Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

HULASA - Mizan’ul Hikmet

Daraltma
Bu sabit bir konudur.
X
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ynt: HULASA - Mizan’ul Hikmet

    İbrahim'in (a.s) Kur’an'daki Kıssası

    İbrahim (a.s) çocukluk yaşından doğru ve yanlışı ayırt etme yaşına erişinceye dek uzlet haleti içinde ve kendi kavminin muhitinden uzak bir yerde yaşadı. Daha sonra onların arasına geldi ve amcasının yanına vardı, ama onun ve kavminin puta taptığını gördü. İbrahim ise amcasının ve kavminin yaptığını beğenmedi.


    Hz. İbrahim öte yandan putperest toplulukla da tartışıyordu. (Enbiya, 51-56; Şuara, 69-77 ve Saffat, 83-87) İbrahim (a.s) güneşe, aya ve yıldızlara tapan başka bir topluluk hususunda da bu cisimler hakkında delil ortaya koyuyor ve onları hakka uydurmaya çalışıyordu. Böylece kavmi arasında putlardan ve sahte ilahlardan saptığı söylentisi yayıldı. (En’am, 74-82) İnsanların toplu ibadet merasimini düzenlemek için şehirden dışarı çıktıkları bir gün İbrahim hasta olduğu bahanesiyle onlarla birlikte gitmedi, şehirde kaldı, ardından puthaneye girdi ve kendisinin yanına varacakları düşüncesiyle büyük put dışında tüm putları kırdı. Halk geri dönüp mabutlarının başına gelen belalardan haberdar oldukları zaman bunun sebebini araştırmaya başladılar. Onlar şöyle dediler: “İşittiğimize göre İbrahim adında bir genç putları kötülemektedir.”


    Bu yüzden İbrahim’i (a.s) kendi aralarına çağırdılar. Onu insanların yanına getirdiler ve böylece insanların tanıklık etmesini istediler. İnsanların önünde İbrahim’i sorguladılar ve şöyle dediler: “Ey İbrahim! Sen mi ilahlarımıza böyle yaptın?” İbrahim şöyle buyurdu: “O büyükleri bu işi yapmıştır. Eğer konuşuyorsa ona sorunuz.” İbrahim en büyük putu bırakmış onu kırmamış baltayı onun omzuna veya omzuna yakın bir yere asmış böylece de bu işin büyük putun işi olduğunu ve diğer putları onun kırdığını ima etmeye çalışmıştı.


    …Halk şöyle dedi: “Onu yakınız. İlahlarınıza yardım ediniz.” Bunun üzerine büyük bir ateş yaktılar, ateşten bir cehennem meydana getirdiler. Bu işe hepsi ortak bir şekilde katıldı. Daha sonra İbrahim’i ateşe attılar. Ama Allah ateşi onun için serin ve esenlik kıldı ve onların komplosunu yerle bir etti. (Enbiya, 57-75 ve Saffat, 88-98)


    …Evet Allah İbrahim’i ateşten kurtardıktan sonra İbrahim onları kendi Hanif ve Tevhid dinine davet etti. Ancak çok azı ona iman etti.


    …Sonunda İbrahim (a.s) ve ona iman eden kimseler kavimlerinden beri olduklarını ilan ettiler. Bizzat İbrahim baba diye hitap ettiği ama gerçekte babası olmayan *10193 Azer’den beri olduğunu ilan etti. Eşi ve Lut ile birlikte mukaddes topraklara hicret etti ve böylece orada kültürsüz ve sapık kavminden uzak bir şekilde Allah’a ibadete koyuldu (Mumtehine, 4 ve Enbiya, 71). İşte burada münezzeh olan Allah yaşlılık çağına eren İbrahim’e İsmail, İshak ve İshak’ın soyundan olan Yakub’un dünyaya geleceğini müjdeledi. Bir müddet sonra önce İsmail sonra İshak dünyaya geldiler. Allah onu iki çocuğunu ve torunlarını bereketli kıldı.


    İbrahim (a.s) Rabbinin emri üzere susuz ve bitkisiz bir vadi olan Mekke topraklarına doğru yola koyuldu. O zamanlar henüz küçük bir çocuk olan oğlu İsmail’i oraya bıraktı ve kendisi mukaddes topraklara geri döndü.


    İsmail Mekke’de büyüyüp gelişti, orada sakin olan bir grup Araplar etrafına toplandı böylece Mekke şehri oluşmaya başladı.
    İbrahim (a.s) Mekke ve Allah’ın evini bina etmeden önce ve daha sonra arada bir İsmail’i görmek için Mekke topraklarına gidiyordu. (Bakara, 126 ve İbrahim, 35-41) o daha sonra Beytullah’ul Haram’ı İsmail ile birlikte yaptı. Beytullah’ul Haram Allah tarafından insanlar için yaptırılan ilk evdir. Bereketli ve dünya insanlarının hidayet sebebi olan bir evdir. Onda apaçık ayetler ve İbrahim’in makamı vardır. Oraya giren herkes güvendedir. (Bakara, 127-129 ve Al-i İmran 96-97) İbrahim (a.s) Kabe’yi bina ettikten sonra hac emrini verdi ve Kabe ile ilgili merasimleri teşri etti. (Hac, 26-30)


    Ardından Allah İbrahim’e oğlu İsmail’i kesmesini emretti. Bunun üzerine İbrahim hac merasimini yapmak için İsmail ile dışarı çıktı. Sa’y yapılan yere vardığında şöyle buyurdu: “Oğulcağızım.! Seni rüyada kestiğimi gördüm.” İsmail şöyle buyurdu: “Ey babacığım! Sen emrolunduğun şeyi yerine getir. Allah’ın izniyle beni sabredenlerden bulacaksın.”Her ikisi de Allah’ın emrine teslim olduktan sonra İbrahim (a.s) oğlunu yüzüstü yere uzattı, o anda şu ses yükseldi. “Ey İbrahim! Rüyanı gerçekleştirdin.”Münezzeh olan Allah O’na büyük bir kurban feda etti” (Saffat 101-107). *10194


    10193* Bu konu İbrahim suresinde İbrahim’in ifade ettiği sözden anlaşılmaktadır.
    10194* Tefsir’ul Mizan 7/215


    Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
    Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

    Yorum


      Ynt: HULASA - Mizan’ul Hikmet

      1312. Bölüm

      Lut (a.s)


      “Lut’u da gönderdik, hani kavmine “Alemlerde hiç kimsenin sizden önce yapmadığı bir hayasızlığı mı yapıyorsunuz?” dedi.” *10195
      bak. Hud, 77-83; Hicr, 51-77; Enbiya, 74-75; Şuara, 160-175; Neml, 54-58; Ankebut, 28-35; Saffat, 133-138; Zariyat, 24-37; Kamer, 33-40; Tahrim, 10


      4736.İmam Bakır (a.s): “Üzerlerine azap yağmuru yağan kasaba Lut kavminin kasabası olan Sodom idi. Allah onların üzerine Siccil’den, yani topraktan taşlar yağdırdı.” *10196


      4737.İmam Sadık (a.s): “Allah’ın Lut’dan sonra gönderdiği her Peygamberin kendi kavmi arasında bir izzeti vardı.” *10197


      10195* A’raf, 80
      10196* el-Bihar, 12/157/8
      10197* a. g. e. s. 152/5


      Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
      Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

      Yorum


        Ynt: HULASA - Mizan’ul Hikmet

        Lut ve Kavminin Kıssası Hakkında Bir Söz

        Lut (a.s) Babil topraklarında yaşayan ve İbrahim’e (a.s) ilk iman eden kimselerden sayılan Keldanilerden idi. O, İbrahim’e iman etti ve şöyle buyurdu: “Ben Rabbime hicret ediciyim.”*10198 Allah onu İbrahim ile birlikte kurtardı ve mukaddes topraklara, Filistin topraklarına gittiler. *10199 Lut tarih kitaplarında ve Tevrat ve bazı rivayetlerde de yer aldığı üzere adı Sodom olan şehirlerin birine yerleşti. Bu şehir ve bu şehre bağlı olan kasabaların halkı –ki Kur’an “mu'tefikat” olarak adlandırmaktadır *10200- puta tapıyor ve çirkin livata işini yapıyorlardı. Bu kavim, söz konusu işin aralarında yaygınlaştığı ilk kavim idi. *10201 Öyle ki encümen ve toplantılarında bile bunu açıkça yapmaktan çekinmiyorlardı.*10202 Bu kötü iş bu topluluk arasında yaygınlaştı ve sonunda geleneksel bir hale geldi. Halkın geneli buna mübtela olmuştu. Kadınları bırakmışlar, üreme ve çoğalma yolunu kapamışlardı. *10203


        İşte bu şartlarda Allah Lut’u onlara gönderdi. *10204 Lut kavmini Allah’tan sakınmaya, kötülüğü ve fesadı tekretmeye ve de fıtrat yoluna dönmeye çağırdı. Onları tehlikeye karşı uyardı. Onları (bu işin kötü sonuçlarından) korkuttu. Ama bu onların sadece isyanını artırdı. Onların verdiği tek cevap şuydu: “Eğer doğru diyorsan bizlere Allah’ın azabını indir.” Ardından onu şehirden çıkarmakla tehdit ettiler ve şöyle dediler: “Eğer el çekmezsen seni (şehirden) çıkarırız.” *10205 Hakeza şöyle dediler: “Lut ailesini kasabanızdan çıkarın. Şüphesiz onlar temizliği dileyen kimselerdir.” *10206


        …Böylece tuğyan ve isyana gömüldüler ve azabı hak ettiler. Bunun üzerine de Allah onları helak etmek için kendilerine yüce meleklerden elçiler gönderdi.


        …Melekler buluğa yeni ermiş gençler şeklinde Lut’a misafir olarak gittiler. Bu iş Lut’a zor geldi ve işlerinde zorluk içinde kaldı. Çünkü kavminin hemen onlara saldırıda bulunacağını ve onlardan asla el çekmeyeceğini biliyordu. Çok geçmeden halk olayı duydu ve sevinç içinde hızla Lut’a doğru geldiler ve evine saldırdılar. Lut evinden dışarı çıktı ve mümkün olduğu kadar onlara nasihat etti. Onların erkeklik ve mertlik duygusunu uyandırmaya çalıştı. Hatta onlara kızlarını teklif etti ve şöyle buyurdu: “Ey kavmim! Bunlar benim kızlarımdır. Onlar sizin için daha temizdir. O halde Allah’tan korkun ve beni misafirlerim hakkında rezil etmeyin.” Sonra da yüksek sesle feryat ederek yardım diledi ve şöyle buyurdu: “Acaba aranızda rüşte ermiş anlayışlı bir kimse yok mudur?” Ama onlar kendisinin kızlarına ihtiyaçlarının olmadığını ve asla misafirlerinden el çekmeyeceklerini bildirdiler. Böylece Lut ümidini kesti ve şöyle buyurdu: “Keşke size karşı bir gücüm olsaydı veya sağlam bir dayanağa sığınsaydım.” *10207


        Bu esnada melekler şöyle dediler: “Ey Lut! Biz senin Rabbinin melekleriyiz. Emin ol ki bu topluluk asla sana ulaşamazlar.” Daha sonra o topluluğun gözlerini aldılar ve hepsi kör bir halde dağılıp gittiler… *10208


        …Güneş doğarken ilahi azap onları sardı ve Rabbin, kendi katında işaretlenmiş balçıktan taşlar yağdırdı. Şehirleri alt üst oldu, üstündekileri alta geçti. Şehirdeki tüm müminleri dışarı çıkardı. Orada Lut’un evi dışında Müslüman bir ev bulunmadı. Orada elem verici azaptan korkanlar için bir ayet bıraktı.” *10209


        10198* Ankebut, 26
        10199* Enbiya, 71
        10200* Tevbe, 20
        10201* A’raf, 80
        10202* Ankebut, 29
        10203* Ankebut, 29
        10204* Şuara suresi, 162
        10205* Şuara, 167
        10206* Neml, 56
        10207* Hud, 80
        10208* Kamer, 37
        10209* Zariyat, 37 ve diğer ayetler



        Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
        Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

        Yorum


          Ynt: HULASA - Mizan’ul Hikmet

          1313. Bölüm

          Yakub (a.s) ve Yusuf (a.s)


          “İbrahim bunu oğullarına vasiyet etti. Yakup da, “Oğullarım! Allah dini size seçti, siz de ancak O’na Müslüman (olarak) can verin” dedi. Yoksa Yakup can verirken sizler yanında mı idiniz? Hani O, oğullarına, “Benden sonra kime ibadet edeceksiniz?” diye sormuştu, onlar da: “Senin ilahına ve ataların İbrahim, İsmail, İshak’ın ilahı olan tek ilaha ibadet edeceğiz, bizler O’na teslim olmuşuzdur” demişlerdi.” *10210


          4738.Kenz’ul Ummal’de Musa b. Said er-Rasibi’den naklen şöyle yer almaktadır: “Yakub, Yusuf’u (a.s) görmeye gittiğinde Yusuf (a.s) süvarileriyle onu karşılamak için dışarı çıktı. Yol esnasında kendi odasında ibadetle meşgul olan Mısır Aziz’inin eşinin yanından geçti. Aziz’in eşi Yusuf’u görünce tanıdı ve hüzünlü bir sesle ona şöyle seslendi: “Ey süvari! Beni uzun bir hüzne boğdun. Takva ve sakınmak ne de güzeldir. Takva nasıl da insanı özgür kılmaktadır! Ve günah ne de çirkindir! Günah nasıl da insanı köle kılmaktadır.” *10211


          4739.Resulullah (s.a.a): “Güzelliğin yarısı Yusuf’a verilmiştir.” *10212


          4740.Resulullah (s.a.a): “Yüce oğlu yüce oğlu yüce oğlu yüce, Yusuf b. Ya’kub b. İshak b. İbrahim’dir.” *10231


          4741.Resulullah (s.a.a): “Allah kardeşim Yusuf’a rahmet etsin. Eğer uzun süre zindanda kaldıktan sonra elçi yanıma gelseydi, ben de hemen ona Yusuf’un verdiği cevabın aynısını verirdim ve şöyle derdim: “Sahibinin yanına geri dön ve ondan kadınların halinin nasıl olduğunu sor.” *10214 *10215


          10210* Bakara, 132, 133
          10211* Emali’et-Tusi, 457/1021
          10212* Kenz'ul-Ummal, 32400
          10213* a. g. e. 32404
          10214* Yusuf, 50
          10215* Kenz’ul Ummal, 32402


          Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
          Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

          Yorum


            Ynt: HULASA - Mizan’ul Hikmet

            1314. Bölüm

            Eyyub (a.s)


            “Eyyüp de: “Başıma bir bela geldi, sen merhametlilerin merhametlisisin” diye Rabbine nida etmişti. Biz de onun duasını kabul etmiş ve başına gelenleri kaldırmış tık. Katımızdan bir rahmet ve kulluk edenlere bir hatıra olmak üzere ona tekrar ailesini ve kaybettikleriyle bir mislini daha vermiştik.” *10216
            bak. Sad, 41-44.


            4742.Resulullah (s.a.a): “Eyyub insanların en çok hilim sahibi olanı ve en çok sabredeni idi ve insanların hepsinden daha çok öfkesine sahip çıkandı.” *10217


            4743.Resulullah (s.a.a): “Aziz ve celil olan Allah Eyyub’a şöyle vahyetmiştir: “Benim katımda seni bu belaya düçar kılan suçunun ne olduğunu biliyor musun?” O, “Hayır” diye arzetti. Allah şöyle buyurdu: “Sen Firavun’un yanına gidince onunla iki kelime yumuşak konuştun.” *10218


            4744.İbn-i Abbas: “Eyyub’un eşi bir gün ona şöyle dedi: “Keşke dua etseydin de Allah sana şifa verseydi.” Eyyub şöyle buyurdu: “Eyvahlar olsun sana! Biz yetmiş yıl nimet içinde yaşadık. Şimdi gel de aynı miktarda zorluklar ve musibetlere karşı sabırlı olalım.” İbn-i Abbas: “Çok geçmeden Eyyub iyileşti.” *10219


            4745.İmam Sadık (a.s): “Eyyub hiçbir suçu olmadan yedi yıl belaya düçar oldu.” *10220


            4746.İmam Sadık (a.s): “Allah Tebarek ve Teala Eyyub’u hiçbir suç işlemediği halde belaya düçar kıldı ve o sabretti. Sonunda kınandı. Peygamberler kınanmaya tahammül etmezler.” *10221


            4747.İmam Sadık (a.s): “Eyyub (a.s) düştüğü hiçbir belada afiyet ve sağlık dilemedi.” *10222


            10216* Enbiya, 83, 84
            10217* Kenz'ul-Ummal, 32316
            10218* ed-Deavat lir-Ravendi, 123/304
            10219* İlel’uş Şerayi’, 75/3
            10220* a. g. e. h.4
            10221* a. g. e. h. 4
            10222* Kıses’ul-Enbiya, 139/147


            Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
            Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

            Yorum


              Ynt: HULASA - Mizan’ul Hikmet

              1315. Bölüm

              Şuayb (a.s)


              “Medyen halkına da kardeşleri Şuayb’ı gönderdik, Onlara şöyle dedi: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, O’ndan başka ilâhınız yoktur. Rabbinizden size bir belge geldi. Ölçü ve tartıyı tam yapın, insanların eşyasını eksik vermeyin, düzelttikten sonra yeryüzünde bozgunculuk etmeyin; inanıyorsanız bilin ki, bunlar sizin için hayırlıdır….Şuayb’ı yalanlayanlar, yurtlarında sanki hiç yaşamamışlar gibi oldular, izleri bile kalmadı. Mahvolanlar, Şuayb’ı yalanlayanlar oldu.” *10223
              bak. Hud, 84-95; Hicr, 78-79; Şuara, 176-190; Kasas, 45; Ankebut, 36-37; Kaf, 14


              4748.İmam Sadık (a.s): “Aziz ve celil olan Allah Araplardan sadece beş Peygamber gönderdi: “Hud, Salih, İsmail, Şuayb ve Peygamberlerin (a.s) sonuncusu olan Muhammed (s.a.a). Şuayb çok ağlayan biriydi.” *10224


              10223* A’raf, 85, 92ler
              10224* Kıses’ul-Enbiya, 145/157


              Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
              Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

              Yorum


                Ynt: HULASA - Mizan’ul Hikmet

                Şuayb ve Kavminin Kur’an-ı Kerim’deki Kıssası Hakkında Bir Söz

                Şuayb (a.s), Arap yarımadası ve Şam yolunda bir şehir olan Medyen halkına mensup idi. Musa (a.s) ile aynı asırda yaşamış ve sekiz yıl veya isterse on yıl çalışmak şartıyla iki kızından birini onunla evlendirmeyi vaadetmişti.. *10225


                Musa da tam on yıl Şuayb’a hizmet etmiş, daha sonra onunla vedalaştıktan sonra da ailesi ile birlikte Mısır’a gitmiştir.


                Kavmi olan Meyden halkı puta tapmaktaydı. Bu topluluk güvenlik, refah, bolluk ve ucuzluk nimetlerine sahip idi. Ama aralarında fesat yaygınlaşmış, terazi ve ölçekte eksik tartma yaygın bir hale gelmişti. *10226


                Bu yüzden Allah Şuayb’ı onlara gönderdi. Ona halkı putperestlikten, ölçüyü ve tartıyı eksik tartmaktan sakındırmasını emretti. Şuayb da kavmini, görevlendiği şeye davet etti. Onlara korku ve müjdeyle öğüt verdi. Nuh, Hud, Salih ve Lut kavinin başına gelenleri onlara hatırlattı. Şuayb kavmine irşad ve onlara nasihat etme hususunda büyük bir çaba gösterdi. Ama bu onların sadece tuğyan, küfür ve isyanlarını artırmıştır.*10227 Sadece az bir grup kendisine iman etti. Ama halk hemen onlara eziyet etmeye ve alaya almaya başladı. Şuayb’dan el çekmeleri için tehdit ettiler. Onlar her geçiş yollarının üzerine oturuyor, Allah’a iman eden kimseleri korkutuyor, Allah yolundan alıkoyuyor ve sapıklığa sürüklüyorlardı. *10228


                Onlar Şuayb’ı sihirbazlık ve yalancılıkla suçluyor. *10229 Onu taşlamakla korkutuyor, onu ve kendisine iman edenleri şehirlerden dışarı çıkarmakla tehdit ediyorlar ve (davadan vaz geçip) onların dinlerine geri dönmeye zorluyorlardı. (A’raf, 88) Onlar böylece Şuayb’a karşı çıkmaya devam ettiler, böylece Şuayb artık onların iman etmesinden ümidini kesti. Böylece onları kendi hallerine bıraktı.*10230 Allah’tan zafer ve genişlik diledi ve şöyle dedi: “Ey Rabbim! Bizim ile kavmimiz arasında hak ile hükmet ki sen şüphesiz hükmedenlerin en hayırlısısın.”


                Böylece Allah onlara bulutlu günün azabını indirdi.* 10231 Oysa Şuayb ile şöyle alay ediyor ve “Eğer doğru söylüyorsan bizlere gökten bir bulut parçasını gönder” diyorlardı. Sayha*10232 ve yer sarsıntısı *10233 onları kuşattı, evlerinde helak oldular. Allah Şuayb’ı ve ona iman edenleri kurtardı. *10234


                Böylece Şuayb onlardan yüz çevirdi ve şöyle buyurdu: “Ey kavmim! Şüphesiz ben sizlere Allah’ın mesajını aktardım ve sizlere nasihat ettim. O halde kafir birisi için nasıl üzülebilirim? (A’raf, 93) *10235


                10225* Kasas, 27
                10226* Hud suresi 84.ayet ve diğer sureler.
                10227* A’raf, Hud ve diğer sureler
                10228* A’raf suresi 86
                10229* Şuara, 85-186ler
                10230* Hud, 93
                10231* Şuara suresi 89
                10232* Hud suresi 94.a yet
                10233* A’raf, 91; Ankebut suresi 37
                10234* Hud suresi 94
                10235* Tefsir’ul Mizan 10/377


                Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                Yorum


                  Ynt: HULASA - Mizan’ul Hikmet

                  1316. Bölüm

                  Musa (a.s) ve Harun (a.s)


                  “And olsun ki, Mûsa ve Harun’a eğriyi doğrudan ayıran kitabı sakınanlar için ışık ve öğüt olarak verdik.” *10236


                  “Peygamberlerden bir kısmını daha önce sana anlatmış, bir kısmını da anlatmamıştık ve Allah, Mûsa’ya gerçekten hitab etmişti.” *10237
                  bak. Bakara, 49-93; Hud, 17, 110; Maide, 20-26; İbrahim, 5-8; Meryem, 51-53; Secde, 23-24; Ahzab, 69; Saffat, 114-122; Mümin, 53-54; Fussilet, 45; Ahkaf, 12; Kasas, 3-46; Enfal, 52-54; Yunus, 75-93; İsra, 101-104; Ta-Ha, 9-97; Muminun, 45-49; Şuara, 10-68; Sad, 12; Mumin, 23-45; Zuhruf, 46-56; Tahrim, 11; A’raf, 103-156, 159-162; Duhan, 17-33; Zariyat, 38-40; Saffat, 5; Muzzemmil, 15-16; Naziat, 15-26


                  4749.Resulullah (s.a.a): “İsrailoğullarından ilk Peygamber Musa, sonuncusu ise İsa’ydı. Onlar altı yüz Peygamber idiler.” *10238


                  4750.İbn-i Abbas: “Resulullah (s.a.a): “Ben, İsa, Musa ve İbrahim’i gördüm. İsa’nın kıvırcık saçları vardı. Yüzü kırmızı ve göğsü geniş idi. Musa ise iri yarı, düz saçlı idi ve Zutt*10239 halkına benziyordu.”Şöyle arzettiler: “İbrahim nasıl idi?” İbn-i Abbas şöyle dedi: “Kendi arkadaşınıza (yani Allah Resulü’ne) bakınız.” *10240


                  4751.İmam Ali (a.s): “Hamd Allah’a mahsustur… O, Musa’ya söyleyeceğini söylemiş ve azametli ayetlerini kendisine göstermiştir. Ama ne bir uzuvla, aletle, konuşmayla ve dille.” *10241


                  4752.İmam Ali (a.s): “Eğer istiyorsan, Musa Kelimullah’ın şöyle dediğini ikinci örnek olarak sunabilirim “Ya Rabbi! Bana indireceğin iyiliklere ihtiyacım var.” Allah’a yemin olsun ki o, yediği ekmekten başka bir şey istemedi. Çünkü yerin bitirdiklerinden yiyordu.” *10242


                  4753.İmam Sadık (a.s): “Allah Musa b. İmran’a (a.s) şöyle vahyetmiştir: “Ey Musa! Kullarımın arasından seni neden seçtiğimi ve sözüm için seni neden tercih ettiğimi biliyor musun?” Musa, “Hayır ey Rabbim!” diye arzetti. Allah ona şöyle vahyetti: “Ben yeryüzüne baktım ve karşımda senden daha mütevazi birini bulamadım.” *10243


                  4754.Resulullah (s.a.a): “Firavun saltanatının Musa’nın eliyle yok olacağını görünce kahinleri çağırttı. Onlar da Firavun’u Musa’nın soyundan ve onun İsrailoğullarından olduğundan haberdar kıldı. Bu yüzden Firavun sürekli olarak kendi güçlerine İsrailoğullarından hamile kadınların karnının deşilmesini emrediyordu. Böylece Musa’yı öldürmek için yirmi bin küsur cenin öldürüldü. Ama Musa’yı öldürmeyi beceremedi. Zira Allah Tebarek ve Teala onu koruyordu.” *10244


                  10236* Enbiya, 48.a yet
                  10237* Nisa, 164.ayet
                  10238* el-Bihar, 13/7/5
                  10239* Munteh’el-Erb ve Ekreb’ul-Mevarid’de yer aldığına göre Zutt Hindistan’da olan bir taifenin adıdır ve Cut kelimesinin Arapçalaştırılmıştır.
                  10240* et-Tabakat’ül-Kübra, 1/417
                  10241* Nehc’ul-Belağa, 182. hutbe
                  10242* a.g.e. 160
                  10243* Emali’et Tusi, 165/275
                  10244* el-Bihar, 13/284/1



                  Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                  Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                  Yorum


                    Ynt: HULASA - Mizan’ul Hikmet

                    Musa ve Harun’un (a.s) Kıssası Hakkında Kısa Bir Söz

                    Musa (a.s) Mısır’da İsrailoğullarından olan bir ailede dünyaya geldi. Musa, Firavun’un emriyle israiloğullarının erkek çocuklarının boğazlandığı bir zamanda dünyaya geldi. Musa’nın annesi onu bir sepete koydu ve Nil’in sularına bıraktı. Firavun onu aldı ve süt vermesi ve büyütmesi için onu annesine geri çevirdi. Böylece Musa (a.s) Firavun’un evinde büyüyüp gelişti.


                    Buluğ çağına erince kıptılarden birini öldürdü. Firavun ve saray ehlinin kısas ederek kendisini öldüreceğinden korktuğundan Medyen’e kaçtı. Meyyen’de Şuayb Peygamberin (a.s) yanında kaldı. Onun kızlarından biriyle evlendi. Şuayb’a hizmet için kararlaştırdıkları süre sona erince de kendi ailesiyle Mısır’a doğru gitti. Tur dağı tarafında bir ateş gördü. Karanlık gecede yolu kaybettiği için Musa ailesini orada durdurdu. Kendisi bir miktar ateş getirmek için veya ateşin yanında birisi varsa ondan yolu sormak için ateşe doğru gitti. Ateşe yaklaştığında o bereketli topraklardaki vadinin sağ sahilindeki ağaçtan Allah ona seslendi. Onunla konuştu. Onu risaletine seçti. İçinde asa ve yed-i beyza mucizesi de dahil olmak üzere dokuz peygamberlik mucizesini ona verdi ve Firavun taraftarlarına ilahi mesajı ulaştırmak ve israiloğullarını kurtarmak için seçti ve ona Firavun’a doğru gitmesini emretti.


                    Musa (a.s) Firavun’un yanına gitti. Onu hak dine davet etti, ondan İsrailoğullarını kendisiyle göndermesini onlara işkence ve eziyet etmekten el çekmesini istedi ve Firavun’a asa ile yed-i beyza mucizesini gösterdi. Ama Firavun bunu kabullenmedi.


                    Sihirbazların sihiridir diyerek Musa (a.s) ile savaşmaya kalkıştı. Sihirbazlar sihirleriyle büyük ejderhalar ve yılanlar gösterdiler ama Musa (a.s) asasını atınca asa aniden ejderhaya dönüştü ve o sihirlerin hepsini yuttu. Sihirbazlar secdeye kapanıp şöyle dediler: “Biz alemlerin Rabbi olan Allah’a Musa ve Harun’un Rabbine iman ettik.” Ama Firavun inkarından vazgeçmedi. Sihirbazları tehdit etti ve iman etmemelerini istedi. Musa (a.s) sürekli Firavun ve saraydakileri Allah’a davet etti. Tufan, çekirge, bit, kurbağa ve kan mucizelerini birbiri ardınca onlara gösterdi ama onlar kibir ve zorbalıktan geri dönmediler. Başlarına gelen her bela ve musibet karşısında şöyle diyorlardı: “Ey Musa! Rabbine nezdindeki ahit üzere dua et, eğer bu azabı bizden kaldıracak olursa kesinlikle ona iman edeceğiz ve israiloğullarını kesinlikle seninle birlikte göndereceğiz. Ama Allah belli bir zamana kadar taktir edilen azabını onlardan kaldırınca yeniden sözlerinden cayıyor, ahdini bozuyorlardı.

                    Bu yüzden Allah Musa’ya (a.s) İsrailoğullarıyla birlikte gece hareket etmesini emretti. Onlar hareket ettiler ve deniz sahiline kadar ulaştılar. Firavun ise ordularıyla birlikte onları takibe koyuldu. Bu iki grup birbirini görünce Musa’nın taraftarları şöyle dedi: “Bize ulaşacaklar.” Musa (a.s) şöyle buyurdu: “Hayır, zira Rabbim benimle birliktedir ve çok yakında bize doğru yolu gösterecektir.” Böylece Musa’ya asasını denize vurması emredildi. Musa asasını denize vurunca da su yarıldı. İsrailoğulları denizden geçtiler, Firavun ve ordusu da onların arkasından denize girdiler. Hepsi girdikten sonra da Allah suyu her iki taraftan birleştirdi ve bütün Firavun ordusu boğuldu.

                    Allah İsrailoğullarını, Firavun ve ordusunun elindekurtarıp onları ne bir suyun ve ne de bir otun bulunmadığı kurak bir toprağa çıkardı. Allah yine onlara lütfetti. Kendilerine bıldırcın ve kudret helvası indirdi. Musa’ya asasını taşa vurmasını emretti. Musa asasını taşa vurunca da on iki pınar fışkırdı. İsrailoğullarından her kabile kendi çeşmesine gidiyor ve o çeşmeden içiyordu. Kudret helvası ve bıldırcın eti yiyor ve gökteki bulutlar üzerlerine gölge salıyordu.

                    Böylece Allah kendisine Tevrat’ı indirmek için Musa (a.s) ile kırk gece Tur dağında sözleşti. Musa Allah ile konuştuğunu işitmeleri için de kavminden yetmiş kişiyi seçti. O yetmiş kişi Allah’ın Musa ile konuşmasını işitti. Ama şöyle dediler: “Allah’ı apaçık görmedikçe asla sana iman etmeyiz.” Aniden baktıkları bir halde üzerlerine yıldırım düştü. Lakin Allah Musa’nın duasıyla onları yeniden diriltti. Kırk gün tamamlanınca da Musa’ya Allah Tevrat’ı nazil buyurdu ve ona kavminden ayrıldıktan sonra Samiri’nin kavmini saptırdığını ve hepsinin buzağıya taptığını haber verdi.


                    Musa (a.s) gazap ve hüzün ile kavmine geri döndü. Buzağıyı ateşe verdi, külünü denize döktü, Samiri’yi kovdu ve ona şöyle buyurdu: “Git ve hayatın boyunca şöyle de: “La mesase” (Bana dokunmayınız). Diğer kimselere de tevbe etmelerini ve tevbelerinin de kabul olması için nefislerini öldürmelerini emretti. Ama onlar yine Tevrat’ın hükümlerini kabul etmekten imtina ettiler. Sonunda Allah üzerlerine Tur dağını yükseltti.


                    İsrailoğulları bıldırcın ve kudret helvasını yemekten de bezdiler. Sonunda da şöyle dediler: “Biz bir çeşit yemek yemeye sabredemeyiz.” Musa’dan (a.s) Rabbine dua ederek yeşillik, salatalık, sarımsak, mercimek ve soğan gibi yerin bitirdiklerini istemesini talep ettiler. Bunun üzerine Allah onlara kendileri için taktir edilen mukaddes topraklara girmelerini emretti. Lakin İsrailoğulları buna yaklaşmadılar, bu yüzden Allah o mukaddes toprakları kendilerine haram kıldı. Onları kırk yıl boyunca Tiyh çölünde şaşkınlık içinde gezmeye müptela kıldı. *10245

                    10245* Tefsir’ul Mizan 16/40

                    Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                    Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                    Yorum


                      Ynt: HULASA - Mizan’ul Hikmet

                      1317. Bölüm

                      Musa (a.s) ve Hızır (a.s)


                      “Mûsa, genç arkadaşına: “Ben iki denizin birleştiği yere ulaşmağa, yahut yıllarca yürümeye kararlıyım” demişti.”


                      “Duvar ise, şehirde iki yetim erkek çocuğa aitti. Duvarın altında onların bir hazinesi vardı; babaları da iyi bir kimseydi. Rabbin onların erginlik çağına ulaşmasını ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarmalarını istedi. Ben bunları kendiliğimden yapmadım. İşte dayanamadığın işlerin içyüzleri budur.” *10246


                      4755.Resulullah (s.a.a): “Allah kardeşim Musa’ya rahmet etsin! Utandı ve o sözü söyledi. Eğer yoldaşıyla kalsaydı, şüphesiz en ilginç şeyleri görürdü.” *10247


                      4756.İmam Sadık (a.s): “Hızır, Allah Tebarek ve Teala’nın kavmine gönderdiği mürsel bir Peygamberdi. O kavmini Allah’ı bir bilmeye, peygamberlerini ve elçilerini ikrar etmeye ve kitabını kabullenmeye çağırdı. Hızır’ın mucizesi de oturduğu her kuru tahtanın veya otsuz yerin yeşermesiydi ve bu yüzden o Hızır (yeşil) olarak adlandırılmıştır.” *10248


                      4757.İmam Sadık (a.s): “Sehle mescidi o rakibin yeridir.” Kendisine, “O rakip kimdir?” Diye sorulunca da şöyle buyurmuştur: “Hızır (a.s).”*10249


                      4758.İmam Rıza (a.s): “Hızır hayat suyundan içti ve bu yüzden hayattadır. Sur’a üfürülünceye kadar da ölmeyecektir.” *10250


                      10246* Kehf, 60, 82
                      10247* el-Bihar, 13/284/1
                      10248* İlel’uş-Şerayi’, 59/1
                      10249* el-Bihar, 13/303/27
                      10250* Kemal’ud-Din, 390/4


                      Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                      Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                      Yorum


                        Ynt: HULASA - Mizan’ul Hikmet

                        Musa ve Hızır’ın Kur’ân'daki Kıssası

                        O alim kimse kendisine şöyle dedi: “Sen bende gördüğün şeylere tahammül gücüne sahip değilsin. O şeylerin hakikatini ve gerçeğini bilmiyorsun. Zira haberdar olmadığın şeyler hususunda nasıl sabredebilirsin?” Musa (a.s) Allah’ın izniyle sabredeceğine ve hiç bir işine muhalefet göstermeyeceğine dair söz verdi. O alim kimse (Bilgin kimse) isteği ve vadi üzere şöyle dedi: “Eğer bana tabi olursan bizzat ben bir açıklama yapmadığım sürece hiçbir şey hakkında bana soru sormaman gerekir.”


                        Böylece Musa (a.s) ve o alim kimse birlikte yola koyuldular ve içinde bir takım yolcuların da bulunduğu bir gemiye bindiler. Musa (a.s) o alimin zihninden geçen şeylerden haberdar değildi. Zira o bilgin şahıs gemiyi deldi dolayısıyla geminin batmasından korkuluyordu. Bu iş Musa’yı (a.s) şaşkınlığa düşürdü ve dolayısıyla da verdiği sözü unuttu ve bu yüzden de ona şöyle dedi: “Yolcuları batırmak için mi gemiyi deldin? Kötü bir iş yaptın.” O bilgin şahıs şöyle buyurdu: “Ben sana asla benimle birlikte sabredemeyeceğini söylemedim mi?” Musa (a.s) verdiği sözü unuttuğundan dolayı ondan özür diledi ve şöyle dedi: “Beni unuttuğum şey sebebiyle kınama ve işlerim hususunda bana sıkı davranmak.”


                        O ikisi birlikte yola koyuldular, sonunda bir çocuğun yanına vardılar. O bilgin şahıs o çocuğu öldürdü. Musa (a.s) yine kendisini tutamadı ve onu kınamaya başlayarak şöyle dedi: “Andolsun ki hiç kimseyi öldürmediği halde günahsız bir kimseyi öldürdün. Gerçekten de uygunsuz bir iş yaptın.” Bilgin şahıs ona yeniden şöyle dedi: “Ben sana asla benimle birlikte sabredemezsin demedim mi?” Bu defa Musa (a.s) bir özür bulamadı ve razı olmadığı ayrılığı önlemek için bir neden ortaya koyamadı. Dolayısıyla ondan birlikteliklerinin başka bir soru sormaması şartıyla olmasını istedi. Eğer üçüncü defa soru soracak olursa artık ondan ayrılacaktı. Musa (a.s) istediği mühleti şöyle beyan etti: “Eğer bundan sonra sana bir şey soracak olursam artık benimle birlikte olma ve benim tarafımdan kesinlikle artık mazur olursun.” Bilgin şahıs bunu kabul etti.


                        O ikisi yeniden yola koyuldular. Bir kasabaya uğradılar. Oldukça acıktıkları için o kasaba halkından yiyecek bir şey istediler. Ama hiç kimse onlara ikramda bulunmadı. Bu esnada yıkılmak üzere olan bir duvarı gördüler. Öyle ki insanlar o duvara yaklaşmaktan sakınıyordu. Bilgin şahıs duvarı düzeltti. Musa şöyle dedi: “Eğer isteseydin bunun için bir ücret alabilir ve bu vesileyle de açlığımızı giderebilirdik. Zira biz bu ücrete muhtaçtık ve bu insanlar da bize ikramda bulunmadı.” Bilgin şahıs şöyle buyurdu: “Şimdi birbirimizden ayrılma zamanı geldi. Ben şimdi gördüğün ve tahammül edemediğin işlerin iç yüzünü sana bildireceğim.” Daha sonra şöyle buyurdu: “O gemiye gelince o gemi denizde çalışan fakir kimselere aitti. O gemi vasıtasıyla hayatlarını temin ediyorlardı. Onların öte tarafında gemileri zorla gasbeden bir hükümdar vardı. Bu yüzden gemiyi deldim ki padişah ayıbından dolayı ona rağbet göstermesin.


                        O küçük çocuğa gelince anne babası mümin olduğu halde kendisi kafirdi. Eğer o hayatta kalacak olsaydı küfür ve isyanıyla onları da saptıracaktı. Böylece anne babası ilahi rahmete mahzar oldu ve Allah kendilerine o çocuk yerine daha temiz ve sevgili bir çocuk nasip etmesi için onu öldürmemi emretti ben de onu öldürdüm.


                        Ama o duvara gelince bu kasabada yaşayan iki yetim çocuğa aitti. O duvarın altında kendilerine ait olan bir hazine vardı. Babalarının temizliği sebebiyle bu ikisi ilahi rahmete mazhar oldular ve Allah bana ayakta kalması için o duvarı düzeltmemi emretti. O iki çocuk buluğ çağına erişince hazinelerini dışarı çıkaracaklardır. Eğer o duvar yıkılacak olsaydı hazine ortaya çıkar ve insanlar onu talan ederlerdi.”


                        Daha sonra şöyle buyurdu: “Ben bu işleri yaparken kendi başıma hareket etmedim. Aksine Allah’ın emriyle yaptım. Bu işlerin sırrı da sana dediğim bu şeylerdi.” Ardından o bilgin şahıs Musa’dan ayrıldı. *10251

                        10251* Tefsir’ul Mizan, 13/350


                        Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                        Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                        Yorum


                          Ynt: HULASA - Mizan’ul Hikmet

                          1318. Bölüm

                          İsmail b. Hazkil (a.s)


                          “Kitapta İsmail’e dair anlattıklarımızı da an. Çünkü o sözünde doğru bir kimse idi, tarafımızdan gönderilmiş bir peygamberdi. Çevresinde bulunanlara namaz kılmalarını, zekât vermelerini emrederdi. Rabbinin katında hoşnutluğa ermişti.” *10252


                          4759.İmam Sadık (a.s): “Aziz ve celil olan Allah’ın kitabında, “Kitapta İsmail’i an” diye buyurduğu İsmail, İbrahim’in oğlu İsmail değildir. O aziz ve celil olan Allah’ın kendi kavmine gönderdiği Peygamberlerden bir Peygamber idi. Kavmi onu tuttu, başının ve yüzünün derisini soydular. Bir melek yanına gelerek ona şöyle dedi: “Allah beni senin yanına gönderdi. Bana istediğini buyur.” O şöyle dedi: “Ben Hüseyin’e (a.s) yapılan şeye uyuyorum.” *10253


                          4760.İmam Sadık (a.s): “İsmail gönderilmiş bir peygamber idi. Kavmi ona musallat oldu. Başının ve yüzünün derisini soydular. Sonra alemlerin rabbi tarafından bir melek yanına geldi ve şöyle dedi: “Rabbin sana selam gönderdi ve: “Sana yapılanı gördüm.” Allah bana sana itaat etmemi emretmiştir. O halde bana istediğini buyur.” O şöyle buyurdu: “Benim örnek aldığım kimse Hüseyin b. Ali’dir (a.s).” *10254


                          4761.Tefsir-i Kumi’de Allah-u Teala’nın “Kitapta İsmail’i an. Şüphesiz o sözünde duran doğru bir kimseydi” ayeti hakkında şöyle yer almıştır: “İsmail bir söz verdi ve söz verdiği arkadaşını tam bir yıl bekledi. Bu İsmail b. Hazkil’dir (a.s).” *10255


                          10252* Meryem, 54-55ler
                          10253* İlel’uş-Şerayi’, 77/2
                          10254* a. g. e. 78/3
                          10255* Tefsi-i Kumi, 2/51


                          Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                          Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                          Yorum


                            Ynt: HULASA - Mizan’ul Hikmet

                            1319. Bölüm

                            Elyesa (a.s)


                            “İsmail’i, Elyesa’yı, Yunus’u, Lut’u da (doğru yola eriştirdik) Hepsini alemlere üstün kıldık.” *10256


                            4762.İmam Rıza (a.s), bir Hıristiyan olan Casliyk ile yaptığı tartışmasında şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Elyesa’ da İsa’nın (a.s) yaptığını yapıyordu; suyun üzerinde yürüyor, ölüleri diriltiyor, anadan doğma körlere ve abraş hastalığına yakalanan kimselere şifa veriyordu. Buna rağmen ümmeti onu Rab (ilah) edinmedi.” *10257

                            10256* En’am, 86
                            10257* İhticac, 2/407/307


                            Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                            Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                            Yorum


                              Ynt: HULASA - Mizan’ul Hikmet

                              1320. Bölüm

                              Zülkifl (a.s)


                              “İsmail, İdris ve Zülkifl hakkında anlattığımızı da an; onların her biri sabredenlerdendi. Onları rahmetimizin içine aldık; doğrusu onlar iyilerdendi.” *10258


                              “İsmail’i, Elyesa’yı, Zülkifl’i de an. Hepsi de iyilerdendi.” *10259


                              4763.İmam Cevad (a.s), kendisine, “Zülkifl’in adı nedir ve o da Peygamberlerden biri midir?” diye soran Abdulazim Haseni’ye şöyle buyurmuştur: “Zikri yüce olan Allah-u Teala yüz yirmi dört bin Nebi gönderdi. Bunlardan yüz on üç tanesi Resul idi. Zülkifl (a.s) da onlardan biriydi. O da Süleyman b. Davud’dan (a.s) sonra yaşadı ve insanlar arasında Davud gibi hüküm verdi. Aziz ve celil olan Allah’tan başkası için gazaplanmadı. Adı Uveydiya idi. O azameti yüce olan Allah’ın kendi kitabında zikrettiği ve hakkında şöyle buyurduğu kimsedir: “İsmail, Elyesa ve Zülkifl’i an ve hepsi de şüphesiz iyilerden idiler.” *10260

                              10258* Enbiya, 85, 86
                              10259* Sad, 48
                              10260* Kıses’ul-Enbiya, 213/277


                              Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                              Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                              Yorum


                                Ynt: HULASA - Mizan’ul Hikmet

                                1321. Bölüm

                                Davud (a.s)


                                “Onların söylediklerine sabret; güçlü kulumuz Davud’u an; o, daima Allah’a yönelirdi.


                                “…Ey Davud! Seni şüphesiz yeryüzünde hükümran kıldık, o halde insanlar arasında adaletle hükmet, hevese uyma, yoksa seni Allah’ın yolundan saptırır. Doğrusu, Allah’ın yolundan sapanlara, onlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin azâb vardır.” *10261


                                “And olsun ki, Tevrat’tan sonra Zebur’da da yeryüzüne ancak iyi kullarımın mirasçı olduğunu yazmıştık.” *10262

                                bak. Nisa, 163; İsra, 55; Maide, 78-79; En’am, 84; Enbiya, 78,80; Neml, 15; Sebe, 10,11

                                4764.Resulullah (s.a.a): “Davud insanların en abid olanıydı.” *10263


                                4765.Resulullah (s.a.a): “İnsanlar Davud’un bir hastalığa mübtela olduğunu sanıyor ve onu ziyaret ediyorlardı. Oysa ona hiçbir şey olmamıştı ve sadece Allah-u Teala’dan şiddetle korkuyordu.” *10264


                                4766.İmam Ali (a.s): “Aziz ve celil olan Allah Davud’a (a.s) şöyle vahyetti: “Eğer beytülmalden yemen ve kendi elinle kazanmaman durumu olmasaydı iyi bir kul idin.” İmam daha sonra şöyle buyurdu: “Davud (a.s) bunun üzerine ağladı. Aziz ve celil olan Allah da demire şöyle vahyetti: “Kulum Davud için yumuşak ol.” Ardından demir yumuşadı. Allah-u Teala demiri onun için yumuşattı. O günden sonra Davud günde bir zırh örüyor ve onu bin dirheme satıyordu. O üçyüz altmış zırh ördü ve onu üç yüz altmış bin dirheme sattı ve böylece beytülmalden müstağni oldu.” *10265


                                4767.İmam Bakır (a.s): “Davud (a.s) Şamat bölgesinden İstahar bölgesine kadar hükümranlık etti. Aynı şekilde Süleyman’ın mülkü de böyleydi.” *10266


                                4768.İmam Sadık (a.s): “Allah Tebarek ve Teala Davud’a (a.s) şöyle vahyetti: “Ne oldu ki seni böyle yalnız görüyorum?” O şöyle arzetti: “Senin için insanları terkettim ve onlar da beni terkettiler.” Allah şöyle buyurdu: “Ne oldu da seni sessiz görüyorum?” O şöyle arzetti: “Senden korkum beni sessiz kıldı.” Allah şöyle buyurdu: “Ne oldu ki seni üzgün görüyorum?” O şöyle arzetti: “Senin aşkın ve muhabbetin beni üzgün kılmıştır.” Allah şöyle buyurmuştur: “Ne oldu ki seni fakir görüyorum, oysa seni nasiplendirmiştim?” O şöyle arzetti: “Senin hakkını eda etmek beni fakir kılmıştır.” Allah şöyle buyurdu: “Ne oldu ki seni hor görüyorum?” O şöyle arzetti: “Senin nitelendirilmesi zor azametin beni hor kılmıştır ve bu azamet senin hakkındır!” Azameti yüce olan Allah şöyle buyurdu: “O halde beni göreceğin o gün fazlım ve ihsanımla sana müjdeler olsun sana istediğin her şeyi bağışlayacağım. İnsanlara karış, onlara karşı güzel ahlakla davran. Ama amellerinde onlarla birlikte olma ki kıyamet günü benden istediğini elde edersin.” *10267


                                4769.Bihar’ul Envar’da şöyle yer almaktadır: “Rivayet edildiği üzere Davud (a.s) tek başına çöle gitti. Allah-u Teala ona şöyle vahyetti: “Ey Davud! Sana ne oldu da seni böyle yalnız görüyorum?” O şöyle arzetti: “Allah’ım! Bende seni görme aşkı şiddetlendi ve bu şevk benimle yaratıkların arasına engel oldu.” Allah ona şöyle vahyetti: “Onlara geri dön, zira kaçan bir kulu yanıma getirecek olursan senin adını levhada iyilikle kaydederim.” *10268


                                10261* Sad, 17, 26
                                10262* Enbiya, 105
                                10263* Kenz'ul-Ummal, 32322
                                10264* a. g. e. 32323
                                10265* el-Fakih, 3/162/3594
                                10266* el-Hisal, 248/110
                                10267* Emali’es-Seduk, 164/1
                                10268* el-Bihar, 14/40/26


                                Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                                Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X