Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

HZ.AİŞE VE YANDAŞLARININ KUR’ÂN VE RESULÜN AÇIK NASLARI KARŞISINDAKİ İÇTİHATLARI

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #16
    Ynt: HZ.AİŞE VE YANDAŞLARININ KUR’ÂN VE RESULÜN AÇIK NASLARI KARŞISINDAKİ İÇTİHATLARI

    AİŞE’NİN PEYGAMBER (S.A.A)’DEN NAKLETTİĞİ HADİSLER

    Aişe’nin Peygamber (s.a.a)’den naklettiği hadisler o kadar fazladır ki, hiçbir şekilde hepsinin doğru olması mümkün değildir! Örneğin: Buhari ve diğer sahih yazarları Aişe’nin şöyle dediğini rivayet ederler: Peygamber (s.a.a)’e ilk defa gelen vahiy sadık bir rüyaydı. Zira Peygamber (s.a.a)’in gördüğü her rüya tan ağarması gibi aydın ve doğruydu. Daha sonra başka bir köşeye meyil göstererek, Hıra mağarasında inzivaya çekilirdi. Hıra mağarasındayken vahiy meleği gelerek şöyle dedi: “Oku!” Peygamber: “Ben okuma bilmem!” Daha sonra beni kucaklayıp sıkarak bıraktıktan sonra tekrar şöyle dedi: “Oku!” Ben yine: “Okuma bilmem” dedim. Yine beni kucaklayıp sıktıktan sonra bırakarak şöyle dedi: “Seni yaratan Rabbinin adıyla oku! O insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabbin en büyük kerem sahibidir.”

    Peygamber (s.a.a), Hıra’dan perişan bir halde döndü! Huveylid’in kızı olan zevcesi Hatice’nin yanına gelerek şöyle dedi: “Benim üzerimi ört! Üzerimi ört!”

    Olayı Hatice’ye anlatarak şöyle buyurdu: “Başıma geleceklerden korkuyorum!”

    Hatice: “Hayır, korkma! Sen yakınlarına iyilik yapıyorsun, herkese karşı güzel huylusun, zayıfları koruyorsun ve sabırlısın” dedi.

    Aişe şöyle diyor:
    Hatice, Peygamber (s.a.a)’i, halasının oğlu Varaka b. Nevfel’in yanına götürdü. Varaka Hıristiyanlaşmıştı, İbrani dininin kitabını yazıyordu. Hatta İncil’den bir bölüm dahi yazmıştı. Varaka oldukça yaşlıydı ve ömrünün sonlarına doğru kör olmuştu. Varaka Hatice’ye şöyle dedi: “O, Musa’ya inen melektir. Keşke gençlik dönemimde olsaydım! Keşke O, kavmini putperestlikten dışarı çıkarırken ben de hayatta olsam...” Sahih-i Buhari, c. 1, Bab: Vahiy’in Başlangıcı ve Alak Suresinin Tefsiri, c. 3, Sahih-i Müslim Bab’ul-İman, Sahih-i Tirmizi ve Nesai Alak suresi tefsiri.

    Yorum


      #17
      Ynt: HZ.AİŞE VE YANDAŞLARININ KUR’ÂN VE RESULÜN AÇIK NASLARI KARŞISINDAKİ İÇTİHATLARI

      YAZARIN Bİ’SET HADİSİ HAKKINDAKİ UYARILARI

      Gördüğünüz gibi açıkça şöyle diyor: (Allah’a sığınırım) Peygamber (s.a.a) bütün bu söylenenlerden, vahyin nazil olmasından ve meleğin görülmesinden sonra bile kendi nübüvvet ve peygamberliğinde şüphe ediyor! Kendisinde olan korku ve dehşetten dolayı, kendisini cesaretlendirmesi, ayaklarını sabit kılması, kalbini ıstıraptan kurtarması ve ileride neler yapacağı ve kavmini nasıl hidayet edeceğinden haber vermesi için onu, kör, cahil ve Hıristiyan olan halası oğlu Varaka’ya götürecek olan zevcesine muhtaç oluyor. Bunların hepsi imkânsızdır, Peygamber (s.a.a)’e nispet verilmesi kesinlikle yasaktır.

      Biz vahiy meleğinin Peygamber (s.a.a)’i, kendisine gelmesi için iki defa kucaklayıp bıraktığını anlatan hadisi iyice inceledik. Ama bu işte Allah’a, meleklere ve Peygamber (s.a.a)’e layık bir sebep ve neden bulamadık. Özellikle de bunların hepsi Hatem’ul-Enbiya (s.a.a) için denilmektedir. Çünkü diğer peygamberlerin peygamberliklerinin ilk başında böyle sahneler nakledilmemiştir. Buna, Sahih-i Buhari’ye şerh yazanlardan bazıları da değinmişlerdir. İrşad’us-Sari, c. 1, s. 171.

      Biz, bu hadiste, Peygamber (s.a.a)’le vahiy meleği arasındaki konuşma ve diyalogu iyice anlayarak, vahiy meleğinin O’na peygamber olduğunu anlatmada ve Peygamber (s.a.a)’in bunu anlamakta haddinden fazla zorlandığını gördük. Çünkü melek Ona: “Oku!” diyor. Ama O “Ben okuma bilmem!” diyor.

      Melek, Peygamber (s.a.a)’den, O’na okuduğu şeyleri tekrar ederek okumasını istiyor, ama Peygamber (s.a.a), meleğin O’ndan yazılı bir şey okumasını istediğini zannederek okuma bilmem diyor. (Allah’a sığınırım) Sanki vahiy meleği Peygamber (s.a.a)’den görevlendirilmediği bir şeyi yapmasını istiyor! Bunların tümü Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a)’in yüce ve mukaddes makamının sınırları dışındadır.

      Bu hadisin içeriğinin sapıklıkla dolu olduğunda hiçbir şüphe yoktur. Peygamber (s.a.a)’in, meleğin ne demek olduğunu ve ne yapmak istediğini bilmemesi nasıl mümkün olabilir? Aynı zamanda vahiy meleği, Allah’ın görevlendirdiği şeyi yerine getirmekten nasıl aciz olabilir?

      O halde hadis, metin ve senet açısından batıldır. Okuyucuların şunu bilmesi yeterlidir ki, bu hadis zincirleme senede sahip olmayıp birçok senetler nakledilmemiştir. Zira Aişe, dünyaya gelmeden önce meydana gelmiş bir olayı nakletmektedir. Çünkü Aişe bi’setten en az dört yıl sonra dünyaya gelmiştir. O, Peygamber (s.a.a)’e Hıra mağarasında vahiy gelirken neredeydi?

      Eğer
      “Aişe’nin naklettiği hadisi, Peygamber (s.a.a)’in kendisine nispet vermesinin ne gibi bir sakıncası vardır? O, mutlaka bu hadisi vahyin başlangıcında hazır bulunan birisinden nakletmiştir” diye söylenirse, biz de cevaben şöyle deriz: Hiçbir sakıncası yoktur. Ama söz konusu hadis bu haliyle hüccet değildir. Aynı zamanda sahih olarak da nitelendirilemez. Ancak senetsiz bir hadis olduğu söylenebilir. Bu durum, Aişe’nin hadisi naklettiği şahısları söylemesi ve onların da adaleti bizim açımızdan sabit olması zamanına kadar aynı şekildedir. Zira Peygamber (s.a.a)’in zamanında münafıklar oldukça fazlalaşmıştı. Onların (Münafıkların) arasında Aişe’nin tanımadığı şahıslar da mevcuttu. Hatta Peygamber (s.a.a) bile bazılarını tanımıyordu: “Medine halkından bir takım münafıklar vardır ki sen, onları bilmezsin, biz biliriz onları.” Tevbe / 101.

      Kur’ân-ı Kerim Peygamber (s.a.a)’in zamanında münafıkların pek fazla olduğunu söylemektedir. Bu konuda Ehl-i Sünnet de aynı görüşe sahiptir. Ama Ehl-i Sünnet şöyle diyor: Sahabenin hepsi Peygamber (s.a.a)’den sonra adil oldu. Peygamber (s.a.a)’in onların arasında olması, münafıklık yapmalarına sebep oluyordu. Ama Peygamber (s.a.a) melekut alemine göçüp vahiy kesilince, münafıklar da düzeldi?! İmanları kemale ulaştı! O halde onların tümü içlerinde istisna olmaksızın adil ve müçtehit oldular! Bu nedenle yaptıkları şeyler hakkında hiçbir soru sorulmamalıdır! Onların bu işi naslarla muhalif veya muhkem hükümlere aykırı olsa bile, hiçbir şekilde bir söz söylenmemelidir!! Aişe’nin bu hadisi onun diğer senetsiz hadislerinin temsilcisidir. Keşke Müslümanlar bunu anlasalardı!!!

      Yorum


        #18
        Ynt: HZ.AİŞE VE YANDAŞLARININ KUR’ÂN VE RESULÜN AÇIK NASLARI KARŞISINDAKİ İÇTİHATLARI

        [quote author=Muvahhid link=topic=5179.msg30706#msg30706 date=1243368769]
        Bu olayı Hakim Nişaburi'de ve İmam Zehebi'de geçtiği gibi yazabilirmisiniz? Bu olayı bir kaç tarihçiden okudum ama siz eksik yazdınız naklettiğiniz kaynakta geçtiği gibi yazınız bizde bu konu hakkında düşülen yanlışlığa dair bir kaç söz yazarız[/quote]

        Bismillahirrahmanirrahim

        Muvahhid Kardeş, cevabınızı bekliyorum.

        Yorum


          #19
          Ynt: HZ.AİŞE VE YANDAŞLARININ KUR’ÂN VE RESULÜN AÇIK NASLARI KARŞISINDAKİ İÇTİHATLARI

          AİŞE’NİN HZ. ALİ (A.S)’A KARŞI AYAKLANMASI|

          Aişe, Osman’a karşı olan onca muhalefetten ve halkı onu öldürmeye teşvik etmesinden, onun aleyhinde yaptığı konuşmalardan sonra, Osman’ın kanını bahane ederek imametliği hak olan Emir’ul-Müminin Ali (a.s)’a karşı ayaklandı. Ümm’ül-Müminin Aişe, Hz. Ali (a.s) ve Osman’a davranış metoduyla birçok naslarla muhalefet etti. Hatta bu konuda diğer halifelerden daha fazla ileri gitmişti. Sadece bu örnek onu tanımaya yeterlidir.

          Allah (c.c) Ahzab suresinde, Peygamber (s.a.a)’in zevcelerine verdiği emirde şöyle buyuruyor
          : “Evlerinizde oturun, eski cahiliyet adetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekatı verin. Allah’a ve Resulüne itaat edin” Ahzab / 33.

          Ama Ümm’ül-Müminin Aişe, Emir’ul-Müminin Ali (a.s)’a biat edildikten ve büyüklerin bu konudaki icmasından sonra – ki Talha ve Zübeyr de herkesten önce biat etmişlerdi- hak halife olan İmam Ali (a.s)’a karşı ayaklandı.

          Bu ayaklanma hareketine, Allah’ın içinde oturmasını emrettiği evinde başladı. Aişe ve yandaşları, develere bindikleri ve etraflarını üç bin aşağılık Arap’ın çevrelediği ve biatlerini bozan Talha ve Zübeyr’in de içlerinde bulunduğu bir toplulukla harekete geçerek ayaklanmayı başlattılar.

          Aişe, ordusuyla beraber dere tepe demeden uzun bir yolu kat ederek Basra’ya geldi. Basra’da, İmam Ali (a.s) tarafından Osman b. Huneyf Ensari valilik yapmaktaydı. Aişe ve ordusu kanlı bir çatışmadan sonra Basra’ya girdi. Şehir Aişe’nin eline geçince, tüm sire ve tarih yazarlarının
          “Küçük Cemel Savaşı” adını verdikleri birçok facia yaşandı. Basra şehrinin Aişe ve ordusunun eline geçmesi hicretin 31. yılı Rabi’us- Sani ayının 25’de meydana geldi.

          Onların Basra’ya girmesi, Hz. Ali’nin gelmesinden önceydi. Hz. Ali (a.s) oraya gelince Aişe ve yandaşları şehrin kapılarını kapatarak savunmaya geçtiler.

          Hz. Ali (a.s), hiçbir askeri teşebbüste bulunmadan, onları barış ve sulha davet etti. Ama Aişe savaş konusunda ısrar ederek savaşı başlattı. Hz. Ali (a.s) da mecbur kalarak Allah’ın emrine itaat etti:
          “Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın.” Hucurat / 9.

          Bu ayetin hükmüyle O Hazret de savaşa başladı. Bu savaşta Hz. Ali (a.s) galip geldi ve Aişe’nin ordusu bozguna uğradı. Mümin şahısların birçok zorluklara göğüs gerdiği bu savaşa daha sonraları “Büyük Cemel Savaşı” adı verildi.

          Basra’nın, Aişe’nin yenilgiye uğramasından sonra tekrar Hz. Ali (a.s)’ın eline geçmesi, hicri 36 Cemadiyulahir’in 10. gününde gerçekleşti. İslam tarihinde bu iki vakıa, Sıffîn, Nehrevan, Bedir, Uhud vs. savaşlar gibi tevatür haddine ulaşmıştır.

          36. yılın hadiselerini yazan tarihçilerin geneli Cemel Savaşını genişçe yazmış, teşrih etmişlerdir.
          Hişam b. Muhammed Kelbi “el-Cemel” adlı kitapta, Taberi “Tarih’ul-Umem ve’l- Mülük”, İbn-i Esir “el-Kamil”, Medaini” el-Cemel” ve diğer sire-tarih yazarlarının ilgili kitaplarına müracaat edebilirsiniz. Sayın okuyucuların, İbn-i Ebi’l-Hadid’in yazdığı şerhde değindiği konuları okumaları bile yeterlidir. Bkz. Şerh-i Nehc’ül-Belağa, Mısır baskısı, c. 2, s. 77-82, s. 496 ve sonrası.

          Mu’cem ve şerh-i hal kitapları yazanlar, Hz. Ali (a.s), Aişe ve Cemel komutanlarının hayatını yazanlar, Cemel Savaşına, bazen özet, bazen de geniş olarak değinmişlerdir. Bkz: İstiab, Usd’ul-Gabe, Tabakat-ı İbn-i Sa’d ve diğerleri.


          Yorum


            #20
            Ynt: HZ.AİŞE VE YANDAŞLARININ KUR’ÂN VE RESULÜN AÇIK NASLARI KARŞISINDAKİ İÇTİHATLARI

            CEMEL SAVAŞI

            İbn-i Ebi’l-Hadid’ten naklen sire ve tarih yazarları şöyle aktarmışlardır: Önceden de söylediğimiz gibi Aişe, Osman’a herkesten daha fazla düşmanlık güdüyordu. Hatta Peygamber (s.a.a)’in gömleğini çıkararak içeri giren herkese şöyle diyordu: “Peygamber (s.a.a)’in gömleği çürümeden, Osman O’nun sünnetini çürüttü...” Bkz. Şerh-i Nehc’ül-Belağa, İbn-i Ebi’l-Hadid, c. 2, s. 77.

            Taberi şöyle yazıyor: Aişe, Mekke’den dönüp yolda “Seref”e vardı. Abdullah b. Ümmü Kelam ile karşılaşınca: “Ne haberler var” diye sordu?

            Abdullah: Osman’ı öldürdüler, sekiz gün halifesiz kaldılar, dedi.

            Aişe: Daha sonra ne yaptılar?

            Abdullah: Medineliler icma ederek işi ümmetin en faziletlisine (Ali b. Ebi Talib’e) verdiler.

            Aişe: “Eğer böyleyse, keşke yeryüzü darmadağın olsaydı! Beni geri çevirin.”

            Mekke’ye geri döndükten sonra şöyle diyordu: “Allah’a yemin olsun ki Osman mazlum olarak öldürüldü! Allah’a and olsun ki ben onun intikamını alacağım!”
            Bkz: Tarih-i Taberi, c. 3, s. 476.

            İbn-i Ümmü Kelam şöyle dedi: Neden böyle yapıyorsun? Allah’a yemin olsun ki onu ilk olarak yoldan sapmış olarak tanıtan sensin. Sen “Na’sel'i öldürün, o kafir olmuştur” diyordun!

            Aişe şöyle dedi: “Halk önce Osman’a tövbe ettirdi, daha sonra da öldürdü. Ben de, halk da, önceden onun hakkında bir şeyler söylüyorduk ama hak söz, son sözümdür!”


            İbn-i Ümmü Kelam da şöyle dedi: “İşin başlangıcı sendendi, tahrik sendendi, rüzgar sendendi, yağmur sendendi, sen önderi öldürün diye emrettin. Bize; “O kafir olmuştur” dedin. Biz de onu öldürmekte sana tabi olduk. Onun katili de, ölüm emrini verendir! Şimdi de ne yeryüzü darmadağın olmuştur! Ne ay, ne de güneş tutulmuştur! Halk da her türlü kibir ve pisliği temizlemek için şimdi yüce bir şahsiyete biat etmiştir. O, savaş zamanında zırh giyinir, her şeye hazır olur. O halde halk nereden ve kim tarafından kandırılmıştır?!”

            İbn-i Esir de bu olay ve şiiri nakletmiştir, ki oldukça meşhurdur. Taberi daha sonra şöyle diyor: Aişe Mekke’ye geri dönerek Mescid-i Haram’ın kapısında indi. Oradan Hacer’ul-Esved’e doğru gitti. Taraftarları da yanındaydı. Aişe orada şöyle dedi: “Ey insanlar! Osman mazlum olarak öldürüldü. Allah’a and olsun ki ben, onun kanının karşılığını isteyeceğim.”

            Hz. Ali’den -Peygamber (s.a.a)’in değerli manevi kardeşinden- intikam almak için bu yolu kat ederek, fitne ve kargaşa meydana getirdi.

            Halbuki Hz. Ali (a.s) ne Osman’ın katili idi, ne onu öldürmeleri için halkı tahrik ediyor, ne de onun öldürülmesine taraftar idi. Bu durumu İslam ümmetinden ve ecnebilerden insaf sahibi olan herkes bilmektedir.

            İbn-i Esir’in el-Kamil c, 3 s, 102 kitabından ve diğerlerinden naklen Aişe’nin sözlerinden birisi (elbette örnek olması açısından naklediyoruz) şudur:


            “Şehir halkının, Bedevilerin ve Medineli kölelerin meydana getirdiği kargaşa, bu adama hücum ederek onu mazlum olarak öldürmelerine sebep oldu. Yaptığı işleri, onu öldürmek için bahane yaptılar. Halbuki aynı işleri ondan öncekiler de yapmışlardı. Buna rağmen Osman tövbe ederek kendisini tertemiz kıldı. Azgın olarak ayaklanan asiler her türlü bahanenin ellerinden çıktığını görünce, hücum ederek onun kanını döktüler. Allah’a yemin olsun ki, Osman’ın bir tek parmağı, onun emsali olup yeryüzünde yaşayan tüm erkeklerden daha üstündür! Allah’a yemin olsun ki, onu öldürmeleri için edindikleri bahane günah idiyse, o bu günahtan, halis altın ve çirkef elbisenin temizlenmesi gibi tertemiz oldu.”

            Osman’ın Mekke valisi Abdullah b. Amir-i Hazremi şöyle dedi: “Onun intikamını isteyen ilk şahıs benim.” Beni Ümeyye de ona tabi oldu. Bunların hepsi Osman’ın öldürülmesinden sonra Medine’den firar etmişlerdi.

            Yorum


              #21
              Ynt: HZ.AİŞE VE YANDAŞLARININ KUR’ÂN VE RESULÜN AÇIK NASLARI KARŞISINDAKİ İÇTİHATLARI

              ÜMMÜ SELEME’NİN AİŞE’NİN FİTNESİ KARŞISINDAKİ TUTUMU

              Tarih ve sire yazarları, örneğin İbn-i Ebi’l-Hadid şöyle yazıyor. Aişe Osman’ın intikamını almak için Ümmü Seleme’yi de tahrik ederek kendi safına katmak üzere onun yanına gitti. Daha sonra ona şöyle dedi: “Ey İbn-i Ümeyye’nin kızı! Sen Peygamber (s.a.a)’in hicret eden ilk zevcesisin. Sen Ümm’ül-Mümininlerin en büyüğüsün. Peygamber (s.a.a) senin evinde bizim sıralarımızı belirlerdi. Cebrail de çoğunlukla senin evindeydi.”

              Ümmü Seleme: “Ne söylemek istiyorsun?” dedi.

              Aişe şöyle dedi:
              “Halk Osman’ı tövbe etmeye zorladı. Tövbe edince de oruçlu olduğu halde muhterem bir ayda onun kanını döktüler. Ben, onun intikamını almak için Talha ve Zübeyr ile beraber Basra’ya gitmek istiyorum. Sen de bizimle gel! Şayet Allah bizim elimizle bu işi yerine getirir!”

              Ümmü Seleme şöyle dedi: “Sen daha dün halkı Osman’ın aleyhine kışkırtıyor, ona en kötü sözleri söylüyordun. Sen, ona “Na’sel” diye hitap ediyordun. Diğer taraftan sen, Hz. Ali’nin Peygamber (s.a.a)’in yanındaki makamını da biliyorsun. Onu hatırlatayım mı?”

              Aişe: “Evet.” diye cevap verdi.

              Ümmü Seleme şöyle dedi:
              “Hatırlıyor musun bir gün Hz. Ali, Peygamber (s.a.a)’in yanına geldi. Biz de onun çevresinde oturmuştuk. Peygamber (s.a.a) uzun bir müddet Ali ile gizlice fısıldaşarak konuştu. Sen Peygamber (s.a.a) ve Ali’ye itiraz etmek istedin de ben engel oldum. Ama sen, bana itina etmeyerek her ikisine itiraz ettin. Ama bir müddet sonra ağlayarak geri döndün. Ben sana: “Ne oldu?” diye sordum. Sen de: “Ben içeri girip ikisinin gizli bir şeyler konuştuğunu görünce Ali’ye şöyle dedim: “Ben dokuz günde sadece bir gün Peygamber (s.a.a) ile beraber oluyorum. Ebu Talib’in oğlu! Bugünü bana bırakmayacak mısın?” diye söylediğini anlattın. Kıpkırmızı kızarıp bir hayli sinirlenen Peygamber (s.a.a) sana şöyle buyurdu: “Geri dön! Allah’a yemin olsun ki, kim Ali’ye düşman olursa, imanını kaybetmiştir.” Sen de pişman ama sinirli bir şekilde geri döndün.”

              Aişe: “Evet, hatırladım” dedi.

              Ümmü Seleme şöyle dedi:
              Yine hatırlatayım mı? Sen ve ben Peygamber (s.a.a)’in yanındayken O bize şöyle buyurdu: “Sizden hanginiz, tüylü bir deveye binecek, “Hav’eb” köpekleri ona havlayacak da doğru yoldan sapmış olacak?!”

              Biz dedik ki: “Biz böyle olmaktan Allah’a ve Resulüne sığınırız.” Peygamber (s.a.a) de elini senin sırtına vurarak: “Ey Hümeyra! Sakın sen olmayasın?!” diye buyurdu. Ben de seni bu hususta uyardım.”

              Aişe: “Bunu da hatırladım” dedi.

              Ümmü Seleme şöyle dedi:
              Şunu da hatırlatayım; bir gün sen ve ben bir yolculukta Peygamber (s.a.a) ile beraberdik. Ali de Peygamber (s.a.a)’in ayakkabısını tamir ile meşguldü. Bir ağacın altında oturmuş ayakkabıları yamıyordu. Baban (Ebu Bekir) ve Ömer çıkageldiler de, aralarında olan sözlerini konuşuncaya kadar biz perde arkasına geçtik. Onlar şöyle dediler: “Ya Resulellah! Kaç yıl daha aramızda kalacağını bilmiyoruz. Bize bir sığınak olması açısından sizden sonra halife ve temsilcinizin kim olduğunu buyursanız, ne kadar da iyi olur!.”

              Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ama ben biliyorum. Eğer, O’nun kim olduğunu söylersem, Beni İsrail’in, Harun’un etrafından dağıldığı gibi sizler de dağılırsınız!”

              Onlar da susarak hiçbir şey söylemeden dışarı çıktılar. Onlar gidince biz Peygamberin yanına gittik. Sen bize oranla Peygamber (s.a.a)’e karşı daha cesaretliydin. Bu nedenle şöyle dedin: “Ya Resulellah! Onlar için kimi emir ve halife yapacaksın?”

              Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ayakkabılarımı tamirle meşgul olanı.” Biz de dışarı çıktık ve Ali’nin bu işi yaptığını gördük. Sen: “Ya Resulellah! Biz Ali’den başkasını görmedik” dedin. Peygamber (s.a.a) de: “Evet, O’dur” diye buyurdu.

              Aişe: “Evet, bunu da hatırladım” dedi.

              Ümmü Seleme dedi: “Ey Aişe! Öyleyse bu olaylardan sonra sen ne kıyamı yapacaksın?”

              Aişe: “Halkın ararsını düzeltmek için kıyam yapacağım” dedi.


              İbn-i Kuteybe’nin “Garaib’ul-Hadis” kitabından naklen: Bu maceradan sonra Ümm’ül-Müminin Ümmü Seleme çok sert bir şekilde Aişe’yi Emir’ul-Müminin Ali’ye karşı ayaklanmaktan sakındırdı. Ümmü Seleme şöyle dedi:

              “Eğer, İslam’ın sütunu eğilmişse, kadınlar vesilesi ile düzeltilemez. Eğer kırılmışsa kadınlar vasıtası ile tamir edilemez. Kadının yapacağı en iyi iş hicabına dikkat edip namusunu korumasıdır. Eğer Peygamber (s.a.a), seni bu çöllerin birisinde bir deveye binmiş, oraya buraya gittiğini görürse ne cevap vereceksin?...” İbn-i Ebi’l-Hadid, Ümmü Seleme’nin mektubunu (Şerh-i Nehc’ül-Belağa, c. 2, s. 79) nakletmiş ve şerh vermiştir. Ümmü Seleme bu sözüyle iyi bir imtihan vermiştir. Allah rızası, İslam ve Aişe’nin maslahatı konusunda konuşmuş bir takım girişimlerde bulunmuştur. Bu yolda en iyi cihadı yapmıştır. Onun cihadı ile Aişe’nin cihadı arasında ne kadar da fark vardır!

              Bu sırada Ümmü Seleme Mekke’den İmam Ali (a.s)’a şöyle bir mektup yazdı: “Talha, Zübeyr, Aişe, Abdullah b. Amir, yoldan çıkmış yandaşlarıyla ayaklanmak istiyorlar. Onlar Osman’ın mazlum olarak öldürüldüğünü iddia ediyorlar. Allah’a yemin olsun ki Allah bana, evde oturmamı emretmemiş olsaydı ve senin de razı olacağını bilseydim, onlara karşı kıyam etmekten çekinmezdim. Bunun yerine benim yerimi alması için nerede olursan ol, senin yanında olmak üzere oğlumu (Ömer b. Ebu Seleme) gönderiyorum. Ya Emirel-Müminin! Onun hakkında iyilik yap.”

              Ümmü Seleme’nin oğlu İmam (a.s)’ın huzuruna yetişince, İmam (a.s) onu çok sıcak karşıladı. Tüm olaylar boyunca onu yanından bir an bile ayırmadı.

              Yorum


                #22
                Ynt: HZ.AİŞE VE YANDAŞLARININ KUR’ÂN VE RESULÜN AÇIK NASLARI KARŞISINDAKİ İÇTİHATLARI

                HAFSA VE AİŞE’NİN ONU DAVET ETMESİ

                Tarihçiler şöyle yazıyorlar: Aişe, o günlerde hac ameli için Mekke’ye gelmiş olan Peygamber (s.a.a)’in diğer zevcelerine de elçiler gönderdi. Onlar da aynen Aişe, Talha ve Zübeyr gibi Umre amelleri ile meşguldüler. Aişe onlardan kendisiyle beraber Basra’ya gelmelerini istedi. Ama Hafsa’dan başka hiçbirisi olumlu cevap vermedi. Ama Abdullah b. Ömer gelerek Hafsa’nın da Basra’ya gitmesine mani oldu. Şerh-i Nehc’ül-Belağa, c. 2, s. 80.

                Yorum


                  #23
                  Ynt: HZ.AİŞE VE YANDAŞLARININ KUR’ÂN VE RESULÜN AÇIK NASLARI KARŞISINDAKİ İÇTİHATLARI

                  MALİK EŞTER VE AİŞE

                  Malik Eşter, Medine’den, Mekke’de olan Aişe’ye şöyle bir mektup yazdı: “Sen Peygamber (s.a.a)’in zevcesisin. Peygamber (s.a.a) sana evde oturmanı emretmiştir. Eğer böyle yaparsan senin için diğer işlerden daha hayırlıdır. Ama eğer bunu yapmaz, halk arasına çıkar, kendi ihtiramını korumazsan, seni evine geri çevirene kadar, Allah’ın oturmanı emrettiği yere oturmana kadar seninle amansızca savaşırım.”

                  Yorum


                    #24
                    Ynt: HZ.AİŞE VE YANDAŞLARININ KUR’ÂN VE RESULÜN AÇIK NASLARI KARŞISINDAKİ İÇTİHATLARI

                    AYAKLANAN ASİLERİN ÖNDERİ AİŞE

                    Bu asilerin komutanlığı bizzat Aişe’nin elindeydi! Emir ve yasaklar yağdırır, orduyu düzenlerdi. Ordu komutanlarını azleder, yerine başkalarını tayin ederdi! İbn-i Ebi’l-Hadid, Şa’bi’den, o da Müslim b. Ebu Bikre’den, o da babasından şöyle dediğini nakleder: Talha ve Zübeyr Basra’ya gelince, onlara yardım amacıyla kılıcımı kemerime bağladım. Aişe’nin yanına gittiğim zaman emir ve yasak yağdırdığını ve o ne söylerse onun olduğunu gördüm! O anda Peygamber (s.a.a)’in bir hadisini hatırladım. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştu: “Yöneticiliğini kadının yaptığı bir topluluk kurtuluşa eremez.” Bu yüzden onlardan ayrılarak inzivaya çekildim. Şerh-i Nehc’ül-Belağa, İbn-i Ebi’l-Hadid, c. 2, s. 80.

                    İbn-i Ebi’l-Hadid şöyle diyor: Bu rivayeti başka bir şekilde de nakletmişlerdir. Rivayet şöyledir: “Benden sonra, önderliğini bir kadının yaptığı bir topluluk kıyam eder” Basra savaşında (Cemel Savaşı) ordunun sancağı Aişe’nin bindiği deveydi. Bu, tarihte, bayrak ve sancağı deve olan ilk savaştı!

                    Aişe’nin elçileri her bölgeye giderek Aişe’nin mektuplarını ulaştırıyorlardı. Aişe, Müslümanları Emir’ul-Müminin Hz. Ali’ye karşı kışkırtıyordu. Aynı zamanda bu yolda kendisine yardım etmelerini de istiyordu.

                    Büyük bir kalabalık onun davetine olumlu cevap verdi. Ama buna karşılık ileri ve aydın düşünceli şahsiyetler, onun davetini reddettiler. Beni Ümeyye, tüm varlığını bu yolda Aişe’ye bağışlayarak onun safına geçti.

                    Mervan da Aişe’nin ordusundaydı. Ama o, bazen okunu Aişe’nin askerlerine, bazen de İmam Ali’nin askerlerine yönelterek hangisine isabet ederse fetihtir! diyordu. Hatta şöyle söylenir:
                    Okla Talha’yı öldüren Mervan’dır.

                    Yorum


                      #25
                      Ynt: HZ.AİŞE VE YANDAŞLARININ KUR’ÂN VE RESULÜN AÇIK NASLARI KARŞISINDAKİ İÇTİHATLARI

                      AİŞE MEKKE’DEN BASRA’YA DOĞRU YOLA ÇIKIYOR

                      Aişe Mekke’den çıkıp Basra’ya doğru gitmek istediğinde Beni Ümeyye onun etrafını sararak görüş alış verişinde bulunmaya başladı. Bazıları: “Ali’ye doğru ilerleyip onunla savaşalım” diyordu.

                      Ama Aişe ve bir grup şöyle dedi:
                      “Siz Medinelilerle savaşmaya tahammül edemezsiniz.”

                      Bazıları da: “Şama gidelim” diyorlardı.

                      Aişe ve yandaşları şöyle dedi:
                      “Şam’da Muaviye’nin olması yeterlidir. Basra ve Kufe’ye yönelmeliyiz. Talha’nın Kufe’de, Zübeyr’in Basra’da dost ve taraftarları vardır.” Bu görüş üzerine herkes olumlu cevap verdi.

                      Bu sırada Abdullah b. Amir, birçok deve ve para yardımında bulundu. Bunların asker çıkarması için harcanmasını söyledi. Ya’li b. Ümeyye, dört yüz bin dirhem ve yetmiş savaşçı teslim etti. Daha sonra Aişe’yi oldukça iri yapılı “Asker” adlı deveye bindirdiler. Aişe deveyi görünce bir hayli şaşırmıştı. Devenin bakıcısı olan şahıs devenin bedensel gücü ve direnişi hakkında Aişe’ye kısa bir rapor sundu. Raporu esnasında deveden “Asker” diye bahsediyordu.

                      Aişe “Asker” ismini duyunca şöyle dedi:
                      “İnna lillah ve inna ileyhi raciun!” daha sonra şöyle devam etti: “Benim bu deveye ihtiyacım yok.” Aişe, Peygamber (s.a.a)’in bu deveden bahsederek onu bu deveye binmekten sakındırdığını hatırlamıştı.

                      Halk başka bir deve bulmak istedi. Ama onun gibisini bulamadı. Bu nedenle devenin vaziyetini biraz değiştirerek şöyle dediler: Sana daha büyük ve daha güçlü bir deve bulduk. Aişe de razı oldu.
                      Şerh-i Nehc’ül-Belağa, İbn- Ebi’l-Hadid, c. 2, s. 80.

                      Aişe henüz Mekke’den dışarı çıkmadan Emeviler, ona yardım etmekten vazgeçtiler. Ama o, hedefine doğru ilerlemeye devam etti.

                      Yorum


                        #26
                        Ynt: HZ.AİŞE VE YANDAŞLARININ KUR’ÂN VE RESULÜN AÇIK NASLARI KARŞISINDAKİ İÇTİHATLARI

                        HAV’EB SUYU

                        Büyük tarihçiler İbn-i Abbas’ın şöyle dediğini naklederler: Peygamber (s.a.a) bir gün, topluca yanında bulunan zevcelerine şöyle buyurdu: “Sizden hanginiz bir deveye binecek ve Hav’eb köpekleri ona havlayacak. Onun yanında, sağında ve solunda birçok adam öldürülecek ve hepsi de cehennemde olacaktır?!” a.g.e. s. 498

                        Tüm tarihçiler yazıyorlar ki Aişe, kendi yolunda ilerlerken Beni Amir b. Sa’sa kabilesine ait Hav’eb Suyuna ulaşınca, köpekler ona karşı öylesine havladılar ki bindiği iri yapılı güçlü deve bile ürktü. Aişe’nin adamlarından birisi şöyle dedi: Hav’eb’de ne kadar köpek var, nasıl da havlıyorlar?!

                        Bunu duyan Ümm’ül-Müminin! Devesinin yularını çekerek şöyle sordu:
                        “Bunlar Hav’eb köpekleri mi?! Beni geri çevirin.” Çünkü ben Peygamber (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu duydum: ... (naklettiğimiz hadisi nakleder.)

                        Onlardan birisi: Biz, Hav’eb suyunu geride bıraktık dedi.

                        Aişe: Şahidiniz var mı? Onlar da Bedevi Araplardan, elli kişiyi bularak oranın Hav’eb olmadığını söylettiler.

                        Aişe de yoluna devam ederek Basra yakınlarındaki Ebu Musa kuyularına kadar ilerdi.


                        Aişe’nin, Hav’eb suyundan geçmesi ve köpeklerin ona havlaması, Peygamber (s.a.a)’in verdiği haberin gerçeğe kavuşması, O Hazretin hakkaniyetinin belirtilerinden sayılmaktadır. Bu olayı ümmetin ileri gelenleri hatta avam tabakasından olanlar bile bilmektedir.

                        Yorum


                          #27
                          Ynt: HZ.AİŞE VE YANDAŞLARININ KUR’ÂN VE RESULÜN AÇIK NASLARI KARŞISINDAKİ İÇTİHATLARI

                          EBU ESVED-İ DUİLİ’NİN AİŞE, TALHA VE ZÜBEYR’LE KONUŞMASI

                          Aişe ve ordusu, Ebu Musa kuyularında konaklayınca, o gün Basra valisi olan Osman b. Huneyf, Ebu Esved Dueli’yi, ne amaçla buraya geldiklerini öğrenmesi için Aişe ve ordusuna gönderdi.

                          Ebu Esved, Aişe’nin yanına gelerek niçin ayaklandıklarını sordu.

                          Aişe:
                          “Ben Osman’ın intikamını almak istiyorum” dedi.

                          Ebu Esved:
                          “Bildiğin gibi Osman’ın katillerinden hiç kimse Basra’da yoktur” dedi.

                          Aişe şöyle dedi:
                          “Evet, doğru söylüyorsun Ama Osman’ın katilleri Medine’de olan Ali b. Ebi Talib’in taraftarlarıdır. Ben de Basra’ya halkı, Ali’nin aleyhine ayaklandırmaya geldim. Biz, sizin için Osman’ın kırbacına sinirlenelim de, sizin Osman’a çektiğiniz kılıçlardan dolayı gazaplanmayalım mı?”

                          Ebu Esved şöyle dedi: “Senin kırbaç ve kılıçla ne işin var? Sen, Peygamber (s.a.a)’in evinde oturup Kur’ân okumalarını emrettiği zevcelerindensin. Peygamber (s.a.a) kadınlardan savaşmalarını istememiştir. Onlara, intikam almak için kıyam etmeleri yakışmaz. Emir’ul-Müminin Ali de, Osman’a senden daha yakındır. Zira her ikisi de Abdumenaf evlatlarındandır.”

                          Aişe şöyle dedi: “Her ne olursa olsun, ben hedefime ulaşıncaya kadar buradan geri dönmeyeceğim. Ey Ebu Evsed! Birinin benimle savaşmaya geleceğini zannediyor musun?”

                          Ebu Esved şöyle dedi: “Allah’a yemin olsun ki seninle çok çetin bir şekilde savaşacağız.”

                          Daha sonra Ebu Esved Aişe’nin yanından kalkıp Zübeyr’in yanına gelerek şöyle dedi: “Halkın senden bildikleri bu değildi. Aksine bildikleri şuydu ki; halk Ebu Bekir’e biat edince sen, eline kılıç alarak hiç kimse hilafete Ali b. Ebi Talib’ten daha layık değildir dedin. Şimdiki halin nerede o zamanki halin nerede?!

                          Zübeyr, Osman’ın kanını söz konusu edince, Ebu Esved şöyle dedi: Bize haber verildiği kadarıyla bu işi sen ve dostun Talha üstlenmiştiniz.

                          Zübeyr: Talha’nın yanına git, bak Talha ne diyor? dedi.

                          Ebu Esved Talha’nın yanına gittiğinde, onun sapmış olduğunu, yanlış yolu terk etmek istemediğini ve savaşta ısrarlı olduğunu gördü. Bu yüzden çaresiz bir şekilde Osman b. Huneyf’in yanına dönerek şöyle dedi:
                          “Bunlar savaşmaya kararlıdırlar. Sen de savaşa hazırlanmalısın.”

                          Yorum


                            #28
                            Ynt: HZ.AİŞE VE YANDAŞLARININ KUR’ÂN VE RESULÜN AÇIK NASLARI KARŞISINDAKİ İÇTİHATLARI

                            AİŞE VE ZEYD B. SAVHAN

                            Aişe, Basra’dan Zeyd b. Savhan-i Abdi’ye şöyle bir mektup yazdı: “Ümm’ül-Müminin! Ebu Bekir Sıddık’ın kızı ve Peygamber (s.a.a)’in zevcesi Aişe’den temiz evladım Zeyd b. Savhan’a! Evinde otur ve halkı Ali b. Ebi Talib’i desteklemekten sakındır. Senden bana ulaşacak haberler sevindirici olmalı. Zira sen bana göre en güvenilir kimselerimdensin. Vesselam.”

                            İbn-i Ebi’l-Hadid’den naklen Zeyd b. Savhan şöyle bir cevap yazdı: “Zeyd b. Savhan’dan, Ebu Bekir’in kızı Aişe’ye. Allah sana bir görev vermiştir, bize de başka bir görev. Sana kendi evinde oturmanı emretmiştir, bize de cihat etmemizi emretmiştir. Yazdığın mektup elime geçti. Mektubunda bana, Allah’ın emrinin tersine davranmamı istiyorsun! Benden, Allah’ın sana emrettiğini yapmamı istiyor, senin de bana emredileni yapacağını söylüyorsun. Şu halde, senin emrinin benim açımdan hiçbir değeri yok ve mektubunun da hiçbir cevabı yoktur.”

                            Yorum


                              #29
                              Ynt: HZ.AİŞE VE YANDAŞLARININ KUR’ÂN VE RESULÜN AÇIK NASLARI KARŞISINDAKİ İÇTİHATLARI

                              İBN-İ KUDDAME SA’Dİ’NİN CARİYESİ VE AİŞE

                              Taberi zincirleme senetle Kasım b. Ebu Bekir’den şöyle rivayet eder: İbn-i Kuddame-i Sa’di’nin cariyesi, Aişe’nin yanına gelerek şöyle dedi: Ey Ümm’ül-Müminin! Allah’a yemin olsun ki, Osman’ın öldürülmesi senin dışarı çıkmandan, şu lanetli deveye binip savaşmaya hazır olmandan daha kolaydır. Allah, senin hicaplı olmanı ve muhterem olmanı istemiştir. Ama sen bunun dışına çıkarak ihtiramını kaybettin. Seninle savaşmayı câiz bilen, katlini de câiz bilir. Eğer kendi isteğinle geldiysen geri dön, eğer seni de zorla getirmişlerse halktan yardım al!”

                              Yorum


                                #30
                                Ynt: HZ.AİŞE VE YANDAŞLARININ KUR’ÂN VE RESULÜN AÇIK NASLARI KARŞISINDAKİ İÇTİHATLARI

                                BENİ SA’D’DAN BİR GENÇ TALHA VE ZÜBEYR’İ ELEŞTİRİYOR

                                “Kendi kadınlarınızı evlerinizde bırakıp annenizi harekete geçirdiniz. Kendi canlarınıza yemin olsun ki, bu çok büyük bir insafsızlıktır. O kendisini toparlayıp evinde oturmakla görevlidir. Ama deveye binerek çöllerde dolaşma hevesine kapıldı. Çocuklarının, onu himaye edeceklerini umuyor. Kılıç, mızrak ve oklarıyla ona taraftarlık yapacaklarını zannediyor!”

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X