Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Mezhebi kışkırtıcılık

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ynt: Mezhebi kışkırtıcılık

    [quote author=kevserizehra link=topic=25006.msg169154#msg169154 date=1374098498]
    kerrar14 kardeş,

    Bir doktor 20-30 yılda iyi bir uzman olur.Öyle eczahaneye gitmekle recete okumakla doktorculuk yapılmaya teşebbüs edilirse hem kendimize hemde çevremizdeki insanların hayatına mal oluruz.Şimdi:

    Doktor:Müçtehitler,Alimlerdir.Özellikle günümüz alimleri.Çünkü onlar günümüzdeki hastalıkların çözümünü daha iyi teşhis eder ve tedavide daha isabetli olurlar.Ki şianın mantığı da budur.

    Eczahane ise:Hadislerin bulunduğu ciltli kitaplardır.

    Sen ise:Girmişsin eczahaneye ha bire ilaç dağıtıyorsun.

    Haksız mıyız.Bak kaç mesaj yazdın.1 tane de şu günümüz alimi de böyle demiş dedin mi?Yok.Eczahanede dolaşmaya devam.Eee vahbilerde bunu yapıyor.Ne dersen de o hadis var hadis der.Ve hiçbir zaman laf dinlemez.

    Not:İnşaallah saygı sınırını koruyarak devam ederiz.Eğer bu sınır aşılırsa ki o zaman kasıt olur.O zaman sonuç hayır değil şer olur.
    [/quote]
    bakın ben size şunu söylemek isterim öncelikle ,alimlere ve müçtehitlere saygımız sonsuzdur elbette, bunda bir problem yok .
    Bu saygı, 14 masum aleyhisselam gurban olduklarımın emirleri ve onlara olan bağlılıkları dışına çıkmaları durumunda biter.
    yukarıda yazılı hadislere gelince
    Hadis yazmayalımda ne yapalım , kendi aciz ve sınzırlı mantığımızla sürekli dini yorumlamayamı çalışalım
    "Allah'ım, sen, (Resul ve Ehl-i Beyt'ine) ilk zulmedeni benim özel lanetime mazhar eyle.

    علی ♥علی ♥علی MEN ALİYYEL MURTAZA' NIN NÖKERİYEM علی ♥علی ♥علی

    Yorum


      Ynt: Mezhebi kışkırtıcılık

      [quote author=kerrar14 link=topic=25006.msg169155#msg169155 date=1374098608]
      Yetmiş üç fırka dinde ihtilaf eder,
      Resulullah ne de doğru söylemiş
      Bunlardan sadece biri kurtulur,
      Ey akıl ve göz sahibi ne dersin.
      Ehli Beyit helak olan fırka mı?
      Yoksa kurtulanlardan mı ne dersin.
      Helak olan dersen kâfir olursun
      Kurtulur dersen yapış ona bırak cahili
      Birini seven onunla haşrolur dersen eğer,
      Dinde ben onlara razı olup sevmişim.
      Ali ve evlatlarını imam olarak bana ver,
      Sen diğerleriyle git ben onları terk etmişim.

      [/quote]

      Bu mantık malesef ümmeti paramparça eder.Kardeş sen Ümmetim 73 fırkaya bölünecek 1'i dışında diğerleri cehennemde bu fırka da şu şudur..hadisinin tahlilini bilmiyorsun.Ki bu hadis 3 bölümün arka arkaya yapıştırılmasıyla meydana gelmiş.Ve bunu yapan da hayır için yapmamış.Her fırka bu hadisle kendini hak görmüş.Sonuçta hadis 3 bölümlü.2 bölüm sabit alınmış.3. bölüm ise farklı alınarak malesef Muaviye kendilerinin hak düşmanlarının ise batıl olduğuna vurgu yapmış.O zamanın insanlarıda bu hadisi 1 bölümden meydana geldiği zannına kapılmış veya o yöne kanalize edilmiş.Bu konuyu mereak ediyorsan daha sonra sana bir çalışma verebilirim.
      " Söyledim... duydu anlamına gelmez
      Duydu... doğru anladı anlamına gelmez
      Anladı... hak verdi anlamına gelmez
      Hak verdi... inandı anlamına gelmez
      İnandı... uyguladı anlamına gelmez,
      Uyguladı... sürdürecek anlamına gelmez.”

      Yorum


        Ynt: Mezhebi kışkırtıcılık

        Gerçeği bile bile tahrif eden Kevserizehra ile tartışmadan hayır mı bekliyorsunuz?

        Yorum


          Ynt: Mezhebi kışkırtıcılık

          [quote author=kevserizehra link=topic=25006.msg169156#msg169156 date=1374098673]
          Şimdi aşağıdaki pasajı iyi düşün.

          ALİ ŞERİATİ


          "….Balçıktan Allah’a dek çizilen yol ise mezhep(din) adını alır.Mezhebin yol anlamına geldiği açıktır.Mezhep,hedef değildir,yol ve araçtır.Dini toplumlarda görülen bahtsızlıkların tümü, mezhebin(dinin) ruh ve yön değiştirmesi ve sonuçta,sahip olduğu rolün değişmesi nedeniyledir.Bu ise dini hedef kıldıkları için böyle oldu.Siz bir caddeyi hedef kılıp tuğla,asfalt ve süslemeyle uğraşın; yüzlerce yıl,nesilden nesile bu cadde üzerinde çalışın;caddeperest olun,caddeye inanın,onu sevin,ona aşk besleyin;onu gördüğünüzde ya da adı kulağınıza çalındığında coşku ve heyecandan ağlamaya başlayın;ona yan bakanla savaşın;bütün zaman ve paranızı onu süslemeye,onarmaya,temizlemeye verin,yaşamınızla ilgili işlere koşmak için onu bir an olsun terk etmeyin,hep onun üzerinde yürüyün,onda eğlenin,ondan söz edenin;toprağını yüzünüze sürün,derdinize deva yapın.Ne olacaksınız?Kayıp.Evet,sizin bu doğru,tam ve gerçek yolunuz,sizi hedeften alıkoymaktadır;sizin bir yere götürmemektedir.Yolda kaybolmak,yolu kaybetmekten kötüdür.
          Duyduğunuz bu gerçek ve doğru yol,bu sırat-ı müstakim,bu düz ve kutsal yol,bundan önce binlerce kişiyi amaca ulaştırmıştır.Ama şimdi sizi,bir ömür boyunca durağan bırakmıştır.Tam olarak,yanlış yolu,kaybolmuşluk ve avarelik yolunu seçmiş kimseler gibi olmuşsunuz.
          Niçin?Çünkü siz,yolu gezinti yeri kıldınız.Yol yürümeyi,kutsal park,kutsal mezar ve pansiyon haline getirdiniz.Şia’ya bir bakın.İmam-yani insana kılavuzluk eden,yolu gösteren kişi-gaybî kutsal bir kişi,sadece övülmesi,tapınılması,aşk beslenilmesi,yüceltilmesi ve başkaca hiçbir şey yapılmaması gereken insanüstü bir şahsiyet ve asalet haline gelmiştir onun için.Din,esaslar,hükümler ve dinî kişiler hedef olmuşlardır.Bu yüzden bunlar,kimseyi hedefe ulaştırmaz.Namaz bir araçtır.Kur’an,şöyle der namaz için;”Aşırılıktan ve kötülükten alıkoyma aracı.”Oysa şimdi bu özel hareket ve sözlerin kendileri hedef olmuşlardır.Bu yüzden böylesine karmaşık,hassas ve teknik bir hal almıştır,ama etkisi kalmamıştır.
          Bence,İslam kültüründe çeşitli alanlarda ve türlü türlü nüanslarla din için kullanılan ad ve terimlerin tümü yol anlamındadır.Din kelimesinin kendisi,hikmet,kutsal akıl gibi kullanılan anlamları dışında yol anlamını taşır.Öteki kavramlar da bu anlamı içerirler;Silk,şer,şeriat,tarikat,sırat,mezhep ve ümmet.

          Dolayısıyla mezhep(din) ,insanı aşağılıktan,donukluktan,cehaletten,çamurca yaşayıştan,iblisçe yapıdan yüceliğe,devinime,görmeye,ruhsal yaşayışa,tanrısal yapıya götüren bir yoldur balçıktan,Allah’a dek olan yol seni bir yere götürürse dindir,yok götürmezse ya yanlış yola gitmişsindir ya da yolu yanlış gitmişsindir.Her ikisi de aynı kapıya çıkar. Bu yüzden Müslüman da kâfir gibi,Şia da Sünni gibi,hiçbir yere varamazlar.
          Şöyle diyebilirsiniz;Ama Müslüman olmayanların durumları şu anda bir oranda daha iyidir.Şiilerin durumlarıysa Şii olmayanlardan daha iyi değildir.
          Doğrudur.Yanlış yolda gitmiş olan biri,doğru yol yürüse,doğru yolu doğru yolda yanlış yürüyenden daha tez bulabilir.Uzakça bir yolda yürüyen,geç de olsa bir yere ulaşır.Doğru yolu yanlış yürüyenler ya da bizim gibi geri geri gidenlerse ya aslında oturup yolun faziletlerinden söz etmektedirler ya da adımlayarak gezinti yapmaktadırlar.Başları kendilerine bağ olmaktadır.Bu yüzden her ikisi de bahtsızdır. Çünkü doğru ve hak yolda olduklarına ilişkin bin bir delilleri vardır;bundan önce,bu yolun yolcularının menzile ulaştıklarına,hem de doğru söylediklerine ilişkin bin bir örnek ve belgeleri vardır, tüm bu kanıt,ayet,yakin ve güvene karşın,geri kalmışlık tüm görkemiyle durmaktadır.Sonuçtaysa kendilerine karşı bir kuşkuları,bir şeyler yapmak,kendilerini değiştirmek,kusur ve hastalığın nerede olduğuna bakma çabaları yoktur.Bu yüzden,ineğe tapan,Allah’a tapandan daha ileri geçer;Allah’a inananınsa haberi olmaz.

          Ali,bin bir kanıtla Ömer’den daha iyidir;bu ise Ali şiasına,zamanı,yezidin akıbetinden daha kötü de olsa huzur,güven ve gurur verir.Bu da onun ve halkın can belası olur.Ne kimsenin sözünü dinler,ne de yaptığı işten kuşkuya düşer.Görüyoruz ki Ali vardır,Ali’nin yolu vardır;o da Ali’nin yolundadır.
          Ama yolunu şaşıranlar,ondan daha ilerdedirler,hatta.Ali şiasını kendi Şiaları yapmışlardır.Niçin? Ali’nin yolu, Ali şiasının gezinti alanı olmuştur da ondan.İmam ise put olmuş,gezinti alanının kalbine yerleştirmiştir,altından yapılmış kutsal bir heykel haline gelmiştir;imam,yol üzerinde virajları ve yönü gösteren bir işaret değildir artık.


          Kaynak:İslâm Bilim I,II,S.47,48,49.)
          [/quote]
          Ali şeriati dediğin kişinin 14 masum aleyhisselama olan ...EDİT... böyle bir adamın yazdıkların hiçbir kıymeti yoktur.
          ...EDİT...


          senin babana adıyla hitap etsem hemen tepki gösteririsin neden aynı tepkiyi burda göstermiyorsun
          bu tabi işin başı kitaplarında daha ne saçmalıklar ve edepsizlikler var saymakla bitmez
          "Allah'ım, sen, (Resul ve Ehl-i Beyt'ine) ilk zulmedeni benim özel lanetime mazhar eyle.

          علی ♥علی ♥علی MEN ALİYYEL MURTAZA' NIN NÖKERİYEM علی ♥علی ♥علی

          Yorum


            Ynt: Mezhebi kışkırtıcılık

            kerrar14 işte ben de sana aciz olduğunu ve olduğumuzu söylüyorum.Sence günümüzdeki güvenilir müçtehitlerimiz 14 masumun çizgisinden bile bile saparlar mı?

            Ki sen hasta olduğunda doktora gidiyorsun.Ama kalkıp da bu doktorlar bana yanlış ilaç verebilir ihtimaliyle hayır ben doktorların sözüne güvenemem diyebilir misin?Ki bunları yapmazsın.Peki dini konu da niçin bunu yapasın?
            " Söyledim... duydu anlamına gelmez
            Duydu... doğru anladı anlamına gelmez
            Anladı... hak verdi anlamına gelmez
            Hak verdi... inandı anlamına gelmez
            İnandı... uyguladı anlamına gelmez,
            Uyguladı... sürdürecek anlamına gelmez.”

            Yorum


              Ynt: Mezhebi kışkırtıcılık

              kerrar14 kardeş biz kişileri değil söylediklerine bakmalıyız.Sana Ali ŞERİATİ dediğimde ona değil sözüne bak.Haklı mı haksız mı onu tefekkür et.Ben Ali ŞERİATİ'yi yanlışları-hatalarının olmadığını söylemem ama onun zamanının adamı olduğunu söylerim.Kendisi masum değildir.Ki zamanımızda masum geziyorsak boşuna gezeriz.

              Ali ŞERİATİ bir doktordur ve onun nasıl bir doktor olduğunu ancak onun gibi veya ondan üstün bir doktor bilebilir.
              " Söyledim... duydu anlamına gelmez
              Duydu... doğru anladı anlamına gelmez
              Anladı... hak verdi anlamına gelmez
              Hak verdi... inandı anlamına gelmez
              İnandı... uyguladı anlamına gelmez,
              Uyguladı... sürdürecek anlamına gelmez.”

              Yorum


                Ynt: Mezhebi kışkırtıcılık

                [quote author=kevserizehra link=topic=25006.msg169161#msg169161 date=1374099433]
                kerrar14 işte ben de sana aciz olduğunu ve olduğumuzu söylüyorum.Sence günümüzdeki güvenilir müçtehitlerimiz 14 masumun çizgisinden bile bile saparlar mı?

                Ki sen hasta olduğunda doktora gidiyorsun.Ama kalkıp da bu doktorlar bana yanlış ilaç verebilir ihtimaliyle hayır ben doktorların sözüne güvenemem diyebilir misin?Ki bunları yapmazsın.Peki dini konu da niçin bunu yapasın?
                [/quote]
                kevserizehra adına kurban; bu acizlik ve yoldan çıkma tüm insanlar için geçerlidir. o alimler ve müçtehitlerde bu hadislerle yola çıkıp insanlara yardım etmeye çalışıyorlar,

                bak senin bana örnek verdiğin ali şeriati ...EDİT... nin yazdıklarını örnek verdim. şimdi ben kalkıp bu adamın söylediklerinimi kabul edeyim.ben nasıl hesap veririm imam Ali aleyhisselam gurban olduğuma

                bak müctehitin fıkıh konusunda fetvasını yapmak zorundasın elbette ama imamet fıkıh değilki taklit üzere hareket edesin
                usuliddin taklit üzere yapılmaz. lütfen insaflı ol,
                bu arada ben hangi inanç üzere olan biriyle konuştuğumu bilmek isterim muhalifmisin şiamısn

                "Allah'ım, sen, (Resul ve Ehl-i Beyt'ine) ilk zulmedeni benim özel lanetime mazhar eyle.

                علی ♥علی ♥علی MEN ALİYYEL MURTAZA' NIN NÖKERİYEM علی ♥علی ♥علی

                Yorum


                  Ynt: Mezhebi kışkırtıcılık

                  kerrar14 kardeş sen Ali ŞERİATİ'yi İmam Hamaney'den dinle.Tabi bu bir tavsiyedir.Neden mi?
                  1-İmam Hamaney güvenilir bir alimdir.
                  2-Ali ŞERİATİ'yi yakından tanıyan-sohbet eden bir insandır.

                  Rehber’e göre Dr. Ali Şeriati’nin konumu nasıldır?

                  Keyhan: Şeriati ile olan yakın arkadaşlığınız ve ona yakın aşınalığınızdan dolayı Şeriati’nin şahsiyeti ve kişiliğini bize tanıtır mısınız?
                  İmam Hamanei: “ Ben birçoklarının düşüncesinin tersine merhum Şeriati’nin mazlum olduğunu düşünüyorum; bu mazlumiyeti hem sevenleri, hem de muhalifleri tarafından oluşturulmuştur. Zamanın cilvelerinden veya Dr. Şeriati’nın cilvelerinden olacak ki, sanki sevenleri ve sevmeyenleri el ele vererek bu dertli ve coşku dolu insanın tanınmamasını meçhul kalmasını istemişlerdir. Bu ona yapılmış bir zulümdür. Şeriati’nin muhaliflerinin onun hatalarını gündemde tutmaları onun müsbet yönlerini görmemelerine sebep olmuştur. Şüphesiz Şeriati’nin hataları olmuştur ve bu hataların küçük olduğunu da söylemek istemiyorum.

                  Ama iddia ediyorum ki, Şeriati’de gördüğümüz hataların yanısıra hakkında söyleyeceğimiz şudur ki, Şeriati güzellik ve özellikleri de olan biriydi. Öyleyse hatalarının yanında bunu görmemek ona yapılmış zulümdür. Hiç unutmuyorum, inkılab öncesi mücadele döneminde Şeriati aleyhinde söylentilerin yoğun olduğu bir zamanda İmam Humyeni Necef’teydi. İmam herhangi bir isim vermeden Şeriati’nin durumu ve muhalifleri hakkında buyurduğu şu sözler ihtilaf ateşinin söndürülmesinde tesirli olmuştu: “ Bir şahısı, kitaplarında bulunan bir kaç hatadan dolayı bu şekilde linç etmek sahih değildir”. İmam’ın bu sözü sadece Şeriati hakkında değil herkes hakkında dikkat edilmesi gereken bir husustur. Şeriati, tevhid, nübuvvet gibi usuli meselelerin bazılarında ve İslami düşüncenin temel esaslarında hatalar yapmış olabilir ama bu Şeriati’yi tamamen olumsuz bir kişi olarak tanımamıza sebep olmamalıdır. Şeriati’nin birçok güzellikleri de vardır, bunları burda saymaya fırsatımız yok. Muhalifler açısından böyle.
                  Ama Şeriati’yi sevenlerin ona yaptıkları zulüm muhaliflerin yaptıklarından daha az değildir, hatta daha şiddetli ve daha ezicidir. Onu sevenler, Şeriati’nin müsbet yönlerini dile getirip meziyyetlerini söylemeleri gerekirken tam aksine muhaliflerin karşısında saf bağlamış, Şeriati hakkındaki açıklamalarıyla onu mutlak bir varlık olarak göstermeye çalışıyorlardı, hatta onun en küçük bir hatasını dahi kabul etmiyorlardı. Onlardan bazıları ulema, ilkeli mütefekkir ve İslam filozoflar ile düşmanlıklarını, Şeriati’yi savunma ve onu himaye etme maskesi altında sürdürüyorlardı. Gerçekte ise ruhaniyeti, İslam felsefesini ve ilkesel düşünce mütefekkirlerini vurmak için Şeriati’yi kendilerine siper ediniyorlardı. Onların tavırları muhaliflerin Şeriati’ye karşı muhalefetlerini daha bir şiddetlendiriyordu. Ben bugün Şeriyati’yi savunan ve onun adına konuşanların Şeriati’yi daha da inzivaya sürüklediğini görmekteyim. Şeriyati’nin daha çok inzivaya sevkedilmesine yardım etmektedirler.
                  Henüz unutmuş değiliz, kendisini Şeriati’nin takipçisi olarak tanıtan “Furkan” adındaki bir avuç katil ve teröriste sormak gerekir acaba Şeriati, Üstad Mutahhari’nin şehid edilmesi taraftarı mıydı? Şeriati kendisini devamlı Şehid Mutaharri’nin dostlarından hatta onun müridi olarak tanıtırdı, bunu bizatihi onun kendisinden duydum.

                  Bu gibi Şeriati havarilerini onun başından uzaklaştırmak mümkün değil. Ben inanıyorum ki, Şeriati’nin çehresi bu muhalifler ve muvafıklar arasında mazlum kalmıştır. Onunla olan dostluğum ve derin kardeşliğimden dolayı eğer bu zulmü yok etme doğrultusunda elimden birşey gelirse kesinlikle bundan kaçınmam.”

                  Keyhan: Ali Şeriati'yi İslami tefekkürün gelişmesinde bir aşama olarak görüyorsanız, bir sonraki merhalenin nasıl olması gerektiğini düşünüyorsunuz?

                  İmam Hamenei: “Ben Şeriati’yi şu manada bir merhale olarak görüyorum; daha önce de söylediğim gibi o, daha önce toplumda gündeme gelmiş düşünceleri doğru bir dille, güçlü bir kararlılıkla döneminin genç nesli arasında yaygın olan kültürle beyan etme erdemini gösterdi. Bazılarının iddia etiği gibi onun yeni hiçbirşey getirmediğini kabul etmiyorum. Bilakis birçok yeni mesele ortaya koymuştur. Kelimenin tam manasıyla Şeriati bir merhale/ bir dönemdi. Sonraki merhale ve adım şudur; Şeriati’nin kendi uslubuyla İslam kültüründen anlayıp topluma sunduklarını İslam mektebinin felsefi temelleriyle ölçelim ve tatbik edelim. Elde edeceklerimizin gelecek nesil için faydalı olacak yeni bir merhele olcağına inanıyorum. Daha açık bir beyanla söyleyeyim, Şeriati‘yi Mutahhari ile ölçelim, Şeriati‘yi Mutahhari‘nin yanında okuyalım; Şeriati‘nin güzelliklerini Mutahhari‘nin İslami düşüncesiyle birleştirerek bir sentez ortaya çıkaralım. Sanırım bu sentez bizim genç neslimizin muhtaç olduğu yeni merhaledir.“
                  Keyhan: Günümüzde bir taraftan sol kesim Dr. Şeriati’yi kendi düşüncelerinin önderi olarak tantıyor, diğer taraftan Batı yanlısı siyasetçiler, liberaller Şeriati’yi kendilerinin mutlak malı olarak görüyorlar, bu çekişmeden doğan sorunun nasıl halledileceğini düşünüyorsunuz?
                  İmam Hamenei : “Sorunu aslında bu zıddiyet ve çekişmenin kendisi hallediyor; çünkü bu iki zıt görüşün birbirine saldırmasından anlaşılıyor ki Dr. Şeriati, ne sosyalist düşüncenin öncülerindendir, ne de liberal kesimin önderidir. Solcular hakkında açıkca söylemeliyim ki, Dr.Şeriati sol kesim ve komunizmin en şiddetli ve kararlı düşmanlarındandı. Sosyalistlerin değişim geçirdiği o mücadele döneminde yeni ideolojilerinin temellerini beyan eden bir kitap yayınlamışlardı, ben de o kitabı gördüm. Solcuların yeni marksist düşüncesini savunan birisinin konuşmasını dr. Şeriati ile birlikte dinliyorduk. Şeriati öyle sert bir şekilde onu kınıyor ve düşüncelerini yerden yere vuruyordu ki, ben hayretler içinde kalmıştım. Şeriati’nin sosyalist ve komunizme bu kadar karşı olduğunu bilmiyordum. Şeriati’nin eserlerine bakarsanız solculuk, komunizm ve marksist öğretilere nasıl muhalif olduğunu görürsünüz. Herhangi birinin veya kendisini solcu olarak gören biri Şeriati’yi kendisinden görmesi abesden başka birşey değildir. Günümüzde Şeriati’nin taraftarı olduğunu söyleyip onu savunanlar bu kesim 70-71 yıllarında Şeriati’nin en şiddetli muhaliflerindendiler.
                  Ama liberallere gelince, o dönemler ılımlı siyasiler ve Nehzet-i Azadiye bağlı grupların İslami mücadelede fazla etkileri yoktu. Bunlar ellerindeki imkanlarla; evlerde, şehir dışındaki toplantı yerlerinde ve teşkilat merkezlerinde toplantılar yapıyorlardı. Dr.Şeriati’yi bu toplantılara davet ediyorladı. Şeriati de konuşması olmadığı boş zamanlarında bu toplantılara katılır 50-100 kişilik gruplara sohbet ederdi. Şeriati’nin bu liberallerle böyle bir ilişkisi vardı. Elbette bu imkanların çoğunu, liberallere ve bu siyasi akıma bağlı zenginler sunuyordu, ama siyasi ve fikri çalışmaları liberal siyasetciler yapıyordu. Hakikat şudur ki, Şeriati hiç bir şekilde bu gruplara bağlı değildi. Şeriati bugün yaşasaydı kesinlikle onlarla iyi bir dostluğu olmazdı. O dönemde sadece onların sunduğu imkanlardan yararlanıyordu. Günümüzde de bazıları çıkıp, “ben Şeriati’nin yareniyim”, “ben Şeriati ile hemfikrim”, “Şeriati bizimdir” diyebilir ama bu iddianın ne kadar doğru olduğuna bakmak gerekir. Hulasa ne marksistlerin, ne de hiçbir grubun Şeriati ile hiçbir fikri, itikadi benzerliği ve bağı yoktur.”

                  Keyhan: Önemli şahsiyetler uzakta bulundukları veya ölümlerinden sonra genellikle efsaneleştirilir ve haklarında mübalağa edilir sizce Şeriati hakkında da bu kural geçerli midir?
                  İmam Hamanei: “Evet! Ben kabul ediyorum Şeriati’nin kişiliği hakkında da mübalağa ve efsanevi sözler söylenmiştir, bunun yanısıra şahsiyetinin tanınmayan yönleri de vardır. Şeriati’yi büyük bir filozof, büyük bir düşünür ve modern İslam düşüncesinin kurucusu olarak tanıtabilirler ama bunun abartı ve efsaneleştirmek olduğunu biliyoruz, bu gibi tabirler Şeriati hakkında doğru değildir.
                  Bunun karşısında Şeriati İslam’ın hakimiyeti için mücadele eden coşku dolu bir insandı. Şeriati, İslam’ın sadece teorik olarak tebliğ edilmesinden, İslam’ın toplumsal yapılanmayı sağlayan bir hukuk sistemi olarak görülmemesinden ve bir ideoloji olarak tanıtılmamasından büyük üzüntü duyanlardan biriydi. İslam’ın insanın hayatını yapılandıran bir tefekkür olduğunu, toplumsal bir düzene sahip, yaşama yönveren bir ideoloji olduğunu tanıtmak için çaba harcardı. Şeriati’nin şahsiyetinin bu yönü gerektiği gibi tanınmadı. Onun bu yönü üzerinde hiç durulmadı. Gördüğünüz gibi insanların bazıları tarafından mübalağa edilip efsaneleştirilmeye çalışılırken diğer taraftan şahsiyetinin bazı yönleri tanınmamış ve karanlıkta bırakılmıştır.”

                  Keyhan: Şeriati‘nin ruhaniyet/din alimleri ile ilgili düşünce ve duyguları hakkında çeşitli ve farklı görüşler var- bazen de kasıtlı- siz Dr.Şeriati ile arkadaş ve bir çok noktada hemfikirdiniz bu konuda görüşleriniz nelerdir?
                  İmam Hamenei:“İşte bu nokta da -daha önce dediğim gibi- onun kişiliğinin tanımayan yönlerinden biridir. Sorunuza cevap vermeden önce bir hatıramı anlatayım: 1967 yılında Meşhed‘de alimlere ve talebelere tefsir dersi veriyordum. Tefsir derslerinin birinde „ruhaniyet“ hakkında sohbet etmiştim; „ruhaniyetin yapılanması“ hakkında görüşleri açıklıyordum, bu konuda dört görüş olduğunu söyledim:
                  Birincisi, ruhaniyetin(ulema sınıfının) tamamen kalkması gerekir, yani aslen ruhaniyet diye bir sınıf istemiyoruz.
                  İkincisi, ruhaniyeti mevcut haliyle kabul edelim, yani şu anki yapısıyla olduğu gibi kabul edip hiç bir ıslahat/düzenleme yapmayalım.
                  Üçüncüsü, tamamen değiştirelim yani mevcut ruhaniyet/ulema sistemini tamamen kaldırıp yerine kendi beğendiğimiz ve istediğimiz bir şekilde yepyeni bir ruhaniyet yapısı oluşturalım.
                  Dördüncüsü, ruhaniyetin asıl yapısı korunmalı ve yanlışları ıslah edilmeli, düzeltilmelidir. İlim havzalarının yeniden yapılandırması gerektiği ve yanlışlarının ıslah edilmesi üzerinde açıklamada bulundum. Elbette ben ilk üç görüşün batıllığını ve dördüncü görüşün doğruluğunu delillerle beyan ettim.

                  O dönem Dr.Şeriati aleyhinde zemzemeler yüksek sesle söylenmeye başlamıştı; Ali Şeriati‘nin, “şeriatın hakimiyeti düşüncesi” hakkında inancının azaldığı, ruhaniyete artık saygı duymadığı gibi sözler söyleniyordu.

                  O günlerde Dr.Şeriati ile bir toplantımız oldu. Kendisine tefsir dersinde bu konuyu gündeme getirdiğimi söyledim, dört görüşün hepsini saydım.

                  Birincisi, ruhaniyetin tamamen kalkması. Bu yanlıştır,dedi.
                  İkincisi, ruhaniyeti mevcut haliyle kabul edelim hiç bir değişiklik yapmayalım. Bu da yanlıştır, dedi.
                  Üçüncüsü, ruhaniyet/alimlik sistemini tamamen değiştirelim yani mevcut ruhaniyeti tamamen kaldırıp yerine beğendiğimiz ve istediğimiz bir şekilde yepyeni bir ruhaniyet oluşturalım, dedim. Ben bu üçüncüyü söyleyince , Vaay ! bu hepsinden daha kötü ve daha tehlikelidir ve en büyük sömürü, kötüye kullanma budur, dedi.
                  Dördüncü görüşü açıklayınca, Evet! bu görüş en doğrusudur, dedi.
                  Dr.Şeriati bazılarının iddialarının aksine ruhaniyet düşmanı olmadığı gibi ruhaniyetin misyonuna inanan ve kabul eden biriydi. Ve şöyle diyordu: “Ruhaniyet bir zarurettir, tazyif edilemeyecek asıl ve temel kurumlardan biridir, ruhaniyete muhalefet eden, karşı çıkan kesinlikle müstekbirlerden beslenmektedir.”
                  Bu onun inacıydı, bundan hiç şüpheniz olmasın, bunlar Şeriati’nin kesin inançlarından biriydi. Ama ruhaniyet hakkında düşüncesi şuydu; Ulema üstlenmiş olduğu misyonu gerektiği gibi tam ve hakkıyla yerine getirmiyor.
                  Diğer bir hatırma anlatayım; Celal Âl-i Ahmet bir gün Meşhed’e gelmişti. Âl-i Ahmet, Dr.Şeriati ve dostlardan bazılarıyla beraber bir toplantı yaptık. Konu ruhaniyetten açıldı, Ben de toplantıda olduğum için herkes farklı birşeyler söylüyordu. Dr.Şeriati biraz eleştirmeye başladı. Âl-i Ahmet, Şeriati’ye “neden ilim havzalarını ( ruhaniyeti ) bu kadar eleştiriyorsun, gel kendi aydınlarımızı eleştir.” Daha sonra aydın kesimi tenkid ve saldırı mahiyetinde bir kaç cümle kullandı. Şeriati’nin verdiği cevaptan onun ruhaniyet ve ulema hakkındaki görüşü net anlaşılabilir, dedi ki: “ Ruhaniyeti eleştirmemin, ilim havzalarını eleştirmemin sebebi şudur ki, ilim havzalarından beklentilerimiz çoktur, aydın kesimden beklentimiz bu kadar değildir. Doğum yeri batı kültürü olan bir kurumun birşeyi yok ki ondan beklentimiz olsun. Ama ruhaniyet esas ve temel bir kurumdur, bu beklentilerimize cevap verilmediği için ulema sınıfını eleştiriyorum.”
                  Görülüyor ki, Şeriati ulemanın üstlenmiş olduğu misyonu gerektiği gibi yerine getirmediğine inanıyor. O yıllardan sonra Merhum Dr.Şeriati’nin ulemayla yakın irtibat kurması sonucu düşüncesi tamamen değişmişti, 1973-74 yıllarında ulemanın çoğunun üstlendiği misyonu yerine getirdiğine inanıyordu. Dr. Şeriati ömrünün son yıllarında ulemaya da büyük bir inancı vardı, bu misyonu gerektiği gibi yerine getiren ulemaya büyük bir alaka duyuyordu, özellikle de İmam Humeyni’ye (r.a) derin bir muhabbeti vardı.”
                  Keyhan: Dr. Şeriati’nin ilkleri beyan etmesinde fonksiyonu neydi? Acaba onu İkbal veya Seyyid Cemaleddin Esadabadi ile mukayese edebilirmiyiz?
                  Elbette ki Şeriati ilkleri beyan edenlerden biriydi. Bunda şüphe etmemek gerek. O “İslam’ın yeni kültür dili ile tanıtılması” projesini ilk dillendirenlerden idi. Bir çokları“mutarakki/ilerici İslam düşüncesini” ondan önce onun anladığı gibi anlamışlardı tabi ki. Ancak İslam’dan anladıklarını günümüz gençliğine veya Şeriati’nin muhatabı olan genç nesil için anlaşılır kavramlar ve tabirler kalıbında beyan edemediler, hakikatları onların diliyle, onların anlayacağı şekilde anlatma başarısını gösteremediler.
                  Şeriati, “keşf edilmiş ilerici İslam’ın” en yeni meselelerini gündeme taşımada ilklerdendi/öncülerdendi; şöyle ki genç neslin sorularına cevap ve belirsiz noktaları aydınlatmada ilklerdendi. Ama Seyyid Cemaleddin Esadabadi ile mukayese edilemez. Eğer birisi böyle bir mukayese yaparsa İkbal veya Seyyid Esadabadi’yi tanımamış demektir. Merhum Şeriati’nin vefat yıldönümünde Meşhed’de yapılan bir konuşmada hatip, Şeriati’nin, İkbal, Seyyid Esadabadi'den daha üstün olduğunu hatta onlarla mukayese edilemeyeceğini söylüyordu. O zaman bile Şeriati’yi çok iyi tanıyanların kafasında şu itiraz oluşmuştu; Şeriati’yi tanıtırken “ilerici İslam düşüncesinin” önderlerini bu şekilde tahkir etmemek gerekir. Seyyid Cemaleddin “öz İslama dönüşün gerekliliğini” beyan eden ilk mütefekkir, İslam’ın hakimiyetinin gerçekleşmesi gerektiğini, “yeni İslam tefekkürünün ihyasının” zaruretini bütün dünyaya haykıran şahıstı.
                  Seyyid Cemalettin Esadabadi’nin yaptığı işin neticesinde üç akım/hareket dünyada meydana geldi; a) Hindistan’daki müterakki düşünce hareketi, b) Mısır meterakki düşünce hareketi, bildiğiniz gibi Mısır muterakki İslam hareketi Afrika’daki özgürlük hareketlerinin ilham kaynağı olmuştur. Yalnızca Mısır değil, Fas, Tunus İslami hareketleri ve bütün küzey Afrika’daki özgürlük hareketleri Seyyid Cemaleddin’in dünyaya duyurduğu “öz İslam’a dönüş” hareketinin neticesindeydi. c) İran’da aydınlanma hareketi. Bu üç islami düşünce hareketini Seyyid Cemaleddin Esadabadi dünya çapında meydana getirdi.
                  O İslam’ın hakimiyetine ve İslam nizamına dönüş düşüncesininin mimarı, meydana getireni ve ilk başlangıcını yapan şahıstı. Bu küçümsenecek birşey değildir. Seyyid Cemaleddin Esadabadi’i başka birisiyle mukayese edilemez. Dünyadaki siyasi mücadelelerde, istikbar/istimar sultasının manasını müslüman alemine ilk beyan eden şahıs o idi. Hatta Seyyid Cemaleddin Esadabadi öncesi müslüman halklar arasında “istimar/sömürü sultası” diye bir kavram tanınmıyordu.
                  O İran’da, Mısır’da, Türkiye’de, Hindistan’da, Ortadoğu ve Afrika’da, “batının siyasi sömürü sultasını” gündeme getirip müslüman halka tanıtarak halkları böyle bir gerçeğin varlığından haberdar etti. Bildiğiniz gibi o dönem batı isti'mar/sömürü sisteminin başlangıç yıllarıydı, isti'mar sisteminin ortaya çıkışı ve bu bölgelerde yayılışının başlangıcında kimse bunları tanımıyordu, Seyyid Cemaleddin Esadabadi onları tanıtan ilk şahıstı.
                  Bunlar küçük işler değildir, Seyyid Cemaleddin Esadabadi’nin siyasi mücadelesi, onun etrafında mücadele eden şahıslarla mukayese edilemez. Dolayısıyla Şeriati’nin siyasi fikri mücadelesi Seyyid Cemaleddin Esadabadi ile mukayese edilemez.
                  İkbal ile mukayesesine gelince, İkbal Lahuri iki hareketin öncüsü ve mimarıdır; birincisi “batı kültürünün egemenliğinden kurtulup öz İslami kültüre dönüş”, diğer bir deyimle “doğu kültürüne dönüşü” gündeme getirdi. Bu daha sonraları İran’da batılılaşma/garbzedegi hastalığından kurtuluş tabirleriyle gündeme gelmiştir. Biliyorsunuz Şeriati’nin “Öze dönüş” diye sunduğu şey, 1930 yıllarında İkbal’ın Hindistan’da mimarı olduğu düşüncedir. İkbal’ın kitapları, Farsça şiirleri hemen hemen hepsi öz İslam'a dönüş ile ilgilidir. Şeriati ve onun gibilerinin gündeme getirdiği “öze dönüş” kavramı onlardan kırk yıl önce Muhammed İkbal tarafından bin beyte yakın şiirlerinde beyan edilmiştir. Bu şiirlerle Pakistan adında bir ulus/halk oluşturdu yani yeni bir coğrafya yarattı. Bu M.İkbal’ın başardığı büyük bir işti. İkincisi, İslam coğrafyası adında bir bölge oluşturdu; müslüman millet adında bir toplum ve Pakistan adında bir devlet. İlk defa -bugünkü Pakistan için- “benim ülkem” meselesini gündeme getiren Asya'da “müslüman millet”adında bir milletin doğmasını sağlayan İkbal’dır. Daha sonraları başa geçenler neler yaptılar ve neler oldu onlarla işimiz yok şimdilik. M.İkbal’ın mücadelesi, onun felsefesi şuydu: Müslümanlar bu yarım adada kelimenin tam manasıyla bir millettir. Bu yeni bir düşünce ve yeni bir hareketti. Bu düşünceyi İkbal’ın beyanlarında, şiirlerinde, kitaplarında görmek mümkündür, bunların bir kısmına “ Müselmanan der Nehzeti Azadi Hind/ Hindistan Özgürlük Hareketinde Müslümanlar” adlı kitabta değindik.
                  Bakın, M.İkbal böyle bir düşüncenin mimarıdır, bunun ne kadar önemli, ne kadar büyük olduğunu biliyosunuz. Elbette ben asla Şeriati’yi küçümsemek istemiyorum ama merhum doktoru bu şahıslarla mukayese edemeyiz. Bundan dolayı Dr. Şeriati kendisini bu gibi şahsiyetlerin takipcisi biliyor ve kendisini uzaktan İkbal’ın gerçek müridi ve öğrencisi olarak görüyordu. Şeriati’nin İkbal hakkındaki konuşmalarına bakın- bir kaç konuşması “İkbal” adlı bir kitapta toplanmıştır – nasıl aşıkane ve müridane İkbal hakkında konuşuyor. Doktorun dilinden bunları duyan kimse, böyle bir mukayesenin doğru olmadığını anlar.
                  -Veliyy-i Fakih Hamenei İnkılab öncesi olduğu gibi Rehber olduktan sonra da defalarca „Üniversitelerin İslamileşmesi, havzaların da bilimselleşmesi“ konusu üzerinde hassasiyetle durulması gerektiğini vurgulamıştır.
                  " Söyledim... duydu anlamına gelmez
                  Duydu... doğru anladı anlamına gelmez
                  Anladı... hak verdi anlamına gelmez
                  Hak verdi... inandı anlamına gelmez
                  İnandı... uyguladı anlamına gelmez,
                  Uyguladı... sürdürecek anlamına gelmez.”

                  Yorum


                    Ynt: Mezhebi kışkırtıcılık

                    kerrar14 kardeş ben şiimiyim sunni mi bu çok önemli değil.Eğer ben sana senin müçtehit ve alimlerinden alıntı veriyor muyum vermiyor muyum ona bak.
                    " Söyledim... duydu anlamına gelmez
                    Duydu... doğru anladı anlamına gelmez
                    Anladı... hak verdi anlamına gelmez
                    Hak verdi... inandı anlamına gelmez
                    İnandı... uyguladı anlamına gelmez,
                    Uyguladı... sürdürecek anlamına gelmez.”

                    Yorum


                      Ynt: Mezhebi kışkırtıcılık

                      [quote author=kevserizehra link=topic=25006.msg169165#msg169165 date=1374100635]
                      kerrar14 kardeş ben şiimiyim sunni mi bu çok önemli değil.Eğer ben sana senin müçtehit ve alimlerinden alıntı veriyor muyum vermiyor muyum ona bak.
                      [/quote]
                      işte yine en büyük yalanlardan biri daha peki sen ibadet ederken hangi fıkıh üzere ibadet ediyorsun..

                      senin o müçtehit dediğin alim ,diyorki bir insanın fetva verme makamına sahip olması için gereken şartlar arasında şii olmasıda vardır

                      yani şiia olmayanı adamdan saymıyor senin anlayacağın,

                      şimdi söyle bakalım sen nesin muhalifmisin/(sünni) yoksa Ali aleyhisselam dostumusun bunu söylemek zormu
                      "Allah'ım, sen, (Resul ve Ehl-i Beyt'ine) ilk zulmedeni benim özel lanetime mazhar eyle.

                      علی ♥علی ♥علی MEN ALİYYEL MURTAZA' NIN NÖKERİYEM علی ♥علی ♥علی

                      Yorum


                        Ynt: Mezhebi kışkırtıcılık

                        Benim kitabımda Sünnilik ve Şiilik ayırımı diye bir şey yok.Ve müçtehitlerimizde de bu anlayış yok.

                        Not:Saygı sınırını koruyalım.Hani Ramazanın hürmetine diyordu ya bir kardeşimiz.

                        Sen sor ben cevaplarım bildiğim kadar.Ama işi yokuşa sürmemek lazım.
                        " Söyledim... duydu anlamına gelmez
                        Duydu... doğru anladı anlamına gelmez
                        Anladı... hak verdi anlamına gelmez
                        Hak verdi... inandı anlamına gelmez
                        İnandı... uyguladı anlamına gelmez,
                        Uyguladı... sürdürecek anlamına gelmez.”

                        Yorum


                          Ynt: Mezhebi kışkırtıcılık

                          İmam Humeyni'den (r.a) :

                          “Şii-Sunni ayrımı ve düşmanlığı cehaletten ve yabancıların propagandalarından kaynaklanmakta ve yine yabancılar tarafından körüklenmektedir.Bugün,bütün Müslümanların İslam’ın temellerini yok etmek isteyen şeytâni güçlere karşı birlikte mücadele etmeleri gereken gündür.Bugün,İslâmın temelleri doğrultusunda Şii-Sunni tüm Müslümanların birleşmeleri gereken gündür.”

                          “Sünnilik ve Şiilik ayrımını yapanları kendi saflarınızdan çıkarınız.

                          ‘’ Şu nokta benim için bir problemdir: bütün müslümanlar hükümetler ve müslüman milletler derdin ne olduğunu, ortada kendilerini tefrikaya düşüren ecnebi ellerin olduğunu bildikleri halde;bu tefrikalarla zaafa uğrayacaklarını ve yokolacaklarını,İsrail gibi temelsiz bir hükümetin müslümanların karşısında durduğunu ve müslümanlar birlik içinde olup da herbiri İsrail'e bir kova su dökse onu sel götüreceğini gördükleri halde yine de onun karşısında zelil ve perişandırlar.Problem ve soru şu ki bütün bunları bildikleri halde niçin tek gerçek ilaç ve çare olan birlik,beraberlik ve vahdete yönelmiyorlar?Niçin sömürücülerin onları tezyif etmek için kullandıkları komploları etkisiz hale getirmiyorlar?Bu problem ne zaman halledilecek acaba?Kimin yanında halledilmeli?Bu komploları müslüman devletlerden ve müslüman milletlerden başka kimin halletmesi gerekiyor?Bu probleme cevabınız varsa,halletmişseniz bizede söyleyin Allah Aşkına!’’
                          " Söyledim... duydu anlamına gelmez
                          Duydu... doğru anladı anlamına gelmez
                          Anladı... hak verdi anlamına gelmez
                          Hak verdi... inandı anlamına gelmez
                          İnandı... uyguladı anlamına gelmez,
                          Uyguladı... sürdürecek anlamına gelmez.”

                          Yorum


                            Ynt: Mezhebi kışkırtıcılık

                            imamet ile hilafetin ayri seyler oldugunu söyleyen kimse... ...EDİT... delil diye getirdigin 92-ci hutbe seyf b. Ömer kaynaklidir ki, onu delil olarak getiren en az seyf b. Ömer kadar uydurukcu ve emevi mollasidir. 92-ci hutbeyi en basit dusunce sahibi icin Gadiri hum tarafindan reddedilmistir. cünkü Rasul s.a.a gadir günü Ali a.s'i hem siyasi, hem de ilmi makama atamistir ve Allah c.c ile Rasul s.a.a'in nass koydugu konuyu inkar eden, redd eden kafir olur. öyle ise Ali a.s nasil bunu inkar ve reddeder? "benim hakkimi gaspettiniz" diyen, onlara karsi direnen kisi Ali a.s degilmiydi?Fisebilillah

                            Yorum


                              Ynt: Mezhebi kışkırtıcılık

                              Şimdi işin tuhaf tarafı şu ki formda moderatör olan kişinin olgun olaması gerekiyorken, efendim kim şunu derse- eseklerden daha asagi seviyededir-diyor.Kendisini ehlibeyt mensubu biliyor ama kendini aldatıyor.EHLİBEYT AHLAKI bu değil bu olmamalı.Niçin hakarete başvurulur?Neden hakaret yapılır.Münazara ahlakı bu mudur?Böyle şia olursa şia puan mı kazanır?Şia mensupları böyle olur mu?Eğer ülkemizdeki sunniler şia mensuplarını böyle bilse hepsi sırayı girip -hadi bakın şiiler ne kadar olgun-kamil- diyerk şia mı olacak iyi bir şia düşmanı mı?Kendinize yazık ettiğiniz gibi ülkemizde ehlibeyt kültürüne de perde olmayın.

                              Hadislerde şöyle buyrulur;
                              ‘’Mümin hiçbir zaman kötü söz söyleyen,küfreden,RAHATSIZ EDİCİ GÖNDERMELERDE BULUNAN VE LÂNETLEYEN BİRİ OLAMAZ.’’
                              (İmam Hasan’ın Barışı s.373)
                              (Kenzu.l-Ummal, c.1, s.146, 720. hadis.)
                              ‘’ .Mümin pek lanetleyici biri değildir.’’
                              (Ae. c.3, s.615, had: 8178.)

                              Sıffin savaşında Hz.Ali ,yaranlarının Muaviye ve askerlerine sövdüklerini görünce şöyle buyurdular:
                              ‘’Ben sizin küfredenler olmanızdan ikrah ediyorum.Tam tersine güzel sözler söyleyiniz,sözünüz dua olsun.Allah’ım,bizimle bu düşmanların arasını ıslah et ve onlara hayır ve hidayet yoluna ulaştır deyin.’’

                              (İslam ve Değişim,Murtaza Mutahhari s.344)

                              Şehid Mutahhari’nin bu bağlamdaki buyruğu ise şöyledir:

                              “Biz insanlar, kamil bir insanın Şiası olmalıyız. Şia; İmam Ali’yi (a.s) izleyen kimse anlamınadır. İnsan sadece sözle Şia olamaz, insan sadece sevmekle Şia olamaz; bu sadece izlemekle gerçekleşebilir. İzlemek de beraberliktir. Yürüyen birini izlemeniz, onunla birlikte olmanız veya ardı sıra hareket etmeniz izlemektir. Ali (a.s) Şiası, amel noktasında Ali’yi (a.s) izleyen kimsedir.”
                              (İnsan-ı Kamil, Murtaza Mutahhari, Sadra Yayınları, s: 7)


                              İ.Hamaney:
                              ‘’BAŞKALARINI SİLEREK KENDİMİZİ İSPAT GİBİ BİR YAKLAŞIMIMIZ YOK.’’

                              Biz Ali şiasıyız, ona uyanlardanız diyenler söz ve davranışta, yazı ve konuşmada ve herşeyde ona uymalı ve izlemelidirler.


                              Bir de bu imamet ve hilafet konusunun bir birinden ayırt edilmesi benim sözüm değil bunu Ayetullah Burucerdi SÖYLÜYOR Mutahhari ondan aktarıyor:

                              ''İki konu vardır,bu iki konuyu birbirinden ayırt ederseniz,Sünnilerle olan problemimiz çözüme kavuşmuş olacaktır.Biri hilafet ve yöneticilik meselesi ,diğeri ise imamet meselesidir.Bu iki meseleyi birbirinden ayırt ettiğimiz zaman mesele bizim lehimize çözümlenmiş olacaktır.''

                              Sen şimdi kime eşekten daha aşağıdır dediğinin farkında mısın?
                              Sen acaba bu davranışlarınla şianın lehine mi hareket ediyorsun?
                              Fikrin bittiği yerde hakaret mi başlayacak?
                              AYIPTIR.AYIP.BEN SANA NE DİYEYİM.ALLAH SENİ ISLAH ETİN.
                              " Söyledim... duydu anlamına gelmez
                              Duydu... doğru anladı anlamına gelmez
                              Anladı... hak verdi anlamına gelmez
                              Hak verdi... inandı anlamına gelmez
                              İnandı... uyguladı anlamına gelmez,
                              Uyguladı... sürdürecek anlamına gelmez.”

                              Yorum


                                Ynt: Mezhebi kışkırtıcılık


                                kevserizehra; Admin ve Moderatör arkadaşlar gerekli düzenlemeyi yapacaklardır, kendinizi zorlamayınız. Bu forum kurallarını şii, sünni vehhabi ayrımı yapmadan tüm zamanlarda uygular... geçmişte bolca örneklerini gördük hamdolsun!
                                [color=green][size=10pt]Akıllı kimsenin lisanı kalbindedir. Düşünerek söyler. [color=red]İmam Ali (a.s)



                                [color=black][size=10pt]Düştü Hüseyin atından sahray-ı Kerbelâ’ya...Cibril git haber ver Sultan-ı Enbiya’ya

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X