Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

İmam Hüseyin'in (a.s) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

Daraltma
Bu sabit bir konudur.
X
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #76
    Ynt: İmam Hüseyin'in (a.s) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

    İmam Hüseyn (a.s)'ın Aşura Günündeki İkinci Konuşması

    Harezmî diyor ki, Hz. Hüseyn (a.s)'ın Aşura günü Kerbela sahrasındaki ikinci konuşması şöyleydi: Her iki ordu kamilen hazırlandıktan, Ömer-i Sa'd'ın bayrakları yükseldikten, davul ve borazan sesleri duyulduktan ve Hz. Hüseyn (a.s)'ın çadırları düşman ordusu tarafından bir yüzük kaşı gibi araya alındıktan sonra İmam Hüseyn (a.s) ordusundan dışarı çıkıp düşmanın safları karşısında yer aldı ve onların susmalarını ve sözünü dinlemelerini istedi. Ama onlar gürültü-patırtı ediyor, bağırıp- çağırıyorlardı. Bu sırada İmam Hüseyn (a.s) onları şu sözlerle susmaya ve sükût etmeye davet etti:

    "Yazıklar olsun size! Niçin susup da sözlerimi dinlemiyorsunuz? Halbuki ben sizi doğru yola çağırıyorum. Kim bana uyarsa doğru yolu bulanlardan olur, bana isyan eden de helak olanlardan olur. Hepiniz emrime muhalefet ediyor ve sözümü dinlemiyorsunuz. Evet hediyeleriniz haramdan geldiği ve karınlarınız da o haramlardan dolduğu için Allah kalplerinizi mühürlemiştir. Yazıklar olsun size! Susmak ve dinlemek nedir bilmiyor musunuz?"

    Hz. Hüseyn (a.s)'ın sözü buraya varınca Ömer-i Sa'd'ın ordusu, "Niçin susup da Hazretin sözlerini dinlemiyoruz" diye birbirlerini kınadılar. Sükût düşmanın ordusuna hakim olduğunda İmam Hüseyn (a.s), sözlerinin devamında şöyle buyurdu:

    "Ey cemaat! Yazıklar olsun size. Hayranlık içerisinde olduğunuz bir halde, iştiyakla bizi yardımınıza çağırdığınızda kabul edip süratle imdadınıza koştuk. (Ama siz) aleyhimize kılıç çektiniz, ortak düşmanımızın çıkardığı fitne ateşini aleyhimize tutuşturdunuz. Dostlarınızın aleyhine toplanıp, aranızda hiçbir adaleti yaymayan (yararınıza bir adım bile atmayan) ve kendilerinden dünya malından size ulaştıracakları haram bir lokmadan ve göz diktiğiniz alçak bir yaşayıştan başka hiç bir şey ummadığınız düşmanlarınıza destek oldunuz. Birazcık yavaş olun (düşünün).

    Yazıklar olsun size! Bizden hiç bir şey vaki olmaksızın ve hiçbir hatalı görüş görülmeksizin horlanıp bizi terk ettiniz. Kılıçlar kınında, kalpler huzur içerisinde ve reyler sağlam olduğunda, çekirge gibi süratle bize yöneldiniz ve sinekler gibi (etin üzerine konarcasına) başımıza üşüştünüz. Yüzünüz kara olsun! Şüphesiz sizler ümmetin azgını, hiziplerin en sapmışı, şeytan'ın balgamı, günahkârlar topluluğu olan ve Kur'ân'ı arkalarına atan kimselersiniz. (Yine siz) kitabı tahrif eden, sünneti söndüren, Peygamber'in evlatlarını öldüren, vasilerin neslini kesen, zina zadeleri nesebe ilhak eden, müminleri inciten ve Kur'ân'ı parçalayan alaycı önderlerin imdadına koşan kimselersiniz."


    Hz. Hüseyn (a.s) sözlerinin devamında şöyle buyurdu:

    "Sizler şimdi, İbn-i Harb'a (Muaviye oğlu Yezid'e) ve onlara uyanlara itimat edip bize yardımda bulunmuyorsunuz. Evet, Allah'a andolsun ki yardım etmemek (ve hilekârlık) sizin en bariz sıfatlarınızdandır. Ki damar ve kökleriniz onun üzerine boy salmış, dal ve gövdeniz onu miras edinmiş, gönülleriniz (bu kınanmış adet) üzere rüşt etmiştir, göğüsleriniz onunla örtülmüştür. Siz bağ bekçisinin boğazında kalan veya gasıp bir kimsenin tatlı bir lokması olan habis bir meyve gibisiniz. Bilin ki zina zade oğlu zina zade (Ubeydullah b. Ziyad) bizi iki şey: "Kılıç ve zillet" arasında seçenekli bırakmıştır; zillet ise bizden uzaktır. Ne Allah, ne Peygamber'i, ve ne de müminler bunu kabul ederler ve ne de pâk ve tertemiz olan etekler (anneler) ve izzet-i nefsi olan kimseler alçak kimselerin itaatini kerim kişilerin şahadetine tercih etmeyi reva görürler. Bilin ki ben hücceti tamamladım ve size olan inzar görevimi yerine getirdim. Ben aile fertlerimin azalmasına ve yardımcıların da yardım etmemesine rağmen hedefime doğru yürümekte devam edeceğim."

    Bu sırada İmam (a.s) şu şiiri okudular:

    Eğer düşmanı yenersek, zaten önceden de yeniktiler.
    Ama eğer (zahirde) yenilirsek, yine gerçekte yenilmiş biz değiliz.
    Biz korkaklık nedir bilmeyiz,
    Başımıza bir takım olaylar gelmiş devlet başkalarının eline geçmiştir o kadar.
    Bizi alaya almak isteyenlere de ki, kendinize gelin.
    (Çünkü) bizim uğradığımız şeye onlar da uğrayacaktır.
    Ölüm, devesini birisinin kapısından kaldırdığında
    Şüphesiz diğerlerinin kapısına yatıracaktır.


    Hz. Hüseyn (a.s), daha sonra sözünün devamında şöyle buyurdular:

    "Bilin Allah'a andolsun ki, bu savaştan sonra siz ancak süvarinin bineğe bindiği bir süre miktarınca eğlenip durursunuz (arzularınıza ulaşırsınız); tâ ki olaylar, bir değirmenin döndüğü gibi sizi döndürür ve bir eksenin sarsıntısı gibi sizi sarsıp muztarib eder. İşte bu, babam Ali'nin ceddim Resulullah'tan naklettiği bir vasiyettir."

    Daha sonra İmam Hüseyn (a.s) ellerini göğe kaldırıp Ömer İbn-i Sa'd'ın ordusuna şöyle beddua ettiler:

    "Allah'ım, onlara yağmur yağdırma ve onlara, Yusuf'un yılları gibi (zor ve kurak) yıllar yaşat ve onlara, Sakifli genci musallat kıl ki zillet kabıyla onları doyursun (onlara kan kustursun) ve onlardan hiçbirisini cezasız bırakmasın. Katledenlerini katletsin, vuranlarını ise vursun; böylece onlardan Ehl-i beytimin ve şialarımın intikamını alsın. Zira onlar bizi tekzip ettiler, (düşmanlar karşısında) bize yardımda bulunmadılar. Ey Allah'ım! Sen bizim Rabbimizsin, sana tevekkül ederiz. Şüphesiz ki dönüşümüz sanadır."[42]
    "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

    Yorum


      #77
      Ynt: İmam Hüseyin'in (a.s) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

      Hz. Hüseyn'in (a.s) Savaş Başladığında Ashabına Hitaben Buyurduğu Söz

      İmam Hüseyn'in genel konuşmasından ve Ömer b. Sa'd'la konuşup kendi ordusuna döndükten sonra, Ömer b. Sa'd ordusundan dışarı çıkıp İmam Hüseyn (a.s)'ın çadırlarına doğru bir ok attı ve ordusuna hitaben şöyle dedi: "Emir İbn-i Ziyad'ın yanında, Hüseyn ibn-i Ali'nin çadırlarına oku ilk atanın ben olduğuma dair şehadette bulunun."

      Kûfe halkı, bu sahneyi görür görmez, Hz. Hüseyn (a.s)'ın çadırlarını ok yağmuruna tuttular. Düşman tarafından atılan bu oklar yağmur gibi Hz. Hüseyn (a.s) ve ashabının çadırlarına yağmaya başladı. Ashabdan bedenine ok isabet etmemiş çok az kimsenin kaldığı naklediliyor.

      İşte bu esnada İmam Hüseyn (a.s) yarenlerine şöyle buyurdular:
      "Ey yüce insanlar! Kendisinden kurtulması mümkün olmayan ölüme hazırlanın şüphesiz ki bu oklar, onların sizlere gönderdikleri ölüm elçileridir. Allah'a and olsun ki siz insanlarla cennet ve cehennem arasında ancak ölüm (küprüsü) vardır; bu köprü sizleri cennet'e onları ise cehenneme götürür."[43]

      Lühuf kitabının naklettiğine göre bu hengamede İmam (a.s)'ın ashabı genel bir saldırıya geçtiler. Böylece hak ve batıl ordusu arasında şiddetli bir savaş vuku buldu. Bu saldırı sona erip, toz toprak çöktüğünde İmam (a.s)'ın ashabından 50 kişinin şehid düştüğü görüldü.

      Hz. Hüseyn (a.s), yaranlarının hayatlarının en son anlarında onları, seçtikleri şehadet ve fedakârlık yolunda teşvik ediyordu. Vedalaşma vakti veya katligahda ve onların kana boyanmış yarım canlı bedenlerinin yanında hazır olup gönül okşayıcı sözlerle onlara moral veriyordu. O zor şartlarda Hz. Hüseyn (a.s)'ın her söz ve davranışı bu şahısların gönüllerine çok tesir ediyordu, ve tasavvuru mümkün olmayacak kadar ashabını manevi yönden güçlendiriyordu. Bu makalenin hacminin büyümemesi için onları nakletmekten vazgeçtik. Kerbela vakıasını daha ayrıntılı bir şekilde okumak isteyen muhterem okuyucular bu mevzuda yazılan kitaplara müracaat edebilirler.
      "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

      Yorum


        #78
        Ynt: İmam Hüseyin'in (a.s) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

        Vedalaşma Vakti

        Hz. Hüseyn (a.s)'ın son vedalaşması, kendisi, ailesi ve İmam Seccad (a.s) için Aşura gününün en zor anlarından ve en şiddetli dakikalarındandı. Çünkü Peygamber'in torunları görüyorlardı ki, şimdi bütün yiğitlerin şahadetinden sonra yegane sığınak ve önderleri olan Hz. Hüseyn (a.s) da artık dönüşü olmayan ayrılık için hazırlanıyor...
        Ondan sonra bu çölde ne yapsınlar, bu gurbette ve kimsesizlikte kimden yardım umsunlar. Düşmanın saldırısına karşı savunma gücü olmayan Peygamber'in Ehl-i Beyt'inin hanımları ve çocuklar kendilerini nasıl savunsunlar ve kime başvursunlar?...

        Diğer taraftan da şefkatli, merhametli ve gayret ve cesaret mazharı olan Hz. Hüseyn (a.s), aile fertlerinin ağlama seslerinin yükseldiğini duyuyordu. Savunmasız kalan çocukların, kızların bir güven, bir barınak aradıklarını veya susamışlık neticesinde ıstırap içerisinde kıvrandıklarını görüyordu.

        Bu yürek yakıcı acı sahneyi gören Hz. Hüseyn (a.s) son olarak ailesiyle vedalaşmaya gittiğinde onları sabra ve uzur (bedenin her tarafını kaplayan bir çeşit örtü) örtmeye davet edip şöyle buyurdu:

        "Zor ve gamlı günler için hazırlanın ve bilin ki Allah-u Teâla, sizi yakın bir zamanda düşmanların şerrinden kurtaracaktır, akıbetinizi hayra dönüştürecektir, düşmanınızı azaplara duçar kılacaktır. Bu zorluk ve musibetlere karşılık da size çeşitli nimet ve kerametler bağışlayacaktır. Öyleyse şikayet etmeyin ve değerinizi düşürecek şeyler ağzınıza almayın."
        "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

        Yorum


          #79
          Ynt: İmam Hüseyin'in (a.s) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

          Kerbela Katligahından Evrensel Mesaj

          Harezmî diyor ki: Hz. Hüseyn (a.s), aralıksız düşmana saldırıp şiddetle savaşıyordu, her saldırısında düşmandan bazılarını yere seriyordu. Bu esnada aniden düşman ona ruhî bir darbe vurup onu mağlup etmeye karar verdi ve bu maksatla İmam'la çadırların arasına girerek hamleyi çadırlara doğru yöneltti.
          Bu esnada Hz. Hüseyn (a.s) yüksek bir sesle şöyle buyurdu:

          "Ey Ebu Süfyan ailesine uyanlar! Eğer dininiz yok, kıyamet gününden de korkmuyorsanız, hiç olmazsa en azından dünyanızda hür kişiler olun. Eğer arap olduğunuzu iddia ediyorsanız (nitekim de böyle düşünüyorsunuz) hasebinize dönün ve insanlık şerefinizi koruyun."[45]

          -Şimr: "Ya Hüseyn! Ne söylüyorsun?"
          -İmam (a.s):
          "Ben sizinle, siz de benimle savaşıyorsunuz, bu kadınların bir suçu yoktur. Ben hayatta olduğum müddetçe yağmacılarınızı ehl-i beytime saldırmaktan alı koyun."
          -Şimr: "Ey Fatıma'nın oğlu! Bu isteğini kabul ediyoruz." dedi

          Şimr daha sonra ordusuna şöyle seslendi: "Hüseyn'in haremine saldırmaktan sakının, saldırılarınızı O'nun kendisine yöneltin. Canıma andolsun ki O kerim bir rakiptir."

          Hz. Hüseyn (a.s)'ın bu sözü gerçi zahirde Aşura günü namertçe çadırlarına saldırıya geçen Kûfe halkına hitaben irad edilen bir hitabedir ama hakikatte, Kerbela katligahından her asırda bütün insanlara hitap eden genel ve evrensel bir mesajdır.

          İnsan, ilahi kanun ve semavî düsturlara bağlı olmasa bile en azından kendi hürriyetini, yiğitliğini korumalı ve insanlar arasında geçerli olan kanun-kurallara uymalıdır.
          "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

          Yorum


            #80
            Ynt: İmam Hüseyin'in (a.s) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

            İmam Hüseyn (a.s)'ın En Son Münacatı

            Misbah'ül Müteheccid ve İkbal kitaplarının naklettiğine göre İmam Hüseyn (a.s), hayatının en son anlarında gözlerini açıp göğe doğru baktı ve son olarak alemlerin Rabb'iyle şöyle münacatta bulundu:

            "Ey kendisinden başka ilah olmayan Allah! Senin kaza ve kaderinin karşısında sabrediyorum. Ey imdat dileyenlerin imdatçısı! Benim senden başka bir Rabbim, bir mabudum yoktur. Senin hükmüne ve takdirine sabrediyorum. Ey yardımcısı olmayan! Ey daimi olup sonu olmayan! Ey ölüleri dirilten! Ey herkese ameliyle karşılık veren Allah! Benimle bunların (Kûfe halkının) arasında sen hükmet. Zira sen hükmedenlerin en hayırlısısın."

            İmam Hüseyn (a.s) daha sonra yüzünü toprağa koyarak şöyle dedi:
            "Allah'ın adıyla, Allah'ı anarak, Allah'ın yolunda ve Resulullah'ın dini üzere (dünyadan ayrılıyorum.)"[46]


            __________________________
            Kaynakça:

            [1] - Bu mevzu "el-Gadir" kitabının 10. cildinde geniş bir şekilde nakledilmiştir
            [2] - "Zerka" kendi zamanının adı kötüye çıkan kadınlarından olan Mervan'ın büyük annesidir
            [3] - Maktel-i Harezmî, c. 1, s. 186. Maktel-i Avalim, s. 54
            [4] - Maktel-i Harezmî, c. 1, s. 186
            [5] - Lühuf, s. 23
            [6] - Maktel-i Avalim, s. 54. Harezmî, c. 1, s. 188
            [7] - Maktel-i Harezmî, c. 1, s. 188, Maktel-i Avalim, s. 54
            [8] - Maktel-i Harezmî, c. 1, s. 190
            [9] - Kur'ân-ı Kerim'de diğer Peygamberler gibi zühd ve takvasından söz edilen Hz. Yahya, Milad'ın 28. yılında, zamanının padişahının iffetsiz kızı "Salume"nin vesvesesiyle feci bir şekilde katledildi
            [10] - Lühuf, s. 26, Musir-ül Ahzan, s. 20
            [11] - Taberi, c. 7, s. 240
            [12] - Taberi, c. 7, s. 235. Kamil-i İbn-i Esir, c. 3, s. 267. İrşad, s. 20. Maktel-i Harezmî, c. 1, s. 195 ve 196
            [13] - Lühuf, s. 53. Musir'ül-Ahzan, s. 21
            [14] - Ensab'ül-Eşraf, c. 3, s. 162. Taberi, c. 7, s. 275. Kamil-i İbn-i Esir, c. 4, s. 39
            [15] - Ensab'ül-Eşraf, c. 3, s. 164. Taberi, c. 7, s. 287. Kamil-i İbn-i Esir, c. 3, s. 276. İrşad-ı Mufid, s. 218. Harezmî, c. 1, s. 223
            [16] - Ensab'ül-Eşraf, c. 3, s. 167. Taberi, c. 7, s. 289. el-Bidaye ve'n-Nihaye, c. 8, s. 168
            [17] - Maktel-i Harezmî, c. 1, s. 225
            [18] - İsra / 72
            [19] - Şura / 7
            [20] - İbn-i Asakir, s. 164. Maktel-i Harezmî, c. 1 s. 223. Menakıb, c. 4, s. 95
            [21] - Taberi, c. 7, s. 294. İrşad-ı Mufid, s. 223
            [22] - Kamil'üz-Ziyarat, s. 75. Tarih-i Taberi, c. 7 s. 294
            [23] - Taberi, c. 7, s. 297. Kamil-i İbn-i Esir, c. 3, s. 280. Maktel-i Harezmî, s. 231. İrşad-ı Mufid, s. 224
            [24] - Taberi, c. 7, s. 297. Kamil-i İbn-i Esir, c. 3, s. 280. Harezmî, c. 1, s. 234. Ensab'ül-Eşraf, c. 3, s171
            [25] - Harezmî, c. 1, s. 226. Lühuf, s. 62. Musîr-ül Ahzan-ı İbn-i Nûma, s. 46
            [26] - Ensab-ül Eşraf, c. 3, s. 172
            [27] - Taberi, c. 7, s. 304
            [28] - Ahzab/23
            [29] - Ensab'ül -Eşraf, c. 3, s. 185, Taberi, c. 7, s. 306
            [30] - Taberi, c. 7, s. 308. Kamil, c. 3, s. 282. Harezmî, c. 1, s. 234
            [31] - Nur'üs-Sakaleyn, c. 4, s. 221. Bihar'ül-Envar, c. 10, s. 188
            [32] - Tühaf'ül-Ukul, s. 174. Taberi, c. 7, s. 300. Maktel-i Harezmî, c. 2, s. 5. Lühuf, s. 69
            [33] - Maktel-i Harezmî, c. 1, s. 245
            [34] - Ensab-ül Eşraf, c. 3, s. 185. Taberi, c. 7, s. 319. Kamil, c. 3, s. 285. İrşad, s. 240
            [35] - Bu söz "Nefes'ül-Mehmum" kitabından nakledilmiştir
            [36] - Kamil-üz Ziyarat, s. 37
            [37] - Belağet'ül-Hüseyn, s. 190
            [38] - Taberi, c. 7, s. 327. İbn-i Asakir, s. 211. Kamil, c. 3, s. 287. İrşad-ı Mufid, s. 233
            [39] - Taberi, c. 7, s. 328. Kamil, c. 3, s. 287. İrşad-ı Mufid, s. 234. Maktel-i Harezmî, c. 1, s. 253
            [40] - Maktel-i Harezmî, c. 1, s. 253
            [41] - Ensab-ül Eşraf, c. 3, s. 188
            [42] - Bu hutbe az bir farkla Tühaf'ül-Ukul, s. 171 de, Maktel-i Harezmî, c. 2, s. 7-8 de, Lühuf, Maktel-i Avalim ve Tezkiret-ül Havas kitablarında nakledilmiştir. Fakat biz Maktel-i Harezmi'den naklettik.
            [43] - Lühuf, 89. Maktel-i Harezmî, c. 2, s. 9
            [44] - Maktel-i Mukarrem, s. 337
            [45] - Maktel-i Harezmî, c. 2, s. 33
            [46] - Lühuf, s. 110
            "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

            Yorum


              #81
              Ynt: İmam Hüseyin'in (a.s) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

              İMAM HÜSEYİN (A.S)'DAN ÇEŞİTLİ KONULAR HAKKINDA NAKLEDİLEN HADİSLER

              İyiliği Emretme Ve Kötülükten Nehyetme(1)

              "Ey insanlar! ALLAH'ın kendi velilerine öğüt vermek için Yahudi alimleri hakkında yaptığı kınamadan öğüt alın. ALLAH-u Teâla (Yahudi alimlerini kınayarak şöyle) buyuruyor: "Niçin onların din alimleri, onları (Yahudileri) günah olan sözleri söylemekten (ve haram yemekten) men etmediler."[2]

              Yine ALLAH-u Teâla buyuruyor ki: "İsrailoğullarından kâfir olanlara Davud'un diliyle de lanet edilmişti, Meryem oğlu İsa'nın diliyle de. Bu da isyan ettiklerinden ve aşırı gittiklerindendi. İşledikleri kötülükten, birbirlerini men etmezlerdi. Gerçekten de yaptıkları iş, ne de kötüydü."[3]

              ALLAH'ın onları kınaması, onların, aralarında bulunan zalimlerin yaptıkları kötü işleri görüp, onlar vasıtasıyla elde ettikleri dünya mal ve makamına olan bağlılıkları ve maruz kalmaktan korktukları baskı yüzünden onları alıkoymamaları içindir. Halbuki ALLAH-u Teâla: "İnsanlardan korkmayın, Ben'den korkun." diye buyur-maktadır.[4]

              Yine buyurmaktadır ki: "Erkek ve kadın mü'minler, birbirlerinin (gözetleyen ve koruyan) dostlarıdırlar, iyiliği emrederler ve kötülüklerden de alıkoymaya çalışırlar. (Namaz kılarlar, zekât verirler, ALLAH'a ve Peygamberine itaat ederler.)"[5]

              Görüldüğü gibi ALLAH-u Teâla (mü'minlerin sıfatını saydığında) emr-i bil maruf ve nehy-i anil münkerle başlayıp ilk olarak onu farz kılıyor. Çünkü biliyor ki eğer bu farize hakkıyla yerine getirilip uygulanırsa, (artık) bütün farizeler ister kolay olsun, ister zor yerine getirilip uygulanır. Çünkü iyiliği emredip kötülükten alıkoymak; zulme uğrayanların haklarının alınmasını, zalimlere muhalefeti, Beyt'ül-malın ve ganimetlerin (adaletle) dağıtılmasını, zekâtın gereken yerlerden alınıp gerektiği şekilde sarf edilmesini sağlamakla, İslam'a yapılan (amelî) bir davettir.

              Sonra siz, ey ilimle meşhur olup hayırla anılan, nasihatle tanınıp ALLAH'ın vesilesiyle halkın gönüllerinde heybetli görünen topluluk! (Bilin ki) şerefli insanlar sizden çekinir, zayıflar size saygı gösterir, kendi düzeyinizde olan ve iyilikte bulunmadığınız kimseler sizi kendilerine tercih ederler.

              (İnsanların) ihtiyaçları karşılanmadığı zaman sizin arabuluculuğunuzla karşılanır. Yolda giderken padişahların heybeti ve büyüklerin de izzetiyle yürürsünüz. Acaba bunların hepsi sizden beklenilen ilahî vazifenizi yapmanız (hakkı hakim kılmanız) için değil midir? Ama siz vazifenizin çoğunu yapmıyorsunuz, kusur ediyorsunuz. İmamlar'ın hakkını küçümsüyor, zayıfların hakkını çiğniyorsunuz. Fakat kendiniz için sandığınız hakka gelince onu talep ediyorsunuz.

              Siz ALLAH yolunda ne bir mal harcadınız; ne de O'nun için, yarattığı nefsi herhangi bir tehlikeye attınız ve ne de O'nun rızası için bir kabileye (topluluğa) düşman oldunuz. (Bununla birlikte) ALLAH'ın cennetine girmeyi, peygamberleriyle komşu olmayı ve azabından da kurtulmayı arzu ediyorsunuz.

              Ey (amelsiz olarak) ALLAH'tan hayır bekleyenler; sizlerin O'nun azap ve intikamına duçar olmanızdan korkarım. Çünkü sizler, ALLAH'ın size ikramı sayesinde makam ve üstünlük kazanmış ve O'nun ismiyle kulları arasında hürmet görmektesiniz. Oysa ALLAH'a itaat etmekle tanınan kimselere hürmetiniz yoktur.
              Kendi gözlerinizle ALLAH'ın ahitlerinin bozulduğunu görmeniz sizleri tedirgin etmiyor. Oysa ki babalarınızın bazı ahitlerinin (söz ve vasiyetlerinin) çiğnenmesinden tedirgin oluyorsunuz.

              Peygamber salla'llâhu aleyhi ve alih'in ahitleri küçümsenmekte; kör, dilsiz ve kötürüm kimseler şehirlerde sığınaksız ve bakıcısız kalmış, acıyanları bile yoktur; sizler de ne makamınızdan yararlanıp onların hakkında bir iş yapıyorsunuz ve ne de (sığınaksız insanlara) bir iş yapan kimselere yardımcı oluyorsunuz. Zalimlere dalkavukluk ve yaltaklık yaparak güvence elde etmeye çalışıyorsunuz. Bütün bunları Yüce ALLAH size yasaklamıştır; oysa sizler bundan gaflet ediyorsunuz.

              Eğer şuurunuz olsaydı, anlardınız ki insanların içerisinde en büyük musibete uğrayan, ulemanın hakiki makamından uzak düşmüş bulunan sizlersiniz. Çünkü işleri yürütmek ve hükümleri uygulamak, ALLAH'ın helal ve haramına emin olan ulemanın elinde olmalıdır. Oysa bu mevki sizin elinizden alınmıştır.

              Bu mevki sadece açık deliller geldikten sonra hakta tefrikaya düşmeniz ve sünnette ihtilaf etmeniz yüzünden elinizden çıktı.
              Eğer eziyetlere sabredip ALLAH için zorluklara katlanacak olsaydınız, ilahî işler sizden çıkar ve size dönerdi. Ama siz mevkiinizi zalimlere bırakarak ilahî meseleleri onlara teslim ettiniz. Onlar da şüphe üzerine hareket edip nefsani arzularına uyuyorlar.

              Zalimleri bu işe musallat kılan, siz alimlerin ölümden kaçmanız ve sizden ayrılacak hayata gönül bağlamanızdır. Sizler güçsüz halkı onlara teslim ettiniz. Onlardan bazıları ezik köleler durumuna düşmüş, bazıları da geçimini sağlayamayan yenik mustaz'âflar haline gelmiştir. Onlar (zalimler) eşrarla (kötülerle) birlikte ALLAH'a karşı gelmeye yeltenerek, memleketten istedikleri şekilde faydalanıyorlar; heva ve heveslerine uyup her kötülüğe başvuruyorlar.

              Her şehirde belagatlı hatipleri vardır. Memleketin her tarafı onlara boyun eğmiş durumdadır; her tarafta egemenliklerini kurmuş, halk da onların köleleri durumuna gelmiş ve kendilerini savunacak bir güçleri kalmamıştır. Halka egemen olanlar gaddar, isyankâr ve zayıflara karşı acımasızca davranan zalimlerdir. Ya da ALLAH'a ve kıyamete inancı olmayan, emrine uyulan yetki sahipleridir.

              Hayret! Nasıl hayrete düşmeyeyim ki, İslam toprakları sahtekâr ve zalim zekât toplayıcılarının ve mü'minlere karşı şefkatsiz ve insafsız olan hain hükümdarların otoritesi altındadır. Münakaşa ettiğimiz hususta, bizimle sizlerin arasında hüküm verecek olan, yalnız ALLAH'tır. İhtilafa düştüğümüz konularda da bizleri yargılayacak olan O'dur.

              ALLAH'ım, sen biliyorsun ki bizim tarafımızdan gerçekleşen (kıyam), saltanat için yarış ve değersiz dünya mallarından bir şeye ulaşmak için değildir. Senin dininin nişanelerini (öğretilerini) göstermek, beldelerinde işleri düzeltip rayına oturtmak, mazlum kullarına emniyet ve güvence kazandırmak ve İslam'ın farzlarına, Resulullah'ın sünnet ve hükümlerine amel olunması içindir. Sizler de bize yardım etmeyip hakkımızda insaflı olmazsanız, zalimler sizlere egemen olur ve Peygamber'inizin nurunu söndürmeye çalışırlar.
              ALLAH bize yeterlidir. O'na tevekkül etmişiz, O'na yönelmişiz ve dönüşümüz de O'nadır.
              "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

              Yorum


                #82
                Ynt: İmam Hüseyin'in (a.s) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

                Öğüt Ve Nasihat

                Ben size ALLAH'ın takvasına sarılmaya tavsiye ediyor, azabından korkutuyor ve nişanelerini gözünüzün önüne koyuyorum. Gelmesi sevilmeyen ve tadı kötü olan korkunç ve dehşetli ölüm gününün gelip çatmasına az kalmıştır. (O ölüm ki,) ruhunuzdan asılıp sizi amel etmekten tamamen koparır. Öyleyse yaşadığınız sürece onun ansızın gelecek belalarına hedefmişsiniz gibi, sıhhatinizi ganimet bilin, amel etmeye koşun.

                O (ölüm), sizi yerin üzerinden alıp içine bırakır, (yerin) üstünden düşürüp aşağısına salar. Ülfet ve beraberlikten koparıp vahşet ve yalnızlığa atar; rahatlık ve aydınlığından yerin karanlığına ve darlığına götürür. Orası öyle bir yerdir ki ne dostlar orada ziyaret edilir, ne hastaların yanına gidilir ve ne de yardım dileyenin yardımına koşulur.

                ALLAH o günün korkunç ve dehşetli anlarında bize ve sizlere yardımcı olsun, bizi ve sizi o günün azabından kurtarsın ve geniş mükâfatından bağışta bulunsun.
                Ey ALLAH'ın kulları! Eğer son menzil ve nihai maksat bu (ölüm ve kabir menzili) olsaydı, yine de amel ehli olan bir insanın, bütün fikirlerini ona ayırması, dünyasını unutması ve bu zorluklardan kurtulmak uğruna elinden geldiği kadar çaba göstermesi yeterdi.

                Oysa ki (bu ilk menzildir,) bundan sonra kişi yaptığı işlerin rehinesi ve hesabının tutsağıdır. Ne onu azaptan kurtaracak bir yardımcısı olur ve ne de onu savunacak bir destekçisi bulunur.

                "Artık o gün önceden iman etmeyen veya imanı var iken hayır bir amel yapmayanın imanı fayda vermez. Onlara de ki, siz bekleyin biz de bekliyoruz."[6]

                (Ey insanlar!) ALLAH'tan sakınmayı size vasiyet ediyorum. Zira ALLAH takvalı kimseyi, hoşlanmadığı durumdan kurtarıp hoşlandığı bir duruma götürmeyi ve ummadığı yerden rızkını vermeyi uhdesine almış ve garanti etmiştir.

                Öyleyse sakın kulların yaptıkları günahlardan dolayı onlara acıyan ve kendi günahının cezasından emin olan kimselerden olma. Zira ALLAH'ı aldatarak cennet kazanılmaz ve O'nun nimet ve sevabına; O'nun izniyle gerçekleşen itaatten başka bir yolla erişilmez.
                "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                Yorum


                  #83
                  Ynt: İmam Hüseyin'in (a.s) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

                  Kûfe'ye Doğru Hareket Edip Kûfe Halkının Vefasızlığını Gördüğünde Onlara Yazdığı Mektup [7]

                  ALLAH'a hamd, Peygamber'e salat ve selamdan sonra: Ey cemaât, kahrolup kederden kurtulmayasınız. Bizi yardımınıza çağırdığınızda biz koşarak size yardım etmeye geldik; sizse elimizdeki kılıcı kendi aleyhimize çektiniz; ortak düşmanımızı yakmak için tutuşturduğumuz ateşi bize karşı alevlendirdiniz. Dostlarınızın aleyhine ittifak edip, düşmanlarınıza destek oldunuz. Halbuki onlar ne aranızda bir adalet yaymışlardır, ne onların geleceğine bir ümidiniz vardır ve ne de bizde bir bid'at ve hata görülmüştür.

                  Yazıklar olsun size! Kılıç kınında iken, kalp rahat ve karar kesinleşmemişken bizi kendi halimize bırakmadınız; çekirge seli gibi süratle (bize) geldiniz ve kelebekler gibi uçuşup kaçtınız. Ey ümmetin tağutları, hiziplerden ayrı düşenler, Kur'ân'ı atanlar, şeytanın tükürükleri, sözleri tahrif edenler, sünnetleri söndürenler, zinayı nesebe karıştıranlar, ve Kur'ân'la alay edip onu parçalayanlar!

                  Yazıklar olsun size! ALLAH'a andolsun ki bu vefasızlık, sizin herkesçe bilinen tavrınızdır; damarlarınıza işlemiştir bu. Kökleriniz bundan kuvvet almıştır. Sizler, sahibinin boğazında kalan, ama gasıba tatlı bir lokma olan en kötü meyvesiniz. ALLAH'ın lâneti, antlaşma kesinleştikten sonra, ALLAH'ı kefil kılmakla birlikte onu bozanların üzerine olsun.

                  Bilin ki, zinazade oğlu zinazade (Ziyad oğlu Ubeydullah) bizi iki şeyden birini seçmeye mecbur bırakmıştır: Din veya zillet. Zilletse bizden uzaktır. Ne ALLAH, ne Resulü, ne mü'minler, ne bizi yetiştiren pâk etekler ve ne de izzetli ölümü alçak kimselere itaate tercih eden onurlu kimseler bunu bizden kabul etmezler. Ben düşmanın yırtıcılığına ve sayısının çokluğuna ve yardımcının yardımını kesmesine rağmen, bu az sayıdaki ailemle onlara doğru yürüyeceğim.

                  Bilin ki, (bu kavim benden sonra) ancak süvarinin bineğe bindiği bir süre miktarınca eğlenip durur ve daha sonra savaşın değirmeni onların aleyhine dönüp boyunları dara çekilir. İşte bu, babamın aleyhi's-selâm bana ilettiği bir vasiyettir. Kararınızı alın ve bana mühlet vermeden planınızı uygulayın.

                  "Rabbim ve Rabbiniz olan ALLAH'a tevekkül etmişim. Bütün canlı varlıklar, O'nun kudreti altındadır. Gerçekten Rabbimin yolu doğru ve muhkem yoldur." (Hud/56)
                  "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                  Yorum


                    #84
                    Ynt: İmam Hüseyin'in (a.s) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

                    Rum Padişahının Sorularına Verdiği Cevap

                    Rum padişahı tarafından gönderilen elçi, İmam Hüseyin aleyhi's-selâm'dan: "Samanyolu ve anne rahminde kalmadan ALLAH'ın yarattığı yedi şey nedir?" diye sorduğunda İmam aleyhi's-selâm güldü.
                    -Elçi: "Neden güldünüz" dedi.
                    -İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu: "Çünkü sen ilmin nihayeti açısından denizin ortasındaki çerçöpe benzeyen şeyler hakkında bana soru sordun. Samanyolu ALLAH'ın kavsidir. Anne rahminde yaratılmayan yedi şey ise: Onların ilki Adem, sonra Havva'dır, sonra da (ALLAH tarafından gönderilen) karga, İbrahim aleyhi's-selâm'ın koçu, (Salih aleyhi's-selâm'ın mucizesi olan) ALLAH'ın devesi, Hazret-i Musa aleyhi's-selâm'ın asâsı ve Hazret-i İsa ibn-i Meryem aleyhi's-selâm'ın yarattığı kuş."

                    Daha sonra elçi kulların rızkı hakkında soru sordu ve İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu: "Kulların rızkı dördüncü göktedir. ALLAH-u Teâla o rızkı istediği miktarda az veya çok olarak gönderir."

                    Yine elçi "Mü'minlerin ruhları nerede toplanıyor?" diye sorunca İmam şöyle buyurdu:
                    "Cuma geceleri Beyt-ül Makdisin büyük taşı altında toplanırlar. Çünkü o, ALLAH'ın en aşağıdaki ârşıdır; ALLAH-u Teâla yeri oradan genişletip yaymış, ona doğru dürecek ve oradan göğü yaratmaya yönelmiştir.
                    Kâfirlerin ruhları ise bu dünyada Yemen diyarının arkasında bulunan "Hadremut" çölünde toplanır. Sonra ALLAH-u Teâla bir ateş doğudan, bir ateş de batıdan gönderir; bunların arasında iki rüzgar vardır; bütün insanları Beyt-ül Makdis'te olan bu taşın yanına toplar.
                    Sonra onlar, bu taşın sağ tarafında hapsedilirler. Cennet takvalılar için yaklaştırılır. Cehennem ise yerlerin sınırında o taşın sol tarafındadır.
                    "Felak" (cehennem'in korkunç yerlerinden birisinin ismi) ve "Siccin" de oradadır; bütün insanlar o taşın yanından dağılacaktır. Cennete girecek olan o taşın kenarından cennete girecek, ve cehenneme girecek olan da yine o taşın kenarından cehenneme girecektir."
                    "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                    Yorum


                      #85
                      Ynt: İmam Hüseyin'in (a.s) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

                      Cihadın Kısımları

                      İmam'a: "Cihad sünnet mi, yoksa farz mı?" diye sorulunca şöyle buyurdular: "Cihad dört kısımdır; bunlardan ikisi farzdır, biri ancak farzla birlikte yapılan sünnettir, (diğer) biri de sünnettir. Farz olan cihadlardan biri insanın kendisini günahtan koruması için nefsi ile cihad etmesidir. İşte bu cihad, cihadların en büyüğüdür. Biri de yakınınızdaki kâfirlerle cihad etmektir ki, bu da farzdır.

                      Farzla birlikte yapılan sünnet cihad ise şöyledir: Düşmana karşı cihad etmek bütün ümmete farzdır. Zira cihadı terkederlerse, onlara azap gelir; (elbette) bu azap sadece millete gelir, (imama değil). İşte bu cihad imama sünnettir. (Yani, imama yalnız başına farz olmaz; halkın imamın yanında yer almasıyla farz olur.) Bunun haddi de imamın ümmetle beraber düşmana saldırıp onlara karşı cihad etmesidir.

                      Sünnet olan cihad ise, kişinin bir sünneti (genel bir âdeti) ayakta tutmak, uygulamak ve ihya etmek için çalışmasıdır. Bu yolda çalışmak ve çaba sarfetmek en faziletli amellerdendir. Çünkü bu (güzel olan) bir sünneti diriltmektir. Nitekim Resulullah salla'llâhu aleyhi ve alih buyurmuştur ki: "Kim güzel bir sünnet (âdet ve gelenek) bırakırsa, kıyamet gününe kadar o sünnetle amel edenlerin sevabı kadar ona sevap yazılır, ve amel edenlerin sevabından da bir şey eksilmeden."
                      "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                      Yorum


                        #86
                        Ynt: İmam Hüseyin'in (a.s) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

                        Tevhid

                        Ey insanlar! ALLAH'ı kendilerine benzeten "Marikinden" (dinden çıkmış olan insanlardan) kaçının. Bunların sözleri, Kitap ehlinden kâfir olanların sözlerine benziyor. Hayır, ALLAH'ın eşi ve benzeri yoktur. O duyan ve görendir; gözler O'nu görmez, fakat O gözleri görür. O latif ve habirdir (her şeyden haberdardır). Vahdaniyyeti ve azameti kendisine mahsus kılmıştır.

                        Bütün varlıklara meşiyyeti, iradeyi, kudreti ve ilmi O vermiştir. Hiçbir işte O'na karşı çıkacak bir muhalif, O'na denk olacak bir eş, O'na muhalefet edecek bir zıd, O'na benzeyecek bir adaş ve O'na intibak edecek bir benzer yoktur. Olaylar O'nu halden hale çevirmez; haller O'na cari olmaz; vücudunda hadiseler baş göstermez; hiçbir methedici O'nun azametinin künhüne varmaz ve ceberutu hiçbir kalbe yerleşmez. Çünkü eşyada O'nun hiçbir benzeri yoktur.

                        Akıl gücüyle düşünen bilginler de düşünceleriyle O'nun zatını idrak edemezler; hayır, sadece kalben tasdik ve gaybe imanla onu anlayabilirler. Çünkü O, yaratılanların hiçbir sıfatı ve niteliği ile vasıflandırılamaz. O tek ve ihtiyaçsızdır. O düşüncelerde tasavvur edilen her şeyden farklıdır. (Düşünceyle) ulaşılabilen şey Rabb olamaz. (Düşüncenin varabileceği şey ilah olmaz.) Hava ve havanın ötesinde bulunan bir şey de mâbud olamaz.

                        O her şeyde mevcuttur; ama onlarla sınırlanan ve onlarda gizlenen bir varlık gibi değil. Bütün şeylerden de ayrıdır; ama onlardan gayıp (habersiz ve uzak) olanın ayrılığı gibi değil, çünkü zıddı veya eşi olan (bir şey) kadir sayılmaz. Kadimliği zamanla olmadığı gibi, önü de belli bir yöne doğru değildir. Gözlerden gizli olduğu gibi, akıllardan da gizlidir.

                        Yeryüzündekilerden gizli olduğu gibi göktekilerden de gizlidir. Yakınlığı değerli kılması ve uzaklığı ise küçümsemesidir. Ne mekân O'nu sınırlar ne de zaman; eğer'le de şartlanmaz. Yüceliği, yükseğe çıkmakla olmadığı gibi, gelmesi de yer değiştirmekle değildir.

                        Yoku var eder; varı da yok. Bu iki sıfat hiçbir zaman O'ndan başkasında bulunmaz. Düşünce yalnız varlığına varır, O'na iman edebilir; ama vasfından acizdir. Sıfatlar O'nunla sıfat kazanır, O sıfatlarla sıfat kazanmaz. Tarifler O'nunla tarif edilir, O tariflerle tarif edilmez. İşte O, öyle bir ALLAH'tır ki onun ismini taşıyan biri yoktur, münezzehtir; hiçbir şey O'nun gibi değildir; duyan ve görendir.
                        "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                        Yorum


                          #87
                          Ynt: İmam Hüseyin'in (a.s) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

                          Kısa Sözleri

                          1- Kerbela'ya doğru hareket ettiklerinde şöyle buyurdularoğrusu bu dünya değişip tanınmaz olmuş ve bütün iyiliklerine sırt çevirmiş; kabın dibindeki azıcık kalıntı sudan ve havası ağır olan otlaktaki gibi alçak yaşantıdan başka bir şey kalmamıştır.
                          Hakka amel edilmediğini ve batıldan da kaçınılmadığını görmüyor musunuz? Böyle bir durumda mü'minin ölümü arzulaması haktır. Ben ölümü saadet, zalimlerle yaşamayı ise alçaklık biliyorum.
                          İnsanlar dünya kullarıdır; din ise onların dillerine bir yalaktır; dinin sayesinde geçimlerini sağladıkları müddetçe onu koruyup gözetirler; (ama) zorluklarla imtihan edildiklerinde dindarlar azalır.[8]

                          2- Yanında başkasının gıybetini eden bir adama şöyle buyurdu: "Ey adam! Gıybet etmekten sakın. Çünkü gıybet, cehennem köpeklerinin katığıdır."

                          3- Bir adam İmam'ın nezdinde: "Liyâkatli olmayan birine ihsan yapıldığında zayi olur." dediğinde İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu: "Hayır! Öyle değildir; ihsan hem iyilere ve hem de kötülere yağan yağmura benzer."

                          4- ALLAH, gücünü aldığı kimseden itaat istemediği gibi, teklif yükünü de ondan kaldırır.

                          5- Bazıları ALLAH'tan bir şey umarak ibadet ederler; bu tacirlerin ibadetidir. Bazıları da korkarak ibadet ederler; bu da kölelerin ibadetidir. Bazıları ise ALLAH'a şükür olarak ibadet ederler; bu da hür insanların ibadetidir; işte en faziletli ibadet budur.

                          6- Bir adam İmam aleyhi's-selâm'a selam vermeden: "Nasılsınız? ALLAH âfiyet versin." dediğinde şöyle buyurdu: "Evvel selam, sonra kelam. ALLAH sana da âfiyet versin." Daha sonra buyurdular ki: "Selam vermedikçe hiçbir kimseye konuşma müsaadesi vermeyin."

                          7- ALLAH'ın, kendi kulunu istidracı (gafil avlaması), ona bol nimet verip şükretmekte başarısız kılmasıdır. (Fırsatı elinden kaçıncaya kadar nimetle meşgul olup velinimetini hatırlamamasıdır.)

                          8- Abdullah ibn-i Zübeyr,[9] Abdullah ibn-i Abbas'ı Yemen'e sürgün ettiğinde, İmam aleyhi's-selâm ona şöyle bir mektup yazdı: "ALLAH'a hamd, Peygamber'e salat ve selamdan sonra: Zübeyr oğlunun, seni Tâif'e sürgün etme haberi bana ulaştı; ALLAH bu vesileyle ismini yüceltip günahını affetti. Şüphesiz salih insanlar, bela ve zorluklara duçar olurlar. Eğer ALLAH sadece iyi işlerle seni mükâfatlandırsaydı, sevabın az olurdu. ALLAH-u Teâla, musibet vakti sabır, nimet vakti ise şükretmeyi bize ve size mukadder eylesin ve kıskanç olan düşmanı ebedi olarak (musibete uğradığımızdan dolayı) sevindirmesin.

                          9- Bir adam gelip İmam aleyhi's-selâm'dan yardım istediğinde İmam şöyle buyurdu: Ağır bir borcu, gücü aşan yüklü bir tazminatı ödemek ve aşağılayıcı fakirlik dışında ağız açmak doğru değildir. O adam: "Bunlardan biri için gelmişim" dediğinde, İmam aleyhi's-selâm kendisine yüz dinar verilmesini emretti.

                          10- İmam aleyhi's-selâm oğlu Seccad aleyhi's-selâm'a şöyle buyurdu: "Ey oğlum! ALLAH'tan başka yardımcısı olmayan kimseye zulmetmekten sakın."

                          11- Adamın biri: "Rabbinin nimetini ise durmadan an."[10] ayetinin anlamının ne olduğunu sorduğunda İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdular: "ALLAH-u Teâla, din hususunda ona (Peygamber'e) bağışta bulunduğu nimetleri sürekli anmasını emretmiştir."

                          12- Ensardan birisi İmam aleyhi's-selâm'a ihtiyacını karşılaması için ricada bulunmak istediğinde, İmam şöyle buyurdu: "Ey ensari kardeş, yüzünün suyunu dökme, isteğini bir kâğıda yaz, ben ALLAH'ın izniyle seni sevindirecek bir şey yaparım." Ensari şöyle yazdı: "Ya Eba Abdillah, filan adamın benden beş yüz dinar alacağı vardır, beni sıkıştırıyor; durumum düzelinceye kadar bana mühlet vermesi hakkında onunla konuş." İmam aleyhi's-selâm mektubu okuyup evine girdi ve içerisinde bin dinar olan bir kese getirip şöyle buyurdu: "(Bu) beş yüz dinarla borcunu öde, geri kalan beş yüz dinarla da geçimini sağla. Bu üç kimsenin dışında hiç kimseye ağız açma: Dindar, yiğit ve soylu. Çünkü dindar kendi dinini koruması için ihtiyacını karşılar. Yiğit de (seni ümitsiz etmeyi) kendi yiğitliğine sığdırmaz, utanır. Soylu ise ihtiyacın için yüzünün suyunu dökmeye mecbur kaldığını bildiğinden, haysiyetini korumak için seni eli boş geri çevirmez."

                          13- Kardeşler dört kısımdır: 1- Sena ve kendine yararı olan. 2- Sena yararı olan. 3- Senin zararına olan. 4- Ne sana ve ne de kendine yararı olan.
                          "Bunlardan maksat nedir?" diye sorulduğunda; İmam aleyhi's-selâm şöyle buyurdu: Senin ve kendi yararına olan kardeş, davranışıyla kardeşliğin sürekli olmasını isteyip yok olmasını istemeyen kardeştir. Böyle bir kardeşlik hem senin, hem de onun yararınadır. Çünkü kardeşlik devam ederse, her ikisinin hayatı tatlı olur, bozulduğu takdirde de kökten batıl olur (her ikisi zarar görür). Senin yararına olan kardeş de kendisini tamahkârlıktan uzaklaştırıp sırf kardeşlik için sana ilgi gösteren ve dünyevi hiçbir yarar ve çıkar gözetmeyen kardeştir. İşte bu kardeş tüm vücuduyla senin yararınadır. Senin zararına olan kardeş de felaket ve sıkıntıya düşmeni bekleyen, sırlarını açan, kabileler arasında adına yalan uyduran ve kıskançlar gibi de yüzüne bakan kardeştir. Yegane ALLAH'ın lâneti bu kardeşin üzerine olsun. Sana ve kendine yararı olmayan kardeş de ALLAH'ın, vücudunu ahmaklıkla doldurduğu ve rahmetinden uzaklaştırdığı kimsedir. (Böyle bir adamın) kendisini sana tercih ettiğini ve senin yanında olan şeye cimrilikle göz diktiğini görürsün.

                          14- Kabul görmenin belirtilerinden biri akıllılarla birlikte oturmaktır. Kâfirden gayrisiyle çekişmek cahillik alametlerinden biridir. Alimin nişanelerinden biri de kendi sözünü eleştirmesi ve muhtelif görüşlerin hakikatinden haberdar olmasıdır.

                          15- Mü'min, ALLAH'ı kendisine sığınak, sözünü ise ayna edinir; bazen mü'minlerin, bazen de gaddarların sıfatına bakar; onların sıfatlarından incelikler elde eder, kendisini iyice tanır, üstün zekâsıyla yakin makamına ulaşır ve nefsini temizlemekte de güçlü olur.

                          16- Özür dilenecek hareketten sakın. Zira mü'min ne suç işler ve ne de özür diler, ama münafık her gün suç işleyip özür diler.

                          17- Selamın yetmiş hasenesi (sevabı) vardır; altmış dokuzu selam verene, biri ise selamın cevabını alan kimseyedir.

                          18- Gerçek cimri, selam vermekte cimrilik yapan kimsedir.
                          ALLAH'a isyan ederek bir şeye ulaşmak isteyen kimse umduğundan uzaklaşarak, korktuğu şeye yaklaşmaktadır.
                          __________________________
                          Dipnotlar:
                          [1]- Emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker hakkında Hazret-i Hüseyin aleyhi's-selâm'dan nakledilen bu hutbe Hazret-i Ali aleyhi's-selâm'dan da nakledilmiştir.
                          [2]- Maide/63.
                          [3]- Maide/78-79.
                          [4]- Maide/44.
                          [5]- Tevbe/71.
                          [6]- En'am/158.
                          [7]- Hz. Hüseyin'in kıyamını anlatan mekatil kitaplarında bu mektup, Hazret-i Hüseyin aleyhi's-selâm'ın âşura gününde Kufe halkına hitaben buyurduğu bir hutbe olarak nakledilmiştir.
                          [8]- İmam aleyhi's-selâm bu kısa konuşmayı Kerbela'ya giderken yapmıştır.
                          [9]- Abdullah ibn-i Zübeyr hicri 65'de, yani Kerbela vakıasından 5 yıl sonra Mekke'de hilafete ulaştı. Binaenaleyh bu mektubun, İmam Hüseyin aleyhi's-selâm'dan olması mümkün değildir. Bu mektubun, Hz. Seccad aleyhi's-selâm'dan olması daha muhtemeldir. Abdullah ibn-i Abbas'ın, hadisin metninde zikredildiği gibi ve tarih kitaplarının da naklettiğine göre, sürgün edildiği yer "Tâif"dir; Yemen'le hiçbir ilişkisi yoktur.
                          [10]- Duha/11.
                          "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                          Yorum


                            #88
                            Ynt: İmam Hüseyin'in (a.s) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

                            Hz. Peygamber'in İmam Hüseyin'in Şahadetinden Haber Vermesi

                            [color=limegreen]Hz. Peygamber (s.a.a), gülü olan İmam Hüseyin'in şahadetini Müslümanların arasında yaydı, onlar da onun şahadetine yakin etmiş oldular. İbn-i Abbas şöyle diyor: "Biz, Hüseyin b. Ali'nin Taff (Kerbela)'da öldürüleceği hususunda şüphe etmiyorduk; Peygamber'in Ehl-i Beyt'i de bu konuda ittifak içerisinde idiler."[1]

                            Şüphesiz Hz. Peygamber (s.a.a), aziz torununun yakında, şiddetinden dağların eriyeceği çok büyük musibet ve kederlerle karşılaşacağını gökten haber alınca, çok acıklı bir şekilde ona ağlamaya başladı. Şimdi bu konuya değinen bir takım hadis ve rivayetleri sizlere aktarmaya çalışacağız. Onlardan bazıları şunlardır:

                            1- Haris kızı Ümm'ül- Fazl şöyle diyor: "Hüseyin (a.s) kucağımda olduğu halde Resulullah'ın (s.a.a) yanına vardım. Daha sonra yüzünü benden çevirerek gözlerinden yaşlar aktı. Arzettim ki: "Ey ALLAH'ın nebisi! Babam ve annem sana feda olsun, ne olmuş, neden ağlıyorsun?" Buyurdular ki: "Cebrail yanıma gelerek, ümmetimin, (Hüseyin'e işaret ederek) bu oğlumu öldüreceğini bana haber verdi."

                            Derken Ümm'ül- Fazl, bağırıp çağırarak imdat diledi ve giderek şöyle diyordu: "Bu öldürülecek! Yani Hüseyin!"

                            Peygamber (s.a.a) sözünün devamında şöyle buyurdular: "Evet, Cebrail, onun kızıl renkli türbetinden (toprağından) bana bir miktar getirdi."[2]
                            Ümm'ül- Fazl, şiddetle ağlamaya başladı, Peygamber (s.a.a) de onun hüzün ve kederine ortak oldu.

                            2- Müminlerin annesi Ümmü Seleme şöyle diyor:
                            Bir gece Resulullah (s.a.a) uyumak için yan üzere yattı. Derken ıstıraplı bir halde uykudan uyandı. Daha sonra yine yan üzere yattı. Sonra elinde kırmızı bir toprak olduğu halde uyandığını ve onu öptüğünü gördüm.[3] "Ya Resulellah! Bu türbet nedir?" diye sordum. Buyurdular ki: "Cebrail bana bu öğlumun –yani Hüseyin'in- lrak'ta öldürüleceğini haber verdi. Cebrail'e; "Öldürüleceği yerin toprağını bana göster" dedim. İşte bu, o yerin toprağıdır." [4]

                            3- Ümmü Seleme şöyle rivayet ediyor:
                            "Bir gün Resulullah (s.a.a) evimde oturmuştu. Birden şöyle buyurdu: "Kimse yanıma gelmesin!" Ben de kimsenin içeri girmemesi için gözetlemeye başladım. Derken Hüseyin (a.s) içeri girdi. Bu esnada Resulullah'ın içini çekerek tıkına tıkına ağlamasını duydum. Hüseyin Resulullah'ın kucağında –veya yanında- idi. Hazret öylece ağlıyordu. Arzettim ki: "ALLAH'a and olsun ki, haberim olmaksızın içeri girdi…"

                            Hz. Peygamber (s.a.a) buyurdular ki: "Cebrail bizimle evdeydi. Bana; Hüseyn'i seviyor musun?" diye sordu. Ben de; "Evet" dedim. Sonra dedi ki: "Bil ki, şüphesiz senin ümmetin onu, Kerbela denilen yerde öldürecektir." Derken Cebrail, Kerbela toprağından (bir avuç) alıp Hz. Peygamber'e gösterdi."[5]

                            4- Aişe şöyle diyor: "Hüseyin b. Ali, Resulullah'ın, vahiy nazil olduğu bir sırada içeri girdi. Derken Resulullah'ın yüzü yere kapanmış olduğu halde O'nun üzerine sıçradı. Cebrail; "Ya MUHAMMED, onu seviyor musun?" dedi. Peygamber (s.a.a); "Oğlumu nasıl sevmem?" buyurdu. Cebrail; "Şüphesiz ümmetin, senden sonra onu öldürecektir" dedi. Sonra Cebrâil, elini uzatarak beyaz bir toprak getirip Hz. Peygamber'e vererek şöyle dedi: "Bu oğlun, bu yerde katledilecek, o yerin ismiyse Taff (Kerbela)'dır."

                            Cebrail, Resulullah'ın yanından ayrıldığında, hazret, toprak elinde olduğu halde ağlıyordu. Sonra şöyle buyurdu: "Ey Aişe, Cebrail bana oğlum Hüseyin'in Taff denilen yerde öldürüleceğini haber verdi. Şüphesiz ümmetim benden sonra fitneye düşecektir."
                            Daha sonra Resulullah (s.a.a), ağladığı halde, içerisinde Ali, Ebubekir, Ömer, Huzeyfe, Ammar ve Ebuzer'in de bulunduğu ashabının yanına döndü. Onlar; "Ya Resulellah, seni ağlatan şey nedir?" diye sorduklarında şöyle buyurdular: "Cebrail bana, oğlum Hüseyin'in benden sonra Taff denilen yerde öldürüleceğini haber verdi ve bu toprağı bana getirdi ve mezarının orada olacağını da bana bildirdi." [6]

                            5- Hz. Peygamber'in eşlerinden biri olan Cehş kızı Zeynep şöyle diyor: "Hz. Peygamber (s.a.a) benim yanımda uyumuştu, Hüseyin de evde elleri ve karnı üzerinde yürüyordu. Ben ondan gaflet edince gelerek Peygamber'in karnının üzerine çıktı. Daha sonra Resulullah (s.a.a) onu kucağına alarak namaza durdu. Rükû ve secdeye vardığında onu yere bırakıyordu, kalktığında ise yine onu kucağına alıyordu. Oturduğunda onu çağırıyor ve ellerini kaldırıyordu. Peygamber (s.a.a) namazı tamamlayınca; "Ya Resulellah! Diğer zamanlarda yapmanı görmediğim bir işi bugün yaptığını gördüm" dedim. Buyurdular ki: "Cebrail yanıma gelerek oğlumun katledileceğini bana haber verdi. Ben de; "O halde bana göster" dedim. Derken o da bir (avuç) kırmızı toprak bana getirdi." [7]

                            6- İbn-i Abbas şöyle rivayet ediyor: "Hüseyin (a.s), Hz. Peygamber'in (s.a.a) kucağında idi. Derken Cebrail; "Onu seviyor musun?" diye sordu. Hz. Peygamber; "Nasıl onu sevmem, oysa o kalbimin meyvesidir" buyurdu. Cebrail; "Şüphesiz ümmetin onu yakında öldürecektir. Onun kabrinin toprağından sana göstereyim mi?" dedi. Sonra onun kabrinin toprağından bir avuç getirdi. O toprak, kımızı bir topraktı.[8]

                            7- Ebu Ümame şöyle rivayet ediyor: "Resulullah (s.a.a) zevcelerine; "Bu çocuğu (Hüseyin'i) ağlatmayın" diye buyurdu. Sonra şöyle ekliyor: Ümmü Seleme'nin günü (sırası) olduğu bir zamanda Cebrail Hz. Peygamber'e nazil oldu. Resulullah (s.a.a) içeri girerek Ümmü Seleme'ye; "Hiç kimsenin yanıma gelmesine izin verme" diye emretti. Bu sırada Hüseyin (a.s) geldi. Resulullah'ı odada görünce içeri girmek istedi. Ama Ümmü Seleme onu tutarak kucağına aldı ve bir şeyler söyleyerek onu sakinleştirmeye çalıştı. Fakat ağlaması şiddetlenince onu bıraktı. Hüseyin de içeri girerek (gidip) Resulullah'ın kucağında oturdu. Bu sırada Cebrail Hz. Peygamber'e; "Şüphesiz ümmetin bu oğlunu öldürecektir" dedi.

                            — Peygamber (s.a.a): "Bana iman ettikleri halde mi onu öldürecekler?"

                            — Cebrail: "Evet, onu öldürecekler."

                            Sonra Cebrail, Hz. Peygamber'e (bir avuç) toprak vererek; "Böyle bir yerde ve bu şekilde öldürülecektir" dedi. Derken Resulullah (s.a.a), Hüseyin'i bağrına basarak perişan ve üzgün bir halde (evde) dışarı çıktı.

                            Ümmü Seleme, Resulullah'ın çocuğu içeriye bıraktığından dolayı sinirlendiğini zannederek şöyle dedi: "Ey ALLAH'ın Peygamberi, fedan olayım! Şüphesiz siz bize; "Bu çocuğu ağlatmayınız" diye buyurdunuz ve bana da; "Kimseyi içeriye bırakmayın" diye emr etiniz. Derken Hüseyin geldi ve (ağladığından dolayı) onu serbest bıraktım."

                            Hz. Peygamber (s.a.a) onun cevabını vermeden, çok üzüntü ve kederli bir şekilde ashabının yanına giderek onlara hitaben; "Şüphesiz ümmetim bunu (Hüseyin'i) öldürecektir" diye buyurdu.

                            Ebubekir ve Ömer, Resulullah'ın yanına giderek; "Ey ALLAH'ın Peygamberi, mümin oldukları halde mi öldürecekler?" diye sorduklarında, Hz. Peygamber; "Evet, bu da, üzerinde öldürülecek olsan topraktır…" [9] buyurdular.

                            8- Enes b. Haris şöyle rivayet ediyor: "Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular: "Benim bu oğlum (yani Hüseyin), Kerbela denilen yerde öldürülecektir. O halde sizlerden buna şahit (hazır) olan, ona yardımda bulunsun." Hüseyin (a.s) Kerbela'ya doğru yola çıktığında, Enes de onunla çıktı ve onun yanında şehit oldu."[10]

                            9- Ümmü Seleme şöyle diyor: "Hasan ve Hüseyin benim evimde Resulullah'ın önünde oynuyorlardı. Bu sırada Cebrail nazil olarak; "Ey MUHAMMED! Ümmetin, senden sonra, (Hüseyin'e işaret ederek) bu oğlunu öldürecektir" dedi. Derken Resulullah (s.a.a) ağladı ve Hüseyin'i bağrına bastı. Hz. Peygamber'in elinde (bir miktar) toprak vardı, onu koklayarak şöyle diyordu. "Bu toprak, kerb (gam-üzüntü) ve belâ kokuyor." Sonra onu Ümmü Seleme'ye vererek şöyle buyurdular: "Bu toprak kana dönüştüğünde, bil ki oğlum (Hüseyin) öldürülmüştür."

                            Ravi diyor ki: "Ümmü Seleme onu bir şişenin içerisine bıraktı ve her gün onunla ahitleşir (ona uğruyor) ve şöyle diyordu: "Şüphesiz kana dönüşeceğin gün çok büyük bir gündür."[11]

                            10- Resulullah (s.a.a) rüyasında, alacalı bir köpeğin, hazretin kanını yaladığını gördü. Hazret rüyasını, alacalı birisinin oğlu Hüseyin'i öldüreceğine yorumladı. Hz. Peygamber'in rüyası, abraş hastalığına yakalanmış olan habis Şimr b. Cevşen'in İmam Hüseyin'i öldürmesiyle gerçekleşmiş oldu.[12]

                            Bunlar, Hz. Peygamber'in, torunu ve gülü olan İmam Hüseyin'in şahadetini bildiren hadislerden örneklerdi. Bu hadislerden, Hz. Peygamber'in (s.a.a), bu elemli faciaya ne kadar üzüldüğünü anlamak mümkündür.
                            _________________________
                            Kaynaklar:
                            [1] - Mecma'uz- Zevaid, c. 9, s. 201; Siyer-i A'lam'in- Nübela, c. 3, s. 191; Zehair'ul- Ukba, s. 143
                            [2] - a.g.e, s. 176
                            [3] -İşte Şia, Resulullah'ın (s. a.a) öptüğü Kerbela toprağına secde etmektedir.
                            [4] - Kenz'ul- Ummal, c. 7, s. 106; Siyer-i A'lam'in- Nübela, c. 3, s. 15; Zehair'ul- Ukba, s. 148
                            [5] - Kenz'ul- Ummal, c. 7, s. 106; el-Mucem'ul- Kebir, Tabaranî, c. 3, s. 106
                            [6] - Mecma'uz- Zevaid, c. 9, s. 187
                            [7] - a.g.e, s. 189
                            [8] - a.g.e, s. 191
                            [9] - Tarih-i İbn-i Verdî, c. 1, s. 173-174
                            [10] - Tarih-i İbn-i Verdi, c. 1, s. 173-174.
                            [11] - Macem'ul- Kebir, Tabaranî, c. 3, s. 108; İmam Hüseyin'in Hayatı bölümü.
                            [12] - Tarih'ul- Hamis, c. 2, s. 334
                            "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                            Yorum


                              #89
                              Ynt: İmam Hüseyin'in (a.s) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

                              İmam Hüseyin (a.s)'a Ağlamakla İlgili Hadisler

                              Ehl-i Sünnet ve Şia kitaplarında İmam Hüseyin (a.s)'a ağlamak ve O'na yas tutmakla ilgili oldukça çok hadis vardır. Ama biz o hadislerden bir kaçını okuyuculara aktarmaya çalışacağız. Bu konuda daha fazla bilgi edinmek isteyen, bu konuda yazılmış olan Arapça ve Türkçe kitaplara başvurabilirler.

                              Hafız Ahmed b. Hüseyin Beyhaki, Umeyr kızı Esma'dan şöyle naklediyor:
                              "Hüseyin dünyaya geldiğinde Resulullah (s.a.a) yanıma gelerek; "Ey Esma! Çocuğumu bana getir" diye buyurdu. Ben Hüseyin'i beyaz bir kundağa sararak Resulullah'a götürdüm. Resulullah (s.a.a) onun sağ kulağına ezan, sol kulağına ikamet okuduktan sonra Hüseyin'i bana verdi ve ağlamaya başladı. Resulullah'a; "Anam babam sana feda olsun Ey ALLAH'ın Resulü, ağlamanızın sebebi nedir?" diye sorduğumda, alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber; "Bu çocuğuma (İmam Hüseyin'e) ağlıyorum" diye cevap verdi..."[1]

                              Hakim Nişaburi, Haris'in kızı Ümm'ül- Fazl'dan şöyle rivayet ediyor:
                              "...Bir gün Hüseyin (a.s)'ı Hz. Resulullah (s.a.a)'in yanına götürüp onu Peygamber'in kucağına verdiğimde Hazretin yüzünü diğer tarafa çevirerek ağladığını gördüm. Bunun üzerine; "Ya Resulellah! Anam babam sana feda olsun, size ne oldu (niçin ağlıyorsunuz?) diye sorduğumda şöyle buyurdular:
                              "Cebrail şimdi yanıma gelerek ümmetimin bu çocuğumu öldüreceğini bana haber verdi... Daha sonra Cebrail Hüseyin'in katligahından kan renkli olan bir avuç toprak bana getirdi."[2]

                              İbn-i Sa'd "Tabakat'ul- Kubra" adlı kitabında Aişe'den şöyle naklediyor:
                              "Resulullah (s.a.a)'in bir gün uyuduğu sırada Hüseyin içeriye girdi ve Resulullah'a doğru yürümeğe başladı. Ben onu Resulullah'dan uzaklaştırıp işimin başına döndükten sonra Hüseyin tekrar iki alem serverinin yanına yaklaştı. Bu sırada Hz. Peygamber ağlar bir şekilde uykudan uyandı. Niçin ağlıyorsunuz? dediğimde; "Cebrail Hüseyin'in şehit düşeceği yerin toprağını bana gösterdi. ALLAH'ın gazabı onun kanını dökenlere çok şiddetlidir" diye buyurdu..."[3]

                              Ahmed b. Hanbel Müsned'inde[4] Abdullah b. Neci'den, o da babasından şöyle naklediyor:
                              "Hz. Ali (a.s) ile Sıffîn savaşına hareket ediyorduk. "Neyneva" denen yere vardığımızda Hz. Ali şöyle seslendi: "Ey Eba Abdillah! (İmam Hüseyin'in künyesi) Fırat nehri kenarında sabırlı ol! Ey Eba Abdillah, sabırlı ol!"

                              Neci diyor ki: Meselenin ne olduğunu sorduğumda Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdular:
                              "Bir gün Resulullah (s.a.a)'in yanına vardığımda O'nun ağladığını gördüm ve; "Ey ALLAH'ın Peygamber'i sizi birisi sinirlendirdiğinden dolayı mı ağlıyorsunuz?" diye sorduğumda şöyle buyurdular:

                              "Hayır, Cebrail sen gelmeden biraz önce buradan gitti ve Hüseyin'in Fırat nehrinin yanında şehit olacağı haberini bana verdi. Cebrail bana; "O'nun (Hüseyin'in) türbesini görmek ister misin?" dediğinde "Evet" dedim. O da elini uzattı ve bana bir avuç toprak verdi. İşte bu yüzden ağladım."[5]

                              İmam Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
                              "Ali b. Hüseyin (a.s), yirmi (başka bir hadise göre kırk) yıl boyunca babasına ağladı. Önüne ne zaman yemek bırakılsaydı ağlardı. Bir defasında

                              İmam'ın hizmetçisi şöyle dedi:
                              "Ey Resulullah'ın oğlu, canım sana feda olsun, ben helak olmanızdan korkuyorum." İmam (a.s) şöyle buyurdular: "Ben üzüntü ve kederimi ALLAH'a açıyorum; ben Fatıma (a.s)'ın evlatlarının katligahını hatırladığımda, üzüntü nefesimi tıkıyor."

                              Başka bir rivayette de kölenin İmam Zeyn'ul- Abidin (a.s)'a şöyle dediği nakledilmiştir:
                              "Ey mevlam! Üzüntünüzün son bulma zamanı ulaşmamış mıdır?" İmam (a.s) onun bu sözüne karşılık şöyle buyurdular:

                              "Vay senin haline! Yakub b. İshak (a.s) peygamber oğlu bir peygamber idi; onun on iki oğlu vardı, ALLAH Teala onlardan birini gaybete çekince ağlamaktan gözlerine ak indi, gamdan beli büküldü; oysa oğlu dünyada yaşıyordu. Ama ben babam, kardeşim, amcam ve ailemden olan on yedi kişinin etrafımda katledilmiş naaşlarını gördüm; o halde benim gam ve hüznüm nasıl son bulabilir!"[6]
                              ___________________
                              Dipnotlar:
                              [1] - Maktel'ul-Huseyn, c. 1, s. 87-88. Zehair'ul-Ukba, s. 119.
                              [2] - Müstedrek'us-Sahihayn, c. 3, s. 176. Hz. Peygamber'in Ümmü Seleme'nin evinde ağladığını anlatan diğer kaynaklar da şunlardır: Zehair'ul-Ukba, s. 147. Fusul'ul-Muhimme, s. 154. Sırat'us-Seviyy, s. 94. Mecma'uz- Zevaid, c. 9, s. 118-119. Kenz'ul-Ummal, c. 6, s. 223. Müstedrek'us-Sahihayn, c. 4, s. 398.
                              [3] - Hz. Peygamber'in Aişe'nin evinde bulunduğu zamanlar Hüseyin'e ağladığı şu kaynaklarda da geçmektedir:
                              Mucem'ul-Kebir; Hz. Hüseyin'in hayatıyla ilgili bölüm. Müsned-i Ahmed, c. 6, s. 294. Haysemi "el-Mecma", c. 9, s. 187. Sevaik'ul-Muhrika, s. 115. Mecma'uz Zevaid, c. 9, s. 187-188. Suyuti "Hasais", c. 2, s. 125-126.
                              [4] - Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c. 1, s. 60-61'de.
                              [5] - Müsned-i Ahmed, c. 2, s. 60-61. El- Musannef, c. 12; Tabakat-ı İbn-i Sa'd; Müsned-i Ebu Ya'li; Mucem'ul-Kebir; Zehair'ul-Ukba, s. 148; Cami'us-Sağir, c. 1, s. 13; Sevaik'ul-Muhrika, s. 115.
                              [6] - Bihar'ul-Envar, c. 46, s. 108.
                              "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                              Yorum


                                #90
                                Ynt: İmam Hüseyin'in (a.s) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri

                                İMAM HÜSEYİN (A.S)'İN KIYAMININ SEBEPLERİ

                                İmam Hüseyin (a.s)'ın kıyamının sebeplerini O'nun kendi sözlerinde aramak gerekir. İmam Hüseyin (a.s)'ın kendisi ne için kıyam ettiğini herkesten daha iyi biliyordu. İmam Hüseyin (a.s) Mervan'nın; "Hemen Yezid'e biat et; çünkü bu iş, hem dinin hem de dünyan için daha faydalıdır" sözüne karşılık şöyle buyurdular: "İnna lillah ve inna ileyhi raciun. Müslümanlar, Yezid gibi bir hükümdara duçar olduğunda artık İslam'la vedalaşmak gerekir..." [1]

                                İmam Hüseyin (a.s) "Beyza" konağında bir fırsat bularak Hürr'ün askerlerine bazı gerçekleri anlatıp kıyam ve hareketinin asıl sebebini şöyle açıklamıştır:

                                "Ey insanlar! Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki: "Kim ALLAH'ın haramını helal bilen, ahdini bozan, Resulünün sünnetine muhalif olan, kulları arasında günah ve haksızlık yapan zalim bir yönetici görür, ameli ve sözüyle ona karşı muhalefet etmezse ALLAH Teala böyle bir adamı, o zalimi sokacağı yere (cehenneme) sokar."

                                Ey insanlar! Bilin ki bunlar (Beni Ümeyye) ALLAH'ın itaatini terk edip şeytanın itaatine sarıldılar. Fesadı yayıp İlahi sınırları tatil ettiler. Fey'i (Peygamber'in ailesine mahsus olan ganimeti) kendilerine ayırdılar. ALLAH'ın haramını helal, helalını da haram ettiler. Ben Müslüman toplumu hidayet etmeğe ve onlara önderlik yapmaya, ceddimin dinini değiştiren fasitlerden daha layığım..." [2]

                                Kays b. Eş'as; "Neden Yezid'e biat etmiyorsun?" dediğinde İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurdular:
                                "ALLAH'a andolsun ki, ben onlara zillet elini vermeyeceğim; köleler gibi de önlerinden kaçmayacağım." [3]

                                İmam Hüseyin (a.s), "Aşura" günündeki ikinci konuşmasında şöyle buyurdu:

                                "Bilin ki zina zade oğlu zina zade (Ubeydullah b. Ziyad) bizi iki şey; "Kılıç ve zillet" arasında bırakmıştır; zillete gelince o bizden uzaktır; ne ALLAH, ne Peygamberi, ne de müminler bunu kabul ederler, ne etekleri pâk ve tahir olan anneler (Hz. Fatıma ve Hz. Hatice), ne de izzet-i nefsi olan kimseler alçak kimselerin itaatini kerim kişilerin şahadetine tercih etmeği reva görürler. Bilin ki ben hücceti tamamladım ve size olan inzar görevimi yerine getirdim. Ben aile fertlerimin azalmasına ve yardımcıların da yardım etmemesine rağmen hedefime doğru yürümeğe devam edeceğim." [4]

                                İmam Hüseyin (a.s) kardeşi MUHAMMED-i Hanefiyye'ye verdiği vasiyetnamesinde şöyle yazmıştır:

                                "...Ben azgınlık, makam, fesat, ve zulüm yapmak için Medine'den ayrılmadım. Ben ceddimin ümmetini ıslah etmek, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak, ceddim Resulullah (s.a.a) ve babam Ali (a.s)'ın yolunda devam etmek için kıyam ettim. Öyleyse kim bu gerçeği benden kabul ederse (bana itaatte bulunursa), ALLAH'ın yolunu kabul etmiştir; kim de reddederse, ALLAH benimle bu kavmin arasında hükmedene kadar sabrederim (kendi yolumu tutup giderim); ALLAH hükmedenlerin en hayırlısıdır..." [5]
                                "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X