Ynt: "gunun hadisinin yorumu"
bu durumda ayetin doğru anlamı olayların ve eşyanın her varlık ve olgunun oluşumunda insan ve Allah faktörünü açıklamaya yönelik. ayette geçen şae fiilinin kapsamı şey diye nitelenebilen her varlığı ve olguyu içine almaktadır. o halde Allah bir olguyu ya da olayı var etmek için start vermedikçe siz onun, maddi alemde meydana çıkışı için hiç bir halt yiyemezsiniz. öyle sizin bildiğiniz gibi bu alemi sebepler dünyası ilahı yönetmiyor. bu alemde yönetimi sizin elinizde olan maddi sebepler değil Allah'tır. bunu hiç bir zaman unutmayın. bakın irade konusuna kaydırıldığı için alimler arasında en çok anlama sorunu doğan bu ayet gerçekte neyi ifade ediyor bağlamına bakarak bir de bu mantıkla çözelim:
Onları biz yarattık ve bağlarını sımsıkı bağladık. Dilediğimiz zaman da onları benzerleriyle değiştiririz. Şüphesiz, bu bir öğüttür. Artık dileyen rabbine bir yol bulabilir.Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Çünkü, Allah, her şeyi bilendir, hakimdir.Böylece dilediğini rahmetine alır. Zalimler için ise, gayet acı bir ceza hazırlamıştır. Dehr (insan ) suresi 28-31.
dünyada insanı ilgilendiren insan iradesiyle ilgili tüm olaylar iki fail etkisinde gerçekleşmektedir. birincisi Allah diğeri insan. Allah oluşum kurallarını koymanın dışında bir de ilgili insan tercihinin oluşması için olaya start vermektedir. tabiri caizsa bilgisayarda her şeyi yazar ayarlarsınız ama bilgisayar bundan bir şey anlamadığı gibi bunu bir işleme de koymaz. ama enter'a bastınız mı artık bu olay olsun demektir. bu start olayı izinle birlikte oluş kurallarını da belirlemek demektir. oluşun sınırlarını çizmek anlamına da gelmektedir. Allah ilgili ayetlerde şae kelimesiyle bu starttan bahsetmektedir. yani insanları yaratan Allah, onları çevreleyen kuralları koyan Allah, dünyanın işeyiş yasalarının hiç birini insan koymadı. insan doğduğu alemde bu tabiat yasaları dediğimiz oluşum kurallarını hazır buldu. ve bu kurallar Allah'ın startına göre değişiklik de arzedebilmekte. örneğin ateşin yakma tabiatı varken Allah startı o yönde vermediği için yakmamakta serin ve selamet olabilmektedir. Allah bunları bir hatırlatma olarak bize sunuyor. ki bu kurallar içerisinde Allah'a giden yol görünür, Allah vahiy de göndermiş, ama tüm bu kurallara vahyi görme ve ondan istifade olayında da Allah'ın start vermesinden önce ve bağımsız gerçekleşen bir olay yoktur. sakın gözetimsiz bir yaprağın bile kıpırdadığını sanmayın. sakın sebeplerin kendiliğinden oluştuğunu düşünüp Allah'ı unutmayın. sizin o hidayet için seçtiğiniz doğru yol var ya onun bile startını veren Allah'tır. eğer o böyle bir oluşum yasası koymamış olsaydı siz nasıl bu hidayeti seçebilecektiniz? O adil olmasaydı, vahiy gönderip size doğru yolu göstermeseydi, sonra sizin algılarınızı kullanabileceğiniz, kulaklarınızı gözlerinizi kalplerinizi var edip sağlıklı kılmasaydı, ... siz mümkün müydü hidayeti seçebilesiniz.. sonra hidayetiniz için son aşama olan kontrol ve onay da yine Allah tarafından yapılmaktadır. ki siz ondan sonra bu hidayet de dahil tüm olayları gerçekleştirebilmektesiniz.. ayette ( 30.) insanın oluşumu gerçekleştirmesi sadece hidayet konusuyla sınırlı değildir. ama ne yazık ki çoğu alim bu şekilde anlamış ve bu ayeti mutezile ile cebriye uçları arasında çekiştirmiş durmuşlardır..
Allah'ın her şeyi bilmesi ve hakim olması şeklinde ilerleyen ayet bizim yorumlarımızla uyum içerisindedir. sonrasında gelen "böylece dilediğini rahmetine alır" diye çevrilmiş kısımda ise, yani Allah oluşum startını verdi kul da hidayeti seçti ve orada yürüdü ve sonunda cenneti hak edip oraya girdi. işte bunu ifade ederek diyor ki Allah verdiği startı içinde hidayetine uyanları rahmetiyle ödüllendirir.. ve bu start içinde hidayeti değil zulmeti seçenlere ise gayet acı bir azap hazırlamıştır.
şae kelimelerini tek kelime ile çevirmek imkansızdır. ama erade anlamına gelen diledi kelimesiyle çevirmek tamamen bir anlam katliamına neden olmaktadır.
şae kelimesinin anlamı, oluşum kurallarını koyup işletmek ya da start vermek ya da başlatmak gibi kelimelerle ifade edilebilir ve öyle edilmelidir. Böyle olduğunda Allah'ın adaleti ve kulun Allah'ın gücünü devre dışı bırakmaksızın özgürlüğünü kullanması arasında doğru bir konumda anlam oturmaktadır.
Günün Hadisi: İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: İlminizi kimden aldığınıza dikkat edin. (Bihar'ul-Envar, c. 2, s. 92)
kısa ve öz hadis ama belki de bir sürü tedbir bir sürü anlam ve uyarı ihtiva etmektedir. toplumsal bir kontrol mekanizması kurulmaktadır.
sünnilerde bu hadis biraz daha uzundur. ve korkunç bir hatayı ortaya koymaktadır, belki de bu hatayı kapatmak amacıyla söylenilmiş iken.. olayın özeti şudur:
Sünni hadis kitaplarındaki hadisler sened ve metin diye iki bölümden oluşur. Sened bölümünde hadisin Peygamber s.a.a.'ten ta şu an elimizdeki kitaba gelinceye kadar 150-200 yıllık süreç içerisinde hangi ellerlle taşındı ve kimler bu hadisleri birbirine aktardı bu kişilerin adları bulunuyor. metin kısmı ise esas hadisin bulunduğu bölüm. Sahabe döneminde sünni hadislerin senedi yoktu. yani Peygamber s.a.a.'ten sahabe bir şeyi duyar sonra başkasına aktarır o da başkasına böyle böyle hadis dolanır durur ve kimse sen bunu kimden duydun diye sormazdı. Sonraki nesil tabii dönemine gelindiğinde uydurma hadisler ortalığı kaplamaya başlayınca baktılar bu iş olmayacak hadisler sizin dininizdir dininizi kimden aldığınızı sorun denmeye başlandı. böylece sünni hadislerin sened kısmı oluştu. Peki önceden? önceden hadisin Peygamber s.a.a.'ten kimin duyduğu kime aktardığı belli değildi. bu yüzden hadisçiler sahabe neslini eleştirmek ve araştırmak için tenkide tabi tutabilecek isimlerden yoksun kaldılar. bu büyük sorunu aşmak için de sahabe toptan adildir yani yalan söylemez Peygambere s.a.a. hadis konusunda iftira atmaz o nesli hadisi doğru aktarmış mı güvenilir mi değil mi diye tahkikata tabi tutmak anlamsız deyiverdiler.
Ehlibeyt mektebi açısından böyle bir sorun yoktu. Onlar tüm zamanlarda zaten asla yanılmayan 11 imam'a sahiptiler. en doğru bilgiyi kitaplarının oluşum dönemine kadar imamlar vasıtasıyla aktarılıyordu. İmamlar kendileri hadisleri bizzat ihtilaf çıkmayacak, bir tane bile uydurma hadis olmayacak şekilde bu gün elimize gelmiş kitaplara yazdırıp onların kontrollerini yaptılar mı? buna evet diyemiyoruz. ancak yazılan bazı kitapları görüp onayladıkları gelen rivayetler arasında. o kitaplar istinsah (çoğatlma) sırasında bazı hatalara neden olabilmiş midir? evet bu gün gördüğümüz kadarıyla şia Kur'an dışında hiç bir hadis kitabı bile tam güvence vermemektedir. çünkü imamların yaşadığı dönemlr güllük gülistanlık dönemler olmayıp kafalarında zalim emevi ve abbasi krallarının kılıçlarının sallandığı hazır tutulduğu bir korkunç baskı dönemi idi. bunun tek istisnası Caferi Sadık a.s. idi ki o da zaten hadisleri talebelerine yazdırdı. binlerce cilt hadis kitaplarından özetlenerek şu an ki şii hadis kitapları oluştu. ve bu hadis kitapları sağlamdır ki şia içnde amelde ve itikatta herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır. birbirine zıt haram ve ibadet şekilleri bulunmamakta birden çok hak mezhep kavramı dile getirilmemektedir.
tüm bu yazılı kaynakların sağlama alınmasından sonra yine de Caferi Sadık a.s. buyuruyor ki ilminizi kimden aldığınıza dikkat edin.
1- tüm insanlığa yönelik: ilminizi aldığınız kişiler masum imamlar mıdır yoksa yetkisiz kendisini alim sanan Allah'ın hiç bir delil indirmediği din bozucuları mı?
2- şiilere yönelik, İmamların ulaşmadığı yerlerde alimlerinizde aradığınız kriterler nelerdir? sünnilere yakın hakimler ve kırallarla arası iyi olan alim görüntülü kişiler midir yoksa ilmiyle amil hakiki alimler midir?
3- Alimlere yönelik, bakın karşınızda sömüreceğiniz kullar köleler yok, her dediğinizi kabul ettiremezsiniz. bizim şiilerimiz feraset sahibidirler. ilmi kimden alacaklarını bililrler. öyleyse ilme layık olunuz, menfaat ya da başka sebeplerle değil Allah için ilmi talep edin ve bunun için öğreten kişiler olunuz.
böylece alimin otokritiği ve kontrolü yapılabilmektedir. Alimlerin söyledikleri Kur'an ve Ehlibeyt kanalıyla gelen hadislerle çelişkili midir toplum bunu ölçebileceğ seviyeye gelmelidir. ilminizi kimden aldığınıza bakın demenin anlamı aslında alimi ölçebilecek ilme uyanıklığı Ehlibeyt muhabbet ve yakınlığına sahip olun demektir.
Elhamdülillah ki şia içerisinde ilmine ameli ve kanıyla şahidlik eden ve ona en güzeliyle layık olan o kadar örnekler çoktur ki, bunlar her yol ayırımın başındaki yol işaretleri ya da yön yıldızları gibidir. bunlar hiç bir zaman ilmi dünya ve hatta cennet ve cehennem için öğrenmiş ve öğretmiş değillerdir. Sadece Allahın yüzünü (rızasını) amaçlamışlardır.
Rabbimiz yollarından ayırmasın..
bu durumda ayetin doğru anlamı olayların ve eşyanın her varlık ve olgunun oluşumunda insan ve Allah faktörünü açıklamaya yönelik. ayette geçen şae fiilinin kapsamı şey diye nitelenebilen her varlığı ve olguyu içine almaktadır. o halde Allah bir olguyu ya da olayı var etmek için start vermedikçe siz onun, maddi alemde meydana çıkışı için hiç bir halt yiyemezsiniz. öyle sizin bildiğiniz gibi bu alemi sebepler dünyası ilahı yönetmiyor. bu alemde yönetimi sizin elinizde olan maddi sebepler değil Allah'tır. bunu hiç bir zaman unutmayın. bakın irade konusuna kaydırıldığı için alimler arasında en çok anlama sorunu doğan bu ayet gerçekte neyi ifade ediyor bağlamına bakarak bir de bu mantıkla çözelim:
Onları biz yarattık ve bağlarını sımsıkı bağladık. Dilediğimiz zaman da onları benzerleriyle değiştiririz. Şüphesiz, bu bir öğüttür. Artık dileyen rabbine bir yol bulabilir.Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Çünkü, Allah, her şeyi bilendir, hakimdir.Böylece dilediğini rahmetine alır. Zalimler için ise, gayet acı bir ceza hazırlamıştır. Dehr (insan ) suresi 28-31.
dünyada insanı ilgilendiren insan iradesiyle ilgili tüm olaylar iki fail etkisinde gerçekleşmektedir. birincisi Allah diğeri insan. Allah oluşum kurallarını koymanın dışında bir de ilgili insan tercihinin oluşması için olaya start vermektedir. tabiri caizsa bilgisayarda her şeyi yazar ayarlarsınız ama bilgisayar bundan bir şey anlamadığı gibi bunu bir işleme de koymaz. ama enter'a bastınız mı artık bu olay olsun demektir. bu start olayı izinle birlikte oluş kurallarını da belirlemek demektir. oluşun sınırlarını çizmek anlamına da gelmektedir. Allah ilgili ayetlerde şae kelimesiyle bu starttan bahsetmektedir. yani insanları yaratan Allah, onları çevreleyen kuralları koyan Allah, dünyanın işeyiş yasalarının hiç birini insan koymadı. insan doğduğu alemde bu tabiat yasaları dediğimiz oluşum kurallarını hazır buldu. ve bu kurallar Allah'ın startına göre değişiklik de arzedebilmekte. örneğin ateşin yakma tabiatı varken Allah startı o yönde vermediği için yakmamakta serin ve selamet olabilmektedir. Allah bunları bir hatırlatma olarak bize sunuyor. ki bu kurallar içerisinde Allah'a giden yol görünür, Allah vahiy de göndermiş, ama tüm bu kurallara vahyi görme ve ondan istifade olayında da Allah'ın start vermesinden önce ve bağımsız gerçekleşen bir olay yoktur. sakın gözetimsiz bir yaprağın bile kıpırdadığını sanmayın. sakın sebeplerin kendiliğinden oluştuğunu düşünüp Allah'ı unutmayın. sizin o hidayet için seçtiğiniz doğru yol var ya onun bile startını veren Allah'tır. eğer o böyle bir oluşum yasası koymamış olsaydı siz nasıl bu hidayeti seçebilecektiniz? O adil olmasaydı, vahiy gönderip size doğru yolu göstermeseydi, sonra sizin algılarınızı kullanabileceğiniz, kulaklarınızı gözlerinizi kalplerinizi var edip sağlıklı kılmasaydı, ... siz mümkün müydü hidayeti seçebilesiniz.. sonra hidayetiniz için son aşama olan kontrol ve onay da yine Allah tarafından yapılmaktadır. ki siz ondan sonra bu hidayet de dahil tüm olayları gerçekleştirebilmektesiniz.. ayette ( 30.) insanın oluşumu gerçekleştirmesi sadece hidayet konusuyla sınırlı değildir. ama ne yazık ki çoğu alim bu şekilde anlamış ve bu ayeti mutezile ile cebriye uçları arasında çekiştirmiş durmuşlardır..
Allah'ın her şeyi bilmesi ve hakim olması şeklinde ilerleyen ayet bizim yorumlarımızla uyum içerisindedir. sonrasında gelen "böylece dilediğini rahmetine alır" diye çevrilmiş kısımda ise, yani Allah oluşum startını verdi kul da hidayeti seçti ve orada yürüdü ve sonunda cenneti hak edip oraya girdi. işte bunu ifade ederek diyor ki Allah verdiği startı içinde hidayetine uyanları rahmetiyle ödüllendirir.. ve bu start içinde hidayeti değil zulmeti seçenlere ise gayet acı bir azap hazırlamıştır.
şae kelimelerini tek kelime ile çevirmek imkansızdır. ama erade anlamına gelen diledi kelimesiyle çevirmek tamamen bir anlam katliamına neden olmaktadır.
şae kelimesinin anlamı, oluşum kurallarını koyup işletmek ya da start vermek ya da başlatmak gibi kelimelerle ifade edilebilir ve öyle edilmelidir. Böyle olduğunda Allah'ın adaleti ve kulun Allah'ın gücünü devre dışı bırakmaksızın özgürlüğünü kullanması arasında doğru bir konumda anlam oturmaktadır.
Günün Hadisi: İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: İlminizi kimden aldığınıza dikkat edin. (Bihar'ul-Envar, c. 2, s. 92)
kısa ve öz hadis ama belki de bir sürü tedbir bir sürü anlam ve uyarı ihtiva etmektedir. toplumsal bir kontrol mekanizması kurulmaktadır.
sünnilerde bu hadis biraz daha uzundur. ve korkunç bir hatayı ortaya koymaktadır, belki de bu hatayı kapatmak amacıyla söylenilmiş iken.. olayın özeti şudur:
Sünni hadis kitaplarındaki hadisler sened ve metin diye iki bölümden oluşur. Sened bölümünde hadisin Peygamber s.a.a.'ten ta şu an elimizdeki kitaba gelinceye kadar 150-200 yıllık süreç içerisinde hangi ellerlle taşındı ve kimler bu hadisleri birbirine aktardı bu kişilerin adları bulunuyor. metin kısmı ise esas hadisin bulunduğu bölüm. Sahabe döneminde sünni hadislerin senedi yoktu. yani Peygamber s.a.a.'ten sahabe bir şeyi duyar sonra başkasına aktarır o da başkasına böyle böyle hadis dolanır durur ve kimse sen bunu kimden duydun diye sormazdı. Sonraki nesil tabii dönemine gelindiğinde uydurma hadisler ortalığı kaplamaya başlayınca baktılar bu iş olmayacak hadisler sizin dininizdir dininizi kimden aldığınızı sorun denmeye başlandı. böylece sünni hadislerin sened kısmı oluştu. Peki önceden? önceden hadisin Peygamber s.a.a.'ten kimin duyduğu kime aktardığı belli değildi. bu yüzden hadisçiler sahabe neslini eleştirmek ve araştırmak için tenkide tabi tutabilecek isimlerden yoksun kaldılar. bu büyük sorunu aşmak için de sahabe toptan adildir yani yalan söylemez Peygambere s.a.a. hadis konusunda iftira atmaz o nesli hadisi doğru aktarmış mı güvenilir mi değil mi diye tahkikata tabi tutmak anlamsız deyiverdiler.
Ehlibeyt mektebi açısından böyle bir sorun yoktu. Onlar tüm zamanlarda zaten asla yanılmayan 11 imam'a sahiptiler. en doğru bilgiyi kitaplarının oluşum dönemine kadar imamlar vasıtasıyla aktarılıyordu. İmamlar kendileri hadisleri bizzat ihtilaf çıkmayacak, bir tane bile uydurma hadis olmayacak şekilde bu gün elimize gelmiş kitaplara yazdırıp onların kontrollerini yaptılar mı? buna evet diyemiyoruz. ancak yazılan bazı kitapları görüp onayladıkları gelen rivayetler arasında. o kitaplar istinsah (çoğatlma) sırasında bazı hatalara neden olabilmiş midir? evet bu gün gördüğümüz kadarıyla şia Kur'an dışında hiç bir hadis kitabı bile tam güvence vermemektedir. çünkü imamların yaşadığı dönemlr güllük gülistanlık dönemler olmayıp kafalarında zalim emevi ve abbasi krallarının kılıçlarının sallandığı hazır tutulduğu bir korkunç baskı dönemi idi. bunun tek istisnası Caferi Sadık a.s. idi ki o da zaten hadisleri talebelerine yazdırdı. binlerce cilt hadis kitaplarından özetlenerek şu an ki şii hadis kitapları oluştu. ve bu hadis kitapları sağlamdır ki şia içnde amelde ve itikatta herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır. birbirine zıt haram ve ibadet şekilleri bulunmamakta birden çok hak mezhep kavramı dile getirilmemektedir.
tüm bu yazılı kaynakların sağlama alınmasından sonra yine de Caferi Sadık a.s. buyuruyor ki ilminizi kimden aldığınıza dikkat edin.
1- tüm insanlığa yönelik: ilminizi aldığınız kişiler masum imamlar mıdır yoksa yetkisiz kendisini alim sanan Allah'ın hiç bir delil indirmediği din bozucuları mı?
2- şiilere yönelik, İmamların ulaşmadığı yerlerde alimlerinizde aradığınız kriterler nelerdir? sünnilere yakın hakimler ve kırallarla arası iyi olan alim görüntülü kişiler midir yoksa ilmiyle amil hakiki alimler midir?
3- Alimlere yönelik, bakın karşınızda sömüreceğiniz kullar köleler yok, her dediğinizi kabul ettiremezsiniz. bizim şiilerimiz feraset sahibidirler. ilmi kimden alacaklarını bililrler. öyleyse ilme layık olunuz, menfaat ya da başka sebeplerle değil Allah için ilmi talep edin ve bunun için öğreten kişiler olunuz.
böylece alimin otokritiği ve kontrolü yapılabilmektedir. Alimlerin söyledikleri Kur'an ve Ehlibeyt kanalıyla gelen hadislerle çelişkili midir toplum bunu ölçebileceğ seviyeye gelmelidir. ilminizi kimden aldığınıza bakın demenin anlamı aslında alimi ölçebilecek ilme uyanıklığı Ehlibeyt muhabbet ve yakınlığına sahip olun demektir.
Elhamdülillah ki şia içerisinde ilmine ameli ve kanıyla şahidlik eden ve ona en güzeliyle layık olan o kadar örnekler çoktur ki, bunlar her yol ayırımın başındaki yol işaretleri ya da yön yıldızları gibidir. bunlar hiç bir zaman ilmi dünya ve hatta cennet ve cehennem için öğrenmiş ve öğretmiş değillerdir. Sadece Allahın yüzünü (rızasını) amaçlamışlardır.
Rabbimiz yollarından ayırmasın..
Yorum