Ynt: Adl-i İlahi
İstisnalar
Acaba yaratış kanunlarında istisna mümkün müdür? Mucizeler ve olağanüstü işler ilâhî sünneti ihlal etmek, bozmak mı demektir?
Her iki sorunun cevabı da olumsuzdur. Ne yaratış kanunlarında is-tisna mümkündür, ne de olağanüstü eylemler ve işler yaratış kanunla-rında istisna demektir. Evren kanunlarında değişiklik diye gördüğü-müz, değerlendirdiğimiz olaylar varsa bilmeliyiz ki, şartlar değiştiği için sonuçlar da değişmiştir. Her kanunun kendi özel şartları içinde yürürlükte olacağı ve belirli sonucun doğacağı apaçıktır. Şartlar deği-şirse, başka bir sünnet (kanun) yürürlüğe girer ve kendi sürecini hare-kete geçirir. Bu sünnet (kanun)in de kendi özel şartları vardır.
Demek oluyor ki, bir kanun ve sünnetin değiştiği gibi gösterilen olaylarda, yeni bir kanun ve sünnet söz konusu olmaktadır; ancak, bu-rada bir kanunun "nesih" edilerek, kaldırılarak, onun yerine aynı şartlar için başka bir kanunun yürürlüğe konması söz konusu değildir. Şartlar değiştiği için yeni bir kanun yürürlüğe girmekte, başka bir kanun etkili olmaktadır. Evrende değişmez kanun, sünnet ve "namus"-lardan (121) başkaca bir şey, bir kuralsızlık görülmez. Bir ölü, mucize kabilinden diriliyorsa, bu mucizenin bile kanunu vardır. Meryem oğlu İsa (a.s), babasız dünyaya geliyorsa bu da bir evren kanununa dayanır, yoksa tamamen kanun dışı olup-bitmiş değildir. (122)
İnsan bütün kanun ve sünnetleri bilmez ve bilmediği için de kendi bildiği kanuna aykırı oluşan bir şey görünce bunun tamamen kanun ve sünnete aykırı olduğunu sanır. İstisna söz konusu olduğunu, kanunun nakzedildiğini düşünür. Olayların bir çoğunda da, bu zanna kapılanın kanun hakkında bildiği, kanunun sadece dış görünüşü, kabuğudur, özü değildir. Meselâ sanırız ki canlı bir varlık, mutlaka ana ve babanın bir-leşmesinden meydana gelir. Oysa bu da kanunun dış görünüşü, kabu-ğudur, özü değildir. Meryem oğlu İsa'nın (a.s) yaratılışı kanunun dış görünüşünü, kabuğunu ihlal etmiştir, özünü değil. Evren kanunlarının değişmezliği başka, bizim bilgimizin evrendeki bütün kanunları özü ve gerçeği ile kapsayıp kapsamadığı başka bir konudur:
Mucize demek, kanunsuzluk veya kanun-üstü olmak demek de-ğildir. Materyalistler böyle bir yanılgıya düşmüşlerdir. Kendi bilebil-dikleri evren kanunlarını, bilgilerinin kavrayabildiklerini, kanunların gerçek özü ve bütün kanunların da bunlardan ibaret olduğunu sanmış-lar, sonra da mucizeleri kanunu ihlal eden olaylar olarak görmüşlerdir. Biz de deriz ki, bilimin söyledikleri; belirli şartlarda yürürlükte olan kanunlardır.
Bir peygamber veya veli olağanüstü bir olgu (mucize veya keramet) gösterdiğinde, şartlar değişmiş, güçlü temiz ve son bulmaz ilâhî güç ile ilişki kurabilen bir ruhun etkisi ile ve ilâhî gücün harekete geçmesi ile, şartlar değişince, başka ve özel etkenler işe karışmış, apa-çık olarak anlaşılacağı üzere de, gerçek velinin güçlü, melekutî irade-sinden sonra, yeni şart ve etkenler dolayısı ile bu yeni şartlar içinde başka bir ilâhî kanunun süreci harekete geçmiştir.
Belâların def'inde dua ve sadakanın etkisi de böyledir. Resul-i Ek-rem'e (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) soruldu: "Evrendeki her olay ilâhî takdir ve kesin ilâhî kaza sonucu ise, duanın ve ilâcın ne etkisi olabilir ki?" Cevabında buyurdular ki: "Dua da kaza ve kaderdendir."
İstisnalar
Acaba yaratış kanunlarında istisna mümkün müdür? Mucizeler ve olağanüstü işler ilâhî sünneti ihlal etmek, bozmak mı demektir?
Her iki sorunun cevabı da olumsuzdur. Ne yaratış kanunlarında is-tisna mümkündür, ne de olağanüstü eylemler ve işler yaratış kanunla-rında istisna demektir. Evren kanunlarında değişiklik diye gördüğü-müz, değerlendirdiğimiz olaylar varsa bilmeliyiz ki, şartlar değiştiği için sonuçlar da değişmiştir. Her kanunun kendi özel şartları içinde yürürlükte olacağı ve belirli sonucun doğacağı apaçıktır. Şartlar deği-şirse, başka bir sünnet (kanun) yürürlüğe girer ve kendi sürecini hare-kete geçirir. Bu sünnet (kanun)in de kendi özel şartları vardır.
Demek oluyor ki, bir kanun ve sünnetin değiştiği gibi gösterilen olaylarda, yeni bir kanun ve sünnet söz konusu olmaktadır; ancak, bu-rada bir kanunun "nesih" edilerek, kaldırılarak, onun yerine aynı şartlar için başka bir kanunun yürürlüğe konması söz konusu değildir. Şartlar değiştiği için yeni bir kanun yürürlüğe girmekte, başka bir kanun etkili olmaktadır. Evrende değişmez kanun, sünnet ve "namus"-lardan (121) başkaca bir şey, bir kuralsızlık görülmez. Bir ölü, mucize kabilinden diriliyorsa, bu mucizenin bile kanunu vardır. Meryem oğlu İsa (a.s), babasız dünyaya geliyorsa bu da bir evren kanununa dayanır, yoksa tamamen kanun dışı olup-bitmiş değildir. (122)
İnsan bütün kanun ve sünnetleri bilmez ve bilmediği için de kendi bildiği kanuna aykırı oluşan bir şey görünce bunun tamamen kanun ve sünnete aykırı olduğunu sanır. İstisna söz konusu olduğunu, kanunun nakzedildiğini düşünür. Olayların bir çoğunda da, bu zanna kapılanın kanun hakkında bildiği, kanunun sadece dış görünüşü, kabuğudur, özü değildir. Meselâ sanırız ki canlı bir varlık, mutlaka ana ve babanın bir-leşmesinden meydana gelir. Oysa bu da kanunun dış görünüşü, kabu-ğudur, özü değildir. Meryem oğlu İsa'nın (a.s) yaratılışı kanunun dış görünüşünü, kabuğunu ihlal etmiştir, özünü değil. Evren kanunlarının değişmezliği başka, bizim bilgimizin evrendeki bütün kanunları özü ve gerçeği ile kapsayıp kapsamadığı başka bir konudur:
Mucize demek, kanunsuzluk veya kanun-üstü olmak demek de-ğildir. Materyalistler böyle bir yanılgıya düşmüşlerdir. Kendi bilebil-dikleri evren kanunlarını, bilgilerinin kavrayabildiklerini, kanunların gerçek özü ve bütün kanunların da bunlardan ibaret olduğunu sanmış-lar, sonra da mucizeleri kanunu ihlal eden olaylar olarak görmüşlerdir. Biz de deriz ki, bilimin söyledikleri; belirli şartlarda yürürlükte olan kanunlardır.
Bir peygamber veya veli olağanüstü bir olgu (mucize veya keramet) gösterdiğinde, şartlar değişmiş, güçlü temiz ve son bulmaz ilâhî güç ile ilişki kurabilen bir ruhun etkisi ile ve ilâhî gücün harekete geçmesi ile, şartlar değişince, başka ve özel etkenler işe karışmış, apa-çık olarak anlaşılacağı üzere de, gerçek velinin güçlü, melekutî irade-sinden sonra, yeni şart ve etkenler dolayısı ile bu yeni şartlar içinde başka bir ilâhî kanunun süreci harekete geçmiştir.
Belâların def'inde dua ve sadakanın etkisi de böyledir. Resul-i Ek-rem'e (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) soruldu: "Evrendeki her olay ilâhî takdir ve kesin ilâhî kaza sonucu ise, duanın ve ilâcın ne etkisi olabilir ki?" Cevabında buyurdular ki: "Dua da kaza ve kaderdendir."
Yorum