Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Nura Giden Yol

Daraltma
Bu sabit bir konudur.
X
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ynt: Nura Giden Yol

    Nura giden yol ( 215 )

    Bismillahirrahmânirrahîm

    En’am suresinin 120. ayeti.


    وَذَرُواْ ظَاهِرَ الإِثْمِ وَبَاطِنَهُ إِنَّ الَّذِينَ يَكْسِبُونَ الإِثْمَ سَيُجْزَوْنَ بِمَا كَانُواْ يَقْتَرِفُونَ

    Yani:

    Günahın açığını da gizlisini de bırakın! Çünkü günah işleyenler, yaptıklarının cezasını mutlaka çekeceklerdir.


    Bu ayet, Allah’a ve peygamberine iman eden herkesi her türlü günahtan sakındırıyor, bu günah ister açık olsun ister gizli fark etmez. Bunun dışında her günahın göze çarpan bir görünen yüzü vardır, bir de insanların ruhunu tahrip eden iç yüzü. Günah, zehirli bir yiyecek gibidir ki ilkin çok güzel tadı vardır, lakin yavaş yavaş insanı hasta eder. Haram yiyecekler de belki lezzetli olabilir, lakin insan kalbini öylesine etkiler ki kalp taş gibi sertleşir ve acımasız olur.

    Ayet şöyle devam etmekte: Dünyada ve ahirette ilahi cezalarla, insanların amellerinin sonucudur ve Allah hiç kimseyi boş yere cezalandırmaz.

    Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

    1 – İslam, hem dış görünüşün pak olmasına hem batının temizliğine önem verir. Hem açık günahlardan hem gönülde işlenen günahlardan kaçınmak gerekir. Örneğin insanlardan kuşkulanmak gibi.

    2 – Gerçi şeytan insanları günah işlemek için vesvese eder, fakat insanların iradesine hükmedemez ve herkes kendi iradesi ile günaha yönelir.

    Şimdi,En’am suresinin 121. ayetini dinliyoruz.


    وَلاَ تَأْكُلُواْ مِمَّا لَمْ يُذْكَرِ اسْمُ اللّهِ عَلَيْهِ وَإِنَّهُ لَفِسْقٌ وَإِنَّ الشَّيَاطِينَ لَيُوحُونَ إِلَى أَوْلِيَآئِهِمْ لِيُجَادِلُوكُمْ وَإِنْ أَطَعْتُمُوهُمْ إِنَّكُمْ لَمُشْرِكُونَ

    Yani:
    Üzerine Allah'ın adı anılmadan kesilen hayvanlardan yemeyin. Kuşkusuz bu büyük günahtır.

    Gerçekten şeytanlar dostlarına, sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar. Eğer onlara uyarsanız şüphesiz siz de Allah'a ortak koşanlar olursunuz.


    İlahi dinler insanların dünya ahiret, saadetleri için gönderildiğinden, bu yüzden bazı hükümleri yemek ve giymek gibi dünyevi işlerle ilgilidir. İslam dini yiyecek konusuna büyük özen göstermiş ve doğada ilahi nimetlerden yararlanmaya vurgu yaparken bu nimetlerin az bir kısmını men etmiştir ki bu da ilahi hikmete göre insanların cismine veya ruhuna zarar verici olarak belirlenmiştir.

    Haram edilen yiyeceklerden biri, ölü hayvanların etidir ki bazı Araplar bu hükme tepki vererek ölen bir hayvanla kesilen bir hayvanın farkı olmadığını, hatta ölen hayvanın daha iyi olduğunu çünkü Allah tarafından öldürüldüğünü ileri sürmüştür.

    Gerçekte bunlar şeytanın sözünden başka bir şey değildir. Çünkü genelde hastalanan bir hayvan kendiliğinden ölür ve böyle bir hayvanın etini yemek insan sağlığına zararlıdır. Fakat başı kesilen hayvanın kanı vücudundan ve damarlarından akar ve eti daha sağlıklı olur.

    Bundan daha önemli nokta, hayvanın başını keserken Allah’ın adının zikredilmesidir ki bu da bir müminin yiyeceğinin belli bir amacı olduğunu gösterir. Nitekim namaz kılarken kıbleye doğru durmak ve Allah’ın adını zikretmek gerekir. Eti, bir müminin vücudunda hücreye dönüşmesi gereken hayvan da kıbleye doğru ve Allah adı zikredilerek kesilmesi gerekir.

    Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

    1 – Hatta beslenme konusunda dini yükümlülüklerimize bağlı olmak gerekir. Müminin besini de güdümlü olmalıdır.

    2 – Haram yiyecekleri yemek için şeytanı vesveseler, bu tür yiyeceklerin insan ruhu üzerindeki olumsuz tesirinin işaretidir.

    3 – Müşrikleri hatta söz ve tezlerde izlemek şirke ve imandan uzaklaşmaya sebep olur.

    Şimdi,En’am suresinin 122. ayetini dinliyoruz.


    أَوَ مَن كَانَ مَيْتًا فَأَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُورًا يَمْشِي بِهِ فِي النَّاسِ كَمَن مَّثَلُهُ فِي الظُّلُمَاتِ لَيْسَ بِخَارِجٍ مِّنْهَا كَذَلِكَ زُيِّنَ لِلْكَافِرِينَ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ


    Yani:
    Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine insanlar arasında yürüyebileceği bir ışık verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp ondan hiç çıkamayacak durumdaki kimse gibi olur mu! İşte kâfirlere yaptıkları böyle süslü gösterilmiştir.

    Tarihi rivayetlere göre İslam peygamberinin amcası Hz. Hamza iman ederek Ebu Cehil gibi imansız ve kâfirlere karşı durduktan sonra bu ayet nazil oldu ve onu takdir etti. Tabi İslam peygamberinin Ebu Leheb gibi bir başka amcası da vardı ki hakkında bir başka sure nazil oldu ve inatçılığı ve inkarı yüzünden hakkında en sert tabirler kullanıldı.

    Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

    1 – Şirk ve küfür insanların ölümüne ve helak olmasına sebep olur, nitekim iman da hayat ve saadet kaynağıdır. Bu yüzden gerçek hayat ve memat, iman ve küfürdür.

    2 – İman nur getirir ve küfür karanlık. Mümin insan asla çıkmaza girmez ve sürekli ilahi nur ile birlikte hareket eder.

    3 – Kafirlerin cazibeli işleri öylesine maddi yaşamlarını etkiler ki sapkınlıklarını ve düşmekte olduklarını anlamazlar.

    Yorum


      Ynt: Nura Giden Yol

      Nura giden yol ( 216 )

      Bismillahirrahmânirrahîm


      Şimdi En’am suresinin 123. ayeti.



      وَكَذَلِكَ جَعَلْنَا فِي كُلِّ قَرْيَةٍ أَكَابِرَ مُجَرِمِيهَا لِيَمْكُرُواْ فِيهَا وَمَا يَمْكُرُونَ إِلاَّ بِأَنفُسِهِمْ وَمَا يَشْعُرُونَ

      Yani:
      Böylece biz, her kasabada, oralarda bozgunculuk yapmaları için, günahkârlarını liderler yaptık. Onlar yalnız kendilerini aldatırlar, ama farkında olmazlar.

      Geçen bölümde Mekke’nin Ebu Cehil gibi bazı büyüklerinin sürekli İslam peygamberi ve sahabesine karşı komplo kurduğunu ve böylece Müslümanların etkinliklerini önlemeyi hedeflediklerini anlattık. Bu ayet İslam peygamberi ve müminlere şöyle buyurmakta: Ebu Cehil’lerin varlığı yeni bir konu değil, tarih boyunca, sürekli hak karşısında direnenler ve hakka karşı plan kuranlar olmuştur. İnsanların her türlü iyi veya kötü ameli ilahi gücün kontrolü altında olduğundan ve Allah irade etmedikçe hiç bir amel gerçekleşmediğinden bu yüzden bu ayet şöyle devam etmekte: Hak karşısında duran suçlular zannetmesin ki Allah onları helak etmekten acizdir veya onlar ilahi iradenin dışına çıkabilmiştir. Onlar da Allah’ın onlara verdiği ve her onlardan geri alabileceği fikir ve şuurla komplo kurmakta ve hile yapmaktadır. Lakin yüce Allah insanların bu dünyada kendi iradeleri ile hareket etmelerini mukadder buyurmuştur ve ayrıca insanlara seçecekleri yolda yardım etmektedir.

      Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

      1 – Toplumların fasık liderleri ve fasık düşünürleri her toplumun fesat kökleridir.

      2 – Peygamberlerin muhaliflerini mantığı, hile, riya ve komplodur, doğruluk ve paklık değil.

      3 – Kuyuyu kazan kimsenin kendisi sürekli o kuyunun dibinde yer alır. Hilekârlığın ilk tesirleri de yine hilekâr kimseye dokunur.

      Şimdi, En’am suresinin 124. ayetini dinliyoruz.


      وَإِذَا جَاءتْهُمْ آيَةٌ قَالُواْ لَن نُّؤْمِنَ حَتَّى نُؤْتَى مِثْلَ مَا أُوتِيَ رُسُلُ اللّهِ اللّهُ أَعْلَمُ حَيْثُ يَجْعَلُ رِسَالَتَهُ سَيُصِيبُ الَّذِينَ أَجْرَمُواْ صَغَارٌ عِندَ اللّهِ وَعَذَابٌ شَدِيدٌ بِمَا كَانُواْ يَمْكُرُونَ

      Yani:
      Onlara bir âyet geldiğinde, Allah'ın elçilerine verilenin benzeri bize de verilmedikçe kesinlikle inanmayız, dediler. Allah, peygamberliğini kime vereceğini daha iyi bilir. Suç işleyenlere, yapmakta oldukları hilelere karşılık Allah tarafından aşağılık ve çetin bir azap erişecektir.

      İslam peygamberine karşı türlü komploların kurulduğunu beyan eden geçen ayetin devamında bu ayet şöyle buyurmakta: Mekke müşriklerinin liderleri Allah resulüne karşı gündeme getirdiği bir bahane de onların mal ve mevkilerinin Allah tarafından insanları hidayete erdirmek için görevlendirilen şahıstan daha fazla olduğu ve eğer biri bu görev için seçilecekse mutlaka onların biri olması gerektiğiydi veya en azından ona vahiy nazil olduğu gibi onlara da vahiy nazil olması gerektiğini ileri sürüyor ve hal böyle olmayınca asla Allah resulüne iman etmeyeceklerini ve onu onaylamayacaklarını belirtiyordu.

      Kuran-ı Kerim bu tür mazeretlere şöyle karşılık vermekte: Allah herkesten daha iyi bilir ki kimin ilahi sorumluluğu yüklenmeye liyakati vardır. Bunun dışında mal ve mevki liyakat ve salahiyet işareti değildir ve bunun için başka şeyler gerekir ki dünya malı ve mevkii peşinde olanlar bu özelliklerden yoksundur.

      Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

      1 – Peygamberlerin davetini inkâr etmenin bir nedeni de kibir ve bencilliktir ve hakka karşı inatçılığa ve istikbara sebep olur.

      2 – Yüce Allah mustekbirleri bu dünyada zillete düşürmeyi ve böylece başkalarına ibret olması için vaatte bulunmuştur.

      Şimdi,En’am suresinin 125. ayetini dinliyoruz.


      فَمَن يُرِدِ اللّهُ أَن يَهْدِيَهُ يَشْرَحْ صَدْرَهُ لِلإِسْلاَمِ وَمَن يُرِدْ أَن يُضِلَّهُ يَجْعَلْ صَدْرَهُ ضَيِّقًا حَرَجًا كَأَنَّمَا يَصَّعَّدُ فِي السَّمَاء كَذَلِكَ يَجْعَلُ اللّهُ الرِّجْسَ عَلَى الَّذِينَ لاَ يُؤْمِنُونَ

      Yani:
      Allah kimi doğru yola iletmek isterse onun kalbini İslâm'a açar; kimi de saptırmak isterse göğe çıkıyormuş gibi kalbini iyice daraltır. Allah inanmayanların üstüne işte böyle murdarlık verir.

      Bu ayet, geçen ayetleri değerlendirirken şöyle buyurmakta: Küfür veya iman, insanların gönlüne bağlıdır. Küfür ve iman, sadece bir dizi davranış ve amelden ibaret değildir. İman, hakka ve emirlerine karşı tam teslimiyettir, oysa küfür hakkı gönülden inkâr etmek ve hakka karşı direnmektir. Bu yüzden Kuran-ı Kerim şöyle buyurmakta: Ancak kalbi saf ve temiz olan kimse hakkı kabul edebilir. Eğer ruh sağlıklı, pak ve saf olursa, hakkı kabul eder, lakin sağlıksız ruh sağlıksız vücut gibi en sağlıklı besinleri bile kabullenmeye hazırlıklı değildir. İranlı bir şairin tabiri ile yağmur onca latif olmasına karşın bahçede lalenin yeşermesini, çölde çalı çırpının yetişmesini sebep olur. Bu ayet ayrıca önemli bir noktaya temas ederek şöyle buyurmakta: Hakkı kabul etmek istemeyen kimse, göklere yükselmek isteyen lakin oksijen yetersizliği yüzünden nefesi daralan kimseye benzer.

      Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

      1 – Hakkı kabullenmek, iç kapasite ister, lakin kabul ettikten sonra bu kapasite yavaş yavaş artar ve bu da Alla’ın müminlere lütfudur.
      2 – Sapıklar gerçi kendilerini refah içinde görebilir, lakin bir çok sıkıntı ve sorunla karşı karşıya kalır.

      Yorum


        Ynt: Nura Giden Yol

        Nura giden yol ( 217 )

        Bismillahirrahmânirrahîm


        En’am suresinin 126 ve 127. ayetleri.



        وَهَـذَا صِرَاطُ رَبِّكَ مُسْتَقِيمًا قَدْ فَصَّلْنَا الآيَاتِ لِقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ (*) لَهُمْ دَارُ السَّلاَمِ عِندَ رَبِّهِمْ وَهُوَ وَلِيُّهُمْ بِمَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ

        Yani:
        Bu (din), Rabbinin dosdoğru yoludur. Biz, öğüt alacak bir kavim için âyetleri ayrıntılı olarak açıkladık.

        Rableri katında onlara esenlik yurdu (cennet) vardır. Ve yapmakta oldukları (güzel) işler sebebiyle Allah onların dostudur.


        Geçen bölümlerde müminlerin ve kâfirlerin ilahi ayetlere yaklaşımını anlattık ve en son ayette dedik ki İslam’ı kabullenmek, insanın sağlıklı ve pak bir ruha sahip olduğunu gösterir. Bu ayet ise şöyle buyurmakta: İslam’ın tealimi insanların kemal ve saadete ermeleri için yüce Allah’ın belirlediği en doğru yoldur ve kim amelde ve inançta İslam’ı kabul ederse, gerçekte kendini varacağı yere daha yakınlaştırmış olur, çünkü iki nokta arasındaki en düz ve en kısa yolu seçmiş olur. Doğal olarak fani dünyada Allah yolunda ilerleyen kimse, kıyamet gününde de her türlü tehlikeden ve azabdan korunur ve onun yeri ilahi cennettir ki bu ayette selamet ve güvenlik mekânı olarak söz edilmiştir.

        Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

        1 – Doğru yol ancak Allah’ın yoludur. Allah’tan başka izlenecek yol sapkınlığa sebep olur.

        2 – Doğru yolda devam etmek, sürekli ve daimi dikkat gerektirir, nitekim en ufak bir gaflet insanı doğru yoldan saptırır.

        3 – Cennette hiç bir türlü ölüm, yoksulluk, zorluk, şiddet, kıskançlık, haset veya iftira yoktur.

        Şimdi, En’am suresinin 128 ve 129. ayetlerini dinliyoruz.

        وَيَوْمَ يِحْشُرُهُمْ جَمِيعًا يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ قَدِ اسْتَكْثَرْتُم مِّنَ الإِنسِ وَقَالَ أَوْلِيَآؤُهُم مِّنَ الإِنسِ رَبَّنَا اسْتَمْتَعَ بَعْضُنَا بِبَعْضٍ وَبَلَغْنَا أَجَلَنَا الَّذِيَ أَجَّلْتَ لَنَا قَالَ النَّارُ مَثْوَاكُمْ خَالِدِينَ فِيهَا إِلاَّ مَا شَاء اللّهُ إِنَّ رَبَّكَ حَكِيمٌ عَليمٌ (*) وَكَذَلِكَ نُوَلِّي بَعْضَ الظَّالِمِينَ بَعْضًا بِمَا كَانُواْ يَكْسِبُونَ
        Yani:

        Allah, onların hepsini bir araya topladığı gün, "Ey cinler (şeytanlar) topluluğu! Siz insanlarla çok uğraştınız" der.

        Onların, insanlardan olan dostları ise: "Ey Rabbimiz! (Biz) birbirimizden yararlandık ve bize verdiğin sürenin sonuna ulaştık" derler.

        Allah da buyurur ki: Allah'ın dilediği hariç, içinde ebedî kalacağınız yer ateştir. Şüphesiz Rabbin hikmet sahibidir, bilendir.

        İşte böylece işledikleri günahlardan ötürü zalimlerin bir kısmını diğer bir kısmının peşine takarız.


        Kuran-ı Kerim bu ayetlerde sapkınların durumuna işaret ediyor ve onların kıyamet günündeki halini beyan ederek şöyle buyuruyor:

        İster sapkınların lideri şeytan, ister sayıları çok olan onun izleyicileri, hepsi sorgulanacaktır, fakat ne fayda ki artık geri dönüş için tüm yollar kapalıdır ve telafi etmek mümkün değildir. Bu ayette cinden maksat, şeytan ve onun takımıdır ki vesveseleri ile insanlar için günah ortamını oluşturur. Fakat tüm bunların bir sonu vardır ve akıllı insan ebedi cenneti fani dünyaya ve lezzetlerine ve şehvetlerine satmaz. Ayet şöyle devam etmekte: Dünyada günah peşinde olan sizler, bu gün kendi elinizle yaktığınız ateşin içinde yanacaksınız ve bundan hiç bir kurtuluş yoktur, tabi Allah istediğini bağışlar, fakat hesapsız yere bir iş yapmaz, çünkü O hekimdir ve hem cezası ve hem mükâfatı hesaplıdır.

        Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

        1 – Kıyamet gününde insanlar ve şeytan bir yerde mahşur olur ve sorgulanır ve böylece şeytan ve izleyenleri yan yana olur.

        2 – Amellerimizin sonunu düşünelim ve bizi kıyamet gününde destekleyecek liderlerin peşinden gidelim.

        3 – Tüm sapkınların cezası aynı değildir ve ateşte kalmak, ilahi ilim ve hikmete göre belirlenir.

        4 – Yaşamda şeytanı izlemek, zalimlerin topluma sulta kurmasına sebep olur.

        Şimdi, En’am suresinin 130. ayetini dinliyoruz.


        يَا مَعْشَرَ الْجِنِّ وَالإِنسِ أَلَمْ يَأْتِكُمْ رُسُلٌ مِّنكُمْ يَقُصُّونَ عَلَيْكُمْ آيَاتِي وَيُنذِرُونَكُمْ لِقَاء يَوْمِكُمْ هَـذَا قَالُواْ شَهِدْنَا عَلَى أَنفُسِنَا وَغَرَّتْهُمُ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَشَهِدُواْ عَلَى أَنفُسِهِمْ أَنَّهُمْ كَانُواْ كَافِرِينَ

        Yani:
        Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size âyetlerimi anlatan ve bu günle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi mi! Derler ki: "Kendi aleyhimize şahitlik ederiz." Dünya hayatı onları aldattı ve kâfir olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ettiler.

        Bu ayet şöyle buyurmakta: Allah kıyamet gününde kâfirlere ceza vermeden önce onlardan hakkı anladığına lakin kabul etmediğine, hidayet araçlarına sahip oldukları halde saptıklarına, kıyametin adını duyduklarını ancak fani dünyanın şatafatlı yaşamı yüzünden ahireti unuttuklarına ve tüm bunların küfre sapmaları ve Allah’ın nimetlerine nankörlük etmelerine sebep olduğuna dair itiraf alır ve sonunda onları cehenneme yollar.

        Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

        1 – Hem cinler hem insanlar, her ikisi yükümlüdür ve her iki grubun kendi cinslerinden peygamberleri olmuştur.

        2 – Kıyamet günü inkâr etmek yeri değildir. Hatta suçlular kendi suçlarını itiraf eder.

        3 – Küfür ve peygamberleri inkâr etmenin en önemli etkeni, insanların fani dünya ve lezzetlerine esir düşmeleridir.

        Yorum


          Ynt: Nura Giden Yol

          Nura giden yol ( 218 )

          Bismillahirrahmânirrahîm

          En’am suresinin 131 ve 132. ayetleri.


          ذَلِكَ أَن لَّمْ يَكُن رَّبُّكَ مُهْلِكَ الْقُرَى بِظُلْمٍ وَأَهْلُهَا غَافِلُونَ (*) وَلِكُلٍّ دَرَجَاتٌ مِّمَّا عَمِلُواْ وَمَا رَبُّكَ بِغَافِلٍ عَمَّا يَعْمَلُونَ

          Yani:
          Gerçek şu ki: Halkı habersizken, Rabbin haksızlık ile ülkeleri helâk edici değildir.

          Herkesin yaptıkları işlere göre dereceleri vardır. Rabbin onların yaptıklarından habersiz değildir.


          Hatırlanacağı üzere geçen bölümde yüce Allah cinlere ve insanlara onları hidayete erdirmek için peygamberler gönderdiğini ve kıyamet günü hakkında uyarıldıklarını buyurdu. Bu ayetler ise şöyle buyurmakta: Allah’ın uyarıları insanlara hücceti tamamlamak içindir ki böylece onlar cehalet ve gaflet uykusundan uyansın ve hakkı tanısın. Zira eğer bu uyarılar ve bilgilendirmeler olmadan Allah kâfirlere ceza verecek olursa onlara zulmetmiş olur. En başta hak, gafil insanlara sunulmalıdır ve eğer buna karşın kabul etmezlerse işte o zaman ceza verilmesi gerekir. Bu, yüce Allah’ın sünnetidir ve diğer bazı ayetlerde de değinilmiştir.

          Nitekim Esra suresinin 15. ayetinde de Peygamber gönderilmedikçe kimsenin cezalandırılmayacağı belirtilmiştir.

          Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

          1 – Kıyamet gününde ancak İslam’ın hakkaniyetini bilen lakin kabul etmeyenler cehenneme gider.

          2 – Cahil ve gafil insanları cezalandırmak onlara yönelik bir nevi zulümdür. Bilgilendirmek, cezalandırmaktan önce gelir.

          3 – Herkesin saadeti veya mutsuzluğu kendi elindedir ve amelleri, Allah katındaki konumunu belirler.

          Şimdi,En’am suresinin 133 ve 134. ayetlerini dinliyoruz.

          وَرَبُّكَ الْغَنِيُّ ذُو الرَّحْمَةِ إِن يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَسْتَخْلِفْ مِن بَعْدِكُم مَّا يَشَاء كَمَآ أَنشَأَكُم مِّن ذُرِّيَّةِ قَوْمٍ آخَرِينَ (*) إِنَّ مَا تُوعَدُونَ لآتٍ وَمَا أَنتُم بِمُعْجِزِينَ
          Yani:
          Rabbin zengindir, rahmet sahibidir. Dilerse sizi yok eder ve sizi başka bir kavmin zürriyetinden yarattığı gibi sizden sonra yerinize dilediği bir kavmi yaratır.

          Size vadedilen mutlaka gelecektir; siz bunu önleyemezsiniz.


          Allah’ın kullarına zulmetmeyeceğini beyan eden geçen ayetlerin devamında bu ayet şöyle buyurmakta: Allah’ın kullarına zulmetmesi için hiç bir neden yoktur. Çünkü zulüm ihtiyaçtan veya acımasızlıktan kaynaklanır, oysa Allah muhtaç değildir ve ayrıca rahim ve merhametlidir. Kuşkusuz günahkârlar Allah’ın rahmetini suiistifade ederek demek Allah bizimle bir işi olmaz dememeli, çünkü Allah’ın eli hem bu dünyada hem kıyamet gününde açıktır ve eğer irade ederse sizi bu dünyada da helak eder ve yerinize başka insanları yerleştirir. Kıyamet gününde de hiç kimse ilahi cezadan kaçamaz veya bu cezalara direnemez.

          Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

          1 – Yüce Allah'ın bizim ibadetimize ihtiyacı yoktur, nitekim bizim varlığımıza da muhtaç değildir ve istediği zaman bizi alır götürür.

          2 – Gerçi Allah’ın rahmeti geniş ve sonsuzdur, lakin bazı günahkârlar bu rahmet çemberinin dışına çıkacak kadar işi ilerletir ve bu yüzden ilahi gazaba uğrar.

          Şimdi, En’am suresinin 135. ayetini dinliyoruz.


          قُلْ يَا قَوْمِ اعْمَلُواْ عَلَى مَكَانَتِكُمْ إِنِّي عَامِلٌ فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ مَن تَكُونُ لَهُ عَاقِبَةُ الدِّارِ إِنَّهُ لاَ يُفْلِحُ الظَّالِمُونَ


          Yani:
          De ki: Ey kavmim! Elinizden geleni yapın! Ben de yapacağım! Yurdun (dünyanın) sonunun kimin lehine olduğunu yakında bileceksiniz. Gerçek şu ki, zalimler iflah olmazlar.

          Kâfirlerin ve münkirlerin ilahi ceza konusunda uyarıldığı geçen ayetlerin devamında bu ayet İslam peygamberine kâfirlere şöyle demesini buyurmakta: Elinizden geleni yapın, ben de Allah’ın emrettiği her şeyi yapacağım, lakin yakında bir araya geleceğiz ve işte o zaman işin sonunda kimin haklı olduğunu anlayacağız ve bilin ki zalimler asla kazanamayacaktır.

          Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

          1 – Başarı işin sonunda belli olur, bu gün değil, nice mutluluklar vardır ki sonu bedbahtlıktır.

          2 – Allah’a karşı gelmek, çoğunluk tarafından olsa bile bizim görevimizi değiştirmez. Biz kendi görevimizi yerine getirmeli ve batıl yola karşı kesin tavır koyarak hak yolunu savunmalıyız.

          Şimdi,En’am suresinin 136. ayetini dinliyoruz.

          وَجَعَلُواْ لِلّهِ مِمِّا ذَرَأَ مِنَ الْحَرْثِ وَالأَنْعَامِ نَصِيبًا فَقَالُواْ هَـذَا لِلّهِ بِزَعْمِهِمْ وَهَـذَا لِشُرَكَآئِنَا فَمَا كَانَ لِشُرَكَآئِهِمْ فَلاَ يَصِلُ إِلَى اللّهِ وَمَا كَانَ لِلّهِ فَهُوَ يَصِلُ إِلَى شُرَكَآئِهِمْ سَاء مَا يَحْكُمُونَ
          Yani:
          Allah'ın yarattığı ekinlerle hayvanlardan Allah'a pay ayırıp zanlarınca, bu Allah'a, bu da ortaklarımıza (putlarımıza) dediler. Ortakları için ayrılan Allah'a ulaşmıyor, fakat Allah için ayrılan ortaklarına ulaşıyor! Ne kötü hüküm veriyorlar?

          Bu ayet Mekke müşriklerinin bir başka batıl inancına değinerek şöyle buyurmakta: Onlar kendi ziraatlarından ve hayvanlarından

          Allah için bir pay belirlerken bir de putlarla pay ayırırdı.

          Tarihte belirtildiği üzere Allah’ın payını yoksullara ve konuklara verir ve putların payını da putlara bakanlara veya kurban merasimine tahsis ederdi.

          Ancak ne zaman putların payı az gelirse, Allah’ın payından putlara verirdi. Fakat bunun tersini yapmazdı. Örneğin eğer bir hadise sonucu putların payına zarar gelirse Allah’ın ihtiyacı yok, putlar daha muhtaç diyerek Allah’ın payında putlara eklerdi.

          Ayet kısa bir ifade ile bu yanlış geleneği kınarken şöyle buyurmakta: Ne kötü hükmediyorlar ki şirk koşmanın yanında bir da Allah’ı putlardan daha az hesaba katıyorlar. Onlar Allah her şeyin maliki iken ve her şeyin paylaşımı O’nun elindeyken, Allah’a payı ayırıyorlar, üstelik kendilerince bunu azaltıp arttırıyorlar.

          Burada dikkat çeken konu, bu inanç hurafe olmasına karşın müşriklerin ziraat ve besiciliklerinden bir bölümünü Allah’a ayırmalarıdır ki bu da ilahi dinlerde zekat olarak belirlenmiştir. Yani müşriklerin bu inancı semavi bir gelenektir ki zaman sürecinde hurafe ile karışmış ve içine putların payı da eklenmiştir.

          Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

          1 – Tarımın esas sahibi Allah’tır, insanlar değil. İnsan tohumu sadece toprağa eker, onu yeşerten ve büyüten Allah’tır.

          2 – Peygamberlerin en önemli görevlerinden biri, hurafe ile mücadele etmekti.

          Yorum


            Ynt: Nura Giden Yol

            Nura giden yol ( 219 )

            Bismillahirrahmânirrahîm

            En’am suresinin 137. ayeti.

            وَكَذَلِكَ زَيَّنَ لِكَثِيرٍ مِّنَ الْمُشْرِكِينَ قَتْلَ أَوْلاَدِهِمْ شُرَكَآؤُهُمْ لِيُرْدُوهُمْ وَلِيَلْبِسُواْ عَلَيْهِمْ دِينَهُمْ وَلَوْ شَاء اللّهُ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ
            Yani:
            Bunun gibi ortakları, müşriklerden çoğuna çocuklarını (kızlarını) öldürmeyi hoş gösterdi ki, hem kendilerini mahvetsinler hem de dinlerini karıştırıp bozsunlar! Allah dileseydi bunu yapamazlardı. Öyle ise onları uydurdukları ile başbaşa bırak!

            Geçen bölümlerde müşriklerin bir başka batıl inancının tarım ve hayvancılıktan putlara bir pay belirlemek olduğunu anlattık. Bu ayet yine müşriklerin hurafe inançlarından bir başkasına değinirken şöyle buyurmakta: Onlar sadece kendi mallarından bir bölümünü putlara ayırmıyor, bazen putlar için kendi evlatlarını bile kurban ediyor ve bunu bin nevi ibadet sayıyordu. Kuran-ı Kerim şöyle buyurmakta: Putlara karşı hayranlıkları bu çirkin ameli onların gözünde güzel gösteriyor ve hatta onur duymalarına sebep oluyordu.

            Ayet şöyle devam etmekte: Bu yanlış gelenekler zamanla İbrahimi inancın tahrif edilmesine ve bir nevi hurafe ve batıl inancı dönüşmesine sebep oldu. Bu iş kuşkusuz onların soyunun helak olmasına yol açıyordu.

            Kuran-ı Kerim İslam peygamberine şöyle hitap etmekte: Onlar bu çirkin amellerini Allah için yaptıklarını ileri sürüyor ve senin hak sözünü kabul etmek istemiyor, o zaman sen de kendini bundan daha fazla yorma ve onları kendi haline bırak.

            Çünkü Allah da onların zorla hakkı seçmelerini istemiyor ve eğer isteseydi, onların bu çirkin amellerine mani olurdu.

            Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

            1 – Günahtan daha da kötüsü günahı haklı göstermektir ki insanların düşmesine ve helak olmasına neden olurken hakkı kabul etme yollarını da kapatmış olur.

            2 – Peygamberler ve dini tebliğ edenlerin görevi ilahi inancı tebliğ etmektir, insanları kabul etmeye zorlamak değil. O zaman insanlar sırt çevirdi diye ümitsizliğe kapılmamak gerekir.

            Şimdi,En’am suresinin 138. ayetini dinliyoruz.

            وَقَالُواْ هَـذِهِ أَنْعَامٌ وَحَرْثٌ حِجْرٌ لاَّ يَطْعَمُهَا إِلاَّ مَن نّشَاء بِزَعْمِهِمْ وَأَنْعَامٌ حُرِّمَتْ ظُهُورُهَا وَأَنْعَامٌ لاَّ يَذْكُرُونَ اسْمَ اللّهِ عَلَيْهَا افْتِرَاء عَلَيْهِ سَيَجْزِيهِم بِمَا كَانُواْ يَفْتَرُونَ
            Yani:
            Onlar saçma düşüncelerine göre dediler ki: "Bu (tanrılar için ayrılan) hayvanlarla ekinler haramdır. Bunları bizim dilediğimizden başkası yiyemez. Bunlar da binilmesi yasaklanmış hayvanlardır." Birtakım hayvanlar da vardır ki, (Allah böyle emrediyor diye) O'na iftira ederek üzerlerine Allah'ın adını anmazlar. Yapmakta oldukları iftiraları yüzünden Allah onları cezalandıracaktır.

            Geçen ayetlerde müşriklerin tarım ve hayvancılık ürünlerinden putlara bir pay ayırdığını anlattık. Bu ayet müşriklerin bu batıl inancının detayına değinerek şöyle buyurmakta: Onlar en başta hayvanlarından bir bölümünü putlar için ayırıyor ve ne kendilerine ve ne de başkalarına bu hayvanları kullanmalarına izin vermiyor. Onlar bu hayvanların etini ve sütünü kullanmayı haram biliyor ve sadece puthanelerin hademelerine bu hayvanların etini ve sütünü tüketmeye izin veriyordu.

            Bu hayvanlara binmek haramdı ve hatta onları keserken Allah’ın adı zikredilmiyor ve sadece taptıkları putun adı söyleniyordu.

            Kuran-ı Kerim şöyle buyurmakta: Tüm bu amellerin çirkinliğinin yanı sıra en çirkin olan durum, bu hurafelerin din olarak sayılması ve bunların Allah tarafından hükmedildiği ileri sürülmesidir ve Allah da bu yüzden onları cezalandıracaktır.

            Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

            1 – Hurafeler ve özellikle din adı altındaki batıl inançlarla mücadele, peygamberlerin risaletinin ana hedeflerinden biridir.

            2 – Sadece ilahi haramları helal saymak değil, helal olan şeyleri haram saymak de bir nevi bidat ve Allah’a iftira atmaktır.

            Şimdi, En’am suresinin 139 ve 140. ayetlerini dinliyoruz.

            وَقَالُواْ مَا فِي بُطُونِ هَـذِهِ الأَنْعَامِ خَالِصَةٌ لِّذُكُورِنَا وَمُحَرَّمٌ عَلَى أَزْوَاجِنَا وَإِن يَكُن مَّيْتَةً فَهُمْ فِيهِ شُرَكَاء سَيَجْزِيهِمْ وَصْفَهُمْ إِنَّهُ حِكِيمٌ عَلِيمٌ (*) قَدْ خَسِرَ الَّذِينَ قَتَلُواْ أَوْلاَدَهُمْ سَفَهًا بِغَيْرِ عِلْمٍ وَحَرَّمُواْ مَا رَزَقَهُمُ اللّهُ افْتِرَاء عَلَى اللّهِ قَدْ ضَلُّواْ وَمَا كَانُواْ مُهْتَدِينَ
            Yani:
            Dediler ki: "Şu hayvanların karınlarında olanlar yalnız erkeklerimize aittir, kadınlarımıza ise haram kılınmıştır. Şayet (yavru) ölü doğarsa, o zaman (kadın erkek) hepsi onda ortaktır." Allah bu değerlendirmelerinin cezasını verecektir. Şüphesiz ki O hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.

            Bilgisizlikleri yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler ve Allah'ın kendilerine verdiği rızkı, Allah'a iftira ederek (kadınlara) haram kılanlar, muhakkak ki ziyana uğramışlardır. Onlar gerçekten sapmışlardır ve doğru yolu bulacak da değillerdir.


            Bu ayetler cahiliye döneminde aynı zamanda ayrımcılık olan bir başka hurafeyi gündeme getirirken şöyle buyurmakta: Sadece putlara ayrılan hayvanlar konusunda değil, hatta bu hayvanların karnında olan yavruların hakkında da hurafelere inanıyor ve şöyle diyorlar: Onların dirisi sadece erkeklere aittir ve ölüsü de kadın erkek arasında paylaşılır. Oysa ölü doğan bir hayvanın eti bozuk ve zararlıdır ve bu yüzden tüketilmemelidir.

            Son ayet yine evlatların öldürülmesine temas ederek şöyle buyurmakta: Sapkınlık ve cahillik ve akılsızlık işi öylesine ilerletmiş ki en çirkin ameli yani evlatları katletmeyi ve ilahi nimetlerden mahrum bırakmayı semavi inanç şeklinde değerlendiriyorlar. İşte İslam peygamberi böyle bir ortamda risalet görevine seçildi ve en ağır şartlar altında bu cahil insanların bilinçlenmesi ve gelişmesi için çaba harcadı.

            Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

            1 – Kadın ile erkek arasında ilahi nimetlerden yararlanma konusunda her türlü ayrımcılık, cahilce bir ameldir ve İslam’da reddedilmiştir.

            2 – Hurafeleri dinin adına mal etmemeye dikkat edelim, çünkü bunlar ilahi ilim ve hikmetle bağdaşmaz ve sonunda cezalandırılır.

            3 – Gerçek ziyan, cehalet ve bilinçsizlik ve akılsızca davranmaktır, mal ve serveti kaybetmek değil.

            Yorum


              Ynt: Nura Giden Yol

              Nura giden yol ( 220 )

              Bismillahirrahmânirrahîm

              En’am suresinin 141. ayeti.

              وَهُوَ الَّذِي أَنشَأَ جَنَّاتٍ مَّعْرُوشَاتٍ وَغَيْرَ مَعْرُوشَاتٍ وَالنَّخْلَ وَالزَّرْعَ مُخْتَلِفًا أُكُلُهُ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُتَشَابِهًا وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍ كُلُواْ مِن ثَمَرِهِ إِذَا أَثْمَرَ وَآتُواْ حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِهِ وَلاَ تُسْرِفُواْ إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ
              Yani:
              Çardaklı ve çardaksız (üzüm) bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, ekinleri, birbirine benzer ve benzemez biçimde zeytin ve narları yaratan O'dur. Her biri meyve verdiği zaman meyvesinden yeyin. Devşirilip toplandığı gün de hakkını (zekât ve sadakasını) verin, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.

              Geçen bölümde Mekke müşriklerinin hayvanlarının bir kısmını putlara adadığını ve bir bölümünü de Allah için bir kenara bıraktığını ve bu süreçte bir takım hurafe ve bidatlere inandığını anlattık. Bu ayet ise şöyle buyurmakta: Yetimlere ve mağdurlara verilmesi gereken Allah’ın hakkı sadece hayvanlardan ayrılan payla sınırlı değil, aynı zamanda tarım ve bahçe ürünlerinin bir kısmı da Allah’ın payıdır ve hasat günü bu miktar ayrılmalı ve yetimlere ve mağdurlara verilmelidir. Bu arada bazıları tüm ürünü kendilerine ayırıyor ve mağdurlara her hangi bir pay ayırmıyordu. Bazıları da ifrat ederek tüm ürünlerini yoksullara dağıtıyordu. Kuran-ı Kerim bu ameli Allah yolunda infak olduğu halde israf sayıyor ve bunu men ediyor. Çünkü İslam, dengeli ve ılımlı olma yoludur. İslam ne mağdurlara tamamen ilgisiz kalıp tefrit yolu, ne de kendi ailenizi unutup her şeyi mağdurlara vererek ifrat yolunu izlemek değildir. Nitekim Kuran-ı Kerim Furkan suresinin 67. ayetinde ne israf eden ve ne de cimrilik yapanlardan olmayın ve bu ikisinin ortasında dengeli bir yol izleyin şeklinde buyuruyor.

              Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

              1 – Türlü meyvelerin ve bitkilerin sadece sudan ve topraktan üretilmesi, yüce Allah’ın yeryüzündeki kudretinin işaretidir.

              2 – Bitkilerin gelişmesine neden olan, su, toprak, ışık ve oksijen, hepsi Allah’tandır ve gerçekte tüm ürünler Allah’ındır.

              O zaman bunun bir bölümünü O’nun yolunda harcamalı ve cimrilik yapmamalıyız, çünkü bu, hakka nankörlüktür.

              Şimdi,En’am suresinin 142. ayetini dinliyoruz.

              وَمِنَ الأَنْعَامِ حَمُولَةً وَفَرْشًا كُلُواْ مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّهُ وَلاَ تَتَّبِعُواْ خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُّبِينٌ
              Yani:
              Hayvanlardan yük taşıyanı ve tüyünden döşek yapılanları yaratan O'dur. Allah'ın size verdiği rızıktan yeyin, şeytanın ardına düşmeyin; şüphesiz o sizin için apaçık bir düşmandır.

              Bu ayet de her şeyin Allah tarafından yaratıldığına vurgu yapıyor, ister ağaçlar ve bitkiler ki cansız toprakta yetişiyor ve sizler ondan yararlanıyorsunuz ve ister küçük büyük hayvanlar, hepsi Allah’ın mahlûklarıdır ve onlardan yararlanmak sadece Allah’ın izni ile olur ve putlar ve başkaları bu süreçte hiç bir rolü ve etkisi ve hiç bir hakkı yoktur. İnsanlara binmeleri ve yük taşımaları için at ve deve gibi büyük baş hayvanları ve etini ve sütünü kullanmanız için koyun ve keçi gibi küçük baş hayvanları sunan Allah’tır.

              Bu ayet de hayvanlardan yararlanma konusunda her türlü ifrat ve tefritten sakındırırken şöyle buyurmakta: Müşrikler gibi hayvanlarınızın bir bölümünü bir kenara bırakarak etini yemeyi caiz görmekten sakının ve yine Allah’ın kanunlarına uymayan ve helal ve haram kurallarına riayet etmeyen ve hatta haram hayvanların etini yemeyi mubah görenlerden olmayın, helal hayvanların etini kullanın ve haram hayvanların etinden sakının, çünkü bu, şeytanın vesvesesidir.

              Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

              1 – Günümüzde bazı grupların önerdiği çiğ yemek, İslam’ın tavsiyesi değildir.

              2 – Yiyeceklerimize dikkat edelim, çünkü şeytan, Hz. Adem’i baştan çıkarma yollarından biri, yiyeceklerdi.

              Şimdi, En’am suresinin 143 ve 144. ayetlerini dinliyoruz.

              ثَمَانِيَةَ أَزْوَاجٍ مِّنَ الضَّأْنِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْمَعْزِ اثْنَيْنِ قُلْ آلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ أَمِ الأُنثَيَيْنِ أَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ أَرْحَامُ الأُنثَيَيْنِ نَبِّؤُونِي بِعِلْمٍ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ (*) وَمِنَ الإِبْلِ اثْنَيْنِ وَمِنَ الْبَقَرِ اثْنَيْنِ قُلْ آلذَّكَرَيْنِ حَرَّمَ أَمِ الأُنثَيَيْنِ أَمَّا اشْتَمَلَتْ عَلَيْهِ أَرْحَامُ الأُنثَيَيْنِ أَمْ كُنتُمْ شُهَدَاء إِذْ وَصَّاكُمُ اللّهُ بِهَـذَا فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَى عَلَى اللّهِ كَذِبًا لِيُضِلَّ النَّاسَ بِغَيْرِ عِلْمٍ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

              Yani:
              (Dişi ve erkek olarak) sekiz eş yarattı: Koyundan iki, keçiden iki... De ki: O, bunların erkeklerini mi, dişilerini mi, yoksa bu iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı haram etti? Eğer doğru iseniz bana ilimle söyleyin.

              Deveden de iki, sığırdan da iki (yarattı.) De ki: O bunların erkeklerini mi, dişilerini mi, yoksa bu iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı haram kıldı? Yoksa Allah'ın size böyle vasiyet ettiğine şahit mi oldunuz? Bilgisizce insanları saptırmak için Allah'a karşı yalan uydurandan kim daha zalimdir! Şüphesiz Allah o zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.


              Geçen ayette yüce Allah hayvanların etini ve derisini kullanmaya vurgu yaptı ve hayvanlar konusunda her türlü hurafeden sakındırdı. Bu ayetler detaylı olarak hayvanların adını ve müşriklerin bu hayvanlar konusundaki hurafe inançlarını anlatırken şöyle buyurmakta: Yüce Allah sizlere sekiz eş hayvan yarattı: Koyun, keçi, deve ve sığırlardan dişi ve erkek olmak üzere toplam sekiz adet yarattı. Oysa geçen ayetlerde müşriklerin bazen bu hayvanların erkeğini ve bazen de dişilerini ve hatta bazen bu hayvanların karnındaki yavruları kendilerince haram kılmıştı. Lakin yüce Allah bunların hepsini kullanmanın caiz olduğunu vurgularken şöyle buyurmakta: Bu tür hurafeler Allah’ın dinine yönelik en büyük zulümdür ve insanların cehalet yüzünden sapmalarına yol açar ve bu tür yanlış geleneklerin temelini atanlar bu çirkin amelleri konusunda hesap vermeleri gerekir.

              Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

              1 – Yiyeceklerde esas, helal olanları yemektir, tabi Allah’ın yasakladığı durumlar hariç, yoksa haram olmak esas değildir ve yüce Allah gerektiği yerde haram olanları tek tek beyan etmiştir.

              2 – Din alimlerinin hurafelerle mücadele etmeleri ve hakkı açıkça beyan etmeleri gerekir.

              3 – İnançlar ilim ve bilinç üzerine olmalı, cehalet ve bilinçsizlik değil, çünkü bu durumda sapkınlık söz konusu olur.

              http://turkish.irib.ir/makaleler/nura-giden-yol/item/236897-nura-giden-yol--220

              Yorum


                Ynt: Nura Giden Yol

                Nura giden yol ( 221 )

                Bismillahirrahmânirrahîm

                En’am suresinin 145. ayeti:

                De ki: Bana vahyolunanda, leş veya akıtılmış kan yahut domuz eti -ki pisliğin kendisidir- ya da günah işlenerek Allah'tan başkası adına kesilmiş bir hayvandan başka, yiyecek kimseye haram kılınmış birşey bulamıyorum. Başkasına zarar vermemek ve sınırı aşmamak üzere kim (bunlardan) yemek zorunda kalırsa bilsin ki Rabbin bağışlayan ve esirgeyendir.

                Geçen bölümde Mekke müşriklerinin İbrahimi inancın bir dizi hurafelerin ve bidatlerin tesiri altında kalması yüzünden bazı helalleri haram saydıklarını ve bu batıl inancının Allah’ın hükümleri olduğunu ileri sürdüğünü anlattık. Bu ayette Allah resulü sayısı kısıtlı olan haram yiyecekleri beyan etmek ve böylece hakkın ortaya çıkarılması ve batılın rezil rüsva olmasını sağlamakla görevlendiriliyor.

                Bu ayetin haram saydığı veya kötü ve pak olmadığını veya fısk ve günah olduğunu beyan ettiği şeyler ölü eti, domuz eti ve hayvanların kanıdır ki zaten sağlıklı bir insanın damak tadına da aykırıdır. Çünkü bunlar gerçekte türlü kirliliklerin ve hastalıkların kaynağıdır ve yüce Allah kullarından pak ve insana hoş gelen yiyecekleri tüketmelerini istemiştir. Nitekim

                Bakara suresinin 57. ayetinde de Pak ve damak tadına hoş gelen yiyeceklerin tüketilmesini emretmiştir.

                Bunun dışında Allah’a itaatsizlikle birlikte olan her türlü yiyeceği yemek de haramdır. Nitekim eğer bir koyun bir putun adı anılarak kesilirse onun etini yemek caiz değildir ve insanların yiyecekleri her şey Allah’ın adı zikredilerek ve Allah yolunda kalarak tüketilmelidir.

                Ayetin sonunda genel bir kurala temas ederken şöyle buyurmakta: Haram olan yiyecekleri acil durumlarda tüketmek caizdir, tabi ihtiyacı giderecek kadar ve fazlası caiz değildir ve ayrıca acil durumu insanın kendisi yaratmamış olmalıdır.

                Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                1 – İslam’ın haram kıldığı yiyecekler sürekli sağlık şartlarından dolayı değil, bazen de manevi ve ahlaki zararlarından ötürü haram kılınmıştır.

                2 – İslam’da çıkış yoktur. Acil durumlarda canımızı kurtarmak, ölü eti veya diğer haram yiyecekleri yememekten daha önemlidir.

                Şimdi, En’am suresinin 146 ve 147. ayetleri:

                Yahudilere bütün tırnaklı hayvanları haram kıldık. Sırtlarında yahut bağırsaklarında taşıdıkları ya da kemiğe karışan yağlar hariç olmak üzere sığır ve koyunun iç yağlarını da onlara haram kıldık. Bu, zulümleri yüzünden onlara verdiğimiz cezâdır. Biz elbette doğru söyleyeniz.

                Eğer seni yalanlarlarsa de ki: Rabbiniz geniş bir rahmet sahibidir. Bununla beraber O'nun azabı, suçlular topluluğundan uzaklaştırılamaz.

                Bu ayette yüce Allah Yahudi şeraitinde haramlar sayıyor ve böylece müşriklerin hurafe inançlarının ne İslam dini ne Yahudi inancı ve ne de genellikle Yahudi şeriatine benzeyen Hıristiyanların inancı ile bağdaştığını ifade ediyor. Bunun dışında Yahudi inancında var olan ve İslam dininde yer alan bu haramların yanı sıra bir de ceza yüzünden kılınan haramlar da söz konusudur ve eğer Yahudiler itaatsizlik etmesiydi, bunlar onlara haram kılınmazdı. Nitekim Nisa suresinin 160. ayetinde de bu konuya vurgu yapılmıştır.

                İlahi cezaya göre tırnakları bir bütün olan hayvanlar, ister dört ayaklı hayvanlar ister kuşlar, Yahudilere haram oldu ve bu yüzden deve eti onlara haram kılındı ve koyun ve sığırın yağı da haram kılındı, kemik ve bağırsak yağı hariç tabi. Bu arada bu haramlardan bazıları Hz. İsa döneminde Hıristiyanlara helal kılındı.

                Bir sonraki ayet İslam peygamberine şöyle hitap etmekte: Eğer müşrikler ve Yahudiler seni tekzip ederse onlara de ki: Gerçi Allah kullarına yönelik geniş rahmet sahibidir, lakin bu rahmet, suçluların cezalandırılmasını ortadan kaldırmaz ve o sizi hemen cezalandırmaz ve mühlet verir, belki tevbe eder ve O’na dönersiniz.

                Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

                1 – Amellerimize dikkat edelim, çünkü dünyada verilen ilahi cezalardan biri bazı nimetlerden mahrum olmaktır.

                2 – Muhaliflere karşı hem Allah’ın rahmetini ve hem de cezalarını hatırlatalım.

                Şimdi, En’am suresinin 148 ve 149. ayetleri:

                Putperestler diyecekler ki: "Allah dileseydi ne biz ortak koşardık ne de atalarımız. Hiçbir şeyi de haram kılmazdık." Onlardan öncekiler de aynı şekilde (peygamberleri) yalanladılar ve sonunda azabımızı tattılar.

                De ki: Yanınızda bize açıklayacağınız bir bilgi var mı? Siz zandan başka bir şeye uymuyorsunuz ve siz sadece yalan söylüyorsunuz.

                De ki: Kesin delil, ancak Allah'ındır. Allah dileseydi elbette hepinizi doğru yola iletirdi.


                Bu ayet İslam peygamberine yakında müşriklerin hurafe inançlarını haklı göstermek için şöyle bir gerekçe ileri sürecekleri konusunda haber veriyor: Bizim kendi inançlarımıza göre amel ettiğimizi gören Allah eğer dileseydi bizi bu yoldan alıkoyardı ve yarıca eğer Allah isteseydi biz müşrik olmazdık ve ne biz ve ne de atalarımız hiç bir şeyi haram kılmazdık. Tüm bunlar bizim böyle olmamızı Allah’ın istediğini gösteriyor ve biz de böyle yapıyoruz.

                Kuran-ı Kerim bu bahaneyi şöyle cevaplıyor: Allah peygamberler ve semavi şeriatler göndererek bu tür hurafe inançlara karşı olduğunu ilan etti. Lakin Allah sizi hakkı kabul etmeye zorlayacaktır diye bir şey yoktur ki siz istediğiniz yolu seçmekten aciz kalasınız. Allah size irade verdi, lakin aynı zamanda peygamberler göndererek sizi irşad etti ve hüccetini tamamladı ki kıyamet gününde bilmiyorduk veya anlamıyorduk ve hak sözü bize ulaşmadı, demeyin.

                Kuran-ı Kerim şöyle devam etmekte: Bunlar sadece onların sözü değil, tarih boyunca münkirler ve muhalifler sürekli bu tür mazeretleri gündeme getirdiler, lakin bu sözleri ilim ve bilince dayanmıyor ve sadece zan ve yersiz ve değersiz tahminlere dayanıyor ve Allah isteseydi böyle olmazdık demeleri yanlıştır.

                Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

                1 – Yüce Allah insanların iman etmesini ister, lakin bunda zorlamak olmaz ve bu yüzden peygamberlerin de kimseyi iman etmesi için zorlamaya hakkı yoktur.

                2 – Günahtan daha kötüsü, günahı haklı göstermeye çalışmak ve en kötüsü günahı Allah’ın isteği göstermektir.

                http://turkish.irib.ir/makaleler/nura-giden-yol/item/237354-nura-giden-yol--221

                Yorum


                  Ynt: Nura Giden Yol

                  Nura giden yol ( 222 )

                  Bismillahirrahmânirrahîm

                  En’am suresinin 150. ayeti:

                  De ki: Allah şunu yasak etti, diye şehadet edecek şahitlerinizi getirin! Eğer onlar şahitlik ederlerse, sen onlarla beraber şahitlik etme; âyetlerimizi yalanlayanların ve ahiret gününe inanmayanların arzularına uyma. Onlar, Rablerine eş tutuyorlar.

                  Geçen bölümlerde müşriklerin bazı şeylerini kendilerine haram ettiğini, bu yüzden İslam peygamberinin bu tür bidat ve hurafelerle mücadele etmekle görevlendirildiğini anlattık. Bu ayet ise şöyle buyurmakta: Ey Peygamber onlardan şahit iste ki gayet tabi şahitleri yoktur. Lakin eğer sahtekarlık yapar da şahitler getirirse onların sözünü kabul etme ve onları dine yöneltmek için onlarla birlik olma, çünkü onlar asla sana ve kitabına iman etmeyecektir. Zannetme ki eğer bazı konularda onlarla birlik olur ve sözlerini dinlersen onlar da senin sözünü kabul eder ve iman ederler.

                  Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                  1 – İslam dini mantık ve delil dinidir ve hurafelerle bağdaşmaz. Bu yüzden muhaliflerden de delil getirmelerini istemektedir.

                  2 – Beşeri heveslerden kaynaklanan beşeri kanunlar izlenmeye değmez ve mümin insan ancak Allah’ın kanunlarına uyar.

                  Şimdi,En’am suresinin 151. ayeti:

                  De ki: Gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana-babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin -sizin de onların da rızkını biz veririz-; kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın ve Allah'ın yasakladığı cana haksız yere kıymayın! İşte bunlar Allah'ın size emrettikleridir. Umulur ki düşünüp anlarsınız.

                  Geçen ayetlerde hurafelerin reddedilmesinin ardından bu ayet tüm semavi dinlerde ortak olan ve İslam’a özgü olmayan haramlara değinerek şöyle buyurmakta: En önemli haram, Allah’a şirk koşmaktır ki siz müşrikler yapıyorsunuz ve zannediyorsunuz ki kendinize bazı şeyleri haram etmekle Allah’ın rızasını talep ediyorsunuz, oysa en büyük günahları işliyorsunuz ve bunun farkında değilsiniz. Bunun dışında sizler bazen evlatlarınızı çeşitli bahaneler ileri sürerek öldürüyor ve kıtlık ve açlık korkusundan putlara adıyorsunuz ve böylece kıtlığı önleyebileceğinizi zannediyorsunuz. Sizler rızkınızın putların elinde olduğunu zannediyorsunuz, oysa size ve soyunuza rızık veren Allah’tır. Sizler bazen aleni ve bazen de gizlice ve halvette çirkinliğini bildiğiniz halde bir takım çirkin ameller işliyorsunuz. Sizler değersiz meseleler üzerine bir birinizle savaşıyor ve kanlar akıtıyorsunuz ve bu süreçte birçok insan öldürülüyor. Oysa Allah hem çirkin amelleri, hem de başkalarını öldürmeyi size haram etti. Eğer kendiniz de biraz düşünecek olursanız, bu işlerin çirkin olduğunu anlar ve el çekersiniz, oysa bu konuda Allah da size tavsiyede bulunmuş ve uyarmış ki sizlerle daha çok dikkat edin ve bu işlerden el çekin.

                  Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                  1 – Şirk, tüm fesatların köküdür ve bu yüzden haramların başında yer alır. Öte yandan ebeveynlere ihsan etmek iyilerin başında gelir ve bu yüzden tevhidden sonra gelir.

                  2 – Günümüz gelişmiş toplumlarında hızla yayılan kürtaj, cahiliye döneminin işaretlerindendir.

                  3 – Bazı günahlar öylesine tehlikelidir ki işlememek bir kenara hatta onlara yaklaşmamak gerekir.

                  4 – Allah’ın emirleri akıl ve fıtrata uygundur ve onları geliştirir.

                  Şimdi,En’am suresinin 152. ayeti:

                  Rüşd çağına erişinceye kadar, yetimin malına, sadece en iyi tutumla yaklaşın; ölçü ve tartıyı adaletle yapın.

                  Biz herkese ancak gücünün yettiği kadarını yükleriz. Söz söylediğiniz zaman, yakınlarınız dahi olsa adaletli olun, Allah'a verdiğiniz sözü tutun. İşte Allah size, iyice düşünesiniz diye bunları emretti.


                  Geçen ayette beyan edilen bazı haramların devamında bu ayet bazı önemli ve büyük işlerin yerine getirilmesine vurgu yaparken şöyle buyurmakta: Sizin toplumunuzda mağdurların ve yetimlerin malına el uzatılmamalı, bilakis en iyi şekilde korunmalı ve onlar rüşd çağına erişince kendilerine teslim edilmelidir. Ayet bu süreçte bu malların kullanılmamasına ve sadece ıslah durumu söz konusu ise kullanılmalarına vurgu yapmaktadır.

                  Öte yandan iktisadi işlerde ve alış verişlerde az satmamaya özen gösterin ve aldığınızın karşılığını vermeye dikkat edin, malı az satmayın, ticarette adaletli davranın, sosyal ilişkilerde sürekli hak sözü telaffuz edin ve hakka göre yargıda bulunun, hatta sizin veya yakınlarınızın zararına olsa bile.

                  Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                  1 – Tüm işlerini en mükemmel şekilde yapan Allah, bizden de işlerimizi en iyi şekilde yapmamızı bekler, ister bu iş kendimiz ister başkaları ile ilgili olsun fark etmez.

                  2 – İktisadi düzen adalete dayanmalı, sermaye artışı veya sermaye çevrelerinin çıkarlarını korumaya değil.

                  3 – İlahi emir ve görevler insan gücünün üstünde değildir ve genelde bunlar insanları gücüne göredir ve daha güçlü olanların görevi daha ağırdır.

                  4 – Söz ve amelde adalet, İslam’ın en önemli ilkelerinden biridir ve sürekli Allah tarafından tavsiye edilmiştir.

                  5 – Kanunlar ilişkilerden önce gelir. Akrabalık bağlarını hak ve adaletten üstün tutmayalım.

                  http://turkish.irib.ir/makaleler/nura-giden-yol/item/237355-nura-giden-yol--222

                  Yorum


                    Ynt: Nura Giden Yol

                    Nura giden yol ( 223 )

                    Bismillahirrahmânirrahîm

                    En’am suresinin 153. ayeti:

                    Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah size bunları emretti.

                    Geçen bölümlerde yüce Allah müşriklerin huyundan söz etti ve onların hurafelere kapılarak helal ve haram meselelerinde bidatlerini anlattı. Bu ayet, son ayetlerin bir değerlendirmesini yaparken şöyle buyurmakta: Her biri farklı bir yola çıkan insanların çeşitli zevk ve yöntemlerini izlemek yerine Allah’ın doğru yolunu izleyin ki hem tektir hem de aydın. Oysa insanların yolları hem dağınık hem karanlık ve muğlaktır.

                    İşin ilginç tarafı hurafeleri ve bidatleri kendilerini dindar ve mutaassıp sanan insanlarca ortaya çıkmış olması ve gerçekte bu insanların kendi kişisel görüşlerini dinin hesabına gündeme getirmeleri ve dinin böyle hükmettiğini ileri sürmeleridir. Oysa İslam dini dengeli ve ılımlı olmanın yoludur ve Kuran-ı Kerim tabiri ile doğru yoldur ve her türlü ifrat ve tefritten uzaktır ve gerçek takva bu yolu izlemeye bağlıdır.

                    Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                    1 – Toplum içinde vahdetin en iyi etkeni, din emirlerine uymaktır. Nitekim din tealiminden uzaklaşmak tefrikaya sebep olur.

                    2 – Allah’ın yolu birdir, nitekim hak yolu da tektir ve hiç bir durumda iki hak söz konusu olamaz.

                    Şimdi,En’am suresinin 154. ayeti:

                    Sonra iyilik edenlere nimetimizi tamamlamak, her şeyi açıklamak, hidayete erdirmek ve rahmet etmek maksadıyla Musa'ya da Kitab'ı (Tevrat'ı) verdik. Umulur ki, Rablerinin huzuruna varacaklarına iman ederler.

                    Bazılarının semavi dinlerin tezatta bulunduğu inancına karşın tüm semavi dinler bir birini onaylamaktadır ve genelde biset ve risaletin bir birin ardından gelen ve tek amaç güden akımlar olarak görmektedir ve bu amaç, insanları hidayete erdirmek ve çeşitli konularda ilahi ahkamı beyan etmektir.

                    Bu ayette Kuran-ı Kerim, Tevrat’ı en mükemmel şekilde vasfediyor ve bu kitabın Allah’ın Hz. Musa’nın kavmini hidayete erdirmek için bir rahmeti olarak görüyor. Bu kitap o hazrete ve kavmine nimetlerin tamamlanmış olmasının işaretidir ve onların hali ve kıyamet günündeki durumunu anlatır.

                    Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                    1 – Semavi kitaplar insanların gelişmesi ve kemal ve saadete ermesi için tüm gereken ihtiyaçlarını karşılamaktadır.

                    2 – Sadece iyiler ve iyi düşünenler semavi kitapların mesajlarından gereken dersi alır ve kötüler bu nimetlerden mahrumdur.

                    Şimdi,En’am suresinin 155 ve 156. ayetleri:

                    İşte bu (Kur'an), bizim indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Buna uyun ve Allah'tan korkun ki size merhamet edilsin.

                    "Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa (Hıristiyanlara ve Yahudilere) indirildi, biz ise onların okumasından gerçekten habersizdik" demeyesiniz diye;


                    Geçen ayette beyan edilen Tevrat’ın Hz. Musa kavmine nazil olmasının ardından bu ayetler şöyle buyurmakta: Bu Kuran-ı Kerim’i de sizlere nazil ettik ki Tevrat gibi mübarek bir kitaptır ve ahkamına uymak gelişmeye ve ömrünüzün bereketli geçmesine sebep olacaktır. Bu kitabı nazil ettik i artık bahane getirmeyin ki biz semavi kitaplardan habersizdik. O zaman bu kitaba uyun ve Allah’tan korkun ki O’nun özel rahmetinden yararlanın.

                    Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

                    1 – Kuran-ı Kerim teori kitabı değil, amel kitabıdır ve yaşamda örnek alınması gerekir.

                    2 – İnsanların saadeti iki şeye bağlıdır: Hakkı izlemek ve batıldan sakınmak.

                    Şimdi,En’am suresinin 157. ayeti

                    Yahut "Bize de kitap indirilseydi, biz onlardan daha çok doğru yolda olurduk" demeyesiniz diye (Kur'an'ı indirdik). İşte size de Rabbinizden açık bir delil, hidayet ve rahmet geldi. Kim, Allah'ın âyetlerini yalanlayıp onlardan yüz çevirenden daha zalimdir! Âyetlerimizden yüz çevirenleri, yüz çevirmelerinden ötürü azabın en kötüsüyle cezalandıracağız.


                    Bu ayet şöyle buyurmakta: Biz size Kuran-ı Kerim’i nazil ederek hücceti tamamladık ki şirk ve putperestlik için hiç bir mazeretiniz olmasın. Kuran-ı Kerim’i nazil ettik ki demeyin eğer kitap bize nazil olsaydı başka dinlerin izleyenlerinden daha mümin olurduk. Şimdi madem Kuran-ı Kerim nazil oldu bu kitabın ayetlerini inkar etmek ve sırt çevirmek büyük günahtır ve ağır cezası vardır ve bu cezadan kaçış yoktur.

                    Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                    1 – İman iddiasında bulunanlar çoktur ve ancak sınav ve amel sırasında sadakatler ortaya çıkar.

                    2 – İnsanlığa en büyük zulüm, semavi kitapları inkar etmek ve ilahi ayetlere sırt çevirmektir.

                    Yorum


                      Ynt: Nura Giden Yol

                      Nura giden yol ( 224 )

                      Bismillahirrahmânirrahîm

                      En’am suresinin 158. ayeti:

                      Onlar ancak kendilerine meleklerin gelmesini veya Rabbinin gelmesini yahut Rabbinin bazı alâmetlerinin gelmesini bekliyorlar. Rabbinin bazı alâmetleri geldiği gün, önceden inanmamış ya da imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye artık imanı bir fayda sağlamaz. De ki: Bekleyin, şüphesiz biz de beklemekteyiz!

                      Geçen bölümde Kuran-ı Kerim İslam peygamberinin en büyük mucizesi olarak gündeme geldi. Bu kitap hem İslam’ın kanunudur hem mucizesi. Lakin müşrikler ve kâfirler hiç bir delil göstermeden veya Kuran-ı Kerim gibi bir sure getiremeden sırf inatçılık yüzünden bu kitabı reddediyor ve başka mucizeler talep ediyordu. örneğin meleklerin onlara nazil olmasını veya Allah’ın yer yüzüne inmesini veya korkunç şimşeklerin vuku bulmasını gündeme getiriyordu. Fakat İslam peygamberi onlara şöyle diyordu: Sizler iman ehli değilsiniz ve eğer bunlar gerçekleşirse sizin yararınıza olmaz, çünkü sizin küfrünüzle birlikte ağır ilahi azab inecek yok olacaksınız. Ancak bilinç ve hür bir şekilde gerçekleşen iman değerlidir, korku veya zorla edilen imanın hiç bir değeri yoktur. Sizin talep ettiğiniz ayetlerin nazil olması hür irade ile iman zeminini yok etmez ve sadece helak olmanıza yol açar. Nitekim Hz. Salih de bir deveyi dağın göbeğinden dışarı çıkardı, lakin muhalifler Allah’a iman etmek yerine deveyi öldürdü ve böylece ilahi azabın inmesi için gereken zemini hazırladı.

                      Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                      1 – İnatçı kâfirler yeni ilahi mucizeleri görmekle teslim olmazlar. İman etmek için bir mucize bile yeterlidir.

                      2 – Salih amel olmadan iman ve imansız amel değersizdir.

                      Şimdi,En’am suresinin 159. ayetini:

                      Dinlerini parça parça edip guruplara ayrılanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi ancak Allah'a kalmıştır. Sonra Allah onlara yaptıklarını bildirecektir.

                      Sadece müşrikler ve kâfirler değil, iman iddiasında bulunan lakin bidat ve hurafe ile dini kendilerince yorumlayan müminler bile dinde tefrikaya sebep olurlar. Bunların hesabı Allah iledir ve kıyamet gününde yaptıklarının hesabını vermeleri gerekir.

                      Kuran-ı Kerim’in diğer semavi dinlerin izleyenlerine yönelik eleştirilerinden biri, sözlü ve manevi tahriflerdir ki bu kesim kendi semavi kitaplarına karşı işlemiştir. Kuşkusuz Kuran-ı Kerim her türlü sözlü ve manevi tahriften korunmuştur, fakat bazen ayetlerin yanlış tefsiri müslümanlar arasında bir takım tefrikalara sebep olmuştur ki bu konuda söz konusu yanlışları yapanlar sorumludur ve bu büyük suçun hesabını bizzat vermeleri gerekir.

                      Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                      1 – Tüm dini ahkâm ve maariflere inanmak gerekir. Bazılarına iman etmek ve bazılarını inkâr etmek, dini ruhu ile bağdaşmaz.

                      2 – Müslümanların arasında tefrika, Kuran-ı Kerim ve rivayetlerin tefsirinde yaşanan tahrifin işaretidir ve düzeltilmesi gerekir.

                      Şimdi,En’am suresinin 160. ayeti:

                      Kim (Allah huzuruna) iyilikle gelirse ona getirdiğinin on katı vardır. Kim de kötülükle gelirse o sadece getirdiğinin dengiyle cezalandırılır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar.

                      İlahi kanunların beşeri kanunlara üstünlüklerinden biri, görev ve yükümlülüklere karşı mükâfatın belirlenmesidir. Beşeri kanunlara göre bu kanunlara karşı çıkmanın cezası vardır, lakin kanunlara uymanın mükâfatı yoktur. Oysa ilahi kanunlarda kanunlara karşı çıkmanın cezası olduğu gibi kanunlara uymanın mükâfatı vardır, üstelik bu karşılık bire bir değil, on kat ve hatta bazen daha fazladır ve bu da Allah’ın kullarına yönelik lütuf ve rahmetinin işaretidir.

                      Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                      1 – İslam’ın eğitim anlayışında teşvik, cezadan daha fazla olmalı.

                      2 – İnsanlarla birlikte bu dünyadan ahirete taşınanlar, sadece beşerin iyi veya kötü amelleridir.

                      Şimdi,En’am suresinin 161. ayeti:

                      De ki: Şüphesiz Rabbim beni doğru yola, dosdoğru dine, Allah'ı birleyen İbrahim'in dinine iletti. O, ortak koşanlardan değildi.

                      Müşrikler kendilerini İbrahimi inancın izleyenleri ve hac merasimini yerine getirmenin bunun delili olduğunu ileri sürdüklerinden yüce Allah bu ayette peygamberine müşriklere, Hz. İbrahim’in bile onların davranışlarından nefret ettiğini beyan etmesini ve müşriklerin şirk dolu amellerinin o hazretin hak inancında yer almadığını vurgulamasını buyurmaktadır.

                      Hz. İbrahim’in dini ve inancı da diğer semavi dinler gibi güçlü ve sağlam temellere dayanan ve içinde şirke mahal bırakmayan bir dindir.

                      Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                      1 – Peygamber, ilahi doğru yolun örneğidir ve onun söz ve amelini izlemek insanları doğru yola yönlendirir.

                      2 – Tüm semavi dinlerin temeli birdir ve İslam’ın hükümleri, İbrahimi dinin hükümleri gibidir.


                      Yorum


                        Ynt: Nura Giden Yol

                        Nura giden yol ( 225 )

                        Bismillahirrahmânirrahîm

                        En’am suresinin 162 ve 163. ayetleri:

                        De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir.

                        O'nun ortağı yoktur. Bana sadece bu emrolundu ve ben Müslümanların ilkiyim.


                        Geçen bölümde Allah resulünün İslam dinini Hz. İbrahim’in inancı olduğunu ve doğru yolu izlemeye vurgu yaptığını anlattık. Bu ayetlerde doğru yolun en önemli özelliğinin ihlas ve Allah’a karşı teslim olmak olduğunu beyan ederek İslam peygamberine halka şöyle ilan etmesini emrediyor: Benim hayatım ve ölümüm ve tüm ibaretlerim ve namazlarım Allah yolunda ve Allah içindir ve Allah’tan başka hiç bir maksadım yoktur ve O’ndan başkasının yolunda adım atmam. Ben Allah’a ortak koşan siz müminlerden nefret ederim ve Allah’a teslim olmakta öncüyüm. Eğer başkalarını Allah’a teslim olmaya davet ediyorsam kendim herkesten önce O’nun emirlerine teslim olurum ve başkalarını da bu yola davet etmekle görevliyim.

                        Sadece İslam peygamberi değil, tarih boyunca tüm peygamberler Allah’a karşı mutlak teslimiyet içindeydi ve Allah’tan da hep bunu talep etti ve ölüm sırasında da mutlak teslimiyet içinde ölmeyi arzu ettiler.

                        Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

                        1 – Mümin insan sadece namaz ve ibadet sırasında Allah’ın kulu değil, tüm ömrü boyunca ve yaşamının her anında Allah’ın muhlis kuludur.

                        2 – Hayat veya memat önemli değil, önemli olan ikisinin de Allah yolunda ve Allah için olmasıdır.

                        Şimdi,En’am suresinin 164. ayeti:

                        De ki: Allah her şeyin Rabbi iken ben ondan başka Rab mı arayacağım? Herkesin kazanacağı yalnız kendisine aittir. Hiçbir suçlu başkasının suçunu yüklenmez. Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir. Ve O, uyuşmazlığa düştüğünüz gerçeği size haber verecektir.

                        Bu ayette İslam peygamberi şaşkınlık içinde müminlerde şöyle sormaktadır: Neden ben yegâne Allah’ı, tüm varlıkların Rabbi olan Allah’ı bırakıp da sizin putlarınıza geleyim? Acaba sizin putlarınız Allah’ın yapamadığı bir şeyi mi yapıyor ki beni bu cansız putlara davet ediyorsunuz ve şöyle diyorsunuz: Bizi izle, seni destekleriz ve eğer yolumuz hata ise, günahını boynumuza alırız? Yoksa bilmiyor musunuz ki herkesin günahının vebalı kendi boynundadır ve hiç kimse başkasının günahının altına giremez. Yoksa bilmiyor musunuz ki insan ne yaparsa yararı veya zararı kendinedir ve başkalarını bu süreçte hiç bir etkisi yoktur. Bilin ki bir gün ilahi mahkemeye çıkacaksınız ve orada bu tür amel ve inançlarınız hakkında hesap vermelisiniz.

                        Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                        1 – Küfür veya iman, iyilik veya kötülüğün Allah için ne yararı ne zararı vardır. İnsanların amellerinin sonucu ister iyi ister kötü, yine kendilerine döner.

                        2 – Herkes kendi amelinden sorumludur. Kötü amellerimizi başkalarının boynuna atmayalım çünkü faydasızdır.

                        Şimdi,En’am suresinin 165. ayeti:

                        Sizi yeryüzünün halifeleri kılan, size verdiği (nimetler) hususunda sizi denemek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O'dur. Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır ve gerçekten O, bağışlayan merhamet edendir.

                        Enam suresinin son ayeti, insanların yer yüzünde yaşamı ve buradaki nimetlerden yararlanması ile ilgilidir. Ayet şöyle buyurmakta: Allah’ın sizlere sunduğu her şey, sizi sınama aracıdır. Bilin ki sizden önce de birçok insan geldi gitti ve siz geçmiş ümmetlerin halefisiniz ve onlar gibi gideceksiniz ve başkaları sizin yerinize gelecektir. O zaman size sunulan bu fırsattan en iyi şekilde yararlanın ve bilin ki ilahi nimetler hesapsız değildir ve bu nimetlerden yararlandığınız kadar sorumlusunuz. Tüm insanlar yeryüzündeki imkânlardan yararlanmakta bir değildir ve bu farklılıklar da bir sınavdır.

                        Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                        1 – İnsanların nimetlerden yararlanma farklılıkları, birinin başkasına üstünlük kriteri değil, bir sınama aracıdır ve fakirlerle zenginler sürekli sınav durumundadır.

                        2 – Allah sınavlardan başarısız kalanların hesabında hızlıdır ve sınavda başarılı olanlara merhametlidir.

                        3 – Neyimiz varsa Allah’tan bilelim, kendimizden değil, işte bu durumda onları Allah yolunda vermeye hazır oluruz.

                        Yorum


                          Ynt: Nura Giden Yol

                          Nura giden yol ( 226 )

                          Bismillahirrahmânirrahîm

                          Şimdi A’raf suresinin 1 ve 2. ayetleri:

                          Elif. Lâm. Mîm. Sâd.

                          (Bu), kendisiyle insanları uyarman, inananlara öğüt vermen için sana indirilen bir kitaptır. Artık bu hususta kalbinde bir şüphe olmasın.

                          Araf, cennet ve cehennem gibi ahirette bir bölgenin adıdır ve burada insanlardan bir grup bulunmaktadır. Surenin 46 ve 48. ayetlerinde bu gruptan söz edilmiş ve bu yüzden sure, Araf suresi olarak adlandırılmıştır. Kuran-ı Kerim’in 114 suresinden 29’u kesik harflerle başlamıştır ve Araf suresi bu surelerden biridir. Nitekim Bakara suresinde de belirtildiği üzere kesik harfler Allah ile resulü arasında bir sırdır ve Hz. Mehdi’nin (sa) zuhur etmesi ile birlikte bu sırrın çözümlenmesi umulmaktadır. Ancak görünen o ki yüce Allah, Kuran-ı Kerim’i işte şu harflerle telif ettiğini, yeni lügat veya yeni kelimeler ve birleşik sözcükler kullanmadığını ve sadece Arap dilinde kullanılan harf ve kelimelerle bu kitabı hazırladığını, oysa hiç kimsenin buna karşın bu kitabın benzerini getiremeyeceğini buyurmaktadır.

                          Surenin ikinci ayeti ise şöyle buyurmakta: Ey Peygamber bu kitap kesin olarak Allah tarafından sana nazil olmuş ve tüm ayetleri haktır. Müşrikler veya kafirler kabul etmediği için kuşkuya kapılma ve üzülme, çünkü senin görevin Allah kelamını halkın aydınlanması için tebliğ etmektir ve bundan daha fazla bir görevin yoktur. İnsanlar da senin sözünü kabul etmek veya etmemek konusunda serbesttir.

                          Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

                          1 – Dini tebliğ etmek ve insanları Allah’ın yoluna davet etmek sabır ve yüksek tahammül gücü ister.

                          2 – Peygamberlerin görevi tebliğ etmek ve uyarmaktır, insanları iman etmeye zorlamak değil.

                          Şimdi,A’raf suresinin 3. ayeti:

                          Rabbinizden size indirilene (Kur'an'a) uyun. O'nu bırakıp da başka dostların peşlerinden gitmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!

                          Bir önceki ayet peygamberin tebliğ ve uyarı görevini beyan ederken bu ayet insanların onu kabul etmek ve izlemekle ilgili görevini beyan ediyor. Çünkü peygambere nazil olan Kuran-ı Kerim, gerçekte insanlara nazil olmuş ve Peygamber sadece vahiy aracı ve müfessiridir. Burada önemli olan nokta, bu ayetin Kuran-ı Kerim’i izlemeye tavsiye etmesinin yanı sıra insanları başka yolları izlemekten men etmesi ve bir başka ifade ile, hak ve saadet yolunun Allah kitabını izlemekte olduğunu buyurmaktadır.

                          Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                          1 – Rabbaniyet ve ilahi velayetin gereği tealimin nazil olması ve insanların hidayeti ve saadeti için gereken uyarıların yapılmasıdır.

                          2 – Allah’ın velayetini kabul etmeyen kimse bir çok velayetin altına girer ve bir tek Allah’ı razı etmek yerine bir kaç veliyi razı etmek zorundadır.

                          Şimdi,A’raf suresinin 4 ve 5. ayetleri:

                          Nice memleketler var ki biz onları helâk ettik. Azabımız onlara geceleyin yahut gündüz istirahat ederlerken geldi.

                          Azabımız onlara geldiğinde çağırışları, "Biz gerçekten zalim kişilermişiz" demelerinden başka bir şey olmadı.


                          Semavi vahiy ve inancın izlenmesi gerektiğine vurgu yapan geçen ayetlerin devamında bu ayetler şöyle buyurmakta: Peygamberlerin insanların hidayete ermeleri için katlandığı zorluklar ve bu yolda tüm çabalarını harcamalarına karşın bu nasihatleri cani gönülden kabul eden ve hidayete erenlerin sayısı çok azdır ve bu yüzden insanlar arasında fıskı fücur yayılmış ve bazen onları ilahi azab sarmıştır. Gerçek esas ceza ve mükafat kıyamet gününde verilecektir, lakin başkalarına zulüm gibi bazı günahların cezası bu dünyada verilir. Bu azab gece gündüz tanımaz ve hatta uyku sırasında bile insanları yakalar. O sırada onlar gaflet uykusundan uyanır ve şöyle der: biz zalimdik ve bu cezayı hakettik, Allah bu azabı nazil etmekle bize zulmetmedi esas biz kendimize zulmettik.

                          Gerçi bu uyanış ve itiraf onlar için hiç bir yararı yoktur ve onları kurtaramaz, ancak başkaların ibret olabilir. Zalim hükümdarlara tarihini kısaca irdelediğimiz vakit, açıkça Roma ve İran gibi imparatorlukların gerçekte halka zulmettikleri için çöktüğünü anlarız.

                          Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

                          1 – İlahi cezalar kıyamet gününe özgü değildir ki dünyada kendimizi güvenlik ve huzur içinde hissedelim. Günahkar toplumlar da çeşitli şekillerde azabın nazil olmasını beklemelidir.

                          2 – Azab gelmeden günahlarımıza itiraf etmeliyiz. Allah katında tevbe ederek hem azabın inmesini önlemeli, hem de ilahi rahmetten yararlanmalıyız.

                          Yorum


                            Ynt: Nura Giden Yol

                            Nura giden yol ( 227 )

                            Bismillahirrahmânirrahîm

                            A’raf suresinin 6 ve 7. ayetleri:

                            Elbette kendilerine peygamber gönderilen kimseleri de, gönderilen peygamberleri de mutlaka sorguya çekeceğiz!

                            Ve onlara (olup bitenleri) tam bir bilgi ile mutlaka anlatacağız. Biz, onlardan uzak değiliz.


                            Geçen bölümde zalimlerin bu dünyada cezalandırıldığına değindik. Bu ayetler şöyle devam etmekte: Esas ceza ve mükâfat kıyamet gününe özgüdür ki burada tüm insanlar, ister iyi ister kötü ve hatta peygamberlerden hesap sorulur. Kuşkusuz Allah tüm mahlûkların amellerinin bilincindedir ve hiç bir şey O’ndan saklı değildir, lakin insanlara hücceti tamamlamak ve ceza verilmek üzere suçlarını anlatmak için kıyamet gününde bir mahkeme kurulur ve herkes yapıkları hakkında bu mahkemede sorgulanır.

                            Rivayetlere göre yüce Allah herkese sunduğu nimetlerin, ister maddi ister manevi, hesabını sorar. İnsan organlarından tutun ta geçen ömrü, gençliği, geliri ve hidayet nimetine kadar her şey sorulur ve herkes kendi amel ve davranışları ile ilgili cevap vermesi gerekir.

                            Kuşkusuz yüce Allah herkese verdiği nimete göre hesap sorar ve herkes de gücüne göre sorgulanır.

                            Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

                            1 – Tüm insanlar kıyamet gününde sorgulanır ve hesap vermeleri gerekir. Peygamberler ve toplumun liderleri insanları hidayete erdirme konusunda görevlerini yerine getirdikleri konusunda sorgulanırken insanlar da onların emirlerine uyup uymadıkları konusunda hesap vermesi gerekir.

                            2 – Kıyamet gününde sormak, itiraf etmek içindir ki sonuçta suçlunun cezalandırılmasını ve iyilerin takdir edilmesine sebep olur.

                            Şimdi,A’raf suresinin 8. ayeti:

                            O gün tartı haktır. Kimin (sevap) tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.

                            Gerçi kıyamet mahkemesinin yargıcı Allah’tır ve orada bulunanların hepsi onun mahlûkudur, lakin Allah kulları arasında hak ve adalete g öre hükmeder ve hiç bir işi hesapsız değildir ki kendi zevkine göre yargıda bulunsun. Nitekim bazı İslami gruplar şöyle der: Allah, Allah olduğu için istediği gibi yapabilir, hatta zulüm olsa bile. Oysa Allah bu ayette şöyle buyurmakta: Ben adalet ve hakka ve amellere göre yargıda bulunurum. İnsanların kıyamet gününde amellerini en iyi ölçme kriteri peygamberler ve evliyalar gibi mükemmel insanlardır.


                            Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                            1 – Kıyamet günü haktır. O gün kriterler de haktır ve hakimiyet hakkındır.

                            2 – İyi amelde bulunmadan saadet ve kurtuluş beklemek, boş bir beklentidir.

                            Şimdi, A’raf suresinin 9. ayeti:

                            Kimin de tartıları hafif gelirse, işte onlar, âyetlerimize karşı haksızlık ettiklerinden dolayı kendilerini ziyana sokanlardır.

                            Bu ayet ve bundan önceki ayet, amellerin niteliğinin yanı sıra niceliğine de vurgu yaparken şöyle buyurmakta: Kıyamet gününde amellerin hafifliği, nefse verilen zarardır ve bundan daha büyük zarar olamaz, çünkü ömür sermayesi heba olmuş ve yerini hiç bir şey doldurmamıştır. İnsanların ömrü bir buz parçası gibidir ki eğer kullanılmazsa eriyip gider ve sermaye zarar görür, üstelik hiç bir kar elde etmeden.

                            Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                            1 – İyi amellerin azlığı kıyamet günü hüsran sebebidir, hele hiç yoksa halimiz dumandır.

                            2 – Dünya sermayesi ömür ve karı salih amel olan bir dükkân gibidir ve amelde kusur en büyük hüsrandır.

                            Şimdi,A’raf suresinin 10. ayeti:

                            Doğrusu biz sizi yeryüzüne yerleştirdik ve orada size geçim vasıtaları verdik. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!

                            Kıyamet gününde ceza ve mükafatı anlatan geçen ayetin devamında bu ayet şöyle buyurmakta: Biz dünyada sizlere tüm imkanları ve nimetleri sunduk ve ona göre sizden sorumluluk istedi. Yer yüzünü sizin emrinize verdik ve size ondan yararlanma gücünü verdik ki uygun bir şekilde yaşayın. Ama maalesef sizlerden az sayıda insan, o da çok az şükredenlerden oldular. Kuşkusuz Allah’ın nimetlerine şükretmekle sadece sözle değil ki elhamdulillah demekle olsun. En büyük şükür, Allah’ın nimetlerinden en uygun ve meşru ve helal biçimde yararlanmaktır. Üzüm Allah’ın nimetlerindendir ki ondan doğru yararlanmak Allah’a şükretmektir. Lakin üzümden şarap yapmak, Allah’ın nimetine karşı bir nevi nankörlüktür. İnsanın eli kolu da kendi hacetlerini karşılamak ve başkalarına hizmet etmek içindir, insanlara tacizde bulunmak için değil. Bu, Allah’ın başka nimetleri için de geçerlidir.

                            Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                            1 – Yeryüzündeki imkânlardan yararlanmak tüm insanların hakkıdır ve hiç kimse başkasından üstün değildir.

                            2 – Nimetler şükretmenin zeminini hazırlamalı, gaflet ve sarhoşluk ve ayyaşlık yapmanın değil.

                            Yorum


                              Ynt: Nura Giden Yol

                              Nura giden yol ( 228 )

                              Bismillahirrahmânirrahîm

                              Şimdi A’raf suresinin 11 ve 12. ayetleri:

                              Andolsun sizi yarattık, sonra size şekil verdik, sonra da meleklere, Âdem'e secde edin! diye emrettik. İblis'in dışındakiler secde ettiler.

                              O secde edenlerden olmadı.uyurdu: Ben sana emretmişken seni secde etmekten alıkoyan nedir? (İblis): Ben ondan daha üstünüm. Çünkü beni ateşten yonu çamurdan yarattın,


                              Geçen bölümlerde Allah’ın yer yüzündeki nimetlerine ve insanların bu nimetlerden yararlanmasına değindik. Bu ayetler ise insanoğlunun yaratılışın başındaki konumuna işaret ederken şöyle buyurmakta: Sadece yer yüzü değil göklerdeki melekler de insanoğluna karşı huzu ve huşu içindedir ve insan kerameti o kadar yüksektir ki Allah meleklerine Hz. Adem’e secde etmesini emretti ve bu arada sadece meleklerin cinsinden olmayan fakat onların arasında yer alan iblis bu emre itaat etmedi. Kuran-ı Kerim’in diğer ayetlerinden anlaşıldığı üzere iblis cinlerdendi fakat aşırı ibadetleri yüzünden meleklerin arasında yer aldı ve doğal olarak Allah’ın bu emri onu da kapsıyordu. İblis bu emre itaat etmediği gibi Allah’tan özür de dilemedi ve yaptığından pişmanlık duymadı ve bu hareketini haklı göstermeye çalışarak şöyle dedi: Ben ateştenim ve Âdem topraktan ve ateş, topraktan daha üstündür.

                              Oysa Allah’ın Âdem'e karşı secde emri, onun maddi yapısından ötürü değildi k iblis böyle bir iddiada bulunsun. Allah Adem’in manevi şerefi ve kerameti ve onu ilahi ruhtan üflediği için secde emri vermişti ve esasen Allah’ın Adem’e secde edin emrine karşı hiç bir özür ve mazeret haklı bulunamaz. Sanki iblis burada ben Allah’tan daha iyi anlarım ve secde emri veren Allah hata yapmıştır, demek istiyor. Maalesef bizler de bazen ilahi ahkâm ve emirlere karşı kendi naçizane aklımızla kıyas yaparak bir hükmü kabul veya reddetmek isteriz. Oysa şeriatin birçok hükmünün hikmeti, bizim aklımızın idrak gücünün çok çük ötesindedir ve kulluğun gereği sadece bu hükümlere uymaktır.

                              Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

                              1 – İnsan öyle bir mevkiye layıktır ki melekler ona secde etmelidir.

                              2 – Tüm melekler Allah’ın emri üzerine insana secde ettiğine göre insanın Allah’a secde etmemesi veya itaat etmemesi ne acıdır.

                              3 – Cinsiyet ve ırk, üstünlük sebebi sayılamaz, nitekim yaş ve geçmiş de fazilet getirmez. Esas kriter Allah’a itaat etmektir.

                              4 – Neden insan, kendisine karşı secde etmeyi reddeden şeytana uysun ve ona saygı göstersin?

                              Şimdi,A’raf suresinin 13. ayeti:

                              Allah: Öyle ise, "İn oradan!" Orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık! Çünkü sen aşağılıklardansın! buyurdu.

                              Bu ayet şeytanın, kökü kibir ve bencillik ve kendini üstün görmeye uzanan itaatsizliğine işaret ederek şöyle buyurmakta: Şeytan yıllarca Allah katına ibadet ederek kazandığı mevkii bir tek itaatisizlikle kaybetti ve Allah onu meleklerin safından dışarı attı ve şöyle buyurdu: Kendini büyük görmenin cezası aşağılanmaktır.

                              Nitekim İslam peygamberi de şöyle buyurmaktadır: Kim tevazü gösterirse Allah onu yüceltir ve kim kibir ve bencilliğe kapılırsa Allah onu aşağılar ve kıyamet gününde mahşur olanların ayakları altında çiğnetir.

                              Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                              1 – İlim ve ibadet tek başına yeterli değildir, Allah’a itaat de gerekir. Şeytan hem Allah’ı tanır, hem O’na ibadet ederdi, lakin Allah’a karşı mutlak itaata yanaşmadı.

                              2 – Kibir insanların iyi amellerinin yok olması ve sapmasına sebep olur.

                              Şimdi,A’raf suresinin 14 ve 15. ayetleri:

                              İblis: Bana, (insanların) tekrar dirilecekleri güne kadar mühlet ver, dedi.

                              Allah: Haydi, sen mühlet verilenlerdensin, buyurdu.


                              İlahi kattan kovulan iblis Allah’tan kıyamet gününe dek yaşaması için mühlet istedi. Bu talep kabul edildi ve Allah da ona mühlet verdi. Şimdi burada akla gelen soru, neden Allah şeytana mühlet verdi, sorusudur. Bu soruya şu şekilde cevap vermek gerekir: Ceza ve mükafat kıyamet gününde verilir ve yüce Allah tüm günahkarlar tüm suç ve günahlarına karşın mühlet verir ve böyle değildir ki kim büyük bir günah işlerse hemen öldürülsün ve cezalandırılsın. Bunun dışında Allah’ın insanları sınama sünneti gereği, insanlar için hayır ve şer araçları yan yana olmalıdır ki hür irade anlam kazansın ve şeytan bu sınama araçlarından biridir. Tabi şeytan hiç kimseyi günah işlemeye zorlamaz ve işi, sadece vesvese etmektir ve asla insanların iradesine hükmedemez.

                              Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

                              1 – Allah günahkârlara mühlet verir. Ne mutlu daha fazla günah işlemek yerine bu mühleti değerlendiren ve tevbe edenlere.

                              2 – Her uzun ömür değerli değildir. Şeytanın da ömrü uzundur. Önemli olan ömrü doğru dürüst değerlendirmektir.

                              3 – İblis kıyamet gününü biliyordu, ama sanki Allah’a ve kıyamet gününe iman etmemiş gibiydi ve bu yüzden tevbe etmeyi düşünmedi.

                              Yorum


                                Ynt: Nura Giden Yol

                                Nura giden yol ( 229 )

                                Bismillahirrahmânirrahîm

                                A’raf suresinin 16 ve 17. ayetleri:

                                İblis dedi ki: Öyle ise beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onları saptırmak için senin doğru yolunun üstüne oturacağım.

                                "Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen, onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın!" dedi.


                                Geçen bölümde şeytanın Allah’ın Hz. Adem’e secde emrine karşı geldikten sonra ilahi kattan kovularak Allah’ın gazabına uğradığını anlattık. Ancak ilahi sünnet gereği yüce Allah suçlulara bu dünyada kıyamete kadar mühlet verdiği ve onlara tevbe etmeleri veya günah defterlerinin dolması için fırsat verdiği için şeytana da kıyamet gününe kadar yaşamasına mühlet verdi. Bu ayetlerde şöyle okumaktayız: Şeytan insanlar intikam almak ve onları da kendisi gibi sapanlardan olmak ve ilahi kattan kovulmalarını sağlamak üzere yemin etti ve şöyle dedi: Ben dört taraftan insanlara saldıracağım ve hangi yönden yapabilirsem onları saptıracağım.

                                Allah resulünden güzel bir rivayette şöyle okumaktayız: Şeytan dört taraftan insanlara pusu kurduktan sonra melekler Allah’a sordu: O zaman insan hangi yoldan kaçabilir. Yüce Allah şöyle buyurdu: onun için iki yol açıktır. Ne zaman insan elini dua için kaldırır veya alnını secde için toprağa yöneltirse şeytanın şerrinden korunacaktır.

                                Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

                                1 – Kendi günahımızı ilahi kader ve kısmete bağlamak, şeytani bir iştir.

                                2 – Şeytan, insanın yeminli düşmanıdır. Onu izlemek yerine Allah’ itaat etmeliyiz.

                                3 – Şeytan vesveseleri her taraftan insanı sarmış ve insan için pusu kurmuştur. Bu yüzden sürekli uyanık olmak gerekir.

                                Şimdi,A’raf suresinin 18. ayeti

                                Allah buyurdu: Haydi, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık! Andolsun ki, onlardan kim sana uyarsa, sizin hepinizi cehenneme dolduracağım!

                                Bu ayete göre yüce Allah da şeytanın yeminine karşı şöyle buyurur: Sen ve seni izleyen herkes zillete düşecek ve cehennemde benim azabıma yakalanacaktır. Şimdi pak ve salihlerin yeri olan bu mekândan defol.

                                İşlediği günah Allah katından kovulmasına sebep olan şeytan büyük bir kibir ve kendini üstün görme kompleksine kapılmıştı. Bu yüzden kim ilahi emirlere karşı kibirli davranırsa şeytanı izlemiş olur ve şeytan gibi zillete düşer ve aşağılanır.

                                Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                                1 – Şeytan vesvese eder, lakin hiç kimseyi günaha zorlayamaz. Esas günah işleme kararını insanın kendisi verir ve şeytanın yolunu izler.

                                2 – Dünyada şeytanı izlemek, kıyamet gününde ebediyen onunla cehennemi paylaşmaya sebep olur.

                                Şimdi,A’raf suresinin 19. ayeti:

                                (Allah buyurdu ki) : Ey Adem! Sen ve eşin cennette yerleşip dilediğiniz yerden yeyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın! Sonra zalimlerden olursunuz.

                                Şeytanın Allah’in Hz. Adem’e secde emrine karşı gelmesinin Allah katından kovulmasına sebep olduğunu anlatan geçen ayetlerin devamında bu ayet ve bundan sonraki ayetler Hz. Adem ile eşi Hz. Havva’nın ilahi cennete yerleştikleri anlatılır ve daha sonra onlar da Allah’ın emrine karşı geldikleri için cennetten kovulur ve bir çok zorluklara katlanır. Bu ayet şöyle buyurmakta:

                                Biz Adem ve eşi Havva için içinde türlü meyveler ve ağaçlar yetişen cennet gibi bir bahçe hazırladık ve onları böyle bir yerde iskan ettirdik ve onlara her türlü meyvelerden yemelerine izin verdik ve sadece bir tek ağaçtan men ettik. Ama onlar yasak ağacın meyvesinden yediler ve kendilerine zulmettiler.

                                Bu, insanoğlunun ilahi görevine karşı ilk itaatsizliğiydi ki daha sonraki sorunlarına sebep oldu.

                                Burada Hz. Adem ile Hz. Havva’nın yerleştiği cennetin acaba vaadedilen cennet mi yoksa dünyevi bir cennet mi, müfessirlerin arasında görüş ayrılığı vardır. Lakin vaadedilen cennette yasak ağaç bulunmadığından ve hiç bir buyruk veya yükümlülük söz konusu olmadığından bazı müfessirler bu cennetin yer yüzünde cennet gibi bir bahçe olduğunu ve Hz. Adem ile Hz. Havva’nın itaatsizlik yüzünden buradan kovulduklarını savunuyor.

                                Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

                                1 – Yüce Allah beşerin refahını istedi ve onu cennete yerleştirdi, lakin insanoğlu itaatsizlik ederek kendine bir çok sorun ve sıkıntı yarattı.

                                2 – Oburluğa dikkat edelim, çünkü Hz. Adem ve eşinin ilk itaatsizliği bu yüzdendir.

                                3 – Haram işleri beyan etmeden önce ilkin helal ve yasak olmayan şeyleri beyan etmeli ve böylece ihtiyaçlarımızın doğal yollardan temin edilmesine bakmalıyız.

                                4 – Sadece günah işlemek değil, günah bölgesine yaklaşmak da Allah tarafından men edilmiştir, çünkü günah alanına yaklaşmak ona bulaşmayı beraberinde getirir.

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X