Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

İkinci Fatıma Hz. Masume

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #61
    Ynt: İkinci Fatıma Hz. Masume

    Siyasi Değişimler
    Asla siyaset, gerçek anlamda İslam'dan ayrı olmayıp aksine, birbirini tamamlayan iki kavramdır.
    Kum ilim havzası kuruluşundan günümüze kadar, asla siyasî olayların dışında kalmadı. Hatta bazen çok ciddi müdahalelerde bulunarak kendi asrının siyasî yönetimini ele aldı.
    İlim havzasının siyasetle ilişkisi, zaman içerisinde, şartlar ve imkânlara göre değişmiştir. Burada, birkaç örnekle Havza'nın siyasî geçmişini tanıtmaya çalışacağız:
    Kum'un İsfahan'dan Ayrılması
    Kum halkı, Kum'da bulunan Şiî alimler ve ravilerin de etkisiyle II. ve III. yüzyıldan itibaren zalim hükümdarlara yardım etmemişlerdir. Zira, onların gözünde bu hükümetler, gaspçı ve tağut hükümetleri idi. Bu yüzden olacak ki, her fırsatta onlara karşı eylemlerde bulunuyorlardı.
    Kum kenti H. 189 yılına kadar İsfahan'a bağlıydı. Halk, vergi ve maliye borçlarını İsfahan'a ödüyordu. O dönemde İsfahan halkı ve hükümdarları Şiî olmadığından, Kum halkı kendi alimlerine uyarak bağımsızlık istiyorlar, İsfahan'a vergi vermekten çekiniyorlardı.
    Nihayet H. 189 yılında Hamza b. Elyesa Eş'arî'nin çabaları sonucu Kum, İsfahan'dan ayrılarak bağımsız bir vilayet oldu. Hicrî 195 yılında Dezful veya Derpol Camii'ne bir minber bırakıldı. O dönemde bir şehrin minberinin olması, o şehrin bağımsızlığını gösterirdi.[147]
    Böylesi bir bağımsızlık, siyasî ve mezhebî olarak Kum halkı için çok önemliydi.
    İmam Hasan Askerî'nin (a.s) talebelerinden olan alim ve ravilerin Kum'da oluşu, bu bağımsızlığın en büyük etkeni olmuştu. Zira, onların, halkı bilgilendirip yönlendirmesi, böyle bir ortamın gerçekleşmesine neden olmuştur.
    Kum, bu özelliklere sahip olduğundan, halife ve sultanlar şehrin asayişi için buraya özel ilgi gösterirlerdi. Çünkü Kum halkı, her fırsatta onların emirlerine muhalefet ediyorlardı. Bu nedenle halifeler, Kum halkının rızasını kazanmaz için genelde Şia'nın önde gelen isimlerini veya Şia'ya ılımlı birini Kum'a vali olarak atarlardı.
    Nitekim, VII. Abbasî halifesi Memun, Şia'nın önde gelen isimlerinden Herseme'yi Kum'a vali olarak atamıştı. Yine, XVIII. Abbasî halifesi Muktedir, yıllarca Abbasîlerle savaşan Hüseyin b. Hamdan'ı Kum yönetimine getirdi.[148]
    Ancak, X. Abbasî halifesi Mütevekkil, zalim ve zorba biri olan yandaşı Musa b. Boğa b. Kuleyb'i Kum kentine vali olarak atadı. Oldukça küstah, küfürbaz ve Ehl-i Beyt (a.s) düşmanı olan Musa, Kum'a gelerek yönetimi ele aldı. Halkı şiddet uygulayarak korkutmasına ve ölümle tehdit etmesine rağmen kimse ona boyun eğmedi.
    Sonunda, bir grup Kumlu, İmam Hasan Askerî'nin (a.s) huzuruna çıkarak Kum'da böylesi zorba bir hakimin varlığından duydukları rahatsızlığı dile getirerek bir çıkış yolu göstermesini istedi.

    Yorum


      #62
      Ynt: İkinci Fatıma Hz. Masume

      İmam Hasan Askerî (a.s) onlara "Mazlum Namazı" kılmalarını,[149] namazdan sonra da ona beddua etmelerini istedi. Onlar imamın emrine uydular. Bu bedduadan kısa bir süre sonra Musa b. Boğa helak oldu.[150]
      Bu konu, bir başka rivayette şöyle geçer:
      XV. Abbasî halifesi Mutemid, H. 256 ila 279 yılları arasında hilafet koltuğuna oturdu. İmam Hasan Askerî'nin (a.s) dört yılı, onun hilafet dönemine rastlar.
      Musa b. Boğa, Abbasî halifeleri Muhtedi ve Mutemid dönemlerinde ordu komutanı idi. Yaptığı zulümler tahammül edilemez bir hâle gelince Kum halkı İmam Hasan Askerî'nin (a.s) huzuruna çıktı ve onu şikâyet etti. İmam (a.s), onun şerrinden kurtulmaları için Kum halkına bir dua öğretti ve bu duayı namazda kunut duası olarak okumalarını istedi.
      Duanın bir bölümü şöyledir:
      Dua metni:
      "Allah'ım! Zulmün dayanağını kırmadıkça onu serbest bırakma, kalkanını parçalamadıkça ona kalkan bırakma, sözlerini bölmedikçe konuşmasına fırsat verme... ve yere devirmedikçe ona dalgalandıracağı bir bayrak verme!" [151]

      Yorum


        #63
        Ynt: İkinci Fatıma Hz. Masume

        KUMLU BEŞ BÜYÜK ALİMİN TAĞUTA KARŞI MÜCADELESİ
        1- Mirza Kummî ve Fethali Şah
        Kum İlim Havzası, Kacarlar dönemine kadar bu metotla yüzlerce yıl çeşitli siyasî eserlere kaynak oldu. Büyük taklit mercii Ayetullah Uzma Mirza Ebul Kâsım Kummî[152] (Mirza Kummî), Kacar sultanı Fethali Şah'ın döneminde Kum'da ikâmet eden değerli alimlerdendi.
        Bu yüce insan, halka çözüm yolları sunmakla birlikte siyasette de etkin role sahipti. Yerinde ve etkin irşatlarıyla Fethali Şah ve diğerlerinin zulümlerine mani oluyordu. Mirza Kummî ile Fethali Şah arasında geçen bu diyalog, tarih kitaplarında şöyle anlatılır:
        1- Fethali Şah bazen Mirza Kummî'nin ziyaretine gelirdi. Görüşmelerin birinde Mirza, Fethali Şah'a şöyle dedi: "Ey padişah! Adaletli ol. Seninle olan ilişkimden dolayı Allah'ın gazabına uğramaktan korkarım. Çünkü Allah, Kurân'da şöyle buyuruyor:
        "Zalime yaslanmayın, yoksa cehennem ateşine düşersiniz."[153]
        2- Diğer bir ziyarette Mirza Kummî, Fethali Şah'ın huzurunda elini sakallarına çekerek şöyle dedi: Ey Padişah! Kıyamet günü bu sakalları yakacak işlerden sakın."[154]
        3- Ziyaretlerden birinde Fethali Şah, Mirza Kummî'ye, "İzin ver de kızımı oğlunla evlendireyim. Bu vesileyle ailelerimiz arasında bir bağ oluşsun" dedi. Görüşmede evlilikle ilgili bir sonuç alınmadı. Mirza, bu tekliften dolayı oldukça endişeliydi. (Çünkü böyle bir bağ, şahın yaptıklarını onaylamak anlamına gelirdi.) Dolayısıyla, bu evliliğe izin veremezdi. Ama diğer taraftan buna mecbur edilebilirdi. Elini duaya kaldırarak şöyle dedi: "Allah'ım! Eğer şahın kızı oğluma eş olacaksa, gencimin ölümünü çabuklaştır." Bir müddet sonra Mirza'nın oğlu evin havuzuna düştü ve boğularak can verdi.[155]
        Buna benzer bir olay da İran'ın meşhur alimlerinden Molla Muhsin Yezdî ile Fethali Şah arasında olmuştur. Şah, ısrarla Ziyau's-Saltanat'ın kızını Molla Muhsin Yezdî'nin oğluyla evlendirmek istiyordu. Ancak Molla Muhsin, şiddetle bu evliliğe mani oldu.[156]

        Yorum


          #64
          Ynt: İkinci Fatıma Hz. Masume

          2- Ayetullah Hâirî ve Rıza Han
          Ayetullah Uzma Hacı Şeyh Abdülkerim Hâirî, Hicrî 1340 yılında Kum'a geldi. İlim Havzası'nı yeniledi ve belirli bir düzene soktu. Böylece ilim havzasının kurucusu unvanını aldı.
          Ayetullah Hâirî'nin liderlik ve mercilik dönemi, Rıza Han'ın saltanatıyla aynı döneme rastlar. Rıza Han, din adamlarına karşı oldukça acımasızdı. Adamları, talebelerin ruhanî giysilerini üzerlerinden alıyor, onlara karşı her türlü edepsizliği ve eziyeti reva görüyorlardı. Böylesi bir baskı döneminde Ayetullah Hâirî asla Rıza Han'a teslim olmadı. Aksine, onun karşısında dimdik durdu.
          Çok dikkatli ve dâhiyane tedbirleri ve makul siyasetiyle İlim Havzası'nı Rıza Han'ın ve adamlarının kötülüklerinden korumayı başardı.
          Bu yüzden Ayetullah Hâirî, onunla açık bir muhalefete girişmiyordu. Zira o dönemde Havza'nın yeniden yapılanması her şeyden daha önemliydi. Buna rağmen Rıza Han'ın siyasetlerine karşı kayıtsız da kalmıyordu.
          Rıza Han'ın çabalarına karşın ona bir itiraz telgrafı çekti. Rıza Han ise öfke dolu, tehditvâri bir cevap gönderdi. Ayetullah Hâirî, tesettür yasağı konusunda Rıza Han'a itiraz amacıyla Havza derslerini tatil etti. Cemaat namazı kıldırmadı.
          Ayetullah Hâirî'nin vefatında dahi Rıza Han onu rahat bırakmadı. Vefatının ardından Kum'un İmam Camii'nde terhim meclisi yapıldığı sırada Rıza Han'ın özel timleri camiyi basarak meclisi dağıttılar ve o merhumun vefatından dolayı düzenlenen terhim meclisine dahi izin vermediler. Oysa ki, daha önce Ayetullah Hacı Şeyh Ebul Kâsım Kummî ve Ayetullah Hacı Mirza Cevad Tebrizî'nin vefatlarından dolayı kırk gün terhim meclisi yapılmıştı.[157]

          Yorum


            #65
            Ynt: İkinci Fatıma Hz. Masume

            3- Ayetullah Bafikî ve Rıza Han
            Hicrî Şemsî 1306 yılında Rıza Han'ın baskıcı hükümeti döneminde Kum kentinde, "Rıza Han'ın ailesinden birkaç kadın (eşi ve iki kızları Şems ile Eşref) tesettürsüz olarak Kum'a gelmişler ve bu halleriyle Hz. Mâsume'nin türbesine girmek istiyorlar" şeklinde bir haber yayıldı. Bu haber, Ayetullah Hâirî'nin yakınlarından ve Kum İlim Havzası'nın büyük üstatlarından biri olan Ayetullah Muhammed Taki Bafikî'ye de iletildi. Ayetullah Bafikî, ilk iş olarak Rıza Han'ın ailesine bir mesaj göndererek şunları söyledi:


            Rıza Han'ın ailesi Ayetullah Bafikî'nin uyarısını önemsemedi. Bunun üzerine Ayetullah Bafikî, bizzat Hz. Mâsume'nin türbesine gelerek Rıza Han'ın ailesini şiddetle uyardı. Bu sert uyarı sonucunda neredeyse Kum halkı, Rıza Han'ın hükümetine karşı ayaklanıyordu.
            Kum valisi tarafından Rıza Han'a şöyle bir haber gönderildi: "Aileniz, din adamlarının emriyle bir odaya hapsedildi ve onlara tesettürsüz türbeye girmemeleri için uyarıda bulunuldu."
            Rıza Han, bu haberi alır almaz bir tim askerle birlikte bizzat Kum'a gelerek ailesini kurtardı. Botlarıyla makama girerek Ayetullah Bafikî'yi tartakladı. Adamlarına işaret ederek Ayetullah Bafikî'yi yüzüstü yere yatırmalarını emretti. Rıza Han, elindeki kalın bastonuyla Ayetullah Bafikî'nin sırtına vurmaya başladı.
            Neticede, Rıza Han'ın emriyle Ayetullah Bafikî'yi bir müddet hapse attılar. Bir süre sonra da Rey şehrine sürgün ettiler. Ayetullah Bafikî, ömrünün sonuna kadar gözaltında tutuldu. Hayatının sonuna kadar ibadetle meşgul oldu ve Hicrî Şemsî 1332 yılında sürgün edildiği bu yerde hayata gözlerini kapadı.[158]
            Vefatının ardından cenazesi Kum kentine getirildi. Kabr-i şerifi, Hz. Mâsume'nin türbesinin yanı başında bulunan Mescid-i Bâlaser'dedir.

            Yorum


              #66
              Ynt: İkinci Fatıma Hz. Masume

              4- Ayetullah Burucerdî ve Rıza Şah
              Hicrî Şemsî 1324 yılında Kum'a gelen Ayetullah Burucerdî, Kum İlim Havzasının önderliğini bu tarihte ele aldı ve bu kutsal görevi, vefat yılı olan H. Ş. 1340 yılına kadar devam ettirdi. Bu zaman içerisinde Kum İlim Havzası tamamen bağımsız idi. Havza, Muhammed Rıza Şah hükümetiyle asla barışık olmadı.
              Bu konuda şöyle yazılıdır: "Muhammed Rıza Pehlevî, Hindistan gezisinden döndükten sonra, Ayetullah Buru-cerdî'yi ziyaret etmek amacıyla Kum kentine geldi. Ancak Ayetullah Burucerdî, onunla Hz. Mâsume'nin hareminde görüşmeyi kabul etmedi. Bu konuda diretenler olduysa da Ayetullah Burucerdî hiçbirini kabul etmeyerek şöyle söyledi: Ben, Hindistan'da hanımını çıplak olarak file bindiren, gayrimüslimlerin arasında dolaştırarak Müslümanların onurunu zedeleyen biriyle nasıl görüşebilirim?"
              Şah, bazı kanunları kendi arzusuna göre değiştirmek istiyordu. Ancak, bununla birlikte Ayetullah Burucerdî'yi yıkılmaz bir kale olarak görüyordu. Bu yüzden ülkenin başbakanını Ayetullah Burucerdî'yi ikna etmesi için Kum'a gönderdi.
              Başbakan, Şah adına Ayetullah Burucerdî'ye bu kanunların komşu ülkelerde uygulandığını, dolayısıyla kendilerinin de bunu uygulamaları gerektiğini söyledi.
              Bunun üzerine Ayetullah Burucerdî, başbakana şöyle cevap verdi: "Şah'a söyleyin, sözünü ettiği komşu ülkelerde 'şahlık', cumhuriyete dönüşmüştür." (Yani, kanunları değiştirmek istiyorsan önce cumhuriyeti ilan etmelisin, diyordu.)
              Başbakan, Ayetullah Burucerdî'nin bu sözü karşısında konuşacak bir şey bulamadı. Çünkü bu söz, Rıza Şah'ın saltanatını sarsacak nitelikte büyük ve küçümsenmeyecek bir sözdü. Ayetullah Burucerdî yaşadığı sürece Şah, kendi başına kanun koyamadı.[159]
              Diğer bir rivayete göre, Ayetullah Burucerdî, Şah'ı ülkeyi terk edeceği konusunda uyarmış ve "Eğer dilediğini yaparsan ülkeyi terk eder, giderim" demişti. Bu haber Şah'a ulaştığında tedirgin oldu. Ayetullah Burucerdî'nin ülkeyi terk etmesi, iç ayaklanma anlamına gelirdi. Bunu çok iyi bildiği için, kadın erkek eşitliğinin istismarı fikrinden vazgeçti.[160]
              Ayetullah Burucerdî'nin Şah'a karşı ilgisizliği ve metaneti öyle bir hadde gelmişti ki Şah, Ayetullah Burucer-dî'nin varlığını görmezden gelemiyordu.
              Şah, eşi Süreyya ile Huzistan'dan trenle dönerken Kum kentine geldi. Hanımını trende bırakıp kendisi faytonla Kum'un caddelerinden geçerek Hz. Mâsume'nin türbesine vardı. Harem'de Ayetullah Burucerdî'yle görüşmeyi umuyordu. O günlerde üniversite öğrencileri, Şah'ın eşinin Avrupa'da erkeklerle aynı havuzda çektirdiği fotoğrafları Ayetullah Burucerdî'ye göndermişlerdi. Şah, Harem'in görevlilerine "Ayetullah Burucerdî burada mı?" diye sordu. Görevliler de onun Harem'de olmadığını, Kum'un dışına çıktığını söylediler.
              Bu durumdan rahatsızlık duyan Şah, ziyaretini yarıda keserek geri döndü. Bu olaydan sonra bir daha asla Ayetullah Burucerdî ile arasında bir görüşme olmadı.[161]

              Yorum


                #67
                Ynt: İkinci Fatıma Hz. Masume

                5- İmam Humeynî Siyaset Meydanında
                Bir çokları, Ayetullah Uzma Burucerdî'nin vefatının ardından İlim Havzası'nın parlak günlerini kaybedeceğini ve eski veriminin azalacağını sanıyordu. Ancak, Ayetul-lah Uzma Gulpaygânî ve Ayetullah Uzma Necefî Mer'aşî gibi büyük fakihler Havza'nın yönetimini ele alarak bu büyük boşluğu doldurdular.
                İmam Humeynî (r.a) da bu dönemde ilim, fıkıh ve siyaset meydanına ayak basmış oluyordu. Başlattığı büyük hareketle İslam dünyasında yeni bir çığır açtı. Bu gelişmelerden Havza da nasibini alarak gerçek hüviyetine kavuştu. İmam Humeynî önderliğinde başlayan bu hareket, Havza'nın da desteğiyle büyüdü ve 2500 yıllık Şahlık rejiminin yıkılmasına ve İslam Cumhuriyeti'nin kurulmasına neden oldu.
                İslam İnkılabı'ndan Sonra İlim Havzasının Genişlemesi
                Kum İlim Havzası, İslam inkılabından sonra kültürel, siyasî vb. alanlarda gelişerek güçlendi. Havza'da klasik derslerin yanı sıra uzmanlık dalları da konuldu. Talebeler, sözlü ve yazılı olarak sınavlara tâbi tutuldu. Bu doğrultuda bir çok medrese, yeni ve düzenli programlarıyla iş başı yaptı.
                Bu medreselerden biri de Mâsumiye Medresesi'dir. Mâsumiye Medresesi, Şemsî 1360 yılında, Hz. Mâsume'nin Harem-i Şerif'inden elde edilen gelirle 15.000 m2 alan üzerine 2800 m2'lik bir bina olarak kurulmuş ve Şemsî 1368 yılında faaliyete geçmiştir.
                Bu medresenin 406 odası, 60 kişilik 12 sınıfı, 1200 kişilik bir talebe yurdu, 1 adet Konferans salonu ve 1 adet de mescidi bulunmaktadır.

                Yorum


                  #68
                  Ynt: İkinci Fatıma Hz. Masume

                  II. BÖLÜM



                  ª Hz. Mâsume'nin (s.a) Hayatı

                  ª Üstün Nitelikleri









                  HZ. MÂSUME
                  Hz. Mâsume'nin Soylu Babası
                  Hz. Fatıma Mâsume'nin babası, I. Ebul Hasan da denilen Şiîlerin VII. imamı Musa b. Cafer'dir (a.s).
                  İmam'ın en meşhur lakapları Kâzım, Babu'l-Havaic (dilekler kapısı) ve Salih'tir.
                  İmam Musa (a.s) Hicrî 128 yılında, 7 Sefer'de, Mekke ile Medine arasında bulunan Ebva köyünde dünyaya geldi. Diğer imamlara nazaran çocukları daha fazladır. Bazıları 30, bazıları da 60 çocuğu olduğunu yazmışlardır.
                  Şeyh Müfid (ö. 413 H.), İmam'ın eşlerinden otuz yedi çocuğu olduğunu yazmış ve isimlerini şöyle sıralamıştır:

                  Erkek Çocukları
                  1- Ali b. Musa Rıza (a.s)
                  2- İbrahim
                  3- Abbas
                  4- Kâsım
                  5- İsmail
                  6- Cafer
                  7- Hârun
                  8- Hasan
                  9- Ahmed
                  10- Muhammed
                  11- Hamza
                  12- Abdullah
                  13- İshak
                  14- Ubeydullah
                  15- Zeyd
                  16- Hasan
                  17- Fazl
                  18- Hüseyin
                  19- Süleyman

                  Kız Çocukları
                  1- Fatıma-ı Kübra
                  2- Fatıma-ı Suğra[162]
                  3- Rukiye
                  4- Hekime
                  5- Ümmü Ebiha
                  6- Rukiye-i Suğra
                  7- Ümmü Cafer
                  8- Lebbâne
                  9- Zeyneb
                  10- Hatice
                  11- Aliyye
                  12- Âmine
                  13- Hasene
                  14- Bureyhe
                  15- Ayşe
                  16- Ümm-ü Seleme
                  17- Meymûne
                  18- Ümmü Kulsum

                  Yorum


                    #69
                    Ynt: İkinci Fatıma Hz. Masume


                    İmam Musa (a.s), Mensur'un hilafeti döneminde, Hicrî 148'de imamet görevini üstlendi. Abbasî halifelerinden Mehdi ve Hâdi dönemlerinde de hayattaydı. Harun Reşit'in hilafetinin on beşinci yılında, Bağdat Cezaevi'nde şehit edildi.
                    Tarihçilerin yazdığına göre İmam (a.s) 25 Recep 183'te dünyadan göçtü.[163]
                    Harun Reşit, İmam'ı (a.s) Hicrî 179 yılında Medine'de tutuklatarak Irak'a getirtti. İmam, bu tarihten şahadetine kadar hapiste kaldı.
                    Hz. Mâsume'nin Annesi
                    Bazı rivayetlerden anlaşıldığına göre,[164] Hz. Mâsume'nin annesi, aynı zamanda İmam Rıza'nın da annesidir. İmam Rıza'nın (a.s) annesi, tarihte çeşitli isimlerle anılmıştır. Hazran, Ümmü'l-Benin, Necme ve Tahire, bu yüce hatunun isimlerindendir. Özellikle Tahire isminin, İmam Rıza'nın doğumundan sonra ona verildiği söylenir.[165]
                    Hz. Fatıma Mâsume'nin Doğum Günü
                    Bazı kaynaklara göre Hz. Mâsume, Hicrî 1 Zilkade 173 tarihinde Medine'de dünyaya gelmiştir.
                    Merhum Ayetullah Şeyh Ali Nemazî,[166] Müstedrek-i Sefinetu'l-Bihar adlı değerli eserinin 8. cildinde Fatıma-i Mâsume'nin H.173 yılının Zilkade ayının başında dünyaya geldiğini yazmıştır.[167]
                    Merhum Feyz, Encum-i Furûzan'da; Gencine-i Âsar-ı Kum, Levakihu'l-Envar fi Tabakati'l-Ahyâr'dan naklen [Abdulvahhab Şa'rânî Şâfiî'nin (ö. 937 H.) eseri] ve Seyit Musa Berzencî Şafiî Medenî, Nezhetu'l-Ebrar fi Neseb-i Evlad-ı Eimmeti'l-Athâr kitabında şöyle naklederler:
                    [168]
                    Hz. Mâsume'nin (s.a) Zilkade ayının başında doğduğunu rivayet eden diğer kaynaklar ise şunlardır:
                    1- Avalimu'l-Ulum, Allame Behranî, c.21, s.328.
                    2- Hayatu's-Sett, Şeyh Mehdi Mensurî, s.10.
                    3- Fatıma Bint'i-İmam Musa el-Kâzım, Dr. Muhammed Hâdi Eminî (el-Gadir müellifi Allame Eminî'nin oğlu), s.5, 21.
                    4- Zindigani-i Hz. Musa b. Cafer, İmad Zâde c.2, s.375.

                    Yorum


                      #70
                      Ynt: İkinci Fatıma Hz. Masume

                      Küçük Bir Araştırma
                      Yukarıda adı geçen bazı kaynaklarda Hz. Mâsume'nin doğum yılı Hicrî 183 olarak zikredilmiştir. Ama doğru olan, Müstedrek-i Sefine'de nakledilen 173 yılıdır. Çünkü İmam Kâzım (a.s), 25 Recep 183 tarihinde Harun Reşid-'in Bağdat zindanında şahadete ermiş. Hapiste en az dört yıl kaldığı ve bu süre içerisinde Medine'de bulunan ailesinden uzakta oluşu dikkate alınırsa, Hz. Mâsume'nin 183 yılında doğması imkânsızdır. Görünen o ki, rakamda bir yanlışlık olmuş ve 173 yerine 183 yazılmıştır.
                      Araştırmacı yazar merhum İmamzâde İsfahanî şöyle yazar: Hz. Mâsume, Hicrî 173 yılının Zilkade ayında, Medine'de dünyaya geldi; 201 yılının Rebiyülahır ayında da Kum kentinde vefat etti."[169]
                      İmam Rıza'nın (a.s) kutlu doğumu 11 Zilkade 148 Hicrî'de, Medine'de gerçekleşmiştir. Bu vesileyle, İmam Rıza (a.s) ile kardeşi Hz. Mâsume'nin doğum günleri arasındaki on gün "Nurlu On Gün" olarak adlandırılmıştır.
                      Kutlu Doğum
                      Zilkade'nin başlangıcı, İmam Rıza (a.s) ve Ehl-i Beyt hânedanı için özel ve mutluluk habercisi bir gündü. Çünkü Necme hatunun İmam Rıza (a.s)'dan başka bir çocuğu yoktu ve İmam'dan sonra, uzun bir süre çocukları olmamıştı. Zira İmam Rıza (a.s) Hicrî 148'de dünyaya gelmişti ve Hz. Mâsume 173 yılında doğacaktı. Yani, arada 25 yıllık bir fasıla vardı.
                      İmam Cafer Sadık (a.s) böyle bir hatunun dünyaya geleceğini müjdelediği için Ehl-i Beyt hânedanında uzun süredir bir bekleyiş vardı.
                      Bu yüzden Hz. Mâsume'nin dünyaya geldiği bugün, Necme hatun ve İmam Rıza (a.s) için çok mutlu bir gündü. Çünkü imamet ve velayet evinde bir kız çocuğu dünyaya gelmişti. Parlak simasıyla kalpleri okşuyor, gözleri aydınlatıyordu.

                      Yorum


                        #71
                        Ynt: İkinci Fatıma Hz. Masume

                        Hz. Mâsume'nin Ölüm Tarihi
                        Hz. Mâsume'nin Hicrî 201 yılında Kum kentinde vefat ettiğini yazan kaynaklar çoktur.[170] Nitekim, Harem'i çevreleyen duvarlardaki yazıtlardan elde edilen bilgilerden de bu anlaşılmaktadır. Ancak, yine de, vefat ettiği gün ve ay konusunda ihtilaf vardır:
                        Bazı kaynaklara göre 10 Rebiyülahır,[171] bazılarına göre 12 Rebiyülahır,[172] bazılarına göre de 8 Şaban'da vefat etmiştir.[173]
                        Ama bir kısım büyükler, birinci ve ikinci görüşü birleştirerek (10,11 ve 12 Rebiyülahır) bu günleri, Hz. Mâsume'nin vefat günü olarak belirlemişlerdir.
                        Son yıllarda Hz. Mâsume'yi anma günleri olarak taziye merasimleri düzenlenmiş, bu merasimler matem günleri olarak gelenekselleştirilmiştir. Bu üç gün, kısaca "Mâsu-miye Günleri" diye anılır.
                        Yukarıda belirtilen kaynaklardan da anlaşıldığı üzere Hz. Mâsume (s.a) vefat ettiğinde 28 yaşlarındaydı (173-201). Ancak halk arasında yaygın olarak bilinen 18-23 yaşlarında vefat ettiği haberi, sağlam bir kaynağa dayanmamaktadır.

                        Yorum


                          #72
                          Ynt: İkinci Fatıma Hz. Masume

                          Hz. Mâsume Niçin Evlenmemiştir?
                          Hz. Mâsume konusunda kesin olarak bilinen şeylerden biri de o hatunun evlenmemiş olmasıdır. Bu durumda şöyle bir soru akla gelebilir:
                          Evlilik, İslam'ın önemle üzerinde durduğu sünnetlerden biri olmasına rağmen Hz. Mâsume niçin evlenmemiştir? Nitekim, Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyuruyor:
                          [174]
                          Ve yine buyurmuştur ki:
                          [175]
                          İmam Muhammed Bâkır'ın (a.s) döneminde bir kadın fazilet ve takva elde etmek için evlenmiyordu. İmam (a.s) ona şöyle buyurdu: "Eğer evlenmemekle bir fazilet elde edilseydi Hz. Fatıma senden daha layıktı. Ahlakî faziletleri kazanmak için evlenmezdi. Zira kemal ve üstünlükte hiçbir kadın Hz. Fatıma'dan öne geçmemiştir."[176]
                          Cevap:
                          Bu soruya cevap olarak iki konu gösterilir:
                          1- İmam Musa Kâzım'ın (a.s) kızları, özellikle Hz. Mâsume (s.a), çok yüce bir kemale sahip oldukları için kendilerine uygun bir eş bulamamış ve bu yüzden evlenmemişlerdir. İmam Kâzım (a.s) onlara, kardeşleri İmam Rıza'nın (a.s) görüşünü alarak evlenmelerini tavsiye etmişti.[177] Bu tavsiye ve diğer alametlerden anlaşılan şudur ki, Ehl-i Beyt hânedanına mensup böylesi yüce hanımefendilere uygun eşler bulunması gerekirdi.
                          Nitekim, Hz. Fatıma Zehra hakkında İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: "Eğer Allah Ali'yi Fatıma için yaratmasaydı, Hz. Adem ve ondan öteye Hz. Fatıma (a.s) için uygun bir eş bulunmazdı."[178]
                          2- Harun Reşid'in yoğun baskısı ve şiddet uygulamaları neticesinde kimse İmam Musa Kâzım'ın (a.s) kızlarıyla evlenmeye ve o hazrete damat olmaya cüret edemiyordu. Zira İmam'a damat olmak, o kimse için hayatî bir tehlike sayılırdı. Bu nedenle gerek Hz. Mâsume, gerekse bazı kız kardeşleri evlenmekten kaçınmışlardı.
                          Şunu da belirtmek gerekir ki, İmam Musa Kâzım'ın (a.s) hapiste olması ve İmam Rıza'nın (a.s) gelecekten haberdar olması, yani, babasının hapiste şehit edilişini ve kendisinin Horasan'a zorunlu olarak hicret edeceğini bilmesi neticesinde [ve dolayısıyla bu olaylardan haberdar olan Hz. Mâsume'nin, evlendiği takdirde gurbette olacak kardeşinin yanında olamayacağı endişesiyle] evlenmediği düşünülebilir.

                          Yorum


                            #73
                            Ynt: İkinci Fatıma Hz. Masume

                            Hz. Mâsume'nin Hicaz'dan İran'a Hicreti
                            Memun, H. 200 yılında gönderdiği sayısız mektuplarla İmam Rıza'yı (a.s) Horasan'a davet etti. İmam da, istemeyerek de olsa bu daveti kabul etmek zorunda kaldı. Memun'un göndermiş olduğu kervanla Horasan'a geldi.
                            Ertesi yıl (H. 201), Hz. Mâsume, kardeşi İmam Rıza'yı (a.s) ziyaret etme amacıyla Horasan'a hareket etti. Ancak, Hz. Mâsume'nin bu yolculuğu, görünüşte kardeşini ziyaret etmek için olsa da, gerçekte İmam Rıza'nın (a.s) velayetini savunmak ve rehberliğini takviye etmek için yaptığı anlamlı ve büyük bir hicretti.
                            Hz. Mâsume, Horasan'a doğru ilerlerken Sâve'ye ulaştı. Sâve'den Kum'a gelişi hakkında çeşitli görüşler vardır.
                            Ancak bu konuda en sağlam ve en iyi kaynak, IV. yüzyılda yazılan ve Merhum Allame Meclisî, Muhaddis Kummî ve diğer bazı büyük alimlerin adından güvenle söz ettikleri Hasan b. Muhammed'in Tarih-i Kadim-i Kum adlı kitabıdır.
                            Allame Meclisî Biharu'l-Envar'da, Muhaddis Kummî Sefinetu'l-Bihar'da[179] bu konuyla ilgili olarak Hasan b. Muhammed'in görüşünü şöyle açıklarlar:
                            İmam Rıza (a.s), Memun'un daveti üzerine H. 200 yılında Medine'den Horasan'a gitti. Hz. Mâsume de, kardeşini görmek için H. 201 yılında Medine'den Horasan'a doğru hareket etti. (Bu uzun yolculukta Hz. Mâsume, kardeşlerinden ve hizmetçilerinden bazılarını da yanına almıştı.) Sâve'ye ulaştıklarında Hz. Mâsume hastalandı. Yanındakilere Kum'a ne kadar yol kaldığını sordu. On fersahlık yolları kaldığını söylediler. Bunun üzerine hizmetçisine Kum'a doğru hareket etmelerini emretti. Böylece Kum'a geldiler. İmam Rıza'nın (a.s) ashabından Musa b. Hazrec b. Saad Eş'arî'nin evinde misafir oldular.
                            Ancak, daha doğru olan rivayet şudur: Hz. Fatıma Mâsume'nin Kum'a geldiği haberi Saad ailesine ulaştığında hep birlikte onu karşılamaya ve Kum'da kalması için davet etmeye gittiler. Musa b. Hazrec, Hz. Mâsume'nin kervanına ulaştı. Yüce hanımefendinin devesinin dizginini tutarak Kum'a getirdi ve Hz. Mâsume'yi kendi evinde ağırladı. Ne var ki, 16 veya 17 gün geçmemişti ki Hz. Mâsume dünyaya gözlerini kapadı ve Saad ailesini yasa boğdu.
                            Evet, Hz. Mâsume, büyük acılar çekti. Babasını ve kardeşini görmeyi çok arzu etmesine rağmen bu arzusuna ulaşamadı. Hüzünlerle dolu bir hayatın ardından dünyaya veda etti.
                            Hz. Mâsume, Kum'da bulunduğu müddetçe kardeşinin hicranına duyduğu hüzünle ağlıyordu.
                            Musa b. Hazrec'in evinde ibadet için ayrılan özel bir bölüm vardı. Bu yer, günümüze kadar muhafaza edilmiştir. Bugün, üzerine talebelerin kaldığı yurtlar inşa edilen bu binanın hemen yanında görkemli bir mescit vardır.
                            Burası, günümüzde Kum'un Meydan-ı Mir semtinde yer alan Medrese-i Settiye[180] adıyla bilinir.[181]

                            Yorum


                              #74
                              Ynt: İkinci Fatıma Hz. Masume

                              Diğer Bir Rivayete Göre Hz. Mâsume'nin Kum'a Gelişi
                              İmam Musa Kazım (a.s) hapse atıldığında oğlu İmam Rıza'ya (a.s) kızlarının bakıcılığını üzerine almasını, kızlarına da daima kardeşleri İmam Rıza'ya (a.s) itaat etmelerini vasiyet etti.
                              Hz. Mâsume, babası şehit edildiğinde (H. 183) henüz on yaşındaydı. Çocukluğunun büyük bir bölümünü (hapiste olan) babasının ayrılık acısıyla geçirdi.
                              Babası hapiste olduğu için ağabeyi İmam Rıza'nın (a.s) terbiyesi altında büyüdü. Tek dayanağı olan kardeşi zorunlu olarak Horasan'a gittiğinde, Medine'de bir yıl kardeşinden uzak yaşadı. Ama onun bu hicranına dayanamıyordu. Sonunda, Horasan'a gitmeye karar verdi. Bir kısım yakınlarıyla Medine'den ayrılarak Horasan'a doğru hareket etti. Ancak Sâve'ye vardığında hastalandı...
                              Bazıları, Hz. Mâsume'nin hastalığı konusunda şöyle yazarlar:
                              Sâve halkı, o dönemlerde Peygamber hânedanına katı düşmanlıklarıyla tanınırlardı. Bu nedenle Hz. Mâsume'nin kervanı Sâve'ye vardığında Sâveliler kervana hücum etti. Çok şiddetli bir çatışma çıktı. Bu çatışmada Hz. Mâsume-'nin kardeşleri ve yeğenleri şehit oldular. Hz. Mâsume, tıpkı (Kerbela kahramanı) halası Hz. Zeynep gibi, onların paramparça bedenlerini görünce (23 kişiydiler) çok üzüldü ve bu üzüntüyle hastalandı.[182] Daha sonra Kum'a hareket etti. Hastalığı burada da sürdü ve 16-17 gün sonra vefat etti.
                              Başka bir rivayete göre; Harun b. Musa b. Cafer (a.s), kız kardeşi Hz. Mâsume'nin de içinde bulunduğu 23 kişiyle birlikte kervan hâlinde Sâve'ye girdi. Ehl-i Beyt düşmanları, Harun yemek yediği bir sırada ona saldırdılar ve şehit ettiler. Kervanın diğer fertleri ise olaydan yara alarak kurtuldu.
                              Bir rivayete göre; Hz. Mâsume'nin yemeğine zehir döktüler.[183] O yüce hâtun bu yemekle zehirlenerek hastalandı. Çok geçmeden Kum'da şehit oldu.
                              Bazılarının nakline göre ise, Hz. Mâsume Sâveli bir kadın tarafından zehirlemiştir.[184]

                              Yorum


                                #75
                                Ynt: İkinci Fatıma Hz. Masume

                                Hicran Acısı
                                Hicrî 201 yılında, İmam Rıza (a.s)'ın şehadetinden yaklaşık iki yıl önce (H. 203) gerçekleşen bu olay, İmam için ikinci bir musibet sayılırdı. Kardeşine kavuşma arzusuyla uzun yollar kat eden ancak, yarı yolda, tüm sevdiklerinden uzakta mazlumca şehit olan kız kardeşinin acısıydı bu.
                                Hz. Mâsume'nin elim şehadeti, İmam Rıza'nın (a.s) yüreğini derinden yaralamıştı. Öte yandan Hz. Mâsume, ayrılık ateşiyle yanan kalbini vuslata dönüştürememenin verdiği hüzünle, kardeşiyle görüşebilme ümidiyle, göz yaşlarıyla şehit olmuştu.
                                Asrımız şairlerinden Hisan, bu konuda şöyle der:
                                Tus beldesine gitmek için gelmişti Medine'den
                                Yorgun bir yolcuydu Mâsume
                                Kardeşini görmek için çıkageldi ama
                                Görünceye dek dili hep duadaydı Mâsume
                                Gece gündüz aşk ile çöllerde dolaştı
                                Vefalı bir kız kardeşti Mâsume [185]
                                İmam Rıza (a.s), şehadetinde, tıpkı yegâne evladı İmam Cevad'ı (a.s) yâd ettiği gibi muhtemelen Hz. Mâsume'yi de yât etmiş olacak ki, şair şöyle der:
                                Gurbette ölüyorum ama ailem başucumda değil
                                Yazık ki Mâsume'nin yüzünü göremedim
                                Yüreğim onun hasretiyle yüz kere parçalandı
                                Ne var ki mahbubun yüzünü gene göremedim
                                Merhum Muhakkik Karanî de bu konuda şöyle bir şiir okumuştur:

                                O kadar bekledim ki saçlarım ağardı
                                Göz yaşlarım yüzümü yaraladı, ağladıkça
                                Gece gündüz babamın yolunu bekledim
                                Ama nasip olmadı gül yüzünü koklamak
                                Ardından felek, kardeş hicranını reva gördü bana
                                Bir firakın kapısını daha yüzüme aralayarak
                                Gülistan hazan oldu; gül, avucumdan koptu, gitti
                                Gülümü nerde arayayım diye şaşkınım şimdi
                                Medine'den Horasan'a binlerce yol var
                                Kardeşime varmak için sevinçle, hızla giderim
                                Belki gül yüzünü tekrar görür
                                Yitik Yusuf'umun yanında derdimi dökerim[186]

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X