Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


    Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

    Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

    Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

    İmam Hüseyin (a.s.): 812

    İslam Ulemaların Düşüncelerine Göre

    İçtihad Kapısının Kapandığını

    Savunanlar Konumu: 3

    ‘’Birinci ve ikinci yüzyılda halk muayyen bir mezhebi benimsememişlerdir. Bu asırlarda halk şer’i kanun ve hükümleri kendi babalarından veya kendi şehirlerinde her dalga veya kısmen içtihad derecesine erişmiş bulunan alimlerden öğreniyorlardı.’’

    (‘’El-İnsaf Fi Beyan-i Sebeb-il İhtilaf’’ Ferid Vecdi de ‘’Dairet-ül Mearif’inde cild. 3, sayfa. 221’’ bu sözleri bir miktar değişiklikle nakletmiştir.)

    ‘’Onlar, kötü bir iş yapınca babalarımız da derler, bu işi yapardı, öyle bulduk onları ve Allah emretti bunu bize. De ki: Allah kesin olarak kötülüğü emretmez. Allah’a bilmediğiniz şeyi mi isnâd ediyorsunuz?...’’ (al-A’râf Süersi ayet ilkesi. 28.)

    Buna benzer daha sayısızca ayet ilkelerin olduğu kesin ama biz şimdilik bu değerli ayet ilkeleri ile yetinmeye çalışacağız.

    İkinci Grup: İkinci yüzyılın sonundan dördüncü yüzyılın başlangıcına kadar yaşayan müslümanlardır. Bu grupta yer alanları üç kısma ayırmıştır. Her dalda içtihad derecesie sahip mutlak müçtehidleri üç kısmın ilki olarak zikretmiştir.

    Bunlar aşağıdaki üç kabiliyeti bir arada kendinde bulunduran kimselerdir:

    1- Temel usullerden yararlanabilmek.

    2- Hadisleri birbiriyle karşılaştırıp anlam çıkarabilmek.

    3- Fer’i kanun ve hükümleri istinbat edebilmek, çıkarabilmek.

    Bu üç kabiliyeti bir arada bulundurmayan kimse, yukarıda anılan kabiliyetlere haiz müçtehidi taklid etmesi gerekir. İster avam halk diye anılan ikinci kısımdan olsun, ister fetvalarından mutlak müçtehidlerden birisine istisap edip onlardan öne geçmeyen müntesip müçtehid diye anılan üçüncü kısımdan olsun. Bu konudaki sözü şöyledir:

    ‘’İkinci yüzyıldan sonra mukallidlerin ve müntesip müçtehidlerin hepsinin müstakil müçtehidlerin birisinin mezhebine bağlanmaları gereklidir.’’ Aynı eser.

    (‘’El-İnsaf Fi Beyan-i Sebeb-il İhtilaf’’ Ferid Vecdi de ‘’Dairet-ül Mearif’inde cild. 3, sayfa. 221’’ bu sözleri bir miktar değişiklikle nakletmiştir.)

    ‘’Dinlerini parça-parça, bölüp bölük-bölük fırkalara ayıranlarla hiçbir ilgin olamaz ve şüphe ki, onların bu hareketini Allah soracaktır ancak ve sonra da işledikleri işleri haber verecektir onlara.’’ (al-An’ân Sûresi. 159.ncü ayet ilkeleri.) Yazan. imam Dikmen


    Yorum


      Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


      Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

      Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

      Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

      İmam Hüseyin (a.s.): 813

      İslam Ulemaların Düşüncelerine Göre

      İçtihad Kapısının Kapandığını

      Savunanlar Konumu: 4

      Üçüncü grup: Bu grupta da dördüncü yüzyılın başlangıcından kendi asrına kadar yaşayan müslümanların yer aldığını söylemiştir.,

      a- Bilgisi olmayan avam halk.

      b- Müntesip olan müçtehidler. Bu dönem için ise şunları yazıyorlar: ‘’Avam halkın müntesip olan müçtehidleri taklid etmesi gerekir; bunun başka bir yolu yoktur. Zira mezkur tarihten sonra artık müstakil müçtehidin olması mümkün değildir.’’

      O, müçtehidleri, müstakil ve müntesip diye iki gruba ayırmış, dördüncü yüzyılın başlanıgcından bu yana müstakil müçtehid olmadığını ve gerekli şartlar bulunmadığından, bundan sonra da olamıyacağını iddia ederek, var olanlarının sadece müntesip müçtehidler olduğunu ileri sürmüş ve Avam halkın onları taklid etmesi gerektiğinin sonucuna varmıştır.

      İşte kısacası ‘’Birinci tabakada herkes istediği herhangi bir alime baş vurabilir, ikinci tabakada ise yalnızca müstakil müçtehide baş vurulmalıdır; üçüncü tabakada ise müntesip müçtehidden gayesi olmadığına göre sadece onlara baş vurulmalıdır’’ demiştir.

      Daha sonra kendisine şöyle bir itiraz yöneltip cevaplandırıyor:

      ‘’İki yüz yıl geçmesinden sonra belli bir mezhebi seçmek nasıl farz oldu, oysa önceden böyle bir şey yoktu?’’ dersen cevabı şudur:

      Asıl farz olan İslam ümmetinin içinde bütün kanun ve hükümlerin yerli yerinde bilen birisinin olmasıdır. Farzın mukaddemesi ise farzdır. Bu durumda eğer farza götüren yollar çok olursa şahıs onların hangisini isterse seçebilir, ama eğer bir yoldan gayrisi kapannırsa yalnızca o yolu tutmak farz olur.’’

      Yukarıda verilen aynı kaynak. (‘’El-İnsaf Fi Beyan-i Sebeb-il İhtilaf’’ Ferid Vecdi de ‘’Dairet-ül Mearif’inde cild. 3, sayfa. 226’’ bu sözleri bir miktar değişiklikle nakletmiştir.) Yazan. imam Dikmen

      Yorum


        Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.

        selamunaleykum:

        sitenizin yeni bir vizyon şekline getirmeniz güzel olmamış, eğer tekrar eski haline getirirseniz sevinirim. bir de burda face book paylaşıma giremiyorum... kuran ve ehl-i beyt selamları ile h. imam dikmen


        Not: giriş bitonunuz var ama çıkış yok kontrol ederseniz memnun olurum...

        Yorum


          Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.

          a slm

          çıkış da var ama sayfanın sağ tarafına taşmış ctrl ve - ye basarsanız sayfa küçülür ve görebilirsiniz.. evet bu tarzı ben de hiç sevmedim.. inşaAllah arkadaşlar değiştirirler..

          bil mukabele selamlar..

          Yorum


            Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


            Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

            Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

            Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

            İmam Hüseyin (a.s.): 814

            Dehlevi’nin Sözlerinin Netice Konumu:

            Allahu Teâlâ Kuran’ı Kerim’in ayet ilkelerinde şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygambere ve Sizden olan emir sahiplerine itaat edin.” (Nisâ Süres ayet ilkeleri. 59.)

            “Hakka ulaştıran mı uyulmaya daha layıktır, yoksa doğru yola ulaştırılmadıkça kendisi hidayete ulaşmayan mı? Ne oluyor size? Nasıl hükmediyorsunuz?” (Yunus Suresi ayet ilkeleri. 35.)

            Acaba bu kadar açık ve net ayet ilkelerinin anlamlarını anlamıyorlarki sahabe dediğimiz ve kendilerince kendilerini müçtehid olarak tayin eden Ehl-i Sünnet Ulemaları bu şekilde hareket etmekle zorunlu görüyorlardır. Yazan. imam Dikmen

            Yorum


              Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


              Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

              Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

              Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

              İmam Hüseyin (a.s.): 815

              Kısaca Dehlevi bu uzun sözünde iki iddia da bulunmaktadırlar: 1

              1- Birinci ve ikinci yüzyıllarda herhangi bir müçtehide başvurmak yeterli idi. Ama ikinci yüzyıldan sonra yani açıkçası mezhep sahibi müstakil müçtehidlerin varlığı dönemindde muayyen olarak onlardan birisine başvurmak gerekirdi.

              Burada, sonraki asrın önceki asırlardan farkı ne olduğu ve önce farz olmayan bir şeyin sonradan nasıl farz olabileceği sorulunca, kendi sözlerinden anlaşılağı gibi bir cevap verememiştir. Eğer bu sözlerinden, daha sonra nakledeceğimiz konuyu kasdetmişse, onun da cevabını orada vereceğiz.

              2- İçtihad yolu, sadece bu dörtüncü asrın başlangıcından itibaren kapanmıştır; ve o asırdan sonra müslümanlar müntesip olan müçtehidlere müracaat etmelidirler. Buna delil olarakta da artık müstakil içtihad şartlarının kalmadığını iddia etmiştir. Oysa sırf bir iddiayla konu isabat olamaz.

              Çünkü bu iddiası bu yüzyıllarda yaşayan büyük şahşiyetleri küçümsemeyi de içermektedir. Oysaki onların ilmi eserleri ve yazdıkları kitaplar, içtihadın en üstün derecesine sahip olduklarını göstermektedir.

              Kaldı ki, Dehlevi’nin kendisi de mezheplerin dört mezheple sınırlanıp yalnızca onlara müracaat etmenin farz, diğer mezheplere uymanın ise haram yani (yasak) olduğu ‘’El-İnsaf’’ adlı kıtabında zikretmemiştir. ‘’Ikd-ül Ciyd Fi Ahkam-il İçtihad ve-t Taklid’’ adlı kitabın ise mezheplerin sınırlanışı konusunu ele almışsa da, dört mezhepten birine uymanın farz olduğunu açıkça belirtmemiştir.

              Sedace sözlerinden bu mezheplerden birine uymanın daha iyi olduğu anlaşılmaktadır. Bu konudaki sözünün başlığı şöyledir: ‘’Dört mezhebe uymanın ve onlardan dışarı çıkmamanın önemi bölümü.’’ (‘’El-İnsaf Fi Beyan-i Sebeb-il İhtilaf’’ Ferid Vecdi de ‘’Dairet-ül Mearif’inde cild. 3, sayfa. 245’’ bu sözleri bir miktar değişiklikle nakletmiştir.)

              Bu başlıklar altında şöyle nakleder:
              ‘’Bilmelisin ki, bu dört mezhebe uymakla büyük bir maslahat vardır, onların tümünden dışarı çıkmakta da çok bir mefsede vardır ki, biz bunu bir kaç şekilde açıklayacağız.’’ Yazan. imam Dikmen


              Yorum


                Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                İmam Hüseyin (a.s.): 816

                Kısaca Dehlevi bu uzun sözünde iki iddia da bulunmaktadırlar: 2

                Ancak onun bu açıklamaları da iddiasını isbatlamak için asla yeterli olmamaktadır. Biz örnek olarak bu açıklamaların bazısını zikredip eleştiriyoruz:

                O veya O’nlar diyorlar ki:

                ‘’Aradan uzun bir zaman geçip emanetler zayi olunca artık zalim hükümdarların kaldığını yapıp heva ve hevesleri gereğince fetva veren fasid alimler sözlerine itimad edilemezdi.’’

                Bu sözün cevabı açıktır ki, çünkü bu söz, dört imam dışında zalimlerden uzak duran diğer alimlerin sözüne itimad etmenin caiz olduğu anlamına gelir. Zira dört mezhep imamı dışında bütün alimlerin fasid olduğu kimse iddia edemez.

                Halbu ki, Kur’an’ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır ki: “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygambere ve Sizden olan emir sahiplerine itaat edin.” (Nisâ Süres ayet ilkeleri. 59.)

                Ve yine o diyor ki:

                ‘’Diğer mezhepler zamanla yok olup gidince halkın büyük çoğunluğu bu dört mezhebe meyletti. Hz. Resulullah (sa.v.)’de ‘’Halkın çoğunluğuna tabi olun’’ buyurmuştur.’’

                Bu sözünde de cevabı açıktır ki, zira Hz. Resulullah (s.a.v.)’in böyle bir şeyi söylediği nasıl söylenebilir? Oysa Kur’ân’ı Kerim çoğunluğun fasık olduğunu açıkça belirtmiştir.’’ (Şüpheiz insanların çoğu fasıktır.) ‘’Maide süresi ayet ilkesi. 49.’’

                ‘’Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın.’’ (A’raf süresi ayet ilkeleri. 17) gibi tabirler, Kur’ân-ı Kerim ve hadislerde sayılmayacak kadar çoktur.

                Öyleyse Peygamber (s.a.v.)’in çoğunlupa tabi olmayı emretmesi nasıl düşünülebilir?

                Evet sayın Dehlevi’nin işaret ettiği gibi hadisin şu şekilde rivayet edildiği meşhurdur: ‘’Size büyük kalabalığı tavsiye ederim.’’ (Sünen-i İbn-i Mace’nin El-Fiten babında 8.nci hadisin metni şöyledir: ‘’Benim ümmetim dalelet üzere toplanmaz. Bir ihtilaf gördüğünüzde size büyük kalabalığı tavsiye ediyorum.’’

                ‘’Ez-Zevaid’de: ‘’Bu hadisin tarikinde Ebu Halef El-A’ma vardır, onun ismi Hazim ibn-i Ata’dır ve zayıftır’’ der. Yazan. imam Dikmen



                Yorum


                  Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                  Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                  Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                  Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                  İmam Hüseyin (a.s.): 817

                  Kısaca Dehlevi bu uzun sözünde iki iddia da bulunmaktadırlar: 3

                  Fakat bu hadis sahih olduğu takdirde büyük şehirlerde yaşamanın, köylerde yaşamaktan daha faydalı olacağını bildirmektedir. Zira ilim ve hayırlar daha çok şehirlerde bulunur.

                  Ve yine o diyor ki: ‘’Ümmet şeriatı anlamakta geçmişlere itimad etmiştir, biz de onlara baş vurmak zorundayız. O halde biz ancak doğru senedlerle geçmişlerden nakledilip meşhur kitaplarda kaydedilen hadislere, anlamları arasında terci yapıldıktan, umumları tahsis edilip muhtelifleri birleştirildikten sonra tabi olabiliriz.

                  Bu özellikler de ancak dört mezhepte bulunmakradır. İmamiyye ve Zeydiyye dışındaki diğer mezhepler bu özelliğe sahip değildirler. Bunlar ise bid’ât ehl-i olduklarından dolayı sözlerine itimad etmek caiz değildir. Buna göre yalnızca dört mezhebe uymak gerekir.’’

                  Onca naklettiğimiz ‘’Farz’a götüren yollar çok olursa şahıs muhayyerdir, onların hangisini isterse seçebilir, ama eğer bir yoldan gayrisi kapanırsa yalnızca o yolu tutmak farz olur.’’ Şeklindeki sözünden de bunu kasdetmiştir.

                  Kısacası Dehlevi, dört mezheple birlikte İmamiyye ve Zeydiyye mezhebinin de gerekli şartları haiz olduğunu kabul etmiş, ama İmamiyye ve Zeydiyye mezheplerinin bid’ât içerdiğiini iddia ederek onları kenara koymuş ve böylece de dört mezhebe uymak gerekliliğini hak nitecesine getirmiştir. Yazan. imam Dikmen


                  Yorum


                    Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                    Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                    Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                    Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                    İmam Hüseyin (a.s.): 818

                    Kısaca Dehlevi bu uzun sözünde iki iddia da bulunmaktadırlar: 4

                    Bu iddiasının da cevabı açıktır ki, Zira İmamiyye mezhebinin bid’ât içerdiği iddiası apaçık bir bühtandır. Böye bir bühtandan Allah’u Teala’ya sığınırım.

                    Evet, mezkur Mevlevî Şah veliyullah ‘’Et-Tuhfet-ül İsna Aşeriyye’’ adlı kitabının dokunzucu babında bu iftiraları yayınlamiş ve Allame Dehlevi mezkur kitabın reddine yazdığı ‘’En-Nüzhet-ül İsna Aşeriyye’’ adlı kitabında bu iftiraları teker teker iptal etmiş ve İmamiyye mezhbeinin bid’ât ehl-i olmadığını ve Allah’ın kitabı ve Resulullah (s.a.v.)’in sünnetine haykırı olarak herhangi bir hüküm vermediğini isbatlamıştır.

                    İmamiyye mezhebinin bid’ât’tan uzak olduğu isbat olduktan sonra, Mevlevî Şah Veliyullah’ın kendi itirafı gereğince İmamiyye mezhebi dört mezheple aynı ayarda olur ve dört mezhebin ona herhangi bir üstünlüğü ve tercihi kalmaz.

                    Hatta İmamiyye mezhebi, ilimlerini Allah-u Teala’nın Hz. Resulullah (s.a.v.)’ne öğrettiği bütün ilimlerin varisleri olan Ehl-i Beyt imamlarından almış olduğundan dolayı tercih ve üstünlük bu mezhebin olmalıdır.

                    Zira bu imamlar, Allah-u Teala’nın onların cedleri olan Hz. Resulullah (s.a.v.)’a vahyettiği şeylerden başka bir şey söylenemez, diğer mezhep önderleri gibi kıyas ve istihsan gibi yollara baş vurmazlardı.

                    Ben bu sözümü taasup yüzünden söylemiyorum. Beni yaratan Allah’ andolsun ki, ben şimdiye kadar şu kavmin sözlerinde ve yazdıkları kitap ve eserlerinde dört mezhebe uymanın farz olduğunu, onların dışına çıkmanın haram olduğunu isbatlayacak herhangi bir tek delile bile rastlanmış değilim.

                    Bu yüzden de dört mezhebin diğer mezheplere herhangi bir tercihi yoktur. Allah-u Teala bu sözümün şahididir. İlkte ve sonda hamd Allah’a mahsus selam ve salavat ise Hz. Muhammed (s.a.v.) ve O’nun pâk ve masum Ehl-i Beyt’ine olsun.

                    Bu değerli makaleyi Allah’ın kulu imam Dikmen tarafından 2010 yılının şubat ayında yazılmış ve kaleme alınmıştır. Yazan. imam Dikmen

                    Yorum


                      Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                      Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                      Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                      Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                      İmam Hüseyin (a.s.): 819

                      İslam Ulemaları Sünneti Ayaklar Altına Almaları Konumu: 1

                      Kur’an ve Ehl-i Beyt araştırmalarımızın bu bölümündeki gündem konuları açılarında İslam ve Mezhep Ulemalarının icma ve içtihad araştırmacıların dikkatle üzerinde durmaları gereken bir konu ve meseleyi el almak istiyoruz.

                      Böylece kendilerine Ehl-i Sünnet adını verenler, Peygamber (s.a.v.)’in sünnetiyle pek fazla alakaları olmadığını anlayacaklardır.

                      Bir grup, aslında geçmişte kendilerini temsil eden bir grup sahabenin takipçileridirler. Oysa ki, onları seviyor ve izinden gidiyorlar. Böylece Allah’a yaklaşmayı umuyorlar.

                      Gelin görün ki, peşinde gittikleri bu kimseler, vaktiyle sünneti yakmış ve insanların bu sünneti nakletmelerini yasaklamışlardır. Dolayısıyla sünnetin yayılmasını engelleyen birtakım siyasetleri perdelemek zorundayız.

                      Sünnetin yayılmasını engellerken halifelerin yapmış olduğu şey, aslında Hz. Resul-i Ekrem’in (s.a.v.)’in sünnetinin yaygınlaşmasını değil de sahabenin kendi görüşlerinin yaygınlaşmasını sağlamak idi. Halifeler şunları yapmışlardır:

                      1- Uydurdukları yalan hadislerle Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sünnetini ve hadislerini nakletmemeye dair getirilen yasağa haklı bir gerekçe bulmaya çalıştılar.

                      Bu konu ve mesele hakkında Sahih-i Müslim’de Heddab b. Halid Ezdî, Hemmam’dan; o da Zeyd b. Esleme’den, o da Atâ b. Yesar’dan ve o da Ebu Said Hudrî’den şöyle dediğini rivayet eder: ‘’Peygamberimiz’’ şöyle buyurdu: ‘’Benim dilimden hiçbir şey yazmayım. Kim Kur’ân’dan başka bir şey yazmışsa onu silsin.

                      Bunda herhangi bir sakıncası da yoktur!’’ (Sahih-i Müslim, cild. 8, sayfa. 229; Kitab-ı Zühd ve Rakaik, et-Teseb-büt fi’l-Hadis bâbı.)

                      Bu yalan hadisi ortaya atmadanki asıl amaç ve nedeni Ebubekir ve Ömer’in, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hadislerini yakıp yok etmesinde bir suçları olmadığını göstermektir. Yazan. imam Dikmen

                      Yorum


                        Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                        Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                        Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                        Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                        İmam Hüseyin (a.s.): 820

                        İslam Ulemaları Sünneti Ayaklar Altına Almaları Konumu: 2

                        Aslında bu hadis, dört halifeden çok sonraları uydurulmuş bir hadisdir. Ancak bu hadisi uyduranlar, birkaç şeyi gözden kaçırmışlardır:

                        a-) Eğer Hz. Peygamber (s.a.v.) böyle bir şey şöylemiş olsaydı, o zaman sahabe onu dinlerken not almazlardı ya da aldıkları notu hemen yırtmaları gerekirdi. Ama görüyoruz ki Hz. Peygamber (s.a.v.)’in vefatından yıllar sonra Ebubekir’in ve Ömer’in döneminde bu hadisleri yakıp yok etmeye başlamışlar!

                        b-) Ve yine eğer bu hadis doğru olsaydı, önce Ebubekir’in sonra da Ömer’in bu hadise dayanarak hadis yazmanın yasak olduğunu açıklamaları ve sahabeler yazmış oldukları hadislerden dolayı özür dileyerek hadis yazmanın Peygamberce yasaklandığını duyurmaları veyahut da kendilerinin bu konuyu unuttuklarını söylemeleri gerekirdi.

                        c-) Ve yine eğer bu mezkur hadis doğru olsaydı Ebubekir ve Ömer’in halifeleri zamanında hadisleri silmeleri gerekirdi, yakmaları değil!...

                        d-) Eğer bu hadis doğru olsaydı, Ömer b. Abdülaziz’in zamanından şimdiye kadar bütün Müslümanlar günah işlemiş sayılırlardı. Çünkü hadis gereği Hz. Peygamber (s.a.v.)’in emrine itaat etmemiş olurlardı. Hele, hele Ömer b. Abdülaziz herkesten daha günahkâr olurdu.

                        Çünkü âlimlere hadisleri toplayıp yazmalarını emretti. Ne kadar ilginçtir ki, Buharî ve Müslim, bu uydurma hadisi sahih olarak kabul ettikleri halde Hz. Peygamber (s.a.v.)’den binlerce hadis yazmışlardır!...

                        e-) Eğer bu hadis doğru olsaydı, ilim şehrinin kapısı olan İmam Ali (a.s.)’nın mutlaka bundan haberi olurdu. Çünkü o, Hz. Peygamber (s.a.v.)’ın hadislerini bir araya toplamış ve bu kitaba Camia adını vermişti. İlleride bundan da söz edeceğiz inşallah!... Yazan. imam Dikmen


                        Yorum


                          Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                          Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                          Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                          Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                          İmam Hüseyin (a.s.): 821

                          İslam Ulemaları Sünneti Ayaklar Altına Almaları Konumu: 3

                          2- Emevî halifeleri Hz. Peygamber (s.a.v.) masum olmayan sıradan bir insan gibi göstermeye çalışmışlar, onun da hatalara düşebileceğini göstermek için sayısız hadis uydurmuşlardır.

                          Öyle ki, güya bu rivayetlere göre, sahabeden bazıları, yer yer Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hatalarını ısla etmek durumunda kalıyorlar.

                          Örneğin; hurma ağaçlarının daha iyi verim vermesi için söylediği hadis, hicap ayet ilkesiyle nazil oluşu, münafıklar için istifar etmesi, Bedir Savaşı’nın esirlerinden fidye kabul edilmesi meselesi vs. gibi uydurma hadisler.

                          Ehl-i Sünnet’in Hz. Peygamber (s.a.v.) hakkında inançları işte bu şekildedir. Söz buraya varmışken onlara şöyle soruyoruz: Eğer sizin inancınız buysa, o zaman nasıl sünnetin takipçileri olduğunuzu iddia ediyorsunuz?

                          Halbuki inancınıza göre sünnette birçok hata vardır. Size göre sünnet tam olarak bilinmiyor ve hatta yıllarca da yazılmamıştır. (Zira Peygamber’in sünneti Ömer b. Abdülaziz dönemine kadar ve bir süre de onun döneminden sonra kaleme alınmadı.

                          Daha önceki halifeler onları yakıyor ve yaygınlaşmasını önlüyorlardı.) Ama biz bu yalanlara ve nasihhatlere inanmıyoruz ve savunduğumuz onca iddiayı kendi kitaplarınızdan delil getirerek çürütüyoruz.

                          (Ne ilginçtir ki Ehl-i Sünnet çoğu zaman bir hadisi açıklamak için onun zıddı bir hadis nakleder. Çoğu zaman da sahırakıp uyduruk hadislere amel eder.)

                          Buharî, Sahih’inin ilim babında, Kitabetu’l-İlim kısmında Ebu Hureyre’nin şöyle dediğini rivayet eder: ‘’Abdullah b. Amr dışında Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hiçbir sahabesi benim kadar hadis rivayet etmemiştir. Çünkü o yazıyordu, ben yazmıyordum. (Sahih-i Buharî, cild. 1, sayfa. 36; Kitabetu’l-İlim bâbı.)

                          Bu rivayetten de anlaşılacağı kadarıyla Peygamberimizin bazı sahabeleri hadisleri yazıyormuş. Okuması yazması olmayan Ebu Hureyre Hz. Peygamber (s.a.v.)’den altı binden fazla hadis nakledebildiğne göre okuması yazması olan Abdullah b. Amr b. As daha fazlasını yazmış olmalıydı.

                          Nitekim Ebu Hureyre Abdullah’ın daha çok hadis bildiğini, çünkü onun yazdığını itiraf ediyor. Demek ki, hiç kuşkusuz sahabenin çoğu hadisleri yazıyordu. Ancak rivayet konusunda meşhur (!) için Ebu Hureyre onları isimlerini söylememiş!... Yazan. imam Dikmen



                          Yorum


                            Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                            Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                            Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                            Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                            İmam Hüseyin (a.s.): 822

                            İslam Ulemaları Sünneti Ayaklar Altına Almaları Konumu: 4

                            Neden İmam Ali b. Ebu Talib’i (a.s.)’de onlara eklemeyelim. Zira o, bir gün Camia kitabını eline alarak minbere çıktı ve için de yer alan hadisleri oradaki insanlalra gösterdi.

                            Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hadislerinin tamamının yazıldığı o kitapta insanların ihtiyaçlarının hepsi yazılıydı. Daha sonra gelen Ehl-i Beyt İmamları bu kitabı korumuş, ondan hadis nakletmişlerdir.

                            İmam Cafer Sadık (a.s.) şöyle buyurmaktadır: ‘’Bizim bir Camia kitabımız var ki, uzunluğu yetmiş ziradır. (Zira: Eskiden kullanılan bir uzunluk ölçüsü birimidir. 70 zira yaklaşık 35 metredir.)

                            Allah Resulü (s.a.v.) söylemiş, Ali de (a.s.) yazmıştır. İnsanların bilmesi gereken bütün helal ve haramlar orda yazılıdır. Her türlü hakemliğim, hatta küçük bir çiziğin hükmü dahi onda mevcuttur.’’ (Usul-u Kâfî, cild. 1, sayfa. 239; Besairu’d-Derecât, sayfa. 142-145.)

                            Buharî kendi Sahih-inde bu kitabın Hz. İmam Ali (a.s.)’nın elinde olduğunu yazmış, hatta birkaç bölümünde bunu tekrarlamış, ama her zaman yaptığı gibi kitabın içeriği hakkında bilgi vermemiştir.

                            Buharî, eserinin Kitabetu’l-İlim bölümünde Subî’den naklen Ebu Cahife’nin şöyle dediğini yazar: ‘’İmam Ali (a.s.)’e sizin kitabınız var mı?’’ diye sordum. ‘’Allah’ın kitabından, Müslüman bir kimsenin idrakinden ve bu sahifede geçenlerden başka bir kitabımız yoktur.’’ dedi.

                            ‘’Bu sahife nedir?’’ diye sorunca şöyle yanıt verdi: ‘’Akıl (katilin ailesinin erkek bireyleri tarafından diyet ödenmesi), esirlerin serbest bırakılması ve Müslüman’ın kâfır karşısında öldürülmemesi.’’ (Sahih-i Buharî, cild. 1, sayfa. 36.)

                            Yine Sahih-i Buharî’de A’meş’ten, o da İbrahim Teymî’den naklen İmam Ali (a.s.)’ın şöyle dediği yazılıdır: ‘’Bizim, Allah’ın kitabından ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in rivayet ettiği bu sahifeden başka bir kitabımız yoktur.’’ (Sahih-i Buharî, cild. 2, sayfa. 231.)

                            Yine Sahih-i Buharî’de İbrahim Teymî’den, o da babasından naklen İmam Ali (a.s.)’nın şöyle dediği yazılıdır: ‘’İmam Ali (a.s.) bize bir konuşma yaptı ve şöyle dedi:

                            Bizim, Allah’ın kitabından ve bu sahifede yazılanlardan başka okuyacak bir kitabımız yoktur.’’ (Sahih-i Buharî, cild. 4, sayfa. 67; Sahih-i Müslim, cild. 4, sayfa. 115.) Yazan. imam Dikmen



                            Yorum


                              Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                              Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                              Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                              Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                              İmam Hüseyin (a.s.): 823

                              İslam Ulemaları Sünneti Ayaklar Altına Almaları Konumu: 5

                              Bu meseleler hakkında Buharî, yine kendi Sahih-inde, başka bir yerde İmam Ali (a.s.)’nın şöyle dediğini nakleder: ‘’Biz, Hz. Peygamber (s.a.v.)’den Allah’ın kitabından ve bu sahifedekilerden başka bir şey yazmadık.’’ (Sahih-i Buharî, cild. 4, sayfa. 69.)

                              Yine Buharî, aşağıdaki senetle şöyle yazmıştır: ‘’İbrahim Teymî, babasında’’ şöyle nakleder: ‘’İmam Ali (a.s.) bir gün tuğladan yapılmış bir minberin üzerinden bize konuşma yaptı.

                              Kılıcını beline bağlamıştı, yanında da bir sahife vardı. Şöyle sesleniyordu: Allah’a ant olsun ki bizim, Allah’ın kitabından ve bu sahifeden başka okuyacak kitabımız yoktur.’’ (Sahih-i Buharî, cild. 8, sayfa. 144.)

                              Neden Buharî, İmam Cafer Sadık (a.s.)’ın aşağıda sözünü ettiği Camia kitabından bahsetmemiş?

                              ‘’Bizim bir Camia kitabımız var ki, uzunluğu yetmiş ziradır.’’ (Zira: Eskiden kullanılan bir uzunluk ölçüsü birimidir. 70 zira yaklaşık 35 metredir.)

                              Allah Resulü (s.a.v.) şöylemiş, Ali de (a.s.) yazmıştır. İnsanların bilmesi gereken bütün helal ve haramlar onda yazılıdır. Her türlü hakemliğin, hatta küçük bir çiziğin hükmü dahi onda mevcuttur.’’ (Usul-u Kâfî, cild. 1, sayfa. 239; Besairu’d-Derecât, sayfa. 142-145.)

                              Bir yerde içerdiğine değinirken ‘’O kitapta akıl (katilin ailesinin erkek bireyleri tarafından diyet ödenmesi) gerekir derken esirlerin serbest bırakılması ve Müslüman’ın kâfir karşısından öldürülmemesi vardı.’’

                              (Sahih-i Buharî, cild. 1, sayfa. 36.) diyor, başka bir yerde de ‘’İmam Ali (a.s.) sahifeyi açıp okudu. Onda şu meseleler vardı: Develerin yaşları, Medine’nin haremi olduğu...,

                              Müslümanların zimmetinin birden fazla olmadığı... Ve bir kimsenin velilerinin izni olmadan başka bir kabilenin velayetini seçme hükümleri vs.’’ diyor.

                              Bu, insanları aldatmak ve hakkı gizlemek değil de nedir? Hangi aklıselim şu dört cümleyi bir kâğıda yazıp da kılıcıyla birlikte yanında taşır?! Hangi aklıselim her minbere çıktığında onu insanlara gösterip

                              ‘’İşte bakın, Kur’ân-ı Kerim’den sonra bizim tek merciimiz bu kitaptır; biz, Kur’ân’ın ve bu kitabın dışında resulünden başka hiçbir şey yazmadık!’’ diyebilir?!

                              Acaba Ebu Hureyre’nin aklı ve hafızası haşa haşa Hz. İmam Ali (a.s.)’dan daha üstün müydü ki, okuma yazma bilmedeiği halde Hz. Peygamber (s.a.v.)’den yüz bin hadis ezberlediğini iddia ediyor?

                              Vallahi şaşılacak şey doğrusu! Hz. Peygamber (s.a.v.)’in yanında üç yıl bile kalmayan Ebu Hureyre’nin yüz bin hadisini okuma yazma bilmemesine rağmen kabul ediyorlar da, ilim şehrinin kapısı ve tüm sahabelerin her türlü ilim mercii olan İmam Ali (a.s.) gibi birinin, içinde sadece dört hadisin bulunduğu bir sayfacığı olduğunu mu sanıyorlar? Yazan. imam Dikmen



                              Yorum


                                Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                                Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                                Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                                Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                                İmam Hüseyin (a.s.): 824

                                İslam Ulemaları Sünneti Ayaklar Altına Almaları Konumu: 6

                                Yani İmam Ali (a.s.) bu sayfayı Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hayatı döneminden kendi hilafeti dönemine kadar yanında, kılıcına asılı olarak saklamış, sonra da minbere çıkarak onu insanlara göstermiş, öyle mi? Bu, çok çirkin bir ifadedir. Bence değersiz bir yalandan başka bir şey olamaz bu.

                                Her şeye rağmen Buharî’nin rivayeti akıl sahipleri ve araştırmacılar için yeterlidir. Çünkü sözü edilen sahifede akıl (akıl sahibine diyet ödeme) meselesi geçiyor. (Arapça’da ‘’akıl’’ kelimesinin anlamlarından biri de ‘’akıl sahibine diyet ödemek’tir’.’’

                                Yani diyeti ödemesi gereken taraf, katilin erkek yakınlarıdır. Ama yazar burada kelmimenin ilk akla gelen manasını, yani herkesçe bilinen ‘’akıl’’ (bellek, zihin) manasını tercih etmiştir.)

                                Bu da şunu gösteriyor ki mezkur sahifede İslamî düşüncelerin ve insanoğlunun aklının faydalanabileceği birçok mesele mevcutmuş.
                                Biz bu sahifede neler olduğunu ispatlama gayreti içerisinde değiliz. Zira onun sahipleri onu daha iyi bilirler. Onlar da helal ve haram konusunda beşerin neye ihtiyacı varsa, iğneden ipliğe her şeyin o kitapta yazılı olduğunu söylemişlerdir. Bizim peşinde olduğumuz şey, sahabenin Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hadislerini yazdığını ispatlamaktı.

                                Sahih-i Buharî’de yazıldığı şekliyle bir taraftan Ebu Hureyre’nin, Abdullah b. Amr Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hadislerini yazıyordu’’ demesi ve diğer taraftan da Hz. İmam Ali (a.s.)’nın ‘’Biz, Peygamber’den Kur’ân ve sahifeden başka bir şey yazmadık’’ demesi şunu gösteriyor ki Hz. Peygamber (s.a.v.) hiçbir zaman hadis yazmayı yasaklamamıştır.

                                Sahih-i Müslim’de yer alan, ‘’Benim hiçbir sözümü yazmayın. Kur’an’dan başka söylediğim sözleri yazanlar onları silsin!’’ hadisine gelince; bu yalan bir hadistir.

                                Halifelerin yandaşları tarafından sünnetin yayılmasını engellemeye çalışan Ebubekir, Ömer ve Osman’ın yaptıkları yakıp yıkma işlerini tevcih edebilmek ve onların işini doğru göstermeye çalışmak için ortaya attıkları bir uydurmadan ibarettir.

                                Hz. Peygamber (s.a.v.)’in böyle bir yasak getirmediğine, hatta bilakis hadis yazmayı emrettiğne dair bizim yakin etmemize neden olan söz ise, Hz. Peygamber (s.a.v.)’e en yakın kimse olan Hz. İmam Ali (a.s.) şu sözüdür: ‘’Biz, Peygamber’den kur’ân’dan ve bu sahifede var olanlardan başka bir şey yazmadık.’’ Yazan. imam Dikmen


                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...