Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

IMAM CAVAD ASNIN DILINDEN EBU BEKIR VE OMER

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #16
    Ynt: IMAM CAVAD ASNIN DILINDEN EBU BEKIR VE OMER

    evet bu hadisle ilgili sorunuzu merak ettim kardeşim?

    Yorum


      #17
      Ynt: IMAM CAVAD ASNIN DILINDEN EBU BEKIR VE OMER

      Bismillahirrahmanirrahim

      Bu hadislerde de bahsedilen şey ölüm korkusu değildir. Hedefe ulaşıp ulaşmamadaki endişelerdir. Ama şunu unutmamak lazımdır ki Peygamberler arasında, bütün manevi faziletlerde derece farkı vardır. Allah-u Teala bunu Kur'an'da açıkça beyan etmiştir. (Bakara, 253) Manevi derecelerde tabiri caizse taban vardır, ama tavan yoktur. İnsan ilerledikçe ilerler...
      Hz. İbrahim'in "Kalbim mutmain" olsun diye Allah'tan ölüleri nasıl dirilttiğini göstermesini istediğini biliyoruz. Bu haşa inanmazlık, ya da iman zaafı değildir. Yakinin en üst mertebelerine talip olmaktır.
      Peygamberlerden bir kısmının terk-i evla dediğimiz şeylere mürtekip olduklarını da biliyoruz. Ama örneğin Resulullah hakkında bunlar söz konusu değildir.
      Kur'an'ın ifadesiyle (Al-i İmran, 61) Resulullah'ın nefsi mesabesinde olan Hz. Ali için de aynı şey söz konusudur.
      Bu konuda daha detaylı bilgi için aşağıdaki linke bakın:
      http://www.kevsernet.com/s_ve_c/424.htm

      Dolayısıyla yukarıdaki rivayette kastedilen şey, tevekkül ve yakin derecelerindeki farklılığa işarettir.
      Herhalükarda rivayeti Kur'an'a ters düşmeyecek şekilde yorumlamak mümkün olursa, yorumlanır. (Biz de aklımızın yettiği kadar bunu yapmaya çalıştık.)
      Eğer faraza bu mümkün olmazsa, sonuçta bir rivayettir ve İmamlarımızın emriyle Kur'an'a ters düştüğü için göz ardı edilir. Kur'an'a ters düştüğü sabit olan ve hiç bir şekilde makul bir yoruma tabi tutulması mümkün olmayan rivayet tereddüt edilmeden reddedilir. Bizim mektep olarak bu konuda hiç bir takıntımız yoktur. Hiç bir şey Kur'an'a alternatif olamaz..

      Şunu da hatırlatmakta fayda vardır ki kaynak olarak verdiğiniz bu eserlerin çoğunda zaten yazarlar benzer açıklamaları yapmışlardır. Ama bunları sağdan soldan toplayan zevatı muhtereme (kastım siz değilsiniz, çünkü bu eserleri okuyup anlayacak kadar Arapçanızın olmadığını ve başkalarından alıntı yaptığınızı biliyorum) bu rivayetlerin yanına düşülen notları, açıklamaları nakletmezler. Çünkü niyyetleri üzüm yemek değil, bağcıyı dövmektir.

      Yorum


        #18
        Ynt: IMAM CAVAD ASNIN DILINDEN EBU BEKIR VE OMER

        ben sadece rivayetleri ekleyerek itiraz ettiğim noktanın anlaşılabileceğini düşünmüştüm ama yanılmışım. neyi kastettiğim anlaşılmamış demekki. daha net ifade edeyim;

        şunu ifade etmeye çalışıyorum, baştan alalım ; (sizin söylemlerinizi özetliyim öncelikle)

        1-) imamlar ve peygamberler asla Allahtan başka kimseden korkmazlar..

        2-) mehdi hakkında eklediğim hadiste yer aldığı gibi ya da musa as hakkındaki ayetlerde yer aldığı gibi imamlar ya da nebiler hakkında korkudan bahsediliyosa eğer bu korku nefsani bir korku değil islamın maslahatı için düşünülen bir korkudur. misyonla alakalı bir korkudur.

        hem bunları söyleyip hem de hz ali ile musa as arasında korku açısından bir kıyas yaparak, ali korkmadı ama musa korktu diyerek onlar fazilet yarışına sokmak hangi zihniyetin ürünüdür?

        e siz dememişmiydiniz yukarıda hz musanın korkması nefsani değildir misyonundan kaynaklanmaktadır diye..

        peki madem bunu diyosanız en sonda eklediğim kıyaslama rivayetinde takınmanız gereken tavır şu değilmidir;

        "musa as ile hz alinin korkak-cesur bağlamındaki kıyası batıldır. çünkü hz musanın korkusu nefsani değildir islamın maslahatı içindir. bu rivayette hz musanın korkusu onun faziletinin düşüklüğü gibi ifade edildiği için peygamberlerin hiçbirisi Allahtan başka kimseden korkmayacağı için bu hadis kurana aykırıdır ve uydurmadır."

        neden bu sözleri duyamıyoruz sizden ?


        [quote author=mursel_aydin link=topic=14752.msg106129#msg106129 date=1285802669]
        Kur'an'a ters düştüğü sabit olan ve hiç bir şekilde makul bir yoruma tabi tutulması mümkün olmayan rivayet tereddüt edilmeden reddedilir. Bizim mektep olarak bu konuda hiç bir takıntımız yoktur. Hiç bir şey Kur'an'a alternatif olamaz..
        [/quote]

        bu hak sözleri pratikte de görmek en büyük duamızdır.

        Yorum


          #19
          Ynt: IMAM CAVAD ASNIN DILINDEN EBU BEKIR VE OMER

          Bismillahirrahmanirrahim

          Selamun aleykum

          Ben sizin sözlerinizi çok iyi anlıyorum muhterem kardeşim, bu çabalarınızın da hangi zihniyetin ürünü olduğunu az çak fark ediyorum. Fakat ben prensip olarak şahısların kendilerini ilgilendiren bu tür yönlere girmeyi doğru bulmuyorum. Ama maalesef siz, bir çok yazınızda illa ya açıktan, ya ima yoluyla bir iğneleme yapmayı ihmal etmediniz. Hadi bunu sizinle cedelleşmeye giren kimselere karşı (ki onların da yanlış yaptıklarını fark ettiğim zaman yer yer hatırlatmışım ve kınamışım), yapmanızı anlarım da bana karşı yapmanıza henüz bir anlam vermiş değilim... Oysa insan doğru bildiklerini uygun tabirlerle, saygın tutumlarla da ortaya koyabilir. İlla da bunu incitici bir üslupla ortaya koyma gereğini niye duyuyorsunuz, bunu anlamış değilim. Bu sözüm sadece size değil, karşılıklı çoğu zaman cedelleştiğiniz bütün kardeşleredir de aynı zamanda. İnanın bunların kimseye bir faydası yoktur. Kur'an'la dirilişe çağıran ve o güzelim ifadeleri foruma aktaran siz değerli kardeşim, Kur'an'ın şu öğütlerini uygulamanızın zamanı hala gelmedi mi?:

          "Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin yolundan sapanı bilendir ve hidayete ereni de bilendir." (Nahl, 125)

          "Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan onların aralarını açıp bozmaya çalışmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır." (İsra, 53)

          "Ve (O halis akıl sahipleri) kötülüğü iyilikle savarlar..." (Ra'd, 22)

          "Kötülüğü en güzel olanla uzaklaştır; biz, onların nitelendiregeldiklerini en iyi bileniz." (Mu'minun, 96)

          Bunları lütfen siz ve forumda yazan bütün kardeşlerim bir kardeş nasihati olarak görün ve bu uygunsuz tutum ve davranışlardan uzaklaşıp birbirinizi kardeş olarak görmeyi ve illa da bir konuda tartışılacaksa yukarıdaki Kur'ani ilke ve öğütleri dikkate alarak bunu gerçekleştirin. Hedef Allah korusun bir birinize galebe etmek, birbirinizi mors etmek, mahcup etmek gibi şeyler değil, sadece Allah rızası için doğruyu ortaya koymak ve bunun anlaşılmasına yardımcı olmak olmalıdır. Ama bunu da Kur'an'ın tabiriyle en güzel şekliyle yapmak olmalıdır. Aksi takdirde yapılan iş şeytani olur, hatta eğer insan en doğru sözü ortaya koymuş olsa dahi. İmam Humeyni'nin (r.a) tabiriyle tevhidi işlediğinde dahi insan (niyet halisane olmazsa) şirke düşebilir!

          Konu dışındaki bu bir kaç cümleden sonra şimdi konuya tekrar dönersek..
          Bakın değerli kardeşim, ister Kur’an’da ister sünnette zahiri birbiriyle çelişen ifadeler görürsek, burada yapılacak şey hemen birini alıp diğerini atmak değildir. Bunu belki iki ayet söz konusu olduğunda yapmazsınız, yapamazsınız, ama bir ayet ve bir hadis, ya da iki hadis söz konusu olduğunda bir çokları maalesef, hemen rahatlıkla ve hiç çekinmeden bunu yapıyorlar, hatta bunu yapmayı bir marifet sayıyorlar. Oysa bu bir kolaycılık olduğu gibi, tehlikelidir de aynı zamanda.
          Bu tür yerlerde yapılacak şey, zahiri birbiriyle çelişen bu iki ayet, ya da ayet ve hadisi ya da iki hadisi makul bir yorumda buluşturabilmek. Eğer bunu hiçbir şekilde yapamazsak, o zaman bir ayet ve bir hadis olduğunda zaten yapılacak şey bellidir. Kur’an’a kesin aykırı olan bir rivayet, İmamlarımızın tabiriyle duvara çırpılır.
          Eğer iki hadis olursa, önce senetlerine bakılır, hangisi daha güçlüyse o alınır. Eğer ikisi de senet açısından güçlüyse, o zaman başka faktörler dikkate alınıp bir tercih yapılır ki bütün bunlar Ehlibeyt mektebinin hadis ilmi kaynaklarında zikredilmiştir.
          Şimdi burada da bizim yaptığımız budur. Yukarıda da görüldüğü gibi burada zahiri anlamda bir ayetle bir hadis çelişik gözükmüyor sadece, iki ayet bile aynı durumda. Bir yandan Peygamberler Allah’tan gayrı kimseden korkmazlar buyururken, diğer yandan Hz. Musa’nın korkusundan bahsediyor örneğin.. Siz neasıl hemen bir ayeti alıp diğerini reddetmiyorsanız, edemiyorsanız, biz de aynı şekilde... Çünkü ikisi de Allah’ın kelamı ve dolayısıyla birini alıp diğerini reddetme gibi bir lüksümüz yoktur diyoruz. Bunları birbiriyle örtüşecek şekilde yorumlamamız, tevil etmemiz gerekir. Çünkü Kur’an’ın kendisi kendisinde çelişki ve tenakuz olmadığını beyan etmiştir.
          İşte hepimizin Kur’an hakkındaki sergilediğimiz bu müşterek tutumu, biz bir yere kadar hadis hakkında da sergiliyoruz. Siz diyorsunuz ki zahiri Kur’an’la çelişkili gözüken hadisi hemen kes at. Ya da sözünüzün zahiri ve bize en son verdiğiniz cevabın zahiri onu çağrıştırıyor. Ama kusura bakmayın bunu biz yapmayız. Çünkü hadisin de doğru olması en azından muhtemeldir. Bu yüzden önce ayetle çelişmeyecek şekilde yorumlamaya gayret ederiz. Eğer bunu hiçbir şekilde beceremezsek, ha o zaman bu Kur’an’la çeliştiği için reddediyoruz deriz.
          Yukarıda da bunu yaptık.
          Aslında yukarıdaki açıklamaları dikkatlice okursanız, meramımızı rahatlıkla anlarsınız. Ama yine birkaç cümle daha ilave edeyim.
          Yukarıda da arzettiğim gibi peygamberler de dahil her kesin manevi dereceleri, örneğin yakin ve tevekkül derecesi aynı değildir. Zaten Kur’an’ın bahsettiği peygamberlerin bazısının bazısından üstün oluşu bu açıdandır. Dolayısıyla bu farklılık onların hal ve hareketlerine da yansımaktadır.
          Örneğin Allah-u Teala Hz. Resulullah’a hitaben şöyle buyuruyor:
          “Şimdi sen, Rabbinin hükmüne sabret ve balık sahibi (Yunus) gibi olma; hani o, içi kahır dolu olarak (Rabbine) çağrıda bulunmuştu.” (Kalem, 48)
          Hz. Yunus da bir peygamberdi, ama biraz aceleci davranıp ona yakışır sabır ve tahammülü göstermemiş ve kavmini terk etmişti.
          Peygamber olması hasebiyle elbette başkalarıyla normal insanlarla kıyaslanması bile doru değildir. Ama peygamberler arasında bu kıyası yaparsan, durum değişir. Dolayısıyla Resulullah’a onun gibi olma öğüdünde bulunuyor Rabbimiz.
          Peygamberler elbette masumdurlar, ama masumların da kendi aralarında günah olmayan, ama fazilet, derece farklılıklarından kaynaklanan bazı terk-i evlaları olmuştur ve Kur’an bunları bize nakletmektedir.
          Hz. Musa olayında da durum aynen bundan ibarettir. Yani haşa o maddi anlamda korkak ve bir başkası, örneğin Hz. Ali cesurdu değil olay. Hedefe ulaşmada birisinin yakin derecesi, hiçbir kaygı taşımamasını, dolayısıyla herhangi bir yardımcıya ihtiyaç duymamsını icab ederken, bir diğeri buna ihtiyaç duyuyor ve mesela kardeşi Harun’u da kendisine yardımcı olarak istiyor.
          Birisi ölüleri nasıl dirilteceğini göstermesini istiyor, itminan ve yakininin daha da artması için diğeri buna ihtiyaç duymuyor. Bunlar, Kur’an’ın ortaya koyduğu gerçeklerdir. Sonra bunların peygamberlerin peygamberliğine ve masumiyetine de bir zararı yoktur. Onlar görevleri için gerekli olan standart özelliklere zaten sahiptirler, ama bu demek değildir ki bu standardın üstünde bir farklılıkları olmasın…
          Yarıştırma meselesine gelince benzer bir tabiri bir başka yazışmada da kullanmıştınız ve orada gereken cevabı vermiştim. Ama burada da tekrarladığınız için yeniden cevap verme ihtiyacı hissediyorum.
          Yani ben bu mantığı gerçekten henüz anlamış değilim. Birisinin faziletini beyan etmek, veya bir başkasıyla farklılığını ortaya koymak, yarıştırma mı oluyor? Dolayısıyla bir nevi saygısızlık ve hakaret algısı mı ortaya çıkıyor? Eğer böyle ise ve bu bir yanlışsa, haşa önce bu yanlışı Allah-u Teala yapmıştır. Peygamberlerin birbirinden üstün olduğunu söyleyen biz değiliz, bizzat Allah’tır. Peygamberlerin bazılarının terk-i evlalarını ortaya koyan biz değiliz ki Allah’tır. Bazı peygamberlere bazı sıfatları atfedip de bazılarına atfetmeyen Allah’tır. Mesela bazı peygamberlerin imam olduğunu söylediği halde diğer bazıları için bundan bahsetmeyen yine Allah’tır. Resulullah’a Yunus gibi olma diyen biz değiliz Allah’tır.
          Şimdi bunları yaparken Allah-u Teala onları yarıştırıyor mu haşa? Ya da bununla mesela Hz. Yunus’a hakaret mi ediyor haşa? Eğer böyledir diyorsanız, diyecek bir şey yok. Eğer değildir diyorsanız, peki neye itiraz ediyorsunuz o zaman?
          Aslında sizin bir türlü kabullenemediğiniz şey, İmamın peygamberden üstün olduğu meselesidir. Dolayısıyla bunu ifade eden ne varsa, ona karşı çıkamaya çalışıyorsunuz. Açıktan söyleseniz de söylemeseniz de.
          Halbuki yukarıda verdiğim linkteki yazıyı bir kere olsun baştan sona dikkatlice ve on yargılardan, şartlanmışlıktan uzak bir şekilde okursanız, bir çok nokta aydınlanacaktır. Ben illa da kabul edin demiyorum. Ama önce bir anlamaya çalışın delilleri.
          Yine de okumanızı tavsiye ediyorum.

          Burada kısa bir özet sunup son vereceğim.
          1- Bakın değerli kardeşim, sizin mesela ön kabullerinizden birisi, peygamberlerin bütün insanlardan, ne olursa olsun üstün oldukları görüşüdür. Siz bana Kur’an’dan bir tane delil gösteremezsiniz ki böyle bir şeyi ifade etmiş olsun.

          2- İmamet makamının nübüvvet makamından üstün olduğu Bakara suresinin, 124. ayetinden açık ve net bir şekilde anlaşılmaktadır. Çünkü Hz. İbrahim’in onca imtihandan sonra ulaştığı en son makamdır. Oysa Hz. İbrahim imamete ulaşmadan önce yıllardı nübüvvet makamına sahipti. Detayları verdiğim linkte okuyun.

          3- Mübahele ayetinin (Al-i İmran, 61) Hz. Ali’nin Resulullah’tan sonra her ketsen, üstün olduğunu gösterdiğini bizce iyice tefekkür ve tedebbür eden kimse teslim eder. Yoksa Resulullah’ın nefsi ve özü mesabesinde olması anlamsızdır. Yine daha açıklama için söz konusu linke bakın.

          4- Bir sürü müşterek hadiste (Sünni ve Şia kaynaklarının müştereken naklettikleri hadislerde), Hz. Ali’nin nurunun Resulullah’’ın nuruyla bir bütün halinde yaratıldığını ve Hz. Abdulmuttalib’in sülbüne kadar devam ettiği ve orada ikiye ayrıldığı, Hz. Ali’nin Resulullah’tan sonra her ketsen üstün olduğunu göstermesi bakımından bizim için bir hüccettir. Siz kabul edersiniz etmezsiniz, orası sizi ilgilendirir.

          5- Kur’an’da Hz. Adem’in tevbe için telakki ettiği kelimelerin, Resulullah’la birlikte beş zatı mukaddesin mübarek isimlerinin olduğunu beyan eden yine müşterek hadisler bu doğrultuda bizim için sağlam bir hüccettir. Benzer durum diğer bazı peygamberler hakkında da hadislerde nakledilmiştir… Bu da o mukaddes zatların daha faziletli olduğunu gösteriyor. Yoksa daha faziletli olan bir kimsenim, haha az faziletli olana tevessül etmesinin bir anlamı yoktur.

          6- Hz. Mehdi zuhur ettiğinde Hz. İsa’nın yere inip de Hz. Mehdi’nin arkasında namaza duracağını ifade eden müşterek hadisler Hz. Mehdi’nin üstünlüğünü ifade etmesi açısından bizim için sağlam bir hüccettir.

          7- daha başak deliller de vardır ki bu kadarıyla yetiniyorum…

          Ben bunları kabul edin demiyorum. Ama en azından şunu bilin ki bu düşünce delillere dayalı bir düşüncedir. Ayrıca delilleri sadece kendi kaynaklarına değil, Kur’an ayetlerine ve müşterek hadislere dayanmaktadır.

          Bu konuyu yeteri kadar uzattık diye düşünüyorum.
          Şimdiye kadar birçok konuda hep siz sordunuz, ya da eleştirdiniz biz de cevaplamaya, kendimizi savunmaya çalıştık. Herhalde bu hakkı bize de veriyorsunuz herhalde ki birkaç soru da biz soralım size.
          Müsaadenizle birkaç basit soru sormak istiyorum. Tabi bu soruları, henüz Zeydiyye mezhebi üzere olduğunuz varsayımından hareketle soruyorum. Eğer vazgeçmiş iseniz, soruların muhatabı değilsiniz. Tabi sorular biraz basit, hatta gereksiz gelebilir size. Ama olsun, siz lütfedip kısa da olsa cevaplayın:

          1- Siz imametin nassa dayandığına mı inanıyorsunuz, yoksa Ehli Sünnet gibi Şuraya mı, icmaa mı, seçime mi ya da neye?

          2- İmam olması gerek kimsenin şartları size göre nedir?

          3- Hz. Ali’yi imam olarak görüyor musunuz? Eğer cevap evetse, nasıl bir imam? Ümmetin ilk İmamı mı? Yoksa Sünniler gibi dördüncü halife mi?

          4- Hz. Hasan’ı İmam olarak kabul ediyor musunuz?

          5- Hz. Hüseyn’i nasıl?

          6- Hz. İmam Zeynü’l-Abidini nasıl?

          7- Hz. Zeydi biliyorum. Ama diğer Ehlibeyt İmamlarını nasıl? Acaba imam olarak biliyor musunuz? Eğer bilmiyorsanız, onları bu ümmetin içinde nereye, hangi sınıfa koyuyorsunuz?

          8- Acaba imamet görevi size göre devam ediyor mu? Eğer ediyorsa, bugün savunduğunuz imamet şartlarına haiz olan imamınız kimdir?

          Yorum


            #20
            Ynt: IMAM CAVAD ASNIN DILINDEN EBU BEKIR VE OMER

            Allah razı olsun hocam

            Yorum


              #21
              Ynt: IMAM CAVAD ASNIN DILINDEN EBU BEKIR VE OMER

              Allah (c.c.) razı olsun hocam. Allah (c.c.) sizi başımızdan eksik etmesin.

              Yorum


                #22
                Ynt: IMAM CAVAD ASNIN DILINDEN EBU BEKIR VE OMER

                [quote author=karahan link=topic=14752.msg106173#msg106173 date=1285856312]
                Allah (c.c.) razı olsun hocam. Allah (c.c.) sizi başımızdan eksik etmesin.
                [/quote]

                Yorum


                  #23
                  Ynt: IMAM CAVAD ASNIN DILINDEN EBU BEKIR VE OMER

                  [quote author=karahan link=topic=14752.msg106173#msg106173 date=1285856312]
                  Allah (c.c.) razı olsun hocam. Allah (c.c.) sizi başımızdan eksik etmesin.
                  [/quote]

                  İlah-i amin
                  "İmam"ın hattı” belli bir mezhebe mensup olanların değil,
                  "Muhammedi İslam kimliğ"ini kuşanan bütün Müslümanların hattıdır."

                  Yorum


                    #24
                    Ynt: IMAM CAVAD ASNIN DILINDEN EBU BEKIR VE OMER

                    [quote author=BEYZA link=topic=14752.msg106175#msg106175 date=1285858562]
                    [quote author=karahan link=topic=14752.msg106173#msg106173 date=1285856312]
                    Allah (c.c.) razı olsun hocam. Allah (c.c.) sizi başımızdan eksik etmesin.
                    [/quote]

                    İlah-i amin
                    [/quote]

                    İnşaAllah başımız sizin İmamlarımızın ve Resulullah'ın karşsında eğik olmaz...İnşaAllah sizin burdaki tartışma adabı ile Kur'an'dan sunduğunuz öğütlere harfi harfine uyanlardan oluruz..

                    Yorum


                      #25
                      Ynt: IMAM CAVAD ASNIN DILINDEN EBU BEKIR VE OMER

                      Allah razı olsun hocamızdan,

                      şimdi bu bağlamda sormak istiyorum:

                      hz ibrahim a.s kalben mutmain olmak için rab'binden ölüleri nasıl dirilttiğini göstermesini niyaz ederken;
                      İmam Ali a.s "GÖZÜMÜN ÖNÜNDEN BÜTÜN PERDELER KALKSADA YAKİN'İMDE ARTMA OLMAZ"diyor.

                      Bütün perdeler kalksa ve hakikatler gözlerimin önüne serilsede benim mutlak yakin'imde mutlak teslimiyyetimde bir deyişiklik olmaz sözüyle;
                      hz ibrahim a.s ın rab'binden kalbinin yakin derecesinde mutmain olması için ölüleri diriltmesini talep etmesinin arasındaki farkı nasıl algılamalıyız?

                      Yorum


                        #26
                        Ynt: IMAM CAVAD ASNIN DILINDEN EBU BEKIR VE OMER

                        Sağolun kardeşler. Yeni bir açıklamya gerek yoktur diye düşünüyorum. Yukarıdaki yazıda gereken açıklanmıştır...

                        Yorum


                          #27
                          Ynt: IMAM CAVAD ASNIN DILINDEN EBU BEKIR VE OMER

                          [quote author=mursel_aydin link=topic=14752.msg106171#msg106171 date=1285855139]Bismillahirrahmanirrahim

                          Selamun aleykum

                          Ben sizin sözlerinizi çok iyi anlıyorum muhterem kardeşim, bu çabalarınızın da hangi zihniyetin ürünü olduğunu az çak fark ediyorum. Fakat ben prensip olarak şahısların kendilerini ilgilendiren bu tür yönlere girmeyi doğru bulmuyorum. Ama maalesef siz, bir çok yazınızda illa ya açıktan, ya ima yoluyla bir iğneleme yapmayı ihmal etmediniz. Hadi bunu sizinle cedelleşmeye giren kimselere karşı (ki onların da yanlış yaptıklarını fark ettiğim zaman yer yer hatırlatmışım ve kınamışım), yapmanızı anlarım da bana karşı yapmanıza henüz bir anlam vermiş değilim... [/quote]

                          Hangi sözlerimden bu kadar alınganlık gösterdiniz o noktayı anlamadım. Eğer sizi üzen ya da iğneleme olarak algıladığınız şey “hangi zihniyetin ürünüdür” sorum ise aynı yaklaşımı siz de sergilemiş ve “ çabamın hangi zihniyetin ürünü” olduğuna dair fikir beyan etmişsiniz. Bu ifadenin sizin de başvurduğunuz bi söylem tarzı olması nedeniyle ben yaklaşım tarzımda herhangi bi sorun yok diye düşünüyorum. Çünkü size karşı eleştirdiğiniz şeyleri uygulamaktan kaçınacağınıza dair zannım var. Benle cedelleşmeye giren ve hakarete varacak boyutta ifadelere başvuran kişileri ise kınadığınıza ben şu ana dek şahid olmadım.

                          [quote author=mursel_aydin link=topic=14752.msg106171#msg106171 date=1285855139]Oysa insan doğru bildiklerini uygun tabirlerle, saygın tutumlarla da ortaya koyabilir. İlla da bunu incitici bir üslupla ortaya koyma gereğini niye duyuyorsunuz, bunu anlamış değilim. Bu sözüm sadece size değil, karşılıklı çoğu zaman cedelleştiğiniz bütün kardeşleredir de aynı zamanda. İnanın bunların kimseye bir faydası yoktur. [/quote]

                          İnşallah bunu bigün hep birlikte başarırız. Etkinin tepkiyi doğurmasıyla ilgili sanırım bu düşünceleriniz.


                          [quote author=mursel_aydin link=topic=14752.msg106171#msg106171 date=1285855139]Kur'an'la dirilişe çağıran ve o güzelim ifadeleri foruma aktaran siz değerli kardeşim, Kur'an'ın şu öğütlerini uygulamanızın zamanı hala gelmedi mi?:


                          "Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin yolundan sapanı bilendir ve hidayete ereni de bilendir." (Nahl, 125)

                          "Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan onların aralarını açıp bozmaya çalışmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır." (İsra, 53)

                          "Ve (O halis akıl sahipleri) kötülüğü iyilikle savarlar..." (Ra'd, 22)

                          "Kötülüğü en güzel olanla uzaklaştır; biz, onların nitelendiregeldiklerini en iyi bileniz." (Mu'minun, 96) [/quote]

                          Bugüne dek yazdıklarım arasından bir kişiye dahi hakaret ettiğimi gösteremezsiniz. Aksine kuranla dirilişe davet ettiğimde “kuran bugüne dek kimi diriltmişki” tarzında tepkiler aldığımda, sırf Allah’ın ayetleriyle dirilişten bahsettiğim için “bakın görün işte bu zeydiyye mealcidir” tarzındaki çirkin iftiralara ve hakaretlere maruz kaldığımda, ben bu kişilere karşı sadece ve sadece Furkan-63 ayetini esas aldım. ...EDİT... Gerçi artık bu ayeti kullanmak forumda yasaklandı. Bu forumda Allahın ayetlerini paylaşmadan önce 2 kere düşünmek lazım. Bu ayetleri bana hatırlatmanızdan gocunmadım aksine mutluluk duyarım. Keşke diğer mensuplarınızda sizin gibi ayetlerle konuşmayı becerebilseler. Ayetleri gördüklerinde “mealci-harici” gibi çirkin ithamlara başvurmak yerine o ayetlere işittik ve itaat ettik deme basiretini sergileyebilseler

                          [quote author=mursel_aydin link=topic=14752.msg106171#msg106171 date=1285855139]Konu dışındaki bu bir kaç cümleden sonra şimdi konuya tekrar dönersek..
                          Bakın değerli kardeşim, ister Kur’an’da ister sünnette zahiri birbiriyle çelişen ifadeler görürsek, burada yapılacak şey hemen birini alıp diğerini atmak değildir. Bunu belki iki ayet söz konusu olduğunda yapmazsınız, yapamazsınız, ama bir ayet ve bir hadis, ya da iki hadis söz konusu olduğunda bir çokları maalesef, hemen rahatlıkla ve hiç çekinmeden bunu yapıyorlar, hatta bunu yapmayı bir marifet sayıyorlar. Oysa bu bir kolaycılık olduğu gibi, tehlikelidir de aynı zamanda. [/quote]

                          Öncelikle bir ayetle diğer ayetin çelişkili gibi görünmesi ile ayetin hadislerle çelişkili gibi görünmesi aynı açıdan ele alınamaz. Çünkü Allahın ayetlerine karşı şek şüphe yoktur. Hadislere iman konusu ise zan üzeredir. Her hadisin sahih olma ihtimali olduğu kadar her hadisin uydurulma ihtimalide vardır. Ama ayetlerde uydurulma söz konusu olmadığı için kat’ilik açısından birlikte değerlendirilemez. Bu açıdan tefsir ilmi, yorum ilmi ayetler için geçerlidir ancak gerek zahiri gerek içerdiği anlam yönünden kurana aykırı bir hadis ile karşılaşılır ise bunun ne yorumuna ne teviline başvurulmadan reddedilir. Çünkü bu metod kuranı hadislere uydurmak gibi çok tehlikeli boyutlara götürür insanı. Bana hem zahiriyle hem muhteviyatıyla kurana aykırı öyle bir hadis söyleyinki binbir akıl yürütme ve tevil ile ben onu kurana uydururum. Ama bu hakmıdır? Tabiî ki değildir sadece benim akıl yürütmemdir.

                          Örneğin haşa; Muhammed Allahtan üstündür diye bir hadis olsun. Bi tasavvufçu çıkar derki buradan kastedilen lafz yönünden muhammedin Allahtan daha fazla harf içermesidir. Alın size tevil.. ne oldu şimdi bu uydurma ve küfr olan söz hakmı oldu?

                          İsmailağa cemaatinden bayram ali öztürk adındaki kişi bir sohbetinde ne dedi; “Muhammed eşittir Allah tek fark eti kemiğidir..” hatta yanılmıyo isem bunun videosu burayada eklendi ve Caferi kardeşler hemen başladılar (haklı olarak) kafiirrr müşriikkkkk vs…

                          Peki o cemaatin mensupları bu söz için ne diyo biliyomusunuz; hocamızın orada kastı Allahın ve resulün hükümlerinin eşitlik arzettiğidir.ne dicez şimdi? Adam doğru söylemiş muhammedle Allah eşittirmi dicez ?

                          Bakın hadislerde tahrif konusunu kimse inkar edemez. Bugün sahih diye bildiğimiz binlerce hadis uydurulma olabilir ya da uydurma diye bildiğimiz binlerce hadis sahih olabilir. Bunun kimse garantisini veremez. Çünkü bunlar Allah tarafından koruma altına alınmamıştır, kuran ayetleri ile kıyaslanması abestir. 1400 yıl öncesine gitmeye gerek yok günümüzde bile ufacık ortamlarda tahrifin binbir çeşit türüne rastlıyoruz. Mesela forumdaki tahriflerden bi örnek veriyim; şianın hadis anlayışını eleştirdiği için forumdan atılan ve tekfir edilen mektebi mülkiye kardeşimiz “el kafideki çelişkiler “ diye aşağıdaki başlığı açmıştı. http://www.velayet.com/index.php?PHP...p;topic=8366.0 Fakat sonra ne oldu? Birileri çıktı ve başlığı değiştirerek “el kafide çelişki yoktur” haline getirdi. Buyurun size bariz bi tahrif örneği. Kişinin söylemediği söz o kişiye mal edildi. Ustaca bir oyun oynandı. Maalesef sizin en büyük sorunlarınızdan bi tanesi bu. Eleştiriyi hazmedememek. Halbuki el kafide uydurma ve zayıf hadislerin olduğunuz kendinizde çoğu kez itiraf ediyosunuz. Peki buna rağmen insanların açtığı başlığı tahrif ederek, başlığı açan kişiye iftira atmayı ve onun söylemediği bir sözü onunmuş gibi göstermeyi nasıl açıklıyosunuz ?



                          [quote author=mursel_aydin link=topic=14752.msg106171#msg106171 date=1285855139]Bu tür yerlerde yapılacak şey, zahiri birbiriyle çelişen bu iki ayet, ya da ayet ve hadisi ya da iki hadisi makul bir yorumda buluşturabilmek. Eğer bunu hiçbir şekilde yapamazsak, o zaman bir ayet ve bir hadis olduğunda zaten yapılacak şey bellidir. Kur’an’a kesin aykırı olan bir rivayet, İmamlarımızın tabiriyle duvara çırpılır. [/quote]

                          Yukarıdada bahsettiğim gibi zahiri birbiriyle çelişiyomuş gibi görülen ayetlerin yorumları yapılır. Kuranın kendi içerisinde tefsirine başvulur. Diğer ayetlerden yararlanılır ve ortak bi yol bulunur. Ama hadisler için aynı yöntemi uygulamak bugüne dek ne kadar uydurulmuş hadis varsa bunları kıyısından köşesinden tevil ederek kurana uygun hale getirme yarışına sokar insanları.

                          [quote author=mursel_aydin link=topic=14752.msg106171#msg106171 date=1285855139]İşte hepimizin Kur’an hakkındaki sergilediğimiz bu müşterek tutumu, biz bir yere kadar hadis hakkında da sergiliyoruz. Siz diyorsunuz ki zahiri Kur’an’la çelişkili gözüken hadisi hemen kes at. Ya da sözünüzün zahiri ve bize en son verdiğiniz cevabın zahiri onu çağrıştırıyor. Ama kusura bakmayın bunu biz yapmayız. Çünkü hadisin de doğru olması en azından muhtemeldir. Bu yüzden önce ayetle çelişmeyecek şekilde yorumlamaya gayret ederiz. Eğer bunu hiçbir şekilde beceremezsek, ha o zaman bu Kur’an’la çeliştiği için reddediyoruz deriz. [/quote]

                          Aynen öyledir. Biz kuranla çelişen hadisleri hiçbir şekilde ne yorum yaparak ne tevil ederek kurana uyarlamaya çalışmıyoruz gördüğümüz yerde inkar ediyoruz. Çünkü sizin söylediğiniz gibi o hadisin doğru olma ihtimali kadar uydurma olma ihtimalide vardır. Olaki siz haklısınız o hadis doğrudur ve biz inkar ettik; Allaha vereceğimiz hesap şu şekildedir. “biz bu hadis senin kitabına aykırı olduğu için reddettik başka amaç ve gayemiz yoktu.” Peki sizin tevil yolu ile kurana uyarlamaya çalıştığınız hadis uydurma ise Allaha karşı savunmanız nasıl olacak ? Allah “benim apaçık sözlerim ortada dururken, sözlerime aykırı olduğunu bildiğiniz halde sırf kendi akıl yürütmelerinize dayanarak bu hadisi neden benim dinime sokuşturdunuz” demeyecek mi?

                          İmam Yahya babası İmasm Zeydden naklen buyuruyorki; “vallahi önüme katırlar dolusu zan (hadis) koysanız, bunları kuranın bir harfinin kat’iliğine değişmem.”


                          [quote author=mursel_aydin link=topic=14752.msg106171#msg106171 date=1285855139]Yarıştırma meselesine gelince benzer bir tabiri bir başka yazışmada da kullanmıştınız ve orada gereken cevabı vermiştim. Ama burada da tekrarladığınız için yeniden cevap verme ihtiyacı hissediyorum.
                          Yani ben bu mantığı gerçekten henüz anlamış değilim. Birisinin faziletini beyan etmek, veya bir başkasıyla farklılığını ortaya koymak, yarıştırma mı oluyor? Dolayısıyla bir nevi saygısızlık ve hakaret algısı mı ortaya çıkıyor? Eğer böyle ise ve bu bir yanlışsa, haşa önce bu yanlışı Allah-u Teala yapmıştır. Peygamberlerin birbirinden üstün olduğunu söyleyen biz değiliz, bizzat Allah’tır. Peygamberlerin bazılarının terk-i evlalarını ortaya koyan biz değiliz ki Allah’tır. Bazı peygamberlere bazı sıfatları atfedip de bazılarına atfetmeyen Allah’tır. Mesela bazı peygamberlerin imam olduğunu söylediği halde diğer bazıları için bundan bahsetmeyen yine Allah’tır. Resulullah’a Yunus gibi olma diyen biz değiliz Allah’tır.
                          Şimdi bunları yaparken Allah-u Teala onları yarıştırıyor mu haşa? Ya da bununla mesela Hz. Yunus’a hakaret mi ediyor haşa? Eğer böyledir diyorsanız, diyecek bir şey yok. Eğer değildir diyorsanız, peki neye itiraz ediyorsunuz o zaman? [/quote]

                          Birisinin faziletini beyan etmek yarıştırmak değildir ancak birisinin faziletini beyan ederken diğerinde bu yoktu o yüzden o bundan daha faziletlidir demek yarıştırmaktır. Doğrudur kitabı kerimin biçok ayetinde sırf insanlara örneklik teşkil etmesi ve imtihanın derecelerinin anlatılması nedeniyle nebilerin terki evlalarından bahsedilir. Ama onlar asla kınanmaz ve bu yaptıklarından dolayı diğerlerinden daha alt mertebede oldukları ifade edilmez. Mesela bana hiçbir ayette iki nebinin birbiriyle kıyaslanıp şu şöyleydi ama bu böyle değildi dolayısıyla şu nebi daha faziletlidir tarzındaki kıyas örneği veremezsiniz.

                          Bahsettiğiniz ayette Allah'ın peygamberlerini, fazilet ve kemal bakımından birbirinden farklı kıldığı ifade ediliyo, bu bizim üstünlük sıralaması yapmamızın caiz olduğunu göstermez. Çünkü bu sıralamada kullanılacak ölçüyü yalnızca Allah bilmektedir. Onların bir kısmını derecelerle yükseltti" cümlesinden yola çıkarak kimse şu nebi şundan daha üstündür ya da faziletlidir diye kıyaslamaya girişemez çünkü bunun kesin delili yoktur.

                          Bu ayet aslında peygamberlerin birbirleriyle mukayesesini yapmak üzere değil bu peygamberlerin müntesiplerinden her birinin kendi peygamberlerinin üstünlüğünü iddia ederek kavgaya tutuşmalarının reddi için gelmiştir. Her biri dönemlerinde Allah’ın kendilerinden beklediği görevlerini ifa ederek Allah katına yürüyen peygamberler aslında risalet açısından birbirlerine eşittirler. Ama ortak özellikleri olan bu risaletin dışında bazı özelliklerle biz onları birbirinden üstün kıldık diyor Rabbimiz. Kimisiyle bizzat konuşarak, kimisini anasız babasız, kimisini anasız dünyaya getirerek farklı özellikler vermiştir. Ama bu bizzat Rabbimizin bir lütfudur.

                          Kuranda zikredilen nebilerin özelliklerini ele alarak kıyaslama yoluna gidersek en altta Muhammed peygamberin kalması içten bile değildir. En fazla ismi zikredilen nebi musa peygamberdir, en fazla mucizelerinden bahsedilen musa peygamberdir. Şimdi bunlara bakarak musa muhammedden üstünmü diyeceğiz? Böyle sağlıksız bi yaklaşım olabilirmi?

                          Sizin düştüğünüz hata şudur. Siz imam alinin faziletini ortaya koyarken bu faziletin nebilerde olmadığını ifade etmek cürretiyle nebileri alçalttığınızın farkında değilsiniz. İmam alinin cesur olduğunu ifade eden milyonlarca hadis getirin ben buna iman ederim. Ama imam ali cesurdu dedikten sonra musa peygamber korkaktı tarzında bi rivayet getirirseniz ben bu rivayeti çöpe atarım.

                          Ki bu sadece imam ali ile musa peygamber arasında değil, yine bu örneğinde içinde yer aldığı bir hadisinizde başka nebilerlede kıyaslama yapılmıştır. Örneğin nuh as ın eşi imansız idi. İmam alinin eşi ise fatımadır . o yüzden imam ali nuh as den daha üstündür gibi kıyaslamalar yapılmıştır. Yani birisinin sahip olduğu fazilet diğerinin noksanlığı olarak sunulmuştur rivayetlerinizde. Tehlikeli olan ve Allaha sığındığımız nokta budur. Çünkü bu tarz kıyaslamalar bir noktadan sonra sizi resulullah ile imam aliyide kıyaslamaya iter. Nasılki nuh peygamber ile imam alinin eşlerini kıyaslayıp üstünlük derecesi belirliyo iseniz resulullahın eşi ile imam alinin de eşini kıyaslamaya kalkar ve bir anda imam aliyi resulullahtan üstün konuma getiriverirsiniz.



                          Yanı sıra imamlarla nebiler arasındaki bu tarz fazilet yarışından rahatsız olmuyo iseniz 14 masum ya da 12 imamın kendi arasında da bitakım faziletler belirlemeniz lazım. Beklide yapmışsınızdır bilemiyorum. Mesela Muhammed bakırmı daha faziletlidir yoksa Cafer sadık mı ? ya da hz fatımamı daha faziletlidir yoksa hz hasan mı ? imamların kendi aralarındaki derece farkları nelerdir Allaha yakınlık mertebelerinde ölçüler hangileridir? Ya da ne bileyim. Şu imamda şu özellik vardır ama şu imamda yoktu dolayısıyla şu imam diğerinden daha üstündür diyebileceğiniz hususlar nelerdir?


                          [quote author=mursel_aydin link=topic=14752.msg106171#msg106171 date=1285855139]Aslında sizin bir türlü kabullenemediğiniz şey, İmamın peygamberden üstün olduğu meselesidir. Dolayısıyla bunu ifade eden ne varsa, ona karşı çıkamaya çalışıyorsunuz. Açıktan söyleseniz de söylemeseniz de. [/quote]

                          Bunu açıktan söylüyoruz ya da söylemedi isekte şimdi söylüyorum. Nebi olmayan imamların nebi olan imamlardan üstün olduğu inancından Allaha sığınırız.

                          [quote author=mursel_aydin link=topic=14752.msg106171#msg106171 date=1285855139]Şimdiye kadar birçok konuda hep siz sordunuz, ya da eleştirdiniz biz de cevaplamaya, kendimizi savunmaya çalıştık. Herhalde bu hakkı bize de veriyorsunuz herhalde ki birkaç soru da biz soralım size.
                          Müsaadenizle birkaç basit soru sormak istiyorum. Tabi bu soruları, henüz Zeydiyye mezhebi üzere olduğunuz varsayımından hareketle soruyorum. Eğer vazgeçmiş iseniz, soruların muhatabı değilsiniz. Tabi sorular biraz basit, hatta gereksiz gelebilir size. Ama olsun, siz lütfedip kısa da olsa cevaplayın:

                          1- Siz imametin nassa dayandığına mı inanıyorsunuz, yoksa Ehli Sünnet gibi Şuraya mı, icmaa mı, seçime mi ya da neye?

                          2- İmam olması gerek kimsenin şartları size göre nedir?

                          3- Hz. Ali’yi imam olarak görüyor musunuz? Eğer cevap evetse, nasıl bir imam? Ümmetin ilk İmamı mı? Yoksa Sünniler gibi dördüncü halife mi?

                          4- Hz. Hasan’ı İmam olarak kabul ediyor musunuz?

                          5- Hz. Hüseyn’i nasıl?

                          6- Hz. İmam Zeynü’l-Abidini nasıl?

                          7- Hz. Zeydi biliyorum. Ama diğer Ehlibeyt İmamlarını nasıl? Acaba imam olarak biliyor musunuz? Eğer bilmiyorsanız, onları bu ümmetin içinde nereye, hangi sınıfa koyuyorsunuz?

                          8- Acaba imamet görevi size göre devam ediyor mu? Eğer ediyorsa, bugün savunduğunuz imamet şartlarına haiz olan imamınız kimdir? [/quote]

                          Zeydiyye mektebinde imamet ne sizin inancınızda yer aldığı gibi Allah tarafından seçilen , nassa dayalı bir inançtır ne de ehli sünnet gibi seçime dayanır. Ehli sünnetin imamet anlayışını şura olarak sunmakta yanlıştır. Ehli sünnetin şura anlayışı 3-5 kişinin oldu bittiye getirme meselesidir. Bu hak olan bi şura sistemi değildir. İmam alinin içerisinde yer almayan bir şura hiçbir hüküm ifade etmez. Nitekim imam ali 3. halife seçiminde bizzat şuraya iştirak ederek şartlarını ortaya koymuş ve kabul görmeyincede şuradan çekilmiştir. İmam alinin benimsediği ve yer aldığı şura yöntemini ehli sünnet yöntemi olarak sunmak doğru bi yaklaşım değildir.

                          İmamet zeydiyye mektebinde 3 kısımdır. Nebi imamlar, vasi imamlar ve müctehid imamlar.nebi imamlar zaten kitabı kerimde zikredilmiştir. Bunların derecelerine kimse erişemez. Onların doğrudan Allahın vahyi ile muhatap olması, kendilerine kitap ve hikmet verilmesi, mucizeler verilmesi ve bizzat Allah tarafından seçildikleri ismen zikredilmesi onları en üstün kılan vasıflardandır. Vasi imamlar, nebi imamlar tarafından ismen ya da vasfen tayin edilebilir. Vasi imamların ilki imam ali as dir. resulullah vasi imamları ismen övmüş diğerlerinden ayırt etmiştir. Onların soyundan gelen ilim , cömertlik, şecaat, zühd, cesurluk gibi konularda öne geçen, Allahın hükmünden başka hiçbir hükmü esas almayan, insanları imametine davet eden kişiler ise müctehid imamdır.

                          İmam zeyd ilk 3 halife hakkında şunu der.. dedem alinin imamete en layık olduğuna yer gök şahittir. Fakat o ilk 3 ün halife olmasına ses çıkarmamış, hakkını arama yoluna gitmemiş, onlara ittiba etmiş ise yine o en iyisini bilendir. Onun aramadığı hakkın bizim tarafımızdan aranması dedemize hakarettir. O nasıl susmuş ve sabretmiş ise bizde onun yolundan gider ve susarız bu konuya girmeyiz. İslamın maslahatı her şeyden önemlidir.

                          Yine imam zeyd emevi halifesi hişama kıyam ettiğinde ordusundaki münafıklar orduyu bölmek ve imam zeydin gücünü zayıflatmak için şöyle bi yaygara koparırlar; zeyd ebubekir ve ömeri hayırla yad etmektedir…bunu duyan bi grup şii imam zeydin yanına gelir ve “ey imam ebubekir ve ömer hakkında bize ne dersin” diye sorarlar. İmam zeyd şöyle buyurur “ ben kılıcımı ebubekir ve ömere değil emevilere karşı çektim. Dedem hüseyinden onlar hakkında tek bir olumsuz söz işitmedim.. soruyu soran şia grubunun büyük çoğunluğu imam zeydi terk eder ve Muhammed bakırın yanına sığınırlar. imam zeyd onlara kendilerinden ayrıldıkları için “rafizi” ismini takar. Tarihte bu ifadeyi ilk defa kullanan imam zeyddir. Sonrasında imam zeyd ve ashabı savaşta yenilir. Zeydin başı tıpkı dedesi Hüseyin gibi kesilir ve hişama sunulur. imam zeydin ordusunda o an için emevilere karşı çıkan Sünnilerde yer almaktadır ve hatta ebu Hanife imam zeyd altın göndererek kıyamına destek olduğunu ifade eder. Hatta derki; “zeydin kıyamı resulullahın bedire çıkışı gibidir”.

                          Velhasıl zeydiyye mektebinin gündemi hiçbir zaman ebubekir ve ömer olmamış, onların en efdal olmadıklarını düşündüğümüz halde onlar hakkında tek kötü söz söylememeyi şiar edinmişizdir.

                          Hasan ve Hüseyin as tıpkı imam ali gibi resulullah tarafından biçok özellikleri dolayısıyla diğerlerinden ayrılmış ve ismen vasi olarak tayin edilmiştir. Yani ali, hasan ve Hüseyin (Allahın selamı üzerlerine olsun) bu ümmetin vasi imamlarıdır. İmam hüseyinden sonra gelen ali evladları için ise yukarıda saydığım özellikler devreye girer. Kim bu özelliklere sahip ise o imamdır. Diğer imamlar diye kastettiğiniz Caferi sadık, Muhammed bakır vs ise ehlibeytin seçkin alimlerindendir. Müctehid imamın şartlarına uyan zeydiyye imamlarından bazıları; imam zeyd bin zeynelabidin, Yahya bin zeyd, kasım er ressi, Muhammed bin kasım, el hadi ilel hak, Muhammed bin hadi, Muhammed bin Abdullah , İbrahim bin Abdullah, Yahya bin Abdullah, Hüseyin el fahi, kasım bin İbrahim ve diğerleri...imamet daima ali muhammedin zalimlerinde değil, hayırlılarında seçkinlerinde tezahür eder.

                          Bugün bu şartlara uyan ve bunu alenen ilan eden al-i Muhammed maalesef yoktur.



                          (Sn üyemiz Forumda hiç bir ayetin kullanılmasının yasaklanması söz konusu değildir. Ancak herhangi bir üyemizi tekfir ya da başka bir hakaret unsuru olacak şekilde ayetleri kullanım yasaktır. YÖNETİM..)

                          Yorum


                            #28
                            Ynt: IMAM CAVAD ASNIN DILINDEN EBU BEKIR VE OMER

                            Bismillahirrahmanirrahim

                            Muhterem kardeşim, forumdaki yazışmalarınızdaki üslubunuz hakkında söylediklerim bir kardeş nasihatiydi. Siz benim bunlardan alacak bir öğüdüm yoktur. Ben pir u pakım diyorsanız, ya da sizin haddinize değil bana nasihatte bulunmak diyorsanız, bir mesele kalmaz. Her kes kendi hesabını Rabbine kendisi verecektir. Ayarıca yapılanlar, söylenenler, tavır ve üsluplar her kesin gözünün önünde cereyan ediyor. Elbette insanlar bakıp değerlendirmelerini yapıyorlar… Dolayısıyla bundan ötesi bizi ilgilendirmez.
                            Bir de ben sadece size değil, sizinle cedelleşen diğer üyelere de aynı eleştiri ve tavsiyeleri yönelttim. Bu yanlış tarzdan vazgeçip kardeşçe müzakere üslubuna yönelmeyi öğütledim.
                            Bir tane örnek göstermezsin diyorsun. En azından en son Kur’an’la diriliş yazınız hakkındaki tutumları sergileyenlere karşı yaptığım eleştiriyi bari inkar etmeyin…
                            Ayrıca her zaman uyarı ve nasihatin illa da açıktan yapılması gerekmez, hatta bazen doğru bile olmaz. Bu yüzden birçok zaman şahit olduğum bir yanlış olmuşsa, bunu yapanları uyarmayı elimden geldiği kadar ihmal etmemişimdir. Söz konusu kardeşler buna şahittirler… Zaten önceleri foruma üye bile değildim. Bu yüzden de o zamanlar yapılan tartışmalara şahit değildim. Üyeliğim belki bir yıl bile olmamıştır. Olduktan sonra ise işlerimin yoğunluğundan dolayı fazla uğrama imkanı bulamıyorum. Genelde sadece soru cevap bölümünde soru olup olmadığını kontrol etme ve cevaplamak için giriyorum. Bu son zamanlarda birkaç kez, bazı başlıklar dikkatimi çektiği için bakmışımdır ki bu yazıştığımız konuda onlardan birisidir. Sonra ben de bu forumdaki sade üyelerden biriyim. Kimsenin üzerinde bir velayetim söz konusu değildir. Forumun sahibi, sorumlusu falan da değilim. Sadece bir kardeş olarak yanlış bulduğumu hatırlatırım. Tutan tutar, tutmayan paşa gönlü bilir.. Her kesin kendi bileceği iş… Bu bölüme tekrar cevap vermenize, sözü uzatmanıza da gerek yoktur artık. Çünkü bundan sonraki tutumlarınıza karışmayacağımdan emin olabilirsiniz.

                            Gelelim konuyla ilgili yazdıklarınıza….

                            Diyorsunuz ki: Öncelikle bir ayetle diğer ayetin çelişkili gibi görünmesi ile ayetin hadislerle çelişkili gibi görünmesi aynı açıdan ele alınamaz. Çünkü Allahın ayetlerine karşı şek şüphe yoktur. Hadislere iman konusu ise zan üzeredir. Her hadisin sahih olma ihtimali olduğu kadar her hadisin uydurulma ihtimalide vardır. Ama ayetlerde uydurulma söz konusu olmadığı için kat’ilik açısından birlikte değerlendirilemez. Bu açıdan tefsir ilmi, yorum ilmi ayetler için geçerlidir ancak gerek zahiri gerek içerdiği anlam yönünden kurana aykırı bir hadis ile karşılaşılır ise bunun ne yorumuna ne teviline başvurulmadan reddedilir. Çünkü bu metod kuranı hadislere uydurmak gibi çok tehlikeli boyutlara götürür insanı…..

                            Muhterem kardeşim, İslam alimlerinin (Şia’sıyla Sünnisyle) müştereken kabul ettikleri bir prensip var. O da şudur ki “Kur’an katiyyus-sudurdur, Zanniyyud-delale, hadis ise zaniyyus-sudurdur kat’iyyudelale.” Yani Kur’an’ın Allah kelamı olduğunda hiçbir şüphe yoktur, ancak ayetlerden çıkarılan anlamlar birçok zaman zannidir. Yani her yerde her kes kesinkes Allah’ın muradı budur diyemiyor, diyemez. Eğer öyle olsaydı, bu kdar farklı tefsirler ortaya çıkmazdı. Ümmet arasında hiç kimse birbiriyle ihtilaf etmezdi. Çünkü her kesin elinde Kur’an var ve her kes Kur’an’ın Allah kelamı olduğunda müttefiktir. Oysa öyle olmadığını hepimiz biliyoruz, görüyoruz.
                            Ama hadislerin birçoğunun (mütevatir olmayanların) Resul’den sadır olduğu kesin değildir. Ama çoğunun anlamı açıktır. Bu yüzden Hz. Ali (a.s) İbn-i Abbas'a buyurdu ki: "Haricilerle Kur'an'la tartışma; çünkü Kur'an'ın farklı yorumlara müsait bir yapısı vardır. (sen ne desen onlara başka türlü yormaya çalışacaklardır.) Onlarla kat'i ve açık sünnetle tartış."
                            Bu yüzden bir hadisi Kur’an’la kıyaslarken, haşa sadır olup olmama açısından kıyas yapmıyoruz. Ayete getirilen mana açısından kıyaslıyoruz. Yani bir kimse Kur’an’ın bir ayetine bir yorum getiriyor. Bir diğeri de diyor ki senin getirdiğin o yorumu, biz filan hadisten de yardım alarak kabul etmiyoruz. O ayette söylenmek istenen o değildir, şudur.. Dolayısıyla adamın kalkıp “Nasıl olur da siz bunu söylersiniz, bu Kur’an’a muhalefettir, zanni olan bir şeyi, kati olan bir şeye tercih etmektir” demesi yersizdir. Zira burada tercih edilen, hadisin yardımıyla ayete getirilen bir başka yorumdur. Bir kimsenin kendi kıt aklı ve kıt ilmiyle ayete getirdiği yorum, muteber oluyor ve yadırganmıyor da bir diğerinin Resul’ün ve onun ilim ve irfanının varisi olan Ehlibeytinin açıklamalarına dayanarak, ya da onlardan ilham alarak ayete getirdiği yorum neden yadırganıyor, itibarsız addediliyor?!
                            Hatta eğer o konuda hadis olmasa bile, kendi birikimi ve akli değerlendirmeleriyle ayete başkalarınınkinden farklı bir yorum getiriyorsa, bu neden yadırganıyor? Onun aklıyla getirdiği yorumun doğruluğuna dair yeni bir vahiy mi gelmiş ki ötekisininki ondan yoksun sayılsın. Yorumsa yorumdur, onunki de bununki de. İsteyen onu tercih eder, isteyen de bunu, hesabını da kendisi verir. O halde sırf bu açıdan bakılsa bile birinin kalkıp da diğerini “Kur’an’a muhalefetle suçlaması” gerçekçi olabilir mi, insafa uyar mı?
                            Tabi bunu biz, karşı tarafın mantığından hareketle söylüyoruz. Yoksa biz Kur’an’ın nihai ve kesin görüşleri hakkında yegane merciin Resul ve Ehlibeyti olduğu kanaatindeyiz. Çünkü bunu bize her şeyden önce Kur’an söylüyor. Kur’an Resulullah’ı ayetlerin mübeyyini (açıklayıcısı) olarak tanıtıyor. (Nahl, 44) Hemen beyan tebliğdir, diyebilirsiniz (bir çoklarının dediği gibi). Oysa bu ikisi tamamen fark şeylerdir. Tebliğ indirileni eksiksiz ulaştırmaktır. Beyan ise ulaştırılanı, muhataplara anlayacakları şekilde izah etmek, muradi ilahi ortaya koymaktır. Yine insanların ihtilaf ettiği konularda ihtilafı gideren merciin Resulullah olduğunu beyan ediyor. (Nahl, 64)
                            İnsanların ihtilaf ettiği şeylerden birisi de önce de şimdi de olduğu gibi ayetlere getirilen yorumlar, ayetlerden yapılan çıkarımlardır. Demek ki burada yine Resulullah’a müracaat edeceğiz. Tabi burada başka açıklanması gereken detaylar da vardır ki sözü uzatmamak için onlara girmiyorum. Ama bu detayları merak edenler, “Kur’an’ı Anlama Sorunu” isimli makalemizi aşağıdaki linkte gözden geçirebilirler:
                            http://www.velayet.com/index.php?topic=6722.0

                            Öte yandan Allah’ın Resulü “Kur’an ve Ehlibeyti” yan yana koyarak ümmette emanet etmiş ve “Onlara sarıldığınız müddetçe asla dalalete düşmezsiniz, onlar Kevser havzu başında bana varıncaya kadar birbirinden asla ayrılmazlar, bakın benden sonra onlara nasıl davranacaksınız” buyurmuştur.
                            Allah Resulü (s.a.a) ümmetin bütün fırkalarının müştereken kabul ettiği bu mütevatir hadisinde ümmetin dalaletten, yanlıştan korunma garantisi olarak Kur’an’la birlikte Ehlibeyt’i göstermiş ve onlara sarılmayı ve onları birbirinden ayırmamayı öğütlemiştir. Allah aşkına Kur’an’la Ehlibeyt’in ayrılmazlığı neyi ifade ediyor? Sonra Ehlibeyt’e filan şeyde sarılın, filan şeyde sarılmayın diye bir ayrım yapılmış mı? Yapılmamışsa, demek ki yanlışa, dalalete, ihtilafa vesile olacak her şeyde merci Ehlibeyt’tir. Kur’an’ın Ehlibeyt’in yanına koyulup ayrılmazlığına vurgu yapılması da açık bir şekilde, “Kur’an’ı nasıl Resulullah’ın zamanında onun açıklamalarıyla öğreniyor ve ihtilaf ettiğiniz hususları çözüyorduysanız, Resulullah’tan sonra da Ehlibeyt’le çözmeniz gerekiyor” demek değil mi? En azından biz böyle anlıyoruz.

                            Bir diğer husus şudur ki hadislerin içinde mütevatir (Resulullah’tan sadır olduğu kesin olan) hadisler, bağlayıcı ve hüccet olması açısından Kur’an’la hiçbir farkı yoktur. Elbette peygamberi de (haşa) bir müctehid olarak gören, dolayısıyla bazen isabet, bazen de hata yaptığını söyleyen kimseler için bunun bir anlamı yoktur. Ama bizler Resulullah’tan sadır olduğu kesin olan hadisleri de birer vahiy olarak görüyoruz. Ama Kur’an’la farkı şudur ki Kur’an’ın hem lafzı, hem muhtevası Allah’tandır ve mucizevi kalıplarla inmiştir. Ama kat’i hadisler, muhteva olarak Allah’tan, açıklama şekli ve kalıbı açısından Resulullah’ın diliyle beyan edilen vahiylerdir. Aksi takdirde (yani Resulullah’ın söylediklerinin, uyguladıklarının vahye dayanmadan, ictihadi olduğunu kabul ettiğimizde) Resulullah’ın itaatinin mutlak bir şekilde emredilmesi, onun her verdiğinin alınması, her sakındırdığından da sakınılması gerektiği, onun mu’minler için yaptığı her tercihte, onların başka bir tercih yapma şanslarının olmadığı gibi Kur’ani ifadeler bir anlam taşır mı?

                            Evet, bir kimse derse ki bana filan hadisin mütevatir olduğu sabit değildir. O başka bir konudur ve tartışılabilir. Ama sabit olduktan sonra hücciyet ve bağlayıcılık açısından ayetle eş değerdir, çünkü o da bir gayrı Kur’ani vahiydir.
                            Bu uzun açıklamanın ardından tekrar başa dönersek, eğer bir ayetin zahiriyle bir diğer ayetin zahiri birbiriyle çeliştiğinde, onları makul bir yorumda buluşturmaya çalışmamız gerektiği gibi, bir ayetle mütevatir bir hadisin zahiri de birbiriyle çelişirse, aynı şeyi yapmamız gerekir. Yapabilirsek ne ala, yapmazsak ayette dediğimizi burada da deriz. Yani nasıl müteşabih ayetlerde anlamadığımızı “Amenna bihi, kullun min indillah” (ona iman ettik, hepsi Rabbimizin indindendir-Al-i İmran 7) deyip Rabbimize havale ediyorsak, burada da aynısını söyleriz.
                            Diğer hadislere gelince, önceki yazıda da söylediğimiz gibi, hemen kestirip atma yerine elimizden geldiği kadar makul bir yorum getirmeye çalışırız. Hiçbir şekilde bunu yapamazsak, Kur’an’ın zahirinden anlaşılanı tercih edip onu bırakırız.
                            Dolayısıyla ayetle hadisi buluşturmaya çalıştığımızda sizin zannettiğinizin aksine zanniyi alıp, kat’iyi bırakma diye bir şey yoktur ki kıyamette bunun hesabı sorulsun. Ayet yerindedir, kimsenin de reddettiği yoktur. Yapılan şey iki zanni olan manayı, yani ayetin zahirinden çıkan bir manayla hadisten çıkan manayı buluşturmaya çalışmaktır. Olursa olur, olmazsa ayetin suduru kat’i olduğu için, suduru zanni olan hadise tercih edilir.
                            Ama bir de sizin yaptığınıza bakarsak, sadece ayetin zahirinden anlaşılan bir manaya (yani kendi çıkarımınıza) dayanarak Resül’den gelen bir açıklama, yani gayri Kur’ani bir vahiy olduğu muhtemel olan şeyi reddetme ihtimali vardır ki birleştirici bir yorum çabası içine girmeden re’sen reddettiğinizde, Kıyamet günü “Neden sırf kendi yorumunuza dayanarak, vahiy olması muhtemel olan bir şeyi hemen reddettiniz, oysa bunları buluşturmaya çalışabilirdiniz. Yapamadığınızda o zaman reddetseydiniz” denildiğinde mantıklı bir cevabınız olacak mı?” Evet, vardır diyorsanız, buyurun devam edin. Yolunuz açık olsun…

                            Dolayısıyla “Biz, bu hadis senin kitabına aykırı olduğu için reddettik başka amaç ve gayemiz yoktu” cevabıyla da kendinizi kurtarabileceğinizi zannetmeyin. Çünkü aykırılık Allah’ın kitabına değil, senin ondan çıkardığın yorumadır.”
                            Bu yüzden de “Benim apaçık sözlerim ortada dururken, sözlerime aykırı olduğunu bildiğiniz halde sırf kendi akıl yürütmelerinize dayanarak bu hadisi neden benim dinime sokuşturdunuz” sözlerinizin de yanlış bir temel üzerine bina edildiği ortadadır. Çünkü apaçık olduğu ortada olan bir şeye, ancak inatçı bir kafir muhalefet eder… Biz de böyle bir şeyden Rabbimize sığınırız. Ama siz bizim hakkımızda böyle bir hüküm veriyorsanız, o zaman da artık bunun hesabını Allah’a siz verirsiniz. Temiz bir hesap vereceğinizi düşünüyorsanız. Bismillah…

                            Not: Yazı uzadığı için devamını daha sonra yazacağım inşaallah...

                            Yorum


                              #29
                              Ynt: IMAM CAVAD ASNIN DILINDEN EBU BEKIR VE OMER

                              Kur'an-ı Kerim'i Anlama Üzerine Ayetullah Dr. Şehid Beheşti (r.a) ile Söyleşi

                              http://www.velayet.com/index.php?topic=6567.0
                              ZB

                              Yorum


                                #30
                                Ynt: IMAM CAVAD ASNIN DILINDEN EBU BEKIR VE OMER

                                Bismillahirrahmanirrahim

                                Yine “Benim apaçık sözlerim ortada dururken, sözlerime aykırı olduğunu bildiğiniz halde sırf kendi akıl yürütmelerinize dayanarak bu hadisi neden benim dinime sokuşturdunuz” sözünüze binaen, yine bir yazınızda zamanın imamını tanıma hakkındaki hadise atıfla “İmamımız Kur’an’dır. Kur’an’la çözebiliriz problemlerimizi” mealindeki bir sözünüzden hareketle, size zahiri çok açık gözüken bazı ayetleri vereceğim. Siz lütfen herhangi bir akli yoruma gitmeden ve hiçbir hadisten istifade etmeden bunları bize açıklayın.

                                1- "Peygamber, müminler için kendi nefislerinden daha evladır. O'nun hanımları da onların analarıdır. Akraba olanlar da (miras konusunda) Allah'ın kitabında birbirlerine, diğer müminlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar. Ancak dostlarınıza bir maruf (uygun bir vasiyet) yapmanız müstesnâdır. Bu, kitapta yazılıdır." (Ahzap, 6)
                                Bu ayette şimdi uygulanan hangi hükümden bahsediyor?

                                2- "İçinizden hanımlarını geride bırakarak vefat edecek olanlar, eşleri için senesine kadar evlerinden çıkarılmaksızın kendilerine yetecek bir malı vasiyet etsinler. Bununla birlikte eğer kendileri çıkarlarsa, kendi haklarında yaptıkları meşru bir hareketten dolayı size bir sorumluluk yoktur. Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir." (Bakara, 240)
                                Bu ayet şimdi uygulanan hangi hükümden bahsediyor?

                                3- "Kadınlarınızdan zina edenlere karşı, içinizden dört şahit getirin. Eğer onlar, şahitlik yaparlarsa, bu kadınları, ölüm alıp götürünceye kadar veya Allah onlara bir çıkış yolu açıncaya kadar evlerde hapsedin." (Nisâ,15)
                                Şimdi bir İslam devleti hakim olsa, zina eden kadın için bu hüküm mü uygulanacak?

                                4- "Allah seni affetsin (veya affetti); neden doğru söyleyenler sana belli oluncaya ve yalancıların kim olduğunu öğrenmeden onlara izin verdin?" (Tevbe, 43)
                                Resulullah’ın, affı gerektiren işlediği günah veya suç neydi?

                                5- "Böylece sana da biz kendi emrimizden bir ruh (Kur'an) vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Ancak biz onu bir nur kıldık; onunla kullarımızdan dilediklerimizi hidayete erdiririz..." (Şura, 52)
                                Resulullah kendisine vahiy gelmeden, ya da en azından peygamber olmadan imansız biri miydi? Yani cahihiliye insanlarıyla aynı şeyleri mi paylaşıyordu? Cahili bir hayat mı yaşıyordu? Ayetin zahiri bu değil mi? Buna şu ayeti de eklerseniz, olay daha da açık hale gelir: "Seni dall (dalalette) bulup da hidayet etmedi mi?" (Duha, 7)

                                6- "Ey Peygamber, eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek, Allah'ın sana helal kıldıklarını niçin haram kılıyorsun? Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.” (Tahrim, 1)
                                Ayetin zahiri peygamberin, Allah’ın en az bir helalini haram kıldığını gösteriyor ve bundan dolayı kınıyor! Peygamber Allah’ın hangi helalini haram kılmıştı? Ayrıca Allah’ın helal kıldığı bir şeyi peygamber hangi hakla ve cüretle haram kılabiliyor? Böyle bir yetkisi var mı? Varsa neden kınanıyor?

                                7- "Şüphesiz, Biz sana apaçık bir fetih verdik. * Öyle ki Allah, senin önceki ve sonraki günahlarını bağışlasın, üzerindeki nimetini tamamlasın ve seni dosdoğru bir yola yöneltsin.” (Fetih, 1-2)
                                Ayetin zahiri açık bir şekilde Peygamberin mağfiret edilen önceki ve sonraki günahlarından bahsediyor? Gerçekten peygamberin bu kadar günahı mı vardı? Yoktuysa neden ayet günahtan bahsediyor? Vaydıysa, o günahları neydi? Ayrıca bu kadar günahı olan nasıl masum oluyor?

                                8- “(Yusuf) onların yükünü hazırladığı zaman maşrabayı kardeşinin yükü içine koydu! (Kafile hareket ettikten) sonra bir tellal: Ey kafile! Siz hırsızsınız! diye seslendi.” (Yusuf, 70)
                                Ayetin zahiri Hz. Yusuf’un, işlenmemiş bir suçu işlemiş gibi gösterip, birilerini haksız yere suçladığını gösteriyor. Ayetin zahirinden hareketle masum bir Peygambere bu yakışır mı?

                                9- “Üzerine gece bastırınca, bir yıldız gördü: "Rabb'im budur" dedi. Yıldız batınca da: "Ben batanları sevmem" dedi. * Ay'ı doğarken gördü: "Rabb'im budur" dedi. O da batınca: "Yemin ederim ki, Rabbim bana doğru yolu göstermeseydi, elbette sapıklığa düşen topluluktan olurdum" dedi. * Güneş'i doğarken görünce: "Rabb'im budur, bu hepsinden büyük" dedi. O da batınca dedi ki: "Ey kavmim! Ben sizin (Allah'a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım." (En’am, 75-78)
                                Ayetin zahiri Hz. İbrahim’in üç defa Rab olmayan şeylere “Bunlar benim Rabbimdir” dediğini, daha sonra vazgeçip sözünü değiştirdiğinden bahsediyor. Üstelik bunları söylediğinde bir peygamberdi! Zahiri alırsak nasıl çıkacağız bu işin içinden?

                                10- “(Musa) Halkının haberi olmadığı bir zamanda şehre girdi, orda kavga etmekte olan iki adam buldu; bu kendi taraftarlarından, şu da düşmanlarından. Derken taraftarlarından olan, düşmanlarından olana karşı ondan yardım istedi. Bunun üzerine ona bir yumruk attı ve işini bitiriverdi. (Sonra da "Bu şeytanın işindendir; o, gerçekten açıkça saptırıcı bir düşmandır" dedi. * Dedi ki: "Rabbim, gerçekten, ben kendi nefsime zulmettim, artık beni bağışla." Böylece (Allah) onu bağışladı. Şüphesiz O, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Kasas, 16-17)
                                Ayetin zahiri Hz. Musa’nın bir adam öldürdüğünü ve bundan dolayı da nefsine zulmettiğini ve Allah’tan mağfiret dilediğini gösteriyor! Zahirin gösterdiği budur ki Hz. Musa haksız yere adamı öldürmüş ki nefsine zülmettiğini ve mağfirete muhtaç olduğunu itiraf ediyor. Şimdi zahire dayanarak çözün bakalım, nasıl çözeceksiniz?

                                11- “Hırsızlık eden erkek ve hırsızlık eden kadının ellerini kesin…” (Maide, 38) Ayetin zahiri hırsızlık yapan her kesin, kim olursa olsun ellerinin kesilmesi gerektiğinden bahsediyor. İster bir çuval altın çalsın, isterse bir ekmek! Sonra hırsızın ellerini neresinden kesmeliyiz? Parmaklardan mı, bilekten mi, dirsekten mi, omuzdan mı?

                                Bunlar gibi daha yığınla örnek gösterebiliriz ki akıllıya işaret yeterlidir babından, bu kadarıyla yetiniyoruz.

                                Devam edecek....

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X