Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


    Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

    Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

    Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

    İmam Hüseyin (a.s.): 854

    Özel Bir Gerçeğin Var Olduğu Sahabe ve Perşembe Faciası Konumu: 4

    Kur’an-ı Kerim’de Allah’u Teala şöyle buyurmuyorlar mı?:

    ‘’Böyle değil, andolsun Rabbine onlar, aralarında çıkan ihtilâfa seni hakem etmedikçe ve sonra da senin verdiğin hüküm hususunda gönüllerinde herhangi bir sıkıntı duymaksızın onu kabul etmedikçe sana iman etmiş olmazlar.’’ (Nisâ Sûresi. 65.nci ayet ilkeleri.)

    ‘’Ey inananlar, seslerinizi, Peygamberin sesinden daha yüksek üstün bir tarzda yükseltmeyin ve onunla, yüksek sesle konuşmayın, birbirinizle konuştuğunuz gibi, sonra yaptıklarınız mahvolup gider de anlamazsınız bi.’’ (al-Hucurât Sûresi. 2.nci ayet ilkeleri.)

    Ayrıca, ‘’Hz. Peygamber (s.a.v.)’de bir insan; sinirli olduğunda da konuşabilir, mutlu olduğunda da...’’ şeklindeki şunu gösteriyor ki, onlar Peygamber’e (s.a.v.) tam anlamıyla iman etmemişler.

    Demek ki onlara göre Hz. Peygamber (s.a.v.) yanlış konuşabilir, yanlış hüküm verebilir ve hatta sinirli olduduğunda bunlar gerçekleşebilir.

    Diğer taraftan da, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in ‘’Yaz; canım elinde olan Allah’a ant olsun ki, bu ağızdan haktan başka bir söz çıkmaz’’ sözünden de anlaşıldığı kadarıyla onlar Peygamber’in adaleti hakkında şüphe içindeydiler.

    Onun hata yapabileceğine ve uygunsuz sözler sarf edebileceğine inanıyorlardı. Oysa ki, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in ağzından haktan başka bir şey çıkmadığına dair yemin ederek şu ayet ilkesinin tefsirini açıklıyor:

    ‘’O heva ve heves üzere konuşmaz, ne söylerse vahiydir.’’ (Necm Süresi ayet ilkesi. 3-4.)

    Bu hadisede Hz. Resulullah (s.a.v.)’in huzurunda yüksek sesle konuşmadan öte: ‘’Bu kişi sayıklıyor.’’ diyecek derecede ona küstahlık göstermiştir. Sonra da Hz. Resulullah (s.a.v.)’in huzurunda münakaşaya girilmiş ve sözlü çatışmalar meydana gelmiştir.

    Şüphe yok ki seslerin en çirkini, eşek anırmasıdır.’’ (Lokman Sûresi. 19.cü ayet ilkeleri.)

    Öyle inanıyorum ki, orada bulunanların çoğu Ömer’in sözünü desteklemişti. Bu yüzden de Hz. Resulullah (s.a.v.) artık yazıyı yazdırmasının bir anlamı ve önemi faydasının olmadığını görmüştür.

    Çünkü bunların kendisine hürmet etmediklerini, Allah’ın onun hakkındaki emirlerine boyun eğmediklerini açıkça görüyordu. Allah’u Teala Resulullah’a nasıl davranacağını, onunla nasıl konuşulacağını açıkça buyurmuşken onlar bu ilâhî emir ve hükme aldırış etmemişlerdir.

    Allah’ın emirlerine karşı böyle davranan kimselerin, Hz. Resulullah (s.a.v.)’in yazdıracağı şeyi hiçe sayacakları da ortadadır. Yazan. imam Dikmen



    Yorum


      Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


      Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

      Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

      Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

      İmam Hüseyin (a.s.): 855

      Özel Bir Gerçeğin Var Olduğu Sahabe ve Perşembe Faciası Konumu: 5

      Bu olayların ardından Hz. Resulullah (s.a.v.) bildiği bir ilâhî hikmet gereği artık vasiyetnamesini yazmadı. Hz. Resulullah (s.a.v.) hayatında saldırıya maruz kalan bir vasiyetname ile onun vefatından sonra nasıl amel olunurdu?...

      Ve hatta itiraz eden kişiler, Hz. Resulullah (s.a.v.)’in vefatından hemen sonra Hz. Resulullah (s.a.v.) bunu yazdırdığında (neuzubillah) aklı başında değildi diyerek Hz. Resulullah (s.a.v.)’in hastalık döneminde açıkladığı bütün hükümler hususunda şüphe yayabilirlerdi.

      (Açık ve net olarak Rseulullah’ın yazdırdığı vasiyetnamenin ve tayin ettiği halifenin onların menfaât ve makam elde etmelerini tamamen engellendiğini görünce dini yani (devlet) kökten reddetmeye kalkışabilirlerdi; bu ise yeni doğmuş olan İslâm devletinin tamamen yok olmasına sebep olabilirdi.

      Öte yandan Hz. Resulullah (s.a.v.)’in getirdiği ve kurduğu devletin son din yani (devlet) olarak kıyamete kadar bakî kalması Allah’u Teala tarafından mukadder olduğu için Hz. Resulullah (s.a.v.), vasiyetnamesini yazdırmadı.

      Böylece Hz. Resulullah (s.a.v.)’in ilâhî emir gereği ve kendisinden sonra ki Ehl-i Beyt’i onun emir ve hükümlerine riayet edeceklerini ve onun kurmuş olduğu devletine karşı yeni bir cephe açılmasına engel olacakları temin etmiş olacaktı.

      Bir yandan da vasiyetname yazdrımak istediğini açıklamakla onlara hüccet tamamlanmış oldu, yani o muhalefet edenlerin Allah’ın huzurunda hiçbir mazeretlerinin kalmadığını ispatını etmiş olacaktı. Mütercin.)

      Allah’ım, senin Resul’ünün huzurunda böyle devaranılmasından sana sığınıyorum. Allah’ım, bizi affeyle! Suçumuzun büyüklüğünden!

      Ömer b. Hattab’ı da bu davranışları hususun nasıl mazur görebiliriz? Veya onun bu kötü bir niyete sahip olmadığını nasıl iddia edebiliriz?...

      Oysa ki, o hadiseye ait şahit olan sahabelerden bazıları o olayı hatırladıklarında gözyaşları yerin kumlarını ıslatacak derecede ağlamış ve o, günü Müslümanların en acılı ve en musibetli günü diye yad etmişlerdir.

      Ben bu hadise ile ilgili olarak Ehl-i Sünnet kitaplarında yazılı olan yorumlamaları ve uydurulan mazeretleri reddediyorum. Ben bu olayın acısından kurtulmak için onu kökünden reddetmek istiyorum.

      Ama ne yapayım, sahih kitaplarımız bu sözleri yazmışlar ve bunun doğruluğunu tespit etmişler. Yazan. imam Dikmen


      Yorum


        Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


        Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

        Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

        Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

        İmam Hüseyin (a.s.): 856

        Özel Bir Gerçeğin Var Olduğu Sahabe ve Perşembe Faciası Konumu: 6

        Ama Alevi Ehl-i Beyt evlatları ve Şi’â’nın bu olayla ilgili görüşlerini daha tutarlı ve mantığa uygun bir tahlil olduğunu gördüm. Çünkü bu tahlilli takviye eden, hatta ispatlayan birçok delil mevcuttur.

        Bu konu ve meseleler hakkında Alevi Ehl-i Beyt evladı olan büyük ustadlarından Seyyid Muhammed Bâkır es-Sadr’a: ‘’O kadar sahabenin içinde Ömer Hz. Resulullah (s.a.v.)’in kendisinden sonra İmam Ali (a.s.)’nın halifeliğinı nasıl anladı?’’ diye sorduğumuzda, bana o mubaret zat’lar şöyle cevaplar vermiştir:

        Bunun yanlız Ömer değil, orada bulunanların çoğu da anladı. Çünkü Hz. Resulullah (s.a.v.) daha önceden de bu sözünün benzerini açıklamışlardır, örneğin defalarca:

        ‘’Ben sizin içinizde iki ağır ve değerli şey bırakıyorum, eğer bu ikisinden ayrılmazsanız benden sonra asla ve asla sapıklığa düşmezsiniz. Onlardan biri Allah’ın kıtabı, diğeri Ehl-i Beyt’imdir.’’ buyurmuşlardır.

        Hastalığında da: ‘’Gelin size bir şey yazdırayım ki, benden sonra asla sapıklığa düşmeyesiniz.’’

        Buyurunca, orada bulunanlar başta (Ömer de dahil) Hz. Resulullah (s.a.v.)’in Gadir-i Hum’da ve diğer yerlerde buyurduğu yukardaki sözünü, yani Kur’ân ve başta Hz. İmam Ali (a.s.) olmak üzere Ehl-i Beyt’e uymanın farz olduğunu yazdırarak takviye etmek istediğini biliyorlardı.

        Hz. Resulullah (s.a.v.) açıkça: ‘’Benden sonra Kur’ân’ı ve İmam Ali (a.s.)’i size bırakıyorum.’’ diye yazdırmak istiyordu. Bunun benzerini diğer münasebetlerle de defalarca buyurmuşlardır; hadisçiler Hz. Resulullah (s.a.v.)’ın bu sözlerini kaydetmişlerdir.

        Kureyş’in çoğu Hz. İmam Ali (a.s.)’a boyun eğmek istemiyordu; çünkü Hz. İmam Ali (a.s.)’nın yaşı küçük olduğu gibi, o İslam uğruna Kureyş’in burnunu da yere sürmüş, pelivanlarını ve atalarını öldürmüş biriydi.

        Elbette ki Kureyş’in buna rağmen Hudeybiye anlaşması’na ve Hz. Resulullah (s.a.v.)’ın Abdullah İbn Ubey’in cenaze namazını kıldırmasına karşı yapılan itirazlardaki gibi, tekrar Hz. Peygamber (s.a.v.)’in yazısına karşı olmaya cesaret edemiyorlardı.

        Ömer’in Hz. Resulullah (s.a.v.)’im yazı yazdırmasına muhalefet etmesi, onları cesaretlendirerek Hz. Peygamber (s.a.v.)’e karşı gelmeye tevşik etmiş oldu. Yazan. imam Dikmen


        Yorum


          Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


          Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

          Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

          Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

          İmam Hüseyin (a.s.): 857

          Özel Bir Gerçeğin Var Olduğu Sahabe ve Perşembe Faciası Konumu: 7

          Ömer’in Hz. Resulullah (s.a.v.)’ın yazı yazdırmasına muhalefet etmesi, onları tamamıyla cesaretlendirmiş ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’e karşı gelmeye tevşik etmiştir.

          Ömer’in: ‘’Allah’ın kitabı içimizdedir, bize Kur’an yeterlidir!’’ sözü, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in buyurmuş olduğu: ‘’Kur’ân ve itretimden olan Ehl-i Beyt’imden ayrılmayın.’’ sözünün tam zıddıdır.

          Çünkü Ömer’in söylediği sözün mânâsı şudur: Allah’ın kitabı bize yetrlidir, bizim Ehl-i Beyt’e ihtiyacımız yok ama Ehl-i Sünnet imamlarına ihtiyacımız olacaktır ki, bizim düşündüğümüz fikir doğrultusunda Kur’an-ı ve içtihat bir anlam verebileceklerdir.

          Bu olayın bundan başka mantıklı bir yorumu yoktur. Elbette bir kimse yalnız Allah’a itaat edilmesinin gerektiğini ve Hz. Resulullah (s.a.v.)’e itaat etmenin gerekmediğini söylese, ona göre başka yorumlar da bir anlam taşıyabilir konumuna gelecektir; ama Hz. Resulullah (s.a.v.)’a itaati Allah’a itaatten ayırmanın dini yani (İslam devletinin temellerinin yıkılması anlamına geldiğinden) batıllığı âşikârdır.

          Eğer ben kör taassubumu bir tarafa bırakıp hislere kapılmak yerine aklıselim ve hür düşünceyle karar verecek olursam sayın Seyyid Muhammed Bâkır es-sadr’a ait olan bu tahlili kabul etmek zorundayım...

          İslam tarih kitaplarının, bazıları hükümdarların Hz. Resulullah (s.a.v.)’in sünnetinde çelişki olduğunu söyleyerek onu reddettiklerini kaydediyorlarsa da elbette bunların bu tutumlarının tarihi kökleri mevcuttur.

          Ömer ve onun sözünü destekleyenler, Hz. Resulullah (s.a.v.)’in vasiyetnamesini kurtaracak olan sünnetten, mahrum bırakmışlardır. Ben bu hadiseyi okuyup sanki hiçbir şeyler olmamış gibi geçenlere çok şaşırmıştım.

          Oysa ki bu hadise, İbn Abbas (a.s.)’ın dediği gibi, İslâm’a ait en büyük musibetlerden biridir. Ben, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in değerini düşürmek ve İslâm’ın aleyhine olmak pahasına, sahabeyi savunmak ve onların değerini korumak isteyenlere daha fazla şaşıyorum.

          Ve yine ben neden hakikatten kaçıyorum ve onu heveslerimize uymadığı için görmemezlikten geliyorum?...

          Neden sahabeninde bizim gibi insan olduklarını ve onların da ben ve biz gibi beşeri arzu ve isteklerin, heva ve heveslerin etkisinde kaldıklarımızı itiraz etmiyoruz?... Yazan. imam Dikmen



          Yorum


            Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


            Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

            Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

            Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

            İmam Hüseyin (a.s.): 858

            Özel Bir Gerçeğin Var Olduğu Sahabe ve Perşembe Faciası Konumu: 8

            Bu işin şaşılacak asıl yönü de yoktur. İnsan bunu yüce Allah’ın kitabını okuduğunda anlar ki; Kur’ân-ı Kerim geçmiş peygamberlerin hayat serüvenlerini anlattığında, o kutsal peygamberlere ait olan kavimlerin o kadar mucizeleri gözleriyle görmelerine rağmen yine de onlara karşı geldiklerini beyan ediyor!...

            Evet Rabbimiz! Bizi hidayete sevk ettikten sonra kalplerimizi saptırma, kendi katından bize rahmet bağıla, sen çok çok bağışlayansın.

            İşte bu konu ve meselenin incelemenin neticesinde Alevi ve Şi’â’ların ikinci haliyle ilgili görüşlerinin ve onu Hz. Resulullah (s.a.v.)’den sonra Müslümanların hayatında doğan birçok musibet ve müsküllerin sorumlusu olarak görmelerinin sebebi şimdi daha iyi anlıyoruz.

            Zira bütün bu musibetler, Hz. Resulullah (s.a.v.)’in müslümanları sapıklıktan kurtaracak ve onlara hidayet bahşedecek vasiyetinin yazdırılmasının önlendiği günden itibaren başlamıştır.

            Açıkçası, yani Ömer ve onu destekleyen sahabelerin Hz. Resulullah (s.a.v.)’in vasiyetini yazdırmaya engel oldukları o kara Perşembe günüdür. Allah biz Alevi ve Şi’a müminleri o günün şehrinden korusun.

            21- İmam Hüseyin (a.s.)’dan rivayet edilmiştir ki: ‘’Ben ve kardeşim (İmam Hasan a.s.) ceddim Resulullah (s.a.v.)’ın nezdine gitmiştik. Hz. Resulullah (s.a.v.) beni bir dizi, kardeşimi de diğer dizi üzerinde oturtarak, bizi öpüp’’ şöyle buyurdular:

            ‘’Size babam feda olsun ey iki imam ey iki salih peygamber torunları. Allah’u Teala sizleri ceddiniz, babanız ve anneniz arasından seçmiştir. Ey Hüseyin Allah senin neslinden dokuz imam seçmiştir.

            Onların dokuzuncusu kıyam edecek olanlarıdır. Ama Allah katında fazilet bakımından hepiniz eşitsiniz.’’ (Ikd-üd Dürer sayfa. 134; İkmal-üd-Din cild. 1, sayfa. 317; İsbat-ül-Hüdat. cild. 6, sayfa. 397; Bihar-ül Envar cild. 51, sayfa. 133.) Yazan. imam Dikmen

            Yorum


              Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


              Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

              Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

              Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

              İmam Hüseyin (a.s.): 859

              Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Sahabesi ve Üsame’nin Ordusu Konumu: 1

              Eğer, asıl konularımızın açıklamalarına gelmek istersek bu kadar uzakmamızın gereği kalmayacağını sizlerde anlamış olacaksınız. Asıl mesele ve konu bu değildir.

              Önemli olan asıl mesele ve konuların Hz. İmam Hüseyin (a.s.)’ın dilinden İmam Mehdi (a.f.)’ların onun torunlarından olmaları ve İslam anayasasının tekrar kurulmasında rolu ve pozisiyonun var olduğunu gözler önüne sermek olacaktır.

              İnsanların kendi fikir ve düşüncelerince yapmak istedikleri herhangi bir işin temelinde kendilerinin menfaatları geriği icabların var olduğunu düşünerek bir meseleye parmak basmak isterim.

              Düşünün, siz kendinize bir tesbi yapmak istiyorsunuz. Sizin elinizde yeterli kadar boncuk ve ip vardır. Bu boncukları sayısıca bir ipe geçirmek istiyorsunuz. Bu istediğiniz sayılarının 33-66 veya 99 olduğunu biliyorsunuz. Ama bu sayılardan herhangi birini tamamladınız fakat bunların başına bir imame eklemeyi unuttunuz.

              Şimdi sizlerin oluşturmuş olduğunuz boncuklarla bir tesbi olasalığınız var mı? Eğer bu boncukların başına bir imame geçirmemiş iseniz ipe takmış olduğunuz boncukların herhangi anlamı kalmaz.

              Hz. Resulullah (s.a.v.)’ın vefatından iki gün önce Rumlarla savaşmak için bir ordu düzenlendi ve Hz. Zeyd’in (a.s.) oğlu Üsame getirildi ve ordu komutanlığına atandı.

              Bunların içinde başta Ebubekir, Ömer, Ebu Ubeyde gibi ensar ve muhacirlerin büyükleride birer er olarak katılmış olduğu bu orduya katıdılar.

              Sahabeden bazıları Üsame’nin baabsı Zeyd’in komutanlığına da itiraz edip onun ile alay etmişlerdi. İtirazları o dereceye vardı ki, Hz. Resulullah (s.a.v.)’in sinirlenerek hastalığını ağır ve ateşinin fazla fazla olmasına rağmen mübarek başını bağlayarak ayaklarını zorla sürükleyerek iki kişinin yardımıyla evden çıkıp mescide geldi ve minbere çıktı.

              Allah’a hamd ve sena ettikten sonra şöyle buyurdular:

              ‘’Ey insanlae! Üsame’nin komutanlığı hakkında bazılarınızdan duyduğum bu sözler nedir? Babasını komutan yapmama itiraz ettiğiniz gibi şimdi de bunun komutanlığına itiraz ediyorsunuz. Allah’a andolsun ki, babası o zaman komutanlığa lâyık olduğu gibi, oğlu da şimdi komutanlığa layıktır.’’ (et-Tabakat, İbn Sa’d, cild. 1, sayfa. 190.) Yazan. imam Dikmen

              Yorum


                Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                İmam Hüseyin (a.s.): 860

                Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Sahabesi ve Üsame’nin Ordusu Konumu: 2

                Sonra halkı bu işte süratli davranmaya teşvik ederek: ‘’Üsame’nin ordununu hareket ettirin.’’ buyurdular. Hz. Resulullah (s.a.v.)’in bu cümlesi sürekli olarak tekrarlıyordu; ama bu sözlere kulak veren az idi. Sonunda sahabe istemeyerek ‘’Corh’’ denilen bir yerde çadır kurdu.

                Ve yine sizlere Türkiye Diyanet Vakfı Başkanlığını yapmış Ehl-i Sünnet ulemalarından olan ve aynı zaman biriminde de gündem konularında müslüman halk kitlelerine fetvalar veren ve yine kendisinin çok sayıda kitapları buluna ve hatta Kur’an-ı Kerin tefsirini yazan bir şahiyetten kısa da olsa bahsetmeye çalışacağım.

                Bu değerli şahsın ismi Prof. Dr. Süleyman Ateş. Bu değerli ustadın kaleme almış oldukları ‘’Gerçek Din Bu’’ kitabının 20.nci sayfasında ki yazısına bakmanızı isityorum.

                Bu kitabın Zeyd- Zeyneb olayı adı altında bu cümlelere yer vermekle konuyu islemektedirler. Asıl konu ise Zeyd ile Zeyneb’in evlemeleri ve mu’ta savaşı konularını işlerken burda Üsame b. Zeyd hazretlerine değinerek şöyle açıklamalar getirmektedir.

                Nitekim evlâtlık hükümleri kaldırılmakla Hz. Muhammed (s.a.v.)’in Zeyd ibn Hârise’ye sevgisi yine sürmüştür. Kendisine: ‘’Allah’ın elçisinin sevgilisi!’’ denirdi.

                Allah’ın elçisi, onu birçok seriyye kumandan yapmış, Muta’ya gönderdiği orduya birinci kumandan olarak Zeyd’i, ikinci olarak Ca’fer ibn Ebî Tâlib’i, üçüncü kumandan olarak ‘’Abdullah ibn Ravâha’yı seçmiştir.

                Her üçü de bu savaşda şehid olmuşlardır. Mu’ta’da şehid düşünce, Hz. Peygamber (s.a.v.) ona olan sevgisini, şefkatini onun oğlu Üsâme ibn Zeyd’e vermiştir.’’

                O kadar ki Mu’ta’daki kayıpların öcünü almak için dezenlediği, Ebubekir ve Ömer gibi yaşlı sahabelerin de ordunun içinde birer er olarak bulunduğu ordunun başına henüz yirmi yaşlarında bir genç olan Üsâme’yi komutan yapmıştır. Genç Üsâme’nin ilk muhâcirlerin de katılacağı bir orduya komutan yapılmasını hayretle karşılayanlar olmuştur, artık hasta olan Hz. Peygamber (s.a.v.) ashabına hitab ederken şunları şöylemıştır:

                ‘’Üsâme ordusunu gönderiniz. Andolsun eğer onun kumandanlığı hakkında söyleniyorsanız, daha önce babasının kumandanlığı hakkında da söylenmişti.

                Babası nasıl kumandanlığa layık idiyse o da öyle kumandanlığa lâyıktır. O, insanlar arasında benim en çok sevdiğim kimselerdendir’’ demişlerdir. (İbn Sa’d, Gazevâtu-rRasûl ve Serâyâh, sayfa. 189-192; Beyrut. 1401/1981.) Yazan. imam Dikmen


                Yorum


                  Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                  Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                  Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                  Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                  İmam Hüseyin (a.s.): 861

                  Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Sahabesi ve Üsame’nin Ordusu Konumu: 3

                  Bu gibi olaylar beni hep şu sorularla karşı karşıya getiriyor. Allah ve Resulüne ve emirlerine karşı hakikaten böyle saygısızlıklar olmuş mudur? Hz. Peygamber (s.a.v.)’e bu şekilde karşı gelmeler gerçek midir acaba!?...

                  Oysa Hz. Resul-i Ekrem (s.a.v.) Kur’an’ın buyurduğu üzere onların hayrına düşkün ve müminlere şevkatli ve merhametli idi.

                  Ben hiç kimsenin bu tür isyanları makul gösterecek makul bir mazeretleri uydurabileceğine inanamıyorum. Bu nasıl müslümanlık ve nasıl iman getirilmiş olabilecel takva!...

                  Evet her zaman ki, gibi ben sahabenin şerefini ve değerini ilgilendiren böyle bir hadiseyle karşılaştığımda ilk önce onu inkâr etmeye kalkışıyor veya en azından onu görmemezlikten gelmek istiyordum.

                  Ama ne yazıktır ki, bu gibi boş bir teşebbüsten ibaretti. Çünkü bu meseleler hakkında tüm Alevi, Şi’â ve Ehl-i Sünnet tarihçilerinin ve hadisçilerinin ittifak ettikleri bir olayı nasıl yalanlayabilirim ve görmemezlikten gelebilirim.


                  Oysaki bu mesele ve konularda ben, Allah’a karşı hiçbir mezhep mensubuna taassup göstermeyeceğime ve haktan başka hiçbir şeye değer ve ağırlık vermeyeceğime dair söz vermiştim.

                  Ne var ki, hak bu konuda çok acıdır.

                  Hz. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuyorlar mı?: ‘’Senin aleyihine dahi olsa hakkı söyle, acı bile olsa hakkı söyle.’’ Bu hadisedeki hak gerçek şudur:

                  Üsame’nin komutanlığından rahatsız ve şüphe eden sahabe, aslında Allah’ın emrine itaat etmemiş, tevil ve şüpheler kabul etmeyen sarih nassa muhalefet etmişlerdir.

                  Her ne kadar bazıları sahabelerin şahşiyetini korumak için bazı mazeretler uydurmaya kalkmışsa da bu mazeretleri gözleri taasup perdeleriyle kapanan ve neye itaat edilmesi ve neden uzak durulması gerektiğini ayırt edemeyen cahil kimselerden başka kimse kabul etmez.

                  Kur’ân ve Ehl-i Beyt araştırmaları olarak bu tür davranışlara makul bir mazeret bulmak için çok düşündüğümüzü; ama ne kadar düşünmemizin de herhangi bir şey bulamadığımız gerçeğini açıkça dile getirmeyi uygun bulduk.

                  Sonra Ehl-i Sünnet ulemasının zikrettiği mazeretleri inceleyip gündem konusu haline getirmeyi eğeledik. Üsâme’nin komutanlığına karşı gelen sahabeler, faşist Kureyş’in büyükleri ile irtibatta olduklarını ve İslâm-ı kabul etmede öncelikleri vardı. Yazan. imam Dikmen



                  Yorum


                    Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                    Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                    Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                    Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                    İmam Hüseyin (a.s.): 862

                    Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Sahabesi ve Üsame’nin Ordusu Konumu: 4

                    Oysa ki, Üsâme ise İslâm-ın Bedir, Uhud ve Huneyn gibi önemli savaşlarına katılmamış bir gençti ve önemli bir savaş tercübesi yoktu. Ama Hz. Peygamber (s.a.v.)’ın onu komutan yaptığında yaşı henüz küçüktü.

                    Büyük yaşta dediğimiz sahabelerinin de onun emirleri altına verilmiş olması ister istemez kendilerinden küçüklerine itaat etmekten ve onun komutanlığı altında girmekten kaçınır olmaları ve bu nedenle de onun komutanlığına itiraz edip, Hz. Peygamber (s.a.v.)’nin sahabelerin büyüklerinden birini Üsâme’nin yerine komutan olarak seçmelerini istemişlerdir.

                    Halbuki buna benzer olayıda Hz. Davut (a.s.) zamanından yaşanmış ve Halut ile Calut meselesini gözler önüne sermiştir.

                    Bu bahane ne aklî ve ne de şer’î bir delile dayanır. Kur’an okuyan birinin bu gibi bahaneleri reddetmekten başka hiçbir çaresi yoktur. Çünkü bu mesele ve konular hakkında Kur’ân şöyle buyurmuyor mu?:

                    ‘’Peygamber’in size emrettiği şeyleri alın ve neden vazgeçmenizi emrederse vazgeçin.’’ (Haşr. Sûresi. 7.nci ayet ilkeleri.)

                    Ve yine Kur’ân’ın başka bir ayet ilkelerinde şöyle buyurmaktadır:

                    ‘’Allah ve Resulü bir işe emretti mi erkek olsun, kadın olsun hiçbir inananın o işi istediği bir şekilde yapmakta muhayyer olmasına imkân yoktur ve kim Allah ve Peygamber’ine isyan ederse, gerçekten de apaçık bir sapıklığa düşüp sapıtıp gitmiştir.’’ (Ahzâb Sûresi. 36.nci ayet ilkelerinin hükümleri gereğince.)

                    Evet bu apaçık ve net naslardan sonra akıllı bir kimsenin kabul edebileceği bir mazereti kalır mı? ve ben Hz. Resulullah (s.a.v.)’ı öfkelendiren bir grup hakkında ne diyebilirim? Oysa ki onlar Hz. Peygamber (s.a.v.)’i öfkelendirmenin de Allah’u Teala’yı öfkelendirmekle aynı mânâya geldiğini iyice biliyorlardı.

                    Bütün bunlar Hz. Peygamber (s.a.v.)’e ‘’sayıklıyor’’ diyerek iftira etmelerine hasta olduğu hâlde onun yanında ihtilâf çıkararak rahatsız etmelerini mütrakip olarak çok büyük suç işlemişlerdir.

                    Açıkçası ve gerçekten de yani sahabe diye övdüğünüz bu zatlar tövbe edip yaptıkları işlerden dolayı Kur’ân’ın öğrettiği gibi Hz. Peygamber (s.a.v.)’den af dileyeceklerine bir adım daha ileriye giderek kendilerine en çok şefkâtli ve merhametlii olan Resulullah’a karşı yeniden isyana ve saygısızlığa kalkıştılar, onun hakkını korumadılar ve ihtiramını gözetmeksizin onu evlatlarını katl ettiler.

                    Onu sayıklamakla suçladıktan iki gün geçmeden Üsâme’yi konutan yapmasına ihtiraz ettiler. Sonra Hz. Resulullah (s.a.v.) üzücü bir halde yani hastalık yüzünden iki kişinin yardımıyla hareket ederek evinden çıkmaya ve halka hitap ederek Üsâme’nin komutanlığa lâyık olduğuna yemin etmeye mecbur bırakacak derecede zora koştular. Yazan. imam Dikmen

                    Yorum


                      Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                      Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                      Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                      Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                      İmam Hüseyin (a.s.): 863

                      Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Sahabesi ve Üsame’nin Ordusu Konumu: 5

                      Bizzat Hz. Resulullah (s.a.v.) bu itiraz eden kişilerin Üsâme’nin babası Hz. Zeyd İbn Haris’in komutanlığına da itiraz ettiklerini beyan buyurmuştur.

                      Bu da bu şahısların önceden de Hz. Peygamber (s.a.v.)’e karşı geldiklerini ve bunların Allah ve Resul’ü bir işe hüküm verdiğinde gönüllerinde rahatsızlık olmadan teslim olan kişilerden olmadıklarını, ve hatta bunların Allah ve Resulü’nün hükümlerinin karşısında kendilerine karşı gelme hakkını dahi veren şahıslardan oldukları ortaya koymaktadır.

                      Sizlerinde bilgileri içerisinde olan bu sahabelerin açıkça Hz. Resulullah (s.a.v.)’e karşı geldiklerine delilleri şudur: Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sinirlenmesini ve kendi eliyle bayrağı Üsâme’ye vermesini ve Üsâme’nin odusuna katılmayı emretmesini gördükleri ve duydukları hâlde yine de gevşeklik gösterdiler ve Hz. Resulullah (s.a.v.) vefat edinceye dek o orduya katılmadılar.

                      Hz. Resulullah (s.a.v.) bunların bu kadar itaatsizliğine ve vefasızlığına şahit oldu ve kalbi dertle dolu olduğu bir hâlde bu dünyadan irtihal etti.

                      Vefât Hâlinde ümmetinin bu halini gören Hz. Resulullah (s.a.v.)’in belki de en büyük derdi onların çoğunluğunun vefatından sonra İslam devletine sırt çevireceklerini ve azaba yöneleceklerini ve az bir gruptan başka da kimselerin ilâhî azaptan kurtulyamacağını bilmesi olacaktı...

                      Bu olayı dikkatle incelediğimizde, ikinci halifenin bu olaydan en önemli unsurlardan olduğunu v bu muhalefette merkez noktada yer aldığını görürüz. Çünkü Hz. Resulullah (s.a.v.)’in vefatından hemen sonra Ömer, halife Ebubekir’e giderek Üsâme’yi komutanlıktan azledip onun yerine bir başkasını geçirmesini istedi. Ama Ebubekir her ne hikmetse şöyle dedi:

                      ‘’Ey Hattab’ın oğlu, annen yasına otursun, Resulullah’ın tayin ettiğini benim kaldırmamı mı istiyorsun?’’

                      (et-Tabakatu’l-Kübra, İbn Sa’d, cild. 2, sayfa. 190; Tarih-i Taberî, cild. 3, sayfa. 226.)

                      Ömer, Ebubekir’in anladığı bu gerçeği anlamaktan âciz miydi? Burada İslam tarihçilerin gözlerinden kaçan bir husus mu? vardı yahut Ömer’in şahşiyetine gölge düşürmemek için bilerek gizlemek istedikleri gizli bir yön mü vardır? Yazan. imam Dikmen


                      Yorum


                        Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                        Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                        Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                        Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                        İmam Hüseyin (a.s.): 864

                        Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Sahabesi ve Üsame’nin Ordusu Konumu: 6

                        Nitekim de Ömer’in söylemiş olduğu ‘’sayıklıyor’’ anlamına gelen ‘’yehcuru’’ kelimesini kaldırıp yerine ‘’ağrısı ona galip gelmiş’’ kelimesini koyarak, söz konusu hedefe hizmet etmek istemişlerdir.

                        Ben, ‘’Musibetli Perşembe Gününde’’ Hazreti Resulullah (s.a.v.)’i sinirlendiren, ona ‘’sayıklıyor, Allah’ın kitabı bize yeter!’’ diyen sahabîlere şaşıyorum. Sahi, bunlar nasıl Kur’an’a sahip çıkabiliyorlar?

                        Oysa ki, Kur’ân açık ve net bir tarzda Şöyle diyor: ‘’De ki siz eğer Allah’ı seviyorsanız, bana uyun da Allah da sizi sevsin.’’ diye buyurmuyor mu?’’ (Âl-i İmrân Sûresi. 31.nci ayet ilkeleri.)

                        Yoksa onlar Allah’ın kitabını ve onun hükümlerini, Allah’ın kitabının kendisine indiği şahıstan daha iyi mi biliyorlardı?!...
                        Sizce Hz. Muhammed (s.a.v.)’in bilgisi Ömer b. Hattab kadar değildi?!...

                        O yüzücü olaydan yani (Perşembe gününün musibetinden) sonra yani Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ölümününden iki gün önce Üsâme’ye verdiği komutanlığa itiraz edip emirlerine karşı gelmelerinin üzerine, bu defa da Hz. Resulullah (s.a.v.) yataktan kalkıp başı bağlı olduğu ve hastalığının şiddetinden ayaklarını yerde sürüklediği bir hâlde, iki kişinin yardımıyla evden çıkıp onlara tam bir hutbe okudu.

                        Allah’ın birliğine şahedet etti ve O’na hamd ve sena etti; ta ki onlara sayıklamadığını bildirsin. Sonra onların itirazlarından haberdar olduğunu bildirdi. Daha sonra da onlara dört yıl önce de onun sözlerine itiraz ettiklerini hatırlattı. Acaba Hz. Resulullah (s.a.v.) onların nazarında yine de sayıklıyor muydu?, ağrısının çokluğundan dolayı hezeyan mı konuşuyordu?!...

                        Allah’ım hamd ve sena ile seni tenzil ederim ki, bunlar nasıl senin peygamberliğine karşı bu kadar cüretkâr davrandılar ve onun geçerli kıldığı İslam anayasasal hükümlerine rıza göstermeyip hatta defalarca ona karşı geldiler.

                        Hz. Resulullah (s.a.v.), Abdullah İbn Übey’in cenaze namazını kıldığında, ‘’Allah seni münafığa namaz kılmaktan sakındırmıştır.’’ diyerek onun gömleğinden tutup çekmeye kadar ileri gittiler!

                        Sanki Hz. Resullah (s.a.v.)’e nazil olan ayet ilkeleri ona öğretmeye kalkışıyorladı! Halbuki sen ey Allah’ım Kur’ân’da buyurmuşsun ki:

                        ‘’Kur’an’ı sana indirdik ki halka indirdiğimizi onlara açıklayasın.’’ (Nahl Sûresi. 44.ncü ayet ilkeleri.) Yazan. imam Dikmen


                        Yorum


                          Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                          Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                          Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                          Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                          İmam Hüseyin (a.s.): 865

                          Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Sahabesi ve Üsame’nin Ordusu Konumu: 7

                          Ve yine başka bir yerde de şöyle buyurmuşsundur ki:

                          ‘’Biz sana kitabı insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği gibi hükmedesin diye bir gerçek olarak indirdik, hainleri savuma!’’ (Nisâ Sûresi. 105.nci ayet ilkeleri.)

                          Ve yine başka bir yerde de şöyle buyurmuşsundur ki:

                          ‘’İçinizden size bir peygamber gönderdik, size ayetlerimizi okuyor (ahlakınızı) temizliyor, size kitap ve hikmet öğretiyor ve bilmediğiniz şeyleri size öğretiyor.!’’ (al-Bakara Sûresi. 151.nci ayet ilkeleri.)

                          Evet gerçektende Hz. Resulullah (s.a.v.)’in emrine itaat etmeyerek ona sayıklıyor diyen bir kavimle karşı karşıya olduğumuzu unutamadan geçemiyeceğiz ki onun huruzunda gürültü çıkarıp saygısızlık ediyorlardı. Veya Zeyd İbn Haris’in ve oğlu Üsame’nin komutanlığına itiraz ederek Hz. Resulullah (s.a.v.)’ı incitiyorlardı.

                          ‘’Bütün bunları incelendiğinden sonra bir araştırmacı, olarak Alevi ve şi’â mezhebinin sahabeden bazılarının tutumlarını sorgulamada ve eleştirmede haklı olduğundan nasıl şüphe edebirisiniz?!’’

                          Alevi ve Şi’â Hz. Peygamber (s.a.v.)’ın Ehl-i Beyt’e olan muhabetinden ve saygısından dolayı haklı olarak bazı sahabelerden (bu tutumlarından dolayı) uzak duruyor.

                          Kur’an ve Ehl-i Beyt araştırmaları olarak bu konu ve meselelerimizin uzanmaması için sahabenin Hz. Resulullah (s.a.v.)’e muhalefet etmelerine ve ona karşı gelmelerine dört beş örneklerle yetinelim ki, sonra ki araştırmalarımızda tekrar bu meselenin irdelenesinde konu edineceğiz inşallah...

                          Ama Alevi yani (Hz. Peygamber ‘’s.a.v.’’in soyundan ve Ehl-i Beyt’den) olan kitle ve Şiâ âlimleri bu türden yüzlerce ve hatta binlerce örnek toplayıp sahabenin sarih ve kesin şer’i İslam hükümlere muhalefet ettiğinin örneklerini kaynaklarıyla birlikte kitaplarında yazmışlardır ve hatta bu hususları Ehl-i Sünnet’in sahih ve müsned kitaplarında yer alan hadislere dayanarak ispatlamışlardır.

                          Biz bu sahabenin bazılarının Hz. Peygamber (s.a.v.)’e karşı takındığı tavırları incelerken o sahabelerden ziyade sahabenin tümünün devamlı hak üzere olduğunu iddia ederek onların eleştirilmesini caiz görmeyen Ehl-i Sünnet ulema ve âlimlerine şaşıyoruz.

                          Bunların araştırmalarının hakikatlere ulaşmasına engel oluyorlar ve onun sonu gelmeyen bazı fikrî çelişkilere düşüyorlar.

                          Bu yazdıklarımızın birkaç numune yine ekliyerek sahabeyi olduğu gibi tanıyalım ve bu konuda Alevi ve Şi’â’nın da görüşünü daha iyi anlayabilelim... Yazan. imam Dikmen


                          Yorum


                            Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                            Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                            Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                            Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                            İmam Hüseyin (a.s.): 866

                            Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Sahabesi ve Üsame’nin Ordusu Konumu: 8

                            Bu konu ve meseleler hakkında Buharî kendi Sahih-inde (cild. 4, sayfa. 47)’de ‘’es-Sabru Ale’l-Ezâ’’ babında ve ‘’Edeb’’ kitabında (İnnema Yueffe’s-Sabirûne Ecrahum...) ayet ilkesinin tefsirinde A’meş’in Şakik’ten şöyle duyduğunu söylediğini naklediyor:

                            ‘’Hz. Resulullah (s.a.v.) her zamanki gibi bir şeyi bölüştürmüştü. (Beytülmale ait bir malı Müslümanlar arasında bölmüştü) Bunun üzerine ensardan biri şöyle dedi: ‘’Allah’a andolsun ki, bu bölüştürmede Allah’ın rızası gözetilmemiştir.’’

                            Ben ona: ‘’Bu sözü Hz. Peygamber (s.a.v.)’e diyeceğim.’’ dedim ve geldim Hz. Resulullah (s.a.v.)’ın yanına vardım. Resulullah ashabının içerisinde oturmuştu. Aynı sözü ona dedim. Bu söz Hz. Peygamber (s.a.v.)’e çok ağır geldi; rengi değişti ve öfkelendi; öyle ki, bu haberi vediğime pişman oldum.

                            Sonra Hz. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdular ki: ‘’Hz. Musa (a.s.) bundan daha çok eziyetlere maruz kaldı; ama hepsine sabretti...’’

                            Ve yine Buharî kendi senediyle ‘’Edeb’’ kitabının ‘’Men Lem Yuvacihu’n-Nase Bi’l-İtab’’ babında yazıyorlar ki; ‘’Ayşe’’ şöyle söyledi:

                            ‘’Hz. Peygamber (s.a.v.) bir iş yaptı, sonra da halkın o işi terk etmesine ruhsat verdi.’’ (Yapıp, yapmamalarını onların kendi istediğine bıraktı.)

                            Ama halk bu ruhsatı kabul etmeye yanaşmadı. Bu haber Hz. Resulullah (s.a.v.)’e ulaştı. Hz. Resulullah (s.a.v.) bir hutbe okuyarak, Allah’a hamd ve sena dedikten sonra: ‘’Neden benim yaptığım şeyden kaçınıyorsunuz?’’ buyurdu.

                            Allah’a andolsun ki, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in heva ve hevesine kapılarak doğru yoldan saptığına ve neticede yaptığı taksimde Allah’ın rızasını nazara almadığına inanan ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in yaptığı şeylerden kaçınan ve kendilerini Resulullah’tan (s.a.v.)’den daha takvalı bilen şahıslar, hiçbir zaman Müslümanların hürmetine lâyık değillerdir;

                            hele bu gibi şahısları meleklerin seviyesine çıkarıp, sahabenin Hz. Resulullah (s.a.v.)’den sonra mahlukatın en üstünü olduklarına, Peygamber’in sahabesi oldukları için tüm Müslümanların örnek alması lâzım geldiğine inanmanın ne kadar temelsiz ve delilsiz bir inanış olduğu aşıkârdır.

                            Evet ne yazıktır ki, böylece görülüyor ki, Ehl-i Sünnet’in Hz. Muhammed (s.a.v.)’e ve Ehl-i Beyt’ine salavat gönderdiklerinde sahabenin tümünüde yani ‘’Ecmain’’ kaydıyla onlara eklemeleri savunulması mümkün olmayan bir ameldir.

                            Ehl-i Beyt’e Resulullah ile birlikte salavat göndermek önceden de işaret ettiğimiz gibi ilâhî bir emir gereğidir.

                            Eğer Allah’u Teala bu vesileyle bize Ehl- i Beyt’in yüce ilâhî makamını tanıtmak istiyorsa, biz ne hakla kendi başımıza sahabeyi, hem de ‘’Ecmain’’ (top yekün) kaydıyla onlara ekliyoruz ve bu vesileyle sahabeyi Allah’ın faziletli kıldığı ve makamlarını her makamdan üstün kıldığı kimselerle aynı sırada zikretmeye kalkışıyoruz?!... Yazan. imam Dikmen


                            Yorum


                              Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                              Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                              Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                              Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                              İmam Hüseyin (a.s.): 867

                              Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Sahabesi ve Üsame’nin Ordusu Konumu: 9

                              Evet salavat gönderirken sahabeyi de salavata dahil etmenin tarihi kökenini araştırmak istersek Abbasî ve Emevî dönemlerine dönmemiz mecburi olacaktır.

                              Hz. Resulullah (s.a.v.)’in Ehl-i Beyt’ine olan şiddetli düşmanlıkları yüzünden onlara her türlü zulmü reva gören, Ehl-i Beyt’i seven ve Alevi, Şi’îleri katledip sürgüne gönderen, yerinden yurdundan eden Emevî ve Abbasî zalim katilleri, Allah’ın Ehl-i Beyt’e ihsan eylediği bu yüce makamdan haberdar olup bunu kendilerine büyük bir tehlike olarak gördükleri için sahabeyi de salavat gönderirken Ehl-i Beyt’e ekleyerek halkı aldatmaya çalışmışlardır.

                              Bu durum ve davranış bugüne kadar devam ettirmişlerdir.

                              Namazda, Hz. Resulullah (s.a.v.) ile birlikte Ehl-i Beyt’e salavat göndermeyen şahsın veya şahısların namazının şer’an batıl oluşun ve Ehl-i Beyt’in yüce ilâhî makamlarının herkes tarafından bilinmesine sebep oluyordu.

                              Bu konuda Emevî ve Abbasî zinakârları ve halifeleri Ehl-i Beyt’e olan düşmanlıklarının iğrençliğini azaltmak için, sahabeyi de salavatta Ehl-i Beyt’e eklemeye kalkışmışlardır.

                              Belki halk, sahabenin de Ehl-i Beyt ile aynı seviyede olduğuna veya makamlarının hâşâ Ehl-i Beyt’e yakın olduğuna aldansın ve özellikle Emevîlerin ve Abbasîlerin bazı büyüklerinin de sahabe olduklarını nazara alarak Ehl-i Beyt’e karşı yapılan zulüm işkence ve sayısız cefaları görmemezlikten gelsinler?!...

                              Evet bu uğurda sahabe’den ve tâbiinden hadis nakletmekle meşhur olan nice kişileri de para ve makam karşılığında sahabenin yüce fazileti hakkında özellikle de hilâfet sebebiyle yükselmiş olan ve Emevîlerin başa geçmelerine sebep olmuş kişilerin fazilet ve üstünlükleriyle ilgili olarak hadis uydurmaya tevşik etmişlerdir.

                              İşte Emevî’lerin hakimiyeti ele geçirmelerinin sebebinin halifeler olduğunu, tarih en güzel bir şekliyle göstermektedir. Mesela Ömer İbn Hatta, valilerini iyice kontrol etmek, onlardan hesap sormak ve onları ufak bir hatadan dolayı bile görevden almakla meşhur olmuş bir şahıstır.

                              Ama ne yazıktır ki, aynı zat, Muaviye İbn Ebu Süfyan’ı hiçbir zaman sorguya çekmemişti. Muaviye’yi, Ebubekir vali olarak tayin etmişti. Ömer de hilâfeti boyunca bu tayini onayladı, hatta Muaviye hakkında yapılan çok şikayetlere rağmen, Ömer bir gün dahi Muaviye’yi yaptığı hatalardan dolayı kınamadı.

                              Hatta Hz. Resulullah (sa.v.)’in giysi olarak kullanılması erkeklere haram kılmasına rağmen Muaviye’nin ipek elbise giyip altın yüzük taktığını Ömer’e bildirdiklerinde, Ömer:

                              ‘’Onu bırakın, o Arapların kayseridir.’’ demekle yetindi ve Muaviye yirmi yıldan fazla hiçbir itiraz ve azil ile karşılaşmadan valilik makamında kaldı. Yazan. imam Dikmen


                              Yorum


                                Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                                Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                                Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                                Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                                İmam Hüseyin (a.s.): 868

                                Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Sahabesi ve Üsame’nin Ordusu Konumu: 10

                                Ve yine Osman’ın hilâfet döneminde Muaviye’nin hakimiyet alanı daha da genişledi ve onun İslam ümmetinin servetlerini daha fazla ele geçirmesi ve sefil insanların yardımıyla ordusunu güçlendirmesini sağlandı.

                                O da bu gücünü, ümmetin imamına karşı gelmek ve güç zoruyla hilâfeti gasbetmek ve Müslümanlardan içki içen fâsık oğlu Yezid’e biât toplamak yolunda kullandı.

                                (Bu konu ve meselelerin ayrıntıları için Ebu’l-A’la Mahmudî’nin ‘’Hilâfet ve Mülk’’ ve Ahmed Emini’nin ‘’Yevmu’l-İslâm’’ kitaplarına müracaat etmeniz sizin için daha faydalı ve yararlı olacaktır.)

                                Bunun hikayesi uzundur. Biz şimdilik ayrıntılarına girmek istemediğimizden dolayı fazla sizlerin kafalarını karıştırmak istemiyoruz. Önemli olan şu ki: ‘’Hilâfet kürsüsünde oturan bu sahabe, Kureyş’in Nübüvvet ve hilâfetin Benî Hâşim’de toplanmaması gerektiğini ifade eden görüşleri doğrultusunda hareket etmiş ve böylelikle bir fikrî yapıya sahip oldukları için de onların Emevî devletinin kurulmasında direkt rolleri olmuştur.’’

                                Şimdi biraz da olsa düşünmeniz için bir soru sormadan geçmek istemiyorum. Üsâme’nin ordu komutanlığında birer er olarak görev yapmak zorunda olan başta Ebubekir, Ömer ve Osman nasıl oluyorda Hz. Muhammed (s.a.v.)’in vefatlarından hemen sonra İslam ümmetinin devlet üstü halifeleri olmuş oluyor. Aslına bakılırsa sizlerin cennet hakkındaki düşünceleriniz tamamıyla yersiz olduğunun bir belgesi olacaktır.

                                Emevîler de, herkesten daha çok bu zatlara teşekkür borçlu olduklarının farkındaydılar. Nitekimde râviler kiralayıp kendi büyüklerinin faziletleri hakkında rivayetler uydurdular ve onları, halkın nazarında Ehl-i Beyt’in derecesinden hâşâ hâşâ daha yüksek derecelere çıkartmaya kalkıştılar!...

                                Bu faziletleri şer’i ve mantıkî delillerin ışığında incelersek, onlardan zikre değer bir şey kalmayacağı malumdur, meğer ki, çelişkili şeyleri kabullenecek derecede basit düşünceli bir kişi olalım.

                                Burda yapmak istediğimiz bir örnek ile biz, Ömer’in diller destan olan şu adaleti hakkında çok şey duymuşsuzdur. Ama doğru tarihçilerin yazdığına göre Ömer hicretin yirminci yılında, beytülmalin taksiminde Hz. Resulullah (s.a.v.)’in sünnetine rivayet etmemiş ve ona bağlı kalmamıştır.

                                Hz. Resulullah (s.a.v.) beytülmali Müslümanlar arasında eşit bir şekilde bölerdi. Kimseyi kimseden üstün tutmazdı.

                                Ebubekir de kendi hilâfet döneminde bu sünnete bağlı kaldı. Ama Ömer İbn Hattab beytülmalden yaptığı ihsanlarda Müslüman olanları sonradan Müslüman olanlara Kureyş’in muhacirlerini diğer muhacirlere, muhacirleri ensara tercih etmiş, ve hatta Arapları acemlerden, ağaları kölelerden Mudar kabilesini Rabia’dan üstün tutmuş ve birine diğerinden daha fazla pay vermiştir. (İbn Ebi’l-Hadid, cild. 8, sayfa. 111.) Yazan. imam Dikmen

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X