Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

İmam Hüseyin'in (a.s) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

Daraltma
Bu sabit bir konudur.
X
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ynt: İmam Hüseyin'in (a.s) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

    9- Babanın Bedduası

    İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyuruyor:
    "Ben babamla birlikte karanlık bir gecede Ka'be'yi tavaf ediyorduk. Ka'be'nin etrafı sakinleşmişti, ziyaretçiler uykuya dalmışlardı. Aniden yürek yakan bir ses duyduk. Biri Allah'ın dergahına yönelerek insanı etkileyici içten bir acıyla yalvarıp ağlıyordu."
    Babam bana şöyle buyurdu: "Ey Hüseyin! Allah'ın dergahına sığınan, kırık kalple pişmanlık göz yaşı döken günahkar bir kulun sesini duyuyor musun? Git onu bul benim yanıma getir."
    İmam Hüseyin (a.s) şöyle devam ediyor: Gecenin karanlığında Ka'be'nin etrafını gezdim, o adamı rükünle makam arasında namaz halinde buldum. Selam vererek şöyle dedim: "Ey Allah'ın pişman olan kulu! Babam Emir'ul-Muminin seni çağırıyor." Bu sözü duyunca aceleyle namazını tamamladı. Onu babamın huzuruna götürdüm. Babam onun temiz elbise giymiş, güzel simalı bir genç olduğunu görerek şöyle buyurdu:
    "Sen kimsin?"
    Genç: "Ben bir Arab'ım."
    Emir'ul-Muminin: "Durumun nasıldır? Neden öyle yakıcı bir şekilde ağlıyordun?"
    Genç: "Ey Emir'ul-Muminin! Babama isyan etmenin cezasını çekiyorum; onun bedduası yaşantımın temelini sarstı, sağlık ve huzurumu elimden aldı."
    Emir'ul-Muminin: "Olay nedir?"
    Genç: "Ben laubali bir gençtim, sürekli günah işliyordum, Allah'tan da hiç korkum yoktu. Bana karşı şefkatli olan yaşlı bir babam vardı. Bana her ne kadar nasihat ediyorduysa, sözlerini dinlemezdim. Bana nasihat ettiği zaman, onu azarlıyordum, sövüyordum, bazen de onu dövüyordum.
    Bir gün, bir yerde bir miktar para vardı, onu alıp harcamak için o paraya doğruilerledim. Babam o parayı almama mani oldu. Ben de parayı zorla elinden alarak onu sert bir şekilde yere vurdum; o esnada babam ellerini dizlerine koyup kalkmak istedi, ama acı ve eziklikten yerden kalkamadı. Paraları alıp işimin peşice gittim. O anda, babam bütün arzularının yok olduğunu görünce, Allah'ın evine (Ka'be'ye) giderek bana beddua edeceğine dair yemin etti.
    Birkaç gün sonra da oruç tutup namaz kıldı. Daha sonra yolculuk için hazırlığını tamamlayıp Ka'be'ye yani buraya doğru hareket etti. Ben onu izliyordum; tavaf ettikten sonra Ka'be'nin perdesinden tutarak kırık bir kalp ve yakıcı bir ahla bana beddua etti.
    Allah'a ant olsun ki! Bedduası sona ermeden, bu bedbahtlığa yakalandım, böylece sağlık (nimeti) elimden alınmış oldu."
    Genç adam bu sırada gömleğini açarak bedeninin bir tarafının felç olduğunu gösterdi. Genç sözlerinin devamında şöyle dedi:
    "Bu olaydan sonra bütün yaptıklarıma çok pişman oldum. Babamın yanına giderek özür diledim. Ama o kabul etmedi, kendi evine doğru gitti. Üç yıl bu durumla yaşadım, nihayet hac mevsiminin üçüncü yılı, babamdan, Ka'be'ye giderek bana beddua ettiği yerde benin için hayır dua etmesini ısrarla istedim.
    Babam lütfederek benim bu ricamı kabul etti. Mekke'ye doğru hareket ettik. Seyyak çölüne yetiştiğimizde artık karanlık çöktü. Caddenin kenarından bir kuş aniden kanatlarını (çırparak) uçunca deve ürktü ve babamı yere attı. Babam taşların üzerine düştü, düşür düşmez de can verdi. Babamı o bölgede defnedip buraya geldim. Biliyorum benim bu kötü kaderim, babamın bedduası ve benden razı olmaması sebebiyledir.
    Emir'ul-Muminin Hz. Ali (a.s), gencin bu dertli hikayesini dinledikten sonra şöyle buyurdular: "Senin feryadına koşacak olan, şimdi yetişmiştir; Resulullah (s.a.a)'den duymuş olduğum duayı sana öğreteceğim; içerisinde Allah'ın ism-i a'zamı olan bu duayı kim okursa, Allah Teala onun duasını kabul eder; gam, üzüntü, hastalık ve fakirlik onun yaşantısından uzaklaşır, günahları ise bağışlanmış olur..."[11]
    İmam Hüseyin (a.s), sözünün devamında şöyle buyuruyor:
    Genç adam duayı alıp gitti. Zilhicce ayının onuncu gününün sabahı, sevinçli bir halde yanımıza geldi. Sağlığının düzelmiş olduğunu gördük.
    Genç şöyle dedi: "Allah'a ant olsun ki, Allah'ın ism-i a'zamı bu duadadır. Allah'a ant olsun ki, duam kabul oldu, hacetim karşılandı."
    Emir'ul-Muminin (a.s) ondan, nasıl şifa bulduğunu açıklamasını istedi.
    Genç şöyle dedi: "Zilhicce'nin onuncu gecesinde, karanlık her tarafı sardığı ve herkesin uykuya daldığı bir vakitte, duayı elime alıp Allah'ın dergahına yakararak göz yaşı döktüm. Kısa bir süre uyudum; uykuda Resulullah (s.a.a)'i gördüm; mübarek elini omzuma koyarak şöyle buyurdu:
    "Alah'ın ism-i a'zamı hürmetine sağ-salim ol ve güzel bir yaşantın olsun."
    İkinci kez gözlerim uykuya dalınca şöyle bir ses kulağımda çınladı: "Ey genç! Kalk artık. Allah'ın ism-i a'zamı ile yakardın ve duan kabul oldu." Ben uykudan uyandığımda kendimi sağ-salim gördüm.[12]
    "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

    Yorum


      Ynt: İmam Hüseyin'in (a.s) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

      10- Kerbela Toprağından Bir Avuç

      Herseme şöyle diyor:
      Hz. Ali (a.s)'la birlikte Sıffin savaşından döndüğümüzde Kerbela'dan geçerken Hz. Ali (a.s) o bölgede namaz kıldı. Sonra Kerbela toprağından bir avuç alarak koklayıp şöyle buyurdular: "Eyvahlar olsun sana ey toprak! Şüphesiz, sorgusuz cennete gidecek bir takım insanlar senden haşr olacaklar."
      Herseme, Hz. Ali'nin şiilerinden olan eşinin yanına döndüğünde, Kerbela'da karşılaştığı olayı ona anlattı ve hayretle: "Hz. Ali bu olayı nereden ve nasıl biliyor?" diye sordu.

      Herseme diyor ki: "Bu maceradan bir müddet geçti. Ubeydullah b. Ziyad, İmam Hüseyin'le savaşmak için bir ordu gönderdiğinde ben de o ordunun içerisinde idim. Kerbela bölgesine geldiğimizde, Hz. Ali (a.s)'ın namaz kıldığı ve bir avuç toprağını alarak kokladığı yeri görüp tanıdım. Bundan dolayı gelişime pişman oldum; atıma binerek Hz. Hüseyin (a.s)'ın huzuruna vardım; Hz. Hüseyin (a.s)'a selam vererek bu bölgede babasından duyduğum sözleri O'na naklettim.

      İmam Hüseyin (a.s) bu sözü dinledikten sonra şöyle buyurdular: "Bize yardım etmeye mi gelmişsin yoksa bizimle savaşmaya mı?"

      Cevabında dedim ki: "Ey Resulullah'ın oğlu! Sizin yardımınıza geldim, size karşı savaşmaya değil. Ama hanımım ve çocuklarımı sahipsiz bıraktım, İbn-i Ziyad'dan dolayı onlar için endişeliyim."

      İmam Hüseyin (a.s) bu sözü duyunca şöyle buyurdular:
      "Durum böyle ise o zaman katligahımızı görmemen ve sesimizi duymaman için bu bölgeden uzaklaş. Allah'a ant olsun ki, kim bugün bizim mazlumiyet sesimizi duyar da yardımımıza koşmazsa cehenneme girmiş olacaktır." [13]
      "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

      Yorum


        Ynt: İmam Hüseyin'in (a.s) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

        11- Savaş Meydanında Namaz

        Aşura günü öğle namazı vakti, Ebu Semame-i Saydavi İmam Hüseyin (a.s)'a şöyle arz etti:
        "Ya Eba Abdullah! Canım size feda olsun! Düşmanın ordusu size yaklaştı, Allah'a ant olsun ki, ben senin huzurunda öldürülmedikçe sen öldürülmeyeceksin; gönlüm, seninle öğle namazı kıldıktan sonra Rabbimi mülakat etmeyi (şahadet şerbetini içmeyi) istiyor."
        İmam Hüseyin (a.s) göğe doğru bakarak şöyle buyurdular:
        "Bize namazı hatırlattın, Allah seni namaz kılanlardan etsin. Evet, namazın ilk vaktidir. Bu halktan, namaz kılmamız için savaşı durdurmalarını isteyin."
        Hasin b. Numeyr, İmam Hüseyin'in sözünü duyunca şöyle seslendi: "Sizin namazınız Allah katında kabul değildir."
        Habib b. Mezahir onun bu sözüne karşılık şöyle dedi: "Ey alçak! Resulullah'ın oğlunun namazının kabul olmayıp da senin namazının kabul olacağını mı zannediyorsun?!..."
        Daha sonra Züheyr b. Kayn ve Said b. Abdullah, İmam Hüseyin (a.s)'ın namaz kılması için Hazreti korumak amacıyla O'nun önünde durdular; İmam (a.s) da az bir yareniyle namaz kıldılar. Said b. Abdullah, kendisini İmam'a taraf atılan oklara siper ediyordu, bedenine o kadar ok isabet etti ki, ayak üstünde duramayıp yere düşerek şöyle dedi:
        "Allah'ım! Âd ve Semud kavmine lanet ettiğin gibi bu kavme de (Kufe halkına da) lanet et! Allah'ım! Benim selamımı Peygamberine ulaştır; O'nu bunca yaraların acısından haberdar et; çünkü bu işten hedefim, Peygamberinin oğluna yardım etmektir."
        Said, bu olaydan sonra şahadete erişti. Allah'ın rahmet ve rızvanı ona olsun. [14]
        "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

        Yorum


          Ynt: İmam Hüseyin'in (a.s) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

          12- Aşura Günü Şehit Olan İlk Kadın

          Veheb b. Abdullah Aşura günü, annesi ve eşiyle birlikte İmam Hüseyin (a.s)'ın ordusu arasında idiler. Aşura günü Veheb'in annesi oğluna şöyle dedi: "Aziz oğlum! Resulullah'ın oğlunun yardımına hazırlan."

          Veheb annesinin cevabında: "İtaat, kusur etmem" dedi ve daha sonra meydana doğru hareket etti. Recez (kahramanlık şiiri) okuduktan sonra kendisini tanıtıp düşmana saldırarak şiddetle savaştı. Düşman ordusundan birçok kişiyi öldürdükten sonra annesi ve eşinin yanına döndü. Annesinin karşısında durarak: "Ey anne! Şimdi benden razı oldun mu?" dedi.

          Annesi de cevaben şöyle dedi: "İmam Hüseyin'i savunma yollunda O'ndan önce ölmedikçe senden razı olmam."

          Veheb'in eşi de şöyle dedi: "Allah aşkına beni kendi musibetinde yaslı etme."

          Veheb'in annesi bu sözü duyunca şöyle haykırdı:
          "Oğlum! Bu kadının sözüne kulak asma (onu dinleme) savaş alanına doğru hareket et, Peygamber (s.a.a)'in sana şefaat etmesi için, şehit olana dek onun oğlunun önünde düşmana karşı savaş."

          Veheb annesinin sözüne uyarak recez okuduğu halde tüm gücüyle düşman ordusuna saldırdı. Düşman ordusundan 19 süvariyle 20 piyadeyi öldürdükten sonra elleri kesildi. Bu sırada Veheb'in hanımı çadırın direğini eline alarak Veheb'e doğru koştu; koştuğu halde şöyle diyordu:
          "Ey Veheb! Annem, babam sana feda olsun, edebildiğin kadar Peygamber'in Ehl- i Beyti'ni savunmak yolunda savaş."

          Veheb, hanımını kadınların bulunduğu çadıra döndürmek istiyordu ama hanımı Veheb'in eteğinden tutarak: "Ben seninle birlikte ölünceye dek kesinlikle geri dönmeyeceğim" diyordu.

          İmam Hüseyin (a.s) bu manzarayı görünce o kadına şöyle seslendi:
          "Allah Teala sana iyi mükafat versin, sana merhamet etsin, kadınların yanına dön."

          Kadın İmam (a.s)'ın sözü üzerine geri döndü. Daha sonra Veheb (r.a) savaşa devam ederek şehit oldu. Veheb'in eşi, kocası şehit olduktan sonra artık sabredemeyip meydana doğru koştu; kocasının yüzündeki kanları temizlerken Şimr'in gözü o vefalı kadına ilişti, bunun üzerine kölesine sopayla ona saldırmasını emretti; köle de sopayla saldırarak onu şehit etti. Bu kadın İmam Hüseyin (a.s)'ın ordusundan Aşura günü şehit olan ilk kadındır.[15]
          "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

          Yorum


            Ynt: İmam Hüseyin'in (a.s) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

            13- Şehitlerin Efendisine Göz Yaşı Dökmek

            İmam Rıza (a.s)'ın ashabından olan Seyyid Ali Hüseyini şöyle naklediyor:
            Ben Ali b. Musa er-Rıza (a.s)'ın komşusu idim. Aşura günü olduğunda, din kardeşlerimizden bir kişi İmam Hüseyin (a.s)'ın maktelini (katledilme olayını) okuyordu. İmam Bakır (a.s)'ın buyurmuş olduğu şu rivayete yetişti:
            "Kimin gözlerinden sivri sineğin kanadı kadar göz yaşı akarsa, Allah Teala onun günahlarını, denizin köpüğü kadar da olsa affeder."

            O mecliste, ilim iddiasında bulunan cahil bir şahıs da vardı. Mezkur hadisin doğru olmadığı düşüncesindeydi. Hz. Hüseyin'e o kadar az ağlamanın nasıl olur da bu kadar büyük sevabı olabilir? diyordu. Bu konu hakkında onunla çok tartıştık, sonunda da saplantısından kurtulmadan kalkıp gitti. O gece öylece geçti, sabah olunca yanımıza gelerek dün gece söylemiş olduğu sözlerden dolayı özür diledi; pişman olduğunu dile getirip şunları anlattı:

            "Dün gece şöyle bir rüya gördüm: Kıyamet kopmuş, cehennemin üzerine sırat köprüsü çekilmiş ve cenneti süslemişlerdi, o esnada hava çok sıcak oldu, susuzluk bana galebe çaldı, sağ tarafıma baktığımda Kevser havuzunu gördüm, o havuzun kenarında iki kişiyle bir kadın durmuşlardı, onların yüzlerinin nuru mahşer çölünü aydınlatmıştı; kendileri de siyah elbise giyip ağlıyorlardı. Bir adamdan: "Kevser havuzunun başında duran bu şahıslar kimlerdir?" diye sordum.

            Cevaben dedi ki: "Onlardan biri Muhammed Mustafa (s.a.a)'dir, diğeri Aliyy'ul Murtaza (a.s)'dır, kadın ise Fatımat'uz- Zehra (s.a)'dır."
            Dedim ki: Neden siyah elbise giymişler, neden ağlıyorlar
            Dedi ki: "Bugünün Aşura günü olduğunu bilmiyor musun?"
            Dedim ki: Aşura günü, İmam Hüseyin'in Kerbela'da şehit olduğu gündür, onlar öyleyse bu yüzden siyah elbise giymiş ağlıyorlar.
            Daha sonra Hz. Fatıma (a.s)'ın yanına giderek şöyle dedim: "Ey Resulullah'ın kızı! Susuzum."

            Hz. Fatıma (a.s) öfkeli bir halde bana bakarak şöyle dedi:
            "Sen kalbimin meyvesi, gözümün nuru olan oğlum Hüseyin'e ağlamanın faziletini inkar eden şahıs değil misin? Onu haksız yere, zulümle şehit etmişlerdir. Allah'ın laneti onları katl eden, onlara zulüm yapan ve onları su içmekten men eden kimselerin üzerine olsun."
            Bu halde iken uykudan uyandım ve kendi sözümden pişman oldum, şimdi de kusurumu affetmeniz için sizden özür diliyorum.[16]
            "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

            Yorum


              Ynt: İmam Hüseyin'in (a.s) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

              14- İmam Hüseyin (a.s) Ve Fakir

              Göçebe bir Arap Medine şehrine gelerek: "Bu şehirde en cömert ve en çok bağışta bulunan şahıs kimdir?" diye sorduğunda, onu İmam Hüseyin (a.s)'ın yanına gönderdiler. Göçebe adam camiye girerek İmam Hüseyin (a.s)'ı namaz halinde gördü. İmam'ın karşısında durarak hâcetini şu şiirle dile getirdi:
              Sana ümit eden şimdiye kadar ümitsiz olmamıştır,
              Senin kapının halkasını çalan eli boş geri dönmemiştir.
              Sen cömert ve güvenilir birisin,
              Baban (ise) fasık kimseleri öldürendir.
              Eğer ilk baştan sizler olmasaydınız,
              Bizler cehennem ateşine duçar olurduk.
              Göçebe adam şiirlerini okuyordu ve İmam (a.s) ise, namaz halinde idi. Namazın selamını verir vermez evine dönerek hizmetçisi Kanber'e: "Hicaz malından bir şey kalmış mıdır?" diye sordu.
              Kanber de: "Evet, dört bin dinar kalmıştır" dedi.
              İmam (a.s): "O paraları getir; o mala bizden daha müstahak olan bir kimse gelmiştir" buyurdu.
              Daha sonra İmam Hüseyin (a.s) abasını omzundan çıkararak yere bıraktı ve o paraları onun içerisine dökerek abayla onu sardı ve göçebe kimseden utandığından dolayı da elini kapının yarığından dışarı çıkarıp onu o muhtaç göçebeye vererek şu şiiri okudu:
              Şu dinarları al, şüphesiz senden mazeret diliyorum,
              Bil ki ben sana karşı şefkatliyim.
              Eğer bugün hakkım kendi yetkimde olsaydı,
              Bundan daha fazla yardımda bulunurdum.
              Ama zaman, değişimiyle bize cefa etmiştir,
              Bundan dolayı şimdi elimizde bir şey yoktur.
              İmam (a.s) bu şiiriyle ondan mazeret diledi ve göçebe Arap da paraları alarak ağladı.
              İmam (a.s): "Neden ağladın, bağışımızı az mı buldun?" diye sordu.
              Göçebe: "Hayır, ağlamamın sebebi, toprağın, bağışta bulunan bu elleri nasıl kapsayacağından ve onların toprak altında kalacağından dolayıdır" dedi.[17]
              "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

              Yorum


                Ynt: İmam Hüseyin'in (a.s) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

                15- İmam Hüseyin (a.s)'ın Elçisi

                İmam Hüseyin (a.s)'ın kafilesi Kufe yolunda "Haciz" konağına ulaştığında Kufe halkına şöyle bir mektup yazdı:
                "Bismillahirrahmanirrahim... Allah'a hamd, Peygambere salat ve selamdan sonra, bize yardımda bulunmak ve hakkımızı talep etmek için toplanmış olduğunuzu bildiren Müslim b. Akil'in mektubu bana ulaştı. Allah Teala'dan akıbetimizi hayır etmesini ve bu ittihada karşı da büyük mükafatlar vermesini niyaz ederim. Ben de Zilhicce ayının sekizi, salı günü Mekke'den ayrılıp size doğru hareket ettim. Elçim size ulaştığında işlerinizi hemen düzene sokun. Ben de bu birkaç günün içerisinde gelip size ulaşacağım."
                İmam (a.s) mektubu Kays b. Musahhar- i Saydavi'ye vererek onu Kufe'ye doğru gönderdi. Kays süratle Kufe'ye doğru hareket etti. Ama "Kadisiye"de, o bölgeyi kontrol altında bulunduran Husayn b. Numeyr onu yakalayarak üzerini arayınca Kays İmam (a.s)'ın mektubunu (okunmaması için) yırtıp attı. Husayn b. Numeyr onu İbn-i Ziyad'ın yanına gönderdi. Kays İbn- i Ziyad'ın karşısında yer alınca, İbn-i Ziyad: "Sen kimsin?" diye sordu.
                Kays: "Ben Emir'ul-Müminin Ali (a.s)'ın Şiilerinden ve aynı zamanda O'nun evlatlarındanım."
                İbn-i Ziyad: "Neden mektubu yırttın?"
                Kays: "Mektupta yazılanı bilmemen için."
                İbn-i Ziyad: "Mektup kimden, kime yazılmıştı?"
                Kays: "Mektup, İmam Hüseyin'den taraf, isimlerini bilmediğim bir grup Kufe halkına yazılmıştı."
                İbn-i Ziyad öfkelenerek: "Kendilerine mektup gönderilen kimselerin isimlerini söylemedikçe veya minbere çıkıp Hüseyin'e, babasına ve kardeşine lanet etmedikçe senden vazgeçmeyeceğim; aksi takdirde seni doğram doğram edeceğim."
                Kays: "Onların isimlerini söylemeyeceğim. Ama lanet etmeye hazırım!"
                Kays, bir minberin üzerine çıkarak Allah'a hamd-u sena ve Peygamber'e salat ve selamdan sonra, İbn-i Ziyad ve Beniümeyye'yi lanetleyerek şöyle dedi: "Ey Kufe halkı! Ben, İmam Hüseyin (a.s)'ın size gönderdiği elçisiyim. İmam (a.s)'ın kafilesi "Haciz" konağındadır. Onun davetine icabet edin!"
                İbn-i Ziyad, Kays'ın bu sözlerinden oldukça gazaplanarak onun Dar'ul-İmare'nin üzerine götürülüp oradan yere atılmasını emretti. Kays, onun emri üzere oradan yere atılarak kemikleri kırıldı. Daha canı varken, İbn-i Ziyad'ın adamlarından olan Abdulmelik b. Umeyr onun başını bedeninden ayırdı. Böylece Kays b. Musahhar-i Saydavi şahadete erişmiş oldu.[18]
                "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                Yorum


                  Ynt: İmam Hüseyin'in (a.s) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

                  16- İmam Hüseyin (a.s)'ın Ziyaretçisi

                  Ahmed b. Davud şöyle diyor:
                  Muhammed oğlu Ali isminde bir komşum vardı, o şöyle dedi:
                  Ben ayda bir defa Kufe'den İmam Hüseyin (a.s)'ın kabrinin ziyaretine gidiyordum. Yaşlanıp güçsüzleştiğimde İmam (a.s)'ın ziyaretine gidemedim. Ama bir defasında İmam (a.s)'ı ziyaret etmek için piyade olarak yola koyuldum. Birkaç günden sonra İmam (a.s)'ın kutsal kabrinin ziyaretine müşerref oldum, selam verdim ve iki rekat ziyaret namazı kıldıktan sonra uyudum. Rüya aleminde İmam Hüseyin (a.s)'ın kabirden dışarı çıkarak şöyle buyurduğunu gördüm:
                  "Ey Ali! Neden benim hakkımda cefa ettin; halbuki ben sana karşı şefkatli idim?"
                  Arzettim ki: Ey mevlam! Cismim zayıflamış, ayaklarımın artık yol yürümeğe takati yoktur ve ömrümün sona erdiğini zannediyorum. Şimdi de çok zorluklarla ziyaretinize gelebildim. Ey mevlam! Nakledilmiş olan bir rivayeti sizin bizzat kendinizden duymak istiyorum.
                  İmam (a.s): "Hangi rivayeti?" diye sordular.
                  Arzettim ki: Şöyle buyurduğunuzu rivayet etmişlerdir: "Kim hayatında beni ziyaret ederse, ben onu vefatından sonra ziyaret ederim."
                  İmam (a.s): "Evet, ben bunu söylemişim; eğer beni ziyaret eden bir kimsenin cehennem ateşine duçar olduğunu görmüş olursam, onu o ateşten kurtarırım" buyurdular.[19]
                  "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                  Yorum


                    Ynt: İmam Hüseyin'in (a.s) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

                    17- İmam Hüseyin (a.s)'ın Doğumu Ve Ona İsim Takılma Töreni

                    Esma şöyle diyor:
                    İmam Hasan (a.s)'ın doğumundan bir yıl geçtikten sonra İmam Hüseyin (a.s) dünyaya geldi. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Esma! Oğlumu bana getir."
                    Esma diyor ki: "Ben İmam Hüseyin (a.s)'ı beyaz bir beze sardığım halde Resulullah (s.a.a)'in yanına götürerek O Hazrete verdim. Peygamber (s.a.a) Hüseyin'in sağ kulağına ezan ve sol kulağına ise ikame okudu. Sonra onu kendi yanına bırakarak ağladı.
                    Ben Peygamber (s.a.a)'in o halini görünce: "Anam babam sana feda olsun! Neden ağladınız?" diye sordum.
                    Peygamber (s.a.a): "Bu oğlum için ağladım" buyurdu.
                    Arzettim ki: "Bu çocuk yeni dünyaya gelmiştir!"
                    Peygamber (s.a.a) buyurdu ki: "Onu zalim bir grup öldürecektir. Allah benim şefaatimi onlara nasip etmesin."
                    Sonra şöyle buyurdular: "Ey Esma! Bu sözü Fatıma'ya söyleme! Zira Fatıma bu çocuğu yeni dünyaya getirmiştir."
                    Daha sonra Emir'ul-Mümin Hz. Ali'ye şöyle buyurdu: "Oğlumun ismini ne koymuşsunuz?"
                    Hz. Ali (a.s) şöyle arzetti: "Ya Resulellah! Ben ona isim takmada sizden öne geçmem."
                    Peygamber (s.a.a) de şöyle buyurdu: "Ben de ona isim takmada Rabbimden öne
                    geçmeyeceğim."
                    Bu esnada Cebrail nazil olarak şöyle dedi: "Ya Muhammed! Allah-u Teâla selam iletiyor ve buyuruyor ki: "Ali'nin konumu sana oranla, Harun'un Musa'ya olan konumu gibidir; şu farkla ki senden sonra peygamber yoktur. O halde bu oğluna Harun'un oğlunun ismini tak."
                    Peygamber (s.a.a): "Harun'un oğlunun ismi ne idi?"
                    Cebrail: "Şübeyr."
                    Peygamber (s.a.a): "Benim dilim Arap'çadır."
                    Cebrail: "Onun ismini Hüseyin bırak."
                    İşte bundan dolayı Peygamber (s.a.a) onun ismini Hüseyin bıraktı.
                    İmam Hüseyin (a.s)'in doğumunun yedinci günü olunca, Peygamber (s.a.a) iki alaca koyun kurban kesti. Koyunlardan birinin budunu bir eşrefi dinarla (altınla) ebeye verdi, bebeğin saçını kesti ve o saçın ağırlığında fakirlere gümüş sadaka verdi. Daha sonra onun başına heluk (zafaran ve diğer güzel kokulu bitkilerden yapılan renk) sürdü.[20]
                    "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                    Yorum


                      Ynt: İmam Hüseyin'in (a.s) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

                      18- Galibiyetten Sonra Ağlama

                      Abdullah b. Kays şöyle diyor:
                      Sıffin savaşında Emir'ul-Muminin Ali (a.s)'ın ordusunda idim. Muaviye'nin ordusunun komutanlarından biri olan Ebu Eyyub-i A'ver, Fırat şeriasını (su yolunu) ele geçirip Hz. Ali (a.s)'ın ordusunun suya ulaşmasına mani oluyordu. Hz. Ali (a.s)'ın ashabı kendisine, susuzluktan şikayet ettiklerinde, İmam (a.s) atlılardan bir grup kimseyi, şeriayı kurtarmak için gönderdi. Ama onlar bir şey elde etmeden geri döndüler. İmam (a.s) bu durumdan çok rahatsız oldu.
                      İmam Hüseyin (a.s) şöyle arzetti: "Babacığım! Müsaade edin ben gideyim."
                      Hz. Ali (a.s) cevabında: "Git oğlum!" diye buyurdu.
                      İmam Hüseyin (a.s) bir grup askerle birlikte şeriaya doğru hareket etti ve düşman ordusunu yenilgiye uğratarak şeriayı ele geçirdi ve onun kenarında çadır kurdu. Daha sonra değerli babasının yanına giderek şerianın kurtarılmış olduğunu İmam (a.s)'a bildirdi.
                      Hz. Ali (a.s) bu sözü duyunca ağladı.
                      Ashap: "Ya Emir'el-Müminin! Ağlamana sebep olan şey nedir? Bu, Hüseyin'in bereketiyle bize nasip olan ilk zaferdir" dediler.
                      İmam (a.s) onların cevabında şöyle buyurdu: "Hüseyin'in yakın bir zamanda Kerbela çölünde susuz olarak öldürüleceğini hatırladım, onun atı kaçarak şöyle feryat edecektir: "Ez-zeliyme, ez-zeliyme li ümmetin katelet ibne binti nebiyyiha!" (Peygamberlerinin kızının oğlunu öldüren ümmete yazıklar olsun, yazıklar olsun!)"[21]
                      "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                      Yorum


                        Ynt: İmam Hüseyin'in (a.s) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

                        19- İmam Hüseyin (a.s)'ın Bağışı

                        Ensardan birisi İmam Hüseyin (a.s)'a ihtiyacını karşılaması için ricada bulunmak istediğinde, İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Ey Ensari kardeş, yüzünün suyunu dökme, isteğini bir kâğıda yaz, ben Allah'ın izniyle seni sevindirecek bir şey yaparım."
                        Ensari şöyle yazdı: "Ya Eba Abdullah, filan adamın benden beş yüz dinar alacağı vardır, beni sıkıştırıyor; durumum düzelinceye kadar bana mühlet vermesi hakkında onunla konuş."
                        İmam aleyhi's-selâm mektubu okuyup evine girdi ve içerisinde bin dinar olan bir kese getirip şöyle buyurdu: "Bu beş yüz dinarla borcunu öde, geri kalan beş yüz dinarla da geçimini sağla. Bu üç kimsenin dışında hiç kimseye ağız açma: Dindar, yiğit ve soylu. Çünkü dindar kendi dinini koruması için ihtiyacını karşılar. Yiğit de (seni ümitsiz etmeyi) kendi yiğitliğine sığdırmaz, utanır. Soylu ise ihtiyacın için yüzünün suyunu dökmeye mecbur kaldığını bildiğinden, haysiyetini korumak için seni eli boş geri çevirmez."[22]
                        "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                        Yorum


                          Ynt: İmam Hüseyin'in (a.s) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

                          20- Ölümden Önce Borcu Ödemek

                          Bir gün İmam Hüseyin (a.s), hastalanmış olan Üsame b. Zeyd'in ziyaretine gitti. Yanına vardığında Üsame'nin şöyle dediğini duydu: "Bu gam ve üzüntüden dolayı ey vah!"
                          İmam (a.s): "Kardeş! Gam ve üzüntün nedir?"
                          Üsame: "Altı yüz dirhem borçluyum; gam ve üzüntüm bundan dolayıdır."
                          İmam (a.s): "Borcunu ben üstleniyorum, onu ben ödeyeceğim."
                          Üsame: "Ödenmeden öleceğimden korkuyorum."
                          İmam (a.s): "Ben onu ödemedikçe ölmeyeceksin."
                          İmam Hüseyin (a.s), Üsame'nin vefatından önce onun borcunu ödedi.[23]
                          "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                          Yorum


                            Ynt: İmam Hüseyin'in (a.s) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

                            21- İmam Hüseyin (a.s)'ın Savaş Alanında Konuşması

                            İmam Hüseyin (a.s) Aşura günü, hücceti tamamlamak için düşman ordusunun karşısında yer aldı ve kılıcına dayanarak yüksek bir sesle şöyle buyurdu:
                            "Allah aşkına söyleyin! Beni tanıyor musunuz?"
                            Düşman ordusu: "Evet! Sen Peygamber'in kızının oğlu ve O'nun torunusun."
                            İmam (a.s): "Allah aşkına söyleyin! Acaba Resulullah'ın benim dedem olduğunu biliyor musunuz?"
                            Düşman ordusu: "Evet, biliyoruz."
                            İmam (a.s): "Allah aşkına söyleyin! Peygamber'in kızı Fatıma'nın benim annem olduğunu biliyor musunuz?"
                            Düşman ordusu: "Evet, biliyoruz."
                            İmam Hüseyin (a.s): "Allah aşkına söyleyin! Ali b. Ebî Talib'in benim babam olduğunu biliyor musunuz?"
                            Düşman ordusu: "Evet, biliyoruz."
                            İmam (a.s): "Allah aşkına söyleyin! İslam'a ilk iman eden kadın olan Huveylid kızı Hatice'nin benim büyük annem olduğunu biliyor musunuz?"
                            Düşman ordusu: Evet, biliyoruz.
                            İmam (a.s): "Allah aşkına söyleyin! Şehitler efendisi Hamza'nın, babamın amcası olduğunu biliyor musunuz?"
                            Düşman ordusu: "Evet, biliyoruz."
                            İmam (a.s): "Allah aşkına söyleyin! Belime bağladığım bu kılıcın Resulullah (s.a.a)'in kılıcı olduğunu biliyor muzunuz?"
                            Düşman ordusu: "Evet, biliyoruz."
                            İmam (a.s): "Allah aşkına söyleyin! Başımdaki bu imamenin Resulullah (s.a.a)'in imamesi olduğunu biliyor musunuz?"
                            Düşman ordusu: "Evet, biliyoruz."
                            İmam (a.s): "Allah aşkına söyleyin! İlk iman eden şahısın babam Ali olduğunu, ilimde herkesten daha bilgili, hilim ve sabırda herkesten daha halim ve sabırlı olduğunu ve bütün erkek ve kadınların mevlası ve önderi olduğunu biliyor musunuz?"
                            Düşman ordusu: "Evet, biliyoruz."
                            İmam (a.s): "Bunları bildiğinize göre, o halde neden benim kanımı dökmeyi helal biliyorsunuz? Oysaki kıyamet günü Kevser havuzu babamın elinde olacaktır; susuz deveyi sudan alıkoydukları gibi o da bir grup kimseyi Kevser suyundan alıkoyacaktır; o gün Hamd bayrağı da O'nun elinde olacaktır."
                            Düşman ordusu: "Biz bunların hepsini biliyoruz, bununla birlikte (Yezid'e biat etmedikçe) susuzluktan ölene kadar senden el çekmeyeceğiz."[24]
                            Evet, karınları haramla dolu olanlara Peygamber ve İmamdan bile olsa bu öğütler fayda vermez.
                            "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                            Yorum


                              Ynt: İmam Hüseyin'in (a.s) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

                              22- İmam Hüseyin (a.s) Neden Medine'yi Terketti?

                              İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor:
                              "İmam Hüseyin (a.s) Irak'a doğru hareket ettiğinde birisi O'na: "Neden Medine'yi terk ettiniz?" diye sorunca İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurdular:
                              "Ümeyye oğulları ihtiramımızı çiğnediler, sabrettim; malımı götürmek istediler, sabrettim; kanımı dökmek istediklerinde artık sabretmedim. Allah'a andolsun ki, onlar beni öldürecekler. Allah da onların üzerine yaygın bir zillet ve keskin bir kılıç musallat kılacak ve onlara öyle kimseleri musallat edecek ki, onları hor ve hakir edecek."
                              İmam Hüseyin (a.s) Kerbela'ya vardıklarında da şöyle buyurdular:
                              "Allah'a andolsun ki, bugün gam ve sıkıntı günüdür, burası da bizim kanlarımızın döküleceği ve çadırlarımızın yağmalanacağı yerlerdir…"
                              Sonra ashabına hitaben buyurdular:
                              "Kalkın bu sudan için. Bu sizin son nasibinizdir. Gusledin, abdest alın ve kefeniniz olacak elbiselerinizi yıkayın."
                              İmam Hüseyin (a.s) ordugahın etrafında, düşman tek taraftan saldırması için bir çukur kazarak içerisinde ateş yaktı. Ömer b. Sad'ın ordusundan biri gelip ateşi gördüğünde yüksek bir sesle şöyle dedi: "Ey Hüseyin! Kendisine doğru koştuğunuz ateşle sizi müjdeliyorum."
                              İmam Hüseyin (a.s) ellerini duaya kaldırarak şöyle dua etti: "Allah'ım! Ateşin azabını ona dünyada tattır."
                              Bu esnada onun atı ürktü ve o da ateşe düşüp yandı. O anda başka birisi de gelip, İmam ve ashabını çağırarak şöyle dedi: "Fırat'ın suyunu görmüyor musunuz, nasıl da balık gibi dalgalanıyor. Yemin olsun ki, ölümü tatmadıkça ondan bir damla tadamayacaksınız."
                              İmam Hüseyin (a.s) onun bu sözüne karşılık şöyle dua etti: "Allah'ım! Onu bugün susuzlukla öldür."
                              Ravi şöyle diyor: Susuzluk o adamın gırtlağını sıktı. Öyle ki, atından yere düştü ve atların ayakları altında çiğnenerek can verdi.[25]
                              "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                              Yorum


                                Ynt: İmam Hüseyin'in (a.s) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

                                23- Hırsızları Tanıtması

                                İmam Cafer-i Sadık (a.s) babalarından naklen şöyle diyor:
                                İmam Hüseyin (a.s), kölelerinden birini bir yere göndermek istediğinde şöyle buyuruyordu:
                                "Falan gün gitmeyin, filan gün gidin. Muhalefet ederseniz hırsızlar size saldırır."
                                Bir gün İmam (a.s)'ın emrinin aksine dışarı çıktılar. Hırsızlar onlara saldırarak hepsini öldürüp mallarını yağmaladılar. Haber O Hazrete ulaştığında şöyle buyurdular: "Ben onları böyle bir gün için uyardım, ama kabul etmediler."
                                Daha sonra kalkıp hakimin yanına gitti. Hakim: "Duyduğuma göre kölelerini öldürmüşler, Allah sana karşılığını eta etsin" dedi. İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Ben onların katillerinin kimler olduğunu tanıtacağım; onları sıkıca yakalayın."
                                Hakim; "Ey Allah Resulünün oğlu! Sen onları tanıyor musun?" dedi.
                                İmam (a.s); "Evet, seni tanıdığım gibi onları tanıyorum" buyurdu
                                Sonra hakimin yanındaki kişiyi göstererek: "Bu da onlardandır" buyurdu.
                                O adam; "Nereden bu nispeti bana veriyorsun ve benim de onlardan olduğumu nereden biliyorsun?" diye itiraz etti.
                                İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Eğer doğru söylesem, sen de doğru söyleyecek misin?"
                                Sanık; "Evet" dedi.
                                Hazret buyurdular: "Falan adamlarla dışarı çıktınız (hepsini isimleriyle zikretti); onlardan dördü Medine kölelerinden ve diğerleri ise Habeşi kölelerindendi."
                                Hakim sanığa: "Minber ve kabrin sahibine (Peygamber'e -s.a.a-) andolsun ki, ya doğruyu söyleyeceksin ya da kırbaçla bedeninin etini parça parça edeceğim" dedi.
                                Sanık şöyle dedi: "Allah'a yemin ederim ki Hüseyin, sanki bizimle birlikteymiş gibi doğru söyledi."
                                Sonra hakim onların hepsini toplayıp boyunlarını vurdurdu.[26]
                                "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X