Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

    İslam Tarihinde İslam Halifelerinin özellikle ilk Dört Halifenin Hadislere karşı tutumu nasıldı?

    #2
    Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

    Halifeler zamaninda Hadis uydurana " Zindik " denirdi..
    Günümüzde " Bu hadis uydurmadir " diyene zindik deniyor..

    Aradaki fark budur..
    Hayat da en Hakiki Mürsit ilimdir ( Hz. Ali )

    Yorum


      #3
      Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

      HADİS FACİASI VE HADİS GERÇEĞİ:

      İslam Peygamberi Hz. Resulü Ekrem (s.a.a) efendimizin vefatından sonra bir takım ilahi değerlerin unutulmasına, tahrif olunmasına, dolayısıyla Müslümanların parçalanmasına, bazı Müslümanların sünnetsiz bir Kur-an düşünerek din içinde dinsizlik yaparak yaşamalarına ve dinin ilahi iradenin dışında farklı bir şekilde anlaşılmasına sebep olan başlıca üç şey vardır.

      1- Peygamberin hadislerinin yazılma ve yayılmasının yasaklanması.

      2- Kur-an ve İslam’ın beyancısı, açıklayıcısı ünvanında olan İslam Peygamberinin şahsiyetinin kırılması.

      3- İslam’ın çeşitli alanlarında düzmece hadislerin uydurulması.


      Cevaba Allah'ın izni ile bir fırtına ve sel baskını gibi gelip de İslamı toplumları günümüzdeki hale getiren bu üç zahire açıklık getirerek başlayalım.

      Yorum


        #4
        Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

        PEYGAMBER VE SÜNNET’İN YAYILMASI:

        Allah’u Teala İslam’ın bütün ahlaki, itikad, ahkam.. ve diğer değerlerini ve ölçülerini iki bölümde insanlığa ulaştırmıştır. Bu iki bölümden bir tanesi Kur-anı Kerimdir ve diğeri ise Resulü Ekrem (s.a.a) efendimiz’in sünnetidir.

        Kur-anı Kerimde İslam’ın hükümlerinin, mesele ve konularının mihenk ve temel taşları belirtilmiştir.
        Eğer bir Müslüman sadece ve sadece Kur-anı Kerime iktifa ederse Allah’ın istediği gibi bir Müslüman olamaz. Şöyle ki, sünnetsiz olarak Kur-anı Kerimi kabul eden ve sadece Kur-an’a iktifa eden bir insan namaz kılamaz, oruç tutamaz, hacca giderek haccın tüm amellerini yapamaz... Bu hükümlerin tamamının aslı Kur-an’ı Kerimde zikrolunmuştur ama bunların şerhi tefsiri, izahı, Allah Resulünün ve İslam’ın gerçek tebliğcilerinin sorumluluğuna bırakılmıştır. İşte bunlara binaen, İslam dini Kur-an’da, Peygamber (s.a.a) ve vasilerinin beyanlarında toplanmış ve açıklanmıştır.

        Ama ne yazık ki, İslam Peygamberinden sonra bazıları İslam’ı tahrif etmek için bir takım vesilelere sarıldılar. Acaba bu vesileler nelerden ibarettir? Konumuzda bunların tamamına aydınlık getirilecektir. Bu gerçekleri öğrenmek için Allah Resulünün asrına ve sözlerine başvurmamız gerekecektir.

        Hz. Resulü ekrem (s.a.a) efendimiz şöyle buyuruyor; “Allah benim sözümü dinleyeni, kalben kabul edeni ve onu duymayanlara duyuranı ve ulaştıranı hoşnut etsin.” Sünen-i Ebi Davud, c. 3, s. 322, h. 3660, Sünen-i İbni Mace, c. 1, s. 84-86, h. 230,231,232,236, Sünen-i Daremi, c.1, s. 57, Müsnedi Ahmed, c. 3, s. 225, Sünen-i Tirmizi, c. 5, s. 33,34

        Yine O Hazret şöyle buyuruyor; “Hazırda olup da benim sözümü işitenler hazırda olmayanlara ulaştırsınlar. Zira sözümü işitenin kendisinden daha iyi derk edecek birisine ulaştırması mümkündür.” Sahih-i Buhari, c. 1, s. 24, Sünen-i İbni Mace, c. 1, s. 85, h. 233

        Bir başka hadis de şöyle buyuruyor; “Benim bir hadisimi ümmetime ulaştırarak bir sünnetin canlanmasına veya bir bid’atın yok olmasına sebep olanın mükafatı cennettir.” Bihar-ul Envar, c. 2, s. 152, h. 43

        Başka bir hadis de şöyle buyuruyor; “Bir insan iki hadis öğrenirde onlardan yararlanırsa veya onları başkalarına öğretirse ve onlarda ondan yararlanırsa, onun için altmış yıllık ibadetten hayırlıdır.”Bihar-ul Envar, c. 2, s. 152

        Hz. Ali (a.s) Resulü Ekrem (s.a.a)’den şöyle naklediyor; Ya Rabbi benim halifelerime rahmet et. Ya Rabbi halifelerime rahmet et. Ya Rabbi halifelerime rahmet et. Ey Allah’ın Resulü senin halifelerin kimlerdir? Diye sorulduğunda, şöyle buyurdular; “Halifelerim, benden sonra gelip de hadislerimi ve sünnetimi nakledenlerdir.” Mean-il Ahbar, s. 375, Cami-u Beyan-ul ilm, c. 1, s. 55

        Nakledilen hadisler. Allah Resulünün sahabeleri ve Müslümanları hadis nakletmeye yönlendirdiğini ve teşvik ettiğini göstermektedir.

        Bu hadislerin yanı sıra bazı hadislerde Peygamber (s.a.a)’in hadislerini yazmaya dair emir buyurduğu naklolunmuştur. O hadislerden birkaç tanesi şunlardan ibarettir; “İlmi bağlayınız. Onu ne ile bağlıyalım diye sorulduğunda, yazarak diye cevap buyurmuştur.

        Ehli Sünnetin Sahih-i Buhari, Sünen-i Tirmizi gibi muteber kitaplarında Ebu Şat adında Yemenl’i bir şahısın Peygamber (s.a.a) ile bir sohbeti naklolunmuştur. Bu şahıs kendi topraklarından Resulü Ekrem (s.a.a) efendimiz bir konuşma yaptılar. Ebu Şat Peygamberin sohpetini dinledikten sonra, Ey Allah’ın Resulü bu sözleri bana yazınız dedi. O Hazret şöyle emir buyurdular; “Benim sözlerimi Ebu Şat için yazınız.” Sahih-i Buhari, Kitab-ul İlm, bab-u Kitabet-ul İlm, c. 1, s. 34, Sünen-i Tirmizi, c. 5, s. 39, h. 2667, Üsd-ul Ğabe, c. 6, s. 162

        İşte bu rivayette açıkça o Hazretin hadisinin yazılmasına dair emir verdiği görülmektedir. Başka bir rivayette, Abdullah b. Amr As şöyle diyor; “Ben Allah Resulüne şöyle dedim; Sizden duyduğum her şeyi yazayım mı? Evet diye buyurdular. Dedim ki, hem gazap ve hem de rıza halinizde mi? Evet diye buyurdular ve şöyle eklediler; “Çünkü ben hem öfke halinde ve hemde hoşnutluk halinde haktan başka bir şey söylemem.” Bihar-ul Envar, c. 2, s. 147, Müsned-i Ahmed, c. 2, s. 162 Sünen-i Daremi, c. 1, s. 125

        Başka bir hadis de Resulü Ekrem (s.a.a) efendimiz şöyle buyuruyor; “Ümmetimden kırk hadis ezberleyeni, Allahu Teala kıyamet günü alim ve fakih olarak haşreder ve ona azap etmez.” Bihar-ul Envar, c. 2, s. 153, Kenz-ul Ummal, c. 10, s. 224

        Yorum


          #5
          Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

          SÜNNET KUR-AN İLE BERABER VE İÇ İÇEDİR:

          Konunun bu bölümünde sünnetin Kur-an’dan ayrı olmadığına, Kur-an ile beraber ve iç içe olduğuna dair bazı hadisleri inceleyeceğiz.

          1- Peygamber (s.a.a) efendimizin sahabelerinden olan Mikdam b. Madi kerb, Resulü Ekrem (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu naklediyor; Doğrusu Allah bana Kur-an ve beraberinde onun gibi bir çok gerçekleri verdi. Sünen-i Ebi Davud, c. 2, s. 255, Sünen-i Tirmizi, c. 10, s. 132, Sünen-i İbni Mace, c. 1, s. 6, Sünen-i Daremi, c. 1, s. 144, Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 132

          Bu hadisin izah ve açıklaması şöyledir;

          Peygambere nazil olan vahiy iki kısımdır. Vahyin birinci kısmında, hem lafz (kelime) ve hem de mana Allah’tandır. Bu tür vahiyde sadece Kur-an-ı Kerimdir. Ama vahyin ikinci kısmında mana Allah’tandır ve lafz (kelime) Resulü Ekrem’dendir. Bu bölümde bütün mefhum ve manalar Allah tarafından Resulü Ekrem efendimizin kalbine nazil oluyor ve daha sonra o Hazretin kendi üslup ve kavramına göre kelimelerde şekil olarak hadis ünvanında naklolunuyordu.

          Peygamber (s.a.a) efendimiz daha sonra yukarıda ki hadisin devamında şöyle buyurmuştur;
          Bilin ki, çok kısa bir zaman sonra midesi dolu birisi gelecek, makamına sırtını vererek şöyle diyecektir; Kur-an’a sarılınız, onda bulduğunuz helalları helal ve onda bulduğunuz haramları da haram biliniz. Tirmizinin nüshasına göre, daha sonra şöyle buyurmuştur; Peygamberin haram ettikleri Allah’ın haram ettikleri gibidir.

          2- Resulü ekrem (s.a.a) efendimiz sahabesine hitaben şöyle buyurmuştur; “Çok kısa bir zaman sonra sizden birisi beni yalanlayacaktır. O Kendi makamına sırtını yasladığı bir zamanda benim hadisimi ona naklettiklerinde şöyle diyecektir; Biz ve sizin aranızda Allah’ın kitabı vardır. Onda haram olanları haram olarak görüyor ve helal olanları da helal biliyoruz! Şunu iyi biliniz ki, Peygamberin haram ettikleri Allah’ın haram ettikleri gibidir.” Bu hadis Müsned-i Ahmed de naklolunmuştur.

          3- Ubeydullah b. Ebi Rafi babası Ebu Rafi’den Resulü Ekrem (s.a.a)’in sahabesine şöyle hitap ettiğini nakletmiştir; Sakın ola ki, sizin aranızda, kendi makamına yaslandığı bir zaman, benim emrim ve nehyimin getirildiği bir anda şu sözü söyleyen birisi olmasın; Hayır ben bunu bilmiyorum (kabul etmiyorum) Ben Kur-an’da bulduğum hükme amel ederim. Sünen-i Ebi Davud, Kitab-us Sünnet, c. 2, s. 256, Sünen-i Tirmizi, Kitab-ul İlm, c. 5, s. 35, h. 2663

          Veya “Ben bunu Allah’ın kitabında görmedim. Müsned-i Ahmed, c. 6, s. 8

          Ne yazık ki, günümüzde de isimlerini ümmeti Muhammed bırakıp da, kendilerini İslam ehli gören bir grup da aynı şeyleri söylemekte ve sünnetsiz, hadissiz bir İslam’ın olabileceğini tasavvur etmektedirler. Acaba Resulü Ekrem (s.a.a)’in itiraz içeren bir şekilde konuşması bu tür safsata sözlerin sahiplerinin geriye adım atmaları için yeterli değil midir.?

          4- Hayber savaşında Resulü Ekrem (s.a.a) efendimiz Abdurrahman b. Avf’a, atına binerek şöyle seslenmesini buyurdular; Cennet Müminden başkasına layık değildir. Herkes namaz için bir araya toplansın, bu feryadın arkasından, Müslümanlar bir araya toplandılar. Resulü Ekrem (s.a.a) namaz kıldıktan sonra minbere çıkarak şöyle bir konuşma yapmışlardır; “Acaba sizden birisi kendi makamına sırtını vererek, Kur-an’da olmayanların dışında Allah’ın size bir şeyi haram etmediğini mi düşünüyor. O, sadece Kur’anda olanın haram olduğunu ve bunun dışında haramın olmadığını zannediyor. Bunu iyi biliniz, Allah’a yemin olsun ki, ben sizlere nasihat ettim, emir ettim ve nehyettim. Benim farz veya haramlılığına dair söylediklerim Kur’anda olanlar gibidir. Allah sizlerin izin almadan kitap ehlinin evlerine gitmenize ruhsat vermemiştir.” Sünen-i Ebi Davud, c. 3, s. 170, h. 3050

          5- Resulü Ekrem (s.a.a) şöyle buyurmuştur; “Sizden, benim hadisimi duyduğu zaman, makamına yaslanarak, bana Kur-an oku (Kur-andan getir) diyen birisini tanımış olmayayım.” Müsned-i Ahmed, c. 2, s. 367

          İslam Peygamberi hayatı döneminde hadisin önemini bu şekilde vurgulamasına onu Kur-an’dan ayrı düşünmenin zararlarını belirtmesine rağmen ama ne yazık ki, O, Hazretin ömrünün son dönemlerinde, Kur-an ile hadisi- sünneti ayrı düşünme ve birbirinden ayırma temeli atılmış ve Emeviler zamanında Ömer b. Abdul Azizin dönemine kadar bu şekilde devam etmiştir. Bu dönem içerisindeki, Şiarlar “Hadis söylemeyin, rivayet okumayın, yazmayın, Kur-an bize yeterlidir” şiarlarıydı.

          Yorum


            #6
            Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

            PEYGAMBER VE İMAMLARIN SÜNNETİNİN ÖNEMİ VE HÜCCETLİĞİ:

            Peygamber (s.a.a)’in sünneti tüm Müslümanların yanında önemli bir değer ve itibara sahiptir. Bunda hiçbir şüphe ve tereddüt yoktur. Müslümanların bu konudaki en önemli delilleri ve dayanıkları Kur’anı Kerimdir. Biz bu konuya binaen sadece dört ayete yer vereceğiz;

            1- “Peygamber size neyi verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının.” Haşr suresi, 7

            Bu ayet her ne kadar da ganimet ayetlerinin bölümünde yer almışsa da, bazı tefsirciler ayetin umum olduğunu, Peygamberin bütün emirler ve nehiylerini kapsadığını belirtmişlerdir. Et- Tibyan fi tefsir-il Kur’an, c. 9, s. 564, Tefsir-i Kebir, c. 29, s. 286

            Bu surette ayetin mefhumu şöyle olur; Peygamber size neyi emrettiyse onu yapınız ve sizi neden nehyettiyse ondan da vazgeçiniz.

            2- “İnsanlara kendilerine indirileni açıklaman için sana da bu Kur’anı indirdik.” Nahl suresi, 44

            Resulü Ekrem (s.a.a)’in vazifesi Kur’anın beyanı olduğu için, O Hazretin beyanının ve açıklamalarının muteber ve hüccet olması gerekir. Aksi taktirde bu beyan ve açıklamanın hiçbir faydası olmuş olmaz.

            3- “Andolsun ki, Resulullah’a, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için en mükemmel bir örnek vardır.” Ahzab suresi, 21

            Bu ayete göre, sözde ve amelde Allah Resulüne uymak Resulü Ekrem (s.a.a)’in risaletinin eseri ve ona olan imandır. Bu ayet bu manaya açıkça delalet etmektedir.

            4- “Battığı zaman, andolsun yıldıza ki, arkadaşınız (Muhammed) sapmadı ve batıla inanmadı. O arzularına göre de hevasından konuşmaz. (Onun konuşması kendisine) vahyedilenden başka bir şey değildir.” Necm suresi, 1-4

            Bu ayetin tefsirinde şöyle denilmiştir; Resulü Ekrem (s.a.a)’in Kur’an ünvanında veya Kur’an hakkında veyahutta insanların hidayet bulması için Allah’a davetinde söylemiş olduğu şeyler ilahi vahyden ibarettir. İşte bu sebepten dolayı mutlak bir manada O Hazrete uyulması gerekir.

            Bu konuda Müslümanlar ve mezhepler arasında ki, ihtilaflı meselelerden bir diğeri Ehlibeytin sünnetinin hüccetliğidir. Şia mezhebine mensup olanlar Resulü Ekrem (s.a.a)’in sünneti gibi Ehlibeytinde sünnetini kabul etmektedirler. Ama diğer mezhepler Ehlibeytin sünnetini kabul etmemektedirler. Konumuzun bu bölümünde Şiaların görüşünü doğrulayan, Kur’an ve sünnetten özet olarak birkaç delile yer vereceğiz.

            Birinci delil, Kur’anı Kerim: Bu konuya açık bir şekilde delalet eden ayetlerden bir tanesi tathir ayetidir. Bu konu “Tathir ayetinde Ehlibeyt kimlerdir” başlıklı bölümde genişçe anlatılmıştır.

            İkinci delil, rivayetlerdir: Bu konuya delalet eden rivayetlerden bir tanesi “Sakaleyn” hadisidir. Sakaleyn hadisi de ileriki bölümlerde ele alınacaktır. İkinci rivayet ise daha öncede ele aldığımız “Gemi” hadisidir.

            Yorum


              #7
              Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

              PEYGAMBER (S.A.A)’İN HADİSLERİNİN NAKLEDİLMESİNİN YASAKLANMASI:

              Yukarıda ki, konularda da görüldüğü gibi Peygamber (s.a.a)(in döneminde İslami teşkil eden iki önemli unsur vardı. (Kur’an ve sünnet) Resulü Ekrem (s.a.a) efendimiz hayatı döneminde sünnetinin yazılarak, nakledilerek gelecek nesillere miras olarak kalması için emirler veriyordu. Ama Peygamberin vefatından sonra neler oldu?

              Ehli Sünnetin büyük alimlerinden olan Zehebi şöyle diyor; Ebu bekir hükümete geldikten sonra, Müslümanları ve sahabeyi bir araya toplayarak şöyle dedi; Siz Peygamberden hadis naklediyorsunuz. Bu konu da kendi aranızda ihtilaflarınız vardır ve olacaktır da. Şüphesiz, sizden sonra halk büyük ihtilaflara düşecektirler. İşte bunun için Resulü Ekrem’den hiçbir şey nakletmeyiniz. Sizden soru sorduklarında şöyle söyleyiniz; “Biz ve sizin aranızda Kur’an vardır onun helalini helal ve haramını da haram biliniz!” Tezkiret-ul Hifaz, Zehebi, c. 1, s. 2-3

              Bu söz esrarengiz bir bahaneden ve batılı hak elbisesine büründürmekten başka bir şey değildir. Ebu bekirin bu sözüyle Peygamberin önceden vermiş olduğu haberler gayet açık bir şekilde görülmektedir.

              Sahabeden olan Kurzat b. Ka’b şöyle diyor; Ömer bizleri Irak amirliğine gönderdiği zaman, bir miktar bizimle beraber yürüdü ve şöyle dedi; Benim, neden sizleri uğurladığımı biliyor musunuz? Biz şöyle dedik; Bizlere ikram ve ihtiramda bulunman için bizleri uğurladınız. O ise şöyle dedi; Bunun yanısıra, başka düşüncemde vardı. Sizler öyle bir şehre gidiyorsunuz ki, halkının Kur’an sedasının ahengi bal arılarının sedasının ahengi gibi kulağa gelmektedir. Sakın ola ki, onları Peygamberin hadislerini naklederek bu işten alıkoymayasınız. Bunlara hadis söylemeyiniz. Ben bu işin sevabında sizlerle şerikim.

              Kurzat şöyle diyor; Halifenin bu sözünden sonra ben bir tane hadis bile nakletmedim. O tarihlerde Irak ehli Peygamberi görmeyip de yeni Müslüman olmuşlardı. Peygamberlerini görmeyen bu Müslümanların, O, Hazretin halini, durumunu, siresini, sözünü duymak ve bilmek istemeleri gayet doğaldır. İşte bu sebepten dolayı Kurzata “Bizlere hadis söyle” demeleri icab ediyordu. Bu şekilde de söylediklerinde Kurzat, “Ömer bizi nehyetmiştir, hadis nakledemeyiz” diye cevap veriyordu. Sünen-i Daremi, c. 1, s. 85, Sünen-i İbni Mace, c. 1, s. 12

              Hadisi saklamanın manasının açık bir şekilde görüldüğü, insanı hayrete düşüren ve şaşırtan başka bir rivayetti. Tarihçiler şöyle nakletmişlerdir; “Ömer vefat etmeden bir müddet önce dünyanın çeşitli bölgelerine insanlar gönderdi ve sahabeden birkaç kişiyi Medine de hazır etti. Bunlardan bazıları, Ebuzer, Abdullah b. Mesud, Abdullah b. Huzeyfe, Ebu Derda, Ukbe b. Amir ve diğerleriydi. Bunları bir araya topladıktan sonra şöyle dedi; Dünyaya yaydığınız bu hadisler nedir? Onlar, “Bizleri hadis nakletmekten nehy mi ediyorsun”? dediler. O şöyle dedi; hayır, sizleri nehy etmiyorum, ama burada benim yanımda Medine de kalınız. Allah’a yemin olsun ki, ben yaşadığım müddetçe benden uzaklaşmazsınız ve bu şehirden dışarı çıkmazsınız. Biz, sizin naklettiğiniz hadislerin hangisini kabul edeceğimizi ve hangisini reddedeceğimizi çok iyi biliyoruz. Ama diğer halk neyi kabul edeceklerini ve neyi kabul etmeyeceklerini bilmiyorlar.

              Peygamber (s.a.a)’in sahabesinden olan bu grup halifenin ölümüne kadar Medine’den ve onun etrafından ayrılamadılar ve daima göz altında tutulmaktaydılar. Kenz-ul Ummal, c. 5, s. 239, h. 4865, El- Müstedrek, c. 1, s. 110

              Diğer Müslümanların anlamadıkları veya anlayamayacakları ve hükümet tezgahının da bildiği ve tanıdığı, kabul olunacak ve kabul olunmayacak bu hadisler ne tür hadislerdi.?


              Dikkat edilecek olunursa, halife sahabeden olan bu grubu yalancılıkla suçlamıyor. Bu grup sahabenin arasında Ebuzer gibi sahabeler vardı ki, Allah Resulü onun hakkında şöyle buyurmuştur; “Gökyüzünün gölgelendirdiklerinden, Ebuzerden daha doğrusu yoktur.” Sünen-i Tirmizi, c. 5, s. 669, h. 3801, Sünen-i İbni Mace, c. 1, s. 55, h. 156, Müsned-i Ahmed, c. 2, s. 163 ve 175

              Yukarıdaki halifenin sözünde şu şekilde tahlil yapmak doğru olacaktır; Kabul olunmayan hadisler, o günün hükümetinin siyaseti ile uyum sağlamayan ve bağdaşmayan hadislerdi. İşte bu sebeplerden dolayı Peygamberin hadislerini nakleden insanlara hadis nakletme yasağı getiriliyor ve onlar göz altında tutuluyorlardı.

              Bir grup tarihçiler şöyle demişlerdir;
              ömer sahabeden üç kişiyi, İbni Mesudu, Ebu Derdayı ve Ebu Mesud Ensariyi Medine de hapsetti. Onların suçunu, çok hadis nakletme olarak duyurdu ve şöyle dedi; “Siz Peygamberden çok hadis naklediyorsunuz. Tezkiret-ul Hifaz, Zehebi, c. 1, s. 7, Şeref-u Ashab-ul Hadis, Hatib-i Bağdad-i, s. 87

              Bunlar sadece hadis yazılması veya nakledilmesine koyulan yasaklara yönelik zikrettiğimiz, birkaç örnektir. Ama mesele sadece bununla kalınmamış ve bundan öteye de gidilmiştir.

              Resulü Ekrem (s.a.a)’in zamanında, bazı sahabeler Peygamberden duydukları hadisleri unutmamak için yazıyorlardı. Bazı sahabelerin yanında otuz, bazılarının yanında elli bazılarının yanında yüz... hadis bulunmaktaydı. Bunlar bu hadisleri yazarak küçük bir risale haline getirmişlerdi. Bir gün halife minbere halkı yemine vererek bu hadisleri getirmelerini istedi. Halife kudret yönünden oteriter sahibiydi. Hiç kimse muhalefet etme gücüne sahip değildi. Bunun için halife emir verdi ve onlarda mecburen getirdiler, daha sonra onları yakmaları için emir verdi.
              Tabakat-ul Kübra, c. 5, s. 140

              Bu hal ve durum Osmanın zamanında da değişmedi. Osman minberde halka şöyle sesleniyordu; Ebubekir ve Ömerin zamanında söylenmeyen hadisleri nakletmeyiniz. Ömerin zamanında onun izni ile nakledilen hadisleri nakledebilirsiniz. Müsned-i Ahmed’de Müntehabu Kenz-ul Ummal, c. 4, s. 64

              Ömerde kendi zamanında “İbadet ve amel konularının dışında hadis nakletmeyiniz” diye emir veriyordu.

              Görüldüğü gibi hadislerin yazılması, yayılması ve nakledilmesinin yasağı Osmanın hilafeti döneminde de devam etmiştir. Hilafet tezgahı bu yasağı çok sıkı bir şekilde kontrol ediyordu.

              Muaviyenin döneminde de durum bu şekildeydi. Bu durumun yanısıra önceki durumdan daha da şiddetli olmuştur. O minberde şöyle diyordu;
              Ey millet Peygamberin hadislerini nakletmekten kaçınınız. Sadece Ömerin döneminde nakledilen hadisleri naklediniz. Hatib-i Bağdadi, Şerefu Ashab-ul Hadis, s. 91

              Elbette bu yasakların karşısında, hadislerin yasaklanmasına karşı, bunun yanlış olduğunu vurgulayan sahabeler ve bu uğurda mücadele eden seçkin zatlar da mevcut idi. Hatta bu uğurda konuşmamaları için dilleri kesilen, canlarından olan sahabeler olmuştur. Ebuzer Gaffari, Ruşeyd’i hicri ve Meysemi Temmar bunlardan sadece bir kaçıdır.

              Ebuzer, Meysem, Ruşeyd gibi seçkin sahabeler hadis yasağının İslam’a olan zararlarını çok iyi bildikleri için bu uğurda hayatlarının sonuna kadar mücadele etmişler ve bu mücadele doğrultusunda canlarından olmuşlardır.

              Hak cephesinde olan bu grup hadis naklederek İslam-i hakikatleri koruyorlardı. Muhalif cephede bulunanlar ise tahrif için en iyi yolun ilk aşamada Peygamberin hadislerinin nakledilmesinin yasaklanmasını en iyi yol olarak görüyorlardı.

              Hadislerin yazılmasının yasağı hicri yüzüncü yıla kadar devam etmiştir. Bu yılda halife Peygamberin hadislerinin yazılmasına izin verdi. Bütün yıllarda hiçbir surette, resmi bir şekilde hadis yazılmadı. Elbette Ehlibeyt kanalında bulunan Salman gibi, Ebu Rafi gibi bazıları hadis yazıyorlar ve bu konuda hadis kitapları düzenliyorlardı.

              Hadis yazılmasına izin ve emir vermek Ömer b. Abdul Azizin beğenilen işlerindendir. O, Fedek hurmalığını Peygamber hanedanına geri çevirmekle, Hz. İmam Ali’ye yapılan laneti yasaklamakla kalmadığı gibi, kendi hilafeti döneminde Medine halkına bir mektup yazarak şu emri verdi;
              Peygamberin hadislerinden bildiklerinizi yazınız; Çünkü Ben ilmin yok olmasından korkuyorum. Feth-ul Bari, bab-u kitabet-ul ilm, c. 1, s. 218

              Bu ferman ile Müslümanlara haram olan şey helal oldu. Bundan başka da çare yoktu. Zira ferman halifenin fermanıydı. Bundan sonra hadis fazlasıyla söylendi ve yazıldı. Her ne hikmetse, önceki zamanlarda söylenen ve Peygamberin ağzından yalan yere nakledilen “Benim hadislerimi yazmayınız” düzmeceleri bu zamanda bir anda unutularak yok oldu.

              İşte görüldüğü gibi halifenin ağzı ile bir zamanda hadis nakletmek yasak oluyor diğer bir zamanda ise başka bir halifenin ağzı ile hadis nakletmek serbest oluyor. Halife hadis yazmayınız diye emir verdi yazmadılar, başka bir halife hadis yazınız diye emir verdi, yazdılar.

              Neticede doksan yıl boyunca Ehlibeyt mektebinin dışında Hz. İmam Ali, İmam Hasan, İmam Hüseyin, Ebuzer Gaffari, Salman Farisi, Ubeydullah b. Ebi Rafi, Meysemi Temmar, Ruşeydi hicri ve diğerlerinden başkaları hadis yazmadılar.


              Hadislerin nakledilmesinin yasaklanması İslam da tahriflerin temelini ortaya çıkarmıştır. Hilafet tezgahı öyle bir İslam yaymakistiyordu ki, ileride Muaviye Şamda kendisine saray yaptırdığı zaman kimse ona; Peygamber şöyle buyurmuştur, senin bu işin Peygamberin buyruğuna göre meşru değildir, diye söyleyebilmesin. Yezid halife olup da şarap içtiği zaman kadınlarla İslam dışı münasebetlerde bulunduğu zaman, kimse ona, Peygamber şöyleydi, böyleydi, senin amelin onun ameli ile bağdaşmıyor diye söyleyip de itiraz etmesin. İşte bu sebeplerden dolayı, Peygamberin hadisi, sahih siresi ve tarihi olduğu müddetçe Müslümanları susturmak mümkün değildi. İşte bu sebeplerden dolayı Peygamberin hadislerinin söylenmemesi, yazılmaması ve açıklanmaması gerekirdi. Çünkü Peygamberin hadisleri onların yaptıklarını onaylamıyordu.

              Yorum


                #8
                Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu





                ALLAH'IN İZNİ İLE DEVAM EDECEK...

                Yorum


                  #9
                  Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

                  Olaya bu bakış açısı ile hiç bakmamıştım,teşekkür ederim

                  Yorum


                    #10
                    Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

                    HADİS YASAKLANMASININ SEBEPLERİ:

                    Geçen konulardan anlaşılan şudur; Resulü Ekrem (s.a.a)’in hayatı döneminde hadis nakletme ve yazma yaygınlık kazanmıştı. Sahabede bu işle meşgul oluyordu. Peygamber (s.a.a)’in vefatından sonra Ehlibeyt taraftarları Peygamber efendimizin zamanındaki gibi hareket ediyorlardı. Ama Ehli Sünnet arasında, Peygamberin vefatından ikinci asrın başlarına kadar hadis yazmak yasaklanarak rafa kaldırıldı. Bu bölümde, hadislerin yazılması ve nakledilmesinin yasaklanmasının sebeplerini inceleyeceğiz. Önce hadis yasaklayanların ortaya attıkları sebepleri inceliyoruz;

                    1- Aişe şöyle naklediyor; Babam Peygamberin hadislerinden beş yüz tanesini bir kitapta toplamış ve onları bana emanet etmişti. Gece onun yatağında rahat olmadığını, bir taraftan diğer tarafa döndüğünü ve gözüne uyku girmediğini gördüm. Ona şöyle dedim; Acaba sen rahatsız mısın? Yoksa seni rahatsız edecek kötü bir haber mi var? Sabah bana şöyle dedi; Kızım senin yanında olan hadisleri getir ve daha sonra ateş isteyerek, Peygamberin hadislerinin yazıldığı kitabı yaktı. Kitabın yanması ile rahatladı. Ondan bunun sebebini sorduğum da şöyle dedi; “Bu kitapta, nakledenlere güvenip de yazdığım hadislerin içerisinde aslı olmayan hadislerin olmasından korktum” Tezkiret-ul Hifaz, Zehebi, c.1, s. 5

                    2- Tarihçiler şöyle naklederler; Ömer b. Hattab kendi hilafeti döneminde hadisleri toplama ve yazma kararı aldı. Peygamber (s.a.a)’in sahabesinden umumi bir görüş aldı ve herkes bu işi onayladı. Ömer bu iş hakkında bir ay düşündü ve en sonunda son kararını verdi ve aldığı kararı halka şu şekilde açıkladı; Ben Peygamberin hadislerini yazmak istiyordum. Ama sizden önceki kavimlerin kitaplar yazdıklarını ve onlarla şiddetli bir şekilde meşgul olduklarını ve neticede kendi semavi kitaplarını terkettiklerini hatırladım. Allah’a andolsun ki, ben, Allah’ın kitabını başka bir şeyle karıştırmayacağım. Cami-u Beyan-ul İlm ve fezlihi, İbni Abdul birr, c. 1, s. 77

                    Bu iki halife ilk aşamada, Peygamberin hadislerinin nakledilmesini, yayılmasını ve yazılmasını kendi kontrolleri altına almak istiyorlardı. Şöyle ki, sadece o gün hilafet tezgahi ile uyum sağlayan ve onların siyasetine ters düşmeyen hadislerin yazılması veya naklolunmasından yanaydılar. Bu birinci aşamaydı.

                    Ama, halife Ebubekirin uykularını bile gözünden kaçıracak, Ömer’in bir ay boyunca üzerinde dikkat edecek uzun düşüncelerden sonra, hadislerin sınırlanarak kontrol altına alınmasının mümkün olmayacağını anladılar. Eğer Ebubekr hadis yazacak olsaydı ve bu hadisleri de isteyenlere verseydi, insanlara, bunlar Peygamberin hadisleridir ve diğerleri Peygamberin hadisleri değildir diye inandırmak mümkün olur muydu? Bu halde, örneğin Selman-i Farisi de şöyle diyecekti; Benim zihnimde hadisler vardır ve onları yazıyorum. Siz yazıyorsunuz da, biz niçin yazmayalım. Sizin Peygamberi derk ettiğiniz gibi bende Peygamberi derk ettim. Siz Allah Resulünün sözlerini dinlediniz, amelini gördünüz, bende dinledim ve gördüm. İşte bunun için bizim hadislerimizin birbirleriyle hiçbir farkı yoktur. Yukarıdaki sözlerin aynısını, Ammar da, Ebuzerde, Sahl b. Hüneyf de ve diğer sahabelerde söyleyeceklerdi.

                    İşte bu sebeplerden dolayı Ebubekirin önce hadis yazmak istemesinin ve Ömerin
                    “Halk sadece ibadetlerin amel boyutundaki hadisleri nakletsin” demesinin sebepleri, hadisi kontrol altına almak istemelerindendi.

                    Daha sonra bu yolun amelinin mümkün olmadığını anladıklarında, Ebubekir kendi yazdığı hadis kitabını ateşe verdi ve Ömer halka hitap ederek şöyle dedi; Ey millet sizin yanınızda kitapların olduğunu duydum. Allah’ın katında bu kitapların en değerlisi adalet ve doğruluk esasına dayalı olandır. Yanında kitap olan herkes onları bana getirsin ki, ben onların üzerinde düşüneyim. Halk, onun o kitaplara bakarak onları düzenleyeceğini ve bu vesileyle ihtilafı kaldıracağını zannettiler. Ve herkes yanındaki kitabı getirdi, oda onların hepsini yaktı. Takyid-ul ilm, Hatib-i Bağdad-i, s. 52, Tabakat-ul Kübra, c. 5, s. 188

                    Ebubekir, “Benim güvendiğim birisinden duyduğum hadis doğru olmamış olabilir” kaygısıyla hadisleri yok etmiştir. Eğer bu söz doğruysa öyleyse o neden başka bir yerde “Peygamberden hadis nakletmeyiniz” diye dedi. Acaba Peygamberin dahi güvendiği diğer sahabelerin naklettikleri hadisler Ebubekre sorumluluk mu getiriyordu?

                    Ömerin sözüne gelince; O şöyle demiştir; “Ben Allah’ın kitabını başka bir şeyle karıştırmam. Nitekim geçmiş ümmetler böyle yaparak Allah’ın kitabını terkettiler”

                    Sormak lazım, acaba Kur’anı ayrı bir kitap da ve sünneti de ayrı bir kitap da yazarak her ikisini de korumak mümkün değil miydi?

                    Bunlar Allah’ın kitabında en ufak bir değişiklik yapmadan onun nüshalarını çoğalttılar ve bütün İslam aleminin bölgelerine gönderdiler. Bu aşamadan sonra artık Kur’an ve hadisin birbirlerine karışması mümkün değildi. Peki öyleyse neden hicretin yüzüncü senesine kadar hadise engel oldular?

                    Neticede, eğer birinci ve ikinci halifenin sözüne göre hadis nakledilmeyecekse, o zaman İslam dini nasıl ve nerden anlaşılır. İslam-ı -Peygamberden öğrenmek gerekmez mi? Kur’anın tefsirini ve beyanını Peygamberden almak gerekmes mi? Namaz, Oruç, Hac, Zekat.. gibi ibadetlerin geniş hükümlerini ve keyfiyetini Peygamberden öğrenmek gerekmez mi? İslam, Kur’anı Kerimin ve Peygamberin siresi ile sünnetinin içinde değil midir? Bu esaslara göre, Peygamberden bir şey naklolunmadığı müddetçe İslam’ın olduğu gibi tanıması mümkün değildir. Anlaşılan, hadis yasaklanmasında ki, asıl neden onların söyledikleri değildir.

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

                      Allah İzin verirse devamı gelecektir.

                      Yorum


                        #12
                        Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

                        HADİS YAYILMASININ YASAKLANMASINA DAİR EHLİ SÜNNET’İN DELİLLERİ:

                        Hadislerin yazılmamasının nedenlerinde Ehli Sünnet alimleri şunları demişlerdir;

                        1- Peygamber (s.a.a)’in hadis yazılmasına dair nehiyleri:

                        Peygamber (s.a.a)’den naklolunan birkaç hadis O Hazretin hadis yazılmasını yasakladığını göstermektedir. O riva yetlerden bir kaçı şunlardan ibarettir;

                        a) “Benden Kur’andan başka bir şey yazmayınız. (Kur’andan başka bir şey) yazanlar onları yok etsinler.” Müsned-i Ahmed, c. 3, s. 12,21,39, Sünen-i Daremi, c. 1, s. 119

                        b) Ebu Hureyre şöyle diyor; Bir gün Allah Resulü bizim yanımıza geldi biz hadis yazıyorduk. Ne yazıyorsunuz? Diye sordu. Senden duyduğumuz hadisleri yazıyoruz dedik. Şöyle buyurdular; Allah’ın kitabından başka bir şey mi yazıyorsunuz? Sizden önceki ümmetlerin Allah’ın kitabı ile birlikte diğer kitapları da yazarak yoldan çıktıklarını biliyor musunuz? Takyid-ul ilm, s. 34

                        c) Ebu Said-il Hudri şöyle diyor; Peygamber (s.a.a)’den hadis yazmak için izin istediğimde bana izin vermediler. Takyid-ul ilm, s. 36

                        d) Zeyd şöyle diyor; Peygamber (s.a.a) bizlere hadisini yazmamamızı emretti. Sünen-i Ebi Davud, c. 3, s. 319

                        Bunlar hadis yazılmamasına dair istinad olunan en önemli rivayetlerdir. Bu rivayetlere itiraz olunacak noktalar vardır.

                        1- Bu hadislerdeki en mühim noksanlık ve bunlara yapılan en önemli itiraz bu hadislerin karşısında, daha öncede belirttiğimiz gibi hadislerin yazılmasının caiz olduğuna dair naklolunan rivayetlerdir. Bu çelişkiden kurtulmak için bazı Ehli Sünnet alimleri şöyle demişlerdir; Hadis yazılmasını caiz gösteren rivayetleri hadis yazılmasını yasaklayan rivayetler için nasih (iptal edici) olarak kabullenmişlerdir. Hadislerin yazılmasının yasaklanması Kur’an ile hadisin karışmasının tehlikesinin olduğu zamanlardaydı. Veya hadisi derk edemeyecek veya koruyamayacak insanlar içindi. Ama sahabe Kur’an ile derin ve geniş bir şekilde tanıştıktan sonra Peygamber (s.a.a) hadis yazılmasını caizleştirdi. Bühus-un fi Tarih-i Sünnet-il Müşerrefe, s. 228

                        Bu açıklama doğru bir açıklama değildir. Zira hadislerin yazılmasını caiz gösteren hadisler sened yönünden sahih olup mütevatir derecesinde olan hadislerdir. Dolayısıyla hadislerin yazılmasının yasağına dair naklolunan rivayetler hadislerin yazılmasının caizliğini gösteren sahih rivayetlerle asla çelişmez.

                        2- Peygamber (s.a.a) tarafından hadislerin yazılması men olunduğu taktirde, peki öyleyse neden bir asır bu yasağa riayet edildi de, bir asır sonra bu yasak göz önüne alınmadı ve hadis yazılmaya başlandı?

                        3- Tarih-i gerçeklerden anlaşıldığına göre, Ebubekir ve Ömer Resulü Ekrem (s.a.a)’in vefatından sonra hadis yazmak istiyorlardı. Ama ne hikmetse birden bire bu kararlarından vazgeçmişlerdir. Eğer, gerçekten hadis yazılmasının yasağına dair hadisler naklolunmuştu. İse, öyleyse onlar neden önce hadis yazmak istiyorlardı. Ve neden bu kararlarından vazgeçmelerinin sebebini Peygamberin nehyine dayandırmıyorlardı da aksine başka gerekçe ve sebepler ortaya atıyorlardı. Bunların tamamı şunu gösteriyor ki, Peygamberden hadis yazılmasının yasağına dair böyle rivayetlerin südur etmediğidir.

                        4- Sahabenin ameli:

                        Ehli Sünnetin ikinci delili sahabenin amelidir, Zira Ebubekir ve Ömer Peygamber (s.a.a)’in vefatından sonra bu doğrultuda hareket etmişlerdir.

                        Zehebi şöyle diyor;
                        Ebubekir Peygamberin hadislerinden beş yüz tanesini bir kitapta bir araya toplamıştı. Daha sonra onlara ateş verip yakmıştır. Tezkiret-ul Hifaz, c. 1, s. 5

                        Daha öncede bu konuda Aişenin rivayetini nakletmiştik. Ve yine bu doğrultuda Ömerin de hadise olan tavrını ele almıştık.

                        Ehli Sünnetin bu delili ve istidlalına da birkaç itiraz düşünülmektedir.


                        1- Resulü Ekrem (s.a.a)’den hadislerin yazılmamasına dair rivayetler naklolunduğu halde, öyleyse bunlar neden hadis yazmağa kalkıştılar veya böyle bir düşünceye kalkıştılar? Peygamberin nehyine açıkça muhalefet eden sahabenin sözüne, fiiline itimad olunmaz.

                        2- Hadislerin yazılmasını yasaklayan ve caiz gösteren rivayetlere göre sahabenin sözü hüccet olmaz. Sahabenin hüccetliği kabul olunduğu taktirde de, onların sözüne Kur’an ve sünnetin olmadığı alanlarda rücu edilir. Peygamberden naklolunan rivayetlerin ortada var olmasına rağmen bu sözlere itimat olunması doğru değildir.

                        3- Eğer sahabenin sözü hüccet ise, öyleyse bunun neden birinci asıra haslaştırıyoruz? Neden hicretin birinci asrında hadis yazmak yasak oluyor da, sonraki dönemlerde bu yasak kaldırılıyor? Bu itirazlar ve noksanlıklardan dolayı hadis yazılmasının yasaklanmasını ıspat etmek mümkün değildir.

                        Yorum


                          #13
                          Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

                          HADİS YAZILMASININ YASAĞINA DAİR EHLİ SÜNNETİN TAHLİLLERİ:

                          Bu yasağa dair Ehli Sünnet alimleri şu tahlilleri ortaya atmışlardır.

                          1- Bazıları şöyle demişlerdir; Bu yasağın sırrı, Kur’an ile hadisin birbirine karışmaması ve Kur’anın mahfuz kalmasıdır. Nitekim Amr b. Mesud’da böyle demiştir; Başka bir tabire göre, hadisin yazılmasıile Kur’anın tahrif olma tehlikesi söz konusu olduğu için hadis yazılması yasaklanmıştır.

                          Bu tahlil çok yanlış bir tahlildir. Zira bu tahlil Kur’anın tahrif olma ihtimalini göstermektedir. Oysa Allahu Teala Kur’anın tahriften uzak olduğunu ve kendisi tarafından korunduğunu belirtmiş ve şöyle buyurmuştur;
                          “Kur’anı kesinlikli biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız.” Hicr suresi, 9

                          Bunun yanısıra, bu tahlile göre, Kur’an ve hadisin belağat yönünden bir birinden ayırt edilmeyeceği görülmektedir. Oysa hadisi Kur’anın mucizesi olan belağatı seviyesinde görmek kesinlikle yanlıştır. Üstad Ebu Reyye şöyle diyor; Bu sebep akıllı bir alimi ikna etmiş olabilir. Ama bir araştırmacının bunu kabul etmesi mümkün değildir. Çünkü o zaman hadisin belağatinin, Kur’anın belağatinin yanında yer alması söz konusu olur.

                          Diğer bir husus ise, Kur’an ve hadisin birbirine karışması, bunların her ikisinin bir yerde, iç içe yazılması ile mümkün olabilir. Ama hadis Kur’andan ayrı bir şekilde yazıldığı taktirde böyle bir şeyin olması mümkün değildir.

                          2- Ehli Sünnetin bazı alimleri şöyle demişlerdir; Hadisin yazılmasının yasaklanması Kur’anın karşısında başka bir şeyin meşhur olmaması içindi. Bu tahlilde kabul olunacak bir tahlil değildir. Zira:

                          a) Kur’andan başka bir şeyle meşgul olmak Kur’anı terk etmeye sebep olacaksa, nehy olunması doğrudur. Ama böyle bir şey söz konusu olmadığı halde nehyin bir anlamı olmaz. İşte bu sebepten dolayı hadis yazılma yasağının şartlı ve sınırlı olarak belirtilmesi gerekirdi mutlak olarak değil.

                          b) Hadisin yazılmasına, yayılmasına önem gösteren sahabe ve seçkin Müslümanlara bu nisbeti vermek münasip değildir. Nasıl oldu da, tabiinin önde gelenleri ve onlardan sonra ki seçkin alimler hadisleri yazdılar ve onların bu ameli Kur’anın makamına ve onun terk olunmasına sebep olmadı.

                          c) Bunun yanısıra, Kur’anın şerhi, tefsiri ve beyanını ünvanında olan hadisin Kur’andan yüz çevrilmesine sebep olması mümkün değildir. Evet, Yahudilerin, Nesranilerin... ve diğer gayri İslam-i kitapların bu işe sebep olması mümkündür. Dolayısıyla bu tür kitapların yazılmasının yasaklanması doğal ve doğru olacaktır. Nitekim bazı rivayetlerde Resulü Ekrem (s.a.a) efendimiz Ömeri Yahudilerin hadislerini, kitaplarını yazmaktan men etmiştir.
                          En-Nihaye, İbni Esir, c. 5, s. 282, Lisan-ul Arap, c. 12, s. 400

                          d) Bunların yanı sıra, eğer hadis yazmak insanları Kur’andan uzaklaştırıyordu ise Kur’anı ezberlemek de aynı şeye sebeptir. Öyleyse bu Kur’ana göre, hadisin ezberlenmesinin de nehy olunması gerekirdi.

                          3- Bazıları şöyle tahlil etmişlerdir; hadis yazılmamasının sebebi, Müslümanların arasından hadis ezberleme ve hadis müzakeresinin kaybolması içindi. Çünkü hadisin yazılması Müslümanları hadis ezberlemekten alıkoyacaktı.

                          Ovzai şöyle demiştir; Hadis ilmi çok değerli bir ilimdir. Ağızdan ağıza naklolunduğu müddetçe insanlar daima onun müzakeresi ile meşgul olacaklardır. Ama kitaplarda yazıldığı zaman, onların nuru kaybolacak ve ehil olmayan insanların eline düşecektir. Camiu Beyan-ul ilm, c. 1, s. 81

                          Bu görüşte kabul olunacak bir görüş değildir. Çünkü aynı söz Kur’an hakkında da geçerlidir. Yani, bu söze göre Kur’anın ezberlenmesinin, onun yazılmasının yerine geçmesi gerekir. Öyleyse Kur’an neden yazıldı? Ve neden hadis birinci asırdan sonra yazıldı?

                          4- Bazıları şöyle demişlerdir; Hadis ezberleme ile hadis yazmaya bir ihtiyaç kalmıyordu. Bu sebepten dolayı hadis yazılması men edilmiştir. Bu görüşte kabul gören bir görüş değildir. Zira, Kur’an ve hadisi ezberlemenin fazileti onların yazılmasının haramlılığına sebep olamaz. Peki, öyleyse neden Kur’an hakkında böyle bir nehy gerçekleşmedi? Bu görüşe göre sonraki dönemlerde de hadisin yazılmaması gerekirdi. Dolayısıyla bazıları tarafından hadis yazılmasının yasaklanmasının asıl nedenleri Ehli Sünnet alimlerinin ortaya attıkları nedenler değildir. Aksine işin içinde açıklanmayan ve saklanan önemli nedenler vardır.


                          Şia alimleri o nedenlerin şunlardan ibaret olduğunu vurgulamışlardır;

                          Yorum


                            #14
                            Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

                            BU YASAĞA DAİR ŞİA ALİMLERİNİN TAHLİLLERİ:

                            1- Hadis yazılmasının yasaklanması İslam getiren Yahudi zadelerin düşüncelerinin tesiri ile gerçekleşmiştir. Üstad Cafer Murtaza Amuli bu konuda şöyle diyor; Yahudiler iki fırka idiler. Bir fırka yazmaya inanan ve bundan yana olanlar idi. Diğer fırka ise yazmayı kabullenmeyip de Tevrat’tan başka bir şeyin yazılmamasına inananlardı. Zaza “Yahudilere göre dini düşünce” adlı kitabında bunu böyle açıklamıştır. Kabul Ahbar Yahudi zade olup da, sonradan Müslüman olan birisiydi ve ikinci gruptandı. Bunun delili ise şudur; Ömer ondan şiir hakkında bir şey sorduğunda o Arap hakkında şöyle diyor; Onlar, İsmailin evlatlarından bir kavimdir. İncil sadece onların sinesindedir ve onlar hikmet ile konuşurlar.

                            Bir ihtimale göre, halife bu görüşü (Tevrat ve Allah’ın kitabından başka bir şeyin yazılmaması) kendi yanında çok değerli olup da, kendisine hüsnu niyetle baktığı Kab-ul Ahbar dan almış olabilir.
                            Es- Sahih min siret-in Nebi, c. 1, s. 27

                            İkinci halifenin hadis yazılmasını yasaklarken kullandığı tabirler bu gerçeği göstermektedir. Zira o şöyle diyordu; “Kitap ehli gibi yoldan çıkarsınız.” O Yahudilerin Tevratın dışındakilere kullandığı tabirleri Kur’anın dışındaki konularda kullanıyordu. buda, bu görüşü ispatlayan açık bir delildir. Tabakat-ul Kübra, c. 5, s. 188

                            2- ikinci tahlil şudur; Hadis yazılmasının yasaklanması bir takım rivayetlerin yok olması içindi. Bu rivayetler bir grubu överek ön plana çıkmalarına sebep oluyor ve diğer bir grubu da kötüleyerek gerçek kimliklerini ortaya çıkarıyordu. Bu tür rivayetlerin de varlığı hükümet tezgahına ve onların siyasetlerine zararlıydı. Yani, Peygamber (s.a.a)’in hadislerinin yazılmasının yasaklanması siyasi bir etkenden kaynaklanıyordu. Cafer Murtaza Amuli bu konuda şöyle diyor;... “Hadislerin yazılmasının yasaklanması onun (Ömer’in) sultasını daha da sağlamlaştırıyordu. Çünkü bu işle onun muhaliflerinin faziletleri ortadan kalkıyor ve kayboluyordu.” Es- Sahih min siret-in Nebi, c. 1, s. 27

                            Yorum


                              #15
                              Ynt: Halifelerin Hadislere Karşı tutumu

                              HADİS YAZILMASININ YASAKLANMASININ ZARARLARI:

                              Peygamberin hayatının son dönemlerinde, o Hazretin hadislerine karşı bir mücadele içerisine girişilmiş ve ilk olarak Perşembe faciasında Kur’an ile hadis arasında bir ayrılık temeli atılmıştır. Daha sonra tam bir asır boyunca o Hazretin hadislerinin yazılmasına yasak getirilmiştir.

                              Acaba hadis yazılmasının yasaklanmasının İslam ve Müslümanlar için ne gibi zararları oldu? Bu zararların en önemlileri şunlardan ibarettir:


                              1- Bazı hadislerin yok olması: Hiç şüphesiz Kur’anın beyancısı olan hadislerin yazılması bir ölçüde bunların korunmasına ve baki kalmasına sebep olacaktı. Çünkü her şeyi daima hafızada tutmak mümkün değildir. Hadisçilerin tamamı bu gerçeği itiraf etmişlerdir.

                              Yahya b. Said şöyle diyor; Ben alimlerin hadis yazmaktan hoşlanmadıklarını gördüm. Eğer biz o günlerde yazmış olsaydık, bu gün Said b. Müseyyibin ilimlerinden ve görüşlerinden bir çoğuna sahip olmuş olurduk. Tabakat-ul Kübra, c. 5, s. 141

                              Tehanevi şöyle diyor; Eğer hadisler yazılmış olsaydı Ebu Hanife bu kadar kıyas yapmış olmazdı. Kavaid-u fi ulum-il hadis, s. 454

                              2- Hadis uydurulması: Hadis yazılmasının yasaklanmasının zararlarından bir diğeri düzmece ve yalan hadislerin ortaya çıkmasıdır. Zira İslam’ın ilk yüz yılında hadis yasağı vardı. Bu zamandan sonra adeta hadis pazarı oluşturuldu ve bu pazarda bir çok ehil olmayan kişiler hadis ile meşgul oluyor ve birilerine yaranmak için hadisler uyduruyorlardı. Bu konuya ileriki konularda geniş bir şekilde yer verilecektir.

                              Yorum

                              YUKARI ÇIK
                              Çalışıyor...
                              X