Ynt: Adl-i İlahi
Amellerin Kabul Şartı Olarak İhlas
İmanın değeri konusunda şu ikinci sorunun karşımıza çıktığını söylemiş idik: İmanın; amellerin kabulü açısından ne gibi bir etkisi olabilir?
Daha önce, kâfir olanların da hayırlı amellerinin Allah katında makbul olduğunu ileri sürenlerin delillerini naklederken, onların şöyle dediğini söylemiş idik. Bir amelin güzel veya çirkin, iyi veya kötü oluşu; "zatî" olduğuna, bizatihi o amelin özünden ileri geldiğine, uzla-şıma dayanmadığına göre; müminden olsun, kâfirden olsun, iyi amel iyidir. Şu hâlde, mutlaka Hak Tealâ'nın kabulüne mazhar olmalıdır, Allah bu amelleri kabul etmelidir. İyi, kimden olursa olsun iyidir. Kötü de kimden olursa olsun kötüdür. Yüce Allah'ın bütün kullarına nispeti aynıdır.
Şimdi de deriz ki: Bu akıl yürütmede varılan sonuç doğru olmakla birlikte, önemli bir nokta gözden kaçırılmaktadır. Bunu anlatmak için de biz ister istemez burada yine Usûl Fenni'nin (Yöntembilim, Meto-doloji, Fıkh Usûlü) terimlerine başvurmak zorundayız. Usûl'e göre, hüsn ve kubh iki türlüdür: Fi'lî ve Failî. [Birisi eylem yönünden, diğeri fail yönünden, eylemin öznesi yönünden varılan yargıdır.]
Her amelin iki tarafı ve iki boyutu vardır. Bu iki taraftan her biri hakkında varılacak yargı da birbirinden ayrı olabilir. Bir boyutta, bu amelin "iyi" olduğu yargısına varırken, diğerinde farklı bir sonuca va-rabiliriz. Bunun aksi de mümkün olduğu gibi, bir amelin her iki boyut açısından da iyi veya kötü olması da mümkündür.
Bu iki boyut şunlardır: Yararlı veya zararlı bir eser, bir etki şek-linde o amel dış âleme ve insan toplumuna yansımakta mıdır? Bir de o amelin faile bağlantısı, iç niyetler, saikler söz konusudur. Fail, bu "kasd" dolayısı ile o ameli gerçekleştirmiştir, o ameli aracı kılarak kastettiği hedeflere varmak istemiştir.
İlk boyut açısından amelin yararlı veya zararlı etkilerine ve bu et-kilerin sonuçlarının toplum içindeki uzantılarına bakılır. İkinci boyut açısından ise, failin ruhî ve fikrî düzeni bakımından nasıl bir süreç içinde bu ameli gerçekleştirme kararı verdiğine ve gerçekleştirdiğine, hangi amacı güttüğüne bakılır.
İnsan eylemleri, yararlı ve zararlı etkileri bakımından tarihin kü-tüğüne geçirilirler ve bunlar hakkındaki yargıyı tarih verir. Bu eylemi över veya yerer. Fakat amelin insan ruhu ile intisabı ve ilişkisi açısın-dan, yüce ve melekutî kütüklere kayıt yapılır. Tarihin kütüğü önemli ve etkili olaylar arar, büyük çaplı olaylar tarihin ilgisini çeker. İlâhî görevli güçler âleminin kütükleri (defatir-i ulvî-i melekutî) ise, yalnızca amelin toplumdaki yararlı etkilerine değil, aynı zamanda ve buna ek olarak amelin iç âleme ilişkin boyutuna da bakar.
Kur'ân-ı Kerim buyurur ki:
O, ölümü ve hayatı yarattı, hanginizin en güzel amel sahibi olduğunu sınamak için.
Dikkat edilirse burada niceliğe değil niteliğe önem verilmiş, en iyi, en güzel, en doğru (sevap) amel aranmış, yoksa "en çok amel" bu-yurulmamıştır. Çünkü burada esas olan şunu bilmemizdir: Bazı saik-ler, güdüler dolayısı ile giriştiğimiz bir amel, bu eylemin dışta izlediği süreç ve toplumsal etki ve değerlendirilmeleri dışında, bir de manevî açıdan ele alınmalıdır. Manevî bakımdan da, gerçekten biz bir yöne gider, ve bir yol alırız.
Amellerin Kabul Şartı Olarak İhlas
İmanın değeri konusunda şu ikinci sorunun karşımıza çıktığını söylemiş idik: İmanın; amellerin kabulü açısından ne gibi bir etkisi olabilir?
Daha önce, kâfir olanların da hayırlı amellerinin Allah katında makbul olduğunu ileri sürenlerin delillerini naklederken, onların şöyle dediğini söylemiş idik. Bir amelin güzel veya çirkin, iyi veya kötü oluşu; "zatî" olduğuna, bizatihi o amelin özünden ileri geldiğine, uzla-şıma dayanmadığına göre; müminden olsun, kâfirden olsun, iyi amel iyidir. Şu hâlde, mutlaka Hak Tealâ'nın kabulüne mazhar olmalıdır, Allah bu amelleri kabul etmelidir. İyi, kimden olursa olsun iyidir. Kötü de kimden olursa olsun kötüdür. Yüce Allah'ın bütün kullarına nispeti aynıdır.
Şimdi de deriz ki: Bu akıl yürütmede varılan sonuç doğru olmakla birlikte, önemli bir nokta gözden kaçırılmaktadır. Bunu anlatmak için de biz ister istemez burada yine Usûl Fenni'nin (Yöntembilim, Meto-doloji, Fıkh Usûlü) terimlerine başvurmak zorundayız. Usûl'e göre, hüsn ve kubh iki türlüdür: Fi'lî ve Failî. [Birisi eylem yönünden, diğeri fail yönünden, eylemin öznesi yönünden varılan yargıdır.]
Her amelin iki tarafı ve iki boyutu vardır. Bu iki taraftan her biri hakkında varılacak yargı da birbirinden ayrı olabilir. Bir boyutta, bu amelin "iyi" olduğu yargısına varırken, diğerinde farklı bir sonuca va-rabiliriz. Bunun aksi de mümkün olduğu gibi, bir amelin her iki boyut açısından da iyi veya kötü olması da mümkündür.
Bu iki boyut şunlardır: Yararlı veya zararlı bir eser, bir etki şek-linde o amel dış âleme ve insan toplumuna yansımakta mıdır? Bir de o amelin faile bağlantısı, iç niyetler, saikler söz konusudur. Fail, bu "kasd" dolayısı ile o ameli gerçekleştirmiştir, o ameli aracı kılarak kastettiği hedeflere varmak istemiştir.
İlk boyut açısından amelin yararlı veya zararlı etkilerine ve bu et-kilerin sonuçlarının toplum içindeki uzantılarına bakılır. İkinci boyut açısından ise, failin ruhî ve fikrî düzeni bakımından nasıl bir süreç içinde bu ameli gerçekleştirme kararı verdiğine ve gerçekleştirdiğine, hangi amacı güttüğüne bakılır.
İnsan eylemleri, yararlı ve zararlı etkileri bakımından tarihin kü-tüğüne geçirilirler ve bunlar hakkındaki yargıyı tarih verir. Bu eylemi över veya yerer. Fakat amelin insan ruhu ile intisabı ve ilişkisi açısın-dan, yüce ve melekutî kütüklere kayıt yapılır. Tarihin kütüğü önemli ve etkili olaylar arar, büyük çaplı olaylar tarihin ilgisini çeker. İlâhî görevli güçler âleminin kütükleri (defatir-i ulvî-i melekutî) ise, yalnızca amelin toplumdaki yararlı etkilerine değil, aynı zamanda ve buna ek olarak amelin iç âleme ilişkin boyutuna da bakar.
Kur'ân-ı Kerim buyurur ki:
O, ölümü ve hayatı yarattı, hanginizin en güzel amel sahibi olduğunu sınamak için.
Dikkat edilirse burada niceliğe değil niteliğe önem verilmiş, en iyi, en güzel, en doğru (sevap) amel aranmış, yoksa "en çok amel" bu-yurulmamıştır. Çünkü burada esas olan şunu bilmemizdir: Bazı saik-ler, güdüler dolayısı ile giriştiğimiz bir amel, bu eylemin dışta izlediği süreç ve toplumsal etki ve değerlendirilmeleri dışında, bir de manevî açıdan ele alınmalıdır. Manevî bakımdan da, gerçekten biz bir yöne gider, ve bir yol alırız.
Yorum