Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Mezhebi kışkırtıcılık

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #91
    Ynt: Mezhebi kışkırtıcılık

    nasil yani? Allah c.c ve Rasulü s.a.a imamlari a.s sadece alimler olarak mi tayin etmistiler? eger sözün bu ise bu en fasid sözdür, bunun reddi ise bizzat imamet icin gelen mütevatir hadislerdir. cünkü hic bir hadis "imam sadece ilmi islere bakar" dememistir aksine yönetimin imamlar a.s'a mahsus oldugunu bildirmistir.

    yok eger "Allah c.c ve Rasulü s.a.a tayin etmis olsa bile bunu dinlemeyip yönetimi imamlar a.s'dan almak caizdir" diyorsan o zaman kafir olursun. nasil olurda Allah ve Rasulü bir ise hüküm vermisken onun aksine hareket etmek caiz olur? Kur'an okumuyor musun?

    Yorum


      #92
      Ynt: Mezhebi kışkırtıcılık

      [quote author=kevserizehra link=topic=25006.msg168966#msg168966 date=1373882518]
      Mesele ebu bekir (veya bir baskasinin) halifeligi sorunlu olup olmaması değil mesele bu konunun Bugün HİLAFET meselesi Müslümanların ihtiyaçlarından değildir ve bunun için kavga etmenin bir anlamı yoktur.Biz bundan başkasını söylemiyoruz.[/quote]

      gercekte sizin icin tek mesele budur. siz sirf onlari hain damgasindan kurtarmak icin cabaliyorsunuz. Hilafet zaman acisinda gecmiste kalmis ola bilir ama akide acisindan gecmisde degildir. ayni nübûvvet gibi. Bunlar zaman acisindan gecmiste yasanmistir ama ona sirf Allah c.c'in emrettigi gibi iman etmek gerekir. Bu ise kendisi ile birlikte otomatik olarak hilafeti gasp edenlerin, halifelere düsman olanlarin, onlarla savasanlarin kafirligine inanmayi vacip etmektedir.

      Yorum


        #93
        Ynt: Mezhebi kışkırtıcılık

        [quote author=Elmeddin link=topic=25006.msg168969#msg168969 date=1373883182]
        gercekte sizin icin tek mesele budur. siz sirf onlari hain damgasindan kurtarmak icin cabaliyorsunuz. Hilafet zaman acisinda gecmiste kalmis ola bilir ama akide acisindan gecmisde degildir. ayni nübûvvet gibi. Bunlar zaman acisindan gecmiste yasanmistir ama ona sirf Allah c.c'in emrettigi gibi iman etmek gerekir. Bu ise kendisi ile birlikte otomatik olarak hilafeti gasp edenlerin, halifelere düsman olanlarin, onlarla savasanlarin kafirligine inanmayi vacip etmektedir.
        [/quote]

        Hilafet ve İmamet/Murtaza Mutahhari/Ayetullah Burucerdi

        “…İmamet ve ilmi mercilik makamı özel bir makamdır. Ayetullah Burucerdi bu konuyu bize şu şekilde izah ettiğini hatırlıyorum:

        İki konu vardır,bu iki konuyu birbirinden ayırt ederseniz,Sünnilerle olan problemimiz çözüme kavuşmuş olacaktır.Biri hilafet ve yöneticilik meselesi ,diğeri ise imamet meselesidir.Bu iki meseleyi birbirinden ayırt ettiğimiz zaman mesele bizim lehimize çözümlenmiş olacaktır.Hilafet ve yöneticilik konusunda biz diyoruz ki Peygamber’den sonra Hz.Ali(s.a)’nin halife ve yönetici olması gerekiyordu. Ehl-i Sünnet hayır Ebu Bekir’dir diyorlar.İhtilaflı konulardan biri budur,bir diğer mesele ise imamet meselesidir.Biz Peygamber’in sadece hükümet ve yöneticilik vasfını ele alıyoruz.Peygamber’in başka vasıfları ve görevleri de var.En önemlisi peygamber idi ve ahkam beyan ediyordu.Biz şunu düşünmeli ve sonuca varmaya çalışmalıyız:

        Peygamberden sonra ahkam beyan eden merci kimdir?Yani kimin sözü bizim için delil ve hüccettir? Devamında diyorlardı ki bazı rivayetlerde Peygamber’in benden sonra yönetici ve halife Ali’dir, buyurduğu bir nas şeklinde mevcuttur.

        Bazıları ise bir konuyu daha eklemekte ve şöyle demekteler:Resûl’ü Ekrem buyurdular ki:”Ali benden sonra ilahi ahkamı beyan eden mercidir.”Biz Sunnîlere şöyle bir teklif sunuyoruz:Sizinle iki boyutu bulunan bir bahsimiz(tartışmamız) var.Bahsimizin bir boyutu Peygamberden sonra kimin yönetici ve halife olması gerektiğiyle ilgilidir.Ama bu konu tarihe geçmiştir.Ne Ali ve ne de Ebu Bekir hayatta değillerdir ki hakkı hak sahibine iade edelim.Öyle ise bu dosyayı kapatıyor ve donduruyoruz.Bahsin ikinci boyutuna gelince o da şudur:
        Peygamberden sonra kimin sözü ve beyanı ümmet için hüccet ve delildir?

        “Ben size iki ağır emanet bırakıyorum.Allah’ın kitabı ve mutahhar Ehl-i Beytim” hadisi Ehl-i Beyt İmamlarının ilmi mercilik ve risaleti tebliğ makamını beyan etmektedir.Bu makam bugün de bizim işimize yaramakta ve derdimize deva olmaktadır.Bugün biz ahkamı öğrenirken Ehl-i Beyt imamlarının ne dediklerine bakmalı ve onların maarifinden(dini bilgileri) yararlanmalıyız.Peygamber” Benim sözüm hüccet olduğu gibi Ehl-i Beytimin sözü de hüccettir.” Demiş mi dememiş mi? Buna binaen şöyle diyoruz: Ey Sünniler!Bizim hilafet hususunda sizinle bir bahsimiz yok (çünkü tarihe geçmiş) ama günün meselesi hükmünde olan ikinci boyutu yani ilmi mercilik boyutunu halletmeliyiz.Tabii biz peygamberden sonra Ali’nin halife olması gerektiğine dair inancımızı koruyoruz.Eğer Ali yönetici olsaydı,İslâm dünyasının bugün karşı karşıya bulunduğu bu acı ve kötü durum olmayacaktı.Yine de bu geçmiş ile ilgili teorik bir bahistir.

        Yargı konusuna gelince Peygamber’den sonra yargı makamında da Ali(as.) bulunuyordu. Halifeler sadece yöneticiliği elinde aldılar ve yargı işine müdahale etmediler,çünkü zor bir işti.Yargı işi ilim ister.Bunun için Ebu Bekir döneminde ve bilhassa ikinci halife Ömer İbn-i Hattab döneminde baş gösteren hukuki problemlerin çözümü ve yargıda bulunulması için,bu iki halife de Ali(a.s)’yi çağırıyor ve problemi gündeme getirerek yargıyı ona bırakıyorlardı…”

        (İslam ve Değişim s.99)

        Münazara konusu hilafet kimin hakkı,kim haklı-kim haksız değildir.Eğer konu buraya çekilirse bizim ehlisünnet ile bu konudaki problemimizin çözüm yolunu şudur;

        Ayetullah Burucerdi şia ulemasına hitaben şöyle diyordu:

        ‘’Bugün HİLAFET meselesi Müslümanların ihtiyaçlarından değildir ve bunun için kavga etmenin bir anlamı yoktur.Kimin halife olduğu Müslümanlara ne faydası olacaktır.Bugün Müslümanlar için faydalı olan şey ahkamı meseleleri kimden alacaklarını bilmeleridir.’’
        (Havza Dergisi,sayı 43-44,Ebazeri Abdurrahim, Ayetullah Burucerdi(Ayete İhlâs) ,Muavenete Ferhengiye Mecmue Takribe Mezahib Yayınları,Tahran,H.ş. 1383,s.65)

        KAFİR,HAİN,KRAL VE KALLEŞ BU KELİMELERİ EHLİSÜNNETİN MUKADESATLARINA KULLANAN BİR MÜÇTEHİT TANIMIYORUM.Eee zaten siz müçtehitlere bağlı değilsiniz ki direk ABD'YE BAĞLISINIZ,SİYONİZMİN HİZMETİNDESİNİZ.SİZE MÜÇTEHİT DEDİĞİMİZDE O DA KİM DEMENİZ TUHAF DEĞİL DOĞRUSU.

        MUTAHHARİ:
        ‘’…İslam’ın maslahatı,emiru’l müminin Ali (as) ‘nin Ebu Bekir’e iktida edenlerin safında yer alması ve Ömer’e karşı da aynı tavrı sergileyerek,halkın sorunlarına cevap verip bir takım zor olan yargıları yapmasını gerekli kılıyordu.Ali açısından asaleti olan tek şey İslam’ın haysiyet ve izzetinin muhafazasıdır. İşte bu hassas zaman dilimimde öfkeyi yutup özveride bulunmak ,İslâm’ın haysiyet ve izzetinin daha iyi korunması veya en azından daha az sarsılmasına sebep olacaktı.
        Bu badire bilahare atlatılmış,zaman değişmiş,İslâm cihanşumulleşmiş ve nitekim Muaviye’nin dönemi başlamıştı.İlk önce Muaviye,EBUBEKİR VE ÖMER’İN SAHİP OLDUĞU ONUR VE HAYSİYETE sahip değildi.O babasıyla senelerce islâm’a karşı savaşan bir kimseydi…’’ (İslam ve Değişim,Fecr yay.,s.123)
        Biz Ehlibeyte uyanlardanız diyenler söz ve davranışta, yazı ve konuşmada ve herşeyde Ehibeyte uymalı ve onları izlemelidirler.

        Şeyh Muhammed Hüseyin Âl-i Kaşiful-Gıta şöyle yazar:

        ‘’ Ehl-i Beyt.in (a.s) velayetine itaat etmeyen sahabenin çoğunun Hz. Resulullah.a (s.a.a) muhalefet edip onun emir ve tavsiyelerine önem vermediğini söyleyemem; asla böyle değildir ve onlar hakkında böyle bir zanna kapılmaktan Rabbime sığınırım; zira onlar yeryüzünün seçkin insanlarındandırlar. Ama onların hepsinin Hz. Resulullah.ın (s.a.a) sözlerini duyup işitmemiş olması da muhtemeldir, ya da bazıları onun sözlerini duymuş ama o hazretin maksadını tam olarak anlayamamış olabilirler.Hz. Resulullah.ın (s.a.a) sahabesinin efdaliyet ve büyüklüğünü hayale sığdırabilmek mümkün değildir.’’
        (Aslu.’ş-Şia ve Usulihâ, s.84-85)

        SİZİN AMACINIZ İLMİ MÜNAZARA DEĞİL KARDEŞİM.AMACINIZ BİLİN VEYA BİLMEYİN DIŞ SERVİSLERE HİZMETTİR.BİR BAŞINIZ OLSAYDI VE O DA REHBERE DİREK BAĞLI OLSAYDI BU HALE DÜŞMEZDİNİZ.AMA BAŞ ÇOK SIZMA ÇOK VELAYET-İ FAKİH ÇİZGİSİ YOK.
        " Söyledim... duydu anlamına gelmez
        Duydu... doğru anladı anlamına gelmez
        Anladı... hak verdi anlamına gelmez
        Hak verdi... inandı anlamına gelmez
        İnandı... uyguladı anlamına gelmez,
        Uyguladı... sürdürecek anlamına gelmez.”

        Yorum


          #94
          Ynt: Mezhebi kışkırtıcılık

          Mesele ne ihtilaf ne farklı inançlardır. Şiddeti besleyenler bunlar değildir. eğer öyle olsaydı en çok şiddetin Müslümanların kendi içinde değil farklı dinden olanların arasında yaygın olması gerekirdi.


          Şiddeti doğuran etkenler ilimin konuşulmadığı, insanların diğerini tanımadığı izbe ortamlardır. insan konuştukça farklılıkları ortaya koydukça hem kendisini tanıtmış ve rahatlatmış olur hem de karşı taraf onu tanımış ve onunla nasıl birlikte yaşayabileceğinin yollarını bulmuş olur.


          ama hiç tanımadığın biriyle, neye nasıl inandığını bilmediğin bir yabancıyla bir arada nasıl yaşayacaksın.


          Velayet.com'a bir kez uğrayan insan bile eğer şiddete eğilimliyse ondan vazgeçecektir. Çünkü buranın her yerine Ehlibeyt sevgisi sinmiştir. site ziyarertçileri bu sevgiden istemese de nasiplenir ve şeytanın şiddet tuzağına alet olamaz.


          site yönetiminin müdahale etmemesi sayesinde iftira sahibi kevserizehra yeni iftiralarını paylaşmaya devam ediyor. Bu çok üzücü... Buradan bir hayrın çıkması mümkün olmaz...

          Yorum


            #95
            Ynt: Mezhebi kışkırtıcılık

            Şii, Sünni kardeştir birbirine kin duyan bizden değildir. Kevserizehra kardeşim şu kıssayı okuyunuz. Siz Hz. Ali'nin gerçek mertebesini göremiyorsunuz... Son kısma dikkat:


            [color=rgb(62, 62, 62)][/color]



            Mevlana'nın hayatı,
            iki kısımda incelenir Mevlana, Horasandan geldiğinde sünni ekolünde, bir softa idişeriatın katı kurallarına sıkı sıkıya bağlıydı. Mevlana'yı Mevlana yapanAlevi olan batıni Erenlerden, TEBRİZ-i ŞEMS'dir.

            [/color]Şimdi Mevlana'nın Şems ile tanışmasını ve onu nasıl değiştirdiğini görelim.


            ".Mevlana medresede ders vermektedir. Şems ona ne okuttuğunu sorar,

            Kur'an ilimleri, tefsir, Kıraat vs, Dilbilgisi, mantık, bilim vb. Şems ona kitapları atmasını söyler, ona ögretecekleri tüm bilgileri altüst edecektir.

            Önce ona bir para verir, gizli şarap satan bir Yahudi’den iki şişe şarap almasını ister. Mevlana Yahudi’den iki şişe şarabı alır. Oysa kentte şarap içilmesini Mevlana yasaklamıştır.

            Bütün şehir şaşırır. Halk Mevlana’ya saldırır. Mevlana Bu saldırıdan hayatını zor kurtarır şarabı Şems'e getirir.Şarap gül suyuna dönüşür.

            İkinci olayda ikisi derviş kılığına girerler, bir aşevine giderler. Aşevinin sahibinden yoksul olduklarını ileri sürerek yemek isterler, aşevi sahibi kabul etmez. Bunun üzerine Şems aşevinde bulunan av kuşlarını uçuracağını söyler. Aşevi sahibi kafası kopmuş yolunmuş kuşların uçmayacağını söyleyince de Şems kuşları uçurur.

            Aşevi sahibi mucizeye şaşırır. Şems Mevlana’ya elini omuzuna koymasını, ırmağı yürüyerek geçeceklerine, her adımda “beni koru Şems” demesini ister.

            Ama Şems durmadan Ali’nin adını anmaktadır.

            Mevlana da Ali’nin adını anar, fakat suya batmaya başlar.

            Şems ona daha başlangıçta olduğunu henüz Ali’yi tanıyamayacağını söyler.

            </blockquote>[color=rgb(62, 62, 62)]

            Yorum


              #96
              Ynt: Mezhebi kışkırtıcılık

              Allame Fadlullah şunları söyler: “Tüm fikri, akidevi ve siyasi problemler için, samimi bir tartışmayla, sakin bir üslupla çözüme gidilmelidir.” Teemmülatün fi’l Hürriyyeti’l Fikriyyeti ve’s-Siyasiyyeti fi’ İslam,Allame Fadlullah, s:62

              “Hatta, tartışmada küfri bir kelimenin kullanılmasına karşın herhangi bir tepki gösterilmeden, samimi bir tartışmaya zemin hazırlayarak sevgi,saygı ve hoşgörüden kaynaklanan sakin, yumuşak üslup (metod), bir çok insan tarafından yanlış bir metod olarak telakki edilmiştir… Hatta bazı Müslümanlar, barışçı ve sakin metoda inanarak bunu inanıp benimseyenleri, dine karşı laubalilikle, düşmanlara karşı zilletle suçlamış, bunun yanı sıra onları, yağcılık, münafıklık, zafiyet ve rezillik gibi lafızlarla damgalamışlardır.” Üslubü’d Da’veti fi’l Kur’an, s:6

              Yine Allame Fadlullah, bu konu bağlamında şunları söylüyor:

              “Karşılıklı samimi ve ma’kul tartışmaya işaretten Cenab-ı Allah: <<Eğer siz sadık-samimi-iseniz delilinizi getirin.>> buyurmaktadır.
              Böylece Kur’an-ı Kerim’in, karşıt insana, tartışma suretiyle varmak istediği ikna ve yakin kapısını kapatmamış olduğunu görüyoruz. Tartışmada herkes hür ve özgürüdür. Birey, gerek kendi düşüncesini savunurken ve gerekse İslami düşünceyi eleştiri hususunda, her şeyi ifade etme özgürlüğüne sahiptir. Her şeyi tartışmaya açabilir. Tartışmada herhangi bir mahzuru yoktur. Allah’ın varlığından, birliğinden tutun, ta nübüvvet, vahiy, Resulullah’ın şahsiyeti, haşır ve tüm akidevi, şer’i kavramlara kadar bu böyledir. Çünkü, kafirlerin problemi, ikna kabiliyeti unsurunu yokluğu değil, aksi ikna kabiliyeti unsurlarını harekete geçirebilecek enerjinin yokluğundan kaynaklanmaktadır. Bu durum, onların cehaletlerini, küfürlerini ispatlayacak sorulardan kaçınmalarından sebep olmakta, ve laubali bir tavır takınarak enbiya (peygamberler) davasına, samimi bir düşünce ve tartışma ile yaklaşmayıp alay, tehdit ve itham yollarını seçmektedirler. Kur’an-ı Kerim, bu durumu oldukça net bir beyanla canlandırmıştır:
              <<…Kalpleri var, fakat onlarla anlamazlar; gözleri var, fakat onlarla görmezler; kulakları var, fakat onlarla işitmezler; İşte onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da sapık… Ve işte gafiller onlar¬dır.>>(3)
              <<Aklınızı kullanmıyor musunuz.?>>(4)
              <<Yoksa kalpleri üzerinde kilitleri mi var?>>(5) (6)
              Fadlullah şöyle devam ediyor: “Madem İslam bu derece hürriyet getiriyor, acaba, karşıt düşünceyi benimseyen bir insanın da, kendi düşüncesini –kabullenilsin veya kabullenilmesin- tartışmaya açmak üzere ortaya atamasına müsaade eder mi? Ya da, İslami düşünce dışında meydanda boy gösterecek herhangi bir düşünceye izin vermez, müsamaha göstermez mi? Başka bir deyişle, İslam’da, fikir izhar etme ve bunu neşr ve tebliğ etme hürriyeti var mı? Cevap: bir kısım ulemaya göre, ‘İslam, böyle bir hürriyeti ve özgürlüğü tanımaz. Çünkü İslam dışındaki tüm karşıt düşünceler batıl düşüncelerdir. Batıla, davet ve neşr hürriyeti tanınması, batılı kamçılar ve bunun İslam toplumunun pratik yaşantısına yerleşerek, kökleşip genişlemesine sebebiyet verir’ diye karşı çıkıyor-lar. Ama, biz meseleyi köklü ve tafsili olarak ele almayı düşünüp karşı tarafa şu soruyu yöneltiyoruz: acaba karşıt düşünceye, tebliğ ve neşr yoluyla yayma hüriyeti tanınması gerçekten toplumsal bir sapmayı doğurur mu? Eğer doğurursa, acaba karşıt düşüncenin baskı altına alınması, buna ambargo konarak, ona nefes aldırılmaması söz konusu düşünceyi sona erdirir mi? İdlal (sapma) noktasında etkisiz hale getirir mi? Aslında mesele o kadar da vazıh ve açık değil! Çünkü, karşıt düşünce, bazen aleniyetten sıhriyete (açlıktan gizliliğe)dönüşmekte olup daha fazla ihtimam kazanarak tüm dikkatleri kendi üzerine çekmekte ve halktan birçok kimseyi kendine bağlayabilmektedir. Netice itibariyle, İslami düşüncenin kontrolünden çıkıp uzak kalmaktadır. Ama, eğer karşıt düşünce, aleni bir vaziyette ise, İslami düşüncenin kontrolü altında olur ki, İslam, icbar ve ikrah ile değil, değişik fikri üsluplarla, delil ve burhanlarla onu nasıl muhasaraya ve kontrole alabileceğini elbette çok iyi bilmektedir. Evet, geçen suale şu cevabı veriyoruz; fikir meydanındaki tartışma düzleminde tüm düşünceleri ortaya atmayı öngören düşünce özgürlüğü, sanıldığı gibi sürekli olarak toplumsal bir sapmayı doğurmaz. Hatta hak ve batılın karşılaştırıl¬ması neticesinde, batıl tarafı sönük olarak ortaya çıkarken, hakk tarafı daha da küvetli görülebilmektedir.>>( Teemmülat…, Allame Fadlullah, s:65 )

              İLMİ MÜNAZARADA SABIRLI OLMAMIZIN NEDENİ BUDUR.YOKSA TÜKÜRÜĞÜMÜZÜ ÇOK YUTTUĞUMUZ OLDU.NEYİN NE OLDUĞUNUN DA FARKINDAYIZ.AMA MUHATAB BULAMIYORUZ Kİ.KARŞIMIZDA MUHABBET EHLİ OLSA SORUN YOK.HERKESLE MUHATAB OLMAK ZOR İŞ.
              " Söyledim... duydu anlamına gelmez
              Duydu... doğru anladı anlamına gelmez
              Anladı... hak verdi anlamına gelmez
              Hak verdi... inandı anlamına gelmez
              İnandı... uyguladı anlamına gelmez,
              Uyguladı... sürdürecek anlamına gelmez.”

              Yorum


                #97
                Ynt: Mezhebi kışkırtıcılık

                temizlemediğiniz iftiranıza karşılık susma sözümüzü kullanıp cevap vermeye değer görmüyoruz.

                Yorum


                  #98
                  Ynt: Mezhebi kışkırtıcılık

                  [quote author=kevserizehra link=topic=25006.msg168980#msg168980 date=1373886746]
                  Hilafet ve İmamet/Murtaza Mutahhari/Ayetullah Burucerdi[/quote]

                  senin bu konuda getireceğin "delil"in bu olduğunu biliyordum, farkında isen bu başlıkta 12:56'da yani senin bunu yazmandan 1 saatten fazla bir süre önce buna değinmiştim. ama orada senin despotları kurtarma uğruna getireceğin bu sözlerin senin anladıklarından tamamen uzak olduğunu bildirmiştim.

                  “…İmamet ve ilmi mercilik makamı özel bir makamdır. Ayetullah Burucerdi bu konuyu bize şu şekilde izah ettiğini hatırlıyorum:

                  İki konu vardır,bu iki konuyu birbirinden ayırt ederseniz,Sünnilerle olan problemimiz çözüme kavuşmuş olacaktır.Biri hilafet ve yöneticilik meselesi ,diğeri ise imamet meselesidir.Bu iki meseleyi birbirinden ayırt ettiğimiz zaman mesele bizim lehimize çözümlenmiş olacaktır.Hilafet ve yöneticilik konusunda biz diyoruz ki Peygamber’den sonra Hz.Ali(s.a)’nin halife ve yönetici olması gerekiyordu. Ehl-i Sünnet hayır Ebu Bekir’dir diyorlar.İhtilaflı konulardan biri budur,bir diğer mesele ise imamet meselesidir.Biz Peygamber’in sadece hükümet ve yöneticilik vasfını ele alıyoruz.Peygamber’in başka vasıfları ve görevleri de var.En önemlisi peygamber idi ve ahkam beyan ediyordu.Biz şunu düşünmeli ve sonuca varmaya çalışmalıyız:

                  Peygamberden sonra ahkam beyan eden merci kimdir?Yani kimin sözü bizim için delil ve hüccettir? Devamında diyorlardı ki bazı rivayetlerde Peygamber’in benden sonra yönetici ve halife Ali’dir, buyurduğu bir nas şeklinde mevcuttur.

                  Bazıları ise bir konuyu daha eklemekte ve şöyle demekteler:Resûl’ü Ekrem buyurdular ki:”Ali benden sonra ilahi ahkamı beyan eden mercidir.”Biz Sunnîlere şöyle bir teklif sunuyoruz:Sizinle iki boyutu bulunan bir bahsimiz(tartışmamız) var.Bahsimizin bir boyutu Peygamberden sonra kimin yönetici ve halife olması gerektiğiyle ilgilidir.Ama bu konu tarihe geçmiştir.Ne Ali ve ne de Ebu Bekir hayatta değillerdir ki hakkı hak sahibine iade edelim.Öyle ise bu dosyayı kapatıyor ve donduruyoruz.Bahsin ikinci boyutuna gelince o da şudur:
                  Peygamberden sonra kimin sözü ve beyanı ümmet için hüccet ve delildir?

                  “Ben size iki ağır emanet bırakıyorum.Allah’ın kitabı ve mutahhar Ehl-i Beytim” hadisi Ehl-i Beyt İmamlarının ilmi mercilik ve risaleti tebliğ makamını beyan etmektedir.Bu makam bugün de bizim işimize yaramakta ve derdimize deva olmaktadır.Bugün biz ahkamı öğrenirken Ehl-i Beyt imamlarının ne dediklerine bakmalı ve onların maarifinden(dini bilgileri) yararlanmalıyız.Peygamber” Benim sözüm hüccet olduğu gibi Ehl-i Beytimin sözü de hüccettir.” Demiş mi dememiş mi? Buna binaen şöyle diyoruz: Ey Sünniler!Bizim hilafet hususunda sizinle bir bahsimiz yok (çünkü tarihe geçmiş) ama günün meselesi hükmünde olan ikinci boyutu yani ilmi mercilik boyutunu halletmeliyiz.Tabii biz peygamberden sonra Ali’nin halife olması gerektiğine dair inancımızı koruyoruz.Eğer Ali yönetici olsaydı,İslâm dünyasının bugün karşı karşıya bulunduğu bu acı ve kötü durum olmayacaktı.Yine de bu geçmiş ile ilgili teorik bir bahistir.

                  Yargı konusuna gelince Peygamber’den sonra yargı makamında da Ali(as.) bulunuyordu. Halifeler sadece yöneticiliği elinde aldılar ve yargı işine müdahale etmediler,çünkü zor bir işti.Yargı işi ilim ister.Bunun için Ebu Bekir döneminde ve bilhassa ikinci halife Ömer İbn-i Hattab döneminde baş gösteren hukuki problemlerin çözümü ve yargıda bulunulması için,bu iki halife de Ali(a.s)’yi çağırıyor ve problemi gündeme getirerek yargıyı ona bırakıyorlardı…”

                  (İslam ve Değişim s.99)
                  burada bu 2 alimden r.a hangisi senin dediğin gibi "Resullullah s.a.a ikisine de davet ediyordu.Ama birinden vazgeçilebilir" demektedir? bu 2 alim r.a'ın yaptığı şudur: bunlar imameti bütün olarak hem siyasi alanda, hemde ilmi alanda kabul ediyorlar, "Nebi s.a.a Ali a.s'ı tayin etmiştir" diyorlar. fakat daha öncede söylediğimiz gibi artık bugün ne Ali a.s'ı ne de bir başkasını halife yapamayacağımız için bu 2 alim "imametin bu yönetim kısmını tartışmayalım, daha çok ikinci kısmını, dini kimden öğreneceğimizi tartışalım diyorlar." yani kimden din öğrenceğiz? Ebu Hureyre'nin hadislerinden, Ebu Hanife'nin fetvalarıda mı yoksa Ehli Beyt a.s'dan mı? bununla birlikte bu 2 alimin r.a hiçbirisi "Rasulullah s.a.a'in Hz. Ali'yi halife tayin edişi önemsizdir, ona inanmayalım" demiyorlar, aksine "buna inanıyoruz" diyorlar. hiç birisi "imamet başka hilafet başkadır" demiyorlar aksine yaptıkları imameti 2 kısıma ayırmaktır:

                  1. yönetim
                  2. ilim

                  aslında bunların ayrı ayrı konular olduğunu idda etmek bile insanı dinden çıkarır. ne yani Rasulullah s.a.a hem siyasi işleri ve hemde din öğretimini ayrı ayrı makamlarda mı yapıyormuydu ki onun yerine geçecek olan içinde 2 ayrı makam olsun? bana karşı "delil" getirdiğin bu 2 alimin birisinden "hilafetin Hz. Ali a.s'ın hakkı olduğuna inanmak imandan (usuliddinden) değildir" sözünü getire bilir misin? getiremezsin ama ben aksini sana Şehid Mutaharri r.a'dan getiririm.


                  Münazara konusu hilafet kimin hakkı,kim haklı-kim haksız değildir.
                  Allah bu söze lanet etsin. Ali a.s ve diğer imamlar a.s boşuna mı bu konuda savaşlar verdi? Rasulullah s.a.a boşuna mı Ali a.s'ı tayin etti?

                  Eğer konu buraya çekilirse bizim ehlisünnet ile bu konudaki problemimizin çözüm yolunu şudur;
                  sen zaten sünnisin, yoksa nasıl olurda hadisleri krallarına göre redd/kabul edersin?

                  Ayetullah Burucerdi şia ulemasına hitaben şöyle diyordu:

                  ‘’Bugün HİLAFET meselesi Müslümanların ihtiyaçlarından değildir ve bunun için kavga etmenin bir anlamı yoktur.Kimin halife olduğu Müslümanlara ne faydası olacaktır.Bugün Müslümanlar için faydalı olan şey ahkamı meseleleri kimden alacaklarını bilmeleridir.’’
                  (Havza Dergisi,sayı 43-44,Ebazeri Abdurrahim, Ayetullah Burucerdi(Ayete İhlâs) ,Muavenete Ferhengiye Mecmue Takribe Mezahib Yayınları,Tahran,H.ş. 1383,s.65)

                  KAFİR,HAİN,KRAL VE KALLEŞ BU KELİMELERİ EHLİSÜNNETİN MUKADESATLARINA KULLANAN BİR MÜÇTEHİT TANIMIYORUM.
                  öyle ise bir hadis ve birde alim sözü örnek verelim. hadise gelince, bunu Kuleyni r.a "el-Kafi"de şöyle rivayet eder:
                  • [li]عدة من أصحابنا، عن سهل بن زياد، عن إسماعيل بن مهران، عن محمد بن منصور الخزاعي، عن علي بن سويد، ومحمد بن يحيى، عن محمد بن الحسين عن محمد بن إسماعيل بن بزيع، عن عمه حمزة بن بزيع، عن علي بن سويد، والحسن بن محمد، عن محمد بن أحمد النهدي، عن إسماعيل بن مهران، عن محمد بن منصور، عن علي بن سويد قال قال الإمام موسى بن جعفر الكاظم (عليهما السلام) لمّا سُئل عن أبي بكر وعمر: «هما الكافران عليهما لعنة الله والملائكة والناس أجمعين. والله ما دخل قلب أحد منهما شيء من الإيمان. كانا خدّاعين مرتابين منافقين حتى توفتهما ملائكة العذاب إلى محل الخزي في دار المقام
                    imam Kazım a.s’a Ebu Bekir ve Ömer hakkında sorulduğunda dedi ki: "onlar kafirdirler, Allah’ın, meleklerin ve tüm insanların laneti onların üzerine olsun. Vallahi onların sevgisi ile iman bir kalbe girmez."

                    Kuleyi r.a, "el-Kafi", 8/125
                    [/li]

                  yukarıdaki hadisi Kuleyni r.a 3 sened ile rivayet etmiştir. Şeyhul İslam II Meclisi r.a "el-Kafi" şerhinde hadis hakkında diyor ki:
                  • [li]رواه بثلاثة أسانيد في الأول ضعف، و الثاني حسن كالصحيح، و في الثالث ضعف أو جهالة، لكن مجموع الأسانيد لتقوي بعضها ببعض في قوة الصحيح، و رواه الصدوق بسند صحيح
                    hadis 3 sened ile rivayet edilmiştir, ilk sened zayıf’tır, ikinci sened hasen’dir, sahih gibi. üçüncü sened ise meçhuldür. Fakat senedlerin hepsi birlikte kavi’dir, Saduk r.a da bu hadisi sahih sened ile rivayet etmiştir.

                    II Meclisi r.a, "Miratul Ukul", 25/295
                    [/li]

                  bu kaynaklarımızdaki yüzlerce hadisten sadece birisi idi ama alim sözüne gelince, Allame Meclisi r.a "Biharul Envar" kitabında despotların küfrüne dair hadisleri aktardıktan sonra diyor ki:
                  • [li]أقول: الأخبار الدالة على كفر أبي بكر وعمر وأضرابهما وثواب لعنهم والبراءة منهم، وما يتضمن بدعهم أكثر من أن يذكر في هذا المجلد أو في مجلدات شتى، وفيما أوردنا كفاية لمن أراد الله هدايته إلى الصراط المستقيم
                    ben (II Meclisi) derim ki: Ebu Bekir ve Ömer’in kafir olduğunu, onlara lanet etmenin sevabını ve onlardan uzak olmanın sevabını gösteren haberler bu veya bundan başka ciltlerde zikrettiklerimizden daha fazladır. Allah’ın sırat-ı mustakîme iletmeyi dilediği kimseler için bu kadarı yeter.

                    II Meclisi r.a, "Bihar el-Envar", 30/399
                    [/li]

                  ne diyor? "ciltlerle zikrettiklerimizden" diyor. ne zikretmiş ciltlerle? despotların küfrünü, onlara laet etmenin caizliğini ve sevabını bildiren hadisleri.

                  eğer Ehli Beyt a.s sevdalısı, hakkı arayan birsi ve s. ve s. isen gel seninle despotların durumu hakkıda munazara edelim. ancak hadislerle kouşacağız, tek kelime etmeyeceğim. bakalım o zaman ne yapacaksın.


                  Eee zaten siz müçtehitlere bağlı değilsiniz ki direk ABD'YE BAĞLISINIZ,SİYONİZMİN HİZMETİNDESİNİZ.
                  eğer ben ABD'ye bağlı isem Allah bana lanet etsin, aksi halde sana lanet etsin. eğer sen ve senin gibilerin tek derdi bazı despotları hain damgasından kurtarmak ise Allah size lanet etsin.

                  SİZE MÜÇTEHİT DEDİĞİMİZDE O DA KİM DEMENİZ TUHAF DEĞİL DOĞRUSU.
                  "o da kim" hangi müçtehid hakkında denildi?

                  MUTAHHARİ:
                  ‘’…İslam’ın maslahatı,emiru’l müminin Ali (as) ‘nin Ebu Bekir’e iktida edenlerin safında yer alması ve Ömer’e karşı da aynı tavrı sergileyerek,halkın sorunlarına cevap verip bir takım zor olan yargıları yapmasını gerekli kılıyordu.Ali açısından asaleti olan tek şey İslam’ın haysiyet ve izzetinin muhafazasıdır. İşte bu hassas zaman dilimimde öfkeyi yutup özveride bulunmak ,İslâm’ın haysiyet ve izzetinin daha iyi korunması veya en azından daha az sarsılmasına sebep olacaktı.
                  Bu badire bilahare atlatılmış,zaman değişmiş,İslâm cihanşumulleşmiş ve nitekim Muaviye’nin dönemi başlamıştı.İlk önce Muaviye,EBUBEKİR VE ÖMER’İN SAHİP OLDUĞU ONUR VE HAYSİYETE sahip değildi.O babasıyla senelerce islâm’a karşı savaşan bir kimseydi…’’ (İslam ve Değişim,Fecr yay.,s.123)

                  Biz Ehlibeyte uyanlardanız diyenler söz ve davranışta, yazı ve konuşmada ve herşeyde Ehibeyte uymalı ve onları izlemelidirler.
                  bu konuda uyarlama babından bir alıtı paylaşayım (birisinin "Seyyid Fadlallah vahiy evine hücum olayını yalanlamıştır" demesine cevaptı bu):

                  Seyyid Hüseyin Fadlallah veya bir baskasinin tarihi degistirme gibi bir yetkisi var midir? örnegin, Seyyid Fadlallah veya bir baskasi "bedir savasi olmamistir" dese bunu kabul edermisiniz? eger bunca hadis bize "bedir savasi olmustur" diyorsa hic kimse ama hic kimse bunun olmadigini söyleyemez, söylese bile söyleyinin degil hadisin ne dedigine bakilir. ayni sekilde Sia ve sünni kaynakli yiginla hadis Hz. Fatim s.a'in evine hücum edildigini bildirir. Burada da kimin ne dedigine degil, hadislerin ne dedigine bakilir. Tarih, fikih, akide, tefsir, sünnet... bunlar sahislara göre degil delillere göre bilinir. eger siz sahislardan söz edecekseniz o zaman su 2 seyi bilmeniz gerekir:

                  1. sahislarin sözleri delile dayanmadikca hüccet degildir.

                  2. eger Seyyid Fadlallah bu olayi inkar ediyorsa onun aksine yüzlerce alim bunu dogruluyor. hatta konu hakkinda kitaplar yazanlar ve Seyyid Fadlallah'a reddiye verenler bile var.

                  yok eger bu konuda rivayet edilen hadislere itiraziniz varsa, mesela hadislerin senedlerinde zayif/yalanci/mechul raviler veya irsal/inkita varsa buyrun bunu bize bildirin. iste konu hakkindaki sia ve sünni kaynakli hadisler: http://velayet.wordpress.com/tag/vahiy-evine-hucum

                  not: bu bir uyarlamadır, demek istediğim şudur eğer Şehid Mutaharri r.a "Ebu Bekir ve Ömer onurludur" ve s. diyorsa, hadisler ise bunun aksine "onlar kafirdir" diyorsa ben burada hadislere tabii olurum, ya sen? eğer hadislere değil şahıslara tabii olacaksan o zaman da şunu bileceksin ki, eğer Mutaharri r.a böyle söylemişse onun aksini söyleyen yüzlerce alim var.


                  SİZİN AMACINIZ İLMİ MÜNAZARA DEĞİL KARDEŞİM.AMACINIZ BİLİN VEYA BİLMEYİN DIŞ SERVİSLERE HİZMETTİR.
                  eğer sen ilmi muazara istiyorsan gel de Ehli Beyt a.s hadisleri ile Ebu Bekir ve Ömer ve diğerlerinin dumunu sana aktarayım. bakalım o zaman ne diyeceksin. o zaman görürüz senin Ehli Beyt seven birisi mi yoksa despotları kurtarma için çabalayan birisi mi olduğunu. zaten sen Ehli Beyt a.s'ın hadisini yaza kerrar14'e "fitneyi ateşliyorsun" demedi mi? merak ediyorum, acaba Ehli Beyt imamları size göre fitneci mi ki, onların a.s hadisleri de fitneye hizmet etsin?

                  Yorum


                    #99
                    Ynt: Mezhebi kışkırtıcılık

                    İmamet ve hilafetin ayrı şeyler olduğunu iddia etmiş. Her zaman yaptıkları şey. Yani İslam Devleti Laik devlet falan mı? Peygamber'in Halifesi farklı İmam farklı hiç olur mu? Hadi ben alevi kökenliyim, selmancan ve burdaki arkadaşların çoğu şii, kevserizehra siz de sünnisiniz hepimiz tarafız bir taraftan tutmuş gidiyoruz. Tarafsız birine soralım mı bir hristiyan ya da bir ateist.. Evet Hristiyan yazarın biri Hz. Ali'yi anlattığı kitabında misal hilafet konusunda Alevi ve Şii ler gibi düşünür. Ben de bu konuya son mesajımı yazmış olayım bir daha da yazmayacağım. Nehcul Belaga'dan art arda edilen cümlelerin sadece bir tanesini alıp meseleyi çarpıtmak, yazılan delillere cevap vermeden, sürekli yeni iddialar ortaya atmak. Tam bir kısır döngü.

                    Yorum


                      Ynt: Mezhebi kışkırtıcılık

                      Özellikle alıntı yaptığımız alimler şia’nın saygın alimleridir.Bu alimlerin karşısında,bunlara muhalif görüş belirtenler ise şia nezdinde hiçbir ilmi sıfata(otoriteye) sahip olmayan şahıslardan ibarettir.Demek ki sorun şii alimlerden değil de hiçbir ilmi sıfata(otoriteye) sahip olmayan şahıslardan kaynaklanıyor.Şimdi şia’ya muhalif olan kesimin kalkıp da şia’ları bu şahıslar gibi görmelerinin adalete sığmayacağı her ilim sahibinin malumudur.Uç görüş,hata,yanlış şahıslardan kaynaklanıyor.Ben tüm Sunnilere ve Şia’lara burada şunu özellikle belirtmek istiyorum;Şia’yı günümüzde yaşayan ve halk tarafından otorite kabul edilen şii alimlerden öğrenin.Mutedil yolu bu alimler bize göstermişlerdir.Bu çizgide hareket edersek aramızdaki ihtilafların denildiği kadar büyük olmadığını göreceğiz. Mesela Muhammed Ali Teshîrî şöyle diyor :
                      "Şîa ile Sünnîler arasında ortak olan alan yüzde doksan beş, farklı olan alan ise yüzde beştir. Biz farklı noktaları her mezhebin mensuplarına bırakarak ortak noktalarda işbirliği yapalım, kardeşçe ilişkiler kuralım... İslam düşmanlarının yaptıkları propagandalar ve komplolar yüzünden biz Müslümanlar, gerçek düşmanı bırakıp, vehmin icad ettiği (sanal) düşmanla meşgul oluyor, birbirimize düşmanca davranıyoruz...."
                      Özellikle münazarada aşağıdaki alimlerden alıntı yaptım ki belki bazı kardeşlerimiz yanlışını anlarlar.Ama peygamberlere yapılanların aynısını günümüz insanlarının da bu alimlere yaptığını görünce hayretler içinde kalıyorum.Zamanında Peygambere EY MUHAMMED ADALETLİ OL DİYENLERİ VE ŞİMDİ KALKMIŞ BU ALİMLERİN SÖZLERİNİ ADALETE UYGUN BULMAYANLAR VE ELEŞTİRİŞLER ! HAYRET VERİCİ DOĞRUSU!Biz tarihteki bazı yanlışları yadırgarken aynı davranışları sergilememiz gerçektende hayret vericidir.Aşağıdaki alimlerden verdiğimiz alıntılara bunların hiçbir ilmi değeri yoktur diyenlerin davranışlarını nasıl yorumlayayım.Okuyanların insafına bırakıyorum.

                      1)İmam Humeynî
                      2)İmam Hamaney
                      3)Seyyid Şerefuddin Musevi
                      4)İbn-i Ebil-Hadid
                      5)Şeyh Muhammed Hüseyin Âl-i Kaşifu.l-Gıta
                      6)Fadlallah
                      7)Ayetullah Burucerdi
                      8)Ayetullah uzma Vahit Horasani
                      9)Murtaza Mutahhari
                      10)Ali Şeriati

                      İmam Hasan’ın barışı kitaplarından İmam Ali’as) ve İmam Hasan(as)’dan alıntılar.

                      Soruyorum:

                      Yukarıda verdiğimiz alimler mi şia’yı iyi biliyor,hadisleri iyi biliyor,İslam tarihini iyi biliyor yoksa siz mi?Çünkü sizin söylemlerinizle yukarıdaki alimlerin söylemleri taban tabana zıt şeylerdir.Yok efendim şii kaynaklarda şu şekilde geçiyor diyerek sözde bu alimler sanki bunlardan habersiz de sadece siz bunların farkına varmışsınız gibi bu alimleri eleştirmek ne kadar yerinde bir davranış olduğunu aklı ölmeyen,basireti kapanmayan anlar sanırım.
                      İmam Ali şöyle diyor:
                      ‘’Birbirine zıt olan iki davetten biri,mutlaka sapıklıktır.’’(Nehc’ul Belağa,183.Hikmetli söz.)
                      ‘’Sizinle öğüt arasında,gurur ve bencillik perdesi vardır’’(282. Hikmetli söz.)
                      ‘’Cahilleriniz gereksiz yere işi arttırır;alimleriniz ise olması gerekenleri erteler.’’ (283. Hikmetli söz.)
                      ‘’Cahili mutlaka ya ifratçı,ya da tefritçi görürsün’’(70. Hikmetli söz.)
                      SONUÇ:’’Fitneye karşı iki yaşındaki deve gibi ol;onun ne binilecek sırtı,ne de sağılacak memesi vardır.’’ (1. Hikmetli söz.)

                      Elmeddin daha önce ben seninle bu konuda münazara ettiğimden ve senin orda kötü çuvallamanın verdiği açıyı unutmamışsın ki şimdi bu delili atacaksın diyerek sanki çok akıllı davranmaya çalışıyorsun.Hatırlıyor musun ben İmamet ve hilafet ayrı dediğimde sen bunu kim söylerse şöyledir böyledir dedin ve ben şii müçtehitler bunu diyor ve sen onlara şöyle diyorsun demiştim.Yani iyi bir oyuna gelmiştin.İnsan bu gibi şeyleri kolay kolay unutmaz kardeş.
                      " Söyledim... duydu anlamına gelmez
                      Duydu... doğru anladı anlamına gelmez
                      Anladı... hak verdi anlamına gelmez
                      Hak verdi... inandı anlamına gelmez
                      İnandı... uyguladı anlamına gelmez,
                      Uyguladı... sürdürecek anlamına gelmez.”

                      Yorum


                        Ynt: Mezhebi kışkırtıcılık

                        Elmeddin,

                        DEMEK HADİSLERDEN YOLA ÇIKARAK AĞZINI AÇIP GÖZÜNÜ KAPATIYOR VE EN HAFİF DEYİMLE HALİFELERE KAFİR DEMEKTE BEYİS GÖRMÜYORSUN.BAKALIM MÜÇTEHİTLERDE BU HADİSLERİ SENİN GİBİ ALGILAMIŞLAR MI?

                        Ehlibeyt Alimlerinin halife’lere yaklaşımı nasıldır?

                        1)Kaşifu’l-Gıta;

                        ‘’…halifelerin yerilip lanetlenmesidir ki ,Şiilerin çoğunluğu buna karşıdır…’’

                        (Ali Şiası Safevi Şiası s.73)

                        2)‘Onlar,Şeyheyn’e küfrederler.’

                        Cevap:’’….Hemen belirtmeliyim ki ben,birinci hususta bahsetmeyi abesle iştigal görüyorum.Çünkü biz,Kâbe’nin Rabbine yemin etsek ve bin bir delil getirsek de hasmımız ,Şiîlerin bundan beri olduğuna inanmayacak ,sözümüzü dinlemeyecek bile.Eğer dinleyecek olsaydı,zaten İmamiye Şiası,asırlardır hiçbir kimseye küfretmeyi tasvip etmediğini ,bunu doğru bulmadığını bas bas bağırmaktadır.Fakat buna rağmen yine de bu gibi ithamlara maruz kalmaktadır…’’

                        (Gerçekler Işığında Birliğe Doğru s.235-236,Allâme Şerefüddin)



                        3)Ayetullah Burucerdi’den halifelere hakarete sert tepki

                        Ayetullah Burucerdi, bir kitapta halifelere HAKARET içerikli bir şiirin yer alması üzerine kitabın toplatılarak ortadan kaldırılması emrini vermişti.
                        Ayetullah uzma Burucerdi (İmam Humeyni’nin üstatlığını da yapmış zamanın en büyük ve tek söz sahibi taklit mercisi)
                        “İran’da İslam’ın yirmi yıllık çabası” adlı kitabın 390’nıncı sayfasında şöyle bir paragraf yer almaktadır: “Kum ulemalarından biri iki ciltlik bir fıkıh kitabını yayınlattı, kitabın bir nüshasını Ayetullah Burucerdi’ye gönderdi. Kitapta halifelere hakaret içerikli bir şiir yer almıştı. Ayetullah Burucerdi sinirlenerek şöyle buyurdu: “Bu şartlarda bu tür lafların yeri mi? O da yazılı bir İslami eserde?” daha sonra Ayetullah Burucerdi’nin emriyle kitap toplatılarak, ortadan kaldırıldı. Daha sonra kitaptaki halifelere hakaret içerikli şiir silinerek yeniden Ayetullah Burucerdi’nin masraflarını üstlenmesiyle basıldı.

                        İmam Humeyni’nin kitaplarından elde edilen bilgilere göre de bu tür fitne içerikli unsurların Bahailer tarafından yazıldığı ve bastırıldığı alenen anlaşılmaktadır.

                        4) Ayetullah uzma Vahit Horasani, bugünkü fıkıh dersinde ehli sünnet halifelerine SAYGISIZLIĞIN kabul edilir bir durum olmadığını ve öğrencilerinden bu tür davranışlardan uzak durmasını istedi.

                        Ehl-i Beyt Haber Ajansı ABNA – Ayetullah uzma Vahit Horasani’nin bu sabah verdiği fıkıh hariç dersinde ehli sünnetin saygı duyduğu ikinci halifeye saygısızlıktan sakındırarak, öğrencilerinden önceden olduğu gibi ehli sünnetin halifelerine saygısızlıkta bulunmamalarını istedi.

                        Olay şöyle gerçekleşti: Ayetullah Vahit Horasani, ders esnasında ehli sünnet ulemalarından Fahri Razi’nin “Tefsir-i Razi” kitabından bir hadisi okudu. Bu hadisi okuduğu sırada ehli sünnetin ikinci halifesi Ömer İbn Hattab’ın adı geçti. Adı geçtikten sonra “Radıyallahu anh” cümlesi geçti. Cümle geçtikten sonra bazı öğrenciler buna yüksek sesle bazı kelimelerle itiraz ettiler. Bu durum Ayetullah uzma Vahit Horasani’nin onlara karşı açık ve net bir tepki göstermesine sebep oldu.

                        Bu esnada Şii taklit mercii, sinirli bir şekilde itirazda bulunanlara bağırarak “Ben size söylememiş miydim benim dersimde böyle cümleler kullanmayın diye” tepki gösterdi!*

                        *Bu tür haberlerde bazı ehli sünnet kardeşlerimiz Şiiler takiye yaptıklarından böyle diyorlar, ama gerçekte böyle değillerdir diye yorumlarda bulunmaktadır. Bu kardeşlerim bunu bilmelidir ki bu ders Şia’nın merkezi olan Kum kentinde o da Ayetullah Vahit Horasani’nin has dersinde gerçekleşmektedir. Yani takiyye konusu söz konusu bile değildir. Zaten bazılarının iddia ettikleri gibi olsaydı öğrenciler takiyye babından yüksek bir sesle böyle itirazda bulunmazlardı.

                        5)İmam Humeynî:

                        -’’Müminlerin Emiri(selâm üzerine olsun), HALİFELERLE İŞBİRLİĞİ YAPIYORDU.Zira görünüşte dinin emirlerine uygun hareket ediyorlardı ve işin içinde bir tezelzül yok idi.’’

                        -’’Resulullah’tan sonra İslâm halkları uzun zaman onun kumandalığından mahrum kaldıysa da o,bir kenara çekilmedi.Hz.Emir ,Müslümanların maslahatı için sabredip İŞBİRLİĞİ YAPTI.O dönemde HİÇBİR ZAMAN MUHALEFET ETMEDİ.Onlar yönetim işlerini uhdelerine alınca O,ONLARA MÜŞAVİRLİK YAPTI,YOL GÖSTERDİ.ÇOCUKLARINI SAVAŞA GÖNDERDİ.’’

                        -‘’İmamlar’ın Babası,Resululah’tan (Allah’ın selâmı onun ve ailesinin üzerine olsun) sonra İslâm’ın birinci şahsiyeti Hz.Emir ( Allah’ın selâmı üzerine olsun),bütün hayatı boyunca cihat etti.Görüş ayrılıklarının ortaya çıktığı dönemde O,HUZUR ORTAMINI MUHAFAZA ETTİ.Zira İslâm,HUZUR ORTAMINA İHTİYAÇ DUYAR.’’

                        -’’Yirmi küsur sene boyunca İslâm’ın MASLAHATI için muvafakat etti,ÇOCUKLARINI SAVAŞA GÖNDERDİ.’’

                        6)MUTAHHARİ:
                        ‘’…İslam’ın maslahatı,emiru’l müminin Ali (as) ‘nin Ebu Bekir’e iktida edenlerin safında yer alması ve Ömer’e karşı da aynı tavrı sergileyerek,halkın sorunlarına cevap verip bir takım zor olan yargıları yapmasını gerekli kılıyordu.Ali açısından asaleti olan tek şey İslam’ın haysiyet ve izzetinin muhafazasıdır. İşte bu hassas zaman dilimimde öfkeyi yutup özveride bulunmak ,İslâm’ın haysiyet ve izzetinin daha iyi korunması veya en azından daha az sarsılmasına sebep olacaktı.

                        Bu badire bilahare atlatılmış,zaman değişmiş,İslâm cihanşumulleşmiş ve nitekim Muaviye’nin dönemi başlamıştı.İlk önce Muaviye,EBUBEKİR VE ÖMER’İN SAHİP OLDUĞU ONUR VE HAYSİYETE sahip değildi.O babasıyla senelerce islâm’a karşı savaşan bir kimseydi…’’ (İslam ve Değişim,Fecr yay.,s.123)
                        Biz Ehlibeyte uyanlardanız diyenler söz ve davranışta, yazı ve konuşmada ve herşeyde Ehibeyte uymalı ve onları izlemelidirler.
                        " Söyledim... duydu anlamına gelmez
                        Duydu... doğru anladı anlamına gelmez
                        Anladı... hak verdi anlamına gelmez
                        Hak verdi... inandı anlamına gelmez
                        İnandı... uyguladı anlamına gelmez,
                        Uyguladı... sürdürecek anlamına gelmez.”

                        Yorum


                          Ynt: Mezhebi kışkırtıcılık

                          SİZİN KURAN VE HADİSLERİNİZ İLE MÜÇTEHİT VE ALİMLERİNİZİN KURAN VE HADİSLERİ AYRI MI?YOKSA ONLAR MI ÇOK CAHİL SİZ ÇOK BİLGİLİSİNİZ.
                          Meşayıhi:

                          ‘’Şüphesiz masum imamlar Kuran ve hadisi şeriflere göre yaşayan önder kişiliklerdir. Ve bildiğimiz gibi Kuran ve Hadis de Müslümanları tek bir ümmet olmaya çağırdığı ve onları her türlü tefrika ve ayrılığa düşmekten sakındırdığı için doğal olarak da masum imamlar bu iki ilahi kaynağa binaen Müslümanların birlik ve vahdetlerine çağıran en öncü kişiler olmuşlardır. İmam Hz. Âli’nin Sakife olayından sonra Ebu Süfyan’ın kışkırtmalarına verdiği karşılık ve daha sonraki devrede de ümmetin birlik ve selameti için Raşit halifelere yarenlik ve danışmanlık etmesi ve bu uğurda hiçbir fedakârlıktan kaçınmaması onun ümmetin birlik ve vahdetine verdiği önemi açıkça ortaya koymaktadır.’’

                          Bu husus ise; tevella ve teberra vecibesini gündeme getirmiş olacaktır. Ki, mü‟min olanlar, sadece; “Allah’ı, Rasulü’nü ve kendisi gibi mü’min olanları veli (dost-koruyucu-idareci-haldaş..) edinecek, sadece onlarla hemdem olacaklar ve sırf onlarla fikir-fiil ve kader birliği içerisinde bulunacaklardır.” (Bakara:257; Al-i İmrân:28, 68; Nisa:139, 144; Mâide:51, 57, 81; Enfal:72-73; Tevbe:23, 71; Fussilet:31; Mümtehine:1; Kehf:44, 50, 102; vb..) Ayet-i kerimelerinin tasrih buyurduğu, bu İlâhî hakikat; İslamî literatürde tevella diye, tesmiye edilmektedir. Keza;.. “Mü‟minler; Allah Peygamber, Kur‟an-İslam-Şeriat düşmanları olan kâfir-müşrik-mürted-münafık, zalim ve facirlerden teberri etmek, onlardan uzaklaşmak ve derecelerine göre de, onlara karşı tavır ve cephe almak zorundadırlar...” (Bakınız: En‟âm:19, 78; Tevbe:3; Yûnus:41; Hûd:54; Zuhruf:26-27; Mümtehine:4;..) Ayet i kerimele-rinde bahis konusu edilen teberri de, İslamî literatürde teberra diye bilinmektedir.
                          " Söyledim... duydu anlamına gelmez
                          Duydu... doğru anladı anlamına gelmez
                          Anladı... hak verdi anlamına gelmez
                          Hak verdi... inandı anlamına gelmez
                          İnandı... uyguladı anlamına gelmez,
                          Uyguladı... sürdürecek anlamına gelmez.”

                          Yorum


                            Ynt: Mezhebi kışkırtıcılık

                            Elmeddin,

                            Kırık kapı meselesi şimdi konumuz değil ama o konuda tartışırken ilmi münazara ahlakına sığmayan tavrınız ile kendinizi haklı çıkarmak için yaptıklarınızı unutmadık.Konuyu açmıştık ve tartışıyorduk sen delilini ben de delilimi atıyordum.Ama ne zaman ki sıkışıyordunuz hemen attığım yazıları silerek efendim şimdi konumuz bu değil şu değil diye diye işi kendi kitabına uyduruyordun.Bu adalet mi,insanlığa sığar mıydı?Ama bunu yaptın.Ne zaman ki Ali ŞERİATİ'DEN YAZI ATTIM efendim konumuz Ali ŞERİATİ değil diyerek mesajları siliyordun ve bu alime karşı içindeki kini ortaya koyuyordun.Kardeş ben de biliyordum konumuz Ali ŞERİATİ değil ben o kişiyi değil onun bu meseleye bakışını yazıyordum.Ne diyordu sana ve senin gibilere Ali Şeriati :


                            “Bugün İslam dünyasında şiddetlenen bu yalancı savaş Ali Şiası’yla Muhammedî Sünnîliğin savaşı değildir.Bu savaş, “Safevî Şiası”nın “Emevî Sünnîliği” ile savaşı olup Safevîler’in Osmanlılar’la savaşının ve bu iki düşman devletin siyasette dini kullanmalarının yansımasıdır. İkincisi, İslam ülkelerinin her yanında yeni yeni canlandırılan ve düzenli programlarla, düzenli işleyen bütçe, hesap, kitap ve taktiklerle icra edilen bu savaş, İslam-Siyonizm savaşından sonra ortaya çıkmıştır. Bu savaş, bütün halkın ve özellikle gerçek Ali Şiası ve Muhammedî Sünnîlik âlimlerinin düşüncesinde Müslümanların ortak dış tehlike karşısında birlik, beraberlik ve dayanışma fikri gündeme geldikten sonra gündeme gelmiştir. Plan, cephe gerisinde tefrika çıkarma planıdır. Bu, Müslümanların Siyonizm tehlikesinden gâfil kalmalarını sağlamanın en iyi yoludur. Amaç, Sünnî halkın, İslam’ın tehlikesi Şiîliktir, diye korkmasını sağlamak, Şiî halkı da, İslam’ın tehlikesi Sünnîliktir, diye korkutmaktır! Düşman için bundan daha iyi bir başarı olamaz. Öyle bir plan ortaya koyarlar ki karşı cephede düşmana saldırmak için aynı siperin içerisinde pusu kuran iki asker ansızın birbirinin canına kast eder ve beriki, “Kapıyı Hz. Fatıma’nın böğrüne vuran sendin.” diyerek arkadaşının yakasına yapışırken öteki de “Ömer’e şöyle böyle diyen sendin ha?” diye berikinin yakasına yapışarak bağırır. Bu iki kardeşin kopardığı yaygara ve İslam’ın ilk dönemindeki anlaşmazlıkları düzeltmek için çıkarılan kargaşa arasında biri kulak kesilse, ırmağın batı kıyısından zafer ve alay kahkahasını duyabilir”.

                            " Söyledim... duydu anlamına gelmez
                            Duydu... doğru anladı anlamına gelmez
                            Anladı... hak verdi anlamına gelmez
                            Hak verdi... inandı anlamına gelmez
                            İnandı... uyguladı anlamına gelmez,
                            Uyguladı... sürdürecek anlamına gelmez.”

                            Yorum


                              Ynt: Mezhebi kışkırtıcılık

                              BİSMİHİ TEALA
                              HAMD ALEMLERİN RABB’İ ALLAH’A SALAT VE SELAMI HZ. MUHAMMED (S.A.A) VE PAK EHL-İ BEYT (A.S) OLSUN
                              RABB’İMDEN ECİRLERİNİZİN YÜCE OLMASINI DUA EDERİM

                              Selamun Aleykum Sayın kevserizehra;

                              Merak ettim de kullanmış olsuğunuz avatar hiç hoş değil manası nedir söylermisiniz?

                              Allah'ın hidayeti ile olun...

                              Yorum


                                Ynt: Mezhebi kışkırtıcılık

                                Velayet.Com » AYNA » İSLAMİ RESİMLER » Konu: İmam r.a'nın evi/Cemeran bu bölüme bir bak bakalım o avatarı niçin seçmişim.İmam Humeyni'nin evinde de aynı resim var kardeş.Bu İranda birçok din aliminin evinde de var.Bu EFENDİMİZİN resmi.
                                " Söyledim... duydu anlamına gelmez
                                Duydu... doğru anladı anlamına gelmez
                                Anladı... hak verdi anlamına gelmez
                                Hak verdi... inandı anlamına gelmez
                                İnandı... uyguladı anlamına gelmez,
                                Uyguladı... sürdürecek anlamına gelmez.”

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X