Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

TARİHTEN GÜNÜMÜZE "KUM"

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    TARİHTEN GÜNÜMÜZE "KUM"

    I. BÖLÜM
    ª Kum Kenti’nin Antik Tarihi
    ª Kum'da Yetişen Değerli Alimler
    ª İslamî İlimler Havzası

    İslam’dan Önce Kum Kenti
    Kum Kenti’nin, İslam'dan önceki dönemleri hakkında elimizde yeterli bir bilgi yoktur. Ama Kum Kenti’nin İslam’dan önce yaşanılan bir yer olduğu kesin bilgilere dayalıdır. Tarih sayfalarında buna yer yer işaret edilmiştir. Genel olarak Kum Kenti’nin yüzölçümü ve özellikleri, İslam’ın zuhurundan önceki asırlarda kesin olarak belli değildir. Öyle sanıyorum ki Kum Kenti, İslam’dan önce sayısız kaleleri olan bir şehir şeklindeydi. Halkının bir kısmı Zerdüşt, diğer bir kısmı da Yahudî idi.

    Buranın şehir hâline gelmesi, Yemen asıllı Arap Şiîler tarafından gerçekleşmiştir. Bu yüzden tarihçilerin yanında onlara Kum’un kurucuları gözüyle bakılmaktadır. Kum Kenti’nin kente dönüşmesi, Şia ve Ehl-i Beyt düşüncesiyle birlikte gerçekleşmiştir.
    Bazı antik tarih araştırmacıları, Kum Kenti’nde hüküm sürmüş meşhur topluluklardan bazılarını kitaplarında kaydetmişlerdir.
    Envaru’l-Muşa'şaîn kitabı yazarı,[17] Seyr-u Mulûk-i Acem kitabından naklen şöyle der: “Behram-i Gur,[18] Ermenistan’a gidiyordu. Sâve civarlarından geçerken Kum Kenti’ni ve köylerini inşa ederek buraya Memecan adını verdi."[19]

    Kum’un asıl merkezine bakacak olursak, -ki şu anki şehrin bir kilometre doğusunda antik kalıntıları vardır, bu şehrin İslam’dan önce kurulmuş olduğunu açıkça görebiliriz.

    Ayrıca, civar köylerin isimleri ve burada yaşayanların yaşam tarzları, sözü edilen iddiayı onaylamaktadır.
    Yâkut Hamevî’nin[20] iddiasının tam aksine, İslam’ın zuhurundan çok daha önce bu şehir, İran’ın mâmur şehir-lerinden biriydi. Sâsanîler döneminde[21] yazılan Hüsrev, Kevazan ve Rizek adlı bir kitapta Kum’un adından ve safranının tadının güzelliğinden söz edilmiştir. Ayrıca, İskender Makdunî’nin[22] Kum Kenti’ni yıktığına dair elimizde belgeler de mevcuttur.

    Büyük bir ihtimalle Kum Kenti’nin kuruluşu, Hahâ-menişiyân[23] dönemine dayanmaktadır.[24] Bu şehrin en eski tarihî kalıntısı günümüze kadar kalmayı başarmış bir sütundur. Bu sütunun Pişdadî padişahlarından Tehmors[25] tarafından yaptırıldığı söylenmektedir.

    Kum Kenti'nin Sâsaniler döneminde meşhur olduğu konusunda şüphe yoktur. Şahname-i Firdevsî’de[26] üç yerde Kum’dan söz edilmektedir.[27]

    #2
    Ynt: TARİHTEN GÜNÜMÜZE "KUM"

    İslam’dan Sonra Kum
    Birinci asrın başlarında, yani Müslümanların İran’a saldırdığı H. 23. yılda Kum şehri, Ebu Musa Eş'arî[28] tarafından fethedildi. Bazılarıysa Kum’un fethini Ahnef b. Kays tarafından gerçekleştiğini söylemişlerdir. Arapların giriş çıkışları ve Kum'daki nüfuzları, gitgide buranın yolunu açmış oldu. Sonunda Abdülmelik b. Mervan’ın hilafeti döneminde Eş'arî oğullarından bir gurup Kum’a sığındı ve zamanla çoğalarak şehre hakim oldu.

    Eş'arî’lerin Kum’a gelişleri bir bakıma Kum İslamî İlimler Havzası'nın temelini oluşturduğu için bu konuyu ileriki bölümlerde detaylı bir şekilde ele alacağız.

    Yorum


      #3
      Ynt: TARİHTEN GÜNÜMÜZE "KUM"

      Abbasîler Döneminde Kum
      Abbasîlerin hilafeti döneminde,[29] hilafeti ele geçirmek isteyebilecekleri endişesiyle Hz. Ali (a.s) evlatları gözaltına alınıyor, işkencelere maruz bırakılıyorlardı. Bu yüzden Hz. Ali evlatlarının çoğu o dönemde Kum'a sığınmıştı. Böylece Kum halkının düşüncelerinde Şia inancı yeşermeye ve gelişmeye başladı. Zamanla bu şehir bir şia şehri olarak tanınmaya başlandı. Bu yüzden halifeler, Kum'u göz ardı etmişler, şehre önem vermemişler, hatta bütçe yardımında dahi bulunmamışlardır.

      Bu nedenle Kum, ikinci asrın sonlarına kadar İsfahan'a bağlı bir yerleşim yeri olarak kaldı. Hârun Reşit[30] dönemine kadar da farklı bir yöneticisi olmadı. Nihayet, Hârun Reşit döneminde Kum’un ileri gelenlerinden Hamza b. Yesa, Hârun’un huzuruna çıkarak Kum’un İsfahan’dan ayrılması ve Cuma ile bayram namazlarının Kum'da da kılınabilmesi için izin istedi. Halife de onun bu isteklerini kabul etti.[31]

      Hamza b. Yesa Kum’da sayılı Arap büyüklerinden idi. Kum'un bağımsız bir şehir olması için Hârun Reşit'ten izin aldıktan sonra Hârun onu, Kum’un haracını, çiftçilik ve ticarî vergilerini toplama görevine atadı. Hamza, bu alanda yoğun olarak çalıştı. Kum’un sınırlarını belirleyerek gelirlerini topladı ve topladığı paraları halifeye göndermeye başladı.[32]

      Yorum


        #4
        Ynt: TARİHTEN GÜNÜMÜZE "KUM"

        Kûfe Şiîlerinin Kum’a Hicreti ve Kum Halkının Şiî Oluşu

        Peygamberimizin (s.a.a) vefatından sonraki yıllarda Şia, daima yaşadığı dönemin zalim yöneticilerinin yoğun baskılarına maruz kaldı. Ama aydın görüşlü insanların hakikati görmelerine ve kabul etmelerine bu baskılar engel olamadı.

        II. halife (Ömer b. Hattab) döneminde Müslümanlar İran’a saldırarak üçüncü Yezdgird’e galip geldiklerinde Müslümanlar yavaş yavaş bütün İran’a hakim oldular. Yezgird, Horasan’a kaçtı ve Merv’de bir değirmenci tarafından öldürüldü. H. 22. yılında, yani Nihavend Savaşı'ndan bir yıl sonra Araplar Rey, Zencan, Azerbaycan, Simnan ve Demegan gibi önemli şehirleri ele geçirdiler. Bir yıl sonra h. 23'te de Kum, Hamedan ve İsfahan’ı aldılar. İran halkının büyük çoğunluğu, mukaddes İslam dinini bu dönemde kabul etmişti.

        Önemli bir nokta şudur ki: İmam Bâkır’ın (a.s) döneminde, yani Hicrî I. yüzyılın sonları ve II. yüzyılın başlarında Emevî hükümeti karışıklıklar yaşarken Şiîler farklı şehirlerden gelerek İmam Bâkır’ın (a.s) etrafında toplandı ve dini eğitim almaya başladı.[33]
        Hicrî I. yüzyılın sonlarına doğru Kûfe’den birkaç Şiî, Kum’a gelerek Şia inançlarını yaymaya başlamıştı. Halk da beğendiği bu Ehl-i Beyt mektebine bir yöneliş gösterdi. Günümüzde halkının büyük çoğunluğunu Şiîlerin oluşturduğu İran, önemli bir gerçeği gözler önüne sermektedir. O da şudur ki; İran, ikinci halifenin taraftarları tarafından fethedilmesine rağmen kısa bir zamanda İran halkı, cereyan eden olayın tersine, Caferî mezhebini kabul etti. Görüldüğü üzere, Kum halkının Caferî mezhebini kabul etmesi için birkaç kişi yeterli olmuştur.

        Evet, tarihten de anlaşıldığı üzere Kum, yaklaşık olarak iki asır (yani, II. yüzyılın ortalarından IV. yüzyılın ortalarına kadar) çok geniş bir alana yayılmış kalabalık bir şehir idi. Ama bu topraklardaki değişik akımlar, doğal olarak Kum’un defalarca yıkılıp yeniden inşasına sebep olmuştur.

        Tarih-i Kadim-i Kum adlı eserin yazarı da Kum’un zorluklarla dolu tarihine değinerek şöyle der: “Elimize ulaşan haberlerden şunu anlıyoruz ki Kum, yeni tarih sayfalarında geçmiş tarihî varlığı belli olan ama, halkı dağılan ve ondan sadece adı ve nişanesi kalan antik bir şehirdir.”[34]

        Yorum


          #5
          Ynt: TARİHTEN GÜNÜMÜZE "KUM"

          Ali (a.s) Evlatlarının Kum’a Gelişi
          Tüm hatıralarıyla birlikte Hicrî I. ve II. yüzyıllarda gerçekleşen olayları müteakiben Şia inancının tohumları, I. yüzyılın sonlarında bu topraklarda serpildi ve çok geçmeden tamamen bir Şiî şehri hâline geldi. Nihayet Kum, Hz. Ali (a.s) evlatlarını kabul etmeye hazırdı. Peygamber (s.a.a) evlatları artık bu topraklara gelebilir, tam bir saygınlık içerisinde yaşayabilirlerdi.

          Başta Şiîlerin 8. imamı Musa b. Cafer’in (a.s) yüce ve muhterem kızı Hz. Mâsume olmak üzere Kum'a gelen seyit, âlim ve İmamzâdelerin sayısı hızla arttı. Bu hâtunun gelişiyle Kum, İslam tarihinde yeni bir sayfa açmış oluyordu.

          Bu değerli hatunun Kum’a gelişini Şia’nın mâsum önderleri daha önce yakın dostlarına haber vermiş, onun gelişinin, Kum’u güneş gibi aydınlatacağını söylemişlerdi.

          Kum, Miladî 1221 yılına kadar kısmen sakin bir şehir idi. Bu döneme kadar önemli bir olay gerçekleşmemişti. Ama aynı yılda Moğolların saldırısına maruz kalarak büyük yıkımlara sahne oldu. Bu olaydan yarım asır geçmeden Timurleng,[35] Kum’a saldırdı. Uzun ve zorlu bir direnişten sonra şehri ele geçirdi. Karşılaştığı bu zorlu ve cesurca savunmadan dolayı halkın çoğunu kılıçtan geçirdi. Şehrin büyük bir bölümünü yerle bir etti.

          Yorum


            #6
            Ynt: TARİHTEN GÜNÜMÜZE "KUM"

            Kum'a Gelen Bazı Oryantalistler ve İzlenimleri
            Ötelerden beri Kum’a gelen, Kum'un tarihî, kültürel ve mezhebî konumunu yakından gören birçok yabancı oryantaller olmuştur. Buraya gelerek şehir hakkında izlenimlerini kaleme alan yabancılardan bazıları şunlardır:

            1- JR. Wefo Barbarow
            2- Amber Vegio Kontarini

            Bu iki kişi Venezüellalıdır. Miladî 1474 yılında Kum'a gelmiş ve birkaç gün burada kalmışlardır.
            Barbarow, anılarında şöyle der: “Kum, duvarlarla çevrili bir şehir. Sanat eserleri pek göze çarpmıyor.” Barba-row, daha sonra Kum’un meyve bağlarına değinir.

            Kontarini ise şöyle der: “Bu şehirde her şey fazlasıyla var. Bol sayıda oldukça güzel çarşısı mevcut. Beklediğimiz gibi, bu şehirde Şia mezhebini savunanları seviyor ve onlara yardım ediyorlar.”

            Bu yüzden olacak ki Şah İsmail, Miladî XVI. yüzyılın başlarında bu şehre geldiğinde halk tarafından çok sıcak ve görkemli bir şekilde karşılanmıştı. Ama bu şehrin gerçek şöhretine kavuşması ve ziyaretçi akınına uğraması, Büyük Şah Abbas’ın saltanatıyla başlamıştı.

            3- İngiliz uyruklu Jean Cartrait: Miladî 1600'de bu şehre gelmiştir. Hatıralarında şöyle yazar: “Timurleng’in yaptığı tahribattan sonra bu güzel şehir gerçek sınırlarının yarısına kadar gerilemiştir.”

            4- Don Garsia: İspanya büyükelçisi olan Garsia, I. Şah Abbas zamanında Kum’u ziyaret etmiştir. O da anısında şöyle der: “Kum sokaklarında gidip gelen halk arasında çok az sayıda kadına rastlamak mümkün.”

            5- Thomas Harbert: Bir asır sonra Kum’a geldi. Kum hakkındaki izlenimini şöyle belirtmiştir: “İki binden fazla ev var. Çoğu güzel bir şekilde yapılmış, evlere güzel dekorlar verilmiş. Şehir, dayalı döşeli evlerden oluşuyor... Cadde ve sokakları geniş, çarşıları büyük. Birçok Asya şehri gibi artık Kum şehrinin de duvarları yok. Çok güzel mescitleri var.”

            6- Shardon: Kacarlar döneminde şehre gelen bu yabancı, Kum’dan büyük bir şehir olarak söz etmektedir. İzlenimlerinde şöyle yazar: “Bu şehirde yaklaşık olarak on beş bin ev var. Fethali Şah, taç töreninden sonra söz verdiği gibi Hz. Mâsume’nin türbesinin kubbesine ait çinileri kaldırarak yerine altından bir tabaka yaptırdı. Öyle ki, hava karardığında dahi kubbenin ışıltısı göz kamaştırıyor.”[36]

            Yorum


              #7
              Ynt: TARİHTEN GÜNÜMÜZE "KUM"


              Dipnotlar

              --------------------------------------------

              [1]- Sefinet'ul Bihar, c.2, s.446.
              [2]- Müstedrek-i Vesailu'ş-Şia, c.10, s.206.
              [3]- Divan-ı İmam Humeynî, s.257.
              [4]- Biharu'l-Envar, c.60, s.216.
              [5]- Biharu'l-Envar, c.60, s.217.
              [6]- Biharu'l-Envar, c.57, s.214.
              [7]- Biharu'l-Envar, c.57, s.214.
              [8]- Biharu'l-Envar, c.57, s.214.
              [9]- Asıl dili Farsça olan bu şiir, Ehl-i Beyt muhibbi şairlerinden Aga Çayçiyan'a aittir. Kısaca, "Hisan" olarak tanınır.
              [10]- Hac, 32.
              [11]- Ayetullah Uzma Şeyh Lütfullah Sâfî Gulpaygânî'nin dilinden.
              [12]- Ber Setig-i Nur, s.70-71 (Merhum Ayetullah Uzma Seyit Şahabuddin Mer'aşî Necefî'nin hal tercümesi).
              [13]- Aynı kaynak, s.131.
              [14] - Divan-ı İmam Humeynî, s.253-257.
              [15]- Külliyât-ı Divan-ı İmam.
              [16]- Yukarıda, sözü edilen şiirden kesitler sunulmuştur.
              [17]- Merhum Muhammed Ali b. Hüseyin b. Ali b. Bahauddin Katuziyan Keçuî Kummî, Envaru'l-Muşa'şaîn'in yazarıdır. XIV. yüzyıl ulemasındandır. Bu kitabı, H. 1325 yılında yazmıştır. Üç ciltten oluşan bu kitabın şimdiye kadar sadece birinci cildi basılmıştır. Keçuî, eserinin birinci cildinde Kum'un tarihi, Hz. Mâsume'nin (s.a) Kum'a gelişi vs. konulardan söz etmektedir. Henüz basılmayan ikinci cildinde İmamzadelerden, üçüncü cildinde de Kumlu muhaddislerden söz etmektedir. Eserin birinci cildi H. K. 1327'de "Sengî Hattı" ile, 243 sayfa olarak basılmıştır.
              [18]- Eski İran padişahlarından Yezdgird'in oğludur. Babasının ardından padişahlık tahtına oturdu. Saltanatı döneminde yaptığı savaşlar neticesinde büyük zaferler ve fetihler elde etti. Hicretten önce 184 senesinde hayata gözlerini kapadı.
              [19]- Envaru'l-Muşa'şaîn, c.1, s.15.
              [20]- Asıl adı, Şahabuddin Ebu Abdullah Yakut b. Abdullah Hamevî'dir. Mucemu'l-Buldan onun eseridir. Miladî XIII. yüzyılın seçkin İslam alimlerinden ve coğrafya üstatlarındandır. Yakut Hamevî, Miladî 1229 yılında vefat etmiştir.
              [21]- Sâsanî padişahları M. Ö. yaklaşık 226 yılında İran'da hüküm sürmüşler, İslamiyet'in doğuşundan sonra Müslümanlarla yaptıkları savaşta yenik düşmüşlerdir.
              [22]- İskender Makdunî, M. Ö. 330 yılında İran'a saldırarak burayı ele geçirdi. Aynı dönemde Hahâmenişîlerin saltanatı da sona erdi. Makdunî, M. Ö. 323 yılında vefat etti.
              [23]- Hahâmenîşiler, İran'da hüküm süren eski bir imparatorluktur. M. Ö. 558 yılında Büyük Kuriş tarafından kurulmuş ve yine M. Ö. 330 yılında İskender Makdunî tarafından yıkılmıştır.
              [24]- Kum Ra Beşinasîd, s.37.
              [25]- Kiyumers'ten sonra gelen II. Pişdadî padişahıdır.
              [26]- Hekim Ebu'l-Kâsım Firdevsî Tûsî, İran'ın ve dünyanın en seçkin şairlerindendir. Yaklaşık 80 yıl hayat sürmüştür. Hicrî 329 yılında, Tus'a bağlı Baj veya Baz kasabasında dünyaya gelmiş, 411 yılında da hayata veda etmiştir. Şunu da söylemek gerekir ki, Firdevsî hakkında verilen bu tarihler konusunda ihtilaf vardır. Elinizdeki kitapta en güçlü görüş esas alınmıştır. Bkz: Lugatnâme-i Dehhuda.
              [27]- Rahnemâ-i Kum, s.B.
              [28]- Ebu Musa Eş'arî (Abdullah b. Kays), Peygamber efendimizin (s.a.a) sahabesindendir. O'nun döneminde Zübeyd, Adn ve Yemen Sahilleri'ne hakim olarak atandı. Amr ve Osman döneminde de Basra, Kûfe ve Yemen'de valilik yaptı. İmam Ali (a.s) döneminde de bir süre Kûfe valiliğinde bulundu. Reyhanetu'l-Edeb,c.1.
              [29]- İlki Seffah ve sonuncusu el-Mu'tasam Billah olan Abbasî hükümdarları, Hicrî 132 ilâ 640 yılları arasında, yani yaklaşık 500 yıl hükümet etmişlerdir.
              [30]- Hârun Reşit, meşhur Abbasî hükümdarlarındandır. Hicrî 170 ilâ 193 yılları arasında hükümet etmiş, hükümeti yaklaşık 23 yıl sürmüştür.
              [31]- Kum Ra Beşinasid'den aynen, s.38-39.
              [32]- Tarih-i Kadim-i Kum Tercümesi'nden aynen, s.28.
              [33]- Şia Der İslam, Allame Tabatabaî, s.25 (Bu kitap, İslam'da Şia adıyla Kevser Yayıncılık tarafından Türkçe'ye kazandırılmıştır).
              [34]- Tarih-i Kadim-i Kum Tercümesi, s.13.
              [35]- Timurleng, Timurların birinci padişahıdır. Oldukça acımasız ve taş kalpli biriydi. İlginç bir baskınla 45 yaşlarındayken Horasan'a saldırdı. Zamanla tüm İran'ı hakimiyeti altına aldı. Sonunda, Hicrî 807 yılında, 70 yaşlarındayken öldü. Mezarı Semerkand'da, Gur-i Emir adıyla bilinir.
              [36]- Kum Belediyesi tarafından yayımlanan şehir haritasından aynen, 1. sütun.

              Yorum


                #8
                Ynt: TARİHTEN GÜNÜMÜZE "KUM"

                Kum Kenti'nin Fazileti
                Kum şehrinin fazilet ve kutsallığı hakkında birçok rivayet nakledilmiştir.[46] Bunlardan bazıları şöyledir:

                1- Bir gün Rey halkından bir grup İmam Sadık’ın (a.s) huzuruna çıktılar. “Biz Rey halkındanız” deyince İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu: “Ne mutlu Kum halkından olan siz kardeşlerimize!” Onlar “Biz Rey halkındanız” deyince İmam yine aynı sözünü tekrar etti. Bu söz birkaç kez tekrarlandı. Bunun üzerine İmam şöyle buyurdu: “Allah’ın bir haremi (hürmet yurdu) vardır, orası Mekke'dir. Medine Peygamber’in (s.a.a) haremi ve Kûfe Müminlerin Emiri (Hz. Ali'nin) haremidir. Bizim haremimiz ise Kum şehridir...”[47]

                2- Kadı Nurullah Şuşterî’den de aynı içerikli bir rivayet nakledilmiştir. Şuşterî, rivayetinin devamında yine İmam Sâdık'ın şöyle buyurduğunu nakleder:

                "Bilin ki orası küçük Kûfe’dir. Cennetin ise 8 kapısı vardır. Bunlardan üçü Kum’a açılır. Benim evlatlarımdan Musa b. Câfer’in kızı Fatıma orada bulunacaktır. Onun şefaatiyle bizim Şialarımız cennete gireceklerdir."[48]

                Bu rivayetten birkaç sonuç çıkarmak mümkündür:

                1- Kum, Kûfe gibi Ehl-i Beyt ilminin yayılma yerlerinden biridir.
                2- Kum’dan cennete üç kapı açılır.[49]
                3- Hz. Mâsume’nin şefaati geniş bir kitleyi kapsar.

                Kum'dan cennete üç kapı açılacağı konusunda İmam Rıza’dan (a.s) şu rivayet nakledilmiştir: “Cennetin 8 kapısı vardır. Bunlardan üçü Kum halkına açılır. Ne mutlu onlara, ne mutlu onlara!”[50]

                Büyük bir olasılıkla bu üç cennet kapısı, Kum’un üç önemli özelliğinden kaynaklanmaktadır:

                1- Hz. Mâsume’nin Harem-i Şerifi ve onun toplum üzerindeki yapıcı etkisi, halkın, hakka ve cennete yönelmelerini sağlamaktadır.

                2- Kum İslamî İlimler Havzası insanların hidayet olmasına ve cennete yönelmelerine sebep olmaktadır.

                3- Cemkeran Mescidi’nin varlığı yanı sıra Mekke ve Kûfe’den sonra Kum Kenti'nin merkezleşmesi, İmam Mehdi’nin (a.f) büyük bir kalesi olmuştur. İmam, bu mukaddes merkezde halka, insanların saadet gereksinimlerini sağlayacak ve onlara Allah’ın rızası doğrultusunda cenneti elde etme yollarını gösterecektir. Günümüzde bu mescidin manevî etkisi ortadadır.

                Yine, İmam Sadık (a.s) bu konuda şöyle buyurmuştur: “Kum, bizim ve Şialarımızın şehridir. Bu şehir pak ve kutsaldır. Halkı bizim velayetimizi ve sevgimizi kabul etmiştir. Kim onlara karşı kötü niyetli olursa, kendi belasına ulaşır; Allah, zamane zalimlerini onlara musallat eder, ama onlar bizim kıyamcımızın (İmam Mehdi) ve hakkımızın savunucusudurlar.” İmam daha sonra ellerini gökyüzüne kaldırarak “Allah’ım! Onları bütün fitnelerden koru!” buyurdu.[51]

                4- Abdulazim Hasanî[52], İshak b. Nasih’ten İmam Kâzım (a.s) Kum hakkında şöyle buyurduğunu nakleder: “Kum Muhammed hânedanının (a.s) ve onların Şiîlerinin sığınağıdır.”[53]

                5- İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Zorluk ve belalara duçar olduğunuzda Kum’a gidin. Kum, Fatıma (s.a) evlatlarının evi, sığınağı ve müminlerin huzur yurdudur. Gün gelir ki bizim Şialarımız uzaklara giderler. Bu, onların hayrınadır. Böylece tanınmazlar. Canlarına ve mallarına zarar gelmez. Kim Kum halkı hakkında kötü düşünürse yüce Allah onu zelil ve rüsva eder."[54]

                6-Yine, İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: “Kum toprakları mukaddestir, halkı bizdendir, biz de onlardan.”[55]

                7- İmam Rıza (a.s) buyuruyor ki: “Fitne ve bela yayıldığında, Kum ve yakınlarına gidin. Zira, Kum’dan bela kaldırılmıştır.”[56]

                8- Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Miraç gecesi 4. gökte inciden bir kubbe gördüm. Dört sütunu ve dört de kapısı vardı. Sanki yeşil renkli ipek bir kumaştı. “Ey Cebrail, 4. gökte bundan daha güzel bir şey görmedim; bu nedir?” diye sorduğumda 'Bu, Kum denilen bir şehrin görünüşüdür. Allah’ın sevgili kulları orada toplanırlar. Hesap gününde Allah Resulü’nün (s.a.a) şefaatine ulaşacaklarını ümit ediyorlar. Onları hüzünlü ve zorlu günler bekliyor' dedi.” [57]

                Yorum


                  #9
                  Ynt: TARİHTEN GÜNÜMÜZE "KUM"

                  Kum Halkının Fazileti
                  İlahî önderlerimiz olan mâsum imamların (a.s) Kum halkına özel inayetleri olduğu gözlenmektedir. Sayısız rivayetlerde Kum halkını fevkalade övmüşlerdir. Burada birkaçını aktaracağız:

                  1- Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın selam ve rahmeti Kum halkına olsun. Yüce Allah onların ekinlerine rahmet yağmuru göndersin. Bereketini onların üzerine nazil etsin; günahları, sevaba dönüşsün. Onlar rükû, secde, huşû, namaz ve oruç ehlidirler. Bilgin alim ve fakih-tirler. Din, velayet ve ibadet ehlidirler. Allah’ın rahmet ve selamı üzerlerine olsun.”[58]

                  2- İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kum ehli kabirlerinde mahkeme edilirler ve kıyamet günü kabirlerinden cennete gönderilirler. Artık Kum halkı bağışlanmıştır.”[59]

                  3- Yine İmam Sadık (a.s) şöyle buyurur: "Yüce Allah Kum’u diğer şehirler için delil olarak gösterir. Kum halkını da doğudan batıya bütün insanlar için delil gösterir. Kum ve halkı dinlerinde zayıf değillerdir. Yüce Allah onlara başarı gücü vermiş ve onları onaylamıştır."[60]

                  Yorum


                    #10
                    Ynt: TARİHTEN GÜNÜMÜZE "KUM"

                    Kum Şiîlerin Merkezi
                    Allame Kadı Nurullah Şuşterî[61] Mecalisu’l-Müminin[62] adlı eserinde şöyle der: “Kum, büyük ve bereket dolu bir şehirdir. Her zaman için “Müminlerin evi” olmuştur. Şia’nın önde gelen isimleri, değerli şahsiyetleri ve müçtehitleri burada yetişmiştir. Böyle bir yere mensup olmak, insanın inancının doğruluğuna en güçlü delillerden biridir. Şöyle ki, kim “Ben Kumluyum” derse bu, onun Şiî olduğunu gösterir. Nitekim, Şiî muhalifleri, “Kim 'Ben Kumluyum' derse bu, onun Şia ve Rafızî[63] olduğunu gösterir; bu yüzden de ona Kumlu Rafızî denir” demişlerdir.

                    Kum halkı, İslam'dan önce diğer İran halkı gibi Mecusî idi. Kum’un meşhur ateş tapınağı bunun kanıtıdır.

                    Saad b. Malik Eş'arî’nin çocukları Kûfe’den Kum’a gelince gitgide Şia inancı burada yayılmaya başladı ve zamanla bütün Kum halkı Şiî oldu.

                    İran’da Şia inancına yönelen ilk şehir Kum’dur. O dönemlerde halkı henüz Ehl-i Sünnet olan İsfahan ile şehir olarak İsfahan'a bağlı olan Kum arasında ayrılık tohumları atılmıştı.

                    Ehl-i Sünnet'in Kum’a hakim olduğu dönemlerde taassuplu bir Ehl-i Sünnet mensubu, Kum yönetimine atandı. Bu kişi, Kum halkının ilk üç halifeye sıcak bakmadıklarını ve halk içerisinde bu halifelerin ismini taşıyan kimsenin olmadığını işitince emir gönderip Kum halkını huzuruna çağırdı. Şehrin önde gelenlerine hitap ederek “Sizin ilk üç halifeye sıcak bakmadığınızı duydum. Onların adını çocuklarınıza bırakmıyormuşsunuz. Allah’a yemin ederim ki eğer aranızda Ebu Bekir, Ömer veya Osman adında birini bulup getirmezseniz sizi cezalandıracağım" dedi.

                    Bunun üzerine halk, hakimden üç gün izin istedi. Üç gün boyunca şehri didik didik aradılar. Sonunda adı Ebubekir olan üstü başı dökünük, çirkin, yalın ayaklı ve dilenci kılıklı birini buldular. Babası aslen Kumlu değildi. Kum’un civar köylerinde yaşayan bir yabancıydı. Onu alıp hakimin yanına getirdiler.

                    Hakim bu adamı görünce öfkelendi. Halka küfrederek “Üç gündür bula bula bunu mu buldunuz?” diye çıkıştı. Orada bulunan kurnaz ve hazır cevap Kumlulardan biri ortaya atılarak “Ey Emir! Ne istersen yap. Ama şunu bil ki, Kum’un bu havasında ve suyunda Ebubekir ismi bundan daha iyi yetişmez!” deyince emir gülmeye başladı ve onu bağışladı.[64]

                    Kum halkının Peygamber hânedanına bu içten bağlılığı İslam'ın birinci asrından günümüze dek devam etmiştir. İslamiyet'in yayılmasının ardından her dönemde Kum halkının Şia ve Ehl-i Beyt mezhebine bağlılıkları meşhurdur.

                    Hicrî 345 yılında Kum ile İsfahan halkı arasında büyük çatışma ve savaşlar olmuştur. Buna gerekçe olarak ise, şu olay gösterilir:
                    Bir grup Kumlu, ticaret için İsfahan'a gitmiş, alışveriş sırasında geçen bir sohbette ilk üç halifeye karşı rahatsızlıklarını dile getirmişler; bunun üzerine Sünnî olan İsfahan halkı onlara saldırmış, bir kısmını öldürmüş ve mallarını da talan etmişlerdi.[65]

                    Bu olaydan sonra Kum halkına devamlı olarak şüpheyle bakıldı. Kum halkı, Taassuplu Ehl-i Sünnet taraftarlarınca devamlı baskı, eziyet ve işkence gördü.

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: TARİHTEN GÜNÜMÜZE "KUM"

                      Kum’daki Büyük Şiî Şahsiyetler
                      Mâsum imamların (a.s) lütfüne mazhar olan ve Şia inançlarına bağlılıklarıyla bilinen büyük ve değerli şahsiyetlerin, Kum halkının Şiîleşmesinde önemli rolleri olmuştur. Hatta bu şahsiyetler, Kum'da Şiîliğin yayılmasında tek sebeptir de denilebilir. Nitekim İmam (a.s), bu konuda şöyle buyurmuştur: “Eğer Kumlular olmasaydı din yok olurdu.”[66]

                      Mâsum imamların (a.s) mektebinde yetişen bu değerli insanlar, Kum’u kendilerine merkez edinmişlerdi. Bunlardan bazıları, İmam Sâdık (a.s), İmam Kâzım (a.s) ve İmam Rıza’dan (a.s) bizzat faydalanan yüzü aşkın şahsiyetlerden oluşuyordu. Bazıları da İmam (a.s) tarafından Kum’da vekillik eden, fetva yetkisine sahip şahsiyetlerdi.

                      Örneğin; Adem b. İshak, Zekeriya b. İdris ve Zekeriya b. Adem, İmam Rıza’nın (a.s) övgülerine mazhar olmuş kimselerdir. Bu üç şahsiyetin kabri, Kum'da, Hz. Mâsu-me'nin Harem-i Şerif'inin hemen yanı başındaki Şeyhân Kabristanı'nda bulunmaktadır.
                      İshak b. Adem ve İshak b. Abdullah, İmam Sâdık ve İmam Kâzım’dan (a.s) bizzat rivayet nakleden iki değerli âlimdir.
                      Adem b. Abdullah b. Saad Kummî, İmam Sâdık’ın (a.s) ashabındadır.
                      İbrahim b. Hâşim Ebu İshak Kummî, İmam Rıza’nın (a.s) ashabındandır.
                      Bu şahsiyetler hakkında "Kum İslamî İlimler Havzası" başlığı altında daha sonra ayrıntılı bilgi verilecektir.[67]

                      Yorum


                        #12
                        Ynt: TARİHTEN GÜNÜMÜZE "KUM"

                        İmam Rıza'nın (A.S) Kum'a Gelişi
                        Hicrî 200 yılında Memun, İmam Rıza’yı (a.s) zorunlu bir davetle Medine'den Horasan'a getirtti. Ancak Memun, bu işle görevlendirdiği Reca b. Ebu Zahhak'a İmam Rıza’yı (a.s) Basra, Ahvaz ve Fars yollarından geçerek getirmelerini tembihlemiş, dağlık bölgeler olarak bilinen Kirmanşah, Hemedan vb. yerlerden özellikle gelmemeleri için kesin emir vermişti. Zira Memun, dağlık bölgelerde Ehl-i Beyt taraftarlarının çoğunlukta olduğunu biliyor ve bunların İmam'a katılarak Horasan'a gelmelerini istemiyordu. Bu yüzden İmam Rıza’ya (a.s) bir mektup yazarak dağlık bölgelerden (eski adıyla Bilad-ı Cebel) gelmemesi için uyarıda bulundu.[68] Bir rivayete göre, İmam da bu söz üzerine Kum’a gelmedi.

                        Ama elimizdeki bazı kesin kaynaklara göre İmam (a.s), Kum’a uğramıştır. Bu kaynaklara göre; İmam Rıza, Kûfe'den Bağdat'a, oradan da dağ yoluyla Kum’a geçti. Kum halkı İmam'ı görkemli bir törenle karşıladı. Tüm halk, onu evinde ağırlamak konusunda ısrarlı olunca İmam “Devem nerede durursa oraya giderim” diyerek sorunu halletti. Deve, takva ve iman sahibi bir yerlinin kapısında durdu ve İmam, orada konakladı.[69]

                        Bugün Kum’un merkezinde ve Azer Caddesi'nde bulunan "Razaviye İslamî İlimler Medresesi", bu ev üzerine inşa olunmuştur.
                        Bazıları Şeyh Saduk’un (r.a) Uyun-u Ahbari’r-Rıza kitabına dayanarak İmam Rıza’nın (a.s) Kum’a gelmesini uzak bir ihtimal olarak görmüşlerdir. Ama şunu belirtmek gerekir ki:

                        Öncelikli olarak, Uyun-u Ahbari’r-Rıza ve Usul-u Kafî’de nakledilen rivayete göre Memun, sadece böyle bir emir vermiştir. Ama İmam’ın (a.s) buna uyup uymadığı belirtilmemiştir.

                        İkinci olarak: Ali Asgar Fakihî’nin Tarih-i Mezhebi-i Kum adlı kitabında, İmam Rıza’nın (a.s) Kum’a geldiğine dair dört delil sunmuş bunun yanı sıra sözü edilen konuya açıklık getiren diğer deliller konusunda da şöyle demiştir: “Bu delillere dayanarak Ali b. Musa Rıza’nın (a.s) Kum’a gelişi takriben kesinleşmiş oluyor.”[70]

                        Ali Asgar Fakihî’nin ileri sürdüğü delilerden biri de, İbnu’l-Fakih’ten nakledilen rivayettir. Burada, İmam Rıza’nın (a.s) gusledip abdest aldığı bir sudan da bahsedilmektedir.[71]

                        Diğer bir delil ise şudur: Tarih-i Kadim-i Kum adlı eserde nakledildiğine göre, İmam Rıza (a.s), sözü edilen sudan içti ve gusül aldı.[72]

                        Bugün, Kum'da "Şah-ı Horasan" adlı, Azer Caddesi'nin ortalarında yer alan Razaviye İslamî İlimler Medresesi'nin de içinde bulunduğu antik bir mahalle vardır. Bu isimlerden de İmam Rıza’nın (a.s) buraya geldiği anlaşılmaktadır.[73]

                        Her halükârda, İmam Rıza’nın (a.s) Kum’a verdiği önem ve bu şehre gelmesi, bu toprakların birçok açıdan değerini gözler önüne sermektedir.

                        Yorum


                          #13
                          Ynt: TARİHTEN GÜNÜMÜZE "KUM"

                          Di'bil Olayı ve Kumluların Ehl-i Beyt’e Olan Aşkı
                          Kum halkının III. yüzyılın başlarında Ehl-i Beyt’e ve Şia mezhebine olan büyük sevgi bağını gösteren tarihî gerçeklerden biri de büyük Şiî şair Di'bil Huzaî’dir.

                          Di'bil, imamları (a.s) metheden ve onların hüzünlerini anlatan bir kaside yazdı. Horasan’a giderek Âşura günü "Medaris-i Âyât" adıyla meşhur olan bu kasideyi İmam Rıza’nın (a.s) huzurunda okudu. İmam Rıza da (a.s) bunun üzerine ona, 100 dinar (altın para) hediye etti.

                          Di'bil, bereketli olması için İmam’dan kendisine bir elbise vermesini istedi. İmam da (a.s) ona bir elbise hediye etti. Daha sonra Di'bil, altınları ve elbiseyi alarak vatanına dönmek üzere yola koyuldu. Bu arada yolunun üzerinde kurulu olan Kum şehrine de uğradı. Kum halkı, onu sevgiyle karşıladı ve meşhur şiirini orada da okumasını rica etti. O da, halktan Kum'un merkez camiinde toplanmalarını istedi ve şiirini orada okuyacağını söyledi.

                          Halk, adeta bir sel gibi merkez camiine akın etmeye başladı. Di'bil, şiirini bu görkemli kalabalık arasında da okudu ve halktan büyük hediyeler aldı.

                          Kum halkı, İmam Rıza’nın (a.s) Di'bil’e bir elbise hediye ettiğini duyunca, o elbiseyi 1000 dinara halka satmasını istedi. Ama Di'bil bunu kabul etmedi. Bunun üzerine en azından bin dinar karşılığında bir parçasını satmasını istedilerse de fayda etmedi. Di'bil Kum’dan ayrılarak kendi vatanına hareket etmek isteyince bir grup genç yolunu keserek zorla elbiseyi elinden aldı. Bunun üzerine Di'bil geri döndü ve elbiseyi kendisine iade etmeleri için ricada bulundu. Uzun konuşmalar ve anlaşmalardan sonra bir kısmını vermeye razı oldu. Kum halkı da bunun karşılığı olarak ona bin dinar verdi.[74]

                          Bu tarihî olay, Kum halkının mâsum Ehl-i Beyt imamlarına olan sarsılmaz aşk ve bağlılıklarını gözler önüne sermekte; Şia inancının gelişip yayılmasında Kum’un önemini ve üstlendiği merkezî görevi göstermektedir.

                          Yorum


                            #14
                            Ynt: TARİHTEN GÜNÜMÜZE "KUM"

                            İmam Rıza (a.s) ile Görüşen Bir Grup Kumlu
                            Ebu Salt el-Harevî der ki: Horasan’da İmam Rıza’nın (a.s) huzurunda olduğum bir sırada bir grup Kumlu, İmam'ın yanına gelerek selam verdi. İmam da (a.s) onların selamını aldı. Sıcak bir ortam oluştu ve İmam (a.s) onları yanına çağırarak şöyle buyurdu: “Ne mutlu size! Siz, gerçekten de bizim Şialarımızsınız. Yakında sizler Tus’ta kabrimi ziyarete gelirsiniz. Bilin ki; siz Şialarımdan kim gusül alarak beni ziyaret ederse, annesinden yeni doğmuş mâsum bir bebek gibi günahlarından arınır.”[75]

                            Yorum


                              #15
                              Ynt: TARİHTEN GÜNÜMÜZE "KUM"

                              Zalim Halifeler Karşısında Kum Halkının Özgürlük Mücadelesi
                              Arap asıllı Şiîler, Kûfe’den Kum’a göç ederek buraya yerleştikten sonra yarım asır içerisinde Kum Kenti, çok hızlı bir şekilde büyüdü. İslam dünyasının kalbinde yarı bağımsız küçük bir devlet gibi önem kazandı. Hatta Abbasî hükümetinin ilk dönemlerinden, Hârun Reşit hükümetinin son zamanlarına kadar zamane hükümetlerine vergi vermiyorlardı.

                              Hârun, H. K. 184 yılında İmam Kâzım’ı (a.s) şehit ettikten sonra, İmam'ın taraftarlarını baskı altına almak ve halifelere muhalefetin merkezi haline gelen Kum şehrini kontrol etmek için Abdullah b. Kûşit Kummî’yi İsfahan valiliğine atadı. Bunu yaparken Kum halkının vermediği elli küsur yıllık vergileri almasını emretti. O da kardeşi Asım b. Kûşid’i Kum yönetimine atadı. Asım halka çok büyük baskılar yapmaya başladı. Halk itaat etmeyince baskı büyüdü. Baskılar yüzünden bir kısım halk şehri terk etmeye başladı. Yaptıkları şikayetler de sonuç vermedi. Sonunda halk, ayaklanarak Asım’a saldırdı ve onu öldürdü.

                              Asım’ın öldürüldüğünü duyan Hârun Reşit, İsfahan valisi Abdullah b. Kûşid’i görevden aldı. Abdullah, yeniden görevine dönmek için Harun’un huzuruna çıktı. Ancak, valiliğine devam edebilmesi için Kum’un İsfahan’dan ayrılmasını istedi.
                              Hârun bu teklifi kabul etmedi. Bu arada Kum’un ileri gelenlerinden Hamza b. Yesa Eş'arî, Dâru’l-Hilafe’ye gelerek Kum’un İsfahan’dan ayrılması için Hârun’u ikna etmeye çalıştı. Bu işin gerçekleşmesi hâlinde Kum’un gelirini şahsen kendisinin ödeyeceğine dair söz verdi. Ama önceden ödenmeyen vergiler alınmayacaktı.

                              Hamza’nın ısrarları ve ileri sürdüğü deliller sonucu Kum, İsfahan'dan ayrıldı. Hamza da Kum’un hakimi ve Cuma imamı oldu. Cuma namazı da merkez camiinde kılınmaya başladı.

                              Kum, İsfahan'dan ayrıldıktan sonra Eş'arî Araplar, Kum’un yeniden yapılanması için çalışmaya başladılar. Bu topraklara maddî ve manevî çok şeyler kazandırdılar.[76]

                              Böylece, tarihin her sayfasında zulüm ve sitemin karşısında özgürlük sembolü olan Şiî Aleviler, bu asırda güçlerini göstermiş oldular. Bir Şia merkezi olan Kum’u zalimlerin, din ve mal hırsızlarının pençesinden kurtardılar.

                              Yorum

                              YUKARI ÇIK
                              Çalışıyor...
                              X