Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

MEHDİ İNANCININ TARİHİ

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #46
    Ynt: MEHDİ İNANCININ TARİHİ


    EHL-İ BEYT'İN HADİSLERİ BÜTÜN MÜSLÜMANLAR İÇİN HÜCCETTİR


    Bu noktada bazı sünnı kardeşler "Sızın hadisleriniz gerçekten de Mehdı'yı çok güzel bir şekilde tarif ve tavsif etmiştir. Ama ne yazık ki bizim gibi sünnı olan insanlara göre bu hadisler ve imamlarınızın söz ve amelleri geçerli ve muteber değildir." diyebilirler.

    Ben burada kimseye velayet ve imamet mevzuunu ispat etmek istemiyorum, ancak şu mevzuyu hatırlatmak istiyorum ki Ehl-ı Beyt'ın sözleri bütün müslümanlar için muteber ve hüccettir, ister onları imam olarak kabul etsin, ister etmesin! Zira sünnı ve şıılerın sıhhatinde ittifak ettikleri bir çok kesin hadislerde Hz. Resul-ı Ekrem (s.a.a), Ehl-ı Beyt'ını müslümanlara ilmi bir merci olarak tanıtmış, söz ve amellerim sahih kabul etmiştir. Örneğin:
    Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Ben aranızda iki değerli şey bırakıyorum ki onlara sarıldıkça asla sapmazsınız. Bu ikisinden birisi Allah 'in Kitabıdır ki yer ve gök arasında bir irtibat vesilesidir. İkincisi ise Ehl-i Beyt'imdir. Bu ikisi kıyamete kadar birbirinden ayrılmazlar. O halde onlara nasıl davrandığınıza dikkat ediniz. "*141


    Bu hadisi şıı ve Sünniler farklı senetlerle kendi kitaplarında nakletmiş ve sahih olduğunu itiraf etmişlerdir. İbn-ı Hacer "Es-Sevaık-ul Muhrıka" adlı kitabında şöyle yazmaktadır: "Bu hadis bir çok tank ve senetle Hz. Resulullah'tan (s.a.a) nakledilmiştir. Ashapdan yirmiden fazla kışı bu rivayeti nakleder. Hz. Resulullah (s.a.a) Kur'an ve Ehl-ı Beyt'e o kadar önem veriyordu ki defalarca, ve bu cümleden olmak üzere de veda haccında, Gadır-ı Hum'da ve Taıf seferinden dönüşte müslümanlara Ehl-ı Beyt'e sarılmalarını önemle hatırlatmıştır.


    Ebuzer Hz. Peygamber'den (s.a.a) şöyle rivayet etmiştir: "Benim Ehl-i Beyt'im Nuh 'un gemisine benzer, ona binenler, kurtulur bınmeyenlerse boğulur"*142


    Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuşlardır: "Benim gibi yaşamak, ölmek ve Allah'ın ektiği Tuba ağacının yanında yeralmak isteyen, benden sonra Ali'yi veli olarak kabullenmeli, onun dostlarıyla dost olmalı ve benden sonraki imamlara uymalıdır. Zira onlar benim Ehl-i Beyi 'imdir ki benim tiynetimden yaratılmışlardır. İlim ve anlayış sahibidirler. Onları yalanlayanlara ve onlar hakkında bana ihsanı kesenlere yazıklar olsun, böylelerı asla benim şefaatime erişemezler. "*143


    142- Es-Seva.k, s.150 ve 184; Tezk.ret-u Havass-,1 ümme, s.182; Zeha.r-ul Ukba, s.20, Nezm-u Dürer-.s S.mtayn.s.235.
    143- Yenab.-ül Mevedde, c.2, s.63; Isbat-ül Hüdat, c.2, s.253.
    141- Zehaır-ul Ukba, Kahire basksı 1356 s.16; Es-Sevaık-ul Muhrıka, s.147; Füsul-ül Mühımme, s.22; El-Bıdaye ve'n-Nıhaye, c.5 s.20;, Kenz-ül Ümmal, Haydarabad basksı, s.153 ve 167; Nezm-u Dürer-ıs Sımtayn, Muhammed b. Yusuf, Necef baskısı, s.232; Tezkıret-u Havass-ıl Ümme, Sıbtb. Cevzı,yl: H.1285, s.182.



    Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
    Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

    Yorum


      #47
      Ynt: MEHDİ İNANCININ TARİHİ


      Hz. Peygamber (s.a.a) Alı (a.s)'a şöyle buyurmuştur: "Senin ve evlatlarından olan imamların misali Nuh'un gemisi misalidir ki ona binen kurtulur, ondan ayrı düşen boğulur. Sizin misaliniz yıldızlar misalidir ki yıldızlardan biri batınca bir diğeri doğmaktadır. Bu durum kıyamete kadar devam edecektir."*144


      Cabır b. Abdullah Ensarı Hz. Peygamber'den (s.a.a) şöyle nakleder: "Ali'nin iki evladı cennet gençlerinin efendisi ve benim evlatlarımdır. Ali, iki evladı ve sonraki imamlar Allah'ın kulları üzerindeki hüccetleridir. Onlar ümmetimin arasında ilim kapılarıdır, onlara uyan ateşten kurtulup doğru yola hidayet bulur. Allah Teâlâ onların sevgisini ancak cennet ehline nasıb kılar. "*145


      Alı b. Ebı Talıb (a.s) insanlara şöyle buyurmaktadır: "Allah için söyleyin, Resulullahin son hutbesinde "Ey insanlar, ben Allah'ın Kitabini ve Ehl-i Beytimi sizlere bırakıyorum. Onlara sarılın ki sapıklığa düşmeyesiniz. Zira Allah Teâlâ bana kıyamete dek onların asla birbirinden ayrılmayacağını haber vermiştir." dediğini biliyor musunuz? Bu sırada Ömer b. Hattab kızarak, "Ya Resulallah, bu söz tüm Ehl-i Beyt İn hakkında mıdır? " diye sorunca o Hazret "Hayır, bu hüküm benim vasilerim hakkındadır ki ilki Ali b. Ebi Talib'dir; o benim kardeşim vezirim ve halifemdir, müminlerin velisidir. Ali'den sonra evladım Hasan, daha sonra Hüseyin ve ondan sonra da Hüseyin'in evlatlarından dokuz kişi benim vasilerimdir. Kıyamete dek birbirleri ardınca gelecektirler. Onlar yeryüzünde şahit, insanlara hüccet, ilim hazineleri ve hikmet madenleridir. Onlara itaat eden Allah 'a itaat etmiştir; onlara isyan eden ise Allah 'a isyan etmiştir." Hz. Ali'nin(a.s) sözleri buraya varınca oradakiler cevab olarak "Evet!" dediler, "Biz, Resulullah'ın böyle buyurduğuna şehadet ederiz."*146

      Ehl-ı sünnet ve şıa kitaplarında bu ve benzen bir çok hadisler yer almıştır ki genelde şu birkaç konuyu içerir:

      1- Kur'an insanlar arasında kıyamete kadar bakî kalacaktır. Hz. Resulullah'ın (s.a.a) Ehl-ı Beyti de kıyamete kadar bakî kalacaktır. O halde bu hadisler gâıb imamın varlığının delilleri sayılabilir.


      2- Ehl-ı Beyt'ten maksad Peygamber'ın onıkı vasisidir.

      3- Peygamber-ı Ekrem (s.a.a) müslümanları kendinden sonra başıboşluk ve çaresizlik içinde bırakmamıştır. Ehl-ı Beyt'ını ilmî merci ve hidayet aracı kılmış, söz ve amellerim muteber ve hüccet saymış ve onlara sarılmayı tavsiye ve tekıd etmışır.

      4- İmam asla Kur'an hükümlerinden ayrılmaz. Esasen onun tek hedefi Kur'an hükümlerim
      yaymaktır.


      O halde o Kur'an'ın tüm hükümlerim tümüyle bilen birisi olmalıdır. Masum bu yönden
      Kur'an'a benzer Kur'an Kerim gibi yolgösterıcılıkte insanları sapıklığa düşürmez, ona sarılan
      şüphesiz ki kurtulur. Keza iman da hidayet yolunda hata ve yanlışlıktan masumdur. İnsanlar bütün
      davranışlarında onlara uyduğu taktirde şüphesiz gerçek saadete erişebilmedirler. Yanı imam hata
      ve yanlışlıklardan masum olmalıdır.


      144-Yenabi-ül Mevedde, c.l,s.24.
      145-Yenabi-ül Mevedde, c.l,s.54.
      146-Cami-u Ahadis-iş Şia, c.l, önsöz.



      Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
      Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

      Yorum


        #48
        Ynt: MEHDİ İNANCININ TARİHİ


        NÜBÜVVET İLİMLERİNİN HAZİNESİ ALİ (AS)

        Hz. Resulullah'ın (s.a.a) hadis ve sıretınden de anlaşıldığı üzere ashabının nübüvvet ilmini kabul için gerekli yetenek ve liyakate sahıb olmadığını, ve müslümanların ister - istemez günün birinde bu ilimlere muhtaç olacağını çok iyi bir şekilde bildiği için, Alı b. Ebı Talıb'ı (as) seçti, İslam öğretilen ve nübüvvetin ağır ilimlerim ona amanet bıraktı, gece-gündüz onu yetiştirmeye çalıştı. Bu hususta hakikatlerin ortaya çıkması için bir takım hadisler nakletmek istiyoruz:


        Peygamber (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) şöyle buyurmuştur: "Allah seni kendime yakınlaştırmamı ve sana ilimleri öğretmemi emretmiştir. Sen de bu ilimleri öğrenmek ve hafızana kaydetmek hususunda çaba sarfetmelısın. Allah da böylece sem teyıd edecektir. "*147

        Hz. Alı (a.s) şöyle buyurmaktadır: "Resulullah'tan duyduğum hiç bir şeyi unutmadım. "*148

        Hz. Alı (a.s) şöyle buyuruyor: "Resulullah bana bir saat gece ve bir saat de gündüz vakit ayırmıştı."*149

        Hz. Ali'ye (as) "Nasıl oldu da sız sahabelerden daha fazla hadis öğrenebildiniz?" diye sorulunca şöyle buyurdu: "Ben Resulullah'a bir şey sorduğuna cevap verirdi, ve sustuğum da ise kendisi konuşmaya baslardı."*150

        Alı (as) şöyle buyuruyor: "Hz. Resulullah bana "Sözlerimi yaz" buyurdular. Ben "Ya Resulallah unutacağımdan mı korkuyorsunuz?" dedim. "Hayır, dedi zira Allah 'tan seni hafız kılmasını istedim; ama bu konuları kendi ortakların ve evladından olan imamlar için yazmalısın. O İmamların vücudunun bereketiyle insanlara yağmur yağmakta ve duaları kabul olmaktadır. Belalar yok olmakta ve göklerden rahmet nazil olmaktadır." Daha sonra da Hasan'a (a.s) bakarak şöyle buyurdu: "Bu senden sonra ilk imamdır." Daha sonra da Hüseyin 'e işaret ederek "Bu da senden sonra ikinci imamdır ve diğer imamlar Hüseyin 'in evlatlarındandır" buyurdular. "*151

        147- Yanabi-ul Mevedde, c.l,s.l04.
        148- A'yan-uş Şia,c.3.
        149- Yenabi-Ul Mevedde,c.l,s.77.
        150- Yenabi-ul Mevedde, c.2, s.36; Et-Tabakat-ul Keb.r, c.2, 2.bölüm, s.101.
        151- Yenabi-ül Mevedde,c.l,s.l7.



        Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
        Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

        Yorum


          #49
          Ynt: MEHDİ İNANCININ TARİHİ


          HZ. ALİ'NİN (A.S) KİTABİ

          Evet Alı b. Ebı Talıb (a.s) kendi kabiliyeti, ilahî yeteneği ve Hz. Peygamber-ı Ekrem'in (s.a.a) isteğiyle Peygamer'ın ılım ve marifetlerim öğreniyor ve bir kitapta yazıyordu. Hz. Alı (a.s) bu kitabını zaruret anında faydalanılması için kendi vasilerine verdi. Bu husus Ehl-ı Beyt'ten nakledilen rivayetlerde de yer almıştır. Örneğin Hz. Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır:

          "Bizde öyle bir şey vardır ki insanlara muhtaç olmayız ama insanlar bizlere ihtiyaç duyar. Zira bizde Hz. Resulullah 'in (s.a.a) Ali 'ye yazdırdığı bir kitap vardır. Bu kitapta bütün helal ve haramlar yazılıdır."*152

          Hz. İmam Muhammed Bakır (a.s) Cabır'e şöyle buyurdu: "Ey Cabir! Eğer biz kendi görüşlerimizden bir şey söyleyecek olsaydık helak olurduk. Ama halkın altın ve gümüş topladığı gibi biz, Hz. Resulullah 'tan (s.a.a) topladığımız hadisleri sizler için naklediyoruz. "*153

          Abdullah Sınan şöyle diyor: "Hz. Sadık'ın (a.s) şöyle buyurduğunu ısıttım: "Bizim yanımızda, 70 zırâ uzunluğunda Hz. Resulullah'ın (s.a.a) Hz. Ali'ye (a.s) yazdırdığı bir kitap vardır. İnsanların bütün ilmi ihtiyaçları hatta bedendeki bir sıyrığın diyeti bile bu kitapta mevcuttur. "*154


          152-Cami-u Ahadis-iş Şia,,c.l, önsöz.
          153-Cami-u Ahadis-iş Şia,,c.l.
          154-Cami-u Ahadis-iş Şia,,c.l.



          Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
          Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

          Yorum


            #50
            Ynt: MEHDİ İNANCININ TARİHİ


            NÜBÜVVET İLMİNİN VARİSLERİ

            Bu noktada sözkonusu sünnı kardeşlenme bunu söylemek isterim: Sız Resulullah'ın evlatlarının imametim kabul etmiyorsunuz ama yine de onların sözünü hüccet ve muteber kabul etmelisiniz. Nitekim sahabe ve tabiilerin hadislerim de muteber sayıyorsunuz. Bu durumda Hz. Resulullah'ın (s.a.a) mübarek Ehl-ı Beyt'ınden gelen hadisleri de hüccet kabul etmelisiniz. Onları imam olarak kabul etmeseniz de onların rivayet hakkı ortadan kalkmaz, onların sözlerinin değen kesin olarak sıradan bir ravının sözlerinden daha çoktur. Ehl-ı sünnet alimleri de Ehl-ı Beyt'ın temizlik ve ilmi makamını itiraf etmektedirler.*155

            İmamlar defalarca şöyle buyurmuşlardır: "Biz kendimizden bırşey söylemiyoruz, Peygamber'ın ilimlerinin varışıyız. Bizler ne söylesek babalarımız vasıtasıyla Peygamber'den nakledilmiştir."

            Örneğin Hz. Sadık (a.s) şöyle buyururlar: "Benim hadisim babamın hadisidir, babamın hadisi de atamın hadisidir. Atamın hadisi de Hüseyin 'in hadisidir. Hüseyin 'in hadisi de Hasan 'in hadisidir. Hasanın hadisi Emir-el Müminin'in hadisidir. Emir-el Müminin'in hadisi de bizzat Hz. Resulullah 'in (s.a.a) hadisidir. Ve Resulullah 'in (s.a.a) hadisi ise Allah 'in kelamıdır. "*156

            Evet insaflı olmak gerekir. Cennet gençlerinin efendisi olan Hz. Hasan ve Hüseyin'le (a.s) takva ve ibadeti ile meşhur olan Alı b. Hüseyin'in ve ilmî makamı ve takvasıyla bilinen Muhammed b. Alı ile Cafer b. Muhammed'ın (a.s) sözleri Ebu Hureyre, Semure b. Cündep ve Ka'b-ul Ahbar'ın sözleri kadar olsun, değerli değil mıdır acaba?! Evet, İslâm Peygamberi (s.a.a) Hz. Alı ve evlatlarını kendi ilminin hazineleri karar kılmış ve bu meseleyi defalarca müslümanlara hatırlatmış, insanları onlara uymaya davet etmiştir. Ama ne yazık ki İslam'ın gerçek yolu saptırıldı ve İslam toplumu Ehl-ı Beyt'ın değerli ilimlerinden mahrum kaldılar. Bu da İslam ümmetinin gen kalmasına sebep oldu.

            155- Daha fazla bilgi içm şu kitaplara müracaat ediniz: Metalib-us Su'l, Tezkiret-u Hevass-Ü ümme, Nur-ul Ebsar, Es-Savaık-ul Muhrıka, Tarıh-u Ibn-ı Hallekan, Kıtab-ul Safve, Ravzet-us Safa, Isbat-ul Vasıyye.
            156-Kitab-uCami-iAhadis-uŞ Şia, önsöz, c.l.


            Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
            Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

            Yorum


              #51
              Ynt: MEHDİ İNANCININ TARİHİ


              İMAM HASAN ASKERİNİN (A.S) EVLADI VAR MIYDI?

              İmam Hasan Askerı'nın hiç oğlu olmadığını zannedenlere onun oğlu olduğunu birkaç yolla ispat etmek mümkündür:

              1- İslam Peygamberi ve Ehl-ı Beyt imamlardan nakledilen birçok hadislerde tasrih edilmiştir ki Hasan b. Alı b. Muhammed'ın bir oğlu olacaktır ve bir müddet gaybete çekildikten sonra dünyayı ıslah etmek için kıyam edecektir. O, Yeryüzünü adaletle dolduracaktır. Bu mevzu hadislerde farklı tabirlerle ifade edilmiştir. Örneğin "Mehdi, Hüseyin'in dokuzuncu evladıdır." "Mehdi Hz. Sadık'ın altıncı evladıdır." "Mehdi, Musa b.Cafer'ın beşinci evladıdır." "Mehdi, Alı b. Musa Er-Rıza'nın dördüncü evladıdır". "Mehdi, İmam Muhammed Takı'nın üçüncü evladıdır".

              2- Birçok hadislerde tasrih edilmiştir ki va'dedılmış Mehdi onbırıncı İmam Hasan Askerı'nın (a.s) evladıdır. Örneğin:
              Sakar şöyle der: "Alı b. Muhammed'ın (a.s) şöyle buyurduğunu duydum: "Benden sonraki imam, oğlum Hasan 'dır. Hasan 'dan sonra da onun oğlu imamdır. O yeryüzünü zulümle dolduktan sonra adaletle dolduracaktır."*157

              3- İmam Hasan Asken (a.s) bir çok hadislerinde "Mehdi ve Kâim benim evladımdır." diye
              buyurmuştur. Bilindiği üzere imam ve peygamber her türlü yalan ve hatadan münezzehtir.

              Örneğin, Muhammed b. Osman babasının şöyle dediğim nakletmektedir: "İmam Hasan Askerı'nın (a.s) yanında oturduğum bir sırada babasından nakledilen: "Kıyamete kadar yeryüzü hüccetsiz kalmaz ve zamanının imamını tanımadan ölen, cahiliyet üzere ölür" hadisi hakkında kendisine soru soruldu. O, "Evet bu mesele gün gibi açık ve haktır." diye buyurdular. Kendisine, "Ey Resulullah'ın evladı, senden sonra hüccet ve imam kimdir?" diye sorulduğunda ise şöyle buyurdu: "Benden sonra da oğlum Muhammed hüccet ve imamdır. Onu tanımadan ölen cahiliyeüzere ölür. Bilin ki oğlum bir müddet gaybete çekilecektir ki insanlar bu dönemde şaşkınlığa düşecek ve batıl ehli olanlar helak olacaktır. Zuhur vaktini belirleyenler yalan söylüyorlar. O, ancak gaybeti sona erince kıyam edecektir. Necefte onun başı üzerinde dalgalanan beyaz bayraklarını görür gibiyim."*158

              157-Isbat-ül Hüdat,C.6s.275.
              158-Bihar-ul Envar,c51,s.l60.



              Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
              Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

              Yorum


                #52
                Ynt: MEHDİ İNANCININ TARİHİ


                4- İmam Hasan Asken (a.s) kendisinin bir oğlu olduğunu birçok ashabına müjdelemiştir. Örneğin, Hz. Mehdı'nın (a.s) doğumundan sonra ve İmam Hasan Askerı'nın (a.s) vefatından önce ölen Fazl b. Sazan "Gaybet" adlı kitabında Muhammed b. Alı b. Hamza'dan naklen şöyle yazmaktadır: "İmam Hasan Askerı'den (a.s) şöyle ısıttım: "Allah'ın hücceti ve benim vasim 255 yılının Şaban ayının 15. gecesinde, şafak sökerken sünnetli olarak dünyaya geldi"*159

                Keza Ahmed b. İshak şöyle der: "İmam Hasan Askerı'nın şöyle dediğim ısıttım: "Ben gitmeden bana vasimi gösteren Allah'a şükürler olsun, o yaradılış ve ahlak açısından ceddim Hz. Resulullah'a (s.a.a) en çok benzeyendir. Allah Teala bir müddet onu gaybette koruyacak daha sonra da yeryüzünü adaletle doldurması için zahir kılacaktır. "*160

                Keza, Ahmed b. Hasan b. İshak-ı Kummı şöyle rivayet etmiştir. "Halef-ı Salih (salıh evlat, yanı Mehdi) doğunca Ahmet b. İshak vasıtasıyla İmam Hasan Askerı'nın kendi eliyle yazdığı bir mektup elime geçti, orada şöyle yazılıydı: "Benim çocuğum dünyaya geldi. Bu konuyu gizli tut, zira dost ve yakınlarımdan başka hiç kimseye söylemeyeceğim. "*161

                Diğer bir hadiste Ahmed b. İshak söyle diyor: "Bir gün İmam Hasan Askerı'nın (a.s) yanına vardım, bana şöyle buyurdu: "Ahmet! insanların şüphe içinde olduğu bu mesele hakkında tavrın nedir?" Dedim ki: "Oğlunuzun olduğunu müjdeleyen mektubunuz elime geçince kadın-erkek, genç-yaşh hepimiz için hak ortaya çıktı, biz de ona inandık." Hz. İmam Hasan Askerî şöyle buyurdu: "Yeryüzünün hüccetsızkalmayacağını bilmiyor musun?'*162

                Ebu Cafer-ı Amrı şöyle rivayet eder: "Sahıb-ul Enir (Mehdi) doğunca İmam Hasan Asken (a.s) şöyle buyurdular: "Ebu Amr'ı çağırın!" Ebu Amr gelince kendisine şöyle buyurdular: "Onbin ritilekmek ve onbin ritil de et al ve Haşim oğulları arasında bölüştür, şu kadar koyunu da oğlum için akıka olarak kes*163


                Bütün bu mütevatır hadislerden, insan İmam Hasan Askerı'nın (a.s) bir oğlu olduğuna yakın etmektedir.

                159-Müntahab-ul Eser, 1.baskı, s.320.
                160-Bihar-ul Envar,c.51,s.l61.
                161-Isbat-ül Hüdat,c.6,s.432.
                162-Müntahab-ul Eser,s.345.
                163-Isbat-ül Hüdat,C.6,s.430.


                Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                Yorum


                  #53
                  Ynt: MEHDİ İNANCININ TARİHİ


                  İMAM-I ZAMANI ÇOCUKKEN BİZZAT GÖRENLER

                  Tanınmış birinin çocuğunun olması ve bundan kimsenin haberdar olmaması mümkün müdür? Nasıl olurda 5 yıl yaşamış ama onu hıçkımse tanımamıştır? İmam Hasan Asken (a.s) Samerra'da yaşamıyor muydu? Evine giden gelen olmuyor muydu? Sadece Osman b. Saıd'ın sözü ile böyle bırşeye inanılır mı?

                  Yukarıdaki sorulara şöyle cevap vermek mümkündür:

                  Baştanberı İmam Hasan Askerı'nın (a.s) çocuğunun gizli tutulması kararlaştırılmıştı. Ama yine de yakınları ve güvenilir insanlar bu çocuğu görmüş ve varlığına şahıd olmuşlardı. Örneğin:


                  1- Sahıb-ul Emr'ın (a.s) doğumu esnasında orada olan ve olayı tafsilatlı bir şekilde beyan edenlerden bin de İmam Muhammed Takı'nın (a.s) kızı ve İmam Hasan Askerı'nın (a.s) halası olan Hekime Harun'du. Olayın özeti şudur: Hekime Hatun şöyle diyor: "Bırgün İmam Hasan Askerı'nın evine gittim. Şaban ayının 15. gecesi eve dönmek istediğimde İmam bana "Halacığım bu gece bizde kal, zira Allah 'in velisi ve benim vasim bu gece doğacaktır" buyurdu. Ben "Hangi cariyenden" diye sordum. İmam Hasan Askerî "Susen 'den" dv?e buyurdu.

                  Ben Susen'ı yokladım, ama onda hamlin (doğumun) alametlerim görmedim. İftar ettikten ve namazımı kıldıktan sonra Susen ile bir odada yattık. Çok geçmeden uyandım ve İmam'ın sözlerim düşündüm. Daha sonra gece namazı kılmaya başladım. Susen de uyandı ve gece namazını kıldı. Güneş doğmak üzereydi. Ama doğumdan hiçbir eser yoktu. İmam Hasan'ın sözlerinde şüphelenmeye başlamıştım ki odasından bana "Halacığım şüphen olmasın ki çocuğumun doğumu yakındır, "buyurdu.

                  İşte bu sırada birden Susen'ın halının değiştiğim gördüm. Ne olduğunu sorunca da "Şiddetli bir sancı duyuyorum" dedi. Ben doğum için gerekli şeyleri hazırladım ve onun ebeliğim kendim üstlendim. Çok geçmeden Allah'ın velisi tertemiz olarak dünyaya geldi.


                  İmam Hasan Asken (a.s) "Halacığım çocuğumu getir" buyurdu. Çocuğu yanına götürdüm; onu kucağına aldı, mübarek dilini çocuğun gözlerine sürdü, hemen gözlen açıldı. Daha sonra mübarekdilini çocuğun ağzına ve kulağına sürdü ve eliyle başını okşadı. Çocuk böylece konuşmaya ve Kur'an okumaya başladı. Sonra çocuğu bana verdi ve "Bunu annesine götür" buyurdu, çocuğu annesine götürdüm ve eve döndüm. Üçüncü gün yine İmam'ın evine gittim, ama çocuğu göremedim, daha sonra İmam'ın huzuruna vardım, ama orada da, çocuğun durumunu sormaktan çekindim. İmam Hasan (a.s) şöyle buyurdu: "Halacığım, çocuğum Allah'ın emanında gaybete çekildi. Ben dünyadan göçünce şiilerimin ihtilaf ettiğini görünce, güvenilir olanlarına bir oğlum olduğunu haber ver. Ama bunu gizli tutman gerekir. Zira oğlum gaybete çekilecektir. "*164

                  164-Gaybet-İ Şeyh, s.141-142.



                  Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                  Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                  Yorum


                    #54
                    Ynt: MEHDİ İNANCININ TARİHİ


                    2- İmam Hasan Askerı'nın (a.s) hizmetçilerinden Nesım ve Marıye de şöyle rivayet etmişlerdir: "Sahıb-ul Emr doğunca ıkı dizleri üzerine oturdu, ve parmaklarını göğe doğru kaldırdı. Sonra aksırdı ve "Alemlerin Rabbı olan Allah 'a hamdolsun " dedi."*165

                    3- Hizmetçi Ebu Ganim şöyle der: "İmam Hasan Askerı'nın bir çocuğu oldu, adını Muhammed koydu. Üçüncü gün çocuğu ashabına göstererek şöyle dedi: "Bu çocuğum benden sonra sizin imam ve sahibinizdir. Herkesin beklediği Kâim 'dir. Yeryüzü zulümle dolunca o kıyam edecek ve adaleti hakim kılacaktır."*166

                    4- Hasan b. Hüseyin Alevi şöyle der: "Samerra'da İmam Hasan Askerı'nın (a.s) huzuruna vararak çocuğunun doğumunu kutladım."*167

                    5- Abdullah b. Abbas Alevi şöyle der: "Samerra şehrinde İmam Hasan Askerı'nın huzuruna vardım ve çocuğunun doğumunu kutladım."*168

                    6- Hasan b. Münzır: "Günün birinde Hamza b. Ebı-1 Fath yanıma gelerek şöyle dedi: Müjdeler olsun ki dün Allah Teâlâ, Hz. İmam Hasan Askeriye bir çocuk verdi, ama bunu gizli tutmamızı emretti. Adını sordum "Muhammed" dedi."*169

                    7- Ahmed b. İshak şöyle diyor: "Bir gün İmam Hasan Askerı'nın huzuruna vardım. Ondan vasisi hakkında sormak istedim. Hazret, ben henüz sorumu sormadan şöyle buyurdu: "Ey Ahmed b. İshak!Allah TeâlâAdem 'i yarattığı günden kıyamete kadar yeryüzünü asla hüccetten mahrum bırakmamış ve bırakmayacaktır da. Onun vasıtasıyla belalar yeryüzünden uzaklaştırılmakta, yağmur yağmakta ve yerin bereketleri zuhur etmektedir." Ben "Ey Resulullah'ın evladı, (sizden sonra) imam ve vasiniz kimdir?" diye sordum. İmam eve girdi ve az sonra dolunay gibi nurlu üç yaşındaki bir çocuğu kucağına alarak dışarı çıktı ve şöyle buyurdu: "Ahmed! Eğer sen Allah ve imamlar nezdinde değerli birisi olmasaydın, çocuğumu asla sana göstermezdim! Bil ki, bu çocuğun adı ve künyesi Resulullah 'in (s.a.a) adı ve künyesıyle birdir. Yeryüzünü adaletle dolduracak olan da budur. *170

                    165- Isbatül Hüdat, c.7, s.292; Isbat-ül Vasiyye, s. 197.
                    166-Isbat-ül Hüdad,c.6,s.431.
                    167- Isbat-ül Hüdat, c.7, s.433.
                    168-Isbat-ül Hüdat, c.7, s.20.
                    169- Isbat-ül Hüdat, c.6, s.432.
                    170-Bihar-ül Envar,c.52,s.23.


                    Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                    Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                    Yorum


                      #55
                      Ynt: MEHDİ İNANCININ TARİHİ


                      8- Muavıye b. Hekim, Muhammed b. Eyyub ve Muhammed b. Osman-ı Amrı şöyle rivayet etmişlerdir: "İmam Hasan Askerı'nın (a.s) evinde kırk kışı bir araya toplanmıştık. İmam çocuğunu göstererek şöyle buyurdu: "Bu imamınız ve benim vasimdir. Benden sonra ona itaat edin ve ihtilafa düşmeyin, yoksa helak olursunuz! Ama şunu da bilin ki bundan sonra onu göremeyeceksiniz! "*171


                      9- Cafer b. Muhammed b. Malık, Alı b. Bilal, Ahmed b. Hilal, Muhammed b. Muavıye b. Hekim ve Hasan b. Eyyüb'un da içinde olduğu bir şıı grubun şöyle dediklerim rivayet eder: "Biz İmam Hasan Askerı'nın (a.s) evinde toplanmıştık. İmam'ın vasisinin kim olduğunu sormak istiyorduk, tam kırk kışıydık. Osman b. Saıd kalkarak şöyle arzettı: "Ey Resulullah'ın evladı, biz sızın daha iyi bildiğiniz bir mevzuyu sormaya geldik." İmam (a.s) "Oturunuz." diye buyurdu. Daha sonra yerinden doğrularak "Hiç kimse meclisten ayrılmasın, "buyurdu. Bir müddet sonra gen döndü. Kucağında ay parçası gibi çocuk vardı. Daha sonra şöyle buyurdu: "Bu sizin imamınızdır. Ona itaat edin. Ama artık onu göremeyeceksiniz!"'*172


                      10- Ebu Harun şöyle der: "Sahıb-uz Zaman'ı gördüm, yüzü ay parçası gibi nurluydu."*173

                      11- Yakub şöyle der: "Bir gün İmam Hasan Askerı'nın (a.s) evine gittim. İmam'ın sağ tarafında kapısına perde asılan bir oda gördüm. "Mevlam, Sahıb-uz Zaman kimdir?" diye sordum. İmam "Perdeyi kenara çek" dedi. Ben perdeyi kaldırınca bir çocuk geldi ve İmam'ın dizlerinin üzerine oturdu, Hazret, "Bu sızın imamınızdır"buyurdular."*174

                      12- Amr-ı Ehvazı şöyle der: İmam Hasan Asken bana çocuğunu göstererek şöyle buyurdu: "Benden sonra oğlum sizin imamınız olacaktır. "*175

                      171-Bİhar-ül Envar,c52,S.25.
                      172-Isbat-ül Hüdat,C.6,s.311.
                      173-Isbat-ül Hüdat,C.7,s.20.
                      174-Isbat-ül Hüdat,C.6,s.425.
                      175-Isbat-ül Hüdat, c.7, s.16.




                      Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                      Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                      Yorum


                        #56
                        Ynt: MEHDİ İNANCININ TARİHİ


                        13- Hadım-ı Farisi şöyle der: "İmam Hasan Askerı'nın evinin önünde idim bu arada bir cariye evden dışarı çıktı. Elinde örtülü bir şey vardı. İmam ona şöyle buyurdu: "Onu göster!" O cariye de güzel bir çocuğu bizlere gösterdi. İmam, "Bu sizin ımamınızdır" buyurdular. Hadım-ı Farisi "Artık ondan sonra çocuğu göremedim" diyor. *176

                        14- Ebu Nasr Hadım: "Sahıb-uz Zaman'ı beşikte gördüm."*177 der.

                        15- Ebu Alı b. Mutahhar, "imam Hasan Askerı'nın çocuğunu gördüm."*178 der.

                        16- Kamil b. İbrahim de "Sahıb-uz Zaman'ı İmam Hasan Askerı'nın evinde gördüm." der, "dört yaşında ıdı ve yüzü ay parçası gibi nurluydu. Sorumu henüz söylemeden cevapladı."*179


                        17- Sa'd b. Abdullah şöyle der: "Sahıb-uz Zaman'ı gördüm, yüzü ay parçası gibiydi. Babasının dizine oturmuş, benim sorularımı cevaplıyordu."*180

                        18- Ebu-1 Hasan'ın (a.s) kölesi olan Hamza b. Nasır babasının şöyle söylediğim nakleder: "Sahıb-ul Emr doğunca İmam Hasan Askerı'nın evındekıler birbirine müjde veriyorlardı. Biraz büyüyünce bana hergün bir miktar kemikli et almamı emrettiler ve "Bu, küçük mevlamız içindir" dediler.*181


                        19- İbrahim b. Muhammed şöyle der: "Bir gün valinin korkusundan kaçmak istiyordum. Veda etmek için İmam Hasan Askerı'nın evine gittim. Yanında güzel bir çocuk gördüm "Ey Resulullah'ın evladı, bu çocuk kimdir?" diye sordum. İmam "Benim çocuğum ve vasimdir"buyurdular."*182

                        Bunlar, İmam Hasan Askerı'nın (a.s) hizmetçileri, yakınları akrabaları ve ashabının güvenilir olanlarından bir cemaat idiler ki İmam'ın çocuğunu görmüş ve varlığına tanık olmuşlardı. Bu insanların tanıklığı ile imamlar ve Peygamber'den (s.a.a) nakledilen haberleri bir araya getirdiğimizde İmam'ın çocuğunun varlığına yakın etmekteyiz.

                        176- Yenabi-ül Mevedde,82.bab.
                        177- Isbat-ül Hüdat, c.7, s.244; Isbat-ül Vasiyye, s. 198.
                        178- Yenabi-ül Mevedde,82.bab.
                        179- Isbat-ül Hüdat, c.7, s.323; Yenabi-ül Mevedde, 82. bab.
                        180- Bihar-ülEnvar,c.52,s.78-86.
                        181- Isbat-ül Hüdat, c.7, s.18; Isbat-ül Vas.yye, s.197.
                        182- Isbat-ül Hüdat, c.7, s.356. Daha fazla bilgi içm şu kitaplara başvurunuz: Tebsiret-ül Veli fimen R El-Kim'el
                        Mehdi, yazar: Seyyıt Haşım-ı Bahranı; Bıhar-ül Envar, c.51, 1. bab, c.52, 17 ve 19. bablar.




                        Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                        Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                        Yorum


                          #57
                          Ynt: MEHDİ İNANCININ TARİHİ


                          EHL-İ SÜNNET'İN KİTAPLARI VE MEHDİ'NİN
                          ÖZELLİKLERİ


                          Bazı sünnı kardeşler şöyle demekteler: "Şii kitaplarında Mehdı'nın varlığı açık ve belli bir şekilde ifade edilmiştir. Ama Ehl-ı Sünnet kitaplarında gizli ve kapalı bir şekilde açıklanmıştır. Örneğin çoğu hadislerinizde görülen ve İmam'ın kesin alametlerinden sayılan gaybet meselesi bizim Ehl-ı Sünnet hadislerinde zikredilmemiş ve gereğince önemsenmemiştir. Vaadedılmış Mehdi sızın hadislerinizde "Kâim" "Sahıb-ul Emr" vb. isimlerle de anılmıştır. Ama bizim hadislerde Mehdi dışında bir ısım kullanılmamıştır. Özellikle de "Kâim" tabın bizim hadislerimizde hiç kullanılmamıştır. Sizlere göre bu durum düşündürücü değil mıdır?

                          Bu kardeşlerimizin böyle düşünmelerinin sebebi muhtemelen Mehdı'lıkkonusunun Ümeyye ve Abbasoğulları zamanında bütünüyle siyası bir renge bürünmüş olmasıdır. Va'dedılmış Mehdi (a.s)'ın özellik ve alametleri ile bilhassa gaybet ve kıyamla ilgili hadisleri kaydetmek ve nakletmek serbest değildi, zamanın halifeleri hadislerin, özellikle de Mehdı'nın gaybet ve kıyamıyla ilgili hadislerin toplatılmasına ve tedvinine özel bir duyarlılık gösteriyordu. Hatta gaybet kıyam ve huruç kelimelerine bile oldukça hassas idiler.

                          Eğer sizler de tarihe müracaat eder, Emevı ve Abbasi döneminin siyası olaylarını ve buhranlı dönemim incelerseniz bunları mutlaka teyıd edersiniz. Biz bu kitapta o dönemin olaylarını incelemek istemiyoruz. Ama maksadımızı ispat etmek için ıkı konuya işaret etmek istiyoruz.

                          Birincisi; Mehdı'lık konusu derin dini kökleri olan bir inançtı ve bizzat Peygamber (s.a.a) de küfür ve dinsizliğin yayıldığı, zulmün çoğaldığı bir zamanda Mehdı'nın dünyayı slah edeceğim bildirmişti. Bu yüzden müslümanlar daima bu mevzuyu güçlü bir dayanak kılmış, teselli kaynağı ve önemli bir hadise olarak tanımıştı, dolayısıyla da onun zuhurunu bekliyorlardı. Bilhassa dört bir yandan ümitsizlikle kuşatıldıkları buhranlı ve zulüm dönemlerinde mezkur inanç daha da bircanlanmakta ve yaygınlaşmaktadır. Bundan dolayı slahat yanlıları ve bazen de çıkarcılar bundan istifade etmekteydi.


                          Dini kökleri olan Mehdı'lık inancından yararlanmak isteyen kimselerden birisi Ebu Müslım-ı Horasanı idi. Ebu Müslim Horasan'da çok geniş bir hareket başlattı. Kerbela'da öldürülen İmam Hüseyin (a.s) ve dostlarının, Hışam b. Abdulmelık zamanında feci bir şekilde öldürülen Zeyd b. Alı b. Hüseyin'in (r.a) ve Velıd zamanında öldürülen Yahya b. Zeyd'ın intikamını almak için Emevılerın zalim düzenine karşı kıyam etti. Halktan bir grup Ebu Müslim'i va'dedılmış Mehdi sanıyordu. Bazıları da siyah bayraklarla Horasan tarafından gelen ordu olarak kabul edip Mehdı'nın zuhur alametlerinden bin sayıyorlardı. Bu genel savaşta Aleviler (Hz. Ali'nin soyundan gelenler), Abbasoğulları ve diğer müslümanlar hep bir safta yer almışlardı. Elele vererek Emevılerı İslamı hilafet makamından uzaklaştırdılar.




                          Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                          Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                          Yorum


                            #58
                            Ynt: MEHDİ İNANCININ TARİHİ


                            Bu köklü hareket gerçi Peygamber ailesinin gasbedılen hakkını almak ve Hz. Ali'nin soyundan gelip te suçsuz yere öldürülenlerin intikamı için başlatılmıştı. Bu hareketin liderleri arasında gerçekten hilafeti Hz. Ali'nin soyundan gelenlere vermek isteyenlerde vardı, ama Abbasoğulları bu ortamda büyük bir kurnazlıkla hareketi gerçek yolundan saptırdılar ve Alevi hükümetim ele geçirdiler. Kendilerim Peygamber'ın Ehl-ı Beyt'ı olarak göstererek İslamı hilafetin başına geçtiler.


                            Bu büyük harekette halk zafere ulaştı ve Emevılerın zalim halifelerim İslamı hilafetten uzaklaştırdılar. İnsanlar buna çok seviniyorlardı. Üstelik hakkı haklıya vermiş ve İslamı hilafeti Peygamber'ın Ehl-ı Beyt'ıne teslim etmişlerdi. Aleviler de bir yere kadar seviniyorlardı; gerçi kendileri hilafete ulaşamamıştı ama en azından Emevılerın zulmünden kurtulmuşlardı. Halk bu zafere oldukça sevinmiş, ülkenin durumunu ıslah, İslam'ı ilerletme ve kendi durumlarına çeki düzen verme konusunda altın rüyalar görmeye başlamışlardı ve birbirlerini müjdeliyorlardı. Ama çok geçmeden bu tatlı uykudan uyandılar. Durumun pek değişmediğim ve Abbasoğulları hükümetinin de Beni Ümeyye hükümetiyle aynı olduğunu gördüler. Hepsi de mevki ve makam düşkünü, ayyaş ve halkın malını zorla elinden alan kimselerdi. Adalet, ıslahat ve ilahı hükümleri icra gibi bir dertlen yoktu. Yavaş yavaş insanlar uyanıyor, geçmiş hatalarının ve Abbasoğullarının kurnazlığının farkına varıyorlardı.


                            Aleviler de, Abbasoğullarının kendilerine, İslam'a ve müslümanlara yaptıklarının, Emevılerın yaptıklarıyla fazla farklı olmadığını gördüler. Bu sebeple yemden savaşmak ve Abbasoğullarının halıfelerıyle mücadele etmekten başka çareleri yoktu. Hareketi en iyi şekilde başlatacak olanlar Alı ve Fatma'nın (a.s) evlatlarıydı. Ancak bunlar arasında hilafete herkesten daha çok lâyık olan bilgin,fedakâr, iffetli ve layık insanlar vardı; üstelik onlar Hz. Peygamber'ın (s.a.a) gerçek evlatlarıydı ve bu yakınlıkları dolayısıyla halk tarafından seviliyorlardı. Öte yandan, onlar mazlumdular ve meşru hakları çiğnenmişti. Halk kitleleri yavaş yavaş Peygamber ailesine yöneldiler, Abbasî halifelerinin diktatörlüğü arttıkça Ehl-ı Beyt'ın sevgisi de halkın kalbinde artıyor bu da onları zulümle savaşmaya teşvik ediyordu. Böylece halk hareketi ve Alevilerin kıyamı başladı. Arada bir onlardan birinin etrafına toplanıyor ve büyük bir kıyam başlatıyorlardı. Bazen de Peygamber zamanından kalan ve müslümanların zihninde yereden Mehdı'lık inancından istifadeyle inkılabın öncüsünü va'dedılmış Mehdi olarak tanıtıyorlardı. Bu sebeple Abbasoğullarının hilafeti katı, cesur ve bilgin kimselerle karşıkarşıya kalmıştı.

                            Abbasî halifeleri Alevi seyyıdlerını çok iyi tanıyorlardı, onların zâti liyakâti, fedakarlığı, hürmeti ve şerafetınden haberdar idiler. Öte yandan İslam Peygamber'inin va'dedılmış Mehdi hakkındaki müjdelerim de duymuşlardı, Hz. Peygamber'den nakledilen hadisler esasınca Hz. Mehdı'nın Zehra'nın (a.s) evlatlarından olduğunu, kıyam edeceğim ve zalimlerle savaşarak kesin bir zafere ulaşacaklarını biliyorlardı. Mehdı'lık olayından ve bunun halkın kalbindeki manevi etkilerinden haberdar idiler. Bu yüzden denilebilir ki Abbasi hilafetine yönelen en büyük tehlike Aleviler tarafından idi. Halife ve uşaklarının gözünden rahat uykuyu alan ve onların ruhsal dengesini bozanlarda onlardı. Halifeler de gece gündüz halkı Alevilerin etrafından dağıtmaya çalışıyorlardı. Hertürlü toplanma, hareket ve kıyama engel oluyorlardı. Özellikle de tanınmış Alevileri büyük bir dikkatle ve gizlice izliyorlardı.

                            Yakubı şöyle diyor: "Musa Hadi Alevileri yakalamak için büyük bir çaba gösteriyordu. Onların arasına büyük bir korku salmıştı, bütün şehirlere haber göndererek Ebu Talıb'ın soyundan olanları yakalamalarını ve kendisine göndermelerim emretmişti."*286

                            Ebu-1 Ferec şöyle yazıyor: "Mansur hilafete ulaşınca bütün gücüyle Muhammed b. Abdullah b. Hasan yakalamak ve hakkında bir bilgi elde etmek için çalıştı."*287

                            286- Tarih-i Yakubi, Necef baskısı, H.1384, c.3, s.142.
                            287-Mekatil-ulTalibiyyin,s.143.



                            Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                            Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                            Yorum


                              #59
                              Ynt: MEHDİ İNANCININ TARİHİ

                              Kerbela44 Rabbim sizi salihlerden kılsın inşaallah.

                              Yorum


                                #60
                                Ynt: MEHDİ İNANCININ TARİHİ

                                [quote author=sebzivar link=topic=12909.msg80297#msg80297 date=1272052779]
                                Kerbela44 Rabbim sizi salihlerden kılsın inşaallah.
                                [/quote]

                                s. aleykum
                                ecmain..
                                Rabbim size dünya ve ahiret saadeti bahşeylesin..



                                Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                                Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X