Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

EL-MURACAT Mektep ve İmamet Hakkındaki Mektuplar

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    EL-MURACAT Mektep ve İmamet Hakkındaki Mektuplar

    EL-MURACAT Mektep ve İmamet Hakkındaki Mektuplar

    ABDÜL HÜSEYIN ŞEREFUDDİN



    ABDÜL HÜSEYIN ŞEREFUDDİN'İN HAYATI

    Ehl-i Beyt aleminin en büyük alimlerinden biri olan" Abdül Hüseyin, Şerefuddin Hicrl 1290 yılında Irak'ın Kazımeyn Şehrinde doğmuştur." Babası, Şerif Cevad oğlu, Şerif Yusuf isminde tanınmış bir zattır. Annesi ise, babasının amca kızlarından Zehra'dır.

    Küçük yaşta ailesi tarafından büyük bir ısrarla yetiştirilen Abdül Hüseyin, bilhassa din ilminde asrın tanınmış şeyh ve imamlarından çok istifade etmiş, büyüdükçe ilmi de büyümüş, nihayet muhitinde parmakla gösterilen en büyük alimlerden biri olmuştur. Hocaları, Irak'ın başta gelen alimleri sayılan Tabatabai, Horasani, Fethullah İsfahani, Şeyh Muhammed Taha Necefi ve Şeyh Hasan Kerbelai gibi tanınmış büyük şahsiyetlerdir. Tahsilini bitirip bir çok ilmi müzakere ve münazaralara katılınca yıldızı parlamış ve adı İslam dünyasının her tarafında du- yulur hale gelmiş, daha sonra otuz iki yaşında, asıl vatanı olan Lübnan'ın Cebeli Amil bölgesine dönmüş, hemşehrileri tarafından coşku ve sevgiyle karşılanmıştır.

    Büyük alim, burada da boş durmamış, kısa zamanda herkesin takdirini kazanmış ve her 'ilmi meselede başta aranan kişi olmuştur.

    Ayrıca çok büyük hatip olan üstat, her konuşmasında dinleyicilerini büyülemiş ve nihayet bütün alimler tarafından ziya- ret edilmeye başlayınca evi bir ilim merkezi haline gelmiştir.

    Daha sonra h. 1329 yılının sonuna doğru Mısır'a ilmi bir seyahat yapmış, orada da bir çok alimle tanışmış ve çoğuyla münazaralar yaparak büyük takdirlerini kazanmıştır. Bu alimlerin biri Ezher Camii ve Üniversitesi'nin o tarihteki Hocası Şeyh Selim Bişri el-Maliki'dir. Onunla birkaç kez buluşarak İslam'daki ihtilaflar hakkında görüş alışverişinde' bulunurlar ve neticede sohbetlerini mektuplar aracılığıyla devam et-

    5



    tirmeyi kararlaştınrlar. Nitekim bu arzu gerçekleşmiş ve sonun "el-Müracaat" adını taşıyan bu mektuplar bir kitap haline elmiştir. İşte elinizdeki kitap odur.

    Yazar bundan başka yirmiye yakın kitap yazmıştır. Bunların çoğu bir çok Arap kütüphanelerinde bulunabilir. Bu büyük insanı sözcüklerle tarif etmek yetersiz kalır. " el- Müracaat"ı okuyunca ne derece ilim ve irfan sahibi olduğunu göreceksiniz.
    "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
    "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

    #2
    Ynt: EL-MURACAT Mektep ve İmamet Hakkındaki Mektuplar

    MEKTUP 1 -6 Zilkade 1329-

    1- Münazaracıdan selam
    2- Münazara için izin isteme
    3- Yazışma konuları


    1- Büyük alim Abdül Hüseyin Şerefuddin el-Musevi hazretlerine: Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.(l)

    Geçmiş günlerimde, ne Ehl-i Beyt Mektebi ile tanışmış, ne de onların ahlakını denemiştim. Zira meclislerinde bulunmamış, onlarla hiç bir konuda fikir tartışması yapmamıştım. Oysa onların görüşlerini, meyillerini çok merak ediyor, yakından tanımayı çok arzuluyordum. Bu arzum ancak, kader beni, okyanusunuzun sahiline sürükleyip şifa dolu kadehinizi sunduğunuz zaman tatmin olmuş, susuzluğum ancak o zaman geçmeğe başlamıştır.

    İnanın ki, hayatımda ne böyle şifalı bir şarap dudağıma değmiş, ne de bu kadar saf ve berrak Kevser'i tatmışımdır.

    Daha önceleri, Caferilerin, Sünni kardeşleriyle bir araya gelmekten kaçındıklarını, onlardan uzak kalmayı tercih ettiklerini, yalnızlığı sevdiklerini duyardım da duyardım... Oysa ben sizi, söyleşide dakik, muaşerette sevimli,. tartışmada güçlü ve onurlu, sohbette hoş bir şahıs olarak gördüm. Meğer ki Caferi mezhebini seçen biri, hoş sohbeti ve onunla oturmak her yazarın ideali imiş.

    2- Şimdi denizinizin sahilinde durmuş, incilerinden mümkün olduğu kadar toplamak amacıyla ummana dalmak için izninizi bekliyorum. İzin verirseniz, uzun zamandan beri kalbimde saklı ve sabitleşmiş bazı meselelerin derinliğine iner ve beraberce tetkik ederiz. Yoksa siz bilirsiniz... Ben bu girişimim-

    11



    le, ne bir hata aramaya, ne de gizli kalmış bir ayıbı ortaya çıkarma gayreti içindeyim. Ben sadece aradığını bulmaya çalışan, aradığı da "hakikat" olan biriyim. Eğer hak meydana çıkıp, haklı olan belli olursa ala, yoksa ikimiz de şairin aşağıda söylediği gibi kalmaya mahkumuz:

    "Biz, bizdeki ile kaniyiz; siz de, size ait olanlara razısınız; ama fikirlerimiz ayrı ayrıdır..."

    Müsaade ederseniz, size yönelteceğim sorular şu iki konu izerinde olacaktır;

    Birincisi: Asıl ve teferruatla mezhep imamlığı...
    İkincisi ise: Umumi imamet, yani Peygamber (s.a.a)'den sonra ortaya çıkan 'Hilafet' meselesi... Ayrıca bütün mektupla- rımın sonunda benim imzam yerine ismimin kısaltılmışı (S) olacaktır; sizinki ise (Ş) olsun. Ve yapacağım her hatanın affını, şimdiden sizden rica ederim. Vesselam.

    DİPNOT
    1- Bismillahirrahmanirrahim
    İzin istemekle yetinmeyip, bahsimizin hangi konu etrafında döneceğini de açıklamış. Bu da kemaline ve münazaradaki adabına delalet eder. Ayrıca şu imza konusundaki harfleri gözden kaçmamaktadır. Zira (S) kendi ismi olan Selimm, baş harfi (Ş) ise benim Şerefuddin olan adımın baş harfidir.

    12
    "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
    "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

    Yorum


      #3
      Ynt: EL-MURACAT Mektep ve İmamet Hakkındaki Mektuplar

      MEKTUP 2 6 Zilkôde 1329

      1- Selama karşılık vermek
      2- Münazarayı kabul etmek

      1- Efendimiz Şeyh'ul İslam hazretlerine Allah'tan selam, rahmet ve bereket.

      Kıymetli mektubunuzla bana lütfettiğiniz nimet ve minnetin, hak ettiği teşekkürü sunmaktan dilim acizdir.

      Bana karşı göstermiş olduğunuz güvene aslında siz daha layıksınız. Zaten buna inandığım için, Suriye illerinden kalkıp, ümit gemisine binerek, ilminizin meyvelerinden, ihsanınızın rahmetinden faydalanmaya gelmiş bulunuyorum. Sizden ayrılır- ken dipdiri ümitlerle, sapasağlam emellerle döneceğime eminim.

      2- Emir ve yasak size ait olduğu halde benden izin istiyorsunuz. Arzu ettiğiniz her hususta bana sorular yöneltebilirsi- niz. Adaletli hüküm ve hakkı batıldan ayıran söz size aittir. Allah'ın selamı üzerinize olsun. (ş)


      13
      "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
      "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

      Yorum


        #4
        Ynt: EL-MURACAT Mektep ve İmamet Hakkındaki Mektuplar

        MEKTUP 3 7 Zilkade 1329

        1- Neden Caferiler Cumhurun Mezheplerine uymaz?
        2- Bu gün birleşmek bir ihtiyaçtır.
        3- Ancak Cumhurun Mezheplerine uyarak birlik sağlanabilir.
        1- Şimdi sizden, Cumhur ve cemaat mezheplerini kabul etmemenizin sebebini soracağım. Din usullerinde Eş'ariyi teferruatta ise dört mezhebi kastediyorum. Halbuki gelip, geçmiş bütün din adamları, asırlar boyunca bu mezhepleri en iyi mezhepler olarak kabul etmiş ve ibadetlerini hep bunların hükümlerine uyarak yapmışlardır. Bu mezheplerin sahiplerini birer müçtehit, emin, abit ve zahit kimseler olarak kabul etmişler; şereflerini, iffetlerini ve temiz mazilerini göz önünde tutarak onlara gönülden inanınışlardır.

        2- Birliğin çok gerekli olduğu şu günlerde, sizin de efkar-ı umumiyeye uyup bu mezheplere tabi olmamıza ne kadar ihtiyacımız var. Din düşmanlarının, bizi daha çok parçalamak için her türlü metodu kullandıklarını biliyoruz. Onlar her zaman uyanık ve planlı bir şekilde çalışırken Müslümanlar, içinde bulundukları gafletten hiç bir zaman kurtulamamışlar. Hatta hizipleri çoğaltarak birbirlerine düşmanca bakarak çoğu zaman onların ekmeğine yağ sürmüşlerdir. Böylece devamlı kurtlara yem olmuş, köpekler dahi bize göz dikmiştir.

        3- Acaba birleşmeyi sağlamak için, şu söylediklerimizden başka, sizin göstereceğiniz yol var mıdır? Söyleyin dinleyelim, emredin itaat edelim. Vesselam. (s)

        16

        "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
        "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

        Yorum


          #5
          Ynt: EL-MURACAT Mektep ve İmamet Hakkındaki Mektuplar

          MEKTUP 4 8 Zilkade 1329

          1- Şer'i deliller Ehl-i Beyt Mezhebini farz kılar.
          2- Cumhurun tabi olduğu mezheplerin kabulünü icap ettiren hiç bir delil yoktur.
          3- İlk üç asrın insanları bunları tanımamıştır.
          4- İçtihat, imkan dahilindedir.
          5- Birlik ve beraberlik, Ehl-i Beyt mezhebine saygı duyduktan sonra gerçekleşebilir.

          1- Usulde Eş'ari'nin ve teferruatta dört mezhebin dışında kalan bir mezheple ibadet etmemiz, ne taassup ve hizipçilik- ten dolayıdır, ne de bu mezheplerin sahipleri olan müçtehitlerin, ilim ve ameldeki adalet ve nezahetlerinden şüphe ettiğimiz- dendir.

          Lakin şer'i deliller, evleri vahyin iniş yeri ve meleklerin uğrağı olan İmamların mezhebine tabi olmamızı emretmiştir.

          Bu mezhep bize dinin teferruat ve akidelerini, fıkhın usul ve kaidelerini, Kitap ve Sünnetin ışığı altında ahlak, gidişat ve adap ilimlerini, Peygamberlerin efendisi olan İslam Peygamber'inin (saa) sünnetine uygun olduğunu göstermiştir. İşte bunun için delil ve şahitlerin hükmüne uyarak kesin olarak onlara bağlandık.

          Eğer o deliller bize, Al-i Muhammed'in İmamlarına muhalefet etmeye müsaade etseydi veya başkalarının mezhebiyle ibadet etmenin bizi Allah'a daha çok yaklaştıracağına inansaydık, hiç tereddüt etmeden Cumhur'un gittiği yoldan gider ve böylece birliğin ve kardeşliğin bağlarını sağlamlaştırmaya yardımcı olmaktan geri kalmazdık. Fakat kesin deliller, iman ehlini şahsi heveslerine uymaktan alıkoyarak istedikleri her yolu takip etmeye mani oluyor.

          17


          2- Ayrıca Cumhur'un mezheplerini tercihli kılacak herhangi bir delilin varlığından bahsedilemez. Müslümanlara ait bü- tün delilleri itina ile araştırdığımızda, bu mezheplerin tercihine işaret eden herhangi bir delile rastlamadık. Gördüğümüz bir şey varsa da bu, mezhep sahiplerinin (sizin de dediğiniz gibi) müçtehit, emin ve onurlu birer şahsiyet olduğudur. Ancak siz de biliyorsunuz ki, içtihat, emanet ve onur gibi meziyetler sadece onlara ait değildir. Onları, hiç kimsenin cesaret edip de kurtuluş gemisi ve Peygamber'in soyu olan Ehl-i Beyt'e (ne ilim ne de amelde) tercih edebileceğini sanmıyorum. Zira Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Onların ne önlerine geçin, ne de arkalarında kalın; çünkü önlerine geçer veya arkalarında kalırsanız helak olursunuz. Onlara karşı bilgiçlik taslamaya da kalkmayın; çünkü onlar sizden bilgilidirler."Ama siyaset her şeyi yaptırır. İslam'ın henüz başlangıcında ne oyunlar oynandığını siz de çok iyi biliyorsunuz.

          Beni en çok hayrete düşüren; "Selef-i Salih'in (önceki mümtaz şahıslar) tümü, bu mezhepleri en adil, en faziletli mez- hepler olarak kabul etmiş ve her yerde bunların içerdiği hükümlerle ibadet etmeyi ittifakla öngörmüşlerdir" demenizdir. Sanki Peygamber (s.a.a) soyuna tabi olan Caferi ve Alevilerin halef ve Selef-i Salihin'in, (ki bunlar asıl manada Müslümanların yarısıdır) Hz. Ali ve Fatıma'dan başlayarak bugüne dek, hiçbir zaman Hz. Peygamber'in soyu olan İmamların mezhebinden şaşmadıklarını bilmiyorsunuz. Ki o yıllarda Eş'ar'i ve dört mezhep sahibi, hatta onların babaları dahi dünyaya gelmemişti. Bunu herkes bilmektedir.

          3- Bununla birlikte ilk üç asrın insanları, bu mezhepleri hiç tanımamış ve hiç bir şekilde onlara bağlanmamışlardır. Şu halde üç asır boyunca bu mezhepler nerede idi? Ki bu üç asır İslam'ın en parlak asırları sayılır. Eş'ari, H. 270 yılında doğmuş, H. 330 yılında vefat etmiştir. İbn-i Hanbel, 164'te doğmuş, 241'de ölmüştür... Şafii, 150 yılında doğmuş, 204 yılında ölmüştür... Malik, 95 (1) yılında doğmuş, 179 yılında ölmüştür.

          18

          Ebu Hanife ise 80 yılında doğmuş, 150'de ölmüştür. Ve bütün bu müddet zarfında Ehl-i Beyt taraftarları, Ehl-i Beyt İmamlarının mezhebi mucibince ibadetlerini sürdürmüş ve bu mezhepten asla ayrılmamışlardır. Şunu da kabul etmek gerekir ki, Beytin yani evin sahipleri evin dahilindekini dışarıdakilerden daha iyi bilirler.. . Ehl-i Beyt taraftarlarının dışındakiler ise bu esnada bazı alim, sahabe ve tabiierin mezhebi ile amel etmişlerdir.

          Şu halde üç asırdan sonra tüm Müslümanların daha önce kabul ettikleri mezhepleri terk edip bu mezheplere tabi olmayı kap ettiren sebep nedir? Ayrıca Allah'ın kitabı ve Hz. Peygamber'in soyu olup ümmetin kurtuluş gemisi olarak tanımlanan İmamların peşinden gitmemenin sebebi nedir?..

          4- Aynı zamanda içtihat üç asır boyunca açık tutulduğu halde, daha sonraları Müslümanların yüzüne neden kapansın?.. Ayrıca Cenabı Allah, bu mezhep kurma etkisi sırf bu mezhep sahiplerine tahsis edilsin diye, Peygamberlerin en ulusunu dinlerin en yücesi ile taltif edip gönderdiğini ve kitapların en faziletlisini tenzil ettiğini kim iddia edebilir? Sanki İslam dinini, Kitabı ve Sünnetiyle, kendi açıklamalarıyla, bunların kendilerinin şahsi mülkü ve tekelidir. Sanki dini emirleri depolayıp, başkalarından gelen bütün yolları kapatma yetkisi de kendilerine aittir. Acaba bunlar Peygamberlerin varisleri midir? Yoksa Cenabı Allah, vasi ve İmamları bunlarla mı hatmetti? Yahut ilmin bütün geçmişini ve geleceğini sırf bunlara mı telkin etti?..

          Hayır hiçbiri değil; bunların diğer din alimlerinden bir farkları yoktur... Ayrıca din alimleri ilim kapısını hiç bir zaman kapamazlar.

          Akılları bağlamak, gözleri boyamak, kulakları ve ağızları tıkamak asla onların işi değildir. Bu gibi ithamları onlara yakıştıran elbette ki yalan söylemiş olur. Zaten kendi fetvaları da buna şahittir.

          5- Şimdi de buyurun ittifak ve birleşme yolunda bize yaptığınız davet konusuna gelelim: Bana kalırsa ittifak, ne Ehl- i Beyt ne de Sünnilerin kendi mezheplerinden vazgeçmesine


          19


          bağlı değildir. Üstelik bu teklifin yalnız Elh-i Beyt mensuplarına yapılması da yersizdir. Çünkü bunun geçerli bir teklif olmadığı gibi yerinde bir tercih sayılmayacağı da daha evvelki yazılarımızdan anlaşılmıştır.

          İttifak, ancak Müslümanların dağınıklığının ortadan kalkması ve Ehl-i Beyt mezhebinin tanınıp hürriyete kavuşmasıyla mümkündür. Ne zaman diğer mezhepler birbirlerine baktıkları gibi ona bakar ve dört mezhep gibi onu da bir mezhep olarak abul ederse, işte o zaman Müslümarılar dağınıklıktan kurtulur ve bir kolye taneleri gibi toplu ve muntazam hale gelirler. Aslında Sünni mezheplerin birbirleri arasındaki ihtilaflar, kendileri ile Ehl-i Beyt mezhebi arasındaki ihtilaftan az değildir. Bu, tarafların usul ve teferruatlar hakkında yazmış oldukları eserlerle sabittir. Şu halde neden alimleriniz, Sünnilere muhalif oldukları için Ehl-i Beyt taraftarlarını tenkit ederler de, Ehl-i Beyt taraftarlarına hatta birbirlerine dahi muhalif olan Sünnileri tenkit etmezler?

          Sonra, neden mezheplerin dört olması. caiz oluyor da beş olması caiz olmuyor? Veya mezheplerin dört mezhep Müslümanların ittifakına bizi davet ederken o dört mezhep ehlini de davet etseydiniz. Acaba neden özel olarak bizi davet ettiniz? Yoksa Ehl-i Beyt mezhebine tabi olmayı, ittifak bağını çözen yegane sebep olarak mı görüyorsunuz? Yada öbür mezheplere uymayı kendi aralarında ihtilaflı da olsalar, gönülleri birleştiren bir yaklaşım mı sayıyorsunuz?

          Böyle düşündüğünüzü hiç tahmin etmiyorum. Zaten sevgi ve doğruluk akseden karakterimizden böyle bir düşünce beklenemez. Vesselam. (ş)

          DIPNOT
          l-İbn-i Hallikan, (Vefeyat'ül-A'yan) kitabında Malik için: "Malik, anasının kamında üç sene kaldı" diye yazar. İbn-i Kuteybe ise bu söylentiyi, analarının karnında dokuz aydan fazla kaldıklarını sandığı bazı kişilerin isimlerini zikrederek tasdik etmiştir!


          20


          "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
          "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

          Yorum


            #6
            Ynt: EL-MURACAT Mektep ve İmamet Hakkındaki Mektuplar

            MEKTUP 5 9 Zilkade 1329

            1- Söylediklerimizin doğru olduğunu itiraf etmek.
            2- Delillerin tafsilatını açıklamamızı arzu ettiğini söylemek.



            1- Lütufkar mektubunuzu aldım; ibaresi açık, bölümleri mükemmel, tahriri güzel, mücadelede metin ve bilhassa usul ve teferruatlarda Cumhurun mezheplerine mutlak surette tabi olmayı icap ettiren hiç bir sebebin mevcut olmadığını, bununla beraber içtihat kapısının daima açık kalmasının lazım geldiğini ispat etmekle her türlü çabayı harcamaktan geri kalmamıştır.

            Mektubunuz, her iki meseleyi kuvvetli şahitlere dayandırmış, doğru deliller ortaya koymuştur. Sizin her iki mesele hak- kında büyük araştırma yapıp, meçhul kalan taraflarını meydana çıkardığınızı inkar edemeyiz. Buna hiç bir itirazımız yok, görüşünüze aynen katılıyoruz.

            2- Fakat biz size, "Cumhurun kabul ettiği bu mezheplere karşı neden yüz çevirdiniz?" diye sorduk. Siz ise "Bunun se- bebi şeri delillerdir" diyorsunuz. Oysa bu şer'i delilleri tafsitatlı olarak açıklamanız icap ederdi. Lütfen bunları kitap ve sünnet yoluyla, tafsilatlı bir şekilde kesin delillere dayandırarak açıklar mısınız? Nitekim siz, kati delillerin iman ehlini, şahsi heveslerine uymalarını engellediğini zikretmiştiniz. Şimdiden teşekkürlerimi takdim ederim. Vesselam. (s)

            21


            "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
            "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

            Yorum


              #7
              Ynt: EL-MURACAT Mektep ve İmamet Hakkındaki Mektuplar

              MEKTUP 6 12 Zilkade 1329

              1- Ehl-i Beyt'e tabi olmayı gerektiren delillere işaret etmek,
              2- Mü'minlerin Emiri, Ehl-i Beyt mezhebini tavsiye ediyor,
              3- İmam Zeynelabidin'in (as) bu husustaki sözleri.


              Allah'a çok şükür siz sarahate lüzum kalmadan işaret ve kinaye ile meramı anlayan kimselerdensiniz... Pak olan Peygamber sülalesi hakkında herhangi bir şüpheye düşmeniz veya onların başkalarına karşı daha tercihli sayılmalarına karşı çıkmanız düşünülemez. Zira onlar mümtaz kişiler olarak kılınmış ve onlardan başka hiç bir kimse Enbiya ilimlerine vakıf değildir.

              1- İşte bu sebepten dolayıdır ki Peygamber (s.a.a), onları Kur'an'la bir tutmuş, aklı başında olan kimselere merci ve "kurtuluş gemisi" olarak takdim etmiştir,

              2- Emir-El Müminin (Hz. Ali) hutbesinin birinde şöyle demiştir: "Nereye giderseniz? Ayetler açıkken, işaretler önünüzde dikili iken, kılavuzlar dururken hangi yola saptırılırsınız? Aranızda Peygamber'in Zürriyeti dururken yolunuzu nasıl şaşırırsınız? Ki onlar dinin kılavuzları, doğrunun lisanlarıdır. Onlan Kur'an'ın en güzel yerlerine yakıştırın... Susuzluğunuzu onların pınarlarından içerek giderin...

              Ey insanlar! Bu hükmü Peygamber'in sonuncusundan (s.a.a) alın ve kabul 'edin; buyurmuştur ki: "Bizden ölen ölmüş sayılmaz; bilmediğiniz halde biliyoruz demeyin... Hakikatin çoğu inkar ettiğiniz hususlardadır. Ona karşı hiçbir hüccetiniz olmayan kimseden özür dileyin; O benim işte... Size karşı aranızda en büyük emanet (Kur'an) ile amel etmedim mi? Küçük emaneti (Peygamber'in Ehl-i Beyt'i) sizin aranızda bırakmadım mı?(l)

              Başka bir hutbede ise şöyle buyuruyorlar:

              22

              "Peygamber'inizin Ehl-i Beyt'ine bakın, onların yolunu taki edin, izlerinden yürüyün... Onlar sizi hiç bir zaman doğrudan çıkarıp, kötü yola saptırmazlar. Onlar oturunca oturun, klkınca kalkın; önlerinden gitmeyin yolumuzu şaşırırsınız, gerilerinde de kalmayın helak olursunuz,"(2)

              Bir keresinde de kendilerine şu hatırlatmayı yapar:

              "Onların (Ehl-i Beyt'in) sağlığı ilmin sağlığı, cehaletin ölümüdür. Akılları size ilimlerinin derecesini kanıtlar; dış görünüşleri ise iç dııygularını gösterir; ve suskunlukları mantıklarının delilidir. Hakka hiç bir zaman muhalefet etmezler, onun üzerinde ihtilafa düşmezler. Dini bilgilerini, kulaktan dolma değil, akıl ve anlayışla hıfz etmişlerdir. İlim rivayet edenler çok olabilir, fakat onu hıfzedenler azdır."(3)

              Ve başka bir hutbede buyuruyarlar ki:

              Onun (Peygamber'in (s.a.a)) soyu, bütün soyların; ailesi, bütün ailelerin; şeceresi, bütün şecerelerin en hayırlısıdır. O şecere mukaddes bir evde bitmiş, keramet ve yücelik içerisinde büyümüş, dalları uzun, meyveleri ise çoktur."(4)

              Başka bir hutbede ise şöyle buyuruyor:

              "Şiar, ashab, hazne ve (Peygamber'in ilminin) kapılan biziz. Evlere ancak kapılardan girilir; eve kapılardan hariç yerlerden giren kimse, hırsız sayılır. "(5)

              Yine başka bir hutbede şöyle buyuruyar:

              "Bilin ki, yoldan sapanları tanımadan hak yolunu tanıyamazsınız. Kitapla olan ahd-ü misakınıza, ahitlerini bozanları tanımadan gerektiği gibi bağlı kalamazsınız."

              Hutbelerinin birinde de şöyle buyuruyar:

              "Necipler biziz... hizbimiz Cenabı Allah'ın hizbidir... Bize saldıranlar şeytanın hizbindendir.. Bizi düşmanlarımızla bir tutanlar ise bizden değildir."(6)

              3- İmam Zeynelabidin Hazretleri, Kur'an'daki "Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve saıddıklarla beraber olun." (7) ayeti kerimesini okuduğunda uzun, uzun dua eder ve şöyle derdi:

              23



              "Bazı kimseler hakkımızı vermekten geri kaldılar; Kur'an'ın imalı ayetlerini tevil ederek, kendi fikir ve görüşlerini benimsediler. Oysa Cenabı Allah "Kendilerine açık deliller ve ayetler geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşerek türlü yollara sapanlar gibi olmayın"(8) diye buyurur. Ehl-i Beyti, Kur'an'da sevgileri farz kılınmış, mübarek ağacın dalları, Cenabı Allah'ın her türlü günah ve kötülüklerden uzak tutarak tertemiz kıldığı kimseler olarak görmüyor musunuz?"

              Evet, bu sözler de İmam Zeynelabidin (a.s)'a aittir. Lütfen üzerinde biraz itina ile durunuz... Bilhassa Emir-ül Müminin Hz.Ali'nin sözlerini iyice tetkik ediniz. İşte o zaman ikisinin, Ehl-i Beyt mezhebini tam olarak nasıl temsil ettiklerini göreceksiniz. Aynı zamanda bu sözleri bütün Ehl-i Beyt imamlarına atfedip örnek olarak kabul edebilirsiniz. Zira hepsinin aynı yolun yolcuları oldukları sahihlerimizde mütevatirdir. Vesselam.(ş)


              DİPNOT
              Bu sözler Nehc'ül Belağa (c.l s. 152; Hutbe. 83) ten alınmışbr. Bu hutbe diğer kitaplara göre Hutbe. 87dir.
              Nehc'ül Belağa, c.l, s.189, hutbe.97
              Nehc'ül Belağa, c.2, s. 259, hikmet.239
              Nehc'ül Belağa, c.l, s.185, hutbe.94
              Nehc'ül Belağa, c.2, s.58, hutbe.l54.
              Nehc'ül Belağa, c.2, s.43
              Tevbel119.
              Al-i lmranll05.


              "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
              "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

              Yorum


                #8
                Ynt: EL-MURACAT Mektep ve İmamet Hakkındaki Mektuplar

                MEKTUP 7 13 Zilkade 7329

                1- İspatı, Allah ve Resulü'nün (saa) kelamından istemesi.
                2- Ehl-i Beyt İmamlarının kelamını delil kabul edip onu şahit göstermenin devri gerektirdiğini ileri sürmesi.


                1- Delilleri, yalnız Allah ve Resulünün sözlerinden getirin lütfen! Zira ancak onların sözleri, Ehl-i Beyt imamlarının, baş- ka imarnlara tercih edilerek kendilerine tabi olmanın vacip ol- duğuna şahitlik yapabilir.

                2- İmamIarınızın sözleri, hasımlarına karşı hüccet sayılamaz. Çünkü siz de biliyorsunuz ki, bu meselede o sözlerle ihticac
                etmek devri gerektirir. (s)

                25
                "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
                "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

                Yorum


                  #9
                  Ynt: EL-MURACAT Mektep ve İmamet Hakkındaki Mektuplar

                  MEKTUP 8 15 Zilkade 1329

                  1- Söyledilderinizin iyi anlaşılmaması.
                  2- Devrin gerekliliğindeki yanlışlık.
                  3- İki kıymetli emanet (Sakaleyn)
                  4- Hadisin mütevatir oluşu.
                  5- Peygamber soyuna bağlanmayanların dalaleti.
                  6- 0nların Nuh'un (as) gemisine benzetilmesi ve ihtilafa düşmemenin teminatı olarak gösterilmesi.
                  7- Burada Ehl-i Beyt'ten maksat nedir?
                  8- 0n1arı Nuh'un (as) gemisine benzetmenin izahı.
                  1- Biz açıklamalarda bulunurken Peygamber'in (s.a.a) sözlerinden şahitler getirmeyi ihmal etmedik. Daha ilk mektubumuzda yalnız Ehl-i Beyt'e tabi olmanın icap ettiğine işaret etmiş ve açık olarak şöyle demiştik: Resulullah (s.a.a) onları Kur'an'la birleştirmiş ve kurtuluş gemisi olarak tanıtmıştır. Buna şahit olarak size sahih sünnetlerden her türlü eleştirilerden uzak şahitler getirmiştik ve "Siz sarahate lüzum kalmaksızın, ima ve kinaye ile anlayan, izahat yerine işaretle iktifa eden şahıslardansınız." demiştik.

                  2- Demek ki, işaret ettiklerimizin hükmüne göre imamlarımızın sözleri hasımlarına karşı hüccet mahiyetindedir. Onun için bu meselede o sözleri delil olarak göstermenin deviri gerektirmez.

                  3- İşte size daha önce bahsettiğimiz Peygamber Efendimizin, cehalet ve gafletten uyanmayanlara hitaben söylediği sözlerin beyanı:

                  "Ey insanlar! Size bıraktıklarını benimserseniz hiç bir zaman doğru yoldan sapmazsınız, bunlar; Allah'ın kitabı ve Ehl-i

                  26

                  Beytim'dir. "(1) Başka bir demecinde de şöyle buyurmuştur: "Size bıraktıklarıma bağlanırsanız, benden sonra hiç bir zaman dalalete düşmezsiniz. Bunlar, gökten yere kadar bir ip gibi uzanmış olan Allah'ın kitabı ve Ehl-i Beytimdir; Cennetteki havuzumdan içmek için bana gelinceye dek birbirlerinden ayrılmazlar..'. "

                  Peygamber (s.a.a)'in bu sözleri, çeşitli yerlerde ve muhtelif şekilde söylediğini bütün "Sahih"ler yazar. Veda Haccı dönüşünde "Gadir-u Hum" denilen yere varınca orada mola vermeyi emreder. Ve kendisine ağaç dallarından yüksek bir minber yaparlar. Üzerine çıkar ve sayıları yüz bin tahmin edilen topluluğa, herkesin duyacağı bir şekilde şöyle hitap eder:

                  "Kendimi, çağrılıp icabet etmiş gibi görüyorum; onun için diyorum ki: Size değeri biçilmez iki emanet bırakıyorum, havuzun başında bana ulaşıncaya kadar birbirinden aynlmazlar. Bunlar Allah'ın kitabı ve Ehl-i Beytimdir" Ve şöyle devam eder: "Benim Mevlam Cenabı Allah'tır. Ben de bütün müminlerin mevlasıyım..." .

                  Sonra Hz. Ali'nin elini tutup kaldırarak: "Ben kimin mevlası isem bu da onun mevlasıdır, Allah'ım! Ona dost olana dost ol, düşman olana düşman ol..." Hadisin sonuna kadar.(2)

                  4- "İki değeri biçilmez emanet" hadisine bağlı kalmanın vacip olduğuna hükmeden sahih hadisler mütevatirdir. Yirmiden fazla sahabeden nakledilmiş hadisler birbirini desteklemektedir. Peygamber (s.a.a) bu sözleri çeşitli yerlerde tekrar etmiştir. Bir defa duyduğunuz gibi Gadir-u Hum Günü, bir defa da Taif'ten dönerken, bir kere de Medine'de minberinde, bir kez de mübarek odasında hasta iken; odanın sahabelerle dolu olduğu bir anda der ki; "Ey insanlar! Ben aniden kabz olunup gidebilirim. Size daha önce de söylemiştim; size Allah'ın Kitabı'nı ve Ehl-i Beyt'imi bırakıyorum" Sonra Hz. Ali'nin elini tutup yukarı kaldırarak: "İşte Ali Kur'an'la beraberdir. Kur'an'da Ali ile beraberdir; Havuzun başında yanıma gelinceye kadar birbirinden aYnlmazlar. "(3) Hadis... Sünni ulemasının çoğu bu hadislerin doğru olduğunu tasdik eder. Hatta İbn-i Hacer, iki değeri biçil-

                  27



                  mez (Sakaleyn) hadisini zikrederken şöyle der: "Bil ki bu iki emanete tutunma hadisinin birçok yolları vardır; bunlar yirmiden fazla sahabeden nakledilmiştir. Ve der ki: "Bunların on bir tanesi birbirine benzer ve çok yaygındır. Bu yolların bazıları, bu sözleri Veda Haccında Arafat'ta söylediğini naklederler. Bazıları Medine'de hasta yatağında, bazıları Gadir-u Hum Günü, bazıları da Taiften döndüğünde hutbe okurken. "Ve şözlerinin sonuna gelirken der ki: "Fakat böyle de olsa bunlar birbirlerine katiyen aykırı değildir. Zira Peygamber (s.a.a) bu sözlerini muhtelif yerlerde, Kur'an'ın ve Ehl-i Beyt'in (saa) ehemmiyetini vurgulamak için tekrar etmiştir. "(4)

                  Allah ve Resulünün nezdinde Kur'an'ın seviyesinde tutulmak, Ehl-i Beyt için erişilmez bir mevki sayılmaya yeterlidir elbette... Şu halde bu mevki, onlara tabi olmayı şart kılmak için yeterli bir sebep sayılması gerekir. Zira hiç bir Müslüman, Allah'ın Kitabı'nın yerine başkasını kabul etmez; öyle ise onun karşılığı olan Ehl-i Beyt'e başkalarını nasıl tercih eder?

                  5- Anlaşılan odur ki, her ikisine beraber tutunmayan dalalete düşmektedir. Bunu Tabarani'nin tahric ettiği hadis teyit ediyor: . "Her ikisinin önüne geçmeyin helak olursunuz, onların gerisinde kalmayın, helak olursunuz; onlara -Ehl-i Beyt'e- bir şey öğretmeye kalkmayın, zira onlar sizden daha bilgilidirler." İbn-i Hacer diyor ki: "Onların önüne geçmeyin helak olursunuz, gerilerinde de kalmayın yine helak olursunuz; onlara bir şey öğretmeye kalkışmayın zira onlar sizden daha bilgilidirler" sözleri, onlardan biri yüksek rütbelere ve dini vazifelere layık görülürse, bu onların başkalarından üstün olduklarına delalet eder."

                  6- Ehl-i Beyt'e tabi olmanın her Müslüman'ın boynunun borcu olduğunu Peygamber (s.a.a)'in bu sözleri kanıtlamıyor mu? "Ehl-i Beyt'imin aranızdaki misali Nuh'un gemisi gibidir, ona binen kurtulur binmeyen ise boğulur." Ve bu sözleri: "Ehl-i Beyt'imin içinizdeki misali, tıpkı İsrail Oğulları'nın "Hitta" kapısı gibidir. Allah o kapıdan geçenin, günahlarını affeder." Yi-

                  28

                  ne bu sözleri; "Yıldızlar, yeryüzündeki insanların gark olmaması için bir güvencedir, benim Ehl-i Beyt'im ise ümmetimin ihtilafa düşmemesinin güvencesidir. Herhangi bir Arap kabilesi onlara muhalefet ederse, İblis'in hizbinden sayılır." Bu, ümmetin muhakkak Onlara tabi olup muhalefet etmemesi için yapılabilecek en açık tavsiyedir. İnsanların bütün lisanlarında bu gerçeği kanıtlayacak, bundan daha açık ibareli bir hadisin bulunaca- ğını sanmıyorum. (5)

                  7- Burada Ehl-i Beyt ibaresindeki maksat sadece İmamlardır. Bu elbette ki hepsini, yakınları ve hısımlanyla kapsamaz. Zira, bu rütbe yalnız Allah'ın hüccetleri olarak onun bilhassa emirlerini, akıl ve nakil hükümlerine dayanarak yerine getiren kimselere mahsustur. Nitekim bu hadisin manasını, Sürıni alimlerin çoğu aynı şekilde kabul etmişlerdir. Bunlardan biri olan İbn-i Hacer "Savaik"ında şöyle demektedir: "Bazı kişilerin dedi- ğine göre Ehl-i Beyt'in, "koruyucu" olarak tanımlanan Şahısları, muhtemelen onların doğru yolu bulmaya yardımcı olan yıldızlara benzeyen ulemalardır.

                  Ve diyor ki İbn-i Hacer; "Zaten Hz. Peygamber'in hadislerinden anlaşılan manaya göre onlardan biri olan "Mehdi" zuhur ettiği zaman, Hz. İsa arkasında namaz kılacak, Deccal da onun zamanında katledilecek..."(6)

                  8- Siz de biliyorsunuz ki, Nuh'un (as) gemisine benzetmekteki mana şudur: Onlara sığınıp, dinin fürü ve usulünü, onların İmamlarından alan kimse, ateşin azabından kurtulur; sığınmayan ise, tufan günü bir dağa çıkıp Allah'ın emrinden kaçmak isteyene benzer. Tabi ki birincisi ateşe, ikincisi ise suda boğulmuştur. "Hıtla" kapısına benzetilmelerine gelince şöyle yorumlamak lazım: Cenabı Allah bu kapıdan, kendi celal ve azametine boyun egerek tevazu ile girmeyi mağfiret sebebi kabul ettiği için, Peygamber (s.a.a) bu ümmetin Ehl-i Beyt'e itaat etmesini mağfiret sebebi saymış, dolayısıyla onlara itaati bu kapıya benzetmiştir.Herhalde İbn-i Hacer de bu benzetmeyi, benimsetmek istiyor ki şoyle diyor: "Onları Nuh'un (as) gemisine benzetmenin manası, onla-

                  29



                  ra bu şerefi bahşedene şükür etmek gayesiyle, onları sevip tazim eden ve İmamlarının yolundan giden herkes, muhalefetlerin zimmetinden kurtulur; bundan geri kalan ise, inkar etme denizinde batar, azgınlık çölünde helak olur... Hitta kapısı ise, yani ona benzetilmelerinin manası, Cenabı Allah bu (Eriha veya Kudüs) kapısından istiğfar ve tevazu ile girmeyi mağfirete nail olmak için bir sebep olarak tanımlamıştır. Bunu eşanlamda da bu ümmete, Ehl-i Beyt'i sevmenin sebep olacağını açıklamıştır. "(7)

                  Onlara tabi olmasının vacip olduğu hususu, sahih kitaplarda mütevatirdir. Bilhassa o mübarek soyun yolundan süre gelmiş hadisler pek çoktur. Sıkıcı olmasından korkmasaydık bu hadisleri sonuna kadar incelemekte kalemimizin dizginini serbest bırakırdık. Fakat yine de bu zikrettiklerimiz, maksadımızı anlatmaya yeterli gelmiştir sanırım. Vesselam.(ş)

                  DIPNOT
                  1) Buhadisi, Hakim, "Müstedek" kitabında c.3, s.1O9'da zikreder ve "bu hadis doğrudur" der. Ayrıca Zehebi de doğru olduğunu tasdik eder.

                  2) Bu hadisi Tirmizi ve Nesai Cabir'den aktarmışlardır; Onlardan nakleden Muttaki Hindi ise "Kenz'ul Ummal; kitabında c.l, s.44'te zikret-
                  miştir.

                  3) İbn-i Hacer'in, "Savaik'ul Muhrika" kitabında Fasıl 2, Bab. 9, s.75'e bak...

                  4) İbn-i Hacer'in Savaik'inde dördüncü ayetin (Onların peşinden gidin onlar sorumludur) tefsirine bakın. Fasıl 1, Bab. 11, Sayfa.89

                  5) İbn-i Hacer'in Savaik'inde "Peygamber'in vasiyeti, babındaki (s. 135) şu hadise bakın ve ona sorun; neden acaba usul-u dinde Eş'ari'yi, füru'da ise dört mezhep sahibini onlara tercih etmiştir? Ve sorun!... Neden Haricilerden Amran b. Hattan gibileri hadiste, Murci'lerden Muadil b. Süleyman'ı tefsirinde ve halifelik ve niyabette Peygamber'in (saa) kardeşi ve vasisini geriye itip başkalarını ilersine aldığını ve hatta rezil kimselerin çocuklarını neden Peygamber (s.a.a)'in çocuklarından üstün tuttuğunu sorun... Peki, bahsettiğimiz mertebe ve vazifelerde Pey-

                  30

                  gamber soyuna yüz çevirip, onlara muhalif kimselerin peşinden giden bir şahıs acaba "Sakaleyn" hadisine ve kurtuluş gemisi Ehl-i Beyt'e ne dereceye kadar bağlı kaldığı söylenebilir?..

                  6) Savaik'in 143. sayfasında Peygamber (s.a.a)'in kendisinden sonra Ehl-i Beyt'in gördükleri zulme delalet eden sözlerine bk... Biz de İbn-i Hacer'e soruyoTuz: Ehl-i Beyt ulemasının makamı bu ise, doğru yolu bırakıp nereye gidiyorsunuz?

                  7) Bu adamın sözlerini tekrar gözden geçirin ve lütfen bana söyleyin! Neden dinin muhtelif füru ve kaidelerinde, Usul ve Fıkıh kaidelerinden Kitap ve Sünnet ilminin her hususunda, ahlak ve adapta onların yolundan ayrılmayı tercih etmiştir? Haksız olarak bize karşı yapmış olduğu hücumlardan dolayı, Allah onu affetsin.

                  31

                  "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
                  "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

                  Yorum


                    #10
                    Ynt: EL-MURACAT Mektep ve İmamet Hakkındaki Mektuplar

                    MEKTUP 9 77 Zilkade 7329

                    Bu mesele hakkında Naslar'dan daha çok istemek.

                    Lütfen hiç çekinmeden kaleminizin dizginini serbest bırakın... Sıkılacağımı hiç düşünmeyin... Kulaklarımı açmış sizi dinliyorum. İlminizden istifade etmek bana rahatlık veriyor. Sizden gelen delil ve beyanlar bende yeni bir canlılık uyandırmış, beni bütün hoşnutsuzluklardan arındırmıştır. Güzel sözlerinden, üstün hikmetlerinizden, bana armağanlar yağdırmaya devam edin; yüreğime serin suyu serpecek olan onlardır. Lütfen bu ar- mağanlarınızı arttırmaya devam edin...

                    Babanızın hakkı için arttırın. Vesselam. (s)

                    32

                    "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
                    "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: EL-MURACAT Mektep ve İmamet Hakkındaki Mektuplar

                      Arkadaşım;şu ''Nehc-ül belağa'' kitabının orijinalini okumak istiyorum......Elinizde var mı.....veya nereden temin edebilirim....Yardımcı olurmusunuz....
                      Yalnız orijinal yazmasını istiyorum;hacı abuziddin Zallanzort bilmem kimin uydurmalarını değil,aslını istiyorum......Lü
                      tfedermisiniz.........

                      Yorum


                        #12
                        Ynt: EL-MURACAT Mektep ve İmamet Hakkındaki Mektuplar

                        MEKTUP 10 79 Zilkade 7329

                        "Nass'lardan bir demet yeterlidir. "



                        Eğer mektubumu gönül hoşluğu ile karşılayıp onu iç rahatlığı ile elinize alıp okuduysanız, beni amellerimin gerçekleşeceğine daha çok inandırdığınızı ve çalışmanın başarılı olacağı ümidini daha da arttırmış olduğunuzu bilmelisiniz. Nitekim, sizin gibi temiz kalpli, iyi niyetli, mütevazi ve kendini ilme adamış bir kişinin, hak ve adaletin, kelamı ve kaleminde canlanması, insaf ve doğruluğun elinde ve dilinde tecelli etmesi gayet tabi ve olağandır.

                        Bana, "armağanlarınızı arttırmaya devam edin" demenizle, size teşekkür etmek ve emirlerinizi yerine getirmek hususunda kendimi ne kadar sorumlu hissediyorum. Bundan daha büyük lütuf, yakınlık ve tevazu olur mu?.. Emrederseniz, hizmetinizdeyim... Allah'a yemin ederim ki sizi bu yönden memnun edeceğim. Diyeceğim ki:

                        Tabarani "Kebir"inde, Rafi "Müsned"inde İbn-i Abbas'a dayanarak yazıyorlar: "Resullullah (s.a.a) dedi ki: Her kim benim gibi yaşamak ve benim gibi ölüp ağaçlarını Rabb'imin diktiği cennete gitmek istiyorsa, benden sonra Ali'nin Velayeti'ni kabul etsin ve Ehl-i Beyt'imin yolundan gitsin... Onlar benim mayamdan doğdular ve benim ilmime nail oldular... Allah'ın azabı onları yalancı çıkaranlara ve benden ayırmak isteyenlere yağacaktır; Allah böylelerine şefaatimi nasip etmesin."(1)

                        Yine Baverdi, İbn-i Cerir, İbn-i Şahin ve İbn-i Mende, İshak yoluyla Ziyad b. Mutraf'tan tahric ettikleri bir hadiste şöyle yazıyorlar: "Resulullah'tan (s.a.a) şu sözleri duydum: "Her kim benim gibi yaşamak, benim gibi ölüp Rabb'imin bana vadettiği cennete gitmek istiyorsa Ali'ye dost olsun; ve ondan sonra zür-

                        33



                        riyetini dost edinsin; onlar sizi hiçbir zaman hidayet kapısından çıkanp, dalalet kapısından geçirmezler. "(2)

                        Buna benzer bir hadis de Zeyd b. Ekram'dan der ki: "Resulullah (s.a.a) dedi ki: "Kim benim gibi yaşamak ve benim gibi ölüp Rabb'imin bana vadettiği cennete gitmek istiyorsa, Ali'ye dost olsun; o sizi hiç bir zaman doğru yoldan çıkanp eğri yola saptırmaz. "(3)

                        Yine Ammar b. Yasir'in şu hadisi: "Resulullah (s.a.a) dedi ki: "Bana her iman eden ve inanan kimseye Ali'ye dost olmasını tavsiye ederim. Ona kim dost olursa bana dost olmuş olur. Onu seven beni sevmiş, beni seven de Allah'ı sevmiş olur. Ondan nefret eden benden, benden nefret eden de Allah'tan nefret etmiş olur?"(4)

                        Yine Ammar'dan: "Allah'ım! Bana her iman edip inan kimse Ali'ye dost olsun; onun dostluğu benim dostluğum, benim dostluğum da Allah-u Teala'nın dostluğudur."(5)

                        Bir defa da Resulullah hutbe okurken şöyle der: Ey insanlar! Fazilet, şeref ve velayet, Resulullah ve zürriyetine mahsustur, batıl yollara sapmayın sakın..."(6)

                        Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdular: "Onların önüne geçmeyin, helak olursunuz; gerilerinde de kalmayın yine helak olursunuz; onlara karşı bilgiçlik taslamaya da kalkmayın; çünkü onlar sizden daha bilgilidir. "(7)

                        "Ehl-i Beyt'imin yeri, vücudunuzdaki baş, başınızdaki gözlerin yerinde olsun... Elbette ki baş, ancak gözlerin yardımıyla yolunu tayin edebilir. "(8)

                        "Biz Ehl-i Beyt'in sevgisini iltizam edin; Allah'ın huzuruna bizi severek çıkan kimse, bizim şefaatimizle cennete gider. Nefsim elinde olan Allah' a yemin ederim ki, bizim hakkımızı tanımadıktan sonra, hiçbir kulun ameli kendisine fayda sağlamayacaktır."(9)

                        "Muhammed'in soyunu tanımak, cehennemden kurtuluştur, Muhammed'in soyunu sevmek ise sırat köprüsünden geç-

                        34

                        mektir ve Muhammed'in soyuna sadık olmak azaptan korunmaktır. "(10)

                        "Kıyamet günü kuldan dört şey sorulur: Ömrünü nasıl bitirdi, vücudunu nasıl eksiltti, malını nereden kazandı ve nereye harcadı ve biz Ehl-i Beyt'in sevgisi. "(11)

                        "Bir şahıs Beyt'ul Haram'da devamlı namaz kılıp oruç tutsa dahi, Muhammed soyuna kin duyduğu takdirde mutlaka cehenneme gidecektir. "(12)

                        "Muhammed soyunu severek ölen, şehit sayılır. Muhammed soyunu severek ölenin günahları bağışlanır. Muhammed soyunu severek ölen, tövbekar olarak ölür. Muhammed soyunu severek öleni, ölüm meleği cennetle müjdeler. Muhammed soyunu severek ölen, bir gelinin süslenip kocasına uğurlandığı gibi cennete uğurlanır. Muhammed soyunu severek ölenin mezarında cennete doğru iki kapı açılır. Muhammed soyunu severek ölen, sünnet ve cemaat üzerine ölür...

                        Muhammed soyuna kin besleyerek ölen ise, kıyamet günü alnında: Allah'ın rahmetinden ümidini kes, yazılı olduğu görülür."

                        Ve meşhur hutbesi şu şekilde devam eder.(13) Ve buna benzer birçok hadis yaygındır. Bilhassa Ehl-i Beyt yolundan gelenler daha da çoktur. Demek ki onlar Peygamber (s.a.a)'in emirlerini yerine getirmek için onu temsil etmeye layık kimseler olmasalardı, kendilerine bu mertebeler verilmezdi. Bu sebepten dolayıdır ki, onlan seven Allah ve Resulü'nü sevmiş, onlara kin besleyen, Allah ve Resolü'ne kin beslemiş oluyor...

                        Peygamber (s.a.a) şöyle buyuruyor: "Bizi ancak mümin ve muttaki olan sever; ve bize ancak münafık ve şaki olan kin besler."(14)

                        Buna dayanarak Şair Ferazdak, İmam Zeynelabidin'i methederken şöyle der: "O öyle bir ailedendir ki, onların sevgisi din demektir; orılardan nefret etmek küfür, orılara yakın olmak ise kurtuluş. "(16)

                        Emir'ül Mü'minin (a.s) Hazretleri buyuruyorlar ki: "Ben ve

                        35


                        soyumun hayırlı ve pak olan kişileri, küçük yaşta iken insanların en uysalı, büyüdükten sonra en alimleriyiz... Bizimle, Allah yalanı defeder! Bizimle, kuduz köpeğin dişlerini kırar. Bizimle, sizi fuhuştan uzaklaştınr: bizimle, boynunuzdaki düğümü çözer. Cenabı Allah, bizimle fethedip, bizimle hatmeder."

                        Onları tercih etmekte, isabet etmiş olduğumuza delil olarak, bizzat Cenabı Allah'ın onları tercih etmesi bize yeter... Zira onlara salavat getirmeyi, farz olan namazın bir kısmı yapmıştır. Onlara salavat getirmeyen hiç bir kimsenin namazı tam olamaz... O kimse ister Sıddık, ister Faruk, isterse bir nur veya iki nur veya birçok nur sahibi olsa bile... Hatta Allah'a iki şahadetle ibadet eden herkesin; namaz esnasında onlara salavat getirmeden namazını tamamlaması imkansızdır. Bu da öyle bir mertebedir ki, bahsettiğiniz insanlar imamlar, bu mertebenin önünde başlarını eğ- mişlerdir...

                        İmam Şafii Şiirinin birinde şöyle der:

                        "Ey Resulullah'ın Ehl-i Beyti, Cenabı Allah sizin sevginizi Kur'an'da tenzil ederek farz kılmıştır... Size bu şan ve fazilet kafidir ki size salavat getirmeyenin salatı (namazı) yok sayılır. "(16)

                        Şimdilik mukaddes Sünnetin, onların sünnet ve üslubunu seçmenin vacip olduğunu kanıtladığı bu kadarlık delillerle iktifa edelim. Nitekim Kur'an-ı Kerimde de bunun vacip olduğuna dair muhkem ayetler mevcuttur. Biz onları geniş bilginize ve açık zihninize bırakıyoruz. Zira Allah'a çok şükür, siz en küçük bir delille yetinen işaretlerin yerine temizle gani olan kimselerdensiniz... Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd ve sena olsun.(ş)

                        DİPNOT
                        1- Bu hadis "Kenz'ul Ummal" kitabının c.6, s.217 de yazılıdır. Ayrıca Ubu Nüaym (Hilyet'ül Evliya) kitabında, Mutezile Allamesi İbn-i Ebi'I Hadid'in "Nehc'ili Belağa" da ki şerhinden; benzerini de Ahmed b. Hanbel'in (Müsned'i) ve (Menakib Ali b. Ebu Talip) kitabından alıp zikretmiştir.

                        2- Bu hadis de (Kenz'ul Ummal'ın c. 6, s. 155 'te yazılıdır. İbn-i Hacer de (İsâbe)sinde Ziyad b. Mutraf'ın tercümesini yaparken şu hadise değin-

                        36

                        miş ve şöyle demiş: "Bu hadis Yahya b. Yala ya isnad edildiği için, ben zayıftır diyorum. Biz de diyoruz ki, bu iddia İbn-i Hacer gibi birinden garip sayılır. Zira Yahya b. A'la inanılır bir kişidir; hatta Buhari ve Müslim ona istinaden (Sahih 'lerinde) birçok hadisi ihraç etmişlerdir.

                        3- Bu hadisi, Hakim (Müstedrek) Sahih 'in c.3, s.128 de zikretmiş ve "bu hadis doğru senetlidir" demiş. Aynca Tabarani (Kebir)inde, Ebu Nuaym ise Sahabelerin faziletleri bahsinde zikrettikleri gibi Kenz'ul Ummal'ın c.6, s.155'inde yazılıdır.

                        4- Tabarani Kebirinde, İbn-i Asakir de (Tarih)inde tahric ettikleri gibi (Kenz'ul Ummal) da c.6 s.154'te, 2571 'inci hadis olarak yazılıdır.

                        5- Tabarani bu hadisi Muhammed b. Ebu Ubeyde b. Muhammed b. Ammar, İbn-i Yasir'den tahric etmiştir. Aynca Kenz'ul Ummal'da c.6
                        s.155'te 2576 hadis olarak yazılıdır.

                        6- Bu hadisi Ebu'ş Şeyh uzun bir şekilde tahric etmiştir. Aynca İbn-i Hacer (Savaik)in 105'inci sayfasında maksatlar kısmında "Meveddet"
                        ayetinin tefsirini yaparken bu dahisi zikretmiştir.

                        7- Tabarani bu sözleri "Sakaleyn" hadisinde tahric etmiştir. İbn-i Hacer de ondan naklederek, (Savaik)'inin 11 'inci babında irad ettiği ayetle-
                        rin dördüncüsünü tefsir ederken zikretmiştir.

                        8- Bu hadisi Sünen sahiplerinin bir çoğu Ebuzere isnad ederek tahric etmiştir.

                        9- Tabarani (Avsat)ında tahric eder. Suyuti (İhya'ul Meyyit), Nebhani (Erbain), İbn-i Hacer (Savaik) ve daha bir çok meşhur yazarlar kitapların-
                        da naklederler...

                        Siz, "Hiçbir kulun ameli, bizim hakkımızı tanımadıktan sonra kendisine fayda sağlamaz" tabirini iyice tetkik edin ve ondan sonra amellerin sıhhatini, neden onların hakkını tanıma şartına bağladığını bana bildirin lütfen... O halde nedir acaba? Onlara itaat etmek, dolayısıyla da Yüce Allah 'ın doğru olduğunu bulmak değil midir? Daha doğrusu o hak Nübüvvet ve Hilafetten başka ne olabilir? Fakat ne yapalım ki, dikkatsiz insanlarla yaşamak, bize reva görülmüştür, Allah yardımcımız olsun.

                        10- Bu hadisi Kadı İyad, İstanbul'da basılmış olan (Şifa) kitabının 40. say-

                        37

                        fasında zikretmiştir... Siz de biliyorsunuz ki, onları tanımak demek sadece isimlerini öğrenmek ve Peygamber'in soyu olduklarını bilmek demek değildir. Bu kadarını Ebu Cehil ve Ebu Leheb de biliyordu. Maksat onların Peygamberden sonra emir sahipleri olduklarını tanımaktır. Bu, "Kim yaşadığı zamanın imanını tanımadan ölürse, cahiliye döneminde ölmüş gibi olur. " hadisinin kanıtıdır.

                        11- Allah tarafından, itaat icap ettiren bir rütbeleri olmasaydı, onları sevmek bu mesabede olmazdı herhalde... Bu hadisi de Tabarani İbn-i Abbas 'a isnad ederek tahric etmiş; Suyuti (İhya'ul Meyyit) kitabında nakletmiş, Nebhani de (Erbain)ine... Ve daha nice başkaları yazmıştır.

                        12- Nebhani'nin (Erban)inde ve Suyuti'nin (İhya'ül Meyyit)inde olduğu gibi Tabarani ve Hakim de tahric etmişlerdir. Yine Hakim ve İbn-i Habban'ın tahric ettiği ve Nebhani (Erbain)'inde ve Suyuti (İhya)'ında Ebu Said'den naklettikleri bir hadiste Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmakta-dır: "Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, biz Ehl-i Beyt'e kin besleyen kimse mutlaka cehenneme gidecektir" Yine Nebhani ve Suyuti naklederler:

                        Hz. Hasan, Muaviye b. Hadic'e der ki: "Bize kin besleyip bizi kıskanan kimse, kıyamet günü rahmet havuzundan ateşten sopalarla kovalanıp
                        uzaklaştırılacaktır. "

                        13- İmam Salabi, büyük Tefsir'inde Meveddet ayetini tefsir ederken bu hutbeyi Cerir b. Abdullah el-Beceli'den tahric ettiği gibi Zemahşeri de
                        (Keşşaf)ında bu hadisin doğru olduğunu zikreder.

                        14- Savaik'in, 11. Babında, 14. ayetin maksatlarından ikinci maksatta zikredilmiştir.

                        15- Kenz'ul Ummal'ın 6050. hadisi olup c.6, s.396'da yazılıdır.

                        16- Bu iki beyit, Şafi'nin Ehl-i Beyt hakkında yazmış olduğu methiyeler arasında meşhurdur. İbn-i Hacer gibi birçokları Şafi'nin, "Allah ve Melekleri Peygambere salat eder; ey iman edenler, siz de ona salat edin." ayetinden esinlendiğini yazmışlardır.38

                        "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
                        "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

                        Yorum


                          #13
                          Ynt: EL-MURACAT Mektep ve İmamet Hakkındaki Mektuplar

                          MEKTUP 11 20 Zilkade 7329

                          1- Şahit olarak getirdiğiniz sünen ve hadislere hayranlık duymak.
                          2- Bu Sünenin Cumhurun tutumları ile karşılaştırılmasından duyulan dehşet.
                          3- Kur'an'dan deliller ortaya koyarak bu şahitleri perçinleştirmenizi arzu etmek.


                          1- Kadri büyük mektubunuzla şereflenmiş bulunuyorum. Doğru yönlü, açık anlamlıdır... Bu mektubunuzda, kovayı ağzına kadar doldurduğunuz gibi, dağların başından aşağıya doğru akan seller misali akıp yürümüşsünüz. İyice inceleyip tetkik ettikten sonra gördüm ki: Münazaranız kuvvetli, mücadeleniz şiddetli, lisanınız gayet keskindir.

                          2- Hüccetinizi araştırmaya kendimi verip delillerinizi inceleyince baktım ki, karışık bir durum içerisindeyim. Şöyle ki: Delillerinize bakıyorum, hepsini vazgeçilmez görüyorum. Gözlerimi Ehl-i Beyt imamlarına çeviriyorum, görüyorum ki, Allah ve Resulünün yanında öyle bir makama sahipler ki, heybet ve celali karşısında herkesin boyun eğmesi gerekir. Sonra da bu milletin temsilcilerinden en büyük bölümüne sahip olan Cumhura bakıyorum, bir de ne göreyim; Ehl-i Beyt'e karşı olan davranışları, bu delillerin gerektirdiğinin tam aksine... Sonunda kendimi iki nefisle mücadele halinde buluyorum...

                          Birincisi beni bu delillerin peşinden gitmeye zorluyor; ikincisi ise, Ehl-i Kıblenin çoğunlukta olan kısmının tarafına çekip oraya sığınmamı emrediyor. Birincisi hiçbir zorluk gösterme-

                          39


                          den dizginlerini elinize vermiş fakat ikincisi inatla yüzünü sizden çevirerek hala isyan ediyor.

                          3-Acaba "Kitap" tan kesin deliller getirip onun yolunu kesmeniz ve kamuoyu ile arasına girmeniz mümkün müdür? Veslam. (s)




                          DİPNOT
                          Arapça "el-Lisan" lügat'ınde şöyle yazıyor: Araplar insanın iki nefisli olduğunu söyler; biri bir işi yapmayı, öbürü ise yapmamayı emreder
                          .




                          "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
                          "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

                          Yorum


                            #14
                            Ynt: EL-MURACAT Mektep ve İmamet Hakkındaki Mektuplar

                            MEKTUP 12 22 Zilkade 1329


                            Kur'an-i Kerim'den Deliller

                            Allah'a çok şükür siz, Kitaba vakıf, açık ve gizli manalarından haberdar olan zatlardansınız. Acaba Ehl-i Beyt hakkında inen ayetler, onlardan başka herhangi bir kimseye nasip olmuş mudur?

                            Ehl-i Beyt (Peygamber'in (saa) İtreti) kadar övülen başka kimse var mıdır?

                            (l) Onları (Tahir) pak olarak vasıflandıran ayet (Ahzab l 33), onlardan başka alemde hiçbir kimseye kısmet olmuş mudur?

                            (2) Muhkem ayetler, onlardan başka kimin sevgisinin farz olduğuna hükmetmiştir? (Şura l 23)

                            (3) Cebrail (aleyhisselam), "Mübahale" ayetini (Al-i İmran l 61) tebliğ etmek maksadıyla onlardan başkası için gökten indirmiş midir?

                            (4) Cenabı Allah'ın "Hep beraber Allah'ın ipine sarılın, dağılmayın..." (Al-i İmran l 103) buyururken, Allah'ın ipi olarak kastettiği onlar değil mi?

                            (5) Ve "Sadıklarla beraber olun" (Tevbe l 119) diyen ayet onları kastetmiyor mu?

                            (6) Ve "Budur benim doğru yolum, onu takip edin"(En'am l 153) ve "Türlü yollara Sapmayın, Allah'ın yolunu şaşınrsınız" (En'am l 153) diyen ayetler onların yolundan başkasını mı gösteriyor?

                            (7) Ve "Ey inananlar! Allah'a, Resulüne ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin,"(Nisa l 59) diye buyurduğu ayet yine onların hakkında değil midir?

                            (8) Yine onları "Ehl-i zikir" olarak tanımlayan bu ayet: "Eğer bilmiyorsanız Ehl-i Zikr'e sorun," (Nahl l 43)

                            (9) Yine onlar için "Müminler" dediği bu ayet: "Huda yolu göründükten sonra, her kim Resulullah' a muhalefet eder ve müminlerin yolundan saparsa onu cehennem ateşi ile yakarız, " (Nisa l 115)

                            (10) Ve "Hadiler" (doğru yola götürenler) dediği şu ayet, meali: "Sen bir münzirsin (korkutucusun) fakat her kavmin bir de Hadisi vardır," (Ra'd l 7)

                            (11) Ya onları işaret eden Fatiha'daki şu ayet, meali: "Bizi, nimetini kendilerinden esirgemediğin kişilerin doğru yoluna irşat et,"(Fatiha l 7)

                            (12) Ve onlar "Allah'ın kendilerine nimetini lütfettiği Peygamberlerle, Sıddıklar, Şehitler ve Salihlerle beraber olan kimselerdir,"(Nisa l 69)

                            Bu ayetle


                            41


                            umumi velayeti, Peygamberden sonra onlara vermiş olmuyor mu?

                            (13) Okuyun lütfen: "Sizin veliniz ancak Allah'la onun Resulü ve iman edenlerdir ki, onlar namaza devam edenler ve rükudayken dahi zekat verenlerdir. Kim Allah'ı, Resulünü ve Müminleri kendine veli edinirse, şüphesiz ki galip gelecek olanlar Allah'ın taraftarlarıdır." (Maide l 55)

                            Cenabı Allah, tövbe eden, iman edip salih amel işleyene "mağfiret"i onların yolundan gitmeyi bu ayetle şart koşmamış mıdır?

                            (14) "Ben, şüphe yok ki, tövbe eden kimse için Gaffarım (çok bağışlayıcıyım)."(Taha l 82)

                            Allah-ü Teala'nın kitabında zikrettiği "Emanet" onların velayeti değil midir? Buyuruyor ki:

                            (15) "Biz emaneti göklere, arza ve dağlara arz ettik, hepsi yüklemekten korkup reddettiler fakat onu insan yüklendi; zira o çok zalim, çok cahildir. "(Ahzab l 72)

                            Yine, tavsiye ettiği "Barış" onların velayeti değil midir? Ayetin meali:

                            (16) "Ey insanlar hepiniz barışa girin, şeytanın adımlarını takip etmeyin."(Bakara l 208)

                            Ve Allah-u Teala'nın nimet diye isimlendirdiği; yine velayetleri değil midir? Ayetin meali:

                            (17) "O gün (Kıyamet günü) Allah'ın size ihsan ettiği nimetten sorulacaksınız. "(Tekasür l 8)

                            Ayrıca Resulullah (s.a.a) tebliğ etmek için Cenabı Allah tarafından tazyik hatta tehdit mahiyetinde "Bildir" diye şu ayetle emr olunmadı mı?

                            (18) "Ey Resul: Rabbin tarafından sana indirileni tamamen tebliğ et. Eğer tebliği tam yapmazsan, Allah'ın risaleini yerine getirmiş olmazsın. oysa Allah seni insanlardan kouyacaktır. " (Maide l 67)

                            Nihayet Resulullah (s.a.a) o tebliği "Gadir günü" emre itaat ederek, yüz bin kişinin huzurunda yapmadı mı? Yaptıktan sonra da şu ayeti kerime nazil olmadı mı?

                            (19) "İşte bugün dininizi kemale erdirdim, nimetimi üzerinize tamamladım ve size din olarak İslam'ı kabul ettim."(Maide l 3)

                            Görmüyor musunuz? Allah, onların velayetini açıkça inkar etmeğe kalkışıp, Resulullah'ın (s.a.a) yüzüne karşı bağırarak: 'Allah'ım, eğer bu doğru ise üzerimize taş yağdır..." diyen şahsın başına nasıl taş düşüp anında helak oldu... Ve bu olay hakkında mucize kabilinden inen şu ayete bakın:

                            (20) "Vuku bulmuş bir azabın tekrarını istedi birisi; kafirler için olan bu azabı kimse engelleyemez. "(Mearic 1-2)

                            Ahirette onların velayetinden herkes sorulacaktır; aynen şu ayetin içerdiği mana gibi:

                            (21) "Durdurun onları (o insanları) çünkü onlar sorguya çekileceklerdir." (Saffat l 24) yani onlara (Ehl-i Beyt'in) velayetinden sorulacaklardır...

                            Burada hiçbir gariplik yoktur, zira Cenabı Allah'ın Peygamberi göndermesinin içerdiği sebeplerden biri de onların velayetidir. Bakın, bu mealdeki ayet ne diyor:

                            (22) "Senden evvel gönderdiğimiz Peygamberler'den sor." (Zuhruf l45)

                            Hatta o öyle velayet ki Cenabı Allah Kalu Bela gününden beri insanlardan, onun üzerine söz (ahit) almıştır; aynen şu ayetin tefsirinde söylendiği gibi:

                            (23) "Hatırla ki, Rabbin Adem oğullarının bellerinden zürriyetlerini çıkarıp, onları nefislerine karşı şahit tutarak: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye buyurduğu zaman onlar da; "Bela (Evet) Rabbimizsin, şahit olduk" dediler. " (A'raf l 172)

                            (24) "Ve Adem, Rabbi'nden tevessül kelimelerine nail olduktan sonra, Allah onun tövbesini kabul etti. " (Bakara l 37)

                            Yine:

                            (25) "Allah onlara azap verecek değil ya." diye buyuran ayeti kerime... (Enfal l 33)

                            Kıskanılan insanlar da onlardır. Bu manadaki ayet de şöyle:

                            (26) "Yoksa Allah'ın fazlına şayan olmuş insanları mı kıskanıyorlar?" (Nisa l 54)

                            İImin derinliğine inenler de onlardır. Ayet:

                            (27) "O Kur'an'ın tevilini ancak Allah bilir. İlimde kökleşmiş kimseler ise: "Biz ona inandık, iman ettik" derler... " (Al-i İmran l 7)

                            "A'raf Adamları" diye isimlendirilenler de onlardır. Allah-u Teala buyuruyor ki:

                            (28) "Araf (Cennetle Cehennem arasındaki engel) üzerinde bir kısım kimseler var ki bunlar, cennetlik ve cehennemliklerden her birini simasından tanırlar. " (A'raf l 46)

                            Ve "Sıddık adamlar" diye Cenabı Allah'ın tanımladığı kimseler. Ayet şöyle:

                            (29) "Müminlerden öyle kimseler vardır ki, Allah'a vermiş oldukları sözlerde sadık çıktılar kimi" Şehit oluncaya kadar dövüşüp" adağını ödedi. Kimi ise" Şehit olmayı bekliyor. Onlar asla verdikleri sözü değiştirmediler. " (Ahzab l 23)

                            Ve "Tesbih adamları", Cenabı Allah'ın şöyle buyurduğu:

                            (30) "Allah yüceltilmesine ve kendi is-


                            43


                            minin, içinde anılmasına izin verdiği evler vardır. Bu evlerde kendisini sabah-akşam tespih edip, namaz kılan kimseler vardır Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekat vermekten, ne ticaret ne de bir alış veriş onları alıkoymaz. Onlar, kalplerin gözlerin halden hale dönüp kıvrandığı günden (Kıyamet gününden) korkarlar." (Nur l 36-37)

                            Onların evleri ise, Cenabı Allah'ın şu zikrettiği evlerdir, işte:

                            (31) "Allah, yüceltilmesine ve içlerinde kendi isminin anılmasına izin verdiği evler vardır..." (Nur l 36)

                            (32) Allah-u Teala onları, evin duvarına yerleştirilmiş bir kandile benzetmiş ve o kandilin ışığını kendi nuruna misal olarak göstermiştir. (Nur l 35'e işaret var)

                            (33) "Sabıklar (ileri geçenler-önde bulunanlar) dereceleri en yüksek olanlar" yine onlardır. (Vakıa l 10)

                            (34) "Çok doğru (Pek sadık) ve Allah'ın varlığına şahadette bulunanlar" da onlardır. (Hadid l 19)

                            Ayrıca onlar ve onları sevenler için Allah-ü Teala şöyle buyuruyor:

                            (35) "Bizim yarattığımız insanlardan bir ümmet vardır ki, rehberlik ederler ve hak ile hüküm verirler." (A'raf l 181)

                            Ve onların hizbi ile düşmanların hizbi için der ki Cenabı Allah:

                            (36) "Cehennemlik olanlarla cennetlik olanlar bir olamaz. Kurtulacak olanlar Cennet ehlidir '." ( Haşr l 20)

                            Yine her iki hizip için buyuruyor ki:

                            (37) "Yoksa biz, iman edip salih ameller işleyenleri, o yeryüzünde fesatla uğraşanlarla bir tutacağız? Yahut takva sahiplerini, fücur ve fuhuş ehli gibi kabul edeceğiz?" (Sad l 28)

                            Yine iki hizip için şöyle buyuruyor:

                            (38) "Yoksa o günah kazananlar, kendilerine iman edip salih ameller işleyenler gibi sayacağımızı, hayat ve ölümlerini bir tutacağımızı mı samyorlar? Ne de fena hüküm veriyorlar. " (Casiye l 21 )

                            Yine onlar ve onların taraftarı için buyuruyor ki:

                            (39) "İman edip salih amel işleyenler; işte onlar yaratıkların en hayırlısıdırlar. " (Beyyine l 7)

                            Ve onlarla hasımları için:

                            (40) "Bunlar iki hasım olarak (Mümin ve kafir) rehberinin dini hakkında husumete girdiler. İşte; o kafir olanlar için ateşten elbiseler biçilmiş, başlarının üstünden kaynar su dökülecektir." (Hacc l 19)

                            Ve onlarla düşmanları için:

                            (41) "Hiç mümin olanla fasık olan bir olur mu? İman edip de salih ameller işleyenlere, amellerine karşılık, kendilerine konukluk edecek
                            cennetler vardır. Fasık olanların barınacakları yer ise ateştir . Oradan her defasında çıkmak istediklerinde tekrar içine döndürülürler; ve onlara: "Yalanlayıp durduğunuz o ateşin tadını böylece çekin!. denir. " (Secde 18-20)

                            Onlar ve onlara karşı, faziletle üstünlük iddiasında bulunanlar için Cenabı Allah şu ayeti indirmiştir:

                            (42) "Siz hacılara su dağıtma işi ile Mescid-i Haram'ın onarımını, Allah'a ahiret gününe iman ederek Allah yolunda cihat eden kimsenin işi gibi mi tutuyorsunuz? Bunlar Allah katında bir olamazlar. Allah, zalim olanlara hidayet ihsan etmez. " (Tevbe l 19)

                            Ve üstün fedakarlıkları hakkında buyurmuştur ki:

                            (43) "Bir kısım insanlar da vardır ki Allah'ın rızası uğruna, canını satar (feda) eder. Allah ise kullarına çok merhamet edicidir. " (Bakara l 207)

                            Ve buyuruyor ki:

                            (44) "Mallarını gece ve gündüz, gizli ve aşikar hayra harcayanlar vardır ki onların Rableri katında ecirleri mahfuzdur. Onlar için hiç bir korku yoktur; ve onlar hiç bir zaman mahzun olrnayacaklardır. "(Bakara l 274)

                            Ve buyuruyor ki:

                            (45) "Doğru ile gelen Peygamber ve onu tasdik edenler, işte onlar takva sahibi kimselerdir. " (Zümer l 33)

                            Ayrıca onlar Peygamberlerin en yakınları, aşireti ve yüce Allah'ın riayet ve inayetine layık görerek Peygambere (s.a.a) bilhassa şöyle tavsiyede bulunduğu: "Herkesten önce en yakın akrabalarını İslam'a davet ederek uyar..." (Şuara l 214) Ve neseple yakın olarak tarif ettiği ve şöyle buyurduğu: "Nesepte yakın olanlar, Allah'ın kitabında, birbirlerine diğer müminlerden daha evladırlar." (Enfal 75) Ve kıyamet günü en yüksek makamda bulunan Peygamber'in yanına çıkacak olanlar yine kendileridir. Bunun delili Yüce Allah'ın şöyle buyurmasıdır: "İman edenlere, iman edip kendilerine tabi olan zürriyetlerini de ahiret gunü peşlerinden yanlarına göndererek kendilerine kavuştururuz. Bununla beraber amellerinden hiç bir şey eksiltmeyiz..." (Tur 21) (46)

                            Ve Kur'an-ı Kerim'in, akrabalık hakkına sahip olduklarını, açıkça vurguladığı kimseler yine onlardır:

                            "Akrabaya hakkını ver..." (İsra 26)

                            Ve her Müslüman'ın ödemek mecburiyetinde olduğu, "Akraba hakkını" ödemediği takdirde sorumluluğunu yerine getirmemiş olması ve beşte bir hakkın sahiplerinden olanlar;

                            "Bi-

                            45


                            liniz ki kafirlerden ganimet olarak aldığımz herhangi bir şeyin muhakkak beşte biri Allah içindir. O da, Peygambere ve onun akrabalarına , yetimlere, miskinlere ve yolda kaimışlara aittir... " (Enfal l 41)

                            Ve yine kafirlerin, memleketlerinden gönüllü olarak verdikleri mallarda hakları olanlar:

                            "Allah'ın, Peygamber'ine kafir memleketler ahalisinden verdiği ganimet (veya vergi) Allah ve Peygamber için ona yakın olan akraba içindir."

                            Ayrıca "Ehl-i Beyt" olarak Cenab-ı Allah'ın hitabına mazhar olanlar da onlardır:

                            "Ey Ehl-i Beyt (Hz.Fatıma ve Oniki İmam) Allah sizden her türlü günahı gidermek ve sizi terlemiz yapmak lstiyor." (Ahzab l 33) (47)

                            Ve yüce Allah'ın, Kur'an-ı Kerim de (Al-i Yasin diye) selamladığı: "Selam olsun Yasin'e" buyurduğu ve üzerine salat ve selamı şu ayetle farz kıldığı:

                            (48) "Allah ve melekleri, Peygambere salavat getirirler, Ey iman edenler siz de ona salat ve selam edin. " (Ahzab l 56)

                            Resulullah'a sorarlar: "Ya Resulullah! Sana selam okumayı biliyoruz, fakat nasıl salavat getireceğiz, onu bilmiyoruz." Şöyle buyuruyor: Deyin ki: Allahümme Selli ala Muhammed ve ala Al-i Muhammed.." Böylece, onlara salavat getirmenin namazın bir parçası olduğu anlaşılmış oldu ve onun için alimler, bu ayeti onların kında inen ayetlerden biri saydılar. Hatta İbn-i Hacer onların ayetlerinden olduğunu kabul ederek Savaik'inde yazmıştır.

                            Allah'ın selamı onların üzerine olsun;

                            (49) "Tüba (ne mutlu) onlara! Ahirette en güzel barınak da onlarındır. " (Rad l 29) Cennetin kapıları, onlara elbette ki açıktır...

                            Evet, seçkin kişiler, Allah'ın izniyle hayırlar yapmakta ileri geçenler ve Allah'ın kitabının varisleri de onlardır ki, Cenabı Allah bu hususta onları şöyle tanımlamıştır:

                            (50) "Sonra biz Kitab'ı ( Kur'an'ı Kerim) seçtiğimiz kimselere miras olarak bıraktık. Bunların kimi nefislerine zulüm edicidir. (imamları tanımamakla) kimi muktasid, (imamları severler) kimi de Allah'ın izniyle hayır yapmakta ileri geçendir. (O da imamın kendisidir) işte bu çok büyük bir ihsandır." (Fatır l 32)

                            Faziletlerini içeren ayetlerden bu kadar yeterlidir sanırız... Aslında İbn-i Abbas'ın dediğine göre sırf Hz.Ali hakkında üç

                            46

                            yüz ayet nazil olmuştur. Başkaları da der ki: Onların hakkında inen ayetler, Kur'an'ın dörtte birini teşkil eder. Bunu da yadırgamamak lazım, zira onlar Kur'an'la kardeştirler. (51)

                            Şimdilik Kitab'ın muhkem ayetlerinden derleyip tilavet ettiğimiz bu şahitlerle iktifa edin... Buyurun, bunları sabahın nurundan kopmuş ışıklar olarak sükunet ve huzurla alın... Hoşnutlukla muhabbetle, susuz toprağın yağmuru karşıladığı gibi karşılayın... Alın şu rastlamış olduğunuz bilgiden alın; size bunlan ancak bir bilgin sunabilir. Vesselam. (ş
                            )


                            "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
                            "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

                            Yorum


                              #15
                              Ynt: EL-MURACAT Mektep ve İmamet Hakkındaki Mektuplar

                              DIPNOT
                              1-(Ahzab l33)

                              2-Hayır... zira Cenabı Allah bu hususta onlan herkesten üstün kılmıştır... Demiştir ki: "Bu Tebliğe karşı, sizden akrabalanmı sevmenizden başka hiç bir ücret istemiyorum. " (Şural23).

                              3- Hayır!... Cebrail (a.s) Mübahale ayetini tebliğ vazifesi ile sadece onlar için indirmiştir. Bu ayette Cenab-ı Allah Peygamberi'ne şöyle emir buyu- royor:

                              "Onlara ( Hıristiyanlara) de ki: Gelin çocuklarımızı ve çocuklarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, nefislerimizi ve nefislerinizi çağıralım..." (Al-i İmran l 61 )

                              4- ( Al-i İmran l 103) İmam Salebi büyük tefsirinde de, bu ayetin manasını verirken İmam Caferi Sadık (a.s)'dan şu haberi tahric etmiştir: "Allah'ın gökten yere uzanan ipi bizleriz" Aynca İbn-i Şahabettin (Raşeftüs-Sada) kitabında imam Şafii'nin bu ayete işaret eden şu beyitlerini nakleder: "İnsanları dalalet ve cehalet denizine battıklarını gördüğüm an Allah'ın ismini anarak Necat gemisine bindim... İşte o gemi, son Peygamber Hz. Mustafa'nın Ehl-i Beytine ait olan gemidir. Keza orada Allah'ın ipine tutundum, zira, o ip onların velayetidir... Nitekim biz o ipe tutunmakla emrolunduk. "

                              5- ( Tevbe l 119) Sadıklardan maksat, Resulullah ve sülalesinden olan İmamlardır (as). Hafız Ebu Nuaym, bunu aynen tahric eder. Ayrıca İbn-i Hacer "Savaik"in- de İmam Zeynelabidin 'den nakletmiştir. (Bab. 11 s. 90)

                              6- (En 'am l153) İmam Bakır ve İmam Sadık: "Doğru yol burada "İmam" demektir. Türlü yollara sapmayın. Yani, sapık imamların peşine takıl- mayın, yolunuzu şaşırırsınız; Allah'ın yolu bizim yolumuzdur" derlerdi.

                              47



                              7- (Nisa l 59) Sikat'ül-İslam Muhammed b. Yakub, doğru olan senedinde, Yezid el-İcli'den şu hadisi tahric eder: "Bu ayetin manasını İmam Mu- hammed Bakıra sordum, bana şu ayetle cevap verdi: "Şu, kendilerine okuyup yazmaktan biraz nasip verilenlere bakmaz mısınız?" Kendileri, ruhlu ve ruhsuz putlara inanıyorlar da küfre devam edenler için: "Bunlar iman edenlerden daha doğru bir yoldadır." diyorlar. (Yoksa onların, mülkten imamet ve hilafetten bir hissesi mi var? Öyle olsa, insanlara bir çekirdeğin zerresini bile vermezlerdi.) (Yoksa Allah fazlından insanlara verdiği nimetlere hased mi ediyorlar? Gerçekten biz İbrahim sülalesine kitap hikmet ve büyük bir mülk verdik. " Ve şu ilaveyi yaptı: 'Bize tahsis edilen nimetten "imametten" dolayı hased edilenler biziz. Hz. İbrahim ve sülalesine ihsan edilenlere, (ki bunlar, Nübüvvet, İmamet ve mülktür) inanıyorlar da, Muhammed'in sülalesine ihsan edilenlere neden inanmıyorlar?

                              8- (Nahl l 43) Salebi, tefsirinde Ca birden naklettiği bir haberde, Hz. Ali'nin "Ehl-i zikir bizjz" dediğini tahric eder. Allame Bahrini ise, kita-
                              bın 35. babında bu hususta yirmiden fazla hadis getirir.

                              9-(Nisal115) İbn-i Merdeveyh, bu ayet için "Tefsirinde: Burada Peygambere muhalefetin manası Hz. Ali içindir. Yani Peygamber'in onun
                              hakkında dediklerine önem vermeyenler...

                              Ayyaşi de Tefsir'inde aynı manayı verir. Ehl-i Beyt yoluyla gelen haberlerde ise müminlerin yolunun, onların yolu olduğunu bildirirler.

                              10 - (Ra'dl7) Salebi, "Tefsir'inde İbn-i Abbas'a isnaden diyor ki: Bu ayet indiği zaman, Resulullah (s.a.a) elini göğsüne koyup dedi ki: "Münzir benim, Hadi ise Ali'dir. Bu hadisi aynı şekilde tahric eden müfessir ve Sünen sahipleri çoktur. Aynca Muhammed b. Müslim 'den şu haber naklolunmuştur: İmam Cafer Sadık (a.s)'a bu ayetin manasını sorunca bana şu cevabı verdi: Her İman kendi asrının hadisidir.

                              11-(Fatiha l 7) Salebi, Büyük Tefsiri'nde Fatihayı tefsir ederken, EbU Burey- de 'den naklederek diyor ki: Doğru yol, Hz. Muhammed ve Ehl-i Bey- tfnin yoludur... Salebi ayrıca Vaki b. Cerrah, Sevri, SediVV, Asbat ve Mücahit'ten İbn-i Abbas'a dayanarak şu hadisi tahric etmektedir. "Bi- zi doğru yola irşat et" demek "bizi Muhammed ve Ehl-i Beyti'nin sev- gisine irşat et" demektir.

                              12- (Nisa l 69) Ehl-i Beyt İmamları, sıddık ve şühedann başta gelenleridir, şüphesiz.

                              13- (Maide l 55) Bu ayetin Hz. Ali hakkında indiğini müfessirlerin çoğu itiraf etmiştir, bunlardan "Eş'ari' imamlarından biri olan Kuşçu bu aye-

                              48

                              tin Hz. Ali'nin yüzüğünü "Tasadduk" etmesi sebebiyle indiğini kaydettiği gibi, Nesai "Sahih "inde, Sal'lebi de "Kebir' inde açıkça yazmışlardır.

                              l4 - (Tahal82) İbn-i Hacer (Savaik)'inin 11. babındaki birinci fasılda, aynen şöyle yazıyor; Said el-Benani dedi ki: "Ben tövbe edip hidayette sebat edenlere mağfiret ederim" Ayeti'nin manası Resulullah (s.a.a)'ın Ehl-i Beyti'ni seçip onlara inananlar demektir. İbn-i Hacer, bu tefsirin ayrıca İmam Bakır tarafından da yapıldığını yazmaktadır.

                              l5- (Ahzab l 72) Birçok müfessir gibi Sünni olan Allame (Bahreyni'nin) de bu Emanetin Ehl-i Beyt'in velayeti olduğunu beyan ediyor. (Gayet'ul-Meram, Bab. 115)

                              16- (Bakaral208) Yine Allame Bahreyni (Gayet'ul-Meram) kitabının 224. babında bu ayetin Ehl-i Beyt hakkında indiğine dair 12 hadis getirir.

                              17- (Tekassür l 8) Bahreyni aynı kitabın 48. babında bu ayetteki "Nimet"in Peygamber, Hz. Ali ve Ehl-i Beyt'in velayeti olduğunu, Ehl-i Sün- net'ten üç hadisle tasdik etmiş bizim Sihahlar'dan ise 12 hadis getirmiştir.

                              18- (Maide l 67) Bu ayetin, Sünen sahiplerinin birkaçı Hz. Ali hakkında indiğini tey'id eder. Bunlardan imam Vahidi (Esbab'ün-Nüzul) kitabında "Maide" Suresi'nin tefsirinde, Ebu Said Hudri'ye isnaden diyor ki: "Bu ayet (Gadir-u Hum) günü Hz. Ali için nazil oldu. İmam Salebi de, bu hadisi iki senetle tahric ettiği gibi Şafi olan Himvini de (Feraid'üs-Sımtayn) kitabında muhtelif olaylardan Ebu Hureyre'ye dayandırarak doğruluyor. Ayrıca (Gayet'ul-Meram) kitabında Ehl-i Sünnet tarafından dokuz hadis, Ehl- i Beyt Mektebi tarafından ise sekiz hadis vardır ki, hepside aynı manayı içermektedir.

                              19- (Maide l 3) İmam Bakır ve İmam Sadık'ın bu mevzuda "nas"ları vardır.Ayrıca Ehl-i Sünnette bu manada altı hadis tahric etmişlerdir. Bu hadisler (Gayet'ul-Meram kitabının 39. ve 40. bablarında mevcuttur).

                              20-(Mearic l 1-2) Bu ayet böyle bir olayın daha önce vuku bulduğuna işaret etmektedir; o da "Ebrehe fillerle Mekke'ye hücum ettiği zaman gerçekleşniştir; imam Salebi bu meseleyi Büyük Tefsiri'nde tafsilatlı olarak tahric etmiştir. Ayrıca Allame Şeblenci, (Nurul Absar) kitabının s. 17'de Hakim ise Müstedrek'inin (c.2 s.502) de, tahric etmişlerdir.

                              21-(Saffat l 24) Deylemi ve İbn-i Hacer Ebu Said el-Hudri'den tahric ettikleri hadiste bu ayetin Hz. Ali hakkında indiğini yazarlar. Vahidi diyor
                              ki:"Onları durdurun onlar sorguya çekileceklerdir" ayetinin manası: Hz.

                              49


                              Ali ve Ehl-i Beyt'in velayetinden sorulacaklardır. Çünkü Cenabı Allah Resulüne, risaletine karşılık akrabalarına sevgi göstermekten başka hiçbir şey istemediğini, halka bildirmesini emretmişti. Buradaki mana ise, "Bu halk ahirette Peygamber'in tavsiyesine uyup Ehl-i Beyte velayet edip etmedikleri sorulacaktır.

                              Size göre yeterli sayılacak olan şu ki: İbn-i Hacer bu ayeti onların hakkında inen ayetlerden sayarak (Savaik) kitabının 11. babında kaydetmiştir.

                              22- (Zuhruf l 45) Bu ayetin tefsirinde, Hafız Ebu Nuaym'in tahric ettikleri, sizi tatmin edecek mahiyettedir. Ayrıca Salebi, Nişaburi ve Berki 'nin, tefsirlerinde tahric ettikleri, Himvini ve Ehl-i Sünnet'ten daha da başkalarının yazdıkları yeterlidir? Bilhassa Tabersi'nin bu ayetin tefsirinde (Mecm'ul Beyan'ında) Hz. Ali'den yazdıkları.. (Gayet'ul-Meram 'ın Bab. 44-45) teki, sünenler ise, yüreklere su serpecek mahiyettedir.

                              23-(Araf l 172) Ayetin tefsirinde Ehl-i Beyt hakkında hadisimiz sizi bu yönde aydınlatmaya kafidir.

                              24-(Bakara l 37) Şafi olan ibn-i Mağazili, İbn-i Abbas'tan şu tahrici yapıyor: "Peygamber (s.a.a) 'e telkin edilen kelimeler nedir? diye sordukları zaman şöyle buyurdu: "Allah-u Teala ona Muhammed, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin 'in sevgisini sordu; müspet tefsir budur.

                              25-(Enfal l 33) İbn-i Hacer'in (Savaik)'ine bakın, Bab 11 'de bu ayetin tefsirinde ne diyor... Bakınca bizim dediğimizi nasıl teyid ettiğini göre- ceksiniz.

                              26 - (Nisa l 54) İbn-i Hacer, bu ayetin de onlar hakkında indiğini itiraf etmiş ve altıncı ayet olarak (Bab 11)'de irat etmiştir. Keza İbn-i Mağazili İmam Bakır (a.s)'ın: "Kıskanılan insanlar biziz" dediğini tahric etmiş... Ayrıca '(Gayet'ul Meram) kitabında 60-61. bablarında bu hususta 30 tane sahih ve sarih hadis vardır.

                              27 -(Al-i İmran l 7) Sikat'ül İslam Muhammed b. Yakub, sahih bir senetle tahric ettiği bir haberde İmam Sadık (a.s)'ın: "İlmin derinliğine inenler ve kıskanılan insanlar biziz, bize itaat edilmesini Cenabı Allah farz kılmıştır" buyurduğumu yazıyor.

                              28 -(A'raf l 46) Salebi T efsiri 'nde İbn-i Abbas'a dayanan şu tahrici yapıyor: A'raf, Sırat'ın yüksek bir yeridir. Orada Abbas, Hamza, Ali ve Cafer-i
                              Tayyar duracak. Kendilerini sevenleri yüzlerinin beyazlığından, sevmeyenleri ise yüzlerinin siyah oluşundan tanıyacaklardır... Hakim de

                              50

                              Hz. Ali'ye (as) isnaden aynı manada bir hadis tahric eder. Ve Selman Farisi diyor ki: "Resulullah (s.a.a)'tan duydum, dedi ki: Ya Ali! Sen ve ço- cuklarından vasi olanlar, Araf'ın üzerinde duracaksınız... Hadis... Bu hadisi te'yid edecek bir hadisi de Durukutni (aynen (Savaik)'in 9. Babında 2. faslın sonunda kaydettiği gibi) şöyle tahric eder: "Ali (as), Ömer'in kendisinden sonra halifeliğe layık gördüğü, kendisinin dışındaki beş kişiye der ki: "Allah aşkına size soruyorum! İçinde, Peygamber'in, kendisine şöyle hitap ettiği bir kimse var mı? "Ya Ali! Sen kıyamet günü, cennetliklerle cehennemliklerin ayırıcısı olacaksın" Onlar: 'Allah için hayır' derler. İbn-i Hacer diyor ki: "Bunun manası,
                              imam Ali Rıza 'dan nakledilen şu manaya uygundur: Yani kıyamet günü, sen ya Ali, cehennem ateşine diyeceksin ki: işte bu senin ve bu benim. " İbn- Hacer, ayrıca şöyle diyor: "İbn-i Semmak şöyle rivayet eder: Ebu Bekir, Hz. Ali'ye (as) der ki: Resulullah'ın (saa) şöyle dediğini duydum: Ali'den (as), yazılı bir vesika alamadıktan sonra, sırat köprüsünden kimse geçemez.

                              29 - (Ahzab l23 ) İbn-i Hacer (Savaik; Fasıl 5, Bab. 9) da. Hz. Ali'nin (as) vefatmdan bahsederken şu olayı zikrediyor: "Ali bir gün Kufe Camii minberinde hutbe okurken kendisine adı geçen ayetin manasını sorarlar, der ki: "Allah 'ım gufran eyle: bu ayet benim ve amcam Hamza ile amcamın oğlu Ubeyde b. el-Haris b. el-Muttalib için indi. Ubeyde (Bedir) vakasmda şehit olarak hedefine ulaştı. Hamza da (Uhud) vakasında şehit oldu ve adağını ödedi. Ben ise hala (başmı ve sakalımı işaret ederek) o, şakinin bunu, kanla boyayacağı günü bekliyorum; bana bu
                              haberi habibim Ebu 'l Kasım (s.a.a) vermişti... "

                              30 -(Nur l 36-37) Mücahid ve Yakub b. Süfyan, tefsirlerinde, İbn-i Abbas'a dayanan şu olaya yer veriyorlar: "Dahiyye el-Kelbi, bir Cuma günü Şam'dan bir ticaret kafilesiyle dönmüştü, geldiğini bildirmek için tef çaldırmıştı. Tef sesi duyulunca, mescittekilerin çoğu, Peygamber (s.a.a)'i minberde hutbe okur halde bırakıp sesin geldiği tarafa koşuştular. Mescitte sadece Ali, Hasan, Hüseyin, Fatıma, Selman, Ebuzer ve Mikdad kalmıştı. Bu olayı müteakip "Cuma suresindeki şu ayeti kerime nazil olur: Bir ticaret veya eğlence gördüklerinde dağılarak o tarafa koşuştular ve seni (Hutbede) ayakta bıraktılar..." Peygamber (saa) ise, çok üzülerek şöyle buyuruyor:

                              "Allah-u Teala, Cuma günü mescidin maruz kaldığı vaziyeti gördü. O içinde kalanlar olmasaydı, eminim ki Medine ateşlerle kavrulup üzerine Lut kavmine yağdığı gibi taş yağardı." İşte bunun üzerine Cenab-ı Allah şu ayeti Kerime'yi indirir. "O evlerde sabah ve akşam Allah 'ı

                              51



                              tesbih edip namaz kılan adamlar var ki, onları ne bir ticaret, ne de bir alış-veriş, Allah 'ı anmaktan alı koymaz... "

                              31- (Nur l 36 ) Salebi Büyük Tefsiri'nde, Enes b. Malik'e dayanan şu tahrici yapıyor: "Resulullah (s.a.a) bu ayeti okuduğu zaman, Ebu Bekir kalkıp yanına gelir ve Ali ile Fatıma'nın evini göstererek: "Bu ev o evlerden biri midir? diye sorar. Peygamber: "Evet, en faziletlilerinden" diye cevap verir. Ayrıca "Gayet'ul Meram" kitabının 12. babında bu hadisi tasdik eden dokuz doğru hadis vardır ki, gün ışığı gibi açıktır.

                              32- Burada nur süresinin 35. ayetindeki, "Duvarda yerleştirilmiş bir kandil gibi" tabirine işaret edilmektedir. Şafii olan İbn-i Mağazili, "Mena- kib" isimli kitabında, Ali b. Cafer'e dayanan şu tahrici yapmaktadır: "İmam (Kazım)'a (as) Allah-u Teala'nın buyurduğu, "Duvardaki kandil'in manasını sordum, şöyle cevap verdi: "Duvardaki yer Fatıma, kandil ise Hasan ve Hüseyin 'dir "O Zücace (camdan mahfaza) sanki parlak bir yıldız" deyiminin manası da şu: "Fatıma, dünya kadınlarının arasında parlak bir yıldız idi." "Mübarek bir zeytin ağacının yağından tu- tuşturulur" yani Hz. İbrahim'in şeceresindendir. "Ne doğuya ne de batıya aittir" yani, ne Yahudi ne de Hıristiyan 'dır. "O ağacın yağı öyle bir yağdır ki, neredeyse ilim saçacak. "Nur üstüne nur" yani her İmamın ardından yine bir İmam "Allah, dilediği kimseyi nuruna kavuşturur" manası: Allah bizim velayetimize, istediğini kavuşturur. " Bu tevil Ehl-i Beyt tarafından oldukça yaygın bir şekilde intikal etmiştir.

                              33 - (Vakıa l 10 ) Deylemi ve İbn-i Hacer, Ayşe ye; Tabarani ve İbn-i Merdeveyh, İbn-i Abbas'a dayanan şu hadisi tahric ederler: "Peygamber
                              (s.a.a) dedi ki: Sıddıklar üçtür. Birincisi, Musa'ya ilk inanan "Yüşa b. Nun", ikincisi, İsa ya herkesten önce iman eden "Yasin sahibi Habibü'n-Neccar", üçüncüsü ise, Muhammed'e herkesten önce inanan Ali b. Ebi Talib'tir" Bu hadisi ayrıca Muvaffak b. Ahmed ve İbn-i Mağazili yine İbn-i Abbas'a dayanarak tahric ederler.

                              34 - (Hadid l 19) İbn-i Hacer'in (Savaik) 'inde yazdığı gibi, İbn-i Neccar da şu tahrici yapıyor: "Sıadıklar üçtür: Firavun Kavminin mümini Hizkil, Yasin sahibi Habibü'n-Neccar ve Ali b. Ebi Talib'tir." Ayrıca Ebu Nuaym ve İbn-i Asakir'in Savaik 'inde 31. hadisinde olduğu gibi İbn-i Ebi Ley- la'dan tahric ettiklerine göre Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Sıddıklar üçtür: "Ey kavmim, Resullerin peşinden gidin... ': diyen Yasin kavminin mü'mini Habibü'n-Neccar, benim Rabbim Allah'tır diyen Firavun kavminin mümini Hizkil ve Ali b. Ebu Talib'tir ki, en faziletlisi de budur. " Kaldı ki, Sıddık'ların en büyüğü, Faruk'ların en azarnetlisi ol-

                              52

                              duğu bütün sahihlerde mütevatirdir.

                              35 - (A'raf l 181) Muvaffak b. Ahmed, Ebu Bekir b. Merdeveyh'ten naklettiği bir haberde Hz. Ali'nin (as) şöyle dediğini yazıyor: "Bu ümmet yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır, biri hariç hepsi cehennem ateşinde yanacaktır: o , tek fırka Cenabı Allah'ın haklarında şöyle buyurduğu fırkadır: Yarattı- ğımız insanlardan bir ümmet vardır ki, rehberlik ederler ve hak ile hüküm verirler "İşte onlar ben ve benim taraftarlarımdır..."

                              36 - (Haşr l 20) Şeyh Tusi (Emali) kitabında Hz. Ali'ye (as) dayanan şu hadisi tahric ediyor: "Resulullah (s.a.a) bu ayeti okuduğunda şöyle buyurdu: Cennetlik olanlar, bana itaat edip benden sonra da Ali'ye (as) teslim olup onun velayetini ikrar edendir... "
                              Ya Cehennemlik olanlar, diye sorulunca dedi ki: "Benden sonra onun velayetini inkar ederek onunla savaşanlardır. " Ayrıca Muvaffak b. Ah- med Cabir'e istinaden, bu hadisi tahric etmektedir: Resulullah (s.a.a) dedi ki: "Nefsim elinde olan Allah 'a yemin ederim ki, kıyamet günü kurtulacak olanlar, Ali ve onu sevenlerdir. "

                              37- ( Sad l28 ) Bu ayetin manası için, Ali b. İbrahim'in Tefsirine veya Gayet'ül Meram'ın 82. babına bakabilirsiniz...

                              38 - (Casiye l 21) Bu ayet; Hamza, Ali ve Ubeyde'nin Utbe, Şeybe ve Velid'e karşı çarpışmaları dolayısıyla nazjl olmuştur. İman edenler, Ham-
                              za, Ali ve Ubeyde'dir. Günah kazananlar ise, Utbe, Şeybe ve Velid'dir.

                              39 - (Beyyine l 7) Bu ayetin de onlar için indiğini İbn-i Hacer'in itiraf edip onların fazlı hakkında inen ayetlerin 11 'incisi sayması, sizi tatmin et-
                              meye yeterlidir sanırım. (Savaik Fasıl 1. Bab. 11' bakın.

                              40 - (Hacc l 19) Buhari, Sahih'inin, c. 3 s. 107'sinde Hacc Süresi'nin tefsirini yaparken Hz.Ali'ye (as) dayanan şu tahrici yapmıştır: "Kıyamet gü- nü, Allah'ın huzurunda, hasımlarıyla davası ilk görülecek olan benim. " Ve Buhari ayrıca Kays'ın, "Bu ayet onlar için indi" söylediğini ve şu ilaveyi yaptığını yazıyor: "Bunlar iki hasımdır" yani Bedir vakıasında, Ali (as)ve iki arkadaşı Hamza ve Ubeyde ile çarpışan Şeybe ve iki arka- daşı, bu iki taraf birbirlerine hasımdır. Aynı sayfada Ebuzer'den yaptığı bir tahricte, "Ebuzer, bu ayetin bu hususta indiğine, ayetin üzerine yemin ederdi" diye yazıyor.

                              41 - (Secde l18-20) Bu ayetin Hz. Ali (as) ile Velid b. Ukbe arasında geçen bir tartışma, sebebiyle indiği, bütün müfessirlerce kabul edilmiştir. Va- hidi ( Esbab'ün-Nüzul) kıtabında ayetın manasını açıklarken, Said b. Cübeyre dayandırdığı ve İbn-i Abbas'tan alınmış olan şu hadisi tahric

                              53


                              etmektedir: "Velid b. Ukbe b. Ebu Mait, Ali b. Ebu Talib'e (as): "Benim kılıcım seninkinden daha keskin, lisanım daha yatkın, ben harpte senden daha ustayım" Ali ona şu cevabı verir: "Sus! Sen fasıksın... " Bunun üzerine: "Mü'min olanla fasık olan bir olur mu?... " ayeti nazil ol- muştur.

                              42 - (Tevbe l 19) Bu ayet, Ali (as), amcası Abbas ve Talha b. Şeybe hakkında nazil olmuştur. Sebebi ise şöyledir: Üstünlük iddiasında bulunan Tal-
                              ha: "Beyt'ül-Haram 'ın idarecisi benim, anahtar benim elimdedir" der. Abbas ise: "Su dağıtma işi benden sorulur, onu ben idare ederim" der Bunları duyan Ali onlara dönüp şu sözleri söyler: "Siz ne demek istiyorsunuz bilmiyorum... Ben herkesten altı ay önce namaz kıldım. En büyük Cihadı yapan benim..." Bunun üzerine Allah-u Teala bu ayeti indirir. Bu yazdıklarımızı iman Vahidi, "Esbab ün Nüzul" kitabında, Hasan el-Basri, Şa'bi ve Kırazi'den nakletmektedir.

                              43- ( Bakara l 207 ) Hakim, (Müstedrek) kitabının (c. 3. s. 4 'te İbn-i Abbas'tan yapmış olduğu tahricte şunlan yazmaktadır: "Ali (as) canını feda etme pahasına, Peygamber (s.a.a)'in elbisesini giyip yatağına yattı " Hadis... Hakim bu hadisin, iki Şeyhin (Buhari ve Müslim) tahric et- memelerine rağmen doğru olduğunu itiraf eder. Hakim az önce zikrettiğimiz sayfada Ali b. Hüseyin 'den şu tahrici de yazıyor: Allah nzası uğruna, canını ilk feda eden Ali b. Ebu Talib'tir. "

                              44 - (Bakara l 274) Muhaddis ve müfessirlerin, ayetlerin iniş sebebini yazan yazarların, İbn-i Abbas'a dayandırarak tahric ettikleri bütün hadis- lerde, bu ayetin Ali b. Ebi Talib için indiğini kaydetmektedirler. Hz. Ali'nin (as) dört dirhemi vardı, birini gece, birini gündüz, birini gizli ve birini de aşikar olarak İhsan eder; ve bu olayın ardından, adı geçen ayet nazil.olur.

                              45 - (Zümer l 33) İmam Bakır, Sadık, Kazım, Rıza, İbn-i Abbas, İbn-i Hanefiyye Zeyd b. Ali b. Hüseyin ve Ali b. Cafer'us Sadık'ın koymuş oldukları nass'a göre, doğru ile gelen, Peygamber'dir (saa); onu tasdik eden de Ali'dir (as). Ayrıca İbn-i Meğazili (Menakib)'inde Mücahid'den şu tahrici yapmaktadır: Sıdk ile gelen Muhammed'dir (saa); onu tasdik eden ise Ali'dir (as). Bu hadisi aynı zamanda İbn-i Merdeveyh ve Ebu Nüaym de tahric etmişlerdir.

                              46 - ( Tur l 21) Hakim, (Müstedrek) adlı sahihinde "Tur" Sure'sini tefsir ederken, İbn-i Abbas'tan şu tahrici yapıyor: "Peşlerinden zürriyetlerini yanlarına göndeririz" ayeti kerimesindeki mana şudur: Cenabı Allah mü'minin zürriyetini, amelleri kendisinden daha az olsa bile onla-

                              54

                              rı onun cennetteki mevkiine (yanına) çıkarır... Hakim, bu açıklamayı yaptıktan sonra Ayet-i Kerime'yi tilavet eder, "İman edenlere iman edip kendilerine uygun zürriyetlerini de peşlerinden (cennette) bulundukları mevkiye gönderip kendilerine kavuştururuz... "

                              47- (Saffat l130) Bu ayet İbn-i Hacer'in (Sevaik)'in 11. babında irad ettiği ayetlerin üçüncüsüdür. İbn-i Hacer ayrıca: Müfessirlerin çoğunun İbn-i Abbas'a dayanarak, "Al-i Yasin "in manasını "Al-i Muhammed" olarak tefsir ettiklerini nakletmektedir. İbn-i Hacer, Fahri Razi'nin de şunları zikrettiğini yazıyor: "Ehl-i Beyt, beş şeyde Peygamber'in seviyesinde sayılmışlardır. "

                              1) Selamda, buyuruyor ki: "Selam sana ey Nebi" ve "Selam bizden Ali Yasine.. .
                              2) Teşehhüt'te, kendisine ve onlara salavat getirmekte...
                              3) Taharette: Allah-u Teala buyuruyor ki, "Ta-Ha" yani "Ey Tahir" ve "yutahhirakum tathira"
                              4) Sadakayı tahrim etmekte.
                              5) Sevgide: Buyuruyor ki: "Bana tabi olun, Allah sizi sever ve "De ki; bu risalete karşılık sizden akrabalarımı sevmenizden başka hiç bir mükafat istemiyorum... "

                              48 - (Ahzab l 56) Buhari, Sahih'inin Kur'an tefsiri kitabı, (Cüz 3), Ahzab Süresi tefsirinde; Müslim, Salat kitabının, Peygambere salavat babında
                              ve daha bir çok muhaddis bu hadisi tahric etmiştir.

                              49- ( Rad l29 ) Sa'lebi, Büyük Tefsirinde bu ayetin manasını verirken, Peygamber'e (saa) isnat ettiği şu tahrici yapıyor: "Tuba, Cennette bir ağaçtı. O ağacın kökü benim evimde, dalları ise cennet ehlini gölgelemektedir" dediği zaman biri ona: Ya Resulullah, sana daha önce sorduğumuzda, Tuba'nın kökü Ali'nin (as) evinde, demiştiniz. Şu cevabı verir: "Benim evimle Ali'nin (as) evi bir değil mi?"

                              50 - ( Fatır l 32) Sikatül-İslam Küleyni, sahih bir senetle Salim'den şu tahrici yapmaktadır. Salim diyor ki: İmam Bakır'a (as) bu ayetin manasını sordum, Şöyle buyurdu: Hayırlar yapmakta ileri geçen İmam'dır (as), Muktasid, imamı tanıyan, nefsine zulüm eden de imamı tanımayandır. Rıza Hazretlerinden tahric etmiştir. Ayrıca İbn-i Merdeveyh, Hz. Ali'nin (as) bu ayetin tefsirinde: "Kitabın varisleri biziz" dediğini rivayet etmektedir.

                              51 - İbn-i Asakir'in İbn-i Abbas'tan tahric ettiği bu hadis, Savaik'te (Fasıl 3. Bab 9. s. 76) kayıtlıdır.






                              "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
                              "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

                              Yorum

                              YUKARI ÇIK
                              Çalışıyor...
                              X