Irak rejimine zerrece olsun yeşil ışık yakmış olsaydı Iraklılar, şaha karşı mücadelesini genişletebilmesi için İmam'ın istediği bütün imkanları seferber edecek ve onu sonuna kadar destekleyeceklerdi. Halbuki İmam -ks- böyle yapmamakla kalmadığı gibi; sözkonusu sürtüşme dönemlerinde her iki tarafla da mücadele etti ve hatta birkaç kez Irak rejimiyle karşı karşıya gelerek bu rejime karşı kıyama girişmenin eşiğine kadar geldi. İmam'ın -ks- nadide basireti ve fevkalade eğitimli kişiliği olmasaydı hiç şüphesiz İran'da daha önceki siyasi parti, hareket, kıyam ve grupların düştüğü hataya İslam İnkılabı da düşecek ve öncekiler gibi o da bağımlılık ve nihayet yenilginin acı akıbetinden kurtulamayacaktı."
              Yezid,bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın. Çok sürmeyecek;Peygamberin evlatlarının kanını akıtmak ve Ehl-i Beyt'ine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Peygamberin huzuruna çıkacaksın.Ogün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır.

              Yorum


                #52
                Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

                "İmam Humeyni'nin Necef'te 13 yıl süren sürgün hayatı boyunca çektiği sıkıntılar ve gösterdiği tahammül, İran ve Türkiye'dekinden çok daha fazlaydı. Her ne kadar Necef'te; görünüşte bu ülkelerdeki kadar direkt baskı ve kısıtlamalar yoktuysa da burada karşılaştığı muhalefetler, aldığı dil yaraları ve haksız eleştiriler düşman cephesinden değil, dost cephesinde görünen dinadamı kılığına bürünüp âlim elbisesi giymiş "dünyaperest"lerden geldiğinden tahammülü çok zor ve müşküldü. Nitekim sabrı ve tahammülü dillere destan olan rahmetli İmam -ks- Necef'te geçirdiği bu yılları "mücadelesinin pek zor ve pek acı dönemlerinden biri" olarak yâdeder. Ne var ki bütün bu zorluklara rağmen İmam -ks- bilinçli olarak seçmiş olduğu yoldan bir adım gerilemedi, davasından asla vazgeçmedi. Necef'teki sözkonusu ortamda mücadeleden bahsedip insanları kıyama çağırmanın hiçbir sonuç vermeyeceğini çok iyi bilen İmam -ks- şimdi burada da herşeyi baştan alacak ve tıpkı 15 Hordad'dan yıllar önce Kum'da medresede başladığı yerden başlayacaktı; yani ortamı yavaş yavaş düzeltip değiştirecek ve vereceği mesajı algılama kabiliyetine sahip yeni bir nesil yetiştirecekti. Bu nedenle İmam -ks- garazkâr unsurların bütün engelleme çabalarına rağmen hş. 1344 Aban'ında Necef'in Şeyh Ensârî Camii'nde yüksek fıkıh dersleri vermeye başladı ve Irak'tan Paris'e hicrette bulunmak zorunda kalıncaya kadar da bu dersleri kesintisiz olarak sürdürdü. Fıkıh ve usulde kullandığı kaynakların sağlamlığı ve islami bilim dallarının tamamına tam anlamıyla vakıf olması kısa sürede İmam'ın -ks- ders mahfilinin Necef'te de yankı bulmasını sağlamış ve kimi mürtecilerin aksi yöndeki bütün çabalarına rağmen İmam'ın ders mahfili Necef'in en tanınmış ve hem nitelik, hem nicelik açısından en ileri medreselerinden birine dönüşüvermişti. İranlı, Iraklı, Pakistanlı, Afganistanlı, Hintli ve diğer Fars Körfezi ülkelerine mensup müslüman öğrenciler İmam'ın derslerine katılabilmek için adeta yarışıyorlardı. Bu arada İmam'ın İran'daki öğrencileri, İran'dan topluca Necef'e hicret etmek istemiş, ama İmam'ın İran medreselerinin boşaltılmaması gerektiği yolundaki tavsiye ve direktifleri üzerine bu isteklerinden vazgeçmek zorunda kalmışlardı. Ne var ki daha ilk günlerde, İmam'ın davasına aşık müminlerin önemli bir kısmı soluğu Necef'te almış ve göz açıp kapayıncaya kadar Necef'te "İmam'ın yoluna gönül vermiş bir inkılâbî mümin grub oluşmuştu. İşte bu müslümanlar İmam'ın mücadeleyle ilgili mesajlarını o hafakan dolu yıllarda bireylere ve kitlelere ulaştırma sorumluluğunu üsleneceklerdi.

                İmam Humeyni -ks- Necef'e adım atar atmaz mektup ve aracılar gönderme yoluyla İran'daki inkılâbi müslümanlarla irtibata geçip bu irtibatı sürekli korumuş ve onlardan, 15 Hordad kıyamının gaye ve amaçlarını gerçekleştirilmesi yolundaki çalışmaların aralıksız sürdürülmesini istemiştir. Bu mektupların çoğunda, pek yakın bir gelecekte İran'ın büyük bir siyasi ve sosyal patlamaya şahid olacağının vurgulanması ve İran ulemasına "gelecekte toplumun idare ve yönetimi vazifesini üstlenmeye hazırlanmaları"nın önemle tavsiye edilmiş olması son derece şaşırtıcıdır. Çünkü İmam'ın gelecek konusunda böyle düşündüğü ve bu düşüncesine de, açıkça beyan edecek kadar güven duyduğu o yıllarda hiçkimse böyle bir tahminde dahi bulunamıyordu; zira görünüşte ortam "hiçbir değişiklik olmayacak şekilde" ümit kırıcıydı ve şah rejimi de her zamankinden daha güçlü bir şekilde duruma hakim olmuş, bütün direnişleri kırmayı başarmıştı."
                Yezid,bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın. Çok sürmeyecek;Peygamberin evlatlarının kanını akıtmak ve Ehl-i Beyt'ine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Peygamberin huzuruna çıkacaksın.Ogün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır.

                Yorum


                  #53
                  Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

                  "İmam Humeyni'nin -ks- sürgün edilip rejime muhalif tüm müslümanların en acımasız yöntemlerle sindirilmesiyle birlikte İran'ın şahın polis devletinin en karanlık dönemleri başlamış oluyordu. Savak, şahın mutlak otorite silahıydı. İş öyle bir noktaya vardırıldı ki memleketin en ücra köşelerinden birine alınacak en alt düzeydeki bir devlet memurunun bile gizli emniyet teşkilatı Savak tarafından onayı şart koşulur oldu. Bu dönem yasama, yürütme ve yargı güçlerinin bütün işlevlerini fiilen Savak'ın üstlenmiş olduğu bir dönemdir. Bizzat şahın kendisiyle, saray ekranından birkaç kadınla erkek, bütün ülkenin kaderini elinde tutmadaydı. Pehlevi krallığı yıkıldıktan sonra İran'da yayınlanan belgelerde de görüleceği üzere ve şahla Pehlevi ailesinin ve saray erkanıyla ordu ve emniyet üst düzey yetkililerinin hatırat, mektup ve röportajlarından ve keza ABD'nin Tahran büyükelçiliğinde ele geçirilen gizli belgelerin de ortaya koyduğu gibi, şahla ona yakın saray ve ordu erkanı da aslında kendiliğinden hiçbir iradesi olmayan güdümlü birer piyondan başka şey değildi ve saray içindeki en küçük değişiklikten ülke çapındaki en önemli kararlara varıncaya kadar herşey Amerika'nın elinde bulunuyor, hatta bakanlarla ordu komutanlarının tayini ve meclise gönderilecek önemli yasa tasarılarının tanzimi bile genellikle Amerika'nın Tahran büyükelçiliğinde, kimi zaman da İngiliz sefaretinde yapılıyordu. Bahsimizin bu noktasında, bizzat şaha ait olan şu iki beyanın meseleye yeterince açıklık getireceği kanaatindeyiz; şah şöyle yazıyor: "...Amerika ve İngiliz büyükelçileri, yaptığımız her görüşmede "sizi destekleyeceğiz" diyorlardı. 1978 sonbaharıyla 1979 kışı boyunca bu ikisi beni İran'da çok açık ve serbest bir siyasî ortam yaratmaya teşvik etti. Kabul ettiğim Amerikalı politikacılar veya oradan gönderilen kimseler beni genellikle direnmeye teşvik ediyorlardı. Ama bu hususta ABD büyükelçisine danıştığımda kendisine böyle bir emir gelmediğini söyledi. Birkaç hafta önce CIA'nın Tahran'daki yeni temsilcisini huzuruma kabul ettiğimde söylediklerinin pek bayağı ve üstünkörü şeyler olması karşısında hayret ettim. Kısa bir an "serbest siyasi ortam"dan sözettik, bu sırada hafifçe tebessüm ettiğini farkettim. Kısacası yıllarca bizim vefakar müttefiğimiz olanlar, şimdi beni şaşırtacak başka şeyler koyuyorlardı ortaya..."(33).

                  İlginç olanı, şahın bu kitapta, tahttan devrilmesinin sorumluluğunu bu yabancı ve şaşırtıcı faktörlere yüklemeye çalışması ve hava kuvvetleri komutanı general Rabii'nin, idamdan önce yargıçlara "General Haızer, şahı ölü bir fare gibi memleketten attı" dediğini açıkça belirtmesidir.(34).

                  Ne var ki şahın hatıratında geçen bu cümlelerin de kasıtlı olarak tarihi gerçekleri saptırmaya yönelik olduğu bugün bilinmektedir artık. Nitekim bugün bizzat Haızer'in kendi kitabında da geçtiği ve birço belgeyle de ispatlanmış olduğu üzere(35) general Haızer, şahı devirmeye değil, bilakis, o buhranlı dönemlerde bir ihtilal yaparak şahın yıkılmak üzere olan saltanatını kurtarabilmek için gelmişti Tahran'a! Kaldı ki, şahın bu iddiası doğru kabul edilecek olsa bile bu durumda da kitabına verdiği adın dışında tarihe verebilecek hiçbir "cevab"ı kalmayacak ve onca debdebeyle kebkebe ve "Ey Kuroş! Sen rahat uyu, biz uyanığız!" gibi sloganlarla geçirdiği 37 yıllık saltanatı boyunca memleketin bağımsızlığını nasıl ecnebilere peşkeş çektiği ve basit bir Amerikalı generalin Tahran'da üç-beş günlük bir ikametle kendisini nasıl "ölü bir sıçan gibi" kuyruğundan tutup memleketten dışarı atabildiğini hiçbir mantıkla açılayamayacaktır!

                  Onbeş Hordad kıyamını bastıran şah, İmam'ı da sürgüne gönderdikten sonra önünde hiçbir engel görmüyordu artık. Memleket öylesine içler acısı bir hale düşmüştü ki saraya mensup kadınlar hakim, bakan ve milletvekili tayin edebiliyor, istedikleri yetkiliyi kolayca azledebiliyorlardı. Nitekim işlediği ahlaksızlıklar, skandallar yolsuzluklar ve uyuşturucu şebekelerinin İran patroniçesi olduğu haberleri Avrupa basınına bile defalarca yansımış olan Eşref Pehlevi (şahın kızkardeşi) "sarayın asıl patronu" lâkabıyla ün yapmıştı. "Haşmetmeap hazretlerine canım feda!" lafını ağzından düşürmeyerek 13 yıl boyunca başbakan ünvanıyla kukla hükumet kabinelerinin başına geçirilen ve Bahai bir aileden gelen Emir Abbas Hüveydâ'nın iktidardaki etkinliği, memleketin bağımsızlığını büsbütün yitirdiği ve halkın iradesinin yönetimde zerrece dahli bulunmadığı gerçeğini olanca acılığıyla gözler önüne sermeye yetiyordu."
                  Yezid,bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın. Çok sürmeyecek;Peygamberin evlatlarının kanını akıtmak ve Ehl-i Beyt'ine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Peygamberin huzuruna çıkacaksın.Ogün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır.

                  Yorum


                    #54
                    Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

                    İmam Humeyni ve İslam devrimine karşı yapılan bunca düşmanca propagandaya rağmen dünyanın en uzak noktalarına kadar nüfuz etmesi

                    ve dünyanın her yerindeki hak taraftarlarının muhabbetini kazanmış olması tevhit mücadele tarihindeki büyük olaylardan biridir.

                    89 yıllık bereketli ömrünü takva, nefsini tezkiye etme

                    Allah’ın yakınlığını kazanma, ilim öğrenme ve öğretme ezilmiş, mahrum ve mustazaf halkları müstekbirlerin zulümlerinden kurtarma yolunda geçiren

                    tek kelimeyle Muhammedi öz İslam’ın aşkının pervane misali yanıp tutuşan İslam inkılâbı’nın büyük rehberi

                    ve İran İslam Cumhuriyeti’nin kurucusu İmam Humeyni’yi rıhletinin 20. yılında rahmetle anıyorum.

                    Selam ve muhabbetle

                    Yorum


                      #55
                      Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

                      "Bütün bunlara rağmen şah, kendi vehminde kurduğu "büyük uygarlık" hayaline doğru doludizgin koşmaktaydı. Ecnebi kültürünün yayılması, ahlaksızlık ve sorumsuzluğun geçer akçe haline getirilmesi, memleketin milli servetinin İran'daki yüzlerce Amerikalı ve Avrupalı şirketlerce yağmalanması, kısmen de olsa bağımsız bulunan tarım ve çiftçiliğin büsbütün felç edilmesi ve böylece, üretken olan köylü ve taşralı kesimin şehirlere göçüne yol açıp nüfusun bu kesiminin tüketici bir işsizler ordusuna dönüştürülmesi, zariri olmayan ve mantaja dayalı bağımlı bir sanayi kalkınması, İran ve Fars Körfesi topraklarında ve sularında Amerikalılara askerî, casusluk ve dinleme üsleri kurdurup bütün bunların masrafını mazlum İran milletinin kesesinden ödetilmesi gibi zulüm temellerine dayalı bir uygarlıktı şahın "büyük uygarlık" dediği...

                      İran'ın ucuz petrol karşılığı Amerika'dan aldığı silahların parası astronomik rakamlara ulaşıyordu, sadece 1970-77 yılları arasında silaha ödenen meblağ 26,4 milyar doları aşmadaydı ve sırf 1980 yılı için şah Amerika'dan 12 milyar dolarlık silah siparişinde bulunmuştu!(36). Beyaz Saray'ın malum politikası gereğince, bütün bu silahlar Amerika'yla İsrail'in stratejik bir bölge olan Fars Körfezi'ndeki çıkarlarının bekçiliğini yapması için şaha verilmedeydi, nitekim bunları kullanma ve kullandırma yetkisi de, İran'da yerleştirilmiş bulunan 60 bin Amerikalı müsteşarın elindeydi.

                      Şah, iktidarının doruğunda olup hiçbir dış baskıya maruz kalmadığı ve dış ülkelerle hiçbir problemi olmadığı bu dönemde İran günlük 6 milyon veril petrol ürettiği ve ülkenen nüfusu 33 milyonu aşmadığı ve İsrail'le Araplar arasındaki savaştan ürken Batılıların, petrol üreten Müslüman Araplar elele vererek kendilerine ambargo uygular korkusuyla aldıkları petrolün önemli bir kısmını depoladıkları için petrol fiyatının varil başına 30 doları aştığı şartlarda; olması gereken bütün refah potansiyelleri ve kalkınma imkanlarına rağmen İran'ın şehir anayollarının birçoğu halâ asfaltlanmamış ülkenin önemli bir bölümü yol, elektrik, su ve benzeri en ilkel sağlık ve sosyal hizmetlerden mahrum bırakılmıştı. Hatta şahın boy gösterisi yaptığı ve dünyanın dört bir yanından davet edilen cumhurbaşkanı ve başbakanların katıldığı efsanevî 2500. yıl kraliyet şenlikleri astronomik harcamalarla kutlanırken bizzat başkent Tahran'da "dünün üretken çiftçi ve tarimcıları, şimdininse işsiz âvareler sürüsü" olan onbinlerce insan Tahran havaalanı çevresiyle şehrin doğu, güney ve batı mahalleleri etrafındaki gecekondularda tam bir fakr-u zaruret içinde yaşamaktaydılar. Bu gecekondu mahalleleri Tahran'ın şehir yapısında çok belirgin bir çirkinlik yarattığından 2500. yıl kraliyet şenliklerine çağrılan yabancı davetlilerin "şehinşah hazretlerinin (!) büyük uygarlık" dediği herzesinin ürünü olan bu keyif kaçırıcı manzarayı görmemeleri için güzergahlar üzerine düşen gecekondu mahalleleri yüksek duvarlarla çevrilecek, böylece resim ve boyalarla süslenen bu duvarlar sayesinde şah hazretlerinin (!) uygarlık yalanı ört-bas edilmeye çalışılacaktı.

                      Yine aynı günlerde başkent Tahran'ın güney ve batı mahallelerinin çoğunda içecek su sıkıntısı yaşanmakta, yaklaşık her birkaç yüz ev için basınçlı bir su musluğu bulunmaktaydı!! Ülke nüfusunun 7'den yukarı yaş seviyesinin % 52,9'u okur-yazarlık bilmiyordu!!. (37)."
                      Yezid,bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın. Çok sürmeyecek;Peygamberin evlatlarının kanını akıtmak ve Ehl-i Beyt'ine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Peygamberin huzuruna çıkacaksın.Ogün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır.

                      Yorum


                        #56
                        Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

                        İmam Humeyni r.a. Şahın İranını biliyordu. Amerikanın şahı, ordusunu, generallerini, iran halkını nasıl esir ettiğini biliyordu. Generaller başına bir hal gelmesin diye, terfi edebilsin diye, çıkarları zedelenmesin diye şahın önünde diz çöküyor ruküa kadar eğiliyordu. Şah aynı şeyi amerikan generalleri için yapıyordu. Tam bir kula kulluk hakimdi.
                        İşte bu yüzden İmam generallere sesleniyordu. Diyorduki sayın orgeneral, tümgeneral, özgür olmak istemiyormusun, uşak olmak mı istiyorsun. Şimdi aynı kula kulluk yaptıranlar çıkmışlar insanlara özgürlük vaadine. En büyük özgürlük İran İslam Cumhuriyetindedir. İslamın verdiği özgürlüğe baskı diyenler kula kulluk yapmak için didinen farelerdir.
                        Beşşar Esad bir İslam Kahramanıdır.
                        Suriye İmtihanında İran İslam Cumhuriyetinin yanında yer almayanlar amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizminin yanındadırlar. Ve İslamın karşısındadırlar.

                        Yorum


                          #57
                          Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

                          sn mehmet hocam ve Mufazzal kardeşim benzer konularda soru üzerine şahsi yorumlarımı yaptım... aşağıdaki başlık değişiklik olmuş konularda görünmediği için dikkatinize gelmemiş olabilir vaktiniz varsa bakın yanlışm var mı?
                          http://www.welayet.com/index.php?top...cseen#msg41499
                          En son Qom_u_ask tarafından düzenlendi; 06.08.2020, 17:23.

                          Yorum


                            #58
                            Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

                            "Hş. 1357-1979-da şah İran'dan kaçarken Amerikan asıllı "Ak Devrim" icraatlarının üzerinden onbeş yılı aşkın bir zaman geçmekte ve bu süre boyunca petrol üretim ve satışı fevkalâde büyük rakamlara ulaştığı, diğer milli servetler bolca kullanıldığı ve yabancı ülkeler şahı tam anlamıyla desteklediği halde İran, henüz dış ülkelere bağımlılıktan kurtulâmadığı gibi ekonomi, tarım ve sanayi dallarında dış ülkelere olan bağımlılığı günden güne artmaktaydı da!!.. Buna paralel olarak ülke tam bir ekonomik anarşiye sürüklenmiş, halk yoksullaşmış ve adaletsizlik alabildiğine artmaya başlamıştı. Şah, İran'ı, siyasi açıdan batıya ve özellikle de Amerika'ya en bağımlı olan ülke haline getirmiş durumdaydı.

                            İmam Humeyni -ks- sürgün hayatı boyunca yaşadığı bütün zorluklara rağmen bir an olsun mücadelesinden vazgeçmedi, konuşmaları ve mesajlarıyla çevresine ümit ışıkları saçmaya ve zaferin yakın olduğunu müjdelemeye devam etti. Hş. 1346 Ferverdin'inde İran medreselerine hitaben yazdığı bir mesajda şöyle diyecekti: "Siz değerli beyefendiler ve İran milletini, düzenin yenilgiye uğrayacağı konusunda temin ederim. Onlardan öncekiler İslamın tokadını yediler... Bunlar da yiyecek!.. Dayanın, direnin. Zulüm karşısında teslimiyet göstermeyin. Bunlar gidicidir, ama siz kalırsınız. Şu suni ve ağzı artık körelmiş kılıçlar kınına girecektir elbet.(38).

                            İmam Humeyni -ks- yine aynı gün, şah rejiminin Bahai başbakanı Emir Abbas Hüveyda'ya açık bir mektup yazarak rejimin işlediği cinayetleri teker teker sayıp döktükten sonra şahın İslam ülkeleri karşısında -ve ABD'yle İsrail'in yanında- yer almasını sert bir dille eleştirip şu ikazda bulunuyordu: "... İslamın ve müslümanların düşmanı olan ve bir milyondan fazla müslümanı evinden barkından ederek perişan hale gelmelerine sebebiyet veren İsrail'le kardeşlik antlaşmasında bulunmayın, müslümanların duygularını incitmeyin! İsrail'le onun hain uşaklarının elini müslüman ülkelerin piyasasına bu kadar sokmayın, memleketin ekonomisini İsrail'le onun uşakları uğruna tehlikeye düşürmeyin! Kültürü heva ve heveslere feda etmeyin... Allah'ın gazabından korkun. Milletin gazabından korkun. Rabbim elbette tuzak kurmuştur..."(39).

                            Ne var ki şah, İmam'ın -ks- bu uyarılarını ciddiye olmadı. İslam ülkeleri İsrail'le ciddi bir savaşın eşiğine geldiği halde şah halâ İsrail'i desteklemeye devam ediyordu; şahın tanıdığı özel kolaylıklar sayesinde İsrail malları İran piyasasını tıka basa doldurmuştu. İsrail'den ithal edilen çeşitli gıda maddeleri, meyve, yumurta, tavuk...vb. ürünler, İran'ın iç piyasasındaki üretim fiatının bile altında satılıyor, halkın İsrail malarına rağbet göstermesi için herşey yapılıyordu.

                            İmam Humeyni Araplarla İsrail arasında patlak veren 6 gün savaşları münasebetiyle yayınladığı bir bildiride (hş. 17 Hordad 1346) İslam ülkelerinin İsrail'le her nevi ticari ve siyasi ilişkide bulunmasının ve müslümanların İsrail malları tüketmesinin haram olduğuna dair tarihi fetvasını verecek ve bu cesur fetvayla İslam ümmetinin vücuduna taptaze bir ümit ve kan pompalayacaktı (40)."
                            Yezid,bu yaptıklarınla ancak kendi derini yüzdün ve kendi etini parçaladın. Çok sürmeyecek;Peygamberin evlatlarının kanını akıtmak ve Ehl-i Beyt'ine saygısızlıkta bulunmakla yüklendiğin bu vebalin altında Peygamberin huzuruna çıkacaksın.Ogün Allah onları bir araya toplayacak ve haklarını alacaktır.

                            Yorum


                              #59
                              Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

                              lanet olasi israil
                              kendi ürünlerini halka yedirmek icin elinden geleni yapar
                              bir yandan yayginlastirir, öte yandan fiyatlari düsürür vs.
                              buda yetmez, o ürünlerin icerisinede insan sagligini her acidan ciddi bicimde tehdit eden maddeleri doldurarak, o ülkenin gelecegini tamamiyle cöktermeye yönelik planini sürdürür.

                              Allahin rahmeti imamin üzerine olsun
                              söyledikleri, tesbitleri, cesareti, kesin ve net görüsleri öylesine isabetli ki, onun yalniz olmadigi kolayca anlasiliyor!


                              Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

                              Yorum


                                #60
                                Ynt: Çağımızın Put Kıranı İmam Humeyni(ra)

                                İmam Humeyni Araplarla İsrail arasında patlak veren 6 gün savaşları münasebetiyle yayınladığı bir bildiride (hş. 17 Hordad 1346) İslam ülkelerinin İsrail'le her nevi ticari ve siyasi ilişkide bulunmasının ve müslümanların İsrail malları tüketmesinin haram olduğuna dair tarihi fetvasını verecek ve bu cesur fetvayla İslam ümmetinin vücuduna taptaze bir ümit ve kan pompalayacaktı

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X