Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

HüZüN ÇeKMeCeM

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ynt: HüZüN ÇeKMeCeM

    Ey beni en çok sevenin en sevdiği…
    Bir lâle vakti… Bir bahar gecesi…
    Dudaklarımda Sana selamlarla göz kapayışlarım var geceye…
    Her şeye rağmen sevilme umuduyla bükülüyor boynum…
    Sevginin sonsuzluğuna açılıyor avuçlarımda ruhum…
    Ey Rabbim!
    En sevdiğinin sevgisini artır ki kalbimde
    Senin yanına sevdiğinin sevgisiyle dolu
    bir yürekle varabileyim son nefesimde…

    >>İskender PaLa..
    "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
    "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

    Yorum


      Ynt: HüZüN ÇeKMeCeM

      Aldırma

      Kendini despot sanan uykusuzluk bir yana,
      Sessizlik armağandır korkusuzluk duyana.

      Geceleri üstüme örtün yoksa üşürüm,
      Nu uyanıkken özgür, nede rüyada hürüm.

      Yalnızlık zor değildir tatmayanın dilinde,
      Gözü gören anlamaz ne var kör sahilinde,

      Bu gün yarın bir değil, hayatım dürüm, dürüm.
      Benim sigaram zaman, zamanı tüttürürüm.

      Hayat batar gönlüme, sanki sivri bir diken,
      Kimse seni dinlemez, sen herkesi dinlerken.

      Vakit geçsin isterim, yerli yerinde durur,
      Keşke geçmese derim, geçmek için kudurur.

      Yaşamını öldürme sadece ona renk kat,
      Şöhret isteyenlerle dalga geçer bu hayat.

      Cehalet sahibinden hiç istemedim yardım,
      Devasız ahmaklarla tüm bağları kopardım.

      Sert sert bakmayın bana korkarım bakışlardan,
      Bakışlarda gizlenen sahte yakarışlardan.

      Usandım dostlarımdan boş ver odanı dağıt,
      Bir tek şunu bilirim tek dostum kalem kağıt.

      Seher Hicret Liman

      Yorum


        Ynt: HüZüN ÇeKMeCeM

        [i]VE SEN EY HÜSEYİN!

        Ne desem sana?Karanlığın korkusu,çöl ve sımsıcak dalgalar,sen ey yol ışığı!Ey kurtuluş gemisi!Ey çölün o noktasında akan kan,sürekli coşkun akarsın,çağlar boyu akarsın,tüm kuşaklara uğrarsın,bütün verimli toprakları kanınla sulayıp,her uygun tohumu toprağa ekerek yeşertirsin!

        EY ŞEHADETİN BÜYÜK ÖĞRETMENİ!

        Şu kara ve karamsar gecenin üzerine o ışıktan bir şimşek gönder! O kandan bir damla olsun akıt!

        EY SESLENİLENLER!EY MUHAMMEDİ ÇAĞRIYA İNANMIŞ İNSAN!KENDİN DÜŞÜN KENDİN SEÇ!HANGİ ÇAĞ,HANGİ ÜLKEDE OLURSAN OL!KERBELA ŞEHİTLERİNİN MESAJINI DUY!ONLARIN''ANCAK GÜZELCE YAŞAYABİLENLER GÜZELCE ÖLEBİLİR''SÖZÜNÜ DUY!

        GİDENLER HUSEYNİ BİR İŞ YAPMIŞTIR.KALANLARSA ZEYNEBİ BİR İŞ YAPMALI!YAPMIYORSA YEZİDİDİR![/
        i]
        "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
        "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

        Yorum


          Ynt: HüZüN ÇeKMeCeM

          Cümle cümle ben...

          Kelime kelime seni,

          EY SEFERDEKİ!!!

          Seni söyledim...


          Sokak sokak ben,

          Ev ev seni,

          Yıllarca aradım durdum...

          YA YEBNEL HESEN!!!


          Sure sure ben,

          Ayet ayet seni,

          Münacatlarımda arzu ettim...

          Çehre çehre ben,

          Göz göze seni...

          Güneşin önünde karşıladım

          YA YEBNEL HESEN!!!


          Cumadan cumaya ben...

          An be an seni çağırdım...

          Ağlayıp inledim...

          Yudum yudum ben,

          Damla damal seni,

          Abdest vaktinde...

          Sığınak edindim...

          YA YEBNEL HESEN
          "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
          "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

          Yorum


            Ynt: HüZüN ÇeKMeCeM

            HZ. HÜSEYİN 1
            Cebrail gösterdi kanlı toprağı
            Peygamberim sordu, kanda Hüseyin.
            Toprak alacaktı torun yaprağı
            Veda edecekti, canda Hüseyin.

            Küfe’li kandırdı rehber Akil’i
            İkindin otuz bin vardı vekili
            Akşamda üç yüze indi şekili
            Yatsıda can verdi, handa Hüseyin.

            Küfe’de şehitti babası Ali
            Göründü gözüne canlı cemali
            Yola koyuldular efradı Ali
            Küfe’de sarıldı, anda Hüseyin.

            Hüseyin istedi izin olmadı
            Sapıkların aklı dardı almadı
            Gitmesine engel olup salmadı
            Kılıç salladı dört yanda Hüseyin.

            Göl kıyısı suyu yasak ettiler
            Canilikte zirve, mekân tuttular
            Analar, bebekler sabır yuttular
            Cesedi çiğnendi, kumda Hüseyin.

            Hasan’da şehitti Irak Küfe’de
            İnsanlar şaşırdı aynı ifade
            Yaşıyoruz şimdi zevki sefada
            Ruhun rahat olsun, canda Hüseyin.

            Düşünsem o anı yürekte sızı
            Kırdırıyorlar hep bizlere bizi
            Dursunî duymasın yezitler sözü
            Irak durulmadı, handa Hüseyin.

            Dursun YEŞİL

            Yorum


              Ynt: HüZüN ÇeKMeCeM

              [color=green]En büyük felaketler içinde bile ümidini kaybetme, unutma ki ilik, sert kemiğin içinden çıkar. (Hafız Şirazi)[/color]
              "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
              "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

              Yorum


                Ynt: HüZüN ÇeKMeCeM

                Bana söyleme, kaldırmaz yüreğim vuslat şiirlerini

                Ben aşk eriyim beklemem ki kavuşmak gününü

                Yârimi anmak için dilimdeki kör düğümü

                Çözecektir Rabbim bildirerek bana yürek dilini

                Sen Ey Sevgili, bir dinlesen bu şiirimi

                Eminim görürdün sözlerdeki ilahi cevheri
                "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
                "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

                Yorum


                  Ynt: HüZüN ÇeKMeCeM

                  Uzun ince bir yolda yürüyorum. Sevdiğime giden yolda…Yürürken, ayağıma incecik bir şeyin battığını farkettim. Ah evet, bir virgüldü bu… Benden önce okuluna giden bir öğrencinin kitabından düşmüş olmalıydı. Ah, şu çocuklar, ilk okumaya başladıklarında virgülleri gereksiz görürler. Yeni yeni tanıdıkları kelimelerin arasında ayrık otu gibi duran bu tuhaf garip şeyleri pek sevmezler. Yazarken de en çok virgülleri unuturlar. Hemen cebime attım bulduğum ilk virgülü… Böylece sevdiğime daha çok şey söyleyebilecektim. Daha uzun cümlelerle ifade edebilecektim kendimi… Ona iltifat ederken bir çok güzel sıfatı arka arkaya sıralayabilirdim…

                  Aralarında virgüller olan güzel sıfatların hepsini ona söyleyebileceğimi düşününce, sevinçle bağırmak istedim. İçim içime sığmıyordu. “Ne güzel” diye bağıracaktım ki, boğazım düğümlendi. Duygularımı haykıramadım. Tam o sırada, elime sıcak bir şey dokundu. Evet, bir ünlem işaretiydi bu! Biraz önce yoldan bağıra çağıra geçen gençlerin ağzından düşmüş olmalıydı. Ah şu gençler… Olur olmadık yerde ünlem kullanırlar. Ağızlarında sakız gibi çiğnerler ünlemleri. Heyecanlarını ünlemlerin sivri uçlarına asarlar. Ben de kulağıma küpe yaptım bulduğum iki ünlemi. Artık haykırabilirdim aşkımı.. Hep tek düze konuşmak yerine, heyecanlarımı sevgi sözlerine yükleyebilirdim.

                  Yürümeye devam ettim. Kendimden emindim. Bütün sorularını cevaplamış, bütün şüphelerini gidermiş bir yetişkin olarak adımlıyordum tozlu yolu. Derken, saçlarıma bir şeylerin takıldığını farkettim. Elimle çekip aldım. Bunlar soru işaretleriydi. Biraz önce altından geçtiğim ağacın dallarından bulaşmış olmalıydılar saçlarıma. Avucumda karınca gibi kıpır kıpır dolaşıyorlardı. Hemen avucumdan atmak istedim. Yolun kenarında akan dereye doğru savurdum. Ama nafile.. Avucuma yapışmışlardı. Avucumdan fırlatabildiklerim de pıtırak gibi elbisemini orasına burasına yapışıverdi. Etrafıma baktım. Benden önce bir bilge yürümüş olmalıydı bu yoldan. Düşünceli ve sessiz bir bilge. Soru işaretlerini herkesin başının değebileceği bir ağaç dalına takmış olması bilgece bir işti. Oysa benim soracak bir şeyim yoktu sevdiğime.. Çaresiz, soru işaretlerini alıp saçlarıma taktım yeniden. Öyle ya, belki sevdiğim sormak isterdi. Sevgililerin soru sormasının nedeni, sorunun cevabını bilmemeleri değildir. Cevabı bir kez daha duymak içindir. O halde sevdiğime hediye edebilirdim soru işaretlerini. Defalarca, “Beni seviyor musun?” diye sorması için. Ben de her soru işaretinin olduğu yerde aşkımı bir defa daha ifade edebileceğim. Evet, evet, bundan eminim. Soru işaretlerinin hepsini ona hediye edeceğim.

                  Yürümeye devam ettim. Sürprizlere alışık olmalıydım. En azından şaşkınlıklarım için benim de birkaç soru işaretine ihtiyacım olacaktı. Az sonra, yüzüme küçük ve serin bir şeylerin dokunduğunu hissettim. Sanki gökten düşüyor gibiydiler. Gözlerimi kaldırdığımda bulutlar dikkatimi çekti. Hayır, yağmur yağmıyordu. Parmağımın ucuyla yokladım: ‘İki nokta üstüste’ işaretiydi bu! Bulutların arasına saklanmış olmaları son derece anlamlıydı. İnsanlar yıllardır bulutların önüne ‘iki nokta üstüste’ koyarak beklemişlerdi yağmuru, karı ve doluyu. Hep şöyle düşünmüşlerdi meselâ: “Bulut: yağmur yağacak.” Ya da şöyle düşünmüşlerdi: “Bulut: kar yağacak.” Yeryüzünde pek az insan ‘iki nokta üstüste’yi işine yarar görüyordu. Çünkü ‘iki nokta üstüste’yi kullanmak için ara sıra durup düşünmek gerekiyordu. Soru işaretinin yanına yerleştirdim özenle… Bak, bu işime yarayabilir diye düşündüm. Bazen sözlerimin sebebini, davranışlarımın gerekçesini açıklamam gerekebilirdi: ‘İki nokta üstüste’yi yanımdan ayırmamalıyım.

                  Az sonra yol kenarında bir ağacın dibinde unutulmuş bir ‘üç nokta’ gördüm… Benden önce buradan geçmiş biri düşürmüş ya da unutmuş olmalıydı. Noktalama işaretleri içinde yetişkinlerin en az ihtiyaç duyduğu ‘üç nokta’ydı. Çünkü ‘üç nokta’ susmak için gerekiyordu. Öyle sıradan susmalarda değil, düşünceli suskunluklarda lazım oluyordu… Bu yüzden bolca ‘üç nokta’ bulabilirsiniz yollarda, kaldırımlarda. Çünkü düşünceli suskunluklar ya bebeklerin işidir ya da gün görmüş yaşlıların… Aradakiler ancak konuşarak anlaşabileceklerini sanırlar. Oysa, bazen susmak ve ‘üç nokta’nın müsaade ettiği derin boşlukta göz göze bakışmak binlerce sözcüğün söylediğinden fazlasını söylerdi. Birden içim ısındı ‘üç nokta’ya… Dilimin altında erittim… “Sus… Sus ki, söz bakışı bulandırır” diye okumuştum bir keresinde.… “Sus…” dedim yüreğime…



                  Biraz ilerde bir çiçeğin üzerindeki tırnak işaretlerini görünce heyecanlandım. Susmak kadar konuşmak da güzel olabilir diye düşünmeye başladım. Çiçekler adına “vız vız” konuşan arılar ya da “cırcır” böcekleri bol bol tırnak işareti bırakırlardı oraya buraya. Bana lazım olur mu diye düşündüm… “Neden olmasın?” dedim. Benden önce söylenmiş nice güzel sözleri ben de tırnak içinde sevdiğime söyleyebilirdim. Toplayabildiğim kadar çok tırnak işareti topladım.



                  Yolun sonunda bir karınca yuvası dikkatimi çekti. Yüzlerce karınca siyah noktacıklar taşıyorlardı yuvalarına. Şaşırdım. Elime tırnak işaretini ve soru işaretini alıp “Neden ben de düşünemedim?” dedim. Söylediklerimin sonunda nokta olmazsa, kendimi tam olarak anlatamazdım ki:

                  “Seni seviyorum!”dedim heyecanla.

                  Yüzüme baktı.

                  Beni ilk defa görüyormuş gibi şaşkınlıkla cevap verdi:

                  “Beni seviyor musun?” dercesine baktı yüzüme.

                  Soru işaretlerimden biri eksildi.

                  Dilim tutuldu. Bu karşılığı beklemiyordum. Şaşırdım.

                  “?!”

                  Uzun bir süre bakıştık.

                  O kadar uzun bir süre suskun kaldı ki, elimdeki bütün ‘üç nokta’lar tükendi:

                  “…”

                  “…”

                  Her bir ‘üç nokta’ için iki tane tırnak işaretini tüketmek zorunda kaldık.

                  Böylece başkalarından ödünç alabileceğim güzel sözleri arasına saklayabileceğim bir şey kalmadı. Kırık dökük cümleler kurmaya çalıştım, elimde kalan virgülleri kullanarak:

                  “Sen, ben, sevmek, birbirimizi, ben, sensiz…” Böylece elimde kalan son ‘üç nokta’yı, tırnakları, virgülleri harcayıverdim.

                  Kelimeler ipi kopmuş uçurtmalar gibi kafamada oraya buraya savruluyordu.

                  Son noktayı hemen bu cümlenin sonuna koydum.

                  Gözlerim önümde mahçup yorgun ve umutsuz biçimde kalkaldım:

                  Sıcak ve geniş bir tebessümle bana döndü, avuçlarını açtı, gözlerini gözlerime dikti.

                  Hayretle gördüm ki, bütün noktalama işaretleri avucunda saklıydı. Söylenmiş ve söylenecek en güzel sözler dudaklarının arasında bekliyordu. Yaşanmış en tatlı suskunluklar gözlerinin içinde konuşuyordu.

                  İlk kez konuşmaya başladı.

                  “Uzun bir yoldan geldiğini biliyorum…” dedi. Halden anlayan bir hali vardı.

                  “Görüyorum ki, aşk için en çok ihtiyacın olan şeyi unutmuşsun” dedi.

                  Şefkatle kucakladı beni. (Bütün benliğimi sardı) Elindeki noktalmaa işaretlerinin hepsini göğe savurdu. Fısıltıyla konuştu: “Söyleyeceklerinin hepsini zaten biliyorum. Noktalama işaretlerinin hepsi de bende var… Sende olması gereken tek şey kocaman bir parantezdir. Kendini o parantez içinde, bana teslim olmuş olarak getirmelisin.”

                  Kollarının arasında kendimi kaybetmişim.

                  Neden sonra ayıldığımda, elimde hiçbir noktalama işaretinin kalmadığını öğrendim.

                  Artık aşk için onlara ihtiyacım olmadığını biliyorum.

                  (Şimdi yana yakıla parantez arıyorum.)

                  Senai DEMİRCİ
                  "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
                  "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

                  Yorum


                    Ynt: HüZüN ÇeKMeCeM

                    Küçük bir söz yakarsa içini, dost bildiklerin anlamazsa seni, boşver dökme içini... Koy alnını secdeye, al eline tesbihi, vallahi O'ndan başkası anlamaz seni...
                    "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
                    "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

                    Yorum


                      Ayrılığa Tevekkül...



                      Artık biliyorum, acılar nasırlaştırıyor yürekleri.

                      Öyle olmasa, olmayışın nasıl yaşatır ki beni.

                      Gözlerim hâlâ dalıyor, içim boşluktan düşercesine bulanıyor, acın içimi hâlâ kavuruyor.

                      Her geçen dün, biraz daha azaltıyor bütün bunları.

                      Gidişine yazgı diyor tevekkül ediyorum, isyana yorgun bedenim ses etmiyor.

                      Bir mahpus gibi çeltik atarak hayata, sabrediyorum sen olmadan yaşamaya.



                      Eski delişmen hallerim sensizliğin durgunluğunda boğuldu.

                      Koca bir çınar gibi kimsesizliğe yürüyorum.

                      Sesimi derelerin çağıltısı bastırıyor.

                      Yaşama hevesim yokluğunun peşinde nice zamandır.

                      Acılar nasır tutmuş yüreğime ulaşmadan tükeniyor.

                      Gözlerim pas tuttu acısızlıktan.

                      Sen olmayınca, yaşamak telaşlı bir heyula oluyor.

                      Kalabalıkları sevmezdin biliyorum.

                      Ancak karanlıklarda ürkütürdü seni, nerdesin?

                      Işıkta olsan gölgen vurur yüreğime, yüreğim kamaşır.

                      Ayrılık elbette bir vedadan ibaret değildir.

                      Eni sonu bir veda değildir ayrılık.

                      Biliyorum!

                      Bekleyen olmaktan vazgeçmeye karar verdim.

                      Sana geleceğim günü beklemek zor geliyor.

                      Belki benim de gölgem olmaz yakın zamanda.

                      Nasır tutmuş yüreğim sessiz bekleyişini bitirir belki.

                      Bir düğün gecesi gibi olur sana gelişim.

                      Yokluk biter, kimsesizlik sona erer ve biz tevekkül etmek zorunda kalmayız artık ayrılığa

                      İ.G.ÇELEBİ
                      .
                      "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
                      "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

                      Yorum


                        Lâ tahzen...



                        Lâ tahzen...


                        Üzülme!Üzülebiliyorsan bir kalbin var demektir. Kalpsizler üzül(e)mezler ki. Ne mutlu sana ki, üzülebiliyorsun. Dokunan var demek ki kalbine. Ya dokunulmasaydı kalbine. Ya hüznün gönül toprağını karmasına izin verilmeseydi. Demek ki gözden çıkarılmadın. Demek ki sen hâlâ bir umut tarlasısın.

                        Üzülme!

                        Üzülüyorsan, Biri var ki cılız varlığını düştüğü çamurdan kaldırmak istiyor. Onun için dokunuyor kalbine. Kıymetini bil ki, üzmeye değer görüyor seni. Hüzünlerin kalbinin toprağını allak bullak ediyorsa, sen ekilmeye layık bir topraksın demektir. Kaygıların vuruşuyla tuz buz oluyorsa taş katılığında büyüttüğün güvencelerin, yarılan göğsüne umut fidanları dikiliyor demektir.

                        Üzülme!


                        Yüzün yerde geziyorsan, ellerin boynuna sarılı ise, içini ısıtacak haberlerin mürekkebi damlıyor olmalı ömrünün defterine. Kar yağıyorsa güvendiğin dağlara, yarının ovalarında rengârenk çiçeklerin olacak demektir. Hırçın fırtınalar sarsıyorsa sevinçlerinin zirvesini, rüzgârlar dövüyorsa umudunun yamaçlarını, bir yüce dağsın sen demek ki, az bekle, eteğinden serin pınarlar akmaya başlayacak demek ki...

                        Üzülme!

                        Üzülüyorsan, şımaramazsın. Kibrin kirli tuzağına düşemezsin. Kendini beğenmişliğin çamuruna dolaşmaz ayakların. Uzak geçersin isyanlı yollardan. Heveslerinin ardı sıra düşüp nisyan uçurumlarının başına sürüklenmezsin. Seni Biri yakınlığına çağırıyor demek ki... Gözden çıkarmamış olmalı seni.

                        Üzülme!

                        Üzülüyorsan, bir kutlu teselli kapısının önünde bekletiliyorsun demektir. Gözlerini kaldır vefasız dünyanın eşiğinden. Gönlünün elinden çıkar sebeplerin boş avuntularını. Umudunu kes sahte doymalardan. Yüreğini küstür coşkulardan. Kapı açıldı açılıyor demektir.

                        Üzülme!

                        Üzülüyorsan, kaybedeceğin bir şeyler var demek ki... Kaybedeceği bir şeyi olanlar çoktan kazanmışlardır. Eline geçmeyenleri saymakla tüketme nefesini, elindekileri saymaya başla. Hepsini saysan bile, nefesini saymaya nefesin yetmeyecek demektir. Bak işte zenginsin.

                        Üzülme!

                        Seni bir "İşiten" var. Seni senin kendini bile sevmenden önce O sevdi seni. Senin kendini bile bilmediğin unutuş kuyularından çekip çıkardı seni. Çektiğin acılara habire meşgul çalan telefonlar gibi kör ve sağır değil O. Yüreğinin her yangınına O yetişiyor. Ayrılıklarına ve sıkıntılarına metal soğukluğundaki plazalar gibi umursamaz değil O. Yitirdiklerinin hepsini sana iade edeceğine söz veriyor. Sevdalarına ve özlemlerine çok seçenekli sınav kâğıtları gibi tatsız ve tuzsuz formüller sunmuyor. Seni herkesten çok anlıyor, seni senin kendini düşündüğünden çok düşünüyor. Gözyaşlarınla imzalayasın istiyor yakarışlarını. Bir ebedî çerçevenin içinde, gösterişsiz bir kullukla fotoğraflamak istiyor seni. Dağılıp giden ömür kırıntılarının arasından sıcacık bir kardelen ümidi devşiresin istiyor. Keyfinin çatlak kabuklarının arasından sonsuz teselli pınarları akıtmak istiyor.

                        Üzülme!

                        Varlığının tenine çiziktir her hüzün. Varlığından haber verir üzüntün. Hatırlar mısın, bir zamanlar hatırlanmaya değer bir şey bile değildin? Hiç umursanmadan çöpe atılabilecek kirli bir su iken sen, yüzüne bir tek O baktı. Kimselerin arayıp sormadığı, önemseyip adını bir kenara yazmadığı o günlerde, senin adını ilk O andı. Hatırını bildi. Seni yanına aldı. Hep yanında oldu. Sen seni unutup da başını yastığa koyduğunda bile, seni her defasında sabaha çıkardı. Sen Onu defalarca unuttun ama O seni asla unutmadı.

                        Üzülme!

                        O'nun en sevdiği kulu da yalnız kaldı. Taşlandı. Sürüldü. Yaralandı. Aç susuz kaldı. Yuvasına uzaktan gözleri yaşlar içinde baktı. Mağarada yapayalnız ve korunmasızdı. Senin gibi üzülen yol arkadaşına sonsuz müjdeler veren tebessümüyle fısıldadı: "Lâ tahzen, innAllahe meânâ."

                        Üzülme!

                        Kaldır yüzünü yerden. Omuzlarından sarsıp kendine getirmek istiyor seni Sevgili. "Rabbin sana küsmedi ki..." Gözlerinin içine içine bak sevdiklerinin. "Rabbin seni unutup yalnız bırakmadı ki..."


                        Senai DEMİRCİ
                        "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
                        "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

                        Yorum


                          Ynt: HüZüN ÇeKMeCeM

                          Fatıma(sa) tüm hüzünler,kederler,dertler boğazında düğümlenmiş halde hala nasihat etmeye çalışıyor.Belki akıllarını başlarına toplarlar da Muttakilerin İmamı Ali(as) ye destek olurlar.Şayet dünya ve ahiretlerini kurtarırlar ümidiyle nasihat ediyor onlara."Gelecektekiler, geçmiştekilerin yaptıkları hataların neticesini görecekler" diye uyarıyor onları.
                          Ama,nafile.Artık ümitsizce yüzünü çeviriyor Fatıma(sa).Tek tesellisi biraz sonra babasına kavuşması.Yavrularına sarılıyor Fatıma(sa) son bir defa,onları geleceğin belirsizliğine bırakarak.
                          Mazlumların İmamı Ali(as)ye,kendisine zulmedenlerin,mezarına dahi gelmemesi için
                          vasiyet ediyor.Gece gusül verilmesini,gece kefenlenmesini,gece namazının kılınmasını ve gece defnedilmesini istiyor.Faziletlerini tanımadıkları gibi,mezarının da tanınmasını istemiyor Fatıma(sa).Peygamber'den sonra hayatı zifiri karanlık olan Fatıma(sa) istiyor bunu,tüm dünya kadınlarının en üstünü,en şereflisi,en izzetlisi en faziletlisi.
                          Son anlarıdır Fatıma'nın(sa)...Yardımcısı Fizze'den,üstünü örtmesini isteyip uzanıp yatağına.Çok yorgundur Fatıma(sa).Kısacık ömründe çok şeyler yaşattılar ona.Artık babasının yanına gidip şefkatli kollarında huzur bulmak,ümmetin kendisinden sonra neler yaptığını ona şikayet etmek istiyor.
                          Son anlarıdır Fatıma'nın(sa)...Yeryüzünün üzerinde şimdiye kadar adım atmış,nefes almış, secde etmiş en faziletli kadın,son nefesini vermek üzere.
                          Son anlarıdır Fatıma'nın(sa)...Hüzünlenmemesi,tek bir gözyaşı dökmemesi için dünyaları verebileceğimiz Fatıma(sa);bitkin,yaralı morarmış vücudunu örten örtünün altında sevgili eşi Ali'yi yalnız bırakıp gözlerini kapıyor;son nefesini veriyor.

                          Yalnız koyup gitti Emirel-Müminin'i
                          Ah!Zehra'nın firakı yaktı yıktı Ali'yi
                          Zeynep "Annem" diye ağlar sarılmış babasına
                          Eli gezer sıcak anne eli heyhat boşlukta
                          Hasan Hüseyin sızlar mezar başında
                          Ram olur kalpleri Haydar'ın kollarında
                          Ali yalnızdır artık dertleşir kuyularla
                          "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
                          "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

                          Yorum


                            Ynt: HüZüN ÇeKMeCeM

                            "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
                            "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

                            Yorum


                              Ynt: HüZüN ÇeKMeCeM

                              [quote author=BEYZA link=topic=9283.msg85464#msg85464 date=1275165131]
                              [center][b][color=red]Fatıma(sa) tüm hüzünler,kederler,dertler boğazında düğümlenmiş halde hala nasihat etmeye çalışıyor.Yalnız koyup gitti Emirel-Müminin'i

                              Ah!Zehra'nın firakı yaktı yıktı Ali'yi
                              Zeynep "Annem" diye ağlar sarılmış babasına
                              Eli gezer sıcak anne eli heyhat boşlukta
                              Hasan Hüseyin sızlar mezar başında
                              Ram olur kalpleri Haydar'ın kollarında
                              Ali yalnızdır artık dertleşir kuyularla

                              [/quote]


                              Ya Zahra(s.a) !!!!!!!!!Ya Ummi !!!!!!!!!!!!!



                              Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                              Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                              Yorum


                                Ynt: HüZüN ÇeKMeCeM

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X