Ynt: Adl-i İlahi
İntihar için çok çeşitli etkenler ileri sürülmektedir. Çevresinin ilgisini çekmek, sevgide bir
yenilgiye uğramak, toplum içindeki yarışmalarda başarısızlık, alışkanlık, bunalım, hayat ve varlık
karşısında yanlış bir telakki sahibi olmak gibi. Ancak asıl etken, imandan yoksunluktur.
W. James (3) "Din ve Ruh" adlı eserinin birinci bölümünde, Marc Avrel adındaki bir maddeci
yazar ve Nietzsche ve Schopenhauer hakkında şöyle demektedir:I
"Marc Avrel"in (Marcus Avrelius) sözleri, köklü ve acı bir kedere işaret etmektedir.
İnleyişleri, bıçağın altına yatan bir domuzun inleyişleri gibidir…
Burada Nietzsche (4) ve Schopenhauer'e (5) değinerek kötümser feylesoflar arasında saydığı
Nietzsche; güçlü olma ilkesini savunurken şöyle demektedir:
Yufka yürekliliği bırakmak, kovmak gerekir. Yumuşaklık, acz demektir. Tevazu ve itaat
alçaklıktır. Hilm, sabır, bağışlama ve hoşgörü gevşeklik, gayretsizliktir... Nefsi öldürmek niçin?
Nefsi beslemek, geliştirmek gerekir. Özgecilik neden? Kendini sevmek, bencil olmak, kendine
tapınmak, güçsüzü yok olmaya bırakmak gerekir...
Nietzsche bu gibi düşünceleri ile dünyayı kendisine zindan kıldı. Hayatının sonralarında kız
kardeşine yazdığı bir mektupta, yalnızlıktan ve dostsuzluktan yakınır:
Gün geçtikçe yaşamak bana daha zor, daha ağır geliyor. Son derece bitkin olup acı
çektiğim hastalık yıllarında bile asla böyle değildim, bu kadar gam yüklü ve ümitsiz
olmamıştım. Ne oldu ki böyle oldu? Olması gereken neyse olmuştur! Diğer bütün insanlarla
olan anlaşmazlıklarım, insanların bana güveninin yitmesine yol açtı. Her iki taraf da yanlış
olduğunun farkında bugün. Tanrım (!) Bugün ne kadar yalnızım! Birlikte güleceğim, birlikte
bir fincan çay içebileceğim hiç kimse, bana dostça ve şefkatle yaklaşacak hiç kimse yok!
Yine W. James'ın kötümserler arasında andığı Schopenhauer, her zevkin, her tadın arkasında
bir elemin, bir ıstırabın olduğu kanaatindedir:
Yaşamın özü, acıdır, elemdir. Haz almak, zevk ve mutluluk duymak, bu acı ve elem
duygusunun ortadan kaldırılmasıdır, şu hâlde olumlu değil, olumsuz bir anlam taşır. Yaşam
aşamaları açısından üstün olan, ileri derecelerde bulunanın, elemi de, derdi de fazlalaşır.
Çünkü daha fazla hisseder, geçmiş elemleri de daha fazla hatırlar, ileride karşılaşacağı
ıstırapları, acı ve elemleri de daha iyi tahmin ve tasavvur edebilir... Bir anlık mutluluk ve
hazz; ömür boyu acı verebilir. Evlenmemişsen sıkıntı içindesin demektir. Evlenirsen bin türlü
sıkıntı ve sorunu üstlenmişsin demektir. En büyük musibetlerden birisi aşk belâsıdır.
İnsanların mutluluk vesilesi sayabildikleri aşık olma, bir kadına tutulma olgusu; acı ve
sıkıntılara yol açan şeylerin başında gelir. İnsanlarla görüşür, ilişki kurarsan sıkıntı içindesin
demektir, ilişki kurmazsan yaşamaktan bezersin. Kölelik bağımlılık, tutsaklık demektir,
ağalık ise baş ağrısı ve dert! Kısaca, can bedende oldukça bu sıkıntıdan, bu meşakkatten
kurtulmak mümkün olmaz. Yaşamak baştanbaşa ölesiye çabadır, her an ertelenen ölüm
demektir yaşamak. Sonunda ecel gelir-çatar, oysa yaşamadan hiçbir yarar sağlamamışsın,
yararlı bir sonuç elde edememişsindir.
-----------------------------------------------------------------------------------
I- Seyr-i Hikmet Der Avrupa, c.3, 5. bölüm
İntihar için çok çeşitli etkenler ileri sürülmektedir. Çevresinin ilgisini çekmek, sevgide bir
yenilgiye uğramak, toplum içindeki yarışmalarda başarısızlık, alışkanlık, bunalım, hayat ve varlık
karşısında yanlış bir telakki sahibi olmak gibi. Ancak asıl etken, imandan yoksunluktur.
W. James (3) "Din ve Ruh" adlı eserinin birinci bölümünde, Marc Avrel adındaki bir maddeci
yazar ve Nietzsche ve Schopenhauer hakkında şöyle demektedir:I
"Marc Avrel"in (Marcus Avrelius) sözleri, köklü ve acı bir kedere işaret etmektedir.
İnleyişleri, bıçağın altına yatan bir domuzun inleyişleri gibidir…
Burada Nietzsche (4) ve Schopenhauer'e (5) değinerek kötümser feylesoflar arasında saydığı
Nietzsche; güçlü olma ilkesini savunurken şöyle demektedir:
Yufka yürekliliği bırakmak, kovmak gerekir. Yumuşaklık, acz demektir. Tevazu ve itaat
alçaklıktır. Hilm, sabır, bağışlama ve hoşgörü gevşeklik, gayretsizliktir... Nefsi öldürmek niçin?
Nefsi beslemek, geliştirmek gerekir. Özgecilik neden? Kendini sevmek, bencil olmak, kendine
tapınmak, güçsüzü yok olmaya bırakmak gerekir...
Nietzsche bu gibi düşünceleri ile dünyayı kendisine zindan kıldı. Hayatının sonralarında kız
kardeşine yazdığı bir mektupta, yalnızlıktan ve dostsuzluktan yakınır:
Gün geçtikçe yaşamak bana daha zor, daha ağır geliyor. Son derece bitkin olup acı
çektiğim hastalık yıllarında bile asla böyle değildim, bu kadar gam yüklü ve ümitsiz
olmamıştım. Ne oldu ki böyle oldu? Olması gereken neyse olmuştur! Diğer bütün insanlarla
olan anlaşmazlıklarım, insanların bana güveninin yitmesine yol açtı. Her iki taraf da yanlış
olduğunun farkında bugün. Tanrım (!) Bugün ne kadar yalnızım! Birlikte güleceğim, birlikte
bir fincan çay içebileceğim hiç kimse, bana dostça ve şefkatle yaklaşacak hiç kimse yok!
Yine W. James'ın kötümserler arasında andığı Schopenhauer, her zevkin, her tadın arkasında
bir elemin, bir ıstırabın olduğu kanaatindedir:
Yaşamın özü, acıdır, elemdir. Haz almak, zevk ve mutluluk duymak, bu acı ve elem
duygusunun ortadan kaldırılmasıdır, şu hâlde olumlu değil, olumsuz bir anlam taşır. Yaşam
aşamaları açısından üstün olan, ileri derecelerde bulunanın, elemi de, derdi de fazlalaşır.
Çünkü daha fazla hisseder, geçmiş elemleri de daha fazla hatırlar, ileride karşılaşacağı
ıstırapları, acı ve elemleri de daha iyi tahmin ve tasavvur edebilir... Bir anlık mutluluk ve
hazz; ömür boyu acı verebilir. Evlenmemişsen sıkıntı içindesin demektir. Evlenirsen bin türlü
sıkıntı ve sorunu üstlenmişsin demektir. En büyük musibetlerden birisi aşk belâsıdır.
İnsanların mutluluk vesilesi sayabildikleri aşık olma, bir kadına tutulma olgusu; acı ve
sıkıntılara yol açan şeylerin başında gelir. İnsanlarla görüşür, ilişki kurarsan sıkıntı içindesin
demektir, ilişki kurmazsan yaşamaktan bezersin. Kölelik bağımlılık, tutsaklık demektir,
ağalık ise baş ağrısı ve dert! Kısaca, can bedende oldukça bu sıkıntıdan, bu meşakkatten
kurtulmak mümkün olmaz. Yaşamak baştanbaşa ölesiye çabadır, her an ertelenen ölüm
demektir yaşamak. Sonunda ecel gelir-çatar, oysa yaşamadan hiçbir yarar sağlamamışsın,
yararlı bir sonuç elde edememişsindir.
-----------------------------------------------------------------------------------
I- Seyr-i Hikmet Der Avrupa, c.3, 5. bölüm
Yorum