Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #16
    Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

    AÇIKLAMALARIN VE PAYLAŞIMLARIN İÇİN ALLAH RAZI OLSUN MUFAZZAL KARDEŞ.ALLAH SİZİ EHLİBEYTE HİZMET EDENLERDEN EYLESİN İNŞ
    En son Serkan a. tarafından düzenlendi; 09.08.2020, 23:16.

    Yorum


      #17
      Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

      İKİNCİ NEDEN: İSLAM PEYGAMBERİNİN ŞAHSİYETİNİN KIRILMASI

      Bu neden ve sebep birinci faktörün devamıdır. Şöyle ki, Peygamberin hadislerinin yazılması ve naklolunmasını yasaklayanlar, bazı sahabeler tarafından kendi siyaset ve makamlarına ters düşen sahih hadislerin naklolunması korkusu ve endişesi ile ikinci bir çareye baş vurdular. Nitekim daha öncede belirttiğimiz gibi hadis yazma ve nakletme uğruna Meysemi Temmar, Ruşeydi Heceri ve Ebuzer gibi sahabeler kendilerini feda etmişlerdi. Onlar, bütün sahabeler tarafından naklolunan ve kendi siyasetleriyle uyum sağlamayan rivayetlere karşı ne yapmalıydılar? Onlar esaslı bir düşünce ile bu hadisleri devre dışı bırakmaya çalıştılar. Gerçekte, o düşünce İslam-ı tahrif etmek için ele alınan ikinci vesileydi.

      Doğrusu bu plan İnsanı hayretlere düşüren bir iştir. Bu işten dolayı oturup İslam Peygamberinin mazlumiyetine ağlamak gerekir. Çünkü bu iş İslam’ın kalbine saplanan üç başlı bir mızraktı. Acaba bunlar ne yaptılar?

      Bunlar bir takım hakikatlerin bilinmemesi ve tanınmaması için Peygamberin buyruklarını itibardan düşürme girişiminde bulundular. Başka bir ibarete göre, Peygamberin buyrukları vesilesiyle İslam’ın olduğu gibi tanınmaması ve amel olunmaması için, bu doğrultuda bir çalışma girişiminde bulundular.

      Peygamberin makamına ve buyruklarına her taraftan yapılan bu hamlelerden sonra, soruyoruz, acaba bu hamlelerden ve bu girişimlerden sonra, Müslümanlar arasında Peygamberin sözlerinin ne değeri kalabilir?

      Bu işin temeli aslında, Peygamberin yazılmayan vasiyetnamesinde (Perşembe olayı) atıldı ve eserini de gösterdi. Zira, orada ikinci halife Ömer, sünneti Kur’andan ayırarak
      “Allah’ın kitabı bize yeterlidir” demişti. Ama daha sonraki zamanlarda bir hadise uydurarak diğer şeylerin yani Peygamberin buyruklarının itibar ve değerinin olmadığını ortaya atıyorlardı. Bu konuyu ispat etmek ve doğruluğunu göstermek için uydurulan iki hadiseyi örnek olarak zikrediyoruz.

      Yorum


        #18
        Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

        [quote author=www.behesti.com link=topic=564.msg4363#msg4363 date=1234010182]
        AÇIKLAMALARIN VE PAYLAŞIMLARIN İÇİN ALLAH RAZI OLSUN MUFAZZAL KARDEŞ.ALLAH SİZİ EHLİBEYTE HİZMET EDENLERDEN EYLESİN İNŞ[/quote]

        Amin inş. Eğer okunuyorsa ne mutlu bizlere.
        En son Serkan a. tarafından düzenlendi; 09.08.2020, 23:16.

        Yorum


          #19
          Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu



          Allah nasip ederse devamı gelecektir.

          Yorum


            #20
            Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

            MUFAZZAL KARDEŞ BU ARAŞTIRMA SİZE AİT DEĞİLMİ?EĞER SİZE AİTSE İZNİNİZ OLURSA BU ARAŞTIRMA YAZISINI SİTEMİZDE KARDEŞLERİMİZ İLE PAYLAŞMAK NİYETİNDEYİM.
            En son Serkan a. tarafından düzenlendi; 09.08.2020, 23:16.

            Yorum


              #21
              Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

              allah razı olsun kardeşim.değerli alimimiz mehdi aksu sayesinde inş hayırlara vesile oluruz.

              Yorum


                #22
                Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

                [quote author=www.behesti.com link=topic=564.msg4384#msg4384 date=1234011782]
                allah razı olsun kardeşim.değerli alimimiz mehdi aksu sayesinde inş hayırlara vesile oluruz.[/quote]

                İnşaallah kardeş. Allah cümle alimlerimizden razı olsun. Yalnız ricam şu ki bu araştırma yazısını sitenize koyarken, önemli kısımlarını kalın harflerle belirtiniz.

                Allah razı olsun.

                Yorum


                  #23
                  Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

                  Merak etmeyin kardeşim,bu güzel araştırmayı güzel bir şekilde yayınlayıp paylaşacağımıza emin olabilirsiniz.allah razı olsun

                  Yorum


                    #24
                    Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

                    1- YERSİZ LANETLER:

                    Sahih-i Müslimde, Müsned-i Ahmed’de ve Ehli Sünnetin diğer kaynaklarında Aişe den şöyle bir rivayet naklolunmuştur; Aişe şöyle diyor; Arap tan muhtelif kabileler Resulü Ekrem (s.a.a)’in yanına gelmiş, O Hazretin etrafına toplanmış ve bir şeyler istiyorlardı.

                    Topluluk o kadar fazlaydı ki, O Hazreti sıkıştırarak rencide ediyorlardı. Muhacirler Allah Resulüne yardım etmek için yerlerinden kalkarak Arap kabilelerini O Hazretin etrafından dağıtıp yolu açtılar. Sonunda Peygamber abasını onlara kaptırsa bile Aişenin kapsına varabildi ve orada durdu. Daha sonra sıçrayanlara, atılanlara şöyle dedi;
                    “Allah’ım bunlara lanet et” Aişe diyorki, ben O Hazrete şöyle dedim; Ey Allah’ın Resulü bunlar helak oldular, siz onları lanetlediniz, sizin lanetiniz onları helak edecektir!

                    Allah Resulü şöyle buyurdu; “Ey Ebubekirin kızı Allah’a yemin olsunki hayır, benim lanet ettiğim bunlar helak olmayacaklardır. Zira ben Rabbim ile bozulmayacak bir şartla anlaştım ve Rabbime dedim ki, Ya Rabbi bende diğer normal insanlar gibi sıkılan bir insanım. Eğer böyle bir halde bir Mümine yersiz ve yakışıksız bir şey söylesem, o sözü onun günahlarının keffaresi olarak karar kıl. Benim bu lanetim onlar için günahlarının keffaresi olsun” Sahih-i Müslim, c. 8, s. 24-27, h. 88, bab, 25, Müsned-i Ahmed, c. 6, s. 107

                    Başka bir rivayette Sahih-i Müslim de Aişe den şöyle naklolunmuştur; “İki kişi Peygamberin yanına gelerek O Hazretle sohbetler ettiler. Ben onların ne söylediğini anlamadım. Ama Peygamber onların sözlerinden dolayı sinirlenerek onları lanetledi. Onlar Peygamberin huzurundan ayrıldıktan sonra, ben şöyle dedim; Eğer birisine hayır isabet etse bu ikisine hayır asla yetişmeyecektir. Niçin? Ne oldu ki? Diye sordu. Ben şöyle dedim; Çünkü sen bunları lanetledin ve bunlara kötü söz söyledin. Şöyle buyurdu; Benim Allah ile şart bağladığımı (şartlaştığımı) bilmiyor musun. Ben Rabbim ile şartlaşarak şöyle demişim; “Ya Rabbi bende bir insanım. Hangi Müslüman’a kötü söz söylesem veya lanet etsem, benim bu kötü sözümü ve lanetimi onun için temizlik olarak karar kıl, onu benim lanetim karşısında temizle.” Sahih-i Müslim, c. 8, s. 24, Kitab-ul Birr ves-Sile

                    Üçüncü rivayet yine Aişeden dir. Aişe şöyle diyor; Peygamber benim yanıma bir esir getirdi. O Hazret gittikten sonra, benim dikkatsizliğimden dolayı o esir firar etti. Peygamber dönerek, esirin ne olduğunu benden sordu. Ben, kadınlarla sohbete daldığımı ve onun firar ettiğini söyledim. Neden? Diye buyurdu ve şöyle ekledi; Allah senin iki elini koparsın. Daha sonra dışarı çıkarak, halka duyurdu ve onu (esiri) buldular. Ama ben, Peygamberin bu nifrinden dolayı ellerimin kopacağı endişesindeydim. Böylece ellerime bakıyor ve hangisinin kopacağını düşünüyor ve bu düşünceye dalıp gidiyordum.

                    Resulü Ekrem (s.a.a) eve geldi ve benim ellerimi çevirerek onlara baktığımı gördü, Şöyle buyurdu;
                    Ne oldu? Divane mi oldun, ellerini haraket ettiriyorsun?

                    Ben şöyle dedim; Siz bana nifrin ettiğiniz için ben ellerimi oynatıyorum ve onların hangisinin kopacağına bakıyorum. Bu esnada Peygamber semaya bakarak Allah’a hamd-u senada bulundu ve şöyle dedi; “Ya Rabbi ben insanım. Diğer insanlar sinirlendiği gibi bende sinirleniyorum. Böyle bir halde eğer bir Mümine lanet edersem, o nifrin ve laneti onun için temizlik olarak karar kıl” Müsned-i Ahmed, c. 6, s. 52

                    Bu tür rivayetler genelde Peygamberin zevcesi Aişe’den naklolunmuştur. Ve bunların sayısı da oldukça fazladır. Ehli Sünnetin muteber kaynaklarda Ebu Hureyreden de bu tür rivayetler naklolunmuştur.

                    Ehli Sünnetin sahih kaynaklarında naklolunan bu rivayetlerden anlaşıldığına göre,
                    Peygamberin Ebu Süfyana, Muaviye’ye ve diğerlerine yaptığı lanet, onların Allah’a yaklaşmasına, temizlenmesine, günahlarının keffaresi olmasına sebep olacaktır. İşte bu sebepten dolayı açıkça görülüyor ki, bu tür rivayetlerin faydası ilk aşamada, kimlerin yararınadır. Bizce, bu tür uydurma rivayetler, ilk aşamada, sonradan yıllarca müslümanlara hakimlik yapıp da, Müslümanların canlarını, mallarını, dinlerini ellerinde bulunduranların ekmeğine yağ sürmüştür. Bu tür rivayetler ile artık, Peygamberin hadisleri hakikatleri gösterebilir mi? Bu rivayetlerle O Hazretin şahsiyeti ve makamı hangi konuma düşer?

                    Öncelikle şunu söyleyelim ki, lanet ve kötü söz rivayetleri genelde Aişeden naklolunmuştur. Bir yerde, Peygamber Medineye gelen ve kendisinden bir şeyler talep edenleri lanetliyor, bir yerde Aişenin kendisine nifrin ediyor..

                    İkinci bir mesele ise, O Hazret her defasında şöyle buyuruyordu;
                    “Ya Rabbi bu lanetleri onlara rahmet ve mağfiret vesilesi kıl.”

                    Şimdi bu tür rivayetleri inceleyelim: Ehli Sünnetin sahih kaynaklarında Peygamber (s.a.a)’in şöyle buyurduğu naklolunmuştur; “Müslüman a küfür etmek günahtır ve ona karşı savaş küfürdür.” Sahih-i Buhari, Kitab-ul iman, bab, 36 ve Kitab-ul Adab, bab. 44, ve Kitab-ul fiten, bab. 8, Sahih-i Müslim, Kitab-ul iman, c. 1, s. 57, h. 116, Sünen-i Tirmizi, Kitab-ul Birr, bab. 51

                    Başka bir rivayette şöyle buyurmuştur; “Mümine lanet eden onu öldürmüş gibidir. Bir mümine kafirlik nispeti veren onu öldürmüş gibidir. ” Sahih-i Buhari, c. 8, s. 18

                    Ebu Davud şöyle naklediyor; Peygamber (s.a.a)’in sahabelerinden bir tanesi şiddetli bir rüzgara yakalanmıştı. Rüzgar onun abasını sırtından alıyordu. Bunun için o rüzgarı lanetledi.

                    Peygamber (s.a.a) ona şöyle buyurdu;
                    “Rüzgarı lanetleme. O Allah’ın memurlarından birisidir. Bir şey lanete layık değilse o lanet onu lanetleyene döner. Sünen-i Ebi Davud, c.4, s. 278, h. 4908, Kenz-ul Ummal, c. 2, s. 122

                    Peygamber (s.a.a)’in sahabesi Ebu Derda O Hazretten şöyle naklediyor; “Lanet eğer lanet olunana layık değilse, o lanet, lanet edene döner.” Sünen-i Ebi Davud, c. 4, s. 277, h. 3905

                    Ebu Derda Peygamber (s.a.a) den şöyle naklediyor; Yersiz yere birisini lanetleyenler, şefaat etmeyeceklerdir ve halka şahit te olmayacaklardır. Sünen-i Ebi Davud, c. 4, s. 278, h. 4907

                    İbni Mesud ve Abdullah b. Amir’in naklettiklerine göre O Hazret şöyle buyurmuştur; “Mümine lanet etmek onu öldürmek gibidir.” Kenz-ul Ummal, c. 2, s. 125

                    Aişe şöyle rivayet ediyor; “Peygamber ile beraberdik. Kervanda benim yanımda olan deveyi ben lanetledim. O Hazret şöyle buyurdu; “Lanete maruz kalan (Lanetlenen) bir şey bizim yanımızda olmamalıdır. Onu salıveriniz ve kervandan çıkarınız gitsin.” Müsned-i Ahmed c. 6, s. 72 ve 257

                    Hemumi şöyle diyor; Ben bir deveye biniyordum ve onu lanetledim. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular; “Senki deveye lanet ettin artık ona binme.” Müsned-i Ahmed, c. 6, s. 137, Sünen-i Daremi, c. 2, s. 288

                    Daha bir çoklarını nakletmediğimiz bu tür hadisleri dikkate alarak, İslam Peygamberinin yersiz yere bu kadar Müslüman ve Mümine lanet etmesi nasıl düşünülebilir?

                    Ehli Sünnetin çok muteber olan tarih ve hadis kitaplarında Aişenin şöyle dediği naklolunmuştur; “Peygamber bir Müslüman a lanet etmedi.” Müsned-i Ahmed c. 6, s. 22, 114, 116, 182, 223, 229 ve 232, Tabakat-ul Kübra, c. 1, s. 91, Sahih-i Buhari, c. 4, s. 189 Sahih-i Müslim, c. 7, s. 80

                    Acaba bu çelişki neyi gösteriyor.? Onca rivayette Peygamberin Müslümanlara lanet ettiğini söyleyen Aişe başka bir yerde O Hazretin bir Müslüman’a bile lanet etmediğini söylüyor. Acaba bu çelişki Aişenin unutkanlığını mı gösterir yoksa laneti gösteren bu rivayetler ona yalan yere nisbet mi verilmiştir? Başka bir rivayette Aişe şöyle diyor; “Ben Peygamberin bir kenizini, eşini, veya hizmetçisini, vurduğuna asla görmedim. Aslında o Allah yolunda yapılan savaş ve cihatların dışında hiç kimseyi vurmuyordu..” Sünen-i Ebi Davud, c. 4, s. 250, Muvatta, c. 2, s. 902

                    Aişe yine şöyle diyor; Peygamber (s.a.a) asla küfretmiyor, sokakta ve pazarda kalabalık yapmıyordu. Kötülüğe kötülükle cevap vermiyor aksine bağışlıyor ve göz yumuyordu.
                    Müsned-i Ahmed, c. 6, s. 174

                    Bu tür rivayetler Aişeden naklolunup da baki kalan rivayetlerdir.

                    Kur’anı Kerim yüce İslam Peygamberinin makamı ve şahsiyeti hakkında şöyle buyuruyor;
                    “Andolsun, size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. Çünkü o size çok düşkün, Müminlere karşı çok şefkatli (ve) merhametlidir.” Tevbe suresi, 128

                    Başka bir ayette şöyle buyuruyor; “Nun Kalem ve yazdıklarına andolsun ki, (Resulüm) sen Rabbinin nimetleri sayesinde macnun değilsin. Hiç şüphesiz senin için bitip tükenmeyen bir mükafat vardır. Ve sen elbette yüce bir ahlaka sahipsin.” Kalem suresi, 1-4

                    Görüldüğü gibi, Allah Peygamberi hakkında ne diyor ve onu nasıl vasfediyor. Ama Ehli Sünnetin muteber kaynaklarındaki bir takım rivayetler O Hazretin işlerinin ve sözlerinin heva ve hevesten kaynaklandığını ispat etmeğe çalışıyor. Ayrıca bu rivayetlerle, bazıları O Hazretin sözlerinin çoğusunun birilerine olan sevgisinden veya nefretinden dolayı olup da hakikatten uzak olduğunda ısrar ediyorlar.

                    Kur’an yine şöyle buyuruyor;
                    “Battığı zaman andolsun yıldıza ki, arkadaşınız (Muhammed) sapmadı ve batıla inanmadı. O heva ve hevesinden de konuşmaz. Onun konuşması kendisine vahy edilenden başkası değildir.” Necm suresi, 1-5

                    Bu ayete göre, Peygamberin her türlü sözde heva ve hevesine uyarak konuşması mümkün değildir.

                    Yorum


                      #25
                      Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

                      BU RİVAYETLERİN YAYGINLAŞMASININ SEBEBİ:

                      Geçen bölümde naklolunan rivayetlerin birinci bölümünün Kur-an ve diğer sahih rivayetlere göre düzmece olduğu açıkça görülmektedir. Sormak lazım, acaba bu tür hadisler neden ortaya çıktı? Neden bu tür asılsız ve yersiz nisbetler Peygambere verildi?

                      Bu tür hadisleri uyduranlar O Hazretin tanımlarını, tastiklerini, takziblerini ve genel olarak sözlerini itibarsız ve değersiz etmek istiyorlardı. Bu esasa göre netice şu olacaktı:
                      Eğer Peygamber Salmanı övmüşse, veya Ammar hakkında “Ammar hak iledir ve haktan ayrılmaz” veya Ebuzer hakkında “Gökyüzünün gölgelendirdiklerinden Ebuzerden daha doğrusu yoktur.” Şeklinde buyurmuşsa, artık bu tür sözlerin hiçbir değeri olmayacak ve itibardan düşecekti.

                      Dolayısıyla Peygamberin önceden lanetlediklerinden bazılarının sonradan hükümet makamına gelerek bu tür rivayetleri uydurmalarının sebepleri açıkça görülmektedir.

                      Oysa Allah Resulünün bazılarını methetmesi ve bazılarını da lanetlemesi, mezkur kişilerin açık kimliğini ortaya atmaktadır. Gerçekte bu rivayetler, İslam tarihindeki kişileri tanımak için Peygamber tarafından verilen açık adreslerdir.

                      Yorum


                        #26
                        Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

                        2-ACABA PEYGAMBER (S.A.A) KUR’ANI UNUTUR MU?

                        Peygamber (s.a.a)’in yüce şahsiyet ve makamını aşağı düşürmek için uydurulan bir çok rivayetlerden ikincisi de O Hazretin unutkanlığını ve hatta kendisine nazil olan Kur’anı bile unuttuğunu gösteren rivayetlerdir.

                        Buhari, Müslim ve Ehli Sünnetin diğer muteber hadisçileri Aişe ve Ebu Hureyreden şöyle rivayet etmişlerdir;
                        Bir gün Peygamber Camide oturmuştu. Kur’an okuyan bir Müslüman’ın sesini duydu. Şöyle buyurdu; Allah rahmet etsin, bu Kur’an okuyan kişi benim tamamen unuttuğum ayetleri bana hatırlattı. Ben Kur’anın falan suresinden onları düşürüyordum.” Sahih-i Buhari, Kitab-u fezail-ul Kur’an, bab. 33, c.6, s. 193, Sahih-i Müslim, c. 2, s. 190, Müsned-i Ahmed, c. 6, s. 62 Bu rivayette Aişeden şöyle naklolunmuştur; “Şimdi Allah’ın Kur’anda ne buyurduğuna bir bakalım; “Sana Kur’anı okutacağız. Sen onu hiç unutmayacaksın.” A’la suresi, 6

                        Tefsirciler bu ayette şöyle demişlerdir; Peygamber bu ayetler nazil olmadan önce, kendisine nazil olan ayetleri tekrar ediyor ve ayetler bitmeden önce onların kıraatine başlıyordu. Ama bu ayetin nazil olmasıyla artık böyle bir tekrara gerek kalmadı. Mecme-ul Beyan, c. 10, s. 475, El-Keşşaf, c. 4, s. 589

                        işte bunun için başka bir ayette O Hazretin şöyle bir emir verilmiştir, “(Resulüm) onu (Vahyi) çarçabuk almak için dilini kımıldatma. Şüphe etme ki, onu toplamak ve onu okutmak bize aittir. O halde biz onu okuduğumuz zaman, sen onun okunuşunu takip et. Sonra şüphen olmasın ki, onu açıklamakta bize aittir.” Kıyamet suresi, 16-19

                        “Sana, onun vahyi tamamlanmadan önce Kur’anı (okumakta) acele etme.” Taha suresi, 114

                        Muteber rivayetler mezkur hadisleri tamamen reddetmektedirler.

                        Ehli Sünnetin sahih kaynaklarında şöyle naklolunmuştur; Peygamber (s.a.a) her yıl Kur’anı Cebraile bir defa okuyordu ama vefat edeceği yıl bu amel iki defa tekrarlanmıştır.
                        Sahih-i Buhari, c. 3, s. 153, Sünen-i İbni Mace, c. 1, s. 652

                        Yani Peygamber Kur’anın tamamını başından sonuna kadar okuyordu ve Cebrailde dinliyordu. İslam ve Kur’anın beyancısı olan Allah Resulü hakkında bu tür yersiz nisbetleri kabul etmek doğru değildir. Zira bunlar birilerinin siyasetine fayda sağlasın diye uydurulan düzmecelerdir.

                        Yorum


                          #27
                          Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu



                          Allah nasip ederse devam edecek. Ama inşaallah sıkıcı olmuyordur.

                          Yorum


                            #28
                            Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

                            HADİSİN YAZILMASINI YASAKLAYAN RİVÂYETLER

                            Hadîs yazılmalı mı yazılmamalı mı? şeklinde bir münâkaşa hem Sahâbe hem de Tâbiîn arasında görülmüştür. Bazıları yazılmasını müdâfaa ederken bazıları da aksini söylemişlerdir. Bu sebeple konuya temas eden kitaplarda umumiyetle bu münâkaşaya yer verilir.

                            Hemen belirtelim ki söz konusu münâkaşa, kaynağını, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e nisbet edilen rivâyetlerden alır. Zira bizzat hadîslerde lehte ve aleyhte deliller mevcuttur:
                            Ebu Sa'îdu'l-Hudrî, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in şöyle söylediğini rivâyet etmiştir: "Benden (Kur'ân dışında) bir şey yazmayın. Kim benden, Kur'ân'dan başka bir şey yazdı ise onu imha etsin. Benden (şifâhî) rivâyette bulunun, bunda bir mahzur yok. Ancak, kim bilerek bana yalan nisbet eder (ve söylemediğim şeyi söyletirse) ateşteki yerini hazırlasın".

                            Zeyd İbnu Sâbit de: "Kur'ân ve teşehhüdden başka bir şey yazmadık" demiştir.
                            Yasaklama üzerine Hz. Ömer, Muaz İbn Cebel, İbnu Abbâs, Abdullah İbnu Ömer, Ebû Mûsa, Ebu Hüreyre gibi başka sahâbelerden de (radıyallahu anhüm ecmain) rivâyetler gelmiştir.

                            HADÎS YAZMA YASAĞININ MAHİYETİ:

                            İslâm âlimleri, hadîslerin yazılmasını yasaklayan ve tecvîz eden rivâyetleri değerlendirerek şu durumları tesbit ederler:

                            1- Yasak ilk yıllara aittir. İlk yıllarda henüz Kur'ân ve hadîsleri tefrik edecek derecede dinî kültür seviyesi gelişmemişti. Üstelik okuma-yazma bilenler sayıca azdı. Bunların hadîs yazmaya da tevessül etmeleri, hem Kur'ân'a gösterilmesi gereken alâkayı azaltacak hem de bir kısım iltibaslara yol açabilecekti. Halbuki asıl olan, Kur'ân'ın muhâfazası ve neşri idi. Onu her çeşit şüphe tevlid edecek durumlardan, iltibaslardan uzak tutmak gerekiyordu. Binâenaleyh müslümanlar, Kur'ân'a olan mârifet ve âşinalıklarını artırdıkça, okuma-yazma bilenlerin sayısı arttıkça bu yasak kaldırılmış, ruhsat gelmiştir.

                            Bu nokta-i nazardan, yasakla ilgili rivâyetlerin kâhir ekseriyetle, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in "Vahiy kâtipleri" meyânında zikri geçen sahâbelerden gelmiş olması mânidârdır.

                            2- Yasak, hâfızası kuvvetli olanlara hastır. Maksat da, onların yazıya güvenerek, hadîsleri hıfza alma işini ihmal etmelerini önlemektir. Hâfızası zayıf olanlar yazma hususunda izin istediler ve kendilerine izin verildi.

                            3- Hadîsin yazılmasındaki yasak, Kur'ân'ın yazıldığı sayfâlarla ilgilidir. Yani aynı sayfaya hem Kur'ân ve hem de hadîs yazılması yasaktır. Ayrı ayrı sayfalara yazılması yasaklanmamıştır.

                            Nitekim fiilî durum kesinlikle şunu göstermektedir: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) Kur'ân gibi, hadîslerin de yazılmasını bir prensip haline getirerek, yaygın bir tatbikat şekline sokmamıştır. İsteyen yazmakta, isteyen ezberlemektedir. Bütün sahâbiler (radıyallahu anhüm) şu husûsu bilmekte müşterektirler: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in sözleri ve fiilleri kendileri için hüccettir, delîldir. Bizzat Kur'ân, sünnet ve hadîslerin ehemmiyetinden bahsetmektedir. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'de hadîslerine ehemmiyet verilmesi, neşredilmesi, her çeşit yalan ve tahrifattan korunması için sık sık dikkatleri çekmiştir. Nitekim mütevâtir hadîsler arasında en çok tarîkle geleni: "Bana yalan nisbet eden cehennemdeki yerini hazırlasın" hadîsidir.

                            Bu bilgilerde müşterek olan Ashâb (radıyallahu anhüm), fıtrî meyline, ferdi zevk ve kapasitesine uygun şekilde Sünnet karşısında farklı tavırlar göstermiştir: Kimisi ezberlemiştir. Kimisi hem yazmış, hem ezberlemiştir. Kimisi yazmıştır. Kimisi hadîs öğrenmek için "karın tokluğuna" sağlığında Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in, vefatından sonra da hadis bilen Ashâb'ın peşini bırakmamış ve bildiğini de başkasına anlatmak için ders halkaları kurup talebeler yetiştirmiştir. Kimisi normal hayatını sürdürmüş, sorulunca veya münasebet düşünce hadîs rivâyet etmiştir. Kimisi de rivâyeti sıhhatli yapamama endişesiyle fazla hadîs rivâyet etmekten şuurla kaçınmıştır.

                            İnsanlar her devirde böyle değil mi? Herkes âlim ruhlu, herkes sofu tabiatlı, herkes münzevîmeşreb, herkes yazmaktan veya ezberlemekten zevk alır durumda olur mu?

                            Şu halde, hadîsin yazılmasıyla ilgili olarak gelen farklı rivâyetleri, biraz da insan fıtratının bu tabiî yapı ve seyri ile açıklamak gerekiyor.

                            Hadîslerin yazılması husûsunda Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın herkese şâmil sıkı ve sistemli bir emri olmayınca, ilme meyil ve hevesi olanlar tabiî bir şekilde bu işi yapmışlar, zaman zaman tereddüt ve problemler çıktıkça da Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e mürâcaat etmişlerdir. Bu çeşit, husûsî heves sâhipleri her defasında, yazma husûsunda ruhsat ve izin almışlardır. Aksini ifâde eden rivâyet mevcut değildir.

                            Yorum


                              #29
                              Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

                              [quote author=ankebut link=topic=564.msg4664#msg4664 date=1234090420]
                              Ebu Sa'îdu'l-Hudrî, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in şöyle söylediğini rivâyet etmiştir: "Benden (Kur'ân dışında) bir şey yazmayın. Kim benden, Kur'ân'dan başka bir şey yazdı ise onu imha etsin. Benden (şifâhî) rivâyette bulunun, bunda bir mahzur yok. Ancak, kim bilerek bana yalan nisbet eder (ve söylemediğim şeyi söyletirse) ateşteki yerini hazırlasın".[/quote]

                              Değerli kardeşim Ankebut! Sahabeler ve Tabiinler döneminde bu konuda leyhde ve aleyhde bir çok sözün ortalarda dolaştığını sizde beyan etmişsiniz. Anlaşılan o ki ortada bir yalan var. Ya Yasaklamaya dair rivayetler yalandır yada yazılmasına dair rivayetler yalandır. Dolayısı ile yukarıda buna dair, yani hangisinin yalan hangisinin doğru olduğuna dair Ehl-i Sünnet kaynakları ışığında onlarca açıklama mevcuttur. Benim temennim forum adabından olan öncelikle yazılanları okusanız daha sonra kopyalamada bulunsanız yada yazı assanız.

                              Yukarıda beyan ettiğiniz birinci hadisin kaynağı şudur: Müsned-i Ahmed, c. 3, s. 12,21,39, Sünen-i Daremi, c. 1, s. 119

                              Bu hadislerdeki en mühim noksanlık ve bunlara yapılan en önemli itiraz bu hadislerin karşısında, daha öncede belirttiğimiz gibi hadislerin yazılmasının caiz olduğuna dair naklolunan rivayetlerdir. Bu çelişkiden kurtulmak için bazı Ehli Sünnet alimleri şöyle demişlerdir; Hadis yazılmasını caiz gösteren rivayetleri hadis yazılmasını yasaklayan rivayetler için nasih (iptal edici) olarak kabullenmişlerdir. Hadislerin yazılmasının yasaklanması Kur’an ile hadisin karışmasının tehlikesinin olduğu zamanlardaydı. Veya hadisi derk edemeyecek veya koruyamayacak insanlar içindi. Ama sahabe Kur’an ile derin ve geniş bir şekilde tanıştıktan sonra Peygamber (s.a.a) hadis yazılmasını caizleştirdi. Bühus-un fi Tarih-i Sünnet-il Müşerrefe, s. 228

                              Bu açıklama doğru bir açıklama değildir. Zira hadislerin yazılmasını caiz gösteren hadisler sened yönünden sahih olup mütevatir derecesinde olan hadislerdir. Dolayısıyla hadislerin yazılmasının yasağına dair naklolunan rivayetler hadislerin yazılmasının caizliğini gösteren sahih rivayetlerle asla çelişmez.

                              Peygamber (s.a.a) tarafından hadislerin yazılması men olunduğu taktirde, peki öyleyse neden bir asır bu yasağa riayet edildi de, bir asır sonra bu yasak göz önüne alınmadı ve hadis yazılmaya başlandı?

                              Tarih-i gerçeklerden anlaşıldığına göre, Ebubekir ve Ömer Resulü Ekrem (s.a.a)’in vefatından sonra hadis yazmak istiyorlardı. Ama ne hikmetse birden bire bu kararlarından vazgeçmişlerdir. Eğer, gerçekten hadis yazılmasının yasağına dair hadisler naklolunmuştu. İse, öyleyse onlar neden önce hadis yazmak istiyorlardı. Ve neden bu kararlarından vazgeçmelerinin sebebini Peygamberin nehyine dayandırmıyorlardı da aksine başka gerekçe ve sebepler ortaya atıyorlardı. Bunların tamamı şunu gösteriyor ki, Peygamberden hadis yazılmasının yasağına dair böyle rivayetlerin südur etmediğidir.

                              Yorum


                                #30
                                Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

                                [quote author=ankebut link=topic=564.msg4664#msg4664 date=1234090420]
                                Zeyd İbnu Sâbit de: "Kur'ân ve teşehhüdden başka bir şey yazmadık" demiştir.
                                Yasaklama üzerine Hz. Ömer, Muaz İbn Cebel, İbnu Abbâs, Abdullah İbnu Ömer, Ebû Mûsa, Ebu Hüreyre gibi başka sahâbelerden de (radıyallahu anhüm ecmain) rivâyetler gelmiştir. [/quote]


                                Yasaklama üzerine bazı isimlerden rivayetler nakledildiğini beyan etmişsiniz. Madem yasaklamaya dair bu isimlerden rivayetler beyan edilmişse, Ebu Hureyrenin 5500 Küsur hadisine ne diyeceksiniz? Abdullah bin Ömerin 2000 Küsur hadisine ne diyeceksiniz? Hem Hadis yasak diyecekler hemde nakledecekler veya yazacaklar. Bu çelişki değil mi?

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X