Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


    Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

    Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

    Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

    İmam Hüseyin (a.s.): 797

    Bu Mesele Hakkında Makrizi’nin

    Sözlerinden Çıkarılan Sonu. Gerçekler Konumu: 1

    1- Daha önce de işaret ettiğimiz Kur’an ayet ilkesine ve yine yukardaki deyimede işaret ettiğimiz gibi mezkur sebeplerin sadece dört mezhebin yayılmasında büyük tesiri olmuştur.

    Hatta bu mezhepler, Fatımi halifeleri Mısır’da hakimiyeti ele geçirdikten (Hicri. 358) sonra gerilemeye başlamış, ancak Hicri. 567 yılında tekrar canlanmış ve Hicri. 665. yılından ‘’Hutat-ül Makrizi’’ kitabının te’lif edildiği yıl olan Hicri. 804’e kadar tanınmış ve sadece dört hak mezhepler olarak muamele görmüşlerdir.

    Birçok etken, dört mezhebin hayatını sürdürmesi ve yayılmasında etkili olmuştur. Bu yüzden mezkur dört mezhep güneden güne daha bir ilerleyip yayılırken deiğer mezhepler özellikle de Hicri. 665 yılında sonra gerilemiş ve hatta yavaş yavaş yok olmaya terkedilmişlerdir.

    2- Hicri. 665 yılından itibaren İslam devletinin yani (kendi deyimleri ile İslam dinin) bazı temelsiz şeyler isnad edilmiş ve İslam devleti (dini) adına bir takim bid’âdler ortaya çıkarılmıştır.

    Halbu ki mukaddes İslam devleti yani (dini) bütün müslümanların birlik olmasını istemekte ve bu iş birliğinin Kur’an ayet ilkesi olan ‘’Dinlerini parça-parça, bölüp bölük-bölük fırkalara ayıranlarla hiçbir ilgin olamaz ve şüphe ki, onların bu hareketini Allah soracaktır ancak ve sonra da işledikleri işleri haber verecektir onlara.’’ (al-An’ân Sûresi. 159.ncü ayet ilkeleri.) dışına çıkmamalarını şart koşup kıyamette kadar da İslam devletinin bakı kalacağının işaret etmiştir.

    Ama ne yazıktır ki birtakım kişilerin istekleri açılarında programlar, müessese ihtilaf darbeleri ile ve kurumların şahşiyeti fikirlerin ön gördüğü şekilleri ile hilafet makamlarının işgalı ile İslam devleti devrilerek yerine Emevi saltanat sultanları ile idarelerini Emevi oğullarına devr edilmiştir.

    İslam, insanlar arasında dostluk ve sevgiyi mecburi farz kılarken ve hayır işlerle devleti yardımlaşmayı tefrikayı kaldırmayı zorunlu bir egemen işçi sınıfı haline getirilmesi gerekirken ne yazıktır ki yukarda anılan kaynak ve belgeleri ile tekrar Emevi zihniyetine teslim edilmiş müslümanların Kur’an akaidi dışına çıkarak dört mezhep feodal düşüncelerin esiri haline getirmişlerdir.Yazan. imam Dikmen


    Yorum


      Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


      Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

      Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

      Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

      İmam Hüseyin (a.s.): 798

      Bu Mesele Hakkında Makrizi’nin

      Sözlerinden Çıkarılan Sonu. Gerçekler Konumu: 2

      ‘’Bugün dininizi yani (İslam devleti) ikmal ettim, size verdiğim nimetimi tamamladım, size (devlet) olarak din olarak Müslümanlığı verdim de hoşnud oldum.‘’ (Mâide Süresi ayet ilkesi.3)

      Evet biz burda diğer ayet ilkelerin içeriğine girmeden sadece yukarda anılan İslam devletinin kurulması konumundaki iki değerli ilke içerindeki deyin tarzındaki ilahi bir düşüncenin vahy doğrultusundaki mecburiyetinin beraberliğinin kayıtsız ve şartsız Allah’ın emrini olduğunu vurgulamış olduk.

      Ancak ne yazık ki, bu tarihten, yani dört mezhebin devlet tarafından resmiyet kazanması Hicri. 665 yılından ihtibaren müslümanlar, aralarındaki bazı cüz’i ihtilaf konularını gündeme çıkararak Müslüman halklarını başta Alevi ve Şî’â olarak bütün müslümanları birbirleri ile kırdırmaya başladılar.

      Bu arada dört mezhebin takipçileeri de kendi mezheplerinden olmayan diğer müslümanlara karşı düşmanlık yapmaya başladı. Oysa ki, hepsi de kelime-i şehadeti söylemekte, Ka’be’ye doğru namaz kılmakta, hacca gitmekte ve doğru yollardan kendilerine ulaşan farz ve sünnetlerle amel etmekteydiler.

      Eğer biri çıkıp da: ‘’İslam’da vuku bulan ilk ihtilaf bu değildir ve tarih kitaplarında, özellikle de İbn-i Esir’in ‘’El-Kamil’’ adlı kitabında daha önceki dönemlere ait savaş ve kavgalardan, Bağdat ve diğer şehirlerde dört mezhep arasında çıkan ihtilaf ve anlaşmazlıklardan, muhtelif mezheplerin mensuplarının birbirine karşı duydukları nefret ve düşmanlıklardan söz edilmektedir.’’

      Ve biz de deriz ki: ‘’Bütün bunlar doğru ama, Hicri. 665 yılından sonra mezhepler arasında ihtilafda yeni bir dönemin başladığına şahit olmaktayız.’’

      Geçmişte vuku bulan savaşların sebebi, avam halkı tahrik eden ve cahil kimseleri bazı çirkin işler yapmaya sevkeden şey, bağnazlıktan ibaretti.

      Öyle ki, mezheplerin ileri gelenlerinden bu işler sorulacak olsaydı, şiddetle buna karşı olduklarını söyleyip kendilerini bu gibi hareketlerden uzak göstermeye ve bu konuda suçu, cahil kimselere yıkmaya çalışırlardı. Yazan. imam Dikmen

      Yorum


        Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


        Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

        Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

        Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

        İmam Hüseyin (a.s.): 799

        Bu Mesele Hakkında Makrizi’nin

        Sözlerinden Çıkarılan Sonu. Gerçekler Konumu: 3

        Ama Hicri. 665 yılından sonra müslümanların liderleri olan ileri gelenleri ve otorite sistemak yönetmenliği ellerinde tutan zalim cahiliye sahabe sahipleri bir müslümanın dört mezhepten başka bir mezhebi seçmesinin büyük günahlardan olduğunu, gücü yeten herkesin onu bu işten menetmesi gerektiğini ve hatta bu işin, onu İslam sınırından çıkaracağını ve dolayısıyla kadılık makamından azledip şahitliğinin kabul edilmeyeceğini ilan ettiler.

        Ve, bu ilan (fetva), İslam’ın belkemiğini kırdı, müslümanların arasına düşmanlık soktu, topluluklarını dağıttı ve birliklerini bozdu. Bu büyük musibet karşısında istirca kelimesini söylesek yeridir: ‘’İnna illah ve inna ielyhi raciun.’’ (Bakara Süresi ayet ilkesi. 155.)

        Halbuki hukuksal anayasamız olan Kur’an’ı Kerim şöyle demez mi? “İşte Allah, iman edip salih amellerde bulunan kullarına böyle müjde vermektedir. De ki: Bu Risaletime karşılık, sadece Ehli Beyt’ime sevgi istiyorum...” (Şura Süresi ayet ilke. 23).

        Umarım müslüman olan herhangi bir kimsenin bu ayet ilkesi karşısında kendisinin Hz. Muhammed (s.a.v.)’in getirmiş olduğu risaletini inkar edip ben O’nun El-i Beyt’ini sevmem diyemez.?

        Ve aynen şöyle devam etmektedir ki bunu söylemek istemezdik ama ne yazık ki söylemek zorundayiz:

        "Ayetlerimizi inkâr etmiş ve kâfir olarak ölenlere gelince, işte, Allah’ın, meleklerin ve tüm insanların laneti onların üzerinedir." (al Bakara Süersi ayet ilkeleri. 161.)

        3- Hicri 665 yılından ihitbaren devletin yani sıra alimler de dört mezhebe uymanın farz, diğer mezheplere uymanın ise yasak yani (haram) olduğuna dair hüküm verdiler. Bu ise İslam’a yönelik en büyük musibetlerden oldu.

        Ne yazıktır ki bu yanlış fetva, İslam’ın zuhurundan yedi asırlık bir süre geçtikten sonra ortaya atılmış oldu. Bu müdder yani (yedi asır bir zaman) zarfında İslam devleti üzerine pek çok insanlar yaşamış ve ölmüşlerdir;

        onların sayısını Allah’tan başka kimse bilmemektedir. İlk iki asırda yaşayanlardan hiçbir kimse kesinlikle mezhep diye bir şey duymamıştır.

        İki asırdan sonra bütün müslümanlar devletinin fer’i hükümleri konusunda tam bir genişlik ve özgütlük içerisinde itimad ettikleri bir müçtehid taklid ediyorlardı. Müçtehidler ise yanlarında olan ölçüler üzere Kitap ve Sünnet’ten şer’i hükümleri istinbat ediyorlardı.

        Öyleyse Ehl-i Sünnet’ten olan müslümanlara (mukallid ve müçtehidlere) mezkur tarihten itibaren illa da dört mezhepten birini taklid etmeyi farz kılan sebep neydi? Hangi şer’i delile dayanarak dört mezhepten birini taklid etmeyi fazr-ı muhayyer, bu mezheplerden başkasına rücu etmeyi ise yasak yani (haram) ilan ettiler?!

        Oysa ki biz, mezheplerin nasıl ortaya çıktığını, nasıl ve kimlerin tarafından yayıldığını, ve hatta bazısının güç kullanılarak öne geçtiğini bilmekteyiz. Yazan. imam Dikmen


        Yorum


          Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


          Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

          Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

          Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

          İmam Hüseyin (a.s.): 800

          Bağdad’ta Mezheplerin Sınırlandırılmasının

          Başlangıc Konumu: 1

          Kur’an ve Ehl-i Beyt araştırmalarının temel amaçları İslam sentezi felsefesinin oluşturmuş olduğu gerçek İslam tarih kaynaklar ışığındaki gündem çalışmalarının bir konuya özellikle parmak basmak amacıyla burda verilen Kur’an ayet ilkelerinin içerliğinin anlaşılması düzeyinde önemlidir.

          Burda Kur’anın tavrıyla İslam devletinin Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ister yaşamış olduğu dönem zarfında ve hatta isterse O’nun vefatlarından sonra ne amaçla olursa olsun asla İslam devletinin yönetmenlik zafıflarında herhangi bir bölünmenin mümkün olmadığı gerçeği ayet ilkesinde belirlenmiştir.

          Ama ne yazıktır ki; Müslüman halklar Hz. Muhammed (.sa.v.)’in hemen fevatlarından sonra hilafet makamlarını tayin etmeye ve sonra ki dönemlerde de İslam içerisinde şekillenmeye ve guruplaşma gidip bölünmüşlerdir. Ayet gayet açık ve nettir bir şekilde konumunu belirtmiştir.

          ‘’Dinlerini parça-parça, bölüp bölük-bölük fırkalara ayıranlarla hiçbir ilgin olamaz ve şüphe ki, onların bu hareketini Allah soracaktır ancak ve sonra da işledikleri işleri haber verecektir onlara.’’ (al-An’ân Sûresi. 159.ncü ayet ilkeleri.)

          Halbuki başka bir sürede ve başka bir ayet ilkesinde de şöyle bir tavirin kullanıldığını hepimiz bilmekteyiz ki, getirmiş oldukları kutsal görevleri için biz müslüman halk kitlelerinden ne istediği açıktır:

          ‘’De ki: Bu Risaletime karşılık, sadece Ehli Beyt’ime sevgi istiyorum...” (Şura Süresi ayet ilke. 23).

          Diğer bir konu ve mesele hakkında İslam devleti içinde tevrikalar yaratanlar ve İslam’ı bölüp parçalara bölenlere ayrıca hem bu dünyamızda insanlar tarafında ve hem de bir zat Allah’u Teala öbür dünya yaşantılarında ebedi kalmak üzere lanet edeceklerdir:

          "Ayetlerimizi inkâr etmiş ve kâfir olarak ölenlere gelince, işte, Allah’ın, meleklerin ve tüm insanların laneti onların üzerinedir." (al Bakara Süersi ayet ilkeleri. 161.)

          Iraklı Tarihçi İbn-ül Futi ‘’El-Havadis-ul Camia’’ isimli kitabında Hicri. 645 yılı olaylarını anlatırken mezheplerin sınırlandırılış konusunda da yer vermişlerdir.

          645 yılından önce de 631 yılı olaylarını anlatırken, Bağdat’ta ‘’Müstansıriyye Medresesi’nin’’ açılışını şöyle naketmektedir:
          ‘’Müstansıriyye Medresesi’nin’’ yapımına, 625 yılında Abbasî Müstansırubillah’ın emriyle başlandı.

          Yapımını mimar, Müeyyiddin Ebu Talib Muhammed İbn-i Alkami üstlendi. Müstansır, medresenin açılış günü onu dörde böldü. Ön kısmın sağ yanını Şafii’lere, sol yanını Hanefi’lere, iç bölümün sağ yanını Hanbeli’lere, sol yanını ise Maliki’lere ayırdı ve her mezhepten fıkıh ve ahkâm okuyan 62 talebe seçti.

          Böylece o medresede toplam 248 talebe fıkıh üzerine öğrenim görüyordu. Şafii ve Hanefi olan iki de asıl müderris tayin etti. Yazan. imam Dikmen

          Yorum


            Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


            Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

            Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

            Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

            İmam Hüseyin (a.s.): 801

            Bağdad’ta Mezheplerin Sınırlandırılmasının

            Başlangıc Konumu: 2

            Hanbeli ve Maliki olan iki müderrisi de bunların yardımcısı olarak atadı. Bunların her birine de belirli bir maaş bağladı. Bunların yanı sıra kur’an kıraatı, hadis ve tıb ilimleri dallarında öğrenim gören öğrenciler de vardı.

            Açılışında 645 yılına kadar Müstansıriyye Medresesi, yöneticileri veya dışardaki şahşiyetler tarafından çeşitli değişikliklere uğradı. 645 yılında dört mezhebe göre fıkıh tedris etmekle görevli olan dört müderris, yanlarında fıkıh öğrenen talebelere kendi tasniflerinden (görüşlerinden) bir şey söylememek ve sadece geçmiş şeyhlerin sözlerini nakletmekle zorunlu tutuldular.

            Cemalüddin Ebu-l Ferec Abdurrahman ibn-i Muhyiddin Yusuf ibn-i Cevzi, bu emre uymayı kabul etti. O önceleri Bağdat’ta belediye zabıtası idi. Daha sonra ismi geçen medresede babası Muhyiddin Yusuf ibn-i Cevzi gibi hanbeli fıkıhını tedris ett.

            Ondan sonra da maliki mezhebinin müderrisi Sıracüddin Abdullah Şirmehi fermanı kabul etti. Ama Şafii mezhebinin müderrisi Şehabüddin-i Zenvani ve Hanefi mezhebinin müderrisi Kadı Abdurrahman El-Lemğani bu fermanı kabul etmeyip şöyle dediler; ‘’Bizler de eskiler gibi ilim sahibiyiz; dolayısıyla onlara uymamızı gerektirecek bir gerekçe yoktur.’’

            Bunun üzerine mimar olduğu için önceleri medresenin yapım işlerini üstlenmiş olan vezir Müeyyidüddin Muhammed ibn-i Alkemi halifenin emriyle müderrisleri evine çağırarak onlara, sadece önceki şeyhlerin sözlerini nakletmek ve onların ihtiramını gözetmek hususunda baskı yaptı. Onlar da bunu kabul etmek zorunda kaldılar… Yazan. imam Dikmen


            Yorum


              Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


              Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

              Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

              Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

              İmam Hüseyin (a.s.): 802

              İbn-ül Futî’nin Sözünden İstifade Edilen Şeyler konumu: 1

              Yukarkar belirtiğimiz değerli ulema Makrizi’nin sözlerinden istifade ettiğimiz gerçekler ışığındaki çalışmalarımızı hepsi İbn-ül Futî’nin sözlerinden de istifade edilmektedir; şu bir gerçektir ki, Makrizi’nin sözleri sadece Mısır hakkında idi.

              Bu yüzden de dört mezhebin Mısır’da yayılması, resmileşmesi ve halkın bunların birine uymakla zorunlu tutulması gibi konuları zikretmiş ve bu durumun Baybaros’un zamanında dört mehzepten birer kadı tayin edildiği tarih olan Hicri. 665 yılından itibaren başladığını, bu tarihten önce bu mezheplerin böyle bir resmiliği olmadığını vurgulamıştır.

              Ama İbn-ül Futî dört mezhebin, hilafet merkezi olan Bağdat’ta resmileşmesini, Müstansıriyye Medresesi’nin açılışını sadece dört mezhep içi dörde bölünmesini ve bu durumun 631 yılından ihtibaren başlayıp müderrislerin, kendi görüşlerini nakletmemekle zorunlu tutuldukları 645 yılında yeni bir boyut kazandığını açıklamıştır.

              Halbuki bu tarihten önce, geçmiş şeyhlerin sözlerinden çıkılmamalı, diye bir zorunluluk söz konusu değildi.

              Evet burda da belirtildiği gibi tarihçi İbn-ül Futî sadece dört mezhepten biriyle amel etmek ve diğer mezhepleri tahrim etmek hususunda onları mazur göstermek için şöyle demiştir:

              ‘’Onların bunu kabul etmeleri halifenin emri ve icbari ile olmuştur; yoksa onlar böyle bir şeyi istemiyorlardı. Nitekim de Şafiii ve Hanefi mezhebinin alimleri bunu açıkça ifade etmişlerdir.’’

              Ama Makrizi Bağdat’ta bulunmadığından ve halifenin icbarı olayından haberdar olmadığından dolayı bunu zikretmemiştir. Bundan dolayı da bunu fakihlere ait bir hüküm ve fetva olarak değerlendirmiştir.

              Halbuki Hz. Resulullah (s.a.v.)’in vefatlarından sonra sahabe kendi içinde inanılmaz bir tefrikaya düşmüş ve hak imamlarını devre dışı bırakarak çeşitli fikir ve düşünceler açılarında Emevi saltanatkarlığına bir zemin hazırlayarak İslam devletinin parçalanmasına ve çeşitli fıkra ve mezheplerine bölünmesine zemin hazırlayarak daha sonra da 631 yılından başlayarak dört mezhep hak deyip İslam’la alakası olmayan bir saltanat kurmaya başlamışlardır.

              Bu ise Kur’an’da anılan ayet ilkelerine tamamıyla çelişkili zıt ve düşünce tarzı olarak tüm müslüman halkları bölünmelerine neden olmuştur. Yazan. imam Dikmen

              Yorum


                Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                İmam Hüseyin (a.s.): 803

                İbn-ül Futî’nin Sözünden İstifade Edilen Şeyler konumu: 2

                ‘’Dinlerini parça-parça, bölüp bölük-bölük fırkalara ayıranlarla hiçbir ilgin olamaz ve şüphe ki, onların bu hareketini Allah soracaktır ancak ve sonra da işledikleri işleri haber verecektir onlara.’’ (al-An’ân Sûresi. 159.ncü ayet ilkeleri.)

                İcbar karşısında kalmanın fakihler için bir mazeret oluşturamayacağına inananlar, onların mezheplerinin sayısını dört olarak sınırlandırılmasına dair fetvalarının hata olduğunu kabul etmelidirler.

                İslam halifelerine gelince...

                Onlar için önemli olan hükümetlerini korumak; onun temellerini sağlamlaştırmaktı. Bu hedef için de gerekli olanı yapıyorlardı.

                Ancak bu arada fakih ve alimlerin de onay ve mutabakatını elde etmeye özen gösteriyorlardı.

                Örneğin ‘’El-Vasıt Fi Fıkh-iş Şafiyye’’ kitabının şarihi ve Melik Eşref tarafından Dar-ül Hadis’de müderris olan İbn-i Salah Osman ibn-i Abdurrahman ibn-i Osman Es-Şehruzi, (vefatı: Hicri. 6. 43)

                Melik Eşref’in işareti üzerine muhakkiklerin icmasını delil göstererek dört mezhebin taklidinden çıkmasının haram olduğuna dair fetva vermişlerdir.

                Buna Ezher Şeyhi Muhammed Mustafa El-Meraği ‘’El-Bahs-ü Fi-t Teşri-il İslami’’ isimli kitabında zikretmişlerdir.

                19- İmam Hüseyin (a.s.)’dan şöyle buyurduklarını rivayetler etmişlerdir: ‘’Annem Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.) bana dedi ki, seni doğurduğumda babam Hz. Resulullah (s.a.v.) gelince, ben seni sarı bir bez içerisinde ona verdim Hz. Resulullah (s.a.v.) o bezi atıp bir bez alarak seni onunla sardı.

                Sonra sağ kulağına ezan sol kulağına da kamet okudu ve bana yönelerek ‘’Al bunu ey Fatıma, bu imamlar babasıdır. Bunun neslinden dokuz fazilet sahibi imam gelecektir. Onların dokuzuncusu, onların Mehdi olanıdır.’’ dedi. (Kifayet-ül Eser, sayfa. 176.)

                Biz Kur’an ve Ehl-i Beyt araştırmalarımızı İmam Hüseyin (a.s.)’in dilinden nakl edilen Sahib-i Zaman İmam Mehdi (a.c.)’in zuhurları hakkında çalışmalarımıza devam ederken İslam devletinin içinde bölünmelerin olmayacağı ve 12 hak imamet makamının dışında kurulan mezhep ve tefrikalarında katiyen cennetten olmayacakları kesin yerlerinin cehennem azabıyla cezalanacaklarını ayet ilkeleri içerliğiyle kanıtlamaya çalışacağız.

                ‘’Dinlerini parça-parça, bölüp bölük-bölük fırkalara ayıranlarla hiçbir ilgin olamaz ve şüphe ki, onların bu hareketini Allah soracaktır ancak ve sonra da işledikleri işleri haber verecektir onlara.’’ (al-An’ân Sûresi. 159.ncü ayet ilkeleri.) Yazan. imam Dikmen


                Yorum


                  Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                  Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                  Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                  Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                  İmam Hüseyin (a.s.): 804

                  Mezheplerin Sınırlandırılmasının Başlıca Etkenler konumu:

                  İbn-ül Futi’nin zikrettiğne göre tarihten anlaşıldığı üzere mezheplerin sadece dört olarak sınırlandırılmasının başlıca iki etken sebebi olması gerekir.

                  1- Etken Sebeb Konumu:

                  Bu konu ve mesele hakkında ‘’Riyaz-ül Ulema’’ kitabının sahibinin, Seyyid Şerif Murtaza Alemülhüda’nın hal tercümesinde Ebu-l Hasan El-Hüseyni El-Musevi’nin ‘’Terzib-ül Ensab ve Nihayet-ül A’kab’’ adlı kitabı naklen zikrettiği husustur. ‘’Riyaz-ül Ulema’nın müellifi’’ şöyle nakletmektedirler:

                  ‘’Alimlerin dilinden meşhur olmuştur ki, Ehl-i Sünnet, Abbasi halifeleri zamanında mezheplerin füru’da ayrılıklarını, fikirlerin haddinden fazla dağınıklığını, ashap, tabiin ve tabiinlere uyanların her birinin kendine has bir mezhebi olduğunu görünce, bu duruma son vermek için mezhepleri azaltmayı ve bir kısmını eritmeyi düşündüler.

                  Bu yüzden de bazı mezheplerde toplanmaya icma ettiler.’’ (Riyaz-ül Ulema, el yazması sayfa. 530.) Derken takipçilerinin çok ve servetlerinin bol olduğundan dolayı bu dört mezhebi seçtiler. Yazan. imam Dikmen

                  Yorum


                    Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                    Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                    Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                    Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                    İmam Hüseyin (a.s.): 805

                    2- Etken sebeb Konumu:

                    İhtilaf ve içma içtihadlaşması üzere halifeler mezhepleri azaltmayı kararlaştırdılar. Ancak dört mezhepten birini diğerine tercih etrmenin fitnelere yol açacağından, hatta bağlılarının taasubu yüzünden bunun mümkün olmadığını görünce bu dört mezhebin dördünü de resmi kılmak mecburiyetinde kaldılar. Makrizi ‘’El-Hutat’’ adlı kitabında halifenin dört mezhepten birisinin terkedilmesini emretmekten aciz olduğuna işaretle şöyle yazıyor:

                    ‘’Ebu Hamid’’ İsferaini, Hicri. 393 yılında Sultan Mahmud Sebüktekin’e: ‘’Halifenin emriyle muhakeme işleri hanefiyye’den alınıp Şafiiyye’ye devredildi.’’ diye yazdı.

                    Bunun üzerine bu iki mezhebin takipçileri arasında büyük bir fitne koptu. Öyle ki, halife kendi re’yinden dönerek hanefileri bulundukları makamlarına geri çevirdi.

                    Ebu Hamid’e de bu duruma sebep olduğu için çok kızdı.’’ (Makriziyye, cild. 2, sayfa. 33.)

                    Mezkur iki mezhebin takipçileri arasındaki şiddet taasuptan haberdar olmak isteyen İbn-i Esir’in ‘’El-Kamil’’ adlı tarihine baksınlar.

                    Ve yine örnek olarak ‘’Mu’cem-ül Büldan’ın birinci cildinde’’ (İsfahan) maddesinde şu belgelere yer verildiğini göreceklerdir:

                    ‘’Şu anda ve bundan önce Şafiiyye ve Hanefiyye arasında cerayan eden şiddetli taasup ve çatışmalar ‘’İsfahan’da büyük tahribata yol açmıştır.’’ Bir grup galip olduğunda muhaliflerine ait mahalleri yakıp tahrip ediyorlar, aralarındaki anlaşmaları görmezlikten geliyorlar.’’ (Mu’cem’ül Büldan, cild. 1, sayfa. 209.)

                    Bu fitne ve taasuplar neticesinde halifeler, alimlere baskı yaparak onları önceki şeyhlerin sözlerinden çıkarmamaya mecbur bıraktılar.

                    Alimler de halifelerin bu emrine boyun eğdiler. Sonra da hak olmayan dört mezhepten birini taklid etmek gerektiğine dair verdikleri hükümlerine birtakım deliller düzüp koştular.

                    Onlardan birisi de içtihad kapısının eski şeyhlerden sonra kapanmış olmasıdır. Onların takındığı bu tavır insana ‘’İnsanlar padişahlarının devletleri yani (dinlerini) üzeredirler.’’

                    İlkelerini hatırlatmaktadırlar. Mevlevi Şah Veliyullah ‘’El-İnsaf’’ adlı kitabında, Gazali’nin mezkur durumunu şöyle açıklamaktadır:

                    ‘’Hulefa-i Raşidin arasından sonra liyakati olmayan ve İslam ahkamını bilmeyen birtakım insanlar hilafeti ele geçirdiler.

                    Bunlar İslam’dan bir şey bilmedikleri için kendilerini fakihlere muhtaç gördüler. Yüksek mertebeye sahip bazı fakihler çağrıldıklarında kaçtılar; bazıları ise halifelere yaklaşarak şartların müsaid olduğu miktarda kelam, cedel ve mezheplerdeki ihtilaflar hakkında kitaplar te’lif ettiler.’’

                    "Ayetlerimizi inkâr etmiş ve kâfir olarak ölenlere gelince, işte, Allah’ın, meleklerin ve tüm insanların laneti onların üzerinedir." (al Bakara Süersi ayet ilkeleri. 161.)

                    Ve buna benzer daha sayısızca Kur’an ayet ilkeleri olduğu gerçeğinin üzerinde daha sonra ki, araştırmalarımızın üzerinde durmaya gayret etmeye çalışacağız inşallah... Yazan. imam Dikmen


                    Yorum


                      Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                      Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                      Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                      Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                      İmam Hüseyin (a.s.): 806

                      Şu Ana Kadar Bahsi Geçen Konumların sonuç Noktaları:

                      Şimdiye kadar üzerinde durup zikrettiğimiz güvenilir tarihçilerin, örneğin İbn-ül Futi’nin ‘’El-Havadis’’ ve Makrizi’nin ‘’El-Hutat’’ adlı kitaplarındaki sözlerinden anlaşıldı ki:

                      ‘’Mezheplerin yanlızca dört mezhep olarak sınırlandırılıp onları kabul etmenin farz kılınması ve onların dışındaki bir mezhebi kabullenmenin tahrim edilmesi herhangi bir şer’i delile dayalı değildir.

                      Sadece bazı halifeler kendi siyasetleri doğrultusunda yedinci asrın ortalarında hak olmayan dört mezhebi resmileştirip diğer mezhepleri yasakladılar, işte o kadar.

                      Bu yüzden ancak hükümdar ve halifelerin çevresinde ve yakınlarından sayılan alimler kadılık, imamlık, katiplık, müderrislik gibi makamlarını kaybetmemek için bu hilekârlıkları kabul ettiler. Kur’an bu gibi halife ve alim uşakları hakkında şöyle buyurmaktadır:

                      ‘’Dinlerini parça-parça, bölüp bölük-bölük fırkalara ayıranlarla hiçbir ilgin olamaz ve şüphe ki, onların bu hareketini Allah soracaktır ancak ve sonra da işledikleri işleri haber verecektir onlara.’’ (al-An’ân Sûresi. 159.ncü ayet ilkeleri.)

                      "Ayetlerimizi inkâr etmiş ve kâfir olarak ölenlere gelince, işte, Allah’ın, meleklerin ve tüm insanların laneti onların üzerinedir." (al Bakara Süersi ayet ilkeleri. 161.)

                      ‘’İndirdiğimiz apaçık delilleri, bildirdiğimiz, dosdoğru yolu yani (hukuku), insanlara Kur’an’da tamamıyla anlattıktan sonra bunu gizliyenlere gelince: Allah da onlara lanet eder, lânet edenler de.’’ (al-Bakara Süresi ayet ilkesi. 159.)

                      ‘’O kimseler ki, Allah’ın indirdiği kitaptan bir emri, bir hükmü gizlerler de buna karşılık değersiz bir miktar para alırlar, işte muhakkak onlardır ateş yiyenler.

                      Karnlarında ateşten başka bir şey yoktur. Allah kıyamet gününde onlarla ne konuşur, ne de onları temizler. Onlara ancak elemli bir azap vardır.’’ (al-Bakara Süresi ayet ilkesi. 174.)

                      ‘’Yoksa size mahsus bir kitap var da ordan mı okuyorsunuz?’’ (al-Kalem Süresi. Ayet ilkesi. 37.) Evet buna benzer daha bir çok ayet ilkeleri vardır ki onlara dokunmak istemiyoruz.

                      Bunu Ehl-i Sünnet alimlerinin kurmuş olduklar ve kendilerince hak olmayan dört mezhep içtihadçıları düşünsün!... Yazan. imam Dikmen


                      Yorum


                        Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                        Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                        Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                        Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                        İmam Hüseyin (a.s.): 807

                        Mezheplerin Sınırlandırılmasından Sonra Müçtehidler Kurum Konumu: 1

                        ‘’Dinlerini parça-parça, bölüp bölük-bölük fırkalara ayıranlarla hiçbir ilgin olamaz ve şüphe ki, onların bu hareketini Allah soracaktır ancak ve sonra da işledikleri işleri haber verecektir onlara.’’ (al-An’ân Sûresi. 159.ncü ayet ilkeleri.)

                        "Ayetlerimizi inkâr etmiş ve kâfir olarak ölenlere gelince, işte, Allah’ın, meleklerin ve tüm insanların laneti onların üzerinedir." (al Bakara Süersi ayet ilkeleri. 161.)

                        ‘’İndirdiğimiz apaçık delilleri, bildirdiğimiz, dosdoğru yolu yani (hukuku), insanlara Kur’an’da tamamıyla anlattıktan sonra bunu gizliyenlere gelince: Allah da onlara lanet eder, lânet edenler de.’’ (al-Bakara Süresi ayet ilkesi. 159.)

                        ‘’O kimseler ki, Allah’ın indirdiği kitaptan bir emri, bir hükmü gizlerler de buna karşılık değersiz bir miktar para alırlar, işte muhakkak onlardır ateş yiyenler. Karnlarında ateşten başka bir şey yoktur.

                        Allah kıyamet gününde onlarla ne konuşur, ne de onları temizler. Onlara ancak elemli bir azap vardır.’’ (al-Bakara Süresi ayet ilkesi. 174.)

                        ‘’Yoksa size mahsus bir kitap var da ordan mı okuyorsunuz?’’ (al-Kalem Süresi. Ayet ilkesi. 37.)

                        Ancak nefislerini taklid zilletinden kurtarmış bulunan büyük alimler, her asırda istiklallerini koruyarak kendi fetvalarını söylemekten çekinmemişlerdir ki yukardaki ayet ilkeleri uymayı bilmelerini yerini görerek bir nevi’de olsa hüküm verme sevyelerinden kaçınmayı bilme aşamasına gelebilmişlerdir.

                        Bunlara örnek olarak İmam Carullah Muhmud ibn-i Ömer Ez-Zemahşeri (vefatları Hicri. 538) ve İmam Muhyiddin Muhammed ibn-i Ali ibn-i Arabi’yi (vefatları Hicri. 638) zikredebiliriz. Yazan. imam Dikmen

                        Yorum


                          Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                          Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                          Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                          Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                          İmam Hüseyin (a.s.): 808

                          Mezheplerin Sınırlandırılmasından Sonra Müçtehidler Kurum Konumu: 2

                          Bununla birlikte yaşadıkları dönemin şartları altında zahirde bazı mezheplere mensup görünmüşlerdir.

                          Yine Hicri. 728 yılında vefat eden Ahmed ibn-i Teymiyye’nin, kendisinden şafii olduğuna dair bazı izharların var olduğu ve tabiilerinin de onu Şafii mezhebinden olduğunu ileri sürdükleri halde, Vahhabiler nezlinde amel edilen ve dört mezhepteki fetvalardan farklı olan fetvaları, onun müstakil olduğunu göstermektedir.

                          Zehebi onu vasederken şöyle nakleder:

                          ‘’O müçtehidliği hakketmiştir, zira içtihadın şartları onda toplanmış bulunmaktadır.’’
                          Yine o asırdan günümüze kadar gelip geçen birçok büyük alim, mezheplerin sınırlanmasına boyun eğmemiş ve İslam-i ilkelerden birisinin de bütün müslümanların hak olmayan dört mezhep imamlarından birini taklid etmek olduğuna ve fer’i hükümlerde onların fetvalarının dışına çıkmanın haram yani (yasak) olduğuna inanmamışlardır.

                          Zira şer’i delillerin hiçbirisi (ne Kur’an, ve ne de Sünnet, ne icma ve ne de akıl) böyle bir sınırlamaya delalet etmemektedir.

                          Aslında herhangi bir mezhebi kabullenmek, İslam’ın başlangıcından iki asır sonrasına değin müslümanlar arasında bilinen bir şey değildir. Mezhep deyiminin kullanılması da bu uzun süreden sonra gerçekleşmiştir.

                          Daha önce de zikrettiğimiz gibi mezheplerin dört mezhep olarak sınırlandırılması ve yalnızca onlara uymanın gerekliliğine hükmedip diğer mezheplerin tahrim edilmesi, yedinci asırda vuku bulan hadiselerdendir.

                          Bunu zamanın halifesi hükümetinin maslahatı gereği icra etmiştir. Yoksa Kur’an-ı Kerim ve Sünnet’ten hükümleri çıkarma gücü bir şehir veya şahsa mahsus olan bir şey değidir.

                          ‘’Yoksa size mahsus bir kitap var da ordan mı okuyorsunuz?’’ (al-Kalem Süresi. Ayet ilkesi. 37.)

                          Ebu-t Tayyib Sıddık Hasan Han ‘’Husul-ül Me’mul Min İlm-il usul’’ adlı kitabının 186’ncı sayfasında mezheplerin dörtle sınırlanmasına itiraz edip, içtihad kapısının açık olduğunu açıklarken şunları yazmaktadır:

                          ‘’Allah’ın fazlını mahlukatından yalnızca bazısına tahsis ettiğini ve bu mutahhar şeriatı sadece önceki asırlarda yaşayan bazı kişilerin kavrayabileceğini söyleyenler, Allah-u Teala hakkında Su-i zanna düşüp, şeriat’a hakarette bulunyorlardır... Yazan. imam Dikmen


                          Yorum


                            Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                            Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                            Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                            Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                            İmam Hüseyin (a.s.): 809

                            Mezheplerin Sınırlandırılmasından Sonra Müçtehidler Kurum Konumu: 3

                            Acaba Kur’an ve Sünnet’i anlamak sadece önceki asırlarda yaşayanlara mı mahsustur? Geriye kalanlara ise ancak onları taklid etmek mi düşer? Bunlar Allah’ın Kitabı’nı ve Peygamber’in sünneti’ni anlayamazlar mı? "Ayetlerimizi inkâr etmiş ve kâfir olarak ölenlere gelince, işte, Allah’ın, meleklerin ve tüm insanların laneti onların üzerinedir." (al Bakara Süersi ayet ilkeleri. 161.)

                            Böyle bir inanç dinin yani (devletin) nesh olduğu anlamına gelmez mi? Ey Rabb’im, sen böyle iftiralardan münezzehsin. Bu apaçık bir iftiradan başka bir şey değildir.

                            ‘’İndirdiğimiz apaçık delilleri, bildirdiğimiz, dosdoğru yolu yani (hukuku), insanlara Kur’an’da tamamıyla anlattıktan sonra bunu gizliyenlere gelince: Allah da onlara lanet eder, lânet edenler de.’’ (al-Bakara Süresi ayet ilkesi. 159.)

                            ‘’O kimseler ki, Allah’ın indirdiği kitaptan bir emri, bir hükmü gizlerler de buna karşılık değersiz bir miktar para alırlar, işte muhakkak onlardır ateş yiyenler. Karnlarında ateşten başka bir şey yoktur. Allah kıyamet gününde onlarla ne konuşur, ne de onları temizler.

                            Onlara ancak elemli bir azap vardır.’’ (al-Bakara Süresi ayet ilkesi. 174.)

                            Asrımız bilginlerinden olan Muhammed Ferid Vecdi ‘’Dairet-ül Mearif’nin’’ 3.ncü cildin’de ‘’cühd’’ sözcüğünde, içtihad üzerine konuşurken şöyle diyor:

                            ‘’Müslümanlar çeşitli toplumlarla karşılaşıp şeriatın esrarını anlamak aciz kalınca, bu eksikliği içtihad ve istinbat kapısının kapalı olduğu iddiasını ileri sürerek örtmeye çalıştılar.

                            Fakat hakikatta Kur’an-ı Kerim’in ve Sünnet’in açıkça belirttiği gibi bu kapı kıyamette kadar açıktır.’’ (Dairet-ül Maarif, Ferid Vecdi cild. 3, sayfa. 197.)

                            Değerli yazar daha sonra içtihadın tahlili tarihi ve nasıl meydana geldiği hakkında yaklaşık altmış sayfalık bilgi vermişlerdir.

                            Kısacası içtihadı önceki asırlarda yaşayanlara caiz görüp sonraki asırlarda gelenlere yasaklamak, delili olmayan bir imtiyazdan başka bir şey değildir.

                            Bunu Ebu-t Tayyib Hasan Han’ın ‘’taklid esirleri’’ diye nitelendirdiği kimselerden başkaları benimsemez. Ebu-t Tayyib bu konuda şunları yazmıştır:

                            ‘’Taklid esirleri, Allah’u Teala’nın yüzlerine ilim ve marifet kapılarını açtığı kimselerle mukayese edilemez. Onların ilimden nasipleri, ancak diğerlerini taklid ederek elde ettikleri bilgilerinden ibaret olur.’’ (Husul-ül Me’mul, sayfa. 186.)

                            Asrımızın önde gelen büyükleri arasın da ictihad kapısınını bağlandığına itiraz edip taklid zincirinden kurtulanlar bulunmaktadır.

                            Şimdiki asrın hür dahilerinden olan Şeyh Muhammed Abduh ve öğrencisi veya arkadaşı olan ‘’El-Menar’’ tefsirinin yazarı bunlar arasında yer almaktadır. Yazan. imam Dikmen


                            Yorum


                              Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                              Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                              Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                              Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                              İmam Hüseyin (a.s.): 810

                              İslam Ulemaların Düşüncelerine Göre

                              İçtihad Kapısının Kapandığını

                              Savunanlar Konumu: 1

                              ‘’İndirdiğimiz apaçık delilleri, bildirdiğimiz, dosdoğru yolu yani (hukuku), insanlara Kur’an’da tamamıyla anlattıktan sonra bunu gizliyenlere gelince: Allah da onlara lanet eder, lânet edenler de.’’ (al-Bakara Süresi ayet ilkesi. 159.)

                              ‘’O kimseler ki, Allah’ın indirdiği kitaptan bir emri, bir hükmü gizlerler de buna karşılık değersiz bir miktar para alırlar, işte muhakkak onlardır ateş yiyenler. Karnlarında ateşten başka bir şey yoktur.

                              Allah kıyamet gününde onlarla ne konuşur, ne de onları temizler. Onlara ancak elemli bir azap vardır.’’ (al-Bakara Süresi ayet ilkesi. 174.)

                              ‘’Dinlerini parça-parça, bölüp bölük-bölük fırkalara ayıranlarla hiçbir ilgin olamaz ve şüphe ki, onların bu hareketini Allah soracaktır ancak ve sonra da işledikleri işleri haber verecektir onlara.’’ (al-An’ân Sûresi. 159.ncü ayet ilkeleri.)

                              "Ayetlerimizi inkâr etmiş ve kâfir olarak ölenlere gelince, işte, Allah’ın, meleklerin ve tüm insanların laneti onların üzerinedir." (al Bakara Süersi ayet ilkeleri. 161.)

                              ‘’İndirdiğimiz apaçık delilleri, bildirdiğimiz, dosdoğru yolu yani (hukuku), insanlara Kur’an’da tamamıyla anlattıktan sonra bunu gizliyenlere gelince: Allah da onlara lanet eder, lânet edenler de.’’ (al-Bakara Süresi ayet ilkesi. 159.)

                              ‘’O kimseler ki, Allah’ın indirdiği kitaptan bir emri, bir hükmü gizlerler de buna karşılık değersiz bir miktar para alırlar, işte muhakkak onlardır ateş yiyenler.

                              Karnlarında ateşten başka bir şey yoktur. Allah kıyamet gününde onlarla ne konuşur, ne de onları temizler. Onlara ancak elemli bir azap vardır.’’ (al-Bakara Süresi ayet ilkesi. 174.)

                              ‘’Yoksa size mahsus bir kitap var da ordan mı okuyorsunuz?’’ (al-Kalem Süresi. Ayet ilkesi. 37.)
                              ‘’Kendisince doğru yol yani (kanun) apaçık belli olduktan sonra Peygambere aykırı hareket eden ve inananların yolundan (kanunlarından) başka bir yol’a (kanuna içtihada) giden kişiyi döndüğü yolda bırakırız ve cehenneme atarız; orası, ne de kötü yerdir.’’ (Nisâ süresi ayet ilkesi. 115.) Yazan. imam Dikmen


                              Yorum


                                Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                                Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                                Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                                Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                                İmam Hüseyin (a.s.): 811

                                İslam Ulemaların Düşüncelerine Göre

                                İçtihad Kapısının Kapandığını

                                Savunanlar Konumu: 2

                                Kur’an ve Ehl-i Beyt araştırmalarının yapmış olduğu Ehl-i Sünnet Ve’l-Cemaat alim ve ulemalarının vermiş olduğu kaynak ve belgelerine dayanarak bu dört mezhebin hiçbir zaman Kur’an ayet ilkeleri ile ve Hz. Muhammed (s.a.v.)’in Sünnet vasiyetiyle bağdaşmadığının ve kesinlikle O’na muhalif olanların cehennem azabıyla mukafaatlanacağını yukardaki ayet ilkeleriyle simgelendiğinin gerçeklerini göz önüne sermektedir.

                                İçtihad kapısının kapandığını ve mezheplerin dörtten fazla olamayacağını savunanlar arasında Mevlevî Şah Veliyullah Ahmed ibn-i Abdurrahman Ed-Dehlevî de yer almaktadırlar. Ne var ki, bu şahsın önce anılan kitabında zikrettiği delil ve burhanları, iddiasının aynısıdır.

                                Geniş araştırmasında hiçbir akli veya nakli delile yer vermeden yalnızca iddialarını tekrarlamıştır. O, kendi araştırmasında müslümanları Hz. Resulullah (s.a.v.)’in vefatlarından kendi asrına kadar üç tabaka ve gruba ayırmış ve herbiri için ayrı ayrı görevler zikretmiştir.

                                Buna nazaren Kur’an ayet ilkeleri ile sabit olarak kaydedilen Hz. Muhammed (s.a.v.)’in risaleti ve vasiyetinin tam ters uygulamalarına karşılık Kur’an’ın şu ayet ilkesiyle çelişki içinde olduğunu görmekteyiz.

                                ‘’Kendisince doğru yol yani (kanun) apaçık belli olduktan sonra Peygambere aykırı hareket eden ve inananların yolundan (kanunlarından) başka bir yol’a (kanuna içtihada) giden kişiyi döndüğü yolda bırakırız ve cehenneme atarız; orası, ne de kötü yerdir.’’ (Nisâ süresi ayet ilkesi. 115.)

                                Birinci Grup: Birinci ve ikinci yüzyıllarda yaşayan müslümanlardır. Bu asırlarda şer’i hüküm ve kanunları bilmeyenlerin görevinin herhangi bir meseleyle karşılaştıkları zaman istinbat gücüne sahip olan bir alime bas vurup ondan öğrenmek olduğunu söylemiş ve belli bir şahsı taklid etmelrini gerekli bilmemiştir. Aşağıda onun sözünü aynen aktaracağız inşallah... Yazan. imam Dikmen

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X