Ynt: Nehc’ul Belağa’yı Tanıyalım
192
Kaasıa Hutbesi
Kas', birini horlamak anlamına gelir; Hz. Emir (a.s), bu hutbede İblis'i ve ona uyup ululananları kına-dıklarından hutbeye bu ad verilmiştir.
Hamd Allah'a ki kendisine, üstünlükle ululuğu hicâp etti; halkına bu iki sıfatı vermeyip kendisine seçti; kendisinden başkasına bunları harâm eyledi. Kendisinin haremi ve harimi olan bu iki sıfat hakkında, kullarından kim onunla dâvâya kalkışırsa onu lânetledi.
Sakının ey Allah kulları, İblis sizi, kendi hastalığına uğratmasın; atlı yaya askerleriyle sizi kendisine çekmesin; andolsun ömrüne ki o, sizi azâba düşürme okunu yayına koymuş, yayını kurmuştur; sizi yakın bir yerden oklamaya koyulmuştur. Demiştir ki Rabbim; sen beni azgınlığa attın; ben de yeryüzünde Âdemoğullarına dünya nimetlerini bezeyeceğim, onların hepsini azdıracağım.(11) O, bu sözü bilmeden, doğru olmayan bir zanna kapılarak söylemiştir; fakat soy-boy gayreti güden oğullar, taassup kardeşleri, ululuk ve bilgisizlik meydanında at koşturanlar, onun bu sözünü gerçeklemişlerdir. Bâzınız itâatten baş çekip ona uydukça onun da size karşı tamahı artmaya, hırsı coşmaya başlar; gizli olan iş, meydana çıkar; size karşı kuvveti artar; ordusunu size sürer; sizi alçaklık ve helâk vâdilerine sürükler, sizi candan eden yaralarınızın üstüne ayak basar. Gözlerinizi mızraklarla oyar; bıçaklarla yaralar; boğazları-nızı keser, burunlarınızı ezer; can alacak yerlerinizde yaralar açar; burunlarınıza yularını takar; sizi, sizin için hazırlanmış ateşe sürüyüp geçer. Onun dîninizde açtığı yara, düşman saydığınız, ona karşı birbirinizden yardım dilediğiniz, düşmanın açtığı yaradan çetindir; onun alevlediği ateş, düşmanın tutuşturduğu ateşten üstündür. Asıl bu düşmana saldırın; asıl bunu defetmeye uğraşın. Andolsun ki o, atanıza karşı övünmüştür; sizi, soyunuzu yermiştir; atlılarını size karşı sürmüştür; yayalarını, sizi yoldan alıkoymak için yürütmüştür. Ordusu, her yandan size saldırmadadır; her yerde parmaklarınızın uçlarına vurmadadır; hiç bir düzenle karşı gelemezsiniz onlara; hiç bir direnmeyle defedemezsiniz onları.(12)
Horluk denizinin en derin yerindesiniz; daracık bir halkaya kıstırılmışsınız; ölüm alanındasınız; belâ uğrağındası-nız. Artık gönüllerinizdeki şu gizli taassup ateşini, bilgisizlik kinlerini söndürün; çünkü Müslüman'ın gönlündeki bu ululanma, ancak şeytanın iğvâsındandır, onun ululanmasındandır, vesvesesindendir. Başlarınızı gönül alçaklığıyla eğin; başlarınızdaki ululuk duygusunu ayaklarınızın altlarına alın; büyüklük bağlarını çözün. Gönül alçaklığını düşmanlarınız olan İblis'le onun ordusu arasında sınır koruyucusu dikin; çünkü her ümmette, şeytanın orduları vardır, yardımcıları vardır, yayaları vardır, atlıları vardır.
Allah, kendisine bir üstünlük vermediği halde hasetten doğan düşmanlık yüzünden, kalbindeki öfkeyle yanıp tutuşan ululanma ateşine düşüp, şeytanın burnuna üfürdüğü ululuk yeliyle savrulup anasının oğluna karşı kibirlenen kişiye dönmeyin. Allah, o iş yüzünden onu pişmanlığa düşürdü; kıyamete dek adam öldürenlerin suçlarını, kendilerinden eksiltmemek üzere ona da yükledi.(13)
Bilin ki siz, Allah'a karşı durmakla, inananlarla savaşmakla azgınlıkta pek ileri gittiniz; yeryüzünde bozgunculuk ettiniz. Allah için olsun, Allah için, ululanmaktan, cehâlet devrindeki övünmenizden kaçının;(14) çünkü her ikisi de buğzun, kinin, düşmanlığın mayasıdır; onlardan nefret doğar, düşmanlık meydana gelir; her ikisi de şeytanın üfürdüğünü üfürdüğü, tuzağını kavurduğu şeydir ki, o, bunlarla geçmiş ümmetleri aldatmıştır, eserleri bile kalmamış toplumları tuzağına düşürmüştür de onlar, şeytanın bilgisizlik karanlıklarından sapıklık dağlarında, bellerinde yelip yortmuşlar, boyunlarını uzatmışlar; derken onları ıhlıyan deve gibi yere çökertmiş gitmiştir. Bu, öylesine bir iştir ki gönüller, o işe düştü mü, hep birbirine benzer, gelen toplumlar da geçip gidenlere uyar; bir ululanmadır bu ki, gönüller, ona düştü mü daralır, sıkıntıya düşer. Amanın, sakının, sakının soylarıyla ululanan, sülâlelerini öne süren, büyüklük satan, kendilerini büyük bilen, yoksulları aşağı gören, Allah'ın takdirine karşı inada girişen, onun nimetleriyle yok-yoksul kişileri horlayan ulularınıza, büyüklerinize itâat etmekten. Çünkü onlar, kendilerini büyük görüş sapıklığının ulularıdır; fitne ve sapıklık yapısının temelleridir, direkleridir; cahiliye devrinin kılıçlarıdır onlar. Allah'tan çekinin, sakının size verdiği nimetlere karşı küfrana düşmekten, size ihsan ettiği üstünlüğe güvenip hasede yapışmaktan. Arı-duru suyunuzu bulanık sularına kattığınız, katıp da içtiğiniz, sıhhatinizi, onların hastalıklarına buladığınız, batıl inançlarını, gerçek inançlarınıza karıştırdığınız kişilerin, sonradan içinize dalanların, sizden görünenlerin sapıklıklarına uymayın. Onlar kötülüklerin esaslarıdır; isyanların ayrılmaz parçaları. İblis, onları sapıklık develeri edinmiştir; onun ordularıdır onlar. Onlarla insanlara saldırır; onlar, İblis'in tercemanlarıdır, onlarla söz söyler; böylece de akıllarını çelip aşırmak, gözlerinize girmek, kulaklarınıza üfürmek, ok atacağı yere sizi amaç olarak dikmek, sizi, ayak bastığı yer haline getirmek, elinin tuttuğu yer, yapıştığı eser yapmak ister.
Sizden önce Allah'ın azâbının, gelip çattığı, belâlara, dertlere uğrattığı ümmetlerden, kendilerini büyük görenle-rin başlarına gelenlerden ibret alın; onların yüzlerinin yerlere sürtündüğü, yanlarının topraklara döşendiği yerleri görün de akıllarınızı başlarınıza devşirin. Zamanın ansızın gelen belâlarından Allah'a sığındığınız gibi nefsi, benliklere düşüren ululanmadan da Allah'a sığının. Allah kullarından birisinin ululanmasına müsâade etseydi, peygamberlerine müsâade ederdi; oysa ki noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah, onların ululanmalarını hoş görmedi; alçak gönüllü olmalarından razı oldu; onlar da yüzlerini yerlere koydular, topraklara sürdüler; inananlara karşı esirgeme kanatları gerdiler. Onlar zayıf bir topluluktu; düşmanları onları öyle görüyorlardı; Allah onların çetin belâlarla, korkulu olaylarla sınanmalarını diledi, onları cefâlarla, dertlerle arıttı.
Fitne ve sınanma vakitlerinde bilgisizliğe kapılıp mal, evlât sahibi olmanızı Tanrı'nın rızasına, zengin olmanızı onun lütfuna, yoksulluğa düşmenizi kahrına vermeyin. Çünkü noksan sıfatlardan münezzeh yüce Allah,
192
Kaasıa Hutbesi
Kas', birini horlamak anlamına gelir; Hz. Emir (a.s), bu hutbede İblis'i ve ona uyup ululananları kına-dıklarından hutbeye bu ad verilmiştir.
Hamd Allah'a ki kendisine, üstünlükle ululuğu hicâp etti; halkına bu iki sıfatı vermeyip kendisine seçti; kendisinden başkasına bunları harâm eyledi. Kendisinin haremi ve harimi olan bu iki sıfat hakkında, kullarından kim onunla dâvâya kalkışırsa onu lânetledi.
Sakının ey Allah kulları, İblis sizi, kendi hastalığına uğratmasın; atlı yaya askerleriyle sizi kendisine çekmesin; andolsun ömrüne ki o, sizi azâba düşürme okunu yayına koymuş, yayını kurmuştur; sizi yakın bir yerden oklamaya koyulmuştur. Demiştir ki Rabbim; sen beni azgınlığa attın; ben de yeryüzünde Âdemoğullarına dünya nimetlerini bezeyeceğim, onların hepsini azdıracağım.(11) O, bu sözü bilmeden, doğru olmayan bir zanna kapılarak söylemiştir; fakat soy-boy gayreti güden oğullar, taassup kardeşleri, ululuk ve bilgisizlik meydanında at koşturanlar, onun bu sözünü gerçeklemişlerdir. Bâzınız itâatten baş çekip ona uydukça onun da size karşı tamahı artmaya, hırsı coşmaya başlar; gizli olan iş, meydana çıkar; size karşı kuvveti artar; ordusunu size sürer; sizi alçaklık ve helâk vâdilerine sürükler, sizi candan eden yaralarınızın üstüne ayak basar. Gözlerinizi mızraklarla oyar; bıçaklarla yaralar; boğazları-nızı keser, burunlarınızı ezer; can alacak yerlerinizde yaralar açar; burunlarınıza yularını takar; sizi, sizin için hazırlanmış ateşe sürüyüp geçer. Onun dîninizde açtığı yara, düşman saydığınız, ona karşı birbirinizden yardım dilediğiniz, düşmanın açtığı yaradan çetindir; onun alevlediği ateş, düşmanın tutuşturduğu ateşten üstündür. Asıl bu düşmana saldırın; asıl bunu defetmeye uğraşın. Andolsun ki o, atanıza karşı övünmüştür; sizi, soyunuzu yermiştir; atlılarını size karşı sürmüştür; yayalarını, sizi yoldan alıkoymak için yürütmüştür. Ordusu, her yandan size saldırmadadır; her yerde parmaklarınızın uçlarına vurmadadır; hiç bir düzenle karşı gelemezsiniz onlara; hiç bir direnmeyle defedemezsiniz onları.(12)
Horluk denizinin en derin yerindesiniz; daracık bir halkaya kıstırılmışsınız; ölüm alanındasınız; belâ uğrağındası-nız. Artık gönüllerinizdeki şu gizli taassup ateşini, bilgisizlik kinlerini söndürün; çünkü Müslüman'ın gönlündeki bu ululanma, ancak şeytanın iğvâsındandır, onun ululanmasındandır, vesvesesindendir. Başlarınızı gönül alçaklığıyla eğin; başlarınızdaki ululuk duygusunu ayaklarınızın altlarına alın; büyüklük bağlarını çözün. Gönül alçaklığını düşmanlarınız olan İblis'le onun ordusu arasında sınır koruyucusu dikin; çünkü her ümmette, şeytanın orduları vardır, yardımcıları vardır, yayaları vardır, atlıları vardır.
Allah, kendisine bir üstünlük vermediği halde hasetten doğan düşmanlık yüzünden, kalbindeki öfkeyle yanıp tutuşan ululanma ateşine düşüp, şeytanın burnuna üfürdüğü ululuk yeliyle savrulup anasının oğluna karşı kibirlenen kişiye dönmeyin. Allah, o iş yüzünden onu pişmanlığa düşürdü; kıyamete dek adam öldürenlerin suçlarını, kendilerinden eksiltmemek üzere ona da yükledi.(13)
Bilin ki siz, Allah'a karşı durmakla, inananlarla savaşmakla azgınlıkta pek ileri gittiniz; yeryüzünde bozgunculuk ettiniz. Allah için olsun, Allah için, ululanmaktan, cehâlet devrindeki övünmenizden kaçının;(14) çünkü her ikisi de buğzun, kinin, düşmanlığın mayasıdır; onlardan nefret doğar, düşmanlık meydana gelir; her ikisi de şeytanın üfürdüğünü üfürdüğü, tuzağını kavurduğu şeydir ki, o, bunlarla geçmiş ümmetleri aldatmıştır, eserleri bile kalmamış toplumları tuzağına düşürmüştür de onlar, şeytanın bilgisizlik karanlıklarından sapıklık dağlarında, bellerinde yelip yortmuşlar, boyunlarını uzatmışlar; derken onları ıhlıyan deve gibi yere çökertmiş gitmiştir. Bu, öylesine bir iştir ki gönüller, o işe düştü mü, hep birbirine benzer, gelen toplumlar da geçip gidenlere uyar; bir ululanmadır bu ki, gönüller, ona düştü mü daralır, sıkıntıya düşer. Amanın, sakının, sakının soylarıyla ululanan, sülâlelerini öne süren, büyüklük satan, kendilerini büyük bilen, yoksulları aşağı gören, Allah'ın takdirine karşı inada girişen, onun nimetleriyle yok-yoksul kişileri horlayan ulularınıza, büyüklerinize itâat etmekten. Çünkü onlar, kendilerini büyük görüş sapıklığının ulularıdır; fitne ve sapıklık yapısının temelleridir, direkleridir; cahiliye devrinin kılıçlarıdır onlar. Allah'tan çekinin, sakının size verdiği nimetlere karşı küfrana düşmekten, size ihsan ettiği üstünlüğe güvenip hasede yapışmaktan. Arı-duru suyunuzu bulanık sularına kattığınız, katıp da içtiğiniz, sıhhatinizi, onların hastalıklarına buladığınız, batıl inançlarını, gerçek inançlarınıza karıştırdığınız kişilerin, sonradan içinize dalanların, sizden görünenlerin sapıklıklarına uymayın. Onlar kötülüklerin esaslarıdır; isyanların ayrılmaz parçaları. İblis, onları sapıklık develeri edinmiştir; onun ordularıdır onlar. Onlarla insanlara saldırır; onlar, İblis'in tercemanlarıdır, onlarla söz söyler; böylece de akıllarını çelip aşırmak, gözlerinize girmek, kulaklarınıza üfürmek, ok atacağı yere sizi amaç olarak dikmek, sizi, ayak bastığı yer haline getirmek, elinin tuttuğu yer, yapıştığı eser yapmak ister.
Sizden önce Allah'ın azâbının, gelip çattığı, belâlara, dertlere uğrattığı ümmetlerden, kendilerini büyük görenle-rin başlarına gelenlerden ibret alın; onların yüzlerinin yerlere sürtündüğü, yanlarının topraklara döşendiği yerleri görün de akıllarınızı başlarınıza devşirin. Zamanın ansızın gelen belâlarından Allah'a sığındığınız gibi nefsi, benliklere düşüren ululanmadan da Allah'a sığının. Allah kullarından birisinin ululanmasına müsâade etseydi, peygamberlerine müsâade ederdi; oysa ki noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah, onların ululanmalarını hoş görmedi; alçak gönüllü olmalarından razı oldu; onlar da yüzlerini yerlere koydular, topraklara sürdüler; inananlara karşı esirgeme kanatları gerdiler. Onlar zayıf bir topluluktu; düşmanları onları öyle görüyorlardı; Allah onların çetin belâlarla, korkulu olaylarla sınanmalarını diledi, onları cefâlarla, dertlerle arıttı.
Fitne ve sınanma vakitlerinde bilgisizliğe kapılıp mal, evlât sahibi olmanızı Tanrı'nın rızasına, zengin olmanızı onun lütfuna, yoksulluğa düşmenizi kahrına vermeyin. Çünkü noksan sıfatlardan münezzeh yüce Allah,
Yorum