Avrupa Alulbeyt Yayınları: 09
درسهاى از نهج البلاغة
Kitabın Adı:
Nehcü’l Belağa’dan Dersler
Telif:
Kerim Uçar
Tashih:
Latif Yılmaztekin
Basım Yılı: 2008
Alulbeyt Publikation
Imam Cafer Sadik Moschee e.V.
Koloniestr. 106
13359 Berlin
Web: www.imam-sadik.de
Tel: 0049 30-492 73 21
Fax: 0049 30-499 978 38
Nehcü’l Belağa’dan Dersler
Kerim Uçar
Önsöz
Hamd Allah'a mahsustur ki övenler onu hakkıyla övemezler, sayanlar nimetlerini sayamazlar, çalışıp çabalayanlar hakkını eda edemezler. Salât ve selam âlemlere rahmet ve ümmete nimet olarak gönderilen Muhammed b. Abdullah’a ve Allah’ın salât ve selamı ümmetin imamı ve mürşidi, Mustafa’nın (Sallellahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) vasisi Ali b. Ebu Talib ve onun on bir hak halifesi, âlemin kurtarıcısı, Gaim-i Al-i Muhammed İmam Mehdi'ye (Aleyhisselam) olsun!
Değerli okuyucular Nehcü’l-Belağa dipsiz ve derin bir okyanustur. Zira insanlar bu okyanusun dibine indikçe onda kendilerini başarıya götürecek dersler, hikmetler ve nasihatler bulacaklardır. Zira 14 asırdan günümüze kadar Şia ve Ehlisünnet’in büyük muhaddisleri Hz. Ali'nin (Aleyhisselam) hikmetli buyruklarına çeşitli bakış açılarından yüzlerce cilt şerhler yazmışlardır.
İmam Ali’nin (Aleyhisselam) sözleri her konuda mükemmeldir. İmam Ali'nin (Aleyhisselam) züht, hatırlatma ve sakındırma hususundaki sözleri çok ilginç ve dikkat çekicidir. Allah’ın sözünün altında, insan sözünün üstünde söylenmiş harikulade sözlerdir. Bu sözler üzerinde tefekkür edenler söz sahibinin züht dışında bir nasibinin ve ibadet dışında bir işinin olmadığı kanısına varacak, bazen de bu sözlerin sahibinin inzivaya çekilmiş veya bir dağın eteğine sığınmış biri olduğu hissine kapılırlar.
Bazen de bu sözlerin sahibinin savaş meydanlarında kılıcını çekmiş, azgın boyunları vuran, ünlü kahramanları yere deviren ve kılıcından kan damlayan biri olduğu kanısına varır. Ama bu haliyle o zahitlerin zahidi ve kahramanların kahramanıdır. Hz. Ali (Aleyhisselam) tüm bu özellikleri mübarek vücudunda cem etmiştir. Bu da Hazretin o yüce ruhundan kaynaklanmaktadır. Nitekim Allah Resulü (Sallellahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) onun hakkında şöyle buyurmuştur: “Ben ilmin şehriyim, Ali'de onun kapısıdır.”
Ve İmam Ali'nin (Aleyhisselam) kendiside şöyle buyurmaktadır: “Resulullah bana bin ilim kapısı öğretti, her bir kapıdan da bin kapı açıldı.”
Elbette ki böyle bir zatın nasihati ve buyrukları kalbe ve ruha işleyecektir.
Güzel Türkçemize şimdiye kadar çeşitli kitaplar kazandırılmıştır. Ne yazık ki bir şaheser niteliğindeki Nehcü’l-Belağa eseri üzerinde fazla çalışılmamıştır.
Bizlerde bu değerli kitabın her yönüyle mükemmel bir kitap oluşundan istifade ederek o masum İmam'ın (Aleyhisselam) sözlerinden hayat dersleri almak için ve özellikle genç neslin o nurani buyruklarla tanışıp, yaşamlarını o zatın buyruklarına göre düzene koymaları ümidiyle âlimler ve fakihlerin özet yorum ve şerhlerini aktarmaya çalıştık.
Aziz okuyucular bu eser değerli üstat Hüccetü’l-İslam Cevad Muhaddisi'nin eserlerinden esinlenerek birçok değerli usta kalemlerin kitaplarından yararlanılarak aylarca Berlin İmam Cafer Sadık (Aleyhisselam) Camii Cuma hutbelerinde işlendikten sonra genişletilerek kaleme alınmıştır.
Elinizdeki eser güncel hayatta en çok karşılaşılan ve insanı saadet yollarına ileten ; “Akıl, Arkadaşlık, Dua, Ekonomi, İmtihan, İtidal, Namaz ve Tevbe” gibi konuların işlendiği toplam sekiz ana başlık halinde kaleme alınmıştır.
Bu eserde maddi ve manevi yardımlarını bizden esirgemeyen Hacı Elif Cihan ve değerli hoca arkadaşlarım Latif Yılmaztekin ve Rahmi Onurşan'a teşekkür eder ve bu yolda attıkları başarılı adımlarının devamını yüce Allah'tan niyaz ederim.
Kerim Uçar
Muharrem 1429
Mart 2008
Berlin
BİRİNCİ BÖLÜM
AKIL
Kimi zaman insan Allah’ın büyük nimetlerinden ve lütuflarından gafil olur. Akıl, insanları hayvanlardan ayırt eden ancak unutulan ve gaflet edilen en büyük nimettir. İnsanların ve hayvanların yaşantılarına şöyle baktığımızda aklın dışında yemek, içmek, şehvet, uyku vb. gibi özelliklerde eşit olduklarını görürüz. Rivayetlerde akıldan Allah’ın insanlara emanet verdiği batini peygamber ve hüccet olarak tabir edilmiştir. İmam Ali (Aleyhisselam) şöyle buyuruyor; “Allah, kendisine akıl emanet ettiği kimseyi, bir gün onunla kurtarır.”
Allah ve peygamberlerin davetine icabet aklın ta kendisidir. Akıl, insanı kemal ve saadete götüren bir nur ve Allah'ın hüccetidir. İnsanlar akılarının ölçüsü kadar mükâfat ve cezaya tabi tutulacaktır. Allah insanlara akıl bahşettiği için onların boş amellerini ve yersiz davranışlarını kabul etmeyecektir. Dolayısıyla akıl sahibi bir kimseden de Allah'ın kendisine verdiği akılla ilahi nimetleri tanıyıp, şeytanı ve nefsini alt ederek kendi kendisinin rehberi olmasından başkada bir şey beklenmez.
İmam Sadık (Aleyhisselam) şöyle buyuruyor; “İlim müminin arkadaşı, hilim veziri, akıl ise amir ve komutanıdır.”
Din ve mektepten uzaklaşıp cehalet, taassup, inat ve delalet bataklığına düşenler akıl nurunu söndürüp, nefislerini kendilerine önder edinerek ömür sermayelerini boş harcayıp, zarar eden kimselerdir.
İhtiyar ve iradelerini aklın emrine verenler ise batınlarındaki hazineleri akıl nuruyla çıkararak saadet yoluna koyulup ilahi nimetlerden istifade eder ve ebedi nimetlere doğru yol alırlar.
AKIL BÜYÜK SERMAYE
Bazıları akıl dışında her malı ve serveti sermaye zannetmektedirler, dolayısıyla akıl vasıtasıyla kemal ve refah içinde yaşamak için de bu büyük servete yatırım yapmamaktadırlar. Onlara servet ve mal nedir diye sorulduğunda banka hesabındaki nakit paralar, araziler, arabalar vs. şeylerden haber verirler, ancak bunları kazanan ve idare eden akıl sermayesinden ise gafil ve habersizdirler.
İmam Ali (Aleyhisselam) şöyle buyuruyor; “Akıldan daha faydalı bir mal yoktur.”
Hz. Ali (Aleyhisselam) bu buyruğunda aklı önemli bir sermaye ve en karlı kazanç olarak tanımlamıştır. Bir başka buyruğunda aklın zıddını ahmaklık olarak zikretmiştir; “En büyük zenginlik akıl, en büyük fakirlik ise ahmaklıktır.”
Yine bir başka hadiste şöyle buyuruyor; “Akıl gibi zenginlik, cehalet gibi yoksulluk yoktur.”
Bu buyruklara baktığımızda şunu anlıyoruz ki cahiller ve ahmaklar her ne kadar mal ve servete sahip olsalar da hakikatta fakirdirler. Malları ve servetleri bir gün aleyhlerine dönecektir.
Şair şiirinde ne de güzel ve yerinde demiş: “Ya Rabbi! Akıl verdiklerine neler vermemişsin ki? Akıl vermediklerine de ne vermişsin ki?”
Akıl sermayesi bazen aşikârdır, bazen de insanın batınında tıpkı bir hazine gibi saklıdır. Bu yüzden insan aklın üzerini kaplayan toz ve toprakları temizleyerek onu açığa çıkarmalıdır.
Peygamberlerin önemli görevlerinden biri de şehvet, gaflet, cehalet ve bağnazlıklar altında tozlanan bu büyük nimeti onların altından çıkarıp, temizlemektir. İmam Ali (Aleyhisselam) şöyle buyuruyor; “Allah’ta onlara elçiler gönderdi ve insanlardan fıtri sözleri unutmamalarını istemek, insanlara unuttukları nimetini hatırlatmak, davetle hücceti tamamlamak, aklın definlerini ortaya çıkarmak ve onlara kudret ayetlerini göstermek için kesintisiz nebiler gönderdi.”
Bu hazine ve sermayeyi keşfedip, çıkarmayanlar bir ömür bu büyük yardımcı sermayeden mahrum kalarak sefilce yaşamaktadırlar.
Nebilerin işi insan vücudundaki tarlayı kazarak onda saklı olan hazine ve cevherleri ortaya çıkarmaktır. Bu yolda nebilere tabi olmak bu hazinenin bulunmasında büyük rol oynamaktadır. Zira nebiler ve resullere tabi olanlar tıpkı Salman, Ebuzer, Mikdad ve Ammar'lar gibi o hazineyi keşfedip, ortaya çıkarmışlardır.
Beşerin bunca maddi ve manevi zararları onların akılsızlıklarından mı, yoksa onu keşfedip ortaya çıkarmamalarından mı kaynaklanmaktadır?
Keşke insanlar peygamberlere tabi olarak bu hazineleri keşfedip hidayet olsaydılar.
AKLIN ÖZELLİKLERİ
1) Akıl en büyük kalkandır; Rivayetlerde akıl, hidayet çırağı, keskin kılıç ve güvenilir bir müşavir sıfatlarıyla tanımlanmıştır. Buda aklın ne kadar önemli olduğunun göstergesidir.
İnsandaki akıl, nefis mücadelesine karşı oldukça etkili ve aynı zamanda da çok tehlikelidir. İnsan, akıl ve şehvetten meydana gelmiş bir yaratıktır ve her birinin kendine has çalışkan ve aktif askerleri vardır.
İmam Ali (Aleyhisselam) aklı keskin bir kılıca benzeterek şöyle buyuruyor; “Akıl keskin bir kılıçtır, heva ve hevesini akılla öldür.”
Akıl ve nefis savaşında şehvetin galip gelmemesi için akılı devamlı zinde tutmalı, nefsi öldürmeli ve ona fırsat verilmemelidir. Nefis ne kadar kontrol altında tutulursa akıl bir o kadar sağlıklı olur ve huzur bulur.
İmam Ali (Aleyhisselam) başka bir hadiste şöyle buyuruyor; “O, salihler aklını diriltmiş, şehvetlerini öldürmüşlerdir.”
Hazret, gerçek muttakilerin sıfatını sıralarken şöyle beyan etmiştir; “Onlar, şehvetleri ölmüşlerdir.”
Yani muttakilerin akılsal özellikleri onların hayvani özelliklerine hâkim olmuştur.
Eğer insan akıl kılıcıyla o yedi başlı nefis canavarını öldürmezse, o canavar aklı öldürerek devre dışı bırakacaktır.
2) Akıl en güzel nasihatçidir; Eğer insan samimi bir şekilde gerçekten de yapacağı işlerde akılla istişare ederse akıl onu hiç bir zaman yanıltmaz ve aldatmaz.
İmam Ali (Aleyhisselam) şöyle buyuruyor; “Akıl kendisinden öğüt isteyene ihanet etmez.”
Bu emin ve güvenilir nasihatçi, gerçekleri olduğu gibi doğru bir şekilde insana aktarmaktadır, aklın nasihatinden yüz çevirip nasibini almayanlar büyük zarar ve hüsrana uğramışlardır. Kur'an Kerim kıyamette cehennem ehlinin kavliyle şöyle buyuruyor “Ve şayet (peygamberlere) kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, şu alevli cehennemin mahkûmları arasında olmazdık! Diye ilave ederler.
3) Akıl iyilikleri ve hakikatleri gösteren bir aynadır: Onu kırıp, tozlandırmamak ve nefsin esaretine terk etmemek şartıyla görevinde hiç bir aksaklık yapmaz.
4) Akıl rehber ve mürşittir: Yüce Allah saadet ve dalalet yollarını peygamberlere akıl ve vahiy yoluyla bildirdi. “Dinde zorlama yoktur” ayeti insanın yol seçiminde bilinçli olarak özgür olduğunu vurguluyor. İnsan eğer bağnazlıktan uzak doğal bir seçim yapmak istediğinde aklın sözlerine kulak verirse saadet ve Allah'a giden yola hidayet olur.
İmam Ali (Aleyhisselam) şöyle buyurmaktadır; “İnsanın en üstün nasibi akıldır, zelil olsan akıl onu aziz yapar, düşerse kaldırır, saparsa kurtarır, konuştuğunda akıl onu yönlendirir.”
İmam Ali (Aleyhisselam) buyuruyor; “Aklından, doğru yolu batıl yoldan ayıracak kadarı sana yeter.” Aklın en küçük hizmeti insanı başıboş yolda bırakmamasıdır ve onun rehberliğini kabul edip etmemekte insanın kendisine bırakılmıştır.
Nizami Gencevi ne de güzel demiştir;
“Can, çırağdır, akıl ise yağıdır.
Akıl candır, canımız ise onun tenidir.
Akıl ve can Allah'ın nimetleridir.
Can daima akılla zindedir.”
Kim akıldan medet ve yardım dilerse ona yardım eder.
İmam Ali (Aleyhisselam) şöyle buyuruyor; “Kim aklından yardım isterse akıl ona yardın edecektir.”
5) Akıl Hatırlatıcıdır: Allah'ı anmak kalbe safa ve nuraniyet bahşederek aklı ilahi ilhamlara amade eder. Zikir ile batına safa vermek ve kalbi cilalamak aktif bir aklın belirtisidir.
İmam Ali (Aleyhisselam), Allah’ın kendilerine sırlarını açtığı salih kulları överken şöyle buyuruyor; “Allah'ın fikirlerine ve akıllarına ilham ettiği, akıl ve düşünceleriyle konuştuğu kullar var olmuştur. Bunlar, gözlerindeki, kulaklarındaki ve kalplerindeki uyanış nuruyla aydınlanmışlar ve Allah'ın günlerini hatırlamışlardır.”
Hz. Ali'nin (Aleyhisselam) bu buyruklarından da anlaşıldığı gibi eğer akıl, nefsanî tutkuların esaretinden kurtulup, özgürce görevini ifa ederse nefis karşısında keskin bir kılıç, güvenilir bir müşavir, gerçeği yansıtan bir ayna, insanları gafletten uyandıran bir hatırlatıcı, insanın batınında ilahi bir nur ve öğretmen olarak doğru yolu gösterir. Ancak bunun bir şartı vardır; unutmamak gerekir ki onun önünde samimi ve edepli bir şekilde diz çöküp irşat ve emirlerine kulak verilmelidir.
AKLIN SINIRI
Akıl insanın hidayet meşalesi olmasına rağmen bazı konularda yetersiz kalabilmektedir. Aklın yetersiz kaldığı konulardan biri de Allah’ın zatını tanıma konusudur.
Allah'ın bir mahlûku olan akıl, sınırlıdır, bu aklı insanlara veren Allah ise sınırsızdır, bizim düşüncelerimizin ve idrakimizin üstündedir. Dolayısıyla da sınırlı bir varlık ve akılla, sonsuz ve sınırsız bir yaratıcıyı tanımak olanaksızdır.
Adamın biri Hz. Ali'ye (Aleyhisselam) Allah’ın gözlerle görülmesini sorunca şöyle buyurdu; “Allah'ın azametini aklınla ölçmeye kalkışma, sonra helak olanlardan olursun.”
Yine bir başka yerde şöyle buyurmuştur; “Akılları sıfatlarının sınırlarından haberdar kılmamıştır.” ( zira sıfatları da zatı gibi sınırsızdır)
Yine aynı hutbede şöyle buyuruyor; “Şüphesiz akıllara sığmayan, dolayısıyla da düşünce esintileriyle nitelendirilmeyen Allah sensin.”
Hazret bir başka hutbesinde Allah'ı şöyle vasfetmektedir; “Akıllar, O'nu sınırlarıyla kavrayamazlar ki, bir şeye benzetebilsinler.”
İmam Ali (Aleyhisselam)bir diğer yerde de şöyle buyuruyor; “Ey Rabbim! Putlarına benzeterek sana eş koşanlar, vahimleriyle sana yaratılmışların elbisesini giydirenler, zanlarıyla seni cisimler gibi parçalara ayıranlar ve kusurlu akıllarıyla seni de yaratıkların gibi farklı kuvvelerin bileşiği bilenler yalan söylemiştir.”
Nehc'ül-Belaga’da bu tabirlere benzer onlarca beyan göze çarpmaktadır:
“Akıl, evi yabancıların girmesinden koruyan evin önündeki bekçi misalidir”.
“Akıl, evin dış kapısındaki halka gibidir.”
“Evin içindekilerden de bihaberdir.”
Aklın Allah konusundaki idraki onun nişanelerindendir ki akıl, o nişaneler ve ayetlerle Allah’a yönelir ve âlem baştanbaşa Allah'ın nişane ve tecellileriyle doludur.
İmam Ali (Aleyhisselam) Allah'ı vasfedereken şöyle buyuruyor; “Bizlere gerçekleşecek olan kazası ve sağlam tedbirinin alametlerini göstererek akıllara zahir olmuştur.”
İmam Ali (Aleyhisselam) bir başka hutbede de Allah'ın güç ve kudretini yaratıklarıyla beraber akıllar için tecelli yeri olduğunu buyurmaktadır. Aklın idraki ise kalp gözüyle her yerde Allah’ın azamet ve kudretini bu nişaneler ve ayetlerle görmesidir.
İdraki sınırlı olan aklın algılayamadığı şeylerden biride “ölümdür.” İmam Ali (Aleyhisselam) hutbelerinin birinde Tekasur suresini okuduktan sonra kıyamet ve ölümün insan üzerindeki ektilerinden bahsederken şöyle buyuruyor; “Kuşkusuz ki ölümün izah edilmeyen ve dünya ehlinin akıllarına ve hayallerine bile getirmeleri imkânsız olan daha nice zorlukları ve sıkıntıları vardır.”
İmam Ali (Aleyhisselam) bir başka hutbede de tavus kuşunun yaratılışı ve Allah'ın kudret kalemiyle üzerine nakşettiği o renkler ve güzelliklere değinerek Allah'ı tespih ve tenzih ederek şöyle buyuruyor; “Hâlbuki en küçük bir parçası derin düşünceli insanları derken acze düşürmüş ve vasfedenlerin dilini güçsüz kılmıştır. Tavus kuşu gibi bir hayvanı düşünmekten aciz bırakan Allah ne de münezzehtir. Hâlbuki onu bir sınırla sınırlamış, vücuda gelmiş, az bir endam ile terkip bulmuş ve renklendirmiş olarak gördükleri halde sıfatlarını beyan noktasında dilleri aciz bırakmış ve bu hayvanın vasfını şerh etmekten mahrum bırakmıştır.”
Allah'ın mazharı kudretinde olan hayvanlardan biride “sivrisinektir.” İmam Ali (Aleyhisselam) hutbelerinin birinde sivrisineğin yaratılışı ve tüm kudretlerin onu yaratmaktan aciz olduğunu beyan ederken şöyle buyuruyor; “Bütün hayvanlar, kuşlar, dört ayaklılar, ahırda veya meralarda otlayanlar, akıllı ve akılsız her çeşit ve her sınıftan canlılar, bir sivrisineği yaratmak için birleşseler, onu yaratmaya güç yetiremezler.”
Fakat insan aklını kullanarak Allah'ın sıfat ve ayetlerini tanıyabilir ve bu vesileyle de Rabbine ulaşabilir.
AKLIN NİŞANELERİ
Akıl herkesin sahip olduğunu iddia ettiği bir varlıktır ve hiç kimse akılsızlık sıfatıyla anılmak istemez. Bu da aklın ne kadar büyük ve önemli bir nimet olduğunun göstergesidir.
Ancak gerçek aklın nişaneleri nelerdir? Aklı hangi yollarla tanıyabiliriz? Ve akıllı bir insanın ne gibi özelliklere sahip olduğunu nasıl anlayabiliriz?
İmam Ali (Aleyhisselam) şöyle buyuruyor;
“İnsanların aklı altı şey ile denenir:
1-Öfke anından tahammül
2-Korku anında sabır
3-Meyl anında niyet
4-Her halükarda ilahi takva
5-Güzel geçinme
6-Kavganın azlığı.”
Herkes kendi değer ve şahsiyeti doğrultusunda hareket etmelidir. İnsanlar amel ve kendilerine yakışır hareketleriyle tanınmaktadırlar.
İmam Ali (Aleyhisselam) akıllı bir insanı şöyle bizlere tanıtmaktadır; “Akıllı insana malı ile halkın övgüsünü kazanıp, kendini nefsinin isteklerinden alıkoyması yakışır.”
Bir başka yerde şöyle buyuruyor; “Akıllıya yaraşan ahireti için bir şeyler göndererek kalıcı yeri abat etmesidir.”
Bu konuda İmam Ali'nin (Aleyhisselam) hikmetli buyruğu yolumuza ışık tutarak, bizlere rehberlik etmektedir. Dolayısıyla akıl ve nişanelerini İmam Ali'nin (Aleyhisselam) buyrukları doğrultusunda inceleyeceğiz.
درسهاى از نهج البلاغة
Kitabın Adı:
Nehcü’l Belağa’dan Dersler
Telif:
Kerim Uçar
Tashih:
Latif Yılmaztekin
Basım Yılı: 2008
Alulbeyt Publikation
Imam Cafer Sadik Moschee e.V.
Koloniestr. 106
13359 Berlin
Web: www.imam-sadik.de
Tel: 0049 30-492 73 21
Fax: 0049 30-499 978 38
Nehcü’l Belağa’dan Dersler
Kerim Uçar
Önsöz
Hamd Allah'a mahsustur ki övenler onu hakkıyla övemezler, sayanlar nimetlerini sayamazlar, çalışıp çabalayanlar hakkını eda edemezler. Salât ve selam âlemlere rahmet ve ümmete nimet olarak gönderilen Muhammed b. Abdullah’a ve Allah’ın salât ve selamı ümmetin imamı ve mürşidi, Mustafa’nın (Sallellahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) vasisi Ali b. Ebu Talib ve onun on bir hak halifesi, âlemin kurtarıcısı, Gaim-i Al-i Muhammed İmam Mehdi'ye (Aleyhisselam) olsun!
Değerli okuyucular Nehcü’l-Belağa dipsiz ve derin bir okyanustur. Zira insanlar bu okyanusun dibine indikçe onda kendilerini başarıya götürecek dersler, hikmetler ve nasihatler bulacaklardır. Zira 14 asırdan günümüze kadar Şia ve Ehlisünnet’in büyük muhaddisleri Hz. Ali'nin (Aleyhisselam) hikmetli buyruklarına çeşitli bakış açılarından yüzlerce cilt şerhler yazmışlardır.
İmam Ali’nin (Aleyhisselam) sözleri her konuda mükemmeldir. İmam Ali'nin (Aleyhisselam) züht, hatırlatma ve sakındırma hususundaki sözleri çok ilginç ve dikkat çekicidir. Allah’ın sözünün altında, insan sözünün üstünde söylenmiş harikulade sözlerdir. Bu sözler üzerinde tefekkür edenler söz sahibinin züht dışında bir nasibinin ve ibadet dışında bir işinin olmadığı kanısına varacak, bazen de bu sözlerin sahibinin inzivaya çekilmiş veya bir dağın eteğine sığınmış biri olduğu hissine kapılırlar.
Bazen de bu sözlerin sahibinin savaş meydanlarında kılıcını çekmiş, azgın boyunları vuran, ünlü kahramanları yere deviren ve kılıcından kan damlayan biri olduğu kanısına varır. Ama bu haliyle o zahitlerin zahidi ve kahramanların kahramanıdır. Hz. Ali (Aleyhisselam) tüm bu özellikleri mübarek vücudunda cem etmiştir. Bu da Hazretin o yüce ruhundan kaynaklanmaktadır. Nitekim Allah Resulü (Sallellahu Aleyhi ve Alihi ve sellem) onun hakkında şöyle buyurmuştur: “Ben ilmin şehriyim, Ali'de onun kapısıdır.”
Ve İmam Ali'nin (Aleyhisselam) kendiside şöyle buyurmaktadır: “Resulullah bana bin ilim kapısı öğretti, her bir kapıdan da bin kapı açıldı.”
Elbette ki böyle bir zatın nasihati ve buyrukları kalbe ve ruha işleyecektir.
Güzel Türkçemize şimdiye kadar çeşitli kitaplar kazandırılmıştır. Ne yazık ki bir şaheser niteliğindeki Nehcü’l-Belağa eseri üzerinde fazla çalışılmamıştır.
Bizlerde bu değerli kitabın her yönüyle mükemmel bir kitap oluşundan istifade ederek o masum İmam'ın (Aleyhisselam) sözlerinden hayat dersleri almak için ve özellikle genç neslin o nurani buyruklarla tanışıp, yaşamlarını o zatın buyruklarına göre düzene koymaları ümidiyle âlimler ve fakihlerin özet yorum ve şerhlerini aktarmaya çalıştık.
Aziz okuyucular bu eser değerli üstat Hüccetü’l-İslam Cevad Muhaddisi'nin eserlerinden esinlenerek birçok değerli usta kalemlerin kitaplarından yararlanılarak aylarca Berlin İmam Cafer Sadık (Aleyhisselam) Camii Cuma hutbelerinde işlendikten sonra genişletilerek kaleme alınmıştır.
Elinizdeki eser güncel hayatta en çok karşılaşılan ve insanı saadet yollarına ileten ; “Akıl, Arkadaşlık, Dua, Ekonomi, İmtihan, İtidal, Namaz ve Tevbe” gibi konuların işlendiği toplam sekiz ana başlık halinde kaleme alınmıştır.
Bu eserde maddi ve manevi yardımlarını bizden esirgemeyen Hacı Elif Cihan ve değerli hoca arkadaşlarım Latif Yılmaztekin ve Rahmi Onurşan'a teşekkür eder ve bu yolda attıkları başarılı adımlarının devamını yüce Allah'tan niyaz ederim.
Kerim Uçar
Muharrem 1429
Mart 2008
Berlin
BİRİNCİ BÖLÜM
AKIL
Kimi zaman insan Allah’ın büyük nimetlerinden ve lütuflarından gafil olur. Akıl, insanları hayvanlardan ayırt eden ancak unutulan ve gaflet edilen en büyük nimettir. İnsanların ve hayvanların yaşantılarına şöyle baktığımızda aklın dışında yemek, içmek, şehvet, uyku vb. gibi özelliklerde eşit olduklarını görürüz. Rivayetlerde akıldan Allah’ın insanlara emanet verdiği batini peygamber ve hüccet olarak tabir edilmiştir. İmam Ali (Aleyhisselam) şöyle buyuruyor; “Allah, kendisine akıl emanet ettiği kimseyi, bir gün onunla kurtarır.”
Allah ve peygamberlerin davetine icabet aklın ta kendisidir. Akıl, insanı kemal ve saadete götüren bir nur ve Allah'ın hüccetidir. İnsanlar akılarının ölçüsü kadar mükâfat ve cezaya tabi tutulacaktır. Allah insanlara akıl bahşettiği için onların boş amellerini ve yersiz davranışlarını kabul etmeyecektir. Dolayısıyla akıl sahibi bir kimseden de Allah'ın kendisine verdiği akılla ilahi nimetleri tanıyıp, şeytanı ve nefsini alt ederek kendi kendisinin rehberi olmasından başkada bir şey beklenmez.
İmam Sadık (Aleyhisselam) şöyle buyuruyor; “İlim müminin arkadaşı, hilim veziri, akıl ise amir ve komutanıdır.”
Din ve mektepten uzaklaşıp cehalet, taassup, inat ve delalet bataklığına düşenler akıl nurunu söndürüp, nefislerini kendilerine önder edinerek ömür sermayelerini boş harcayıp, zarar eden kimselerdir.
İhtiyar ve iradelerini aklın emrine verenler ise batınlarındaki hazineleri akıl nuruyla çıkararak saadet yoluna koyulup ilahi nimetlerden istifade eder ve ebedi nimetlere doğru yol alırlar.
AKIL BÜYÜK SERMAYE
Bazıları akıl dışında her malı ve serveti sermaye zannetmektedirler, dolayısıyla akıl vasıtasıyla kemal ve refah içinde yaşamak için de bu büyük servete yatırım yapmamaktadırlar. Onlara servet ve mal nedir diye sorulduğunda banka hesabındaki nakit paralar, araziler, arabalar vs. şeylerden haber verirler, ancak bunları kazanan ve idare eden akıl sermayesinden ise gafil ve habersizdirler.
İmam Ali (Aleyhisselam) şöyle buyuruyor; “Akıldan daha faydalı bir mal yoktur.”
Hz. Ali (Aleyhisselam) bu buyruğunda aklı önemli bir sermaye ve en karlı kazanç olarak tanımlamıştır. Bir başka buyruğunda aklın zıddını ahmaklık olarak zikretmiştir; “En büyük zenginlik akıl, en büyük fakirlik ise ahmaklıktır.”
Yine bir başka hadiste şöyle buyuruyor; “Akıl gibi zenginlik, cehalet gibi yoksulluk yoktur.”
Bu buyruklara baktığımızda şunu anlıyoruz ki cahiller ve ahmaklar her ne kadar mal ve servete sahip olsalar da hakikatta fakirdirler. Malları ve servetleri bir gün aleyhlerine dönecektir.
Şair şiirinde ne de güzel ve yerinde demiş: “Ya Rabbi! Akıl verdiklerine neler vermemişsin ki? Akıl vermediklerine de ne vermişsin ki?”
Akıl sermayesi bazen aşikârdır, bazen de insanın batınında tıpkı bir hazine gibi saklıdır. Bu yüzden insan aklın üzerini kaplayan toz ve toprakları temizleyerek onu açığa çıkarmalıdır.
Peygamberlerin önemli görevlerinden biri de şehvet, gaflet, cehalet ve bağnazlıklar altında tozlanan bu büyük nimeti onların altından çıkarıp, temizlemektir. İmam Ali (Aleyhisselam) şöyle buyuruyor; “Allah’ta onlara elçiler gönderdi ve insanlardan fıtri sözleri unutmamalarını istemek, insanlara unuttukları nimetini hatırlatmak, davetle hücceti tamamlamak, aklın definlerini ortaya çıkarmak ve onlara kudret ayetlerini göstermek için kesintisiz nebiler gönderdi.”
Bu hazine ve sermayeyi keşfedip, çıkarmayanlar bir ömür bu büyük yardımcı sermayeden mahrum kalarak sefilce yaşamaktadırlar.
Nebilerin işi insan vücudundaki tarlayı kazarak onda saklı olan hazine ve cevherleri ortaya çıkarmaktır. Bu yolda nebilere tabi olmak bu hazinenin bulunmasında büyük rol oynamaktadır. Zira nebiler ve resullere tabi olanlar tıpkı Salman, Ebuzer, Mikdad ve Ammar'lar gibi o hazineyi keşfedip, ortaya çıkarmışlardır.
Beşerin bunca maddi ve manevi zararları onların akılsızlıklarından mı, yoksa onu keşfedip ortaya çıkarmamalarından mı kaynaklanmaktadır?
Keşke insanlar peygamberlere tabi olarak bu hazineleri keşfedip hidayet olsaydılar.
AKLIN ÖZELLİKLERİ
1) Akıl en büyük kalkandır; Rivayetlerde akıl, hidayet çırağı, keskin kılıç ve güvenilir bir müşavir sıfatlarıyla tanımlanmıştır. Buda aklın ne kadar önemli olduğunun göstergesidir.
İnsandaki akıl, nefis mücadelesine karşı oldukça etkili ve aynı zamanda da çok tehlikelidir. İnsan, akıl ve şehvetten meydana gelmiş bir yaratıktır ve her birinin kendine has çalışkan ve aktif askerleri vardır.
İmam Ali (Aleyhisselam) aklı keskin bir kılıca benzeterek şöyle buyuruyor; “Akıl keskin bir kılıçtır, heva ve hevesini akılla öldür.”
Akıl ve nefis savaşında şehvetin galip gelmemesi için akılı devamlı zinde tutmalı, nefsi öldürmeli ve ona fırsat verilmemelidir. Nefis ne kadar kontrol altında tutulursa akıl bir o kadar sağlıklı olur ve huzur bulur.
İmam Ali (Aleyhisselam) başka bir hadiste şöyle buyuruyor; “O, salihler aklını diriltmiş, şehvetlerini öldürmüşlerdir.”
Hazret, gerçek muttakilerin sıfatını sıralarken şöyle beyan etmiştir; “Onlar, şehvetleri ölmüşlerdir.”
Yani muttakilerin akılsal özellikleri onların hayvani özelliklerine hâkim olmuştur.
Eğer insan akıl kılıcıyla o yedi başlı nefis canavarını öldürmezse, o canavar aklı öldürerek devre dışı bırakacaktır.
2) Akıl en güzel nasihatçidir; Eğer insan samimi bir şekilde gerçekten de yapacağı işlerde akılla istişare ederse akıl onu hiç bir zaman yanıltmaz ve aldatmaz.
İmam Ali (Aleyhisselam) şöyle buyuruyor; “Akıl kendisinden öğüt isteyene ihanet etmez.”
Bu emin ve güvenilir nasihatçi, gerçekleri olduğu gibi doğru bir şekilde insana aktarmaktadır, aklın nasihatinden yüz çevirip nasibini almayanlar büyük zarar ve hüsrana uğramışlardır. Kur'an Kerim kıyamette cehennem ehlinin kavliyle şöyle buyuruyor “Ve şayet (peygamberlere) kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, şu alevli cehennemin mahkûmları arasında olmazdık! Diye ilave ederler.
3) Akıl iyilikleri ve hakikatleri gösteren bir aynadır: Onu kırıp, tozlandırmamak ve nefsin esaretine terk etmemek şartıyla görevinde hiç bir aksaklık yapmaz.
4) Akıl rehber ve mürşittir: Yüce Allah saadet ve dalalet yollarını peygamberlere akıl ve vahiy yoluyla bildirdi. “Dinde zorlama yoktur” ayeti insanın yol seçiminde bilinçli olarak özgür olduğunu vurguluyor. İnsan eğer bağnazlıktan uzak doğal bir seçim yapmak istediğinde aklın sözlerine kulak verirse saadet ve Allah'a giden yola hidayet olur.
İmam Ali (Aleyhisselam) şöyle buyurmaktadır; “İnsanın en üstün nasibi akıldır, zelil olsan akıl onu aziz yapar, düşerse kaldırır, saparsa kurtarır, konuştuğunda akıl onu yönlendirir.”
İmam Ali (Aleyhisselam) buyuruyor; “Aklından, doğru yolu batıl yoldan ayıracak kadarı sana yeter.” Aklın en küçük hizmeti insanı başıboş yolda bırakmamasıdır ve onun rehberliğini kabul edip etmemekte insanın kendisine bırakılmıştır.
Nizami Gencevi ne de güzel demiştir;
“Can, çırağdır, akıl ise yağıdır.
Akıl candır, canımız ise onun tenidir.
Akıl ve can Allah'ın nimetleridir.
Can daima akılla zindedir.”
Kim akıldan medet ve yardım dilerse ona yardım eder.
İmam Ali (Aleyhisselam) şöyle buyuruyor; “Kim aklından yardım isterse akıl ona yardın edecektir.”
5) Akıl Hatırlatıcıdır: Allah'ı anmak kalbe safa ve nuraniyet bahşederek aklı ilahi ilhamlara amade eder. Zikir ile batına safa vermek ve kalbi cilalamak aktif bir aklın belirtisidir.
İmam Ali (Aleyhisselam), Allah’ın kendilerine sırlarını açtığı salih kulları överken şöyle buyuruyor; “Allah'ın fikirlerine ve akıllarına ilham ettiği, akıl ve düşünceleriyle konuştuğu kullar var olmuştur. Bunlar, gözlerindeki, kulaklarındaki ve kalplerindeki uyanış nuruyla aydınlanmışlar ve Allah'ın günlerini hatırlamışlardır.”
Hz. Ali'nin (Aleyhisselam) bu buyruklarından da anlaşıldığı gibi eğer akıl, nefsanî tutkuların esaretinden kurtulup, özgürce görevini ifa ederse nefis karşısında keskin bir kılıç, güvenilir bir müşavir, gerçeği yansıtan bir ayna, insanları gafletten uyandıran bir hatırlatıcı, insanın batınında ilahi bir nur ve öğretmen olarak doğru yolu gösterir. Ancak bunun bir şartı vardır; unutmamak gerekir ki onun önünde samimi ve edepli bir şekilde diz çöküp irşat ve emirlerine kulak verilmelidir.
AKLIN SINIRI
Akıl insanın hidayet meşalesi olmasına rağmen bazı konularda yetersiz kalabilmektedir. Aklın yetersiz kaldığı konulardan biri de Allah’ın zatını tanıma konusudur.
Allah'ın bir mahlûku olan akıl, sınırlıdır, bu aklı insanlara veren Allah ise sınırsızdır, bizim düşüncelerimizin ve idrakimizin üstündedir. Dolayısıyla da sınırlı bir varlık ve akılla, sonsuz ve sınırsız bir yaratıcıyı tanımak olanaksızdır.
Adamın biri Hz. Ali'ye (Aleyhisselam) Allah’ın gözlerle görülmesini sorunca şöyle buyurdu; “Allah'ın azametini aklınla ölçmeye kalkışma, sonra helak olanlardan olursun.”
Yine bir başka yerde şöyle buyurmuştur; “Akılları sıfatlarının sınırlarından haberdar kılmamıştır.” ( zira sıfatları da zatı gibi sınırsızdır)
Yine aynı hutbede şöyle buyuruyor; “Şüphesiz akıllara sığmayan, dolayısıyla da düşünce esintileriyle nitelendirilmeyen Allah sensin.”
Hazret bir başka hutbesinde Allah'ı şöyle vasfetmektedir; “Akıllar, O'nu sınırlarıyla kavrayamazlar ki, bir şeye benzetebilsinler.”
İmam Ali (Aleyhisselam)bir diğer yerde de şöyle buyuruyor; “Ey Rabbim! Putlarına benzeterek sana eş koşanlar, vahimleriyle sana yaratılmışların elbisesini giydirenler, zanlarıyla seni cisimler gibi parçalara ayıranlar ve kusurlu akıllarıyla seni de yaratıkların gibi farklı kuvvelerin bileşiği bilenler yalan söylemiştir.”
Nehc'ül-Belaga’da bu tabirlere benzer onlarca beyan göze çarpmaktadır:
“Akıl, evi yabancıların girmesinden koruyan evin önündeki bekçi misalidir”.
“Akıl, evin dış kapısındaki halka gibidir.”
“Evin içindekilerden de bihaberdir.”
Aklın Allah konusundaki idraki onun nişanelerindendir ki akıl, o nişaneler ve ayetlerle Allah’a yönelir ve âlem baştanbaşa Allah'ın nişane ve tecellileriyle doludur.
İmam Ali (Aleyhisselam) Allah'ı vasfedereken şöyle buyuruyor; “Bizlere gerçekleşecek olan kazası ve sağlam tedbirinin alametlerini göstererek akıllara zahir olmuştur.”
İmam Ali (Aleyhisselam) bir başka hutbede de Allah'ın güç ve kudretini yaratıklarıyla beraber akıllar için tecelli yeri olduğunu buyurmaktadır. Aklın idraki ise kalp gözüyle her yerde Allah’ın azamet ve kudretini bu nişaneler ve ayetlerle görmesidir.
İdraki sınırlı olan aklın algılayamadığı şeylerden biride “ölümdür.” İmam Ali (Aleyhisselam) hutbelerinin birinde Tekasur suresini okuduktan sonra kıyamet ve ölümün insan üzerindeki ektilerinden bahsederken şöyle buyuruyor; “Kuşkusuz ki ölümün izah edilmeyen ve dünya ehlinin akıllarına ve hayallerine bile getirmeleri imkânsız olan daha nice zorlukları ve sıkıntıları vardır.”
İmam Ali (Aleyhisselam) bir başka hutbede de tavus kuşunun yaratılışı ve Allah'ın kudret kalemiyle üzerine nakşettiği o renkler ve güzelliklere değinerek Allah'ı tespih ve tenzih ederek şöyle buyuruyor; “Hâlbuki en küçük bir parçası derin düşünceli insanları derken acze düşürmüş ve vasfedenlerin dilini güçsüz kılmıştır. Tavus kuşu gibi bir hayvanı düşünmekten aciz bırakan Allah ne de münezzehtir. Hâlbuki onu bir sınırla sınırlamış, vücuda gelmiş, az bir endam ile terkip bulmuş ve renklendirmiş olarak gördükleri halde sıfatlarını beyan noktasında dilleri aciz bırakmış ve bu hayvanın vasfını şerh etmekten mahrum bırakmıştır.”
Allah'ın mazharı kudretinde olan hayvanlardan biride “sivrisinektir.” İmam Ali (Aleyhisselam) hutbelerinin birinde sivrisineğin yaratılışı ve tüm kudretlerin onu yaratmaktan aciz olduğunu beyan ederken şöyle buyuruyor; “Bütün hayvanlar, kuşlar, dört ayaklılar, ahırda veya meralarda otlayanlar, akıllı ve akılsız her çeşit ve her sınıftan canlılar, bir sivrisineği yaratmak için birleşseler, onu yaratmaya güç yetiremezler.”
Fakat insan aklını kullanarak Allah'ın sıfat ve ayetlerini tanıyabilir ve bu vesileyle de Rabbine ulaşabilir.
AKLIN NİŞANELERİ
Akıl herkesin sahip olduğunu iddia ettiği bir varlıktır ve hiç kimse akılsızlık sıfatıyla anılmak istemez. Bu da aklın ne kadar büyük ve önemli bir nimet olduğunun göstergesidir.
Ancak gerçek aklın nişaneleri nelerdir? Aklı hangi yollarla tanıyabiliriz? Ve akıllı bir insanın ne gibi özelliklere sahip olduğunu nasıl anlayabiliriz?
İmam Ali (Aleyhisselam) şöyle buyuruyor;
“İnsanların aklı altı şey ile denenir:
1-Öfke anından tahammül
2-Korku anında sabır
3-Meyl anında niyet
4-Her halükarda ilahi takva
5-Güzel geçinme
6-Kavganın azlığı.”
Herkes kendi değer ve şahsiyeti doğrultusunda hareket etmelidir. İnsanlar amel ve kendilerine yakışır hareketleriyle tanınmaktadırlar.
İmam Ali (Aleyhisselam) akıllı bir insanı şöyle bizlere tanıtmaktadır; “Akıllı insana malı ile halkın övgüsünü kazanıp, kendini nefsinin isteklerinden alıkoyması yakışır.”
Bir başka yerde şöyle buyuruyor; “Akıllıya yaraşan ahireti için bir şeyler göndererek kalıcı yeri abat etmesidir.”
Bu konuda İmam Ali'nin (Aleyhisselam) hikmetli buyruğu yolumuza ışık tutarak, bizlere rehberlik etmektedir. Dolayısıyla akıl ve nişanelerini İmam Ali'nin (Aleyhisselam) buyrukları doğrultusunda inceleyeceğiz.
Yorum