Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #61
    Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

    [quote author=gulistan_2 link=topic=564.msg8971#msg8971 date=1236087686]
    masaAllah
    Allah razi olsun kardesim
    emegine saglik, takib etmeye gayret gösteriyorum

    [/quote]

    Allah sizden de razı olsun kardeş.

    Yorum


      #62
      Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

      [quote author=gulistan_2 link=topic=564.msg8971#msg8971 date=1236087686]
      masaAllah
      Allah razi olsun kardesim
      emegine saglik, takib etmeye gayret gösteriyorum

      [/quote]
      Gönülleriniz bir olmadıktan sonra sayıca çok olmanızın bir anlamı yoktur
      İmam Ali (a.s)

      Yorum


        #63
        Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

        b) Hadis Râvilerini Yalanlamak

        İbn Abdulbir, Şa'bî'nin, Haris Hemdanî'yi, "Büyük yalancılardan biri olan Haris bana şöyle nakletti." diye andığını kaydeder. İbn Abdulbir ise şöyle diyor: Şimdiye kadar Haris'in yalan söylediği görülmemiştir. Şa'bî, Ali'yi sevmekte, onun makam ve mevkisini diğerlerinden üstün görmekte aşırı gittiği için Haris'ten nefret ederek –Allah bilir- onu yalancı olarak tanıtmıştır. Çünkü Şa'bî Ebu Bekir'in diğerlerinden üstün olduğuna ve ilk Müslüman olduğuna inanır. Camiu Beyani'l-İlim, "Hükmü'l-Ülema Ba'zuhum Fî Ba'z" babı, c.2, s.189

        c) Hadis İmamlarını Yalanlamak

        a) Hâkim Nişaburî


        Ehlisünnet Ekolü'nde, siyasetlerine aykırı bir hadis nakleden hadis imamları bazen eleştirilmektedir; Şafiî Hâkim'in başına gelenler buna örnektir. Zehebî kitabında, onun hayatı bölümünde başına gelenleri anlatmıştır. Tezkiretu'l-Huffaz, s.1039-1045 Bu olay özetle şöyledir: İbnu'l-Bey' diye meşhur olan büyük hafız, hadisçilerin ileri geleni Ebu Abdullah Muhammed b. Abdullah b. Muhammed b. Hummedûye Nişaburî hicrî 312 yılında dünyaya gelmiş ve 405 yılında da vefat etmiştir. Hâkim çocuk yaşta hadis öğrenmek için Irak'a göçüp oraya yerleşmiştir. Daha sonra haccederek Horasan ve Maveraunnehreyn'i gezerek iki binden fazla hadisçinin konuşmalarını dinlemiştir. Hâkim'in yaklaşık beş yüz risalesi vardır, teliflerinden biri Fezailu'ş-Şafiî adlı kitabıdır. Hâkim'in kendi dönemindeki hadis bilginlerinin en meşhuru olduğu, döneminin bilginlerinin onu kendilerinden önde tuttukları, onun fazilet ve kemal hakkını gözettikleri, hürmet ve saygınlığını korudukları söylenir... Zehebî şöyle diyor: Hâkim'e "Tayr" hadisi sorulduğunda dedi ki: "Bu hadis doğru değildir; çünkü bu hadis doğru olursa, Resulullah'tan (s.a.a) sonra hiç kimsenin Ali'den üstün olmadığı anlamına gelir." Sonra Zehebî der ki: "Fakat bir müddet sonra Hâkim görüşünü değiştirerek "Tayr" hadisini Müstedrek'inde kaydetti. Daha sonra Zehebî Hâkim'le Müstedrek'i hakkında bilginlerin görüşlerini şöyle kaydeder: Hâkim kendi kitabında "Tayr" hadisi ve "Ben kimin mevlasıysam, Ali de onun mevlasıdır." gibi hadisleri kaydederek bunların Buharî'yle Müslim'in şartlarıyla sahih olduğunu iddia etmiştir. Elbette bunları hadis bilginleri kabul etmemiş ve onun sözüne itina etmemişlerdir... Zehebî şöyle diyor: "Tayr" hadisi, bize çeşitli sahih yollarla ulaşmıştır. Ben ayrı bir kitapta bunları bir araya topladım. Bu mecmua bu hadisin yeteri kadar sahih olduğunu göstermektedir. "Ben kimin mevlasıysam Ali de onun mevlasıdır." Hadisi de çeşitli sahih yollarla bize ulaşmıştır. Ben bu konuda da ayrı bir kitap yazmış bulunmaktayım... Yani Zehebî: "Ben kimin mevlasıysam Ali de onun mevlasıdır." hadisi hakkında ayrı bir kitap yazmıştır. "Ben kimin mevlasıysam, Ali de onun mevlasıdır." hadisi ve Resulullah'ın (s.a.a) Emirü'l-Müminin Ali (a.s) hakkındaki naslarını yeri geldiğinde inceleyeceğiz. Ama "Tayr Hadisi", Enes ve diğer sahabelerce nakledilmiş olup bu hadis şöyledir: Bir gün Resulullah'a (s.a.a) kızartılmış bir kuş getirdiler. Resulullah (s.a.a) dua ederek Allah Tealâ'dan o kuşun etini beraber yemeleri için -Resulullah'tan (s.a.a) sonra- yaratıklarının en üstününü göndermesini istedi. Resul-i Ekrem'in (s.a.a) duası kabul oldu ve Ali gelerek kuşu onunla birlikte yedi.

        Bu hadis Resulullah'tan (s.a.a) sonra Ali'nin insanların en üstünü olduğunu sergilediği için Hâkim'le diğerleri bu hadisi neden naklettiler diye eleştirmişlerdir. Şunu da söyleyelim ki, biz Emirü'l-Müminin Hz. Ali'nin (a.s) fazilet ve menkıbelerini saymak istemediğimiz için "Tayr" hadisini naslar bölümünde nakletmedik; bu bölümde bizim maksadımız Resulullah'ın Ehlibeyt'i (selâm üzerlerine olsun) ve hilâfet hakkındaki nasları kaydetmekti. Zehebî, Şafiî mezhebi mensuplarından olan Hâkim'in, Ehlisünnet nezdinde, hadis ilmindeki fazilet ve üstünlüğünü kaydetmiştir. Fakat Hâkim Müstedrek'inde İmam Ali'nin fazileti ve Muaviye'nin alçaklığı hakkında birtakım hadisler kaydetmiş olduğu için diğerleri tarafından kınanmıştır. Zehebî, Hâkim'i kınayanların sözlerini şöyle kaydeder:
        O -Hâkim- hadiste güvenilir olmasına rağmen alçak bir Rafizîdir.

        Veya:

        O -Hâkim-, hilâfet konusunda Ebu Bekir'le Ömer'i Ali'den üstün görerek Sünniliğini ortaya koymakla birlikte Muaviye'yle çocuklarından Yezid'den yüz çevirmiş olup, açıkça buna bir mazeret de getirmemiştir. Daha sonra Zehebî, Hâkim hakkındaki kendi görüşünü şöyle beyan ediyor: Hâkim'in, Ali'nin düşmanlarından yüz çevirmesi apaçık bellidir; fakat Hâkim şeyheyne (Ebu Bekir ve Ömer) devamlı saygı duyardı. O, Rafizî değil Şiîydi. Bütün bunlara rağmen keşke o Müstedrek adlı kitabını yazmamış olsaydı! Çünkü bu kitabındaki yersiz düşünceleri onun makamının ve mevkisinin aşağı düşmesine sebep oldu!

        Yorum


          #64
          Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

          b) Şafiî

          Şafiilerin imamı Muhammed b. İdris Şafiî (öl. 204 hk.) de Ehlisünnet Ekolü'nde Rafizîlikle suçlanan hadisçilerden biridir! Beyhakî, Şafiî'nin şu şiirleri okuduğunu kaydeder:

          Dinden çıktın, dediler; dedim asla,
          ne dinden çıktım ve ne de dinsizliğe inandım.
          Şüphesiz ben imamların en üstününü ve
          hidayet edicilerin en hayırlısını sevmekteyim. "Vasiy"i sevmek dinsizlikse(!)
          bu durumda ben insanların en dinsiziyim.


          Şafiî'nin Divanı, Beyrut baskısı, 1403 hk. Yine Muhammed b. Yahya Alevî'nin (öl. 1350 hk.) eseri en-Nesaihu'l-Kafiye Li-Men Yetevella Muaviye kitabında böyle geçer. Fakat İbn Hacer, es-Savaiku'l-Muhrika adlı eserinde, s.131'de "Vasi" kelimesi yerine "Veli" yazmıştır. Biz es-Savaik kitabındaki bu farkı Ehlisünnet ve Hilâfet Ekolü'ndeki gizlemelerden saymaktayız.

          Yine demiştir ki:

          Âl-i Muhammed'i sevmek rafz ve dinden çıkmak sayılıyorsa
          Herkes bilsin ki, ben Rafizîyim.


          Şafiî'nin aşağıdaki sözünden bazen sevgisini onlardan gizlemek zorunda kaldığı anlaşılmaktadır:
          Ben devamlı bu sevgiyi senden gizlemekteydim ve âdeta soranlara cevap vermekten acizdim. Ben bu halis sevgiyi, kınayanların ve saçma şeyler söyleyenlerin / sözlerinden kurtulmak için devamlı senden gizliyordum. Heysemî (öl. 974 hk.) yukarıdaki şiirleri Beyhakî'nin sözleriyle birlikte es-Savaik adlı kitabında, s.131'de (ikinci baskı, 1375, Mısır,) tafsilatlı bir şekilde kaydetmiştir. Ayrıca "Âl-i Muhammed'i sevmek rafizîlikse..." beytiyle son iki beyti, İbn Sabbağ Malikî (öl. 855 hk.) el-Fusul adlı kitabında, el-Kuna ve'l-Elkab kitabından, Şafiî'nin biyografisi bölümünde naklen kaydetmiştir.

          Fakat sonunda bu gizlemenin ona bir faydası olmadı ve diğer bilginler gibi Resulullah'ın (s.a.a) sünneti ve onun ashabının sireti hakkında bildiklerini gizlemediği için Rafizîlikle ve dinden çıkmakla suçlandı. Ehlisünnet ve Hilâfet Ekolü'nde Şafiî mezhebine mensup bilginlerin çoğu, diğer mezheplere mensup bilginler gibi "vasiyet" hadisini gizlemedikleri için Rafizîlikle ve dinden çıkmayla suçlanmaktadırlar.

          Bu bahsimizde, râvilerin tezyif edilmesinden onların sapmasına, dinden çıkmasına, Şiîleşmesine ve hadisin itibardan düşmesine sebep olacak şeylerle suçlanmasına kadar inkâr çeşitlerini kaydettik. Bu gibi inkârlar, istidlal konusunda mantıklı bir sözü kabul etmek istemeyenler için en kolay yoldur. Diğer taraftan da hakkı ispatlamak için kullanılan en zor yol olduğu unutulmamalıdır; çünkü reddedenin "Bu hadis zayıftır, batıldır- uydurma ve yalandır!!" demesi kolaydır. Fakat haklı olan taraf onun doğru olduğuna dair peş peşe delil getirerek onu ispatlamak zorundadır. Oysa karşı taraf sadece onu inkâr ve reddetmekle yetinmektedir! Böyle bir davranış gerçekte râvilerin şahsiyetlerini öldürmek ve dolayısıyla da Ehlisünnet ve Hilâfet Ekolü'nün maslahatına aykırı şeyleri nakleden râvileri fiziksel olarak katletmektir! Şimdi aşağıda, Ehlisünnet Ekolü'nde bu sonuncusunun bir örneği olan Kütüb-i Sitte'nin sahiplerinden birisinin katledilişini okuyacaksınız.

          Yorum


            #65
            Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

            d) Sihah Yazarlarından Biri Olan Neseî'nin Katledilişi!

            Biz, Neseî'nin hayatını kaydeden Zehebî ve İbn Hallikan'ın kitaplarından, onun nasıl idama mahkum edildiğini özetle naklediyoruz: Hafız, imam, Şeyhu'l-İslâm Ebu Abdurrahman Ahmed b. Şuayb Neseî hadis ilminde kendi döneminin en ileri geleniydi. O, hadisleri tanıma ve senetlerinin yüceliği açısından son derece sağlam ve eşsiz olan Sünen kitabını yazarıdır. Neseî, Mısır'da ikamet eder, bir gün arayla oruç tutup geceleri ibadetle geçirirdi. O, Mısır valisiyle birlikte savaşa çıktı; oysa hiçbir zaman onunla bir toplantıda ve bir sofranın başında oturmamıştır. Neseî hayatının son dönemlerinde Hac ziyareti için hareket etti; daha sonra Dımeşk'e gitti. Orada Emirü'l-Mü-minin Ali'nin (a.s) ve Ehlibeyt'in diğer fertlerinin fazilet ve menkıbeleri hakkında Hasais kitabını yazdı. O, bu kitabındaki rivayetlerin çoğunu Ahmed b. Hanbel'den almıştır. Bu kitabı yazması sonucu Şamlıların öfkesine maruz kalmıştır. Tezkiretu'l-Huffaz,c. 1, s.698; Vefayatu'l-A'yan, c.1, s.59.


            Neseî der ki: "Dımeşk'e gittiğimde orada Hz. Ali'nin (a.s) birçok düşmanı olduğunu gördüm. Bu nedenle Hasais adlı kitabımı yazarak Allah'tan bu kitap vesilesiyle onları hidayet etmesini ümit ettim." Şam ahalisi Neseî'ye, bir de Muaviye'nin faziletleri konusunda kitap yazmasını önerdi! Neseî, "Onun hakkında ne yazayım ki? 'Allah'ım, onun karnını doyurma.' hadisini mi?!" dedi. Bu öneride bulunan kimse onun bu sözü karşısında söyleyecek bir şey bulamadı. Tekrar ona müracaat ederek Muaviye'nin faziletleri konusunda bir şeyler yazmasını istediler. Bu defa da dedi ki: "Onu böyle Ali'yle bir kabul etmeyip Ali'den üstün mü görmek istiyorsunuz?!" Neseî'nin bu cevabı, ona tekme ve yumrukla saldırıp hayasına vurmaları, sürükleyerek mescitten dışarı çıkarıp baygın bir hâlde çöle atmaları için yetmişti. Hafız Ebu Nuaym hakkında, "Neseî o dayak ve sürükleme sonucu öldü." der. Darkutnî de, "Neseî Dımeşk'te bir imtihana tâbi tutuldu ve hicrî 303 yılında orada şehit oldu." der. Neseî, Resulullah'ın (s.a.a) sünnetini yayma yolunda tatsızlıklarla karşılaşan, zulüm gören ve sonunda öldürülen ilk kişi değildir. Resul-i Ekrem'in sahabesi Ebuzer Gıfârî de, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) sünnetini gizleme konusunun ilerideki bölümlerinde anlatılacağı gibi bu yolda birçok zahmetlerle karşılaşmıştır. Bu yolda canını kaybeden bilginlerin sayısı çoktur; onlardan bazılarının hayatını günümüzün değerli alimlerinden Eminî "Şu-heda-i Fazilet" adlı kitabında kaydetmiştir. Böyle bir durumda, Resulullah'ın Ehlibeyt'inin fazileti hakkında onun naslarını anlatmaya kim cesaret edebilirdi? Bu durumda, hilâfetin Ehlibeyt'in hakkı olduğu konusunda Resulullah'ın (s.a.a) naslarını anlatmaya hiç kimsenin cesaret edemeyeceği açıktır! Acaba İbn Kesir, bilginlerden Muaviye'nin faziletleri hakkında bir kitap yazmalarını istediklerinde kolları sıvayarak Muaviye'yi rezil eden rivayetleri dünya ve ahirette onun faziletlerini gösterecek bir şekilde tevil edemez miydi? Böyle bir durumda Resulullah'ın (s.a.a) doğru sünnetini yaymak nasıl mümkündü? Ehlisünnet ve Hilâfet Ekolü'ne muhalefet eden veya Resulullah'ın (s.a.a) sünnetiyle ilgili bir kitap yazan ya da bu alanda halifelerin siyasetiyle uyuşmayan bir rivayet nakledenlerin akıbetinin ne olduğu hususunda yeteri kadar bahsettik. Şimdi halifelerin siyasetine muhalif olan Resulullah'ın (s.a.a) sünneti hakkındaki kitapların başına neler geldiğini inceleyelim.

            Yorum


              #66
              Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

              Kitaplarla Kütüphanelerin Yakılışı

              Hilâfet Ekolü'nde gizleme çeşitlerinden biri de, yayılarak insanların eline geçmesi istenmeyen hadis ve siret kitaplarının yakılmasıdır. Kitapları yakan ilk kişi Ömer b. Hattab'dır; biz ileride İslâm'ın teşriî kaynakları hakkında Hilâfet Ekolü'nün görüşleri bölümünde bunu geniş bir şekilde inceleyeceğiz. İbn Sa'd Tabakat'ında bu konuda şöyle der: Resulullah'ın hadisleri Ömer'in hilâfeti döneminde oldukça çoğaldı. Bu yüzden halife halkı çağırarak onların hepsini kendisine getirmeleri için onlara yemin ettirdi. Halk yazdıklarını getirince onların hepsini yakmalarını emretti. Zübeyir b. Bekkar Muvaffakiyyat el-Muvaffakiyyat, s.332-333. adlı kitabında şöyle yazar: Süleyman b. Abdulmelik kendi veliahtlık döneminde hac için Mekke'ye giderken yolu Medine'ye düştü. Orada Aban b. Osman'dan kendisi için Resulullah'ın (s.a.a) sireti ve savaşlarıyla ilgili bir kitap yazmasını istedi. Aban, "Bu kitabı ben daha önce güvenilir râvilerin dilinden toplayıp hazırladım." dedi. Bunun üzerine Süleyman on kişinin ona bakarak aynısını yazmasını emretti. Onlar da itaat ederek o kitabı derinin üzerine yazıp Süleyman'a sundular. Süleyman kitabı alarak okumaya başladı. Ensarn birinci ve ikinci Akabe'de Resulullah'a (s.a.a) biat etmelerine ve Bedir Savaşı'na katılmalarına gelince dayanamayarak Aban'a şöyle dedi: "Ben ensarın böyle bir iftihara sahip olduğunu bilmiyordum. Ya benim ailem onlara zulmetmiş ya da gerçekten böyle bir şey yoktur!" Aban, "Ey emir!" dedi, "Bunların mazlum şehit (Osman) hakkında yaptıkları bizim hakkı söylemememize ve onu gizlememize sebep olamaz. Bunlar kitabımızda andığımız gibidir."Süleyman, "Benim böyle bir kitaptan not almaya ihtiyacım yoktur. Şimdilik dursun da bu konuyu Emirü'l-Müminin'le (babası Abdulmelik'le) konuşayım; onun da buna muhalefet edeceğini sanıyorum." dedi ve sonra da emri üzerine o kitabı ateşe atarak yaktılar! Süleyman Hac yolculuğundan dönünce babasının yanına giderek Aban'ın kitabıyla ilgili olanları babasına anlattı. Bunun üzerine Abdulmelik dedi ki: "İçinde bizim fazilet ve iftiharlarımızla ilgili bir şey yazılmayan kitaptan sana ne; halbuki tam aksine o kitapta Şamlıların bilmesini istemediğimiz konular kaydedilmiştir!" Süleyman, "İşte bu yüzden önce Emirü'l-Mümininin bu alanda görüşünü almak için o kitabın nüshalarını yakmalarını emrettim." dedi. Abdulmelik oğlunun bu hareketini doğrulayarak teyit etti! Evet, Müslümanların, kendilerinin çıkar ve siyasetleriyle uyuşmayan şeylerden haberlerinin olmaması için halifelerle onların veliahtları, Resulullah'ın (s.a.a) hadislerinin bulunduğu kitapları böyle yakmayı emrediyorlardı. Bu halifeler daha tehlikeli şeyler yaparak içinde kendi siyasetlerine aykırı olan Resulullah'ın (s.a.a) sünnetini konu alan kitap ve yazıların bulunduğu kütüphaneleri de yaktılar. Örneğin: Bağdat'ın İslâmî Kütüphanesinin Yakılışı İbn Kesir, hicrî 416 yılı olaylarında, Erdeşir oğlu Şapur'un hayatı bölümünde şöyle yazar: O, çok iyilik sever ve pak insandı. Müezzinin sesini duyduğunda hiçbir şey onu namazdan alıkoymazdı. Şapur, hicrî 381 yılında bir evi ilim için vakf etmiş, onda birçok kitap toplamış ve onu idare etmek için kira yoluyla geliri olan bazı yerleri oraya vakfetmiştir. Bu merkez yetmiş yıl varlığını sürdürdü. Nihayet hicrî 450 yılında Selçuklu padişahı Tuğrul'un saldırısı sonucu yakıldı. Bu ev Beynessureyn'de bir yerdedir. el-Bidayetu ve'n-Nihaye, c.12, s.19. Yakut Hamevî de Mucemu'l-Buldan kitabında Beynussureyn hakkında şöyle yazar: Beynessureyn, Bağdat'ın Kerh bölgesindeki büyük bir mahallenin ismidir. Orada vezir Bahauddevle tarafından vakfedilen kitaplar vardır. Dünyanın hiçbir yerinde oradaki kitaplardan daha iyisi bulunmazdı. Oradaki kitapların tamamı büyük hadis ricalleri ve büyük bilginlerin hattıyla yazılmıştı. Bu kütüphane Selçukluların ilk padişahı Tuğrul Bey'in Bağdat'a saldırısında yakıldı; bu sebeple Kerh mahallelerinden bir bölümü de ateş aldı! Yine İbn Kesir, Şeyh Ebu Cafer Tusî'nin hayatında ve hicrî 460 yılı olaylarında şöyle kaydeder: O değerli âlimin eviyle kütüphanesini 448 yılında yaktılar! el-Bidayetu ve'n-Nihaye, c.12, s.97. Bunlardan daha fazlası, Mısır'daki Fâtımî halifelerinin muteber kütüphanelerinin başına getirildi. Makrizî (öl. 848 hk.), Fâtımî halifelerinin saraylarındaki hazineleri sayarken Fâtımîlerin sarayındaki kitap hazineleri hakkında şöyle yazar: Onların kütüphaneleri dünyanın harikalarından biriydi. Bütün İslâm beldelerinde Kahire'deki Fâtımîlerin sarayının kütüphanesi kadar büyük bir kütüphane olmadığı söylenir. Yine, bu kütüphanede bir milyon altı yüz bin cilt kitap olduğu söylenmektedir. Makrizî bundan önce şöyle yazmıştır: Kitapların cildini kölelerle cariyeler bir elbise gibi ayaklarına takıyor, yapraklarını saltanat saraylarından dışarı atıp mezheplerine aykırı olan müsteşriklerin sözlerini yansıtıyor diye yakarak yok ediyorlardı! Hutatu'l-Makrizî, c.2, s.254 ve 255. Yine bu kütüphanelerdeki kitapların bir bölümü nehirlere atılarak yok edilmiş veya başkalarının ellerine düşerek diğer şehirlere götürülmüştür. Alevlerden kurtulanları ise rüzgara maruz kalmış toprağa gömülerek kümeler oluşturmuşlardır ki günümüze kadar "kitaplar kümesi" ismiyle tanınmıştır. Kerh Kütüphanesi'nin temelini Ehlibeyt Ekolü mensuplarından Buveyhoğulları vezirlerinden biri atmıştı. Hilâfet Ekolü mensuplarından olan Selçuklular başa geçince, Bağdat'ın Kerh bölgesindeki Şeyh Tusî'nin kütüphanesini yakmışlar ve Mısır'da Selahaddin Eyyubî'nin iş başına geçmesiyle Fatımîler'in kütüphanesindeki kitap hazinelerinin başına bundan kat kat daha büyük bir bela getirmişlerdir! Allah'ım! Hilâfet Ekolü'nün muhaliflerinin kütüphanelerinin yakılmasıyla Resulullah'ın (s.a.a) değerli sünnetinden ne kadarını kaybettik?! Onların arasında Resulullah'ın Ehlibeyt'i hakkında ve vasiyet konusunda ne kadar sahih hadisler vardı; bütün bunlar bu gizlemeler sonucu yok olup gittiler; Allah daha iyi bilir. Fakat, Ehlisünnet ve Hilâfet Ekolü'nde Resulullah'ın (s.a.a) sünnetini gizlemelerden en önemlisi, Hz. Peygamber'in sünnetinin ve ashabının tutumunun tahrif edilişidir; aşağıdaki bahsimizde bunu inceleyeceğiz.

              Yorum


                #67
                Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

                Ashabın Tutumuyla İlgili Rivayetin Bir Bölümünün Silinip Tahrif Edilişi

                Ehlisünnet ve Hilâfet Ekolü'nde gizleme çeşitlerinden biri de rivayetin bir bölümünü silip görmezden gelmektir; tıpkı İbn Kesir'in kendi Tarih'inde İmam Hüseyin'in (a.s) hutbesine yaptığı gibi. Bu hutbeyi Taberî'yle İbn Esîr kendi Tarih'lerinde şöyle kaydetmişlerdir: Ama sonra; benim soyuma bakın ve görün kim olduğumu. Sonra kendinize gelerek beni öldürüp hürmetimi çiğnemek size yakışır mı diye kınayın kendinizi. Acaba ben Peygamber'inizin kızının oğlu, vasisinin, amcası oğlunun, Allah'a ilk iman eden ve Resulü'nün Allah tarafından getirdiklerini doğrulayan ilk kişinin evlâdı değil miyim?! Acaba şehitler efendisi Hamza benim babamın amcası değil midir? Acaba iki kanadıyla cennette uçan Cafer-i Tayyar benim amcam değil midir?! Tarih-i Taberî, Avrupa baskısı, c.2, s.329; Tarih-i İbn Esîr, Avrupa baskısı, c.4, s.52 ve Mısır birinci baskısı, c.4, s.25. İbn Kesir bu rivayeti kendi Tarih'inde şöyle kaydeder: Kendinize gelerek dikkat edin: Benim gibi birini öldürmek sizin yararınıza mıdır? Oysa ben Peygamber'inizin kızının oğluyum ve yeryüzünde benden başka bir Peygamber'in kızının oğlu yoktur. Ali benim babamdır. Cafer-i Tayyar benim amcamdır, şehitler efendisi Hamza benim amcamdır! Tarih-i İbn Kesir, c.7, s.179. İbn Kesir, İmam Hüseyin'in (a.s) hutbesinden "vasiyet" kelimesini atmıştır; çünkü daha önce dediğimiz gibi bu sözcüğü kaydettiği takdirde insanlar hükümet ve imametin Hz. Ali'yle Resulullah'ın (s.a.a) evlâtlarının kesin hakkı olduğunu anlarlardı. İşte bunun yayılması hâkim gücün zararına olacağı için İmam Hüseyin'in (a.s) hutbesini tahrif ederek gizlemiştir! Bu, benzerini Resulullah'ın (s.a.a) sünnetini ve siretini silme ve gizleme çeşitlerinin onuncusunda örneklerine değineceğimiz Hilâfet Ekolü'ndeki tahrif çeşitlerinden biridir.

                Yorum


                  #68
                  Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

                  Sahih Hadislerin Yerine Uydurma Hadislerin Yerleştirilişi

                  Ehlisünnet ve Hilâfet Ekolü'ndeki gizleme çeşitlerinden biri sahih rivayetlerin yerine uydurma rivayetleri yaymaktır. Bu konuda bir örneğe dikkat edelim: Taberî kendi Tarih'inde Ebuzer Gıfârî hakkında şöyle yazar: Bu yıl, yani hicretin otuzuncu yılında Ebuzer Gıfarî'yle Muaviye arasında çıkan tartışma sonucu Muaviye onu koruma altında Şam'dan Medine'ye gönderdi. Muaviye'nin Ebuzer Gıfârî'ye karşı bu davranışına sebep olan birçok şey söylenmiştir; fakat ben onların çoğunu anlatmaktan hoşlanmıyorum. Ancak Muaviye'yi savunmaya kalkışanlar bir hikâyeyi öne sürmüşlerdir. Sırrî bu hikâyeyi yazarak bana göndermiştir. Bu hikâyede Şuayb'in Seyf'e şöyle dediği geçer...

                  İbn Esîr de Taberî'yi izleyerek şöyle kaydeder:

                  Bu yılda vuku bulan olaylardan biri Ebuzer'in meselesi ve Muaviye tarafından onun Şam'dan Medine'ye sürülmesidir. Muaviye'nin ona küfretmesine, öldürmeyle tehdit etmesine, havutsuz bir deveye bindirerek Şam'dan Medine'ye ve Medine'den de söylemekten hoşlanmadığım kötü bir şekilde Rebeze'ye sürmesine sebep olan birçok etkenler yazmışlardır. Şimdi, Taberî gibi bir bilginin, öyküsünü muteber kitabında, Ebuzer'in rivayeti bölümünde kaydettiği bu Seyf'in kim olduğunu görelim; öyle bir hikâye ki, Muaviye'yi savunanlar, Ebuzer'e karşı davranışından dolayı onu temize çıkarmada bu hikâyeye sarılırlar. Yine Seyf'in rivayetlerinin nasıl olduğu ve nasıl bir değere ve itibara sahip olduğunu inceleyelim.

                  Yorum


                    #69
                    Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

                    Hilâfet Ekolü'nde Gizleme Çeşitleri Konusunun Özeti

                    Ehlisünnet bilginlerinin, İslâm'ın ilk dönemlerindeki hâkim gücü, valileri ve akrabalarını eleştirip kınayan rivayetleri gizlemede görüş birliği içerisinde olduklarını ve buna, onların hepsinin Resulullah'ın (s.a.a) ashabı olmalarını, dolayısıyla onları eleştiren bir şey söylemenin câiz olmayışını delil getirdiklerini gördük! Oysa bu bilginler, Resulullah'ın (s.a.a) Ammar, Ebuzer ve İbn Mes'ud gibi tertemiz ve yoksul ashabına saygısızlık içeren yalan ve uydurma rivayetleri yaymışlardır! Bunlar, hâkim gücü savunma yolunda bazen rivayetin tamamını gizlemiş, bazen onları eleştiren bölümünü silmişler, onları eleştirmeyen diğer bölümünü nakletmişlerdir. Bazen de rivayetin hâkim gücü eleştiren bölümünü silerek yerine anlaşılmaz ve belirsiz kelimeler koymuşlar, böylece onun anlaşılmasını engellemişlerdir. Bazen de bazı rivayetleri çeşitli şekillerde tahrif edip sabırlı bir kişiyi cahil bir zalim; azgın ve bencil bir zalimi ise sabırlı bir kişi gibi gösterirler; başka bir deyişle, her şeyi tersine çevirirler! Sonra da diğerleri, tahrif edilmiş veya uydurulmuş bu rivayete geçerlilik kazandırarak güvenilir hale getirir, onu hâkim güçle valilerini eleştiren sahih rivayetlerin yerine İslâm toplumlarında yaymaya çalışırlar! Yine var güçlerini harcayarak ve bazen de fikirdaşlarından yardım alarak hâkim gücü eleştiren rivayeti, o rivayetin râvisini ve onu kitabında kaydeden yazarı tezyif etmeye kalkışır, binlerce dil yarası ve iftira yağmuruna tutarak itibarını düşürürler. Bunları da yapamasalar o rivayeti hâkim gücün lehine olacak şekilde tevil ederler. İşte bu yolla hâkim gücü eleştiren ve kınayan rivayetleri onların övgüsüne çevirirler! Sonra onların yolunu izleyenlere bu tavırda kendilerine eşlik ettikleri müddetçe saygı duyarlar. Onlarla uyum içerisinde olan rivayetin râvisini güvenilir kişi olarak tanıtıp rivayetinin sahih olduğunu söylerler ve onlarla aynı hedefi izleyen yazarın eserini o yoldaki uyumu kadar güvenilir ve doğru tanıtır, râvi ve yazarın ismini yücelterek ağızlarına alır ve meşhur olması için var güçlerini harcarlar!

                    İşte bu nedenle Ehlisünnet Ekolü'nde İbn Hişâm'ın Sîreti doğruluğu ve güvenirliğiyle meşhur olmuştur. Çünkü bu kitap onların ittifak içerisinde olduğu doğrultuda ve onlarla uyum içerisinde hareket etmektedir. İbn İshak'ın Sîreti de yine bu nedenle ilgisizlikle karşılanmış ve onların metoduyla uyum içerisinde olmadığı için unutulmuştur. Oysa İbn Hişâm, Siret'ini İbn İshak'ın Siret'inden almıştır; ancak şu farkla ki, kendi deyişiyle, söylenmesi insanları rahatsız eden şeyleri ondan atmıştır! Yine bu sebeple Tarih-i Taberî, en güvenilir rivayet ve tarih kaynağı olarak tanıtılmış, özel bir itibar ve şöhret kazanmıştır! Ve yine aynı nedenle bu kitabın yazarı Ehlisünnet Ekolü'nde "Tarihçilerin İmamı" anlamında, "İmamu'l-Muverrihîn" lakabını almıştır. Çünkü o, bu metodu izleyerek uydurma ve yalan olduklarını çok iyi bildiği ve hepsinin gerçeklerle ve tarihî olaylarla çeliştiğinden haberdar olduğu Seyf'in bütün rivayetlerini sahabelerin döneminin, daha açık söyleyecek olursak ilk halifelerin döneminin rivayetlerin-de dağınık bir şekilde kaydetmiştir! Bunun ardından âlimler, Tarih-i Taberî'de kaydedilenleri ele geçirmek için adeta hücum ederek onların hepsini İslâm kaynaklarına geçirdiler ve sahih hadislere ise hiç ilgi duymadılar; öyle ki sahih hadisler İslâm toplumlarında yok olmaya mahkum oldular!

                    Yine bu sebeple Ehlisünnet Ekolü'nde Buharî İmamu'l-Muhaddisîn makamına oturdu ve Sahih'i de Kur'ân'dan sonra en sahih kitaplardan sayıldı; onun veya Müslim'in Sahih'inde geçmeyen sahih hadisler ise güvenilmez ve itibarsız olarak tanıtıldılar! İslâm Kaynaklarındaki Rivayetlerde İhtilâfın Kaynağı Bu kitabın geçen konularına veya bu kitabın ikinci cildindeki halifelerin içtihadı konusuna dikkat edecek olursak İslâm rivayetlerindeki ihtilâfın kaynağını bulabiliriz! Biz, iki yerde, hâkim gücün siyasetine veya çıkarlarına ters düşen sahih rivayetlerin karşısında, onların siyaset ve çıkarlarıyla uyum içerisinde olması maksadıyla uydurulmuş olan hadislerle karşılaştık! Buradan güçlü hadisi zayıf hadislerden ayırt etmek için sabit bir ölçü elde ettik. Şöyle ki, Sahih-i Buharî'deki çelişkili hadislerden zayıfı, ölüye ağlamaya karşı çıkan ve bu yasaklamayı Resulullah'a isnat eden hâkim gücün siyasetiyle uyum içerisinde olanıdır. Güçlü hadis ise ölüye ağlamayı caiz gören ve bunu Resulullah'ın (s.a.a) sünnetinden sayan Ümmü'l-Müminin Aişe'yle diğerlerinin rivayetidir. Yine,
                    "Resulullah'ın hayatının son anlarında yanında kim vardı?" konusundan bahseden Ümmü'l-Müminin Aişe'nin birbiriyle çelişen iki rivayetinden zayıf olanı "Ali'ye ne zaman vasiyet edildi ki benim haberim olmadı? Peygamber benim kucağımda, göğsüme yaslanmış olduğu hâlde vefat etti!" diyen hadistir. Aişe'den nakledilen güçlü rivayet ise, Resulullah'ın (s.a.a) hayatının son anlarında başucunda Emirü'l-Müminin Ali'nin (a.s) bulunduğunu bildiren rivayettir. Aişe'nin birinci rivayeti hükümet ve güç sahiplerinin hoşnutluğunu kazanmak içindir, ikinci rivayeti ise onların siyaset ve çıkarlarıyla çelişmektedir. İşte bu, Resulullah'ın (s.a.a) ve geçmiş peygamberlerin sünnetinde, sahabe ve tâbiînin siretinde güçlü hadisi zayıf olanından ayıran ve hatta halifelerin kendi siyasetlerine uygun olarak içtihat edip fetva verdikleri hükümleri birbirinden ayırt etmek için kullanılabilecek olan sabit bir ölçüdür.

                    Yorum


                      #70
                      Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

                      Geçen Konuların Özeti ve Hakikatler

                      Araştırmacı bir kişi, Ehlisünnet Ekolü'nde hakkı batıldan ayırt etmede tek ölçünün yalnız hâkim gücün maslahatı olduğunu anlar! Şöyle ki, eleştiriye tutulan veya onların rezil olmalarına ve isimlerinin kötüye çıkmalarına sebep olan her rivayet zayıf ve batıldır. Bundan bir kısmını rivayet eden her kitap, râvi ve yazar zayıf ve güvenilmez sayılır! Onu çeşitli şekilde kötülerler! Eğer kötüleyemedikleri bir rivayet veya yazarını eleştiremedikleri bir yazıyla karşılaşırlarsa onu kendi istedikleri gibi tevil ederler! Diğer taraftan, hâkim gücün menkıbe ve faziletlerini anlatan ve onların eleştirilmesine sebep olan şeyleri bırakan her yazar ve râvi güvenilir ve doğrucudur! Bunun dışında, rivayet ettiği veya yazdığı şeylerde hâkim gücü savunan ve onlara taraftarlık eden kimseyi güvenilir, olarak tanıtıp rivayetlerini alarak kendi kitaplarında nakleder ve bu sesi herkese duyururlar! Zındık Sefy b. Ömer, böyle geniş ve açık bir kapıdan girerek Resulullah'ın (s.a.a) sünnetine, hadis ve siretine istediği her şeyi sokmuştur! Yine bu nedenle onun uydurma rivayetleri on üç asır boyunca yetmişten fazla İslâmî kaynağa işlenmiştir! Seyf, istediği hadisi Resulullah'ın (s.a.a) sünnetine sokmuştur.

                      Yorum


                        #71
                        Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

                        Daha önce Seyf'in, Resulullah'ın (s.a.a) Ammar hakkındaki hadisini nasıl tahrif ettiğini söyledik. Seyf b. Ömer, hurafe hadisleri Siretu'n-Nebiyyi'l-Muhtar adlı kitabında ve diğer kitaplarda kaydeden Kitabu'l-Envar'ın yazarı Ebu'l-Hasan Bikrî veya İsrailiyyat'ın İslâm kaynaklarına girmesine neden olan Ka'bu'l-Ahbar gibi kişiler hakkında görüşümüz budur. Biz Nakş-ı Eimme Der İhya-i Din adlı kitabımızda bunların rivayetlerini ve hedeflerini inceleyip konumlarını beyan ettik. Ama Buharî'yle Sahih'inin, İbn Hişâm'la Siret'inin, Taberî'yle Tarih'inin ve metot ve davranışlarını inceleyip eleştirdiğimiz benzeri bilginlerin bizim yanımızda farklı bir konumları vardır. Çünkü bazı yerlerde her ne kadar bunların metotları eleştiriliyorsa da, buna rağmen kendi kitaplarında bizce de güvenilir olan Resulullah'ın (s.a.a) birçok sahih sünnetlerini ve hadislerini kaydetmişler ve biz de onları bunlardan nakletmekteyiz. Ehlibeyt Ekolü ulemasının metodu şudur: İlmî çalışmalarında bir âlimin yanıldığını gördüklerinde, o âlim onlara göre saygı değer biri olsa ve eleştirdikleri konu dışında diğer yerlerde onun bilgisinden yararlanmış olsalar bile onu, o konuda hiç çekinmeden eleştirirler. Bu ise, fıkıh hükümleri ve hadis ilminde bile onların ulema ve bilginleri taklit etmedikleri anlamına gelir. Ehlibeyt Ekolü uleması, Usul-i Kâfi'deki zayıf hadisle Sahih-i Buharî'deki zayıf hadisi birlikte reddeder ve sahih hadisi hangi kitaptan olursa olsun kabul eder.

                        Büyük Meclisî (öl. 1111 hk.) Usul-i Kâfi kitabına Mir'atu'l-Ukul isminde bir şerh yazarken Usul-i Kâfi'nin çeşitli bölümlerinde karşılaştığı binlerce zayıf hadisi ortaya koymuştur. Oysa Usul-i Kâfi kitabı Ehlibeyt Ekolü mensuplarının en meşhur hadis kitaplarındandır. Ve Ehlibeyt Ekolü'nde bu konu, Hilâfet Ekolü mensuplarının tutumunun tam aksinedir. Çünkü onlar Sahih-i Buharî'yi Kur'ân-ı Kerim'le bir ayarda bilip, onda sahih olmayan bir tek hadis bile bulunmadığına inanırlar; hatta Allah'ın kitabında geçmese bile, Sahih-i Buharî ve Sahih-i Müslim'de geçen Resulullah'ın (s.a.a) sünnetinin tamamının sahih olduğuna inanırlar! Kütüb-i Sitte dedikleri kitapların diğer dördünde geçse bile bu iki kitapta -Sahih-i Buharî ve Sahih-i Müslim- geçmeyen Resulullah'ın (s.a.a) sünnetinin doğruluğunu kabul etmek onlar için çok zordur. Oysa Ehlisünnet ve Hilâfet Ekolü'nde Kütüb-i Sitte'nin yazarlarından farklı olan hafızların çoğunun hadiste Sihah, Mesanid, Sünen, Musennefat, Zevaid vs'den ibaret olan ayrı kitapları vardır. Örneğin: Sahih-i Ebu Huzeyme (öl. 311 hk.) Sahih-i İbn Habban (öl. 345 hk.) es-Sihahu'l-Me'sure An Resulillah (s.a.a) -Hafız Ebu Ali b. Sukn (öl. 353 hk.) Müsned-i Tayalesî (öl. 254 hk.) Müsned-i Ahmed b. Hanbel (öl. 231 hk.) Sünen-i Beyhakî (öl. 458 hk.) Sünen-i İbn Ebu Bekir Şafiî (öl. 348 hk.) el-Meacium's-Selase -Taberânî- (öl. 360 hk.) Musannef-i Abdurrazzak San'anî (öl. 211 hk.) Musannef-i İbn Ebu Şeybe (öl. 235 hk.)Mecmau'z-Zevaid-i Heysemî (öl. 807 hk.) Müstedrek-i Hakîm (öl. 405 hk.) Ve diğer hadisçilerden onlarca diğer büyük hadis kitabı! Resulullah'ın (s.a.a) ve sahabenin sireti ve fütuhatı konusunda diğer kitaplar telif edilmiştir. Örneğin: et-Tabakatu ve't Tarih, -Halife b. Hayyat- (öl. 240). Futuhu'l-Buldan ve Ensabu'l-Eşraf -Belazurî- (öl. 279 hk.) et-Tenbihu ve'l-Eşraf ve Murucu'z-Zeheb -Mes'udî- (öl. 345 hk.) el-Meğazi -Vâkıdî- (öl. 207 hk.) Tabakat-ı İbn Sa'd (öl. 230 hk.) Ve diğer meşhur yazarlardan onlarca muteber kitap! Şimdi şöyle bir soruyla karşılaşmaktayız: Neden hadiste diğer kaynaklar ilgisizlikle karşılaşırken bütün dikkatler Kütüb-i Sitte'ye yönelmiştir?! Ve neden Sire ve Meğazi'de sadece Siret-i İbn Hişâm ve tarihte sadece Tarih-i Taberî söz konusu edilmiş ve diğer kaynaklara pek önem verilmemiştir? Özetle diyecek olursak, Hilâfet Ekolü bilginleri ilmî çalışmalarında iki açıdan eleştiriye tâbidirler:

                        Yorum


                          #72
                          Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

                          1- Ehlisünnet uleması gerek geçmiş peygamberlerin ve gerekse Resulullah'ın (s.a.a) sünnetindeki hâkim gücün siyasetine ters düşen bizzat Peygamber'in kendisinin, Ehlibeyt'inin ve ashabının sîretini, hadislerini ve rivayetlerini gizlemişlerdir. İslâm akaidi ve Kur'ân tefsiri hakkında da durum aynıdır. Nitekim gördüğünüz gibi Taberî ve İbn Esîr "En yakın hısımlarını korkut." ayetinin tefsirinde, bu ayette Emirü'l-Müminin Ali (a.s) hakkında geçen "vasim ve halifem" ifadesi yerine "şöyle ve böyle" kelimelerini koyarak bunu gizlemişlerdir! Yine Resulullah'ın (s.a.a) sünnetini beyan eden nasları halifelerin içtihatlarına ters düşmeleri nedeniyle gizlemişlerdir. Biz -Allah'ın izniyle- kitabımızın ikinci cildinde Ehlisünnet Ekolü'nde İslâm'ın Teşriî Kaynakları konusunda onları açıklayacağız.

                          Yorum


                            #73
                            Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

                            2- Müslümanların kapsamlı bir İslâmî kıyamın eşiğinde oldukları böyle bir ortamda fıkıhta sadece dört imamı taklit etmeye devam etmeleri veya hadisin sahih mi, zayıf mı olduğunu anlamak için Kütüb-i Sitte'nin yazarlarını, özellikle Buharî'yle Müslim'i izlemeleri doğru değildir. Veya İslâm hükümlerinde, halifelerin kendi dönemlerinde bir maslahat üzerine Resulullah'ın (s.a.a) sünnetinin sarih nasları karşısında içtihat edip fetva verdikleri durumları izlemeleri caiz değildir! Aksine, Resulullah'ın (s.a.a) gerçek sünnetini inceleyip uzun asırlar boyunca halifelerin siyasetlerinden dolayı Müslümanlardan gizli kalan şeyleri açıklığa kavuşturmaları, daha sonra Müslümanların vahdeti, Allah'ın kitabı ve Resul-i Ekrem'in (s.a.a) sahih ve tertemiz sünnetiyle amel etme doğrultusunda çalışmaları gerekir. Ancak bu durumda herkesin ittifakla kabul ettiği Allah'ın kitabının ve Resulullah'ın (s.a.a) sahih sünnetinin ışığı altında Müslümanların birlik ve beraberlikleri gerçekleşebilir. Bu ise Allah Tealâ'nın dünya Müslümanlarına lütuf ve merhametinden uzak değildir.

                            Yorum


                              #74
                              Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

                              Vasiyet Konusuna Dönüş

                              Resulullah'tan (s.a.a) sonra hilâfeti İmam Ali ve evlâtlarından olan imamların kesin hakkı kabul eden nasları, onların yerine hilâfet kürsüsüne oturanları eleştiren en önemli deliller oldukları için Ehlisünnet bilginleri bunları gizlemede hiç tereddüt etmemiştir!! Bunların en önemlilerinden biri, Ehlikitap bilginlerinin Resulullah'ın (s.a.a) vefatından sonra onun vasisinin kim olduğunu sormaları ve onların bu konudaki sözleri veya Sıffin'e giderken Hz. Ali'yle (a.s) görüşen o iki rahibin rivayetleridir; oysa bunların benzerlerini Ehlibeyt uleması kendi kitaplarında kaydetmiştir.

                              Tıpkı Ebu Bekir'in hilâfeti döneminde yanına varıp Resulullah'ın (s.a.a) vasisinin kim olduğunu soran, halk Ebu Bekir'e işaret edince ona birtakım sorular soran ve cevaplarını alamayınca Ali'yi (a.s) çağırtan, Ali (a.s) geldiğinde sorularına cevap alınca Müslüman olan ve
                              "Sen peygamberlerin sonuncusunun vasisisin." diyen o iki Yahudi gibi. Veya Ebu Bekir'in döneminde olduğu gibi, Ömer'in hilâfeti döneminde Ehlikitap'tan bir grubun onun yanına gitmesi, onlarla Ömer'in ve sonra da İmam Ali'nin (a.s) arasında geçen tartışmaları gibi. Yine Ka'bu'lAhbar'ın, Resulullah'ın (s.a.a) hâlleri hakkında Ömer'den birtakım sorular sorduğunu ve Ömer'in de onların cevabı için Ali'ye (a.s) gitmelerini söylediğini unutamayız. Ehl-i Kitab'ın bu gibi müracaatları ve Müslüman oluşları asırlar boyunca devam etmiştir. İbn Kesir, Tevrat'tan "Allah İbrahim'e İsmail'in doğumunu ve onun soyunu sürdürüp neslinden on iki büyük kişiyi yaratacağını müjdeledi." sözünü naklettikten sonra İbn Teymiyye'den şöyle nakleder: Bu on iki kişi, Cabir b. Semure'nin rivayetinde gelecekleri müjdelenen ve onlar gelmedikçe kıyametin kopmayacağı söylenen kimselerdir.

                              Daha sonra İbn Kesir kendisi görüş belirterek şöyle yazar: Müslüman olan Yahudilerin çoğu, Rafizîlerin imamlarının o, on iki kişi olduğuna inanmakla yanılmış ve Şia mezhebini seçmiştir! Sizce, birçok Yahudi'nin İslâm dinine girdiğini ve Rafizîlerin mezhebine yöneldiğini söyleyen bu çok sayıdaki rivayet nedir? Ehlisünnet ve Hilâfet uleması Taberî'nin "İnsanların böyle sözleri duymaya gücü yetmez." sözünü benimsemede hiç tereddüt etmemiş ve bu nedenle Müslüman olan ve Rafizîlerin mezhebini seçen kitap ehlinin rivayetlerini ister mücmel olsun, ister mufassal, silip kitaplarında kaydetmemiştir.

                              Yorum


                                #75
                                Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

                                Kaydedilmeyen Rivayetler

                                İbn Kesir'in kendi Tarih'inde kaydetmiş olduğu ve kitabının yaklaşık on yedi sayfasını dolduran Resulullah'ın (s.a.a), İmam Ali'nin (a.s) Nehrevan'da savaştığı Haricîler hakkındaki hadislerini, onun Cemel, Sıffin vs. savaşları hakkındaki çeşitli kitaplarda kalan ve sözde İmam Ali'nin fazilet ve üstünlüğünü ifade eden az sayıdaki rivayetleriyle yan yana koyarak bu ikisini mukayese edecek olursak, Resulullah'ın (s.a.a) hadislerini garazlı olarak İslâm ümmetinden gizlemenin ne kadar büyük zararlara yol açtığını anlarız. Ehlisünnet bilginlerinin, Resulullah'ın (s.a.a), İmama baş kaldıran Haricîler hakkındaki rivayetleri kitaplarında kaydetmelerinin sebebi, Haricîlerin ayaklanmalarının İmam Ali'den (a.s) sonra da hâkim güce karşı devam etmiş olması, onlar hakkındaki bu rivayetlerin yayılışının hâkim gücün maslahatına ve lehine olmasındandır; işte bu nedenle onları bütün hadis kitaplarında kaydetmişler ve günümüze kadar da bu rivayetler el sürülmemiş bir şekilde sağlam kalmıştır! Resulullah'ın (s.a.a), yayılması Hilâfet Ekolü'nün siyasetine ters düşen ve bu yüzden gizlenmesi için çok çaba harcadıkları hadisleri, İmam Ali (a.s) hakkında rivayet edilen ve onun Resulullah'ın (s.a.a) vasisi olduğu bildiren hadislerdir; bu konudan bahseden ashabın şiir ve nesirlerinin önünü almak için de aynı metottan yararlanmışlardır! Ve dolayısıyla Ümmü'l-Müminin Aişe'nin, "vasiyet"i tamamen inkâr ettiğini görüp, onun bu rivayetini ilmî açıdan ele alarak inceledik.

                                Yine gördük ki:

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X