Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

İSLAMDA İLK FİTNE HAREKETİNİ KİM BAŞLATTI?

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    İSLAMDA İLK FİTNE HAREKETİNİ KİM BAŞLATTI?



    İslamın gelişi ve gelişmesi sürecindeki ilk fitne hareketlerinin boyut ve şekil değiştirmeye başladığı dönem Hz Osman dönemidir. Bu dönem; Yahudi ve putperest düşünürlerin strateji değiştirerek islami inkar veya reddetme yöntemi dışına çıkarak islamı esas mecrasından uzaklaştırma faaliyetlerine yöneldiğini ondan sonrada bir daha hiç durmadığını görüyoruz. Şöyle ki;
    Yahudi cemaati ve kanaat önderleri Peygamberimiz dönemi ve ilk iki halife dönemindeki faaliyetlerinden istedikleri sonucu alamamışlardır. Ancak, büyümenin hızlanması ve ilim sahibi insanların yavaş yavaş Allahın rahmetine kavuşuyor olmasıyla yeni yeni stratejiler geliştirmeye başlamışlardır. İslamın lehine gibi görünen niteliksel büyümenin islamın aleyhine nasıl çevrileceğinin planını yapıp uygulama konusunda görüş birliğine vardılar. Bu çerçevede yapmak istedikleri şey, ümmet arasına fitne sokarak ikilik çıkarmak, dini gelecek nesillere taşıyacak olan cemaati karalamak gözden düşürmek sonrasında ise bu cemaatin söylemlerini boşa çıkartarak islamı ortadan kaldırmak şeklinde dizayn edilmiştir. Bu hainlerin bütüm yaklaşımlarında bu gözlemlenebilir. Yani hakikatin tersine çevrilmesi. Bunları kısa kısa özet halinde incelersek daha net ortaya çıkacaktır. Bu stratejinin uyguluma safhasında öncelik olarak İslam inancında ne önemli sayıldıysa onun karşısına mutlaka bir şey çıkartılarak birinin diğerini yıkmasının sağlanması, mümkün olanların yok edilmesi, mümkün olmayanların gücünün zayıflatılması ve güven duygusunun sarsılmasına dayandırılıyordu.
    Geliştirilen bu planı yürütecek kişiler, uygulama yer ve zamanı, uygulama süreci, stratejilerin hangi merhalede uygulamaya konulacağının çok iyi belirlenmesi gerekiyordu. Şimdi bu planın kurgusu ve başarısında kimlerin etkin olduğu, kimlerin kullanıldığı, hangi şartlardan faydalanıldığını tarihin aydınlık sayfalarından ışık alarak karanlıklarda saklanılmaya çalışılan safhalarını görmeye çalışalım.

    İnananların Allah’ın varlığı konusunda şüpheye düşürülemeyeceği bilindiğinden birilerinin bu güce ortak edilerek inanca şirk bulaştırılması, Kuranla ilgili şüphelerin oluşturulması, Kabe’nin karşısına en az onun kadar hatta ondan daha kutsal Kabecikler oluşturulması, peygamber inancını doğrudan kaldıramasa da yerine, onlardan daha güçlü, daha fazla yetkilerle donatılan geçmiş ve geleceği bilen, kendi ölecekleri vakti bile tayin eden, evrendeki bütün olayları iradesi ile yönlendiren, yöneten masum yapılanmanın getirilmesi, Peygamberin en yakınları, hanımları yakın akrabaları, arkadaşları yani peygamberi inancı gelecek nesillere taşımayı üstlenenlerin bir şekilde insanların gözünden düşürülüp bunların peygambere ihanet ettiği fikrinin oluşturulması, hainlikle suçladıkları insanların Peygamber sözlerini doğru aktaramayacağı inancının yerleştirilmesi,(sahabe sözlerine güvensizliği telkin) hac anlayışının değiştirilmesi, yerleşik inanç beş vakit namazı daha az vakte indirilmesicahiliye dönem adetlerinin yeniden canlandırılması, yeni Müslüman olmuş bölgelerdeki geleneksel inançların hortlatılması, kutsal sayılan değerlerin bir şekilde bozularak yerine yeni kutsaliyetlerin getirilmesi, bu sürecin aksamadan devamını sağlamak için de süreci yürütecek elit bir oluşumun gerçekleştirilmesi bunlara dinden kaynaklanan bir takım maddi ve manevi imtiyazların verilmesi, yani sözlerinin dinlenmesi dinin emirlerinden sayılması, ellerinin güçlü kılınması için de zekatın doğrudan ihtiyaç sahiplerine değil de bu görevi yürütecek kişilerin yetkisine bırakılması, halktan toplanacak verginin belirli miktarının yine aynı güçlere verilmesi, gibi bu oluşuma katkı sağlayacak bir çok ana ve detay stratejilerden oluşmaktadır.
    Bu planı Hz Osman’ın halifeliğinin altıncı yılından sonrası uygulamaya konması da bir tesadüf eseri değildir. İslam coğrafyasındaki nicelik olarak gelişme aynı ölçüde nitelik olarak İslam toplumuna yansıması imkansızlaşmaya başlamıştır. Çünkü her gün binlerce insan islamı kabul etmekte ancak islamın ne olduğundan bihaber durumdadırlar. sorunlar eskisi kadar kolay çözüme ulaşamamaktadır. Ayrıca bölgelere gönderilen valiler eskisi kadar duyarlı değillerdi. Merkezdeki disiplin taşrada ayniyle yürütülememektedir. Bugünkü imkanlarla o günleri değerlendirmeye kalkmak son derece adaletsiz bir bakış acısı olacağından meseleyi değerlendirirken kin nefret yaklaşım ile değil de daha insani yaklaşırsak mesele daha gerçekçi anlaşılacaktır.
    Çünkü insan hatadan münezzeh değildir. Bu dönemde ceşitli hatalar yapıldığını görmek mümkündür. Şöyle ki;
    Hazreti Osman, medineye geldikten sonra sahabenin en sıkıntılı döneminde, susuzluğun en büyük sorun olduğu bir anda Efendimizin işaretiyle Rume kuyusunu Müslümanlar için satın alarak Müslümanların hizmetine sunmuştur. Tebük seferi hazırlığında ‘ceyşü’l-usre’ denen İslam ordusunun hazırlanmasında büyük gayret sarf etmiş, ticaret için hazırladığı üç yüz kadar deveyi yüküyle birlikte sadaka olarak vermişti. Buna mukabil Efendimiz de “Bundan sonra Osman’a yaptıkları zarar vermez.” Buyurmuştur. 12 yıllık Hilafeti sırasında da islam toplumuna pek çok iyi olay yaşatmıştır. Ordu ve donanmayı güçlendirmiş, Kıbrıs ve Rodos alınmıştır . Müslümanlar onun zamanında bütün Kuzey Afrika'yı aşarak İspanya'ya geçmişlerdir. Tarık Bin Ziyad'ın İspanya geçtikten sonra gemilerini yaktırarak askerlerin geri dönüş ihtimalini ortadan kaldırması meşhurdur . Böylece koca yarımada kısa zamanda İSLAM egemenliği altına girmişti . Asya'da Horasan ve Taberistan bu dönemde fethedilmiştir. İslam toprakları yüz kat artmış buna mukabil genişleyen coğrafyada aynı oranda nitelik olarak islamı öğretim sağlanamamıştır. Hasan el-Basri'den El-Hâfız İbn-i Abdil Berr naklettigine göre; “Osman (r.a.) zamanında bereketli rızıklar ve bol bol hayırlı işler yanında insanlar arasında iyi ilişkiler vardı. Bu dönemde Müslümanlar en rahat ve en saadeti bir hayat yaşamıştır. Tabiînden iki büyük âlim Hasan Basri ve İbn-i Sîrîn bunun doğruluğuna şahitlik etmişlerdir. Hatta yeryüzünde biri diğerinden korkan bir tek mümin yoktu. Aksine her mümin diğer mümin kardeşini sever ve ona yardım etmek isterdi.” Denmektedir.
    Bu ortamdan faydalanan bazıları dışa iyice açılıp zenginliğini çok ileriye götürürken, yakın akrabalardan olan valilerden bazıları da idarî ve mâlî konulardaki aksaklıkları görmezden gelip halkın dert ve sıkıntıları ile ilgilenmediği çeşitli kesimlerce ifade edilir olmuştu. Zaten “yönetimde Haşimîlik-Emevîlik rekabeti görünmeye başlamıştı. Devlet adamlarının çoğunluğunun Emevîlerden olması, Haşimîler için bir huzursuzluk kaynağı, dolayısıyla da önemli bir tahrik unsuruydu. İstismar edilebilecek bir diğer husus da; devlet işlerinde Ensâr'dan çok, Muhîcirlerin vazife almış olmasıydı. Bütün bu şartları yakından takip eden
    İbn-i Sebe, bu ve benzeri bütün fırsatları değerlendirmek üzere seyahata çıktı. Önce Basra'ya gitti. Burada daha önce yerleştirdiği komitacıları vasıtasıyla devletten memnun olmayan kişilerle temaslar kurdu. Yaptığı faaliyetler, Vali Abdullah bin Amr'ın dikkatini çekince Kûfe'ye geçti. Burada da bir kısım halkın idare aleyhinde olması, İbn-i Sebe'nin işini daha da kolaylaştırdı ve kısa zamanda komitacılarını gerekli biçimde organize ederek Şam yolunu tuttu. Şam'da aradığını bulamadı. Zira, devlet işleri yolundaydı ve istismar edebileceği fazla bir mevzu yoktu. Buradan Mısır'a gitti.
    Bu konu ile alakalı Şii tarihçisi Ravdatil safa da: “Abdullah bin Sebe, Osman bin Affan karşıtlarının Mısır’da çok olduğunu öğrenince oraya yöneldi. Aradığı şartları maalesef burada fazlasıyla buldu. Çünkü, farklı sebeplerle devlet idarecileri aleyhinde bulunan çeşitli gruplar, burada toplanmışlardı. Orada ilim ve takvalıymış gibi göründü ve böylece insanları kendine güvendirdi İbn-i Sebe dağınık halde bulunan bu grupları büyük gayretler sonunda bir çatı altında toplayarak, onları Hz. Osman (ra)'ya karşı harekete hazır hale getirdi.

    Bu merhaleden sonra, Hz. Osman (ra) aleyhinde tanzim ettiği bir dizi iftira listesini diğer İslâm vilâyetlerindeki adamlarına göndererek Halife'ye karşı bir kıyam hareketi başlatmak üzere yeni ve yoğun bir faaliyetin içine girdi ve adamlarına şu talimatı verdi: "İşe, bütün devlet erkânını kötülemekle başlayın. Kendinizi de iyiliği emredip kötülüğü de nehyetmekle meşgul gösterin. Halkın hürmet ve muhabbetini kazanın."

    Kendisi de çeşitli vilâyetlere ve bilhassa Basra ve Kûfe'ye sürekli olarak mektuplar gönderiyordu. Bu mektuplarda idari ve siyasi meseleler, yalan ve iftiralarla abartılıyor, Hz. Osman ve valilerinin halka zulüm ve gadrettiği ve bütün vilâyetlerin müthiş bir kargaşa içinde bulunduğu imajı veriliyordu. Maksat, Medine dışındaki diğer bölgelerin İslâmî çizgiden gittikçe uzaklaştığı, anarşinin bütün İslâm beldelerinde yaygınlık kazandığı kanaatini halka telkin etmek, halifenin bu meselelere karşı lâkayt ve aciz kaldığını zihinlere yerleştirmekti.
    Fitne ve fesat haberleri Medine'ye ulaşınca Hz. Osman (ra), Hz. Ali'nin de yardımıyla, durumun tetkiki için çeşitli vilayetlere güvenilir ve itibarlı heyetler gönderdi.” (Mehmet Kırkıncı'nın Alevilik Nedir adlı kitabından faydalanılmıştır.)
    Bir tarafta ümmet içindeki zenginliğin etkisi ile Allah (c.c.)'a ve halifeye karşı azalan korku, diğer tarafta kargaşa, tahrik istismar bu sürecin neticesi Hz Osmana saygısızlığı getirdi. Bütün bu olumsuzlukların ardından da ayaklanmaların önüne geçilemedi. Etkisiz hale getirilemeyen bu zaaf İslam düşmanlarının istismarına kapı açmış bu kapı bir daha hiç kapanmamıştır. İlk alev mısırda tutuşturulmuştur.
    Fitne hareketinin lideri “ Her Nebi kendinden sonra yerine geçecek birini vasiyet eder. İlim, fetva, cömert, yiğit olan ve emaneti yerine getiren takva sahibi Ali de Resulullahın vasisi ve halifesidir. Ümmet Ali’ye zulüm etti. Onun hakkı olan hilafeti ve vilayeti zorla aldı, şimdi onun yanında yer almak ve yardım etmek herkese lazımdır. Osman’ın hilafetine son vermek lazım dedi. Mısırlılar onun sözlerinden ve görüşlerinden çok etkilendiler ve Osman’ın hilafetine karşı çıktılar.” (Ravdatil safa, s. 292 cilt 2, Farsça İran baskısı)
    İbn-i Sebe, bu çalkantılar sırasında, Şiîliğin ilk çekirdeği olan Sebeiyye mezhebini kurdu .Böylece, tasarladığı hainâne plânını gerçekleştirmede büyük bir adım atmış oluyordu. Bu mezhep, istikbâlde İslâm'ı parçalayacak fırkaların temelini teşkil edecekti.

    İbn-i Sebe, Mısır'da kurmuş olduğu bu mezhebine yeterince taraftar buldu ve onları Hz. Osman (ra) aleyhine tam mânâsıyla şartlandırdı. Şimdi sıra yeni bir halife adayı tespit ederek Hz. Osman'ı (ra) katletmeye gelmişti. Bu noktada şöyle bir plânla işe başladı: "Hz. Osman kusurlu ve hatalı bir insandı. O'nun perine gelecek kimse de hatalı bir insan olursa problemlere çözüm getirilemez; zulmün, haksızlığın önü alınamazdı. O halde en mühim mesele, O'nun yerine gelecek kişinin hatadan sâlim, masum bir insan olmasıydı. Bu masum insan ise, çocukluğundan beri Hz. Peygamber'in (sav) murakabesi altında yetişen, O'nun terbiyesiyle olgunlaşan ve O'nun ilmine ve kemâline vâris olan Hz. Ali'den başkası olamazdı. Her peygamberin bir veziri olduğu gibi, Hz. Ali de Hz. Peygamber'in veziriydi. Hz. Ebûbekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman, O'nun bu veraset hakkını gasp etmişlerdi..."

    İbn-i Sebe bu davasını kuvvetlendirmek için, Hz. Aliyi (ra), eski masal kahramanları gibi gösteriyor, birtakım hurâfe ve hikâyelerle O'nun, insanüstü bir varlık olduğunu telkin ederek etrafındaki insanlar gitgide birer Hz. Ali meczubu haline getiriyordu.

    İbn-i Sebe, plânlarını merhale merhale uygulama sahasına koymaktaydı. Şimdi sıra güya Hz. Ali'nin (ra) hakkını almaya gelmişti. Bunun için de şu telkin metodunu uyguladı: "Her peygamberin bir vasisi vardır. Hz. Peygamber (sav), Hz. Ali'yi (ra) vasi tayin etmiştir. Hz. Peygamber'in bu vasiyetini yerine getirmemek kadar büyük bir cinayet olamaz. Hem Hz. Peygamber (sav), Hz. İsa gibi tekrar yeryüzüne geri gelecek ve niçin vasiyetimi yerine getirmediniz?' diye bizden hesap soracaktır. O zaman hepimiz mahcup olacak ve hüsrana uğrayacağız..."
    Sonuçta islam düşmanları bu konudaki stratejilerini uygulamış, mısırlıları kullandıkları isyan hareketiyle Hz Osman’ın şehit edilmesini sağlamıştır.
    Henüz fitne ortada iken Ali (r.a.) hilafete geçti. Bazıları Osman'ın (r.a.) öldürülmesinde ihmalkâr davrandığı, bazıları da kanının akıtılmasında kendisinin sebep olduğunu ileri sürerek Ali'yi (r.a.) itham etmişlerdir. Ali (r.a.) ın Osman'ın (r.a.)ı öldürülmesine rıza göstermediği ve bu konuda âsîlere yardımcı olmadığı bir hakikat iken, birçoklarının kalpleri Ali ye karşı saflaşmamış, kendisi de bunları yenemediği için itaat etmemişlerdir.
    Hz. Hüseyin’in, Hz. Osman’ın hilafeti sırasında, 30 /651 yılında, Said b. el.As'ın Kilfe'den Horasan'a yaptığı sefere, kardeşi Hz. Hasan'la birlikte katıldığı(Taberi, 1 {2836.); daha sonra da Hz. Osman'ın evini muhasara eden isyancılara karışı Halife'yi korumak üzre babası Hz. Ali tarafından, yine kardeşi Hz. Hasan'la birlikte memur edildiği en güvenilir kaynaklarda mevcuttur.(Belazuri, Ensilbu'/.Eşrtif (Sülcymımiye Kütüphanesi, Heisülkütlfıb nı. Xo: 597-598), 483 o: Taberi. 1 {3020.
    Bu dönemde çıkan olaylar bir yandan kökleri İslam Öncesi dönemi uzanan tarihi Emevi-Haşimi çekişmesinin su yüzüne çıkartmış; diğer yandan da daha sonra ortaya çıkacak olan Hariciliğe zemin hazırlamıştır.

    #2
    Ynt: İSLAMDA İLK FİTNE HAREKETİNİ KİM BAŞLATTI?

    Abdullah ibni Sebe

    Yorum


      #3
      Ynt: İSLAMDA İLK FİTNE HAREKETİNİ KİM BAŞLATTI?

      ebuzerri çöle ölüme gonderen de ibn sebeydi değil mi ? ibn mesudu kırbaçlatanda degıl mı

      Yorum


        #4
        Ynt: İSLAMDA İLK FİTNE HAREKETİNİ KİM BAŞLATTI?

        Haşimoğullarından bir peygamberin gelmesi diğer bütün kureyş kabilelerini hüsrana uğratmıştı. Çünkü her kabile kendini en üstün görüyor, üstünlük taslıyordu. Hatta öyle ki kimin çok olduğu ile övünmek için dirileri saydılar, olmadı ölüleride sayarak birbirlerine üstünlük taslamak istediler. Zaten Tekasür Suresi de bunun için nazil oldu.

        Yani İslamda ilk fitne için zaten bir potansiyel vardı. Bu da Kureyş fitnesi idi. Bu yüzden kureyşin kendini beğenmişleri İslama ve Haşimoğullarına düşman oldular.

        Kureyş içinde Haşimoğulları ile güç, servet ve diğer konularda yarışabilecek seviyede Ümeyye oğulları vardı. Haşimoğulları güçlerini erdemle süslerken, ümeyyeoğulları, hırs, makam ve dünya ile süslüyorlardı.

        Rasulullahın Hicret İnkılabı ile Medineyi site islam devletine dönüştürmesi Bedirde büyük zafer elde edip, Uhudda geçici hezimetten sonra kalıcı savunma hattını güçlendirmesi ve Hendek savaşında kafirlerin artık İslama hiç bir zarar veremiyeceklerine inanmasından sonra İslamın artık ortadan kaldırılamayacak bir güç olduğunu anlayan kurnazlar hemen iman etme yarışına girdiler.

        Habeşistana giden muhacirleri teslim alıp ortadan kaldırmak için elçi olarak habeşistana gönderilen Amr Bin As bunlardan biri idi. Bunca savaş sonunda her zaman güçlenen tarafın Rasulullah olduğunu görünce artık boşuna direnip zaman kaybedeceğine, islama teslim olmuş görünüp nemalanma yoluna girdiler o ve benzerleri. Kurnazlar biraz erken davrandı Mekkeni fethine kadar müslüman olmuş göründüler.

        Geriye gurur ve kibirinden başka bir şey düşünemeyen mağrur ahmaklar kalmıştı. Onlarda Mekkenin fethinden sonra başka hiç bir çareleri olmadığı için zorla müslüman olmuş gözüktüler.

        Böylece, kurnazca islamdan yararlanmak için müslüman olmuş marazlılarla birlikte, zorla müslüman olmuş gözüküp islamdan intikam almak için fırsat kollayan hastalıklı bir uzuv islam toplumuna dahil olmuştu.

        Rasulullah bir İslam Devleti kurmuş, bedevi bir arap toplumunu devletli bir topluma dönüştürmüştü. Rasulullahın 23 yılda yaptığı bu devrim dünya tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir olaydı. Ancak bununla birlikte insanların kalpleri Rasulullahın sunduğu bu güzellikleri kavrayacak hale gelmemişti.

        Toplumun değişmesi uzun zaman alacak bir olaydı. Fetihler tamamdı ama gönüller fethe teslim olmamıştı. İşte Rasulullah böyle bir toplumu Vasisi Veziri Halifesi İmam Aliye bıratı ve Rahmeti Rahmana vasıl oldu.

        İşte İslamın gücünden şahsi çıkarları için yararlanmak isteyen samimiyetsiz müslümanlar İslamda ilk fitne ateşine odun taşıdılar.

        Kalplerine İslamın yerleşemediği insanlar İmam Alinin İmametini kabul edecek olgunluğa erişememişti. İmam Alinin imametini kabullenen bir çok müslüman da toplumda önemli bir kesimin İmam Alinin hilafetine karşı çıkacağını biliyordu.

        Bu yüzden İmam Aliyi İmam olarak tanıyan muhacir ve ensardan kimileri bile Beni Saide Sakifesinde İmam Aliden yana tavır koyamadılar. İmam Aliye verilmeyecek hilafetin, ele geçirecek olanlarına karşı muhalif gözükmek istemediler.

        Vehasıl, İmam Alinin İmametine engel olunması ile ilk fitne yaşanmış oldu. Bu fitnede kimileri bizzat, özellikle, isteyerek, arzulayarak yer alsa bile, buna istemeden razı olanlar bile bulunmaktaydı.

        1. halife 2. halife ve 3. halife zamanında her zaman İmam Ali vardı. İmam Ali İslamın sigortası idi, garantisi idi. 1. ve 2. halifenin Kureyy içinde pekte güçlü olmayan kabileleri vardı. Bu yüzden onlar kabilelerinden ziyade özsgür iradeleri ile hareket edebiliyor, işlerinde işin içinden çıkamayınca İmam Aliden samimiyetle yardım talep ediyorlardı.

        3. halife zamanında bu durum biraz değişti. 3. halifenin dirayetsizliği, beceriksizliği iplerin güçlü bir kabile olan kendi kabilesi ümeyyeoğullarının eline geçti.

        Ümeyyeoğulları da zaten tam da bunu bekliyorlardı. 3. halifenin zamanında İmam Ali ile danışılmadan bir çok yanlışa imza atılıyor, islam ülkesinde tam bir emevi şirki icra ediyorlardı.

        İslam ümmeti de emevilerin ortaya koyduğu, 3. halifenin dirayetsizliği sebebiyle önüne geçemediği zulümler sebebiyle itiraz ve kıyamlarla tepki vermeye başladı.

        Muaviye kurnazı 3. halifeyi devreden çıkarmak için yönetime itiraz edenler arasına casuslarını saldı. 3. Halifenin işinin bitirilerek yönetimin muaviyeye yönelmesinin zeminini oluşturdu. Zaten 3. halifenin kanını talep etmesi de bu programının en önemli unsurudur.

        Ve böylece, islamın istikbalinden istifade etmek için iman etmiş gibi gözüken kurnazlarla, İslamın yeminli müşrik düşmanı zorla müslüman olmuş emeviler muaviye ile birlikte bir hakimiyete ulaşıyorlar ve İslamı tümüyle kendi müşrik anlayışları ile yorumlamaya insanlara da bunu dikte etmeye başlamış oluyorlardı.

        İşte bu gün şahid olduğumuz, her an görüp karşılaştığımız Ehlibeyt düşmanı anlayışlar bu anlayışın tezahürleridir.
        Beşşar Esad bir İslam Kahramanıdır.
        Suriye İmtihanında İran İslam Cumhuriyetinin yanında yer almayanlar amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizminin yanındadırlar. Ve İslamın karşısındadırlar.

        Yorum


          #5
          Ynt: İSLAMDA İLK FİTNE HAREKETİNİ KİM BAŞLATTI?

          İbni Sebe Dosyası

          http://www.velayet.com/index.php?topic=646.0

          Farklı bir sahtekar, Masallar Kahramanı Seyf ibni Ömer Temimi

          http://www.velayet.com/index.php?topic=2232.0


          İslamda İlk fitne eğer Sakifede ortaya çıkmış Müteakiben bu fitneleri, Cemel, Sıffin, Nehrevan fitnesi devam etmiştir. Allah tüm fitnecilere ve İslam dininde fitne çıkaranlara lanet etsin. Ve Ğeygamber efendimiz Fitnecilerin kimler olduğunu apaçık işaret etmiş belirtmiştir. Dileyen ana kaynaklarının Fitneler bölümüne müracaat edebilir...

          Yorum


            #6
            Ynt: İSLAMDA İLK FİTNE HAREKETİNİ KİM BAŞLATTI?

            ilk fitneyi ebubekir ömer vsss çıkardı...
            Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
            Hz.Peygamber (saa)

            Yorum


              #7
              Ynt: İSLAMDA İLK FİTNE HAREKETİNİ KİM BAŞLATTI?

              İslâmiyet’in ilk dönemlerinde Abdullah İbni Sebe diye birinin yaşayıp yaşamadığı ciddi bir muamma olsa da, araştırmalarımız göstermiştir ki o dönemde bu isimde biri yaşamış olsa bile ona atfedilen hikâyeler masaldan, uydurmadan, yanlışlardan, kurgudan ibarettir ve o kişinin tüm bunları yaptığına dair tek bir güvenilir kanıt dahi yoktur. İşte bu konuda, üstünde duracağımız nokta da budur inşaAllah.

              Abdullah ibni Sebe için uydurulan hikâyeler, Şeytan'ın müridlerinden biri olan Seyf İbni Ömer el Temimî'nin art niyetli çabalarının ürünleridir. Seyf, hicrî ikinci yüzyılda yaşamış, hikâyelerini dönemin İslamî belgelerinde yer alan gerçeklerden ayıklayarak oluşturmuş bir hikâyecidir. Kendisi aynı Selman Rüşdî'nin "Şeytan Ayetleri" eseri gibi bir hikâye kitabı yazmış ancak Şeytan rolünü kendi yarattığı Abdullah İbni Sebe adlı karaktere yüklemiştir.

              Seyf İbni Ömer, zamanının hükümetini tatmin edebilmek adına Rasulullah'in (s.a.a) sahabelerinin biyografilerini tahrif etmiş ve İslâmiyet ile dalga geçmek için Şia tarihini eğip bükmüştür. Seyf, tarih boyunca Ehl-i Beyt'in (a.s) düşmanlığını yapan Ümeyyeoğullarının sadık bir avukatı olmuştur, iş bu sebeple Şialara saldırmak onun en büyük işlerinden bir tanesidir

              Uydurduğu hikâyelerde kendi kabilesini yüceltmeye çalışmış, bu uğurda bazı hayalî sahabeler dahi yaratmıştır. Birçok Sünnî âlimi, sadece İbni Sebe konusunda değil birçok konuda Seyf'in sınırı olmayan masallar uydurduğunun farkına varmış, neticede onun rivayetlerini terketmiş ve onu yalancı olarak tanımlamıştır.
              Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
              Hz.Peygamber (saa)

              Yorum


                #8
                Ynt: İSLAMDA İLK FİTNE HAREKETİNİ KİM BAŞLATTI?

                Hikâyelerin Kaynağı

                Abdullah İbni Sebe masalı on iki asırdır var olan bir masaldır. Tarihçi ve yazarlar bu masalı birbiri ardına kaydetmiş, her alıntılayan hikâyeye kendisinden bazı eklemeler yapmıştır. Hikâyenin senetlerine bakarsanız Seyf İbni Ömer'in adını en başlarda göreceksiniz. Alttaki tarihçiler direk olarak Seyf'den bu masalı nakletmişlerdir:

                • Cerir et Taberî.
                • Zehebî, ki kendisi Taberîden nakletmiştir.
                • İbni Ebubekir, kendisi İbni Esir'den, o da Taberîden nakletmiştir.
                • İbni Asakir.

                Aşağıdakiler de dolaylı yoldan Seyf'den nakletmişlerdir:

                • Nicholson, Taberî'den nakletmiştir.
                • İslâm Ansiklopedisi, Taberî'den nakletmiştir.
                • Van Floton, Taberî'den nakletmiştir.
                • Wellhauzen, Taberî'den nakletmiştir.
                • Mirkhand, Taberî'den nakletmiştir.
                • Ahmed Âmin, Taberî'den ve Wellhauzen'den nakletmiştir.
                • Farid Vecdî, Taberî'den nakletmiştir.
                • Hasan İbrahim, Taberî'den nakletmiştir.
                • Seyid Afgani; Taberî'den, İbni Ebubekir'den, İbni Asakir'den ve İbni Badran'dan nakletmiştir.
                • İbni Haldun, Taberî'den nakletmiştir.
                • İbni Esir, Taberî'den nakletmiştir.
                • İbni Kesir, Taberî'den nakletmiştir.
                • Donaldston, Nicholson ve İslâm Ansiklopedisi'nden nakletmiştir.
                • Giâtûl Dîn, Mirkhand'dan nakletmiştir.
                • Ebûl Fida, İbni Esir'den nakletmiştir.
                • Raşid Rıza, İbni Esir'den nakletmiştir.
                • İbni Badran, İbni Asakir'den nakletmiştir.
                • Bostanî, İbni Kesir'den nakletmiştir.

                Yukardaki liste, Abdullah İbni Sebe hakkında nakledilen kurgulama masalların Taberî'den başladığını kanıtlamaktadır. Taberî ise, bu rivayetleri Seyf'in kitabından alıntıladığını, yazdığı Tarih'inde bizzat söylemiştir. Bu sebeple, Seyf'in karekteri ve tarih anlayışı büyük bir çaba ile dikkatlice değerlendirilmeli ve analiz edilmelidir.



                Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
                Hz.Peygamber (saa)

                Yorum


                  #9
                  Ynt: İSLAMDA İLK FİTNE HAREKETİNİ KİM BAŞLATTI?

                  Sünnî Alimleri Seyf İçin Ne Dediler?

                  Aşağıdaki ünlü Sünnî âlimler, Seyf İbni Ömer'in herkesçe bilinen bir yalancı ve güvenilmez bir kimse olduğunu öne sürmüşlerdir:


                  • El Hâkim, (v. h. 405) şöyle yazmıştır: "Seyf bir zındık olarak kabul edilir. Rivayetleri terk edilmiştir."
                  • En Nesaî (v. h. 303) şöyle yazmıştır: "Seyf'in rivayetleri zayıftır ve güvenilmez oldukları için terkedilmelidirler."
                  • Yahya İbni Muin (v. h. 233) şöyle yazmıştır: "Seyf'in rivayetleri zayıftır, işe yaramaz."
                  • Ebu Hatem (v. h. 277) şöyle yazmıştır: "Seyf'in hadisi reddedilmiştir."
                  • İbni Ebu Hatem (v. h. 327) şöyle yazmıştır: "Âlimler Seyf'in rivayetlerini reddetmiştirler."
                  • Ebu Davud (v. h. 316) şöyle yazmıştır: "Seyf hiçbir şeydir. Yalancının tekidir. Bazı hadisleri kabul edilse de çoğu reddedilmiştir."
                  • İbni Habban (v. h. 354) şöyle yazmıştır: "Seyf dürüst ravîlere uydurma rivayetler isnâd etmiştir. Yalancı bir zındıktır."
                  • İbni Abdulbar (v. h. 362) şöyle yazmıştır: "Seyf'ten rivayet olunur ki el Ka'ka şöyle demiştir: 'Ben Rasulullah'ın (s.a.a) vefatına şahit oldum.' İbni Ebu Hatem Seyf'in zayıf olduğunu söyler. Bu sebeple el Ka'ka'nın Rasulullah'ın (s.a.a) vefatında bulunması reddedilmiştir. Seyf'in rivayetlerini sadece bilgi için aktardık."
                  • el Darkutinî (v. h. 385) şöyle yazmıştır: "Seyf zayıftır."
                  • Firozabadî (v. h. 817) şöyle yazmıştır: "Seyf zayıftır." Kitabı Tovalif'te bu görüşü kabul eden birkaç kişiyi daha saymıştır.
                  • İbni Sakan (v. h. 353) şöyle yazmıştır: "Seyf zayıftır."
                  • Safi el Din (v. h. 923) şöyle yazmıştır: "Seyf zayıf olarak kabul edilir."
                  • İbni Udey (v. h. 365) şöyle yazmıştır: "Zayıftır. Bazı rivayetleri meşhur olsa da rivayetlerinin çoğu kabul edilmemiştir."
                  • Suyutî (v. h. 900) şöyle yazmışyır: "Seyf'in hadisi zayıftır."
                  • İbni Hacer el Askalanî (v. h. 852) bir rivayet naklettikten sonra şöyle demiştir: "Bu rivayetin ravîlerinin çoğu zayıftır ama en zayıfları Seyf'tir."

                  Seyf'den önce Abdullah İbni Sebe hakkında yazılmış tek bir belge dahi bulunmamaktadır. Seyf İbni Ömer'den önce yaşamış âlim ve tarihçilerin hiçbiri kitaplarında Abdullah İbni Sebe'nin adını kitaplarında anmamıştır. Bu da göstermektedir ki eğer İbni Sebe yaşamışsa Seyf'den önceki tarihçiler için hiçbir öneme haiz olmamıştır. Bu da İbni Sebe'nin Seyf İbni Ömer el Temimî'nin propogandasından ibaret olduğunu kanıtlayan şeylerden biridir.

                  Sünnîlere gelecek olursak, önceden isimlerini zikrettiklerimiz ve Seyf ibni Ömer'den rivayet edenler dışında İbni Hacer el Askalanî'den nakledilen birkaç rivayet bulunmaktadır ki bunlar da el Kaşî'nin rivayetleriyle hemen hemen aynıdır. Bu rivayetlerle ilgili birkaç noktayı nakletmek istiyoruz:

                  • Seyf ibni Ömer'den nakledilmeyen rivayetler, ondan nakledilenlerden bütünüyle farklıdır. Bu rivayetlere göre İbni Sebe adında zavallı bir adam, İmam Ali (a.s) zamanında ortaya çıkıyor. Kendisinin peygamber, Ali'nin de ALLAH olduğunu iddia ediyor. İmam Ali bu adamın haberini aldığında onu tutuklatıyor ve tövbe etmesini istiyor. Etmeyince de yakılması emrini veriyor. Bu rivayetlere göre İmam Ali ve evlatları bu adamı lânetlemiş ve böylece gulatlık fikriyle bağlantılarını tamamen kopuk kılmışlardır. Bu rivayetlerde bahsedilen şey budur ve diğerlerine göre daha gerçekçidir.


                  Büyük ihtimalle Abdullah ibni Sebe adında biri bu dünyada hiç bulunmadı ve bütünüyle Seyf ibni ömer'in Masallarından biriydi, aynı uydurduğu yüz elli sahabe gibi. Seyf, kişiliğine dayalı bir karakter yarattı ve ona hiçbir diğer rivayette nakledilene benzemeyen olaylar isnad etti. Sadece benzememek de değil, Seyf'in rivayetleri diğer Sünnî rivayetleriyle büyük oranda çelişmektedir.
                  Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
                  Hz.Peygamber (saa)

                  Yorum


                    #10
                    Ynt: İSLAMDA İLK FİTNE HAREKETİNİ KİM BAŞLATTI?

                    yukarıdaki Mufazzal kardeşin verdiği linkten önemli yerleri buraya yazdım.. hasan hüseyin kardeş zahmet edip okursan iyi olur sizin için de.
                    En son Qom_u_ask tarafından düzenlendi; 02.08.2020, 23:20.
                    Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
                    Hz.Peygamber (saa)

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: İSLAMDA İLK FİTNE HAREKETİNİ KİM BAŞLATTI?

                      fitnenin tohumu islama sakifede atılmıştır

                      Yorum


                        #12
                        Ynt: İSLAMDA İLK FİTNE HAREKETİNİ KİM BAŞLATTI?

                        çok geniş bir alana dizilmiş domino taşlarını düşünüyorum kardeşlerim.yüzbinlerce adet taşın varlığı bir taşa yapılan hareketle yerle bir oluyor ve taşların herbiri yüzüstü zemine kapaklanıyor........o bir taş imamı Ali(as) idi.gadiri humdaki sıkı emirlere rağmen,onun vefatı ile(saa) Aliye(as) hamle yapıldı sakifede.........yegane sebep bu idi.aynı uhuttaki gibi(50 okçunun tutumu).hz.peygamber(saa)e muhalefet edilince son kesinlikle hüsrandır................

                        Yorum


                          #13
                          Ynt: İSLAMDA İLK FİTNE HAREKETİNİ KİM BAŞLATTI?

                          size iki ağır emanet bırakıyorum kuran ve itretim olan ehli beytim.beni sakife avlusunda seçim kavgası verilirken evs hazrec ve birkaç muhacirle,soruyorum sizlere şimdi sımsıkı sarılmamız gereken ehli beytten kaç kişi vardı? ehli beyt nerede ne ile meşgul idi? sağlığında verdikleri sıkıntılar yetmemişki vefatındada rahatsızlık vermişler vefasızlık örneği sergilemişler....sıradan biri bile ölse cenaze evinde taziye ve sessizlik hakim olur,cenaze sahibinin işleri hafifletilir,ev sahibine hiç bir iş yaptırmazlar,taki cenaze toprağa gömülene kadar bu böyle devam eder.bu örnek sade bir vatandaş için bile böyledir.burada söz konusu olan PEYGAMBER (saa) lütfen biraz insaflı ve vicdanlı düşünelim lütfen.o gün HZ PEYGAMBER(saa)in yanında sadece ehli beyt ve sadık insanlardan bir kaçı vardı.işte o andan itibaren FİTNE VE FESAT başlamış oldu.

                          Yorum


                            #14
                            Ynt: İSLAMDA İLK FİTNE HAREKETİNİ KİM BAŞLATTI?

                            Eğer İmam Hüseyn a.s. gibi davranmış olsaydı da İmam Ali a.s., Ebubekir ve Ömer'in imameti inkar edip hilafeti gasbetmekle düştüklerü konumu açıkça dile getirseydi ve yaranlarıyla bir kıyam hareketine girişseydi bu durumda kaçınılmaz olarak erken bir kerbela faiciası yaşanacaktı. Peygamber s.a.a.'in varlığına bile katlanamayanlar onun bir an önce ölmesini bekleyenler, Ali a.s.'ın her vasi ve halife olarak atandığının ilan edilmesinde sorun çıkaranlar (gadir-i hum hariç) hatta iktidar koltuğunu ele geçirme uğruna Resulullah s.a.a.'e suikast düzenleyecek kadar ileri gidenler Peygamber Ehlibeytine zulmetmekte Emevilerden aşağı kalmayacaklardı. Zaten hayatları yetmediğinde Ehlibeyt'e zulmetmeleri için Emevileri yerlerine oturtanlar onların fitnelerini kabullenmiş ve ortam hazırlamış olmaktadırlar. Muaviyeyi büyüten de Emevi Osmanı başa atayan da kendileri idi..

                            O yüzden İmam Ali a.s.'a düşmanlık Ehlibeyti katleden Emevi düşmanlığından geri kalmamak anlamına gelmektedir..

                            Yorum


                              #15
                              Ynt: İSLAMDA İLK FİTNE HAREKETİNİ KİM BAŞLATTI?

                              [quote author=ebri baran link=topic=16347.msg105121#msg105121 date=1285092783]
                              size iki ağır emanet bırakıyorum kuran ve itretim olan ehli beytim.beni sakife avlusunda seçim kavgası verilirken evs hazrec ve birkaç muhacirle,soruyorum sizlere şimdi sımsıkı sarılmamız gereken ehli beytten kaç kişi vardı? ehli beyt nerede ne ile meşgul idi? sağlığında verdikleri sıkıntılar yetmemişki vefatındada rahatsızlık vermişler vefasızlık örneği sergilemişler....sıradan biri bile ölse cenaze evinde taziye ve sessizlik hakim olur,cenaze sahibinin işleri hafifletilir,ev sahibine hiç bir iş yaptırmazlar,taki cenaze toprağa gömülene kadar bu böyle devam eder.bu örnek sade bir vatandaş için bile böyledir.burada söz konusu olan PEYGAMBER (saa) lütfen biraz insaflı ve vicdanlı düşünelim lütfen.o gün HZ PEYGAMBER(saa)in yanında sadece ehli beyt ve sadık insanlardan bir kaçı vardı.işte o andan itibaren FİTNE VE FESAT başlamış oldu.
                              [/quote]

                              BU YAZDIGINI SAHİH KAYNAKLARDAN ISPAT EDEBILIRMISIN
                              HASBUNALLAH

                              Yorum

                              YUKARI ÇIK
                              Çalışıyor...
                              X