Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Ehl-i Sünnete göre Şeyhayn ilimde Ashabın en üstünüdür

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ehl-i Sünnete göre Şeyhayn ilimde Ashabın en üstünüdür

    Hz. Ebu Bekir ve Ömer'in (r.anhum) Ashabın en alimi olmaları-1
    İbni Teymiye der ki:
    1.Hz. Ebu Bekir'in daha alim olduğu üzerine icma: Allah'a hamdolsun. Sözü dinlenir İslam alimlerinden hiçbiri Ali'nin, Ebu Bekir ve Ömer'den daha alim ve fakih olduğunu söylememiştir. Hatta sadece Ebu Bekir'den de da­ha alim ve fakih olduğunu söyleyen çıkmamıştır. Bu konu­da icma olduğunu iddia eden kimse, insanların en cahili ve yalancısıdır. Aksine Ebu Bekir'in Ali'den daha alim olduğu­na dair alimlerin icmaı olduğunu bir çok kişi belirtmiştir.
    el-Mervezi: Mansur İbn Abdilcabbar es-Sem'ani el-Mervezi[13] bunlar­dandır. Şafii'nin ashabından ve Ehl-i Sünnet imamların­dan olan bu alim "Takvimu'l-Edille AIa'l-İmam" adlı kita­bında, Ebu Bekir'in Aliden daha alim olduğuna dair Ehl-i Sünnet alimlerinin icmaı bulunduğunu belirtmiştir. Tanın­mış herhangi bir imamın buna muhalefet ettiğini bilmiyorum.
    2. Görüş belirtmede Hz. Ebu Bekir'in Resulullah (s.a.v.) yanındaki makamı:Ebu Bekir (r.a.) nasıl daha alim olmasın? Rasulullah'ın (s.a.v.) yanında fetva veriyor, emir ve nehiy yapıyor, hüküm veriyor ve hitap ediyordu. Rasulullah'la beraber halkı İs­lam'a çağırmaya çıktığında da bunu yapıyordu. Hicret gü­nü, Huneyn günü ve Rasulullah'la beraber bulunduğu baş­ka günlerde yine Ebu Bekir konuşuyor, Resulullah da din­leyip tasvip ediyor ve söylediklerini beğeniyordu. Bu mer­tebe başkasına nasip olmamıştır. Resulullah (s.a.v.) ashaptan ilim, fıkıh ve re'y sahipleriy­le danıştığında Ebu Bekir'e ve Ömer'e öncelik tanıyordu.Konuşmada ve ilimde ikisi ashabın diğerlerinden önde ge­lirlerdi. Bedir esirleri hakkındaki danışmasında olduğu gi­bi. Bu konuda ilk konuşan Ebu Bekir ve Ömer'dir (r.a.)...Alimlerin bir görüşüne göre, "ikisinin görüşü" hüccettir. İmam Ahmed'den gelen iki rivayetten biri de bu şekildedir. Ama Osman ye Ali'nin görüşü için böyle değildir.
    3. Benden sonra Ebu Bekir ve Ömer'e uyunuz hadis-i şerifi:
    Sünen kitaplarında Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle buyurdu­ğu kaydedilir: "Benden sonra Ebu Bekir ve Ömer'e uyunuz.[15]Başkası için böyle söylememiştir. Şöyle dediği de sabit­tir: "Benim ve benden sonra raşid halifelerin sünnetine sarılınız, azı dişleriyle tutunuz, ortaya çıkan şeylerden sa­kınınız, şüphesiz her bidat sapıklıktır. [16] Raşid halifelerin sünnetine uyulmasını emretmiştir. Bu da dört halifeyi kapsamaktadır. Ebu Bekir ve Ömer'e uyul­masını özellikle belirtmiştir. Fiillerinde ve müslümanlara gösterdiği şeylerde kendisine uyulan kişinin mertebesi, sa­dece gösterdiği şeylerde kendisine uyutanın mertebesin­den üstündür. Ashabın Rasulullah'la beraber olduğu bir yolculukta Rasulullah'ın şöyle buyurduğu kaydedilir: "İnsanlar Ebu Bekir ve Ömer'e itaat ederse, doğruyu bulurlar. [17] İbnAbbas'ın Allah'ın Kitabı 'yla fetva verdiği bir konu­da, orada hüküm bulamamışsa Rasulullah'ın (s.a.v.) sünnetiyle, orada da bulamamışsa Ebu Bekir ve Ömer'in görüşüy­le fetva verdiği sabit olmuştur. Osman (r.a.) ve Ali'nin gö­rüşüyle ise fetva vermemiştir. Ümmetin deryası, fakihi ve as­habın en alimi olan İbn Abbas, Ebu Bekir ve Ömer'in görü­şünü öne alıyor ve görüşleriyle fetva veriyordu. Rasulul­lah'ın (s.a.v.): "Allah'ım, onu dinde fakih yap ve tevili ona öğret. [18]buyurduğu sabittir. Sonra Ebu Bekir ve Ömer'in Rasulullah'a yakınlığı ve onunla beraberliği başkalarının ona yakınlık ve beraberliğinden fazladır. Özellikle Ebu Bekir'in yakınlığı ve beraberli­ği daha fazladır. Bütün, gece onun yanında sohbet eder, Resulullah ona ilim, din ve müslümanların maslahatlarından anlatırdı. Nitekim Ebu Bekr İbn Şeybe rivayet ederek Ebu Muaviye'nin, A'meş'ten, o da İbrahim'den, o da Alkame'den, Ömer'in şöyle dediğini kaydetmektedir: "Gece Resulullah müslümanların bir işini Ebu Bekir'in yanında görüşüyor ben de onunla beraber bulunuyordum." Buhari ve Müslim, Abdurrahman İbn Ebi Bekr'den şu­nu rivayet etmektedirler: "Suffe ashabı fakir kimselerdi. Resulullah onlarla ilgili şöyle buyurdu: "Yanında iki kişilik yiyeceği olan üç kişi götürsün yanında dört kişilik yiyeceği olan beş veya altı kişi götür­sün." Ebu Bekir, üç kişi getirdi. Resulullah on kişi getirdi, Ebu Bekir akşam yemeğini Rasulullah'ın (s.a.v.) yanında ye­di ve yatsı namazı kılıncaya kadar oturdu. Sonra bir daha geldi ve Resulullah (s.a.v.) uyuklayıncaya kadar oturdu. Gece çok geç vakitte evine geldi. Eşi ona: "Niçin misafirlerine bakmadın?" dedi, o da: "Yedirmedin mi? deyince, yemediler ve senin gelmeni beklediler, dedi, yemek getirildi ve yenildi." Bir rivayette de: "Geceye kadar Rasulullah'la sohbet ederdi" denilmekte­dir.[19] Hicret yolculuğunda Rasulullah'ın yol arkadaşı sadece Ebu Bekir'di. Bedir günü de çardakta Ebu Bekir'den baş­ka kimse kalmadı. Resulullah (s.a.v,) şöyle buyurmuştur: "Sohbeti ve malıyla Ebu Bekir bize herkesten çok lütufta bulundu, insanlardan dost edinseydim Ebu Bekir'i edinirdim.[20]...Ebu Bekir'e (r.a,) gelince; başkalarının aciz kaldığı ve kendisinin onlara açıkladığı birtakım fıkhi ve ilmi mesele­lerin üstesinden gelmiş ve nassa aykırı bir görüşü tespit edilememiştir. Bu da ne kadar güçlü olduğunu gösterir. Başkalarının ise nassa aykırı birtakım görüşleri olmuştur...Çünkü o naslar kendisine ulaşmamıştır. Ömer'in (r.a.). naslara tevafuk ettiği yerler, Ali'nin (r.a.) tevafuk ettiklerinden fazladır. İlim meselelerini ve alimlerin bu meseleler hakkındaki görüşlerini bilen kimse­ler bunu bilirler. Mesela, kocası Ölen kadının nafakasında ol­duğu gibi. Bu konuda başkasının değil Ömer'in görüşü nassa uygun olmuştur. Haram mesele hakkında da sadece onun görüşü nassa uygun olmuştur. Başkasının bu konuda­ki görüşü ise, nasslara daha yakın olmuştur.
    4. 'Sizden önceki milletlerde muhaddesler vardı..' hadisi:
    Buharı ve Müslim'de Rasulullah'm (s.a.v.) şöyle dediği kaydedilmiştir: "Sizden önceki milletlerde muhaddesler vardı. Ümme­timden böyle biri varsa, Ömer olur.[23] Yine şöyle buyurduğu Buhari ve Müslim'de kaydedilmek­tedir: "Rüyada gördüm ki bana bir bardak süt veriliyor, on­dan içiyorum ve tırnaklarıma kadar kanıyorum, sonra artanı Ömer'e veriyorum." Bunun sizde tevili nedir, ey Allah'ın Resulü? denilince, İlimdir". [24] buyurdu. Tirmizi ve başkalarının rivayetinde: "Ben size peygamber gönderilmeseydim, Ömer gön­derilirdi.[25] buyurduğu geçmektedir. Yine, Resulullah (s.a.v.), İslam'ın direği olan namazı kıldırmak için yerine Ebu Bekir'i (r.a.) görevlendirmiştir, Sonra ibadet meseleleri içinde en girift olan hac menasikini yerine getirmekle de görevlendirmiş ve Resulullah hac­cetmeden Önce, bu menasiki Ebu Bekir yerine getirmiştir. "Bu yıldan sonra hiçbir müşrik haccetmesin ve Kabe'yi kimse çıplak tavaf etmesin." diye ilan etmiştir. Müşrikler­le olan antlaşmaya son verildiğini bildirmek için arkasından Resulullah, Ali'yi göndermiştir. Ebu Bekir'in sadakalarla ilgili talimatı en veciz ve en kap­samlıdır. Onun için bütün fakihler onunla amel etmiştir. Başkalarının bu konudaki talimatı ise, önce ve mensuhtur. Bu da Ebu Bekir'in nasih sünneti daha iyi bildiğini göste­rir.
    5. "Ebu Bekir, Rasulullah'ı hepimizden daha iyi biliyor­du" hadisi:
    Buhari ve Müslim'de Ebu Said'den şöyle rivayet edil­mektedir: "Ebu Bekir, Rasulullah'ı hepimizden daha iyi biliyor­du.[27] Ebu Bekir'in hilafeti zamanında da ashab bir meselede anlaşmazlığa düştüğünde, onu Ebu Bekir çözüme bağlar ve anlaşmazlık biterdi. Aralarında anlaşmazlığa düşüp de onun çözümüyle anlaşmalımın ortadan kalkmadığı hiçbir mesele yoktur. Rasulullah'ın vefatı, defnedilmesi, mirası, Üsame ordusunun gönderilmesi, zekat vermeyenlerle savaş gibi büyük meseleler buna örnek olarak gösterilebilir. Rasululah'ın halifesi ashabın arasında idi. onlara öğretiyor, doğ­ruyu gösteriyor ve şüpheleri giderecek açıklama yapıyordu. Aralarında olduğu sürece ihtilaf etmiyorlardı.
    Ondan sonra hiç kimse onun ilim ve kemal derecesine eri­şememiştir. Birtakım meselelerde, mesela dede ve kardeş­lerin mirasında, haramda, üç talak meselesinde ve Ebu Be­kir zamanında ihtilaf etmedikleri bilinen meselelerde ihti­laf etmeleri gibi. Ashab, Ömer, Osman ve Ali'nin birçok gö­rüşlerine muhalefet ettikleri halde Ebu Bekir'in fetva veya hüküm verdiği şeylerde ona muhalefet etmemişlerdi. Ebu Bekir, Rasulullah'ın halifesi oldu ve İslam'ı egemen kıldı. İslam'ın hiçbir yönünü aksatmadı. Mürtetlerden ve başkalarından muhaliflerin ve yan çizenlerin çokluğuna rağmen, insanları çıktıkları kapıdan tekrar İslam'a sokmuş­tur.Halkın ilmi ve dini onunla en mükemmel bir şekilde gerçekleşti ve din tümüyle, önceden olduğu gibi egemen oldu. Ebu Bekir'i Rasulullah'm halifesi diye anarlardı. Ondan sonra Ömer'i ve diğerlerini "Emirü'l-Mü'minin" diye anmışlardır. Süheyli ve başka alimler şöyle demiştir: "Üzülme, Allah bizimle beraberdir." (Tevbe: 9/40) sözü lafızda ve manada Ebu Bekir'de zahir olmuştur. "Muhammed Allah'ın Resulü, Ebu Bekir Allah'ın Rasulü'nün ha­lifesi" derlerdi. Ebu Bekir'in vefatından sonra bu lafzi bağlılık kesildi ve ondan sonra kimseye ''Allah Rasulü'nün ha­lifesi" denilmedi. Sonra Ali (r.a.) bazı sünnetleri Ebu Bekir'den (r.a.)'öğ­renmiştir. Ebu Bekir ise böyle değildir. Yani herhangi bir sünneti Ali'den öğrenmemiştir...
    6. Kufe Alimleri'nin, Hz. Ömer'in görüşünü tercih etmeleri:
    Bunu gösteren şeylerden biri de, Ömer ve Ali ile bera­ber bulunmuş Alkame, el-Esved, Kadı Şüreyh ve başka Kü­fe alimlerinin Ömer'in (r.a.) görüşünü Ali'nin (r.a.) görüşü­ne tercih etmeleridir. Mekke, Medine ve Basra'da bulunan tabiinde ise bu daha açık ve meşhurdur. Bilindiği gibi Ali (r.a.) halifeliği boyunca Kufe'de ikamet ettiği için orada onun ilmi ve fıkhı yaygınlaşmıştır. Onunla beraber bulunan­lardan hiçbirinin fıkıhta, ilimde ve başka şeylerde onu Ebu Bekir ve Ömer'den önde tuttuğu bilinmemektedir. Aksine onun yanında düşmanlarıyla savaşanlar diğer müslümanların yaptığı gibi Ebu Bekir ve Ömer'i ondan önde tutmuşlar­dır. Ancak Ali'nin (r.a.) kınadığı ve karşı çıktığı kişiler bu­nun aksini yapmıştır ki, bunlar Ali (r.a.) zamanında,çok az ve sönük kimselerdi. Bunlar üç gruptu; Birincisi, Ali (r.a.) hakkında aşırı gidenler. Onun ilah ol­duğunu iddia edenler gibi. Ali (r.a.) bunları ateşte yakmış­tır. İkincisi, Ebu Bekir'e (r.a.) kötülükle dil uzatanlardır. Bunların başında Abdullah İbn Sebe vardı. Bu durumu Ali'ye (r.a.) ulaştığında onu öldürmek istemiş ama İbn Se­be kaçmıştır. Üçüncüsü. Ali'yi (r.a.) Ebu Bekir (r.a.) ve Ömer'den (r.a.) üstün tutanlardır. Bu konuda Ali (r.a.) şöyle demiştir: "Birinizin beni Ebu Bekir ve Ömer'den üstün tuttuğunu duyarsam, onu müfteri cezası ile cezalandırırım."
    Kufe'de cami minberinde şöyle dediği de seksenden fazla yolla rivayet edilmiştir: "Peygamber'den sonra bu ümmetin en hayırlısı Ebu Be­kir ve Ömer'dir."...Şüphesiz Rasulullah'tan, bütün müslüman şehirlere Ali'den (r.a.) başka yol­larla ilim ulaşmıştır. Mekke ve Medine halkı için bu apaçık­tır. Şam ve Basra halkı için de durum böyledir. Bunlar Ali'den (r.a.) ancak çok az şey rivayet etmişlerdir. Ali'nin (r.a.) ilminin çoğu Küfe halkı arasındaydı. Bununla beraber Kur'an'ı ve Sünnet'i, Ali'nin (r.a.) hilafet zamanı bir yana, Osman'ın (r.a.) hilafetinden önce öğrenmişlerdi. Medine ehlinin en fakih ve en alimleri dini, Ömer'in (r.a.) hilafetinde öğrenmişlerdi. Yemen'de bulunduğu süre içinde Muaz İbn Cebel'den öğrendikleri gibi, kendisinden öğrenenler dışında Ali'den (r.a.) daha önce kimse bir şey öğ­renmemiştir. Muaz İbn Cebel'in Yemen halkı arasında ika­meti ve onlara öğretmesi, Ali'nin (r.a.) onlar arasında ika­meti ve öğretmesinden daha çoktur. Onun için Yemen hal­kı Ali ve Şurayh'tan rivayet ettiklerinden çok daha fazlası­nı Muaz'dan rivayet etmişlerdir. Tabiinin büyüklerinden başkaları da fıkhı Muaz'dan öğrenmişlerdir. Ali (r.a.) Kufe'ye geldiğinde Şurayh daha önceden ora­da kadı idi. Ali'nin (r.a.) hilafetinde kadı yine Şurayh ve Ubeyde es-Selmani olmuştur ki, ikisi de fıkhı Muaz'dan öğ­renmişlerdir. İslam ilmi Hicaz, Şam, Yemen, Horasan, Mısır ve Mağrip gibi İslam şehirlerinde Ali (r.a.) Kufe'ye gelmeden ön­ce yayılmış ve Kufe'ye geldiğinde sahip olduğu bütün ilme başka sahabiler de sahip olmuştur' Ali (r.a.) bir ilmi sade­ce kendisi tebliğ etmişse, ondan başkaları bunun daha faz­lasını tebliğ etmiştir. Velayetle Ebu Bekir, Ömer ve Osman için hasıl olan umumi tebliğ, Ali (r.a.) için hasıl olandan çok daha fazladır. Hususi tebliğde ise, îbn Abbas'ın fetvaları, Ebu Hureyre'nin de rivayetleri onunkinden daha çoktur. Halbuki Ali (r.a.) ikisinden de daha alimdir. Nitekim Ebu Bekir, Ömer ve Osman da o ikisinden daha alimdir. Şüphe yok ki Raşid halifeler, insanların daha çok muhtaç oldukları ilmin umu­mi tebliğini, hususi ilmi tebliğ edenlerin tebliğinden daha çok gerçekleştirmişlerdir...
    [13] Mansur es-Sem'ani el-Temimi el-Mervezi ( 489/1095 ); Müfessir, muhaddis, mütekellim, fakih ve usulcüdür.
    [15] Tirmizi, Menakıb: 16, 37; İbn Mace, Mukaddime: 11.
    [16] Ebu Davud, Sünnet: 5; Tirmizi, İlim: 16;İbn Mace, Mukaddime: 6; Darimi, Mukaddime: 16; Ahmed: 4/126,127.
    [17] Müslim, Mesacid: 311; Ahmed: 5/298.
    [18] Buhari, Vudu: 10; Müslim, Fedailu Sahabe, 138; Ahmed: 1/266, 314, 328, 335.
    [19] Buhari, Mevakit: 41; Menakıb: 35; Müslim, Eşribe: 176; Ahmed: 1/198.
    [20] Buhari, Salat 80; Menakıb Ensar: 45; Fedailu Sahabe: 3, 5; Feraiz: 9: Müslim, Mesacid: 38; fedailu Sahabe: 2,7; Tirmizi, Menakıb: 14, 16; İbn Mace, Mukaddime

    [21] Buhari, Fedailu Ashabı'n-Nebi: 5.
    [22] Buhari, Fedailu Sahabe: 6; Müslim, Fedailu Sahabe: 14; İbn Mace, Mukaddime: 11; Ahmed: 1/112.
    [23] Buhari, Fedailu Sahabe: 6; Enbiya: 54; Ahmed: 6/55.
    [24] Buhari, îlim: 22; Ta'bir: 15; Müslim, Fedailu Sahabe: 16; Darimi, Rüya: 13.
    [25] Tirmizi Menakıb: 49.
    [26] îbn Mace, Mukaddime: 11.
    [27] Buhari, Salat: 80; Fedail Ashabi'n-Nebi: 3; Menakıb-ı Ensar: 45; Tirmizi, Menakib: 15;
    [28] Buhari, Fedailu Sahabe: 5; îbn Mace, Ahkam: 37:
    [29] îbn Mace, Mukaddime: 11.
    [30] Buhari, Şehadat: 27; Ahkam: 30; Hilye: 10; Müslim, Akdiyye: 4; Ebu Davud, Akdiyye: 7: Tirmizi, Ahkam: 11; Nesai, Kudat: 13, 33; İbn Mace, Ahkam: 5.
    [31] Buhari, Cihad; 171; Cizye: 10, 11; İtisam: 5; İlim: 39; Feraiz: 21; Diyat: 24, 31; Ebu Davud, Menasik: 95; Tirmizi, Diyat: 16; îbn Mace, Diyat: 21.
    [32] İbn-i Teymiyye, Ashab-ı Kiram, Tevhid yayınları: 6-22.
    [33] Tirmizî, Menakib; 62;

    ( İbn-i Teymiyye, Ashab-ı Kiram, Tevhid yayınları) (1)

    *

    7.Konu hakkındaki hadislerden bazıları:
    3663- Huzeyfe (r.a.)’den rivayet edilmiştir, şöyle dedi: Peygamber (s.a.v)’in yanında oturmakta idik şöyle buyurdu: “Aranızda ne kadar kalacağımı bilmiyorum. Benden sonrakilere uyunuz dedi ve Ebu Bekir ve Ömer’e işaret etti.” (İbn Mâce, Mukaddime: 17)
    3665- Ali b. ebî Tâlib (r.a.)’den rivayete göre, şöyle demiştir: Resulullah (s.a.v.) ile birlikteydik. Ansızın Ebu Bekir ve Ömer çıkageldi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Bu ikisi Peygamberler ve elçilerden başka öncekilerden ve sonrakilerden Cennetliklerin efendileridir. Ey Ali kendilerine haber verme.” (İbn Mâce, Mukaddime: 27) Tirmizî: Bu hadis bu şekliyle garibtir. Velid b. Muhammed el Muvakkırî hadis konusunda zayıf sayılır. Ali b. Hüseyn’den ve Ali b. ebî Tâlib’den de hadis işitmemiştir. Bu hadis Ali’den değişik şekillerde de rivayet edilmiştir. Bu konuda Enes ve İbn Abbâs’tan da hadis rivayet edilmiştir.
    3673- Aişe (r.anha)’dan rivayete göre, Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Aralarında Ebu Bekir’in bulunduğu bir cemaate ondan başkasının imam olması layık değildir.” (Tirmizî rivayet etmiştir.) Tirmizî: Bu hadis hasen garibtir.
    3682- İbn Ömer (r.a.)’den rivayete göre, Peygamber (s.a.v) buyurdu ki: “Allah, Ömer’in dillinde hakkı dile getirdi.” İbn Ömer diyor ki: “İnsanlar arasında bir iş meydana gelir, insanlar ve Ömer (veya İbn Hattâb şüphe eden râvî Harice'dir) O iş hakkında görüşlerini ortaya koymuşlardır. O olayda inen vahiy, Ömer’in görüşüne benzer şekilde gelmiştir.” (Müsned: 4898) Tirmizî: Bu konuda Fadl b. Abbas, Ebu Zerr ve Ebu Hüreyre’den de hadis rivayet edilmiştir. Tirmizî: Bu hadis bu şekliyle hasen garibtir. Harice b. Abdullah el Ensarî; İbn Süleyman b. Zeyd b. Sabit olup güvenilir bir kişidir.
    3693- Aişe (r.anha)’dan rivayete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Geçmiş toplumlarda kendisine Allah tarafından ilham edilen kimseler bulunurdu. Benim ümmetimden de böyle bir kimse varsa o mutlaka Ömer b. Hattâb’tır.” (Müslim, Fedail-üs Sahabe: 27) Tirmizî: Bu hadis sahihtir.
    Tirmizî: süfyan b. Uyeyne’nin adamlarından biri Sûfyân b. Uyeyne’nin şöyle dediğini bana aktardı: “Muhaddes” yani kavrayışlı ve anlayışlı kişi demektir.
    3707- İbn Ömer (r.a.)’den rivayete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.), hayatta iken biz Ebû Bekir, Ömer ve Osman diyerek, sahabe arasındaki sıralamayı ve tercihimizi ortaya koyardık.” (Buhârî, Menakîb: 27; Ebû Dâvûd, Sünnet: 17) Tirmizî: Bu hadis bu şekliyle hasen sahih garibtir. Ubeydullah b. Ömer rivâyeti olarak garib kabul ediliyor. Bu hadis yine değişik bir şekilde İbn Ömer’den rivayet edilmektedir.
    3722- Abdurrahman b. Abdullah b. Amr b. Hind el Hubelî (r.a.)’den rivayete göre, şöyle demiştir: “Ali şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v.)’e sorduğum zaman bana cevap verirdi. Sustuğum zaman da benimle söze başlardı.” (Tirmizî rivayet etmiştir.) Tirmizî: Bu hadis bu şekliyle hasen garibtir.
    3723- Ali (r.a.)’den rivayete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Ben hikmet eviyim. Ali de bu evin kapısıdır.” (Tirmizî rivayet etmiştir.) Tirmizî: Bu hadis garib münkerdir. Bazıları bu hadisi Şüreyk’den rivayet ederek Sunabihî’yi senedde zikretmemektedir. Bazıları bu hadisi Şerik’den başka güvenilir bir kişiden rivayet edildiğini bilmiyoruz. Bu konuda İbn Abbâs’tan da hadis rivayet edilmiştir.
    3726- Cabir (r.a.)’den rivayete göre, şöyle demiştir: Taif vakasında Rasûlullah (s.a.v.), Ali’yi çağırdı. Onunla baş başa konuştu. Bunun üzerine Müslümanlar Rasûlullah (s.a.v.)’in amcasının oğluyla baş başa konuşması uzadı dediler. Rasûlullah (s.a.v.) de şöyle buyurdu: “Gizli konuşmayı ben istemedim. Allah emir buyurdu.” (Tirmizî rivayet etmiştir.) Tirmizî: Bu hadis hasen garib olup sadece Eclah’ın rivâyetiyle bilmekteyiz. İbn Fudayl’dan başkası da aynı şekilde bu hadisi Eclah’tan rivayet etmişlerdir. Hadiste geçen “Velakinnallahe intecahü” sözünün manası: Allah benim onunla gizlice konuşmamı emretti, demektir.
    3729- Ali (r.a.)’den rivayete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a.v.)’den bir şey istediğim de mutlaka verirdi. Sustuğumda ise bana sorarak söze başlardı.” (Müsned: 14111) Tirmizî: Bu hadis bu şekliyle hasen garibtir. Bu konuda Câbir, Zeyd b. Eslem ve Ebu Hüreyre’den ve Ümmü Seleme’den de hadis rivayet edilmiştir.
    Sünen-i İbni Mace'de:

    95) Ali (Radiyallahü anh)'den rivayet edildiğine göre, Resûl-i Ekrem O'na şöyle buyurmuştur : Ebû Bekr ve Ömer Nebiler ve Resullerden başka, önce gelen ve sonra gelen tüm Cennetliklerin kühûl (= saçları ağarmaya başlayan­lar) ün seyyidleri ( efendileri) dirler. Yâ Ali! Hayatta oldukları müd­detçe onlara (Ebu Bekr ve Ömer'e) haber verme.» Tirmizi'nin beyânına göre bu hadis müteaddit senedlerle rivayet edilmiş olup bazı cihetlerden «Hasen» kısmındandır. [Sünen-i İbni Mâce Tercemesi ve Şerhi, Kahraman Yayınları: 1/166-167]
    97) Huzeyfe bin el-Yemân[184] (Radiyallahü anhümâ)'ya şöyle dediği ri­vayet edilmiştir. Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
    «Şüphesiz ben aranızda ne kadar kalacağımı (yaşıyacağımı) ke­sinlikle bilmem. Bunun için benden sonraki (şu) iki zâta uyun» bu­yurdu. Ve Ebu Bekir ile Ömer (Radiyallahü anhümâ)'ya işaret etti.
    İzahı
    Hadîs Ebu Bekir ve Ömer (Radiyallahü anhümâ) hazretlerinin Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) katında ne kadar değerli, ne derece din yönünden otoriter ve nasıl bir iti­mada mazhar olduklarını açıkça ispatlıyor. Sindi: Hadîste iki zâtın hilâfetine işaret bulunduğunu yazar.
    98) Îbn-i Ebî Müleyke (Radiyallahü anh)'den rivayet edildiğine gö­re kendisi İbn-i Abbas (Radiyallahü anhümâ)'tan şöyle işittim, demiştir :
    Ömer bin Hattâb (Radiyallahü anhiimâ) vefat ettikten sonra, naşı te­neşir tahtası üzerine konup henüz kaldırılmadığı zaman halk onun etrafında toplanarak, dua ediyorlar ve rahmet diliyorlar idi. Veyahut İbn-i Abbas dedi ki O'nu iyilikle anıyorlar ve rahmetle yâd ediyorlar idi. Ben de bu cemaat içinde idim. Bu esnada birisi beni sıkıştırıp omuzumu tutmakla dikkatimi çekti. Ona doğru dönünce bir de baktım ki Ali bin Ebî Talib (Radiyallahü anhytir. Ömer (Radiyallahü anh)e rahmet okuduktan sonra şöyle dedi :
    — (Yâ Ömer!) Ben Allah'ın huzuruna senin işlediğin amel gibi bir amel ile çıkmaktan çok hoşlanırım. Senden başka, ameline bu kadar imrendiğim kimseyi bulamadım. Allah'a yemin ederim ki, ben Allah'ın muhakkak seni, iki dostunla (Resul-i Ekrem ve Ebu Bekir'le) beraber kılacağını kuvvetle ümid ederdim. Çünkü ben gerçekten çok defa Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem'den: «Ben Ebu Bekir ve Ömer ile gittim. Ben Ebu Bekir ve Ömer ile girdim. Ben Ebu Bekir ve Ömer ile çıktım» dediğini ışitirdim. Bunun için ben Allah'ın seni (Ravza-i Mutahhara'ya gömülmekle veya kut­sal âlemde) iki dostunla beraber bulunduracağını kuvvetle ümid ederdim.»
    İzahı
    Buhari, bu hadîsi Ebu Bekir ve Ömer (Radiyallahü anhümâ) hazretlerinin faziletlerine ait açtığı bab'larda az bir farkla İbn-i Abbas (Radiyallahü anh'den rivayet etmiş­tir. Hadis her iki zâtın faziletine delâlet eder. Fakat Ebu Bekr'in her şeyde kıdemi bulunduğu ve konuşmalarında Resûl-i Ekrem'in Ebu Bekr'i takdim ettiğini gösterir.
    108) Ebu Zerr (Radiyallahü anh)'den :
    Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'ten işittim : Şöyle buyurdu, dedi­ği rivayet edilmiştir: «Şüphesiz Allah (Teâlâ) hakkı, Ömer'in dili üzerine koydu. (Onun dili ile icra kıldı.) Ömer hak ile hükmeder.»
    119) Hubşiy bin Cenâde (Radiyallahü anh)'den rivayet edildiğine gö­re kendisi demiştir ki: Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'ten şöyle bu­yurduğunu işittim : «Ali (Radiyallahü anh) bana bağlıdır. Ben de O'na bağlıyım. Ali (Radiyallahü anh)'den başka hiç kimse (yapmak durumunda oldu­ğum bir şeyi) benim yerime eda edemez.»
    Sahih-i Buhari:
    30-.......ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Hamza, babası Abdul­lah ibn Ömer ibni'l-Hattâb(R)'dan haber verdi ki, Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur:
    — "Ben uyurken (yânî rü'yâmda bir bardak) süt içtim. O kadar içtim ki, şimdi bile onun kanıklığını tırnaklarımda cereyan ediyor gö­rüyorum. Sonra (artığımı içmesi için bardağı) Ömer'e sundum".
    Sahâbîler:
    — Yâ Rasûlallah, bu ru'yânızı ne ile te'vîl edip yordunuz? diye sordular.
    Rasûlullah:
    — "ilim ile yordum" buyurdu.
    31-.......Sâlim'in oğlu Ebu Bekr, babası Sâlim'den; o da Ab­dullah ibn Ömer(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S) şöyle buyur­muştur: "Ben rü'yâmda kendimi bir kuyu başında makaralı bir kova ile (yâhud genç bir dişi deve ile çekilen kovayla) su çekiyorum gör­düm. O sırada Ebu Bekr geldi ve zayıf bir çekişle kuyudan bir yâhud iki kova su çekti. Allah Ebu Bekr'e mağfiret eylesin! Sonra Ömer ibnu'l-Hattab geldi ve o küçük kova büyük bir kovaya dönüştü. Ar­tık ben Ömer'in gördüğü işi işleyebilecek kuvvette kâmil bir kişi gö­remedim. Nihayet insanlar suya kandılar ve orayı develerin sulak ve ey tek yeri edindiler"
    32-.......Sa'd ibn Ebî Vakkas (R) şöyle demiştir: Ömer ibnu'l- Hattâb, Rasûlullah'ın huzuruna girmek için izin istedi. Hâlbuki Rasûlullah'ın yanında Kureyş kabilesinden birtakım kadınlar vardı, Rasûlullah ile konuşuyorlardı. Sesleri de Rasûlullah'ın sesinden yüksek bir tonda olarak, çok söyleniyorlardı. Ömer ibnu'l-Hattâb izin iste­yince bu kadınlar hemen kalktılar ve sür'atle perdeye gittiler. Rasûlullah, Ömer'in gelmesine izin verdi. Ömer içeriye girdiği sırada Rasûlullah (kadınların bu hâline) gülüyordu. Bunun üzerine Ömer:
    — Yâ Rasûlallah! Allah seni bütün ömründe güldürüp sevindir­sin! dedi (ve sebebini sormuş oluyordu).
    Peygamber (S):
    — "Yanımda bulunan şu kadınların hâline taaccüb ettim: On­lar senin sesini işitince acele perdeye koştular" buyurdu. Bunun üzerine Ömer de:
    — Yâ Rasûlallah! Sen onların ta'zîmine daha lâyıksın! dedi ve kadınlara hitaben de:
    — Ey nefisleri düşman olan kadınlar! Rasûlullah'a ta'zîm etmeyip de benden mi çekiniyorsunuz? dedi. Kadınlar da:
    — Evet senden çekiniyoruz! Çünkü sen Rasûlullah'tan daha yo­ğun sözlü ve daha katı yüreklisin, dediler.
    Bunun (bir münâkaşa hâlini alması) üzerine Rasûlullah:
    — "Sus ey Hattâb oğlu! Nefsim elinde olan Allah 'a yemîn ede­rim ki, sen bir yolda giderken şeytân asla sana yaklaşamaz. O muhakkak senin yolundan başka bir yola yönelip gider" buyurdu .
    Bize Muhammed ibnu'l-Müsennâ tahdîs etti. Bize Yahya (ibn Saîd el-Kattân), İsmâîl'den tahdîs etti. Bize Kays tahdîs edip şöyle dedi:
    Abdullah ibn Mes'ûd: Ömer İslâm'a girdiğinden beri bizler (dînde) azîzler (yânî gâlibler) olmakta devam ettik, demiştir [46].
    7-....... Abdullah ibn Ömer (R) şöyle demiştir: Biz, Peygamber(S)'in hayâtı zamanında: İnsanlar arasında fulân fulândan hayır­lıdır, fulân da fulân kimseden hayırlıdır, diye konuşurduk. Neticede Ebu Bekr'i, sonra Ömer ibnu'l-Hattâb'ı, sonra Osman ibn Affân'ı (Allah onların hepsinden razı olsun) hayırlıdır, derdik [13].
    20-.......Muhammed ibnu'l-Hanefiyye şöyle demiştir: Ben ba­bam Alî ibn Ebî Tâlib'e:
    — Rasûlullah(S)'tan sonra insanların en hayırlısı hangisidir? di­ye sordum.
    Babam:
    — Ebu Bekr'dir, dedi. Ben:
    — Sonra kimdir? dedim Babam:
    — Sonra Ömer'dir, dedi.
    Ben, "Osman" denilmesinden korktum da:
    — Ömer'den sonra sensin, dedim. Babam:
    — Ben müslümânlardan bir adam olmaktan başka birşey deği­lim, dedi
    37-.......Ebu Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Muhakkak sizden önce gelip geçen ümmetler içinde (Al­lah tarafından) kendilerine haber ilham olunan kimseler bulunurdu. Eğer ümmetim içinde de bunlardan bir kimse bulunursa, şübhesiz (bu­lunacaktır o da Ömer'dir".
    Zekeriyyâ ibnu Ebî Zaide, Sa'd'dan; o da Ebu Seleme'den; o da Ebu Hureyre'den olmak üzere şunu ziyâde etti: Ebu Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu: "And olsun îsrâîl oğulların­dan sizden evvel gelip geçen insanlar içinde öyle kimseler vardı ki, onlar peygamberler (derecesinde) olmadıkları hâlde kendilerine ha­ber ilham olunurdu. Eğer ümmetim içinde de bunlardan bir kimse bulunursa, o da Ömer'dir".
    İbn Abbas (R): "Ne bir nebi, ne de mukaddes" demiştir.
    39-...... Ebu Saîd el-Hudrî (R) şöyle demiştir: Ben Rasûlullah(S)'tan işittim, şöyle buyuruyordu:
    — "Ben uyuduğum sırada (rü'yâmda) birtakım insanlar gördüm. Onlar bana arz olundular. Üstlerinde gömlekler vardı. Bu gömlekle­rin kimi memelere ulaşıyor, kimi de bundan daha az yere ulaşıyor­du. Ömer de bana arz olundu. Üstünde (eteklerini yerde) sürüdüğü bir gömlek vardı".
    Sahâbîler:
    — Yâ Rasûlallah, bunu ne ile te'vîl (yânî ta'bîr) ettin? diye sor­dular.
    — "Dîn ile" cevâbını verdi.
    55-....... Bize Şu'be, Eyyûb es-Sahtıyânî'den; o da ibn Sîrîn'den; o da Abîde es-Selmânî'den haber verdi ki, Alî (R) Irak ahâlîsi­ne:
    — Bundan evvel hüküm veregeldiğiniz gibi hüküm veriniz. Çünkü ben (Ebu Bekr ve Ömer, üzerinde çekişme ve fitneye götürücü) ihti­lâfı çirkin görüyorum. Tâ ki, insanların bir cemâati olsun yâhud da ben arkadaşlarımın öldüğü gibi ölürüm, demiştir. Muhammed ibn Şîrîn (Râfızîler tarafından) Alî üzerine rivayet edilen (Şeyhayn'e muhalefet) haberlerinin çoğunu yalandan ibaret gö­rür idi
    Sahih-i Müslim:
    16- (2391) Bana Harmele b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus haber verdi. Ona da İbni Şihab, Hamza b. Abdillah b. Ömer b. Hattab'dan, o da babasından, o da Resûlüllah (SaUallahü Aleyhi ve Sellem)'den naklen haber verdi. Şöyle bu­yurmuşlar :
    «Bir defa ben uyurken anîden bana getirilmiş bir tas gördüm. İçinde süt vardı. Ondan içtim. Hatta kanıklığın tırnaklanma cereyan ettiğim gö­rüyordum. Sonra benden artanı Ömer b. Hattab'a verdim.» Ashâb:
    — Bunu neye te'vil ettin ya Resûlallah dediler. «İlme!..» buyurdu.
    *

    (1) http://www.ikraislam.biz/html/tevhid/ibniteymiyye/013.htm#_ftn71

    #2
    Ynt: Ehl-i Sünnete göre Şeyhayn ilimde Ashabın en üstünüdür

    ...

    Yorum


      #3
      Ynt: Ehl-i Sünnete göre Şeyhayn ilimde Ashabın en üstünüdür

      22..."Ben ilim şehriyim, Ali de onun kapısıdır"
      İbn Teymiye’nin Hz. Ali’nin Kıymetini Düşürüp Faziletlerini Basitleştirmesi -12,Risale-i Nur'daki Hadisler-14
      "Nur Risaleleri’ne Eleştirel Bir Yaklaşım" adlı çalışmadan alıntı:
      4.5.1. "Ben İlmin Şehriyim, Ali De Onun Kapısıdır."
      «ﺎﻬﺑﺎﺑ ٌﻰﻠﻋﻭ ﻢﻠﻌﻠﺍ ﺔﻧﻳﺪﻣ ﺎﻧﺃ» "Ben İlmin Şehriyim, Ali De Onun Kapısıdır."[1]Nur Risaleleri’nde "Keramet-i Aleviye" diye sunulan zırvaların temel dayanağı, işte bu hadistir. Nur Risaleleri’nin birçok yerinde bu hadise yer verilmiştir.Tirmizî, hadisi «ﺎﻬﺑﺎﺑ ٌﻰﻠﻋﻭ ﺔﻣﻜﺤﻠﺍ ﺭﺍﺪ ﺎﻧﺃ» "Ben hikmetin eviyim; Ali de onun kapısıdır." şeklinde rivayet etmiş ve "Bu hadis, garîb-münkerdir." demiştir.[2]Aliyyu’l-Kari hadis hakkında şu açıklamayı yapar:Tirmizî: Bu hadis münkerdir, dedi. Buharî’nin de kanaati budur, o der ki: Yalan olup, aslı yoktur. Ebu Hatim ve Yahya b. Said de böyle dediler.İbnu’l-Cevzî bunu Mevzuat’ına aldı. Zehebî ve diğerleri de buna katıldılar.İbn Dakiku’l-Iyd dedi ki: Bu hadis sabit değildir ve batıl olduğu söylenmiştir.Darekutnî de: Sabit değildir, demiştir.Hafız Askalânî’ye bu hadis hakkında sorulduğunda şöyle demiştir: Hasendir, ne Hâkim’in dediği gibi sahihtir ne de İbnu’l-Cevzî’nin dediği gibi mevzudur. Bunu Suyutî zikretmiştir.Zerkeşî’nin zikrettiğine göre de Hafız Ebu Said el-Alâî: Ne sahih ne de zayıftır, hasendir, demiştir.[3]Şevkânî ise: "Ben ilmin şehriyim; Ali de onun kapısıdır. İlim isteyen kapıya gelsin." şeklindeki hadisin bütün yollarını vermiş ve müttehem, hadis uyduran, yalancı ve kendisiyle ihticacın caiz olmadığı ravilerine dikkat çekmiştir.[4]

      İbn Teymiye de der ki:Hadis, zayıf ve dayanaksızdır.Tirmizî rivayet etmişse de, hadis marifet ehline göre yalan ve uydurmadır.[5]Hadisi Hâkim’den başka sahih kabul eden yoktur. Tehânevî onun hakkında demiştir ki:Hâkim, tashih hususunda mütesâhil(gevşek)dir. Zehebî, Müstedrek’ini hülasa eder ve birçok hadisi zayıf ve münker bulur. Bunda geçen mevzu hadisler için de müstakil bir cüz tertipler. Bu cüzde yüze yakın hadis mevcuttur.[6]Hâkim için İbn Teymiye de şöyle der:Hâkim, hadis hususunda vukufu olan zevata göre tamamen uydurma olduğu hâlde, bir takım hadisleri sahih saymaktadır.[7] Buharî’nin hadis hakkındaki kanaatini yukarıda naklettik. Buharî ise, hadiste derin idrak kabiliyeti yanında, insanlar içinde hadise ve illetlerine en ziyade vukuf sahibi olanıdır. Tirmizî "ilel" konusunda ondan daha bilgili bir kimse görmediğini ifade eder.[8]Biz; Buharî, Darekutnî, Ebu Hatim, Tirmizî, İbnu’l-Cevzî, İbn Dakiku’l-Iyd, Zehebî ve İbn Teymiye’nin bu hadis hakkındaki sözlerinden sonra, hadisi "hasen" görenlere iştirak edemiyoruz. Hadisi, bir de metin yönünden inceleyelim. İbn Teymiye demiştir ki:Bunun yalan olduğu bizzat metninden anlaşılır ve senedine bakmaya ihtiyaç bırakmaz.Resulullah ilim şehri ise, bu şehrin ancak bir kapısı olur ki, Resulullah’tan tebliği sadece bir kişinin yapmış olmasını düşünmek caiz değildir. Aksine, hazır olmayanlar için kesin ilim ifade edecek tevatür derecesinde kişilerin ondan tebliğ yapmış olması vaciptir. Bir kişinin rivayeti ancak başka karinelerle beraber ilim ifade eder. Bu işaretler de ya mevcut değildir veya insanların çoğuna gizlidir. Böylece Kur'an’a ve mütevatir Sünnete dair bilgiler meydana gelmemiş olur. Hâlbuki, mütevatir nakil böyle olmayıp ilim, avama da havasa da onunla hasıl olur.Bu hadisi, övgü yaptığını sanan cahil veya zındık biri uydurmuştur.Ashaptan sadece bir kişinin tebliğ ettiğini söylemek, din ilmini iptal etmek için zındıkların başvurduğu bir yoldur. Sonra bu, tevatürle bilinenlere aykırıdır. Şüphesiz Resulullah’tan, bütün Müslüman şehirlere Ali (r.a.)’den başka yollarla ilim ulaşmıştır. Mekke ve Medine halkı için bu apaçıktır. Şam ve Basra halkı için de durum böyledir. Bunlar, Hz. Ali’den ancak çok az şey rivayet etmişlerdir. Hz. Ali’nin ilminin çoğu Küfe halkı arasındaydı. Bununla beraber Kur'an’ı ve Sünneti, Hz. Ali’nin hilafet zamanı bir yana, Hz. Osman’ın hilafetinden önce öğrenmişlerdi. Medine ehlinin en fakih ve en âlimleri dini, Hz. Ömer’in hilafetinde öğrenmişlerdi. Yemen’de bulunduğu süre içinde Muaz İbn Cebel’den öğrendikleri gibi, kendisinden öğrenenler dışında Hz. Ali’den daha önce kimse bir şey öğrenmemiştir. Muaz İbn Cebel’in Yemen halkı arasında ikameti ve onlara öğretmesi, Hz. Ali’nin onlar arasında ikameti ve öğretmesinden daha çoktur. Onun için Yemen halkı, Hz. Ali’den ve Şurayh’tan rivayet ettiklerinden çok daha fazlasını Muaz’dan rivayet etmişlerdir. Tâbiînin büyüklerinden başkaları da fıkhı Muaz’dan öğrenmişlerdir.Hz. Ali Kûfe’ye geldiğinde Şurayh, daha önceden orada kadı idi. Hz. Ali’nin hilafetinde kadı yine Şurayh ve Ubeyde es-Selmanî olmuştur ki, ikisi de fıkhı Muaz’dan öğrenmişlerdir. İslâm ilmi Hicaz, Şam, Yemen, Horasan, Mısır ve Mağrib gibi İslâm şehirlerinde Hz. Ali Kûfe’ye gelmeden önce yayılmış ve Kûfe’ye geldiğinde sahip olduğu bütün ilme başka sahabiler de sahip olmuştur. Hz. Ali bir ilmi sadece kendisi tebliğ etmişse, ondan başkaları bunun daha fazlasını tebliğ etmiştir.Velayetle Ebu Bekir, Ömer ve Osman için hasıl olan umumi tebliğ, Hz. Ali için hasıl olandan çok daha fazladır. Hususi tebliğde ise, İbn Abbas’ın fetvaları, Ebu Hureyre’nin de rivayetleri onunkinden daha çoktur. Hâlbuki, Hz. Ali ikisinden de daha âlimdir. Nitekim Ebu Bekir, Ömer ve Osman da o ikisinden daha âlimdir. Şüphe yok ki, raşit halifeler, insanların daha çok muhtaç oldukları ilmin umumi tebliğini, hususi ilmi tebliğ edenlerin tebliğinden daha çok gerçekleştirmişlerdir.[9]İbn Teymiye’nin zikrettiklerine katılmamak elde değildir. Nitekim, bu hadisi uyduranların niyetlerini şu münker rivayet göz önüne sermektedir:"Ben ilmin şehriyim; Ebu Bekir, Ömer ve Osman surlarıdır. Ali ise kapısıdır. İlim isteyen kapıya gelsin."[10]
      Mevdudî de şöyle demiştir:Bu hadisin kelimelerini doğru kabul edersek, o zaman bunun Hz. Peygamber’in pek çok buyruğu ve hayatı boyunca yaptığı hareket ve davranışları ile çatıştığını ve çeliştiğini görürüz. Hz. Peygamber birçok sahabisini kendi hayatında ordunun başına komutan tayin ederek önemli işler için göndermişti. İslâm memleketinin çeşitli bölgelerine memur olarak, görevli olarak göndermiş, zekât toplamakla görevlendirmiş, namaz kıldırma görevini vermişti. Eğitim ve öğretimle birlikte İslâmı anlatmak için etrafa bir çok sahabi göndermişti. Hiç kimsenin inkâr edemeyeceği tarihî birer gerçektir bunlar. Bütün bu hizmetler, din ilmi, İslâm bilgisi olmadan yerine getirilebilir mi? Bütün bu sahabiler Hz. Peygamber’in değil de Hz. Ali’nin mi talebesiydi, onun tarafından mı yetiştirilmiş kimselerdi? Eğer bunlar yanlış ise, o zaman doğru olan sadece şu olabilir: Bu sahabenin hepsi de ilim şehrinden veya hikmet yurdundan doğrudan doğruya ilim ve hikmet almıştır ve bunların hepsi de Hz. Ali (r.a.) gibi hikmet yurdunun ve ilim şehrinin kapılarıydılar. Sonra, Hz. Peygamber’in tertemiz hayatını bir kere okumuş olanlar bile bilirler ki, Hz. Peygamber peygamberlikle görevlendirildikten hayatının son saatine kadar sadece dini öğretmeye, yaymaya çalıştı. Kim olursa olsun din hakkında bir şey öğrenmek, bir şey sormak istediğinde, doğrudan doğruya Hz. Peygamber’den sorar, öğrenirdi. Hz. Peygamber kendisine Allah’tan gelen emir ve hükümleri sadece Hz. Ali’ye öğretmiş de bunu bütün dünyaya yaymakla, bu emir ve hükümleri ulaştırmakla yalnızca onu görevlendirdiği vaki olmuş mudur? Veya Hz. Peygamber’den biri bir şey öğrenmeye geldiğinde Hz. Peygamber "Git, Ali’den sor, öğren!" veya "Benim yanıma Ali aracılığı ile gel!" buyurduğu olmuş mudur? Eğer yirmi üç senelik peygamberlik süresi boyunca böyle bir şey olmamışsa, artık bu hadisin ne manası vardır? Bu sözün İslâm’da yeri artık ne olabilir?...[11]Şianın; sahabenin çoğunluğunu münafık, fasık ve dalalet içinde görmesi; Ali b. Ebu Talib, Mikdad, Ebu Zerr el-Gıfarî, Selman el-Farisi ve Huzeyfe el-Yeman gibi bir kısmı dışındaki sahabenin irtidat ederek kâfir olduklarını ve adil olan sahabenin sayısının da yediği geçmediğini ileri sürmesi[12], bu hadisi onların uydurduğu görüşünü ve ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Onca rivayetin, onca ilmin kaynağını sadece yedi kişinin ve özellikle Hz. Ali’nin teşkil etmesi, Hz. Ali’nin ancak ilmin kapısı olması hâlinde mümkün olabilirdi. Bu hadis vasıtasıyla, hem yanlarındaki rivayetler mümkün ve meşru oldu, hem de "adil" olmayanların âlim de olmadıkları ispat edildi.Bu hadisin Nur Risaleleri’nde zikredilmesinin sebebi; müellifinin gizli ilimlerin Hz. Ali’ye verildiğine inanması ve bundan kendisi ve risaleleri lehine çıkardığı sonuçların ilk ve en önemli basamağını teşkil etmesidir.[1] Sikke-i Tasdik-ı Gaybî, 163, Yirmi sekizinci Lem'a/İkinci Keramet-i Aleviye/Keramet-i Aleviyenin Neticesi; Zülfikar Mecmuası, 439, Zülfikar’ın Hatimesi/Hasan Feyzi’nin Mektubu.
      [2] Tirmizî, Menâkıb, 3969. Garîb: Metin veya isnâd yönünden tek kalmış, yahut benzeri, başka râvîler tarafından rivayet edilmemiş hadise denilmiştir. (...) Garîb hadisler, umumiyetle sahih olmamakla beraber, garabetin, sıhhati yok edici bir vasıf olduğu da ileri sürülemez. Zira sıhhat, râvîlerin sika kimseler olmaları hâlinde sübut bulur. (Koçyiğit, Hadis Istılahları, 114.) Münker: Zayıf olan bir râvînin, güvenilir râvîlere muhalif olarak rivayet ettiği ve bu rivayetiyle tek kaldığı hadistir. Bu tarif, Şeyhulislâm İbn Hacer’in verdiği tariftir. İbnu’s-Salâh ise, Ebu Bekr Ahmed ibn Hârûn el-Berdîcî’den şu tarifi nakleder: Münker, râvînin rivayetiyle tek kaldığı hadistir ki, metni yalnız onun rivayetiyle bilinir; aynı zamanda bu metin, ne onun rivayet ettiği yönden ve ne de bir başka yönden maruftur. (Koçyiğit, Hadis Istılahları, 287.)
      [3] Nûruddîn ‘Alî b. Muhammed Aliyyu’l-Kārî, el-Esrâru’l-Merfû‘a fi’l-Ahbâri’l-Mevzû‘a, el-Mektebu’l-İslâmî, 1986/1406, 138-139.
      [4] Şevkânî, el-Fevâidu’l-Mecmû‘a, 348-349.
      [5] İbn Teymiye, Külliyat, 4/332; Kandemir, Mevzu Hadisler, 151.
      [6] et-Tehânevî, İ’lâu’s-Sünen’in Mukaddimesi: Yeni Usul-i Hadis, çev. İbrahim Canan, TÖV, İzmir 1982, 69.
      [7] İbn Teymiye, Külliyat, 1/337.
      [8] İbn Teymiye, Külliyat, aynı yer.
      [9] İbn Teymiye, Külliyat, 4/333-334.
      [10] Suyûtî, el-Leâli’l-Masnû‘a fi’l-Ehâdîsi’l-Mevzû‘a, Dâru’l-Ma‘rife, Beyrut, 1/335. İbn Asâkir dedi ki: Bu hadis, isnad ve metin yönünden cidden münkerdir. (Suyûtî, Leâli’l-Masnu‘a, aynı yer.) Suyûtî, hadisin değişik lafızlarını ve senedlerini 8 sayfada incelemiştir. Bak. Suyûtî, age, 1/328-336.
      [11] Mevdudî, Meseleler ve Çözümleri, 3/137-138.
      [12] Bu iddiaları Ertürk, Metin Tenkidi’nde, 288-289 kaynaklarıyla göstermektedir. Şianın, "
      sahabe kavramı ve sahabenin adaleti" hakkındaki görüşleri için yine bak. Ertürk, age, 288-292.
      İbni Teymiye ve Tekhafızoğlu'nun hataları:
      1...Talebeden yalanlama:İbni Teymiye Hz. Ali lehine gözüken pek çok hadise açtığı savaşı bu örnekte de devam ettirmiştir..Hiç kuşkusuz Şia bu konuda ifrat tarafında ise ne yazık ki İbni Teymiye de tefrit tarafındadır..Bu tefrit onu bu konuda Hz. Ali'nin ilmi Hz. Muaz bin Cebel'den daha geri olduğunu ifadeye kadar sürüklemiştir..Ben böyle bir iddianın başka
      bir islam alimi tarafından kolay kolay dile getirileceğini ve getirdiğini sanmıyorum..İbni Teymiye Ashab-ı Kiram adlı kitapta şöyle demektedir:... "Hüküm vermeyi (kaza) en iyi bileniniz Ali'dir." ha­disi sahih kabul edilip delil olacaksa:"Helal ve haramı en iyi bileniniz Muaz'dır." hadisi, ha­dis alimlerinin ittifakıyla sahih olmaya daha yakındır. Bu­nun senedi ondan daha sahih ve delaleti daha açık olduğu­na göreAli'nin (r.a.) Muaz'dan daha alim olduğu konusun­da bunu delil kabul eden kimsenin cahil olduğu anlaşılır...(1) İbni Teymiye'nin bu haşin tavrına en güzel yalanlamanın talebesi İbni Kesir'den geldiğini daha
      evvel örnekleriyle göstermiştik..Bakalım insaflı talebe bu hadis için ne demiş ?:
      İbni Kesir:«Ali, beşeriyetin en hayırlısıdır. Kim ona itaat etmezse kafir olur. Kim onun emirliğine razı olursa şükretmiş olur» mealinde nakledilen hadise gelince, bu uydurmadır. Bunu uydurup ortaya atanı Allah kah­retsin. Tirmizî, Hz. Ali'den rivayet etti ki, Resulullah (s.a.v.), şöyle buyur­muştur: «Ben hikmetin eviyim, Ali ise kapısıdır.» Bu, garip bir hadistir.
      Süveyd b. Said, Hz. Ali'den rivayet etti ki, Resulullah (s.a.v.), şöyle buyurmuştur:
      «Ben ilmin şehriyim Ali ise kapısıdır, ilim elde etmek isteyen kimse, şehrin kapısına gelsin.»
      İbn Adiy, İbn Abbas'tan rivayet etti ki, Peygamber (s.a.v.), şöyle bu­yurmuştur:«Ben ilmin şehriyim Ali ise kapısıdır, ilim elde etmek isteyen kimse, şehrin kapısına gelsin.»İbn Adiy, İbn Abbas'tan rivayet etti ki, Peygamber (s.a.v.), şöyle bu­yurmuştur:«İlim öğrenmek isteyen kimse, Ali'nin pınarcığına gelsin.»İbn Adiy, Abdullah b. Amr'dan rivayet etti ki, hastalığı zamanında Resulullah (s.a.v.), şöyle buyurmuştur:
      «Bana kardeşimi çağırın.» Ona Ebu Bekir'i çağırdılar. Rasûlullah, ondan yüz çevirdi. Sonra: «Bana kardeşimi çağırın.» dedi. Ona Ömer'i çağırdılar. Ondan da yüz çevirdi. Sonra: «Bana kardeşimi çağırın.» dedi. Osman'ı çağırdılar, ondan yüz çevirdi. Sonra: «Bana kardeşimi çağırın.» dedi. Ona Ebu Talib oğlu Ali'yi çağırdılar. Gelen Ali'yi bir örtü ile Örtüp üzerine eğildi. Ali yanından çıktığı zaman kendisine: «Rasûlullah (s.a.v.) sana neler söyledi?» diye sorduklarında şu cevabı verdi:«Bana ilimden bazı bablar öğretti ki, o bablardan her biri kapıya açılır.» Bu, uy­durmadır. İbn Asakir, Abdullah'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir:
      «Peygamber (s.a.v.)'in yanında oturmaktaydım. Ona Ali'yi sordu­lar, şöyle buyurdu: «Hikmet, on kısma bölündü. Dokuz kısım Ali'ye, bir kısmı da bütün insanlara verildi.»
      Bu münker hatta uydurma bir hadistir. Bunu uydurup ortaya ko­yan ve böyle bir iftirada bulunan kimseyi Allah kahretsin. Ebu Ya'lâ, Ebu'l-Bahteri'den rivayet etti ki, Hz. Ali şöyle demiştir: «Ben, genç yaşta iken Resûlullah (s.a.v.), beni Yemen'e gönderdi. Kadılık hususunda bilgim yoktu. Elini göğsüme vurup şöyle dedi: «Al­lah, senin kalbine doğru yolu gösterecek ve lisanına sebat verecektir.» Onun elini göğsüme vurmasından ve benim için böyle dua yapmasın­dan sonra artık iki kişi arasında hüküm verirken hiç şüpheye düşme­dim»
      Rivayete göre Hz. Ömer, Hz. Ali hakkında şöyle demiş: «Ali, kadılığı en iyi bilenimizdir. Hüküm verme hususunda en bilgili olanımızdır. Übey de Kur'ân'ı en iyi okuyanımızdır.»
      Hz. Ömer:«Ebu Hasen'i yani Ali'si bulunmayan bir problemle karşı­laşmaktan Allah'a sığınırın.» dermiş. (2)
      Değerlendirme:Görüldüğü gibi ibn-i Kesir zayıf veya uydurma rivayetlere özellikle dikkati çekmekte ve sıhhati hususunda problem olmayanlar hususunda sukut etmektedir.."Ben ilim şehriyim/hikmet eviyim Ali de onun kapısıdır" şeklindeki rivayetlere fazla ilişmeden bu pasajın alt ve üstünde yer alan hadislere nasıl uydurma veya münker dediğine iyi dikkat etmek gerekir..Bu haliyle İbn-i Kesir iyi bir talebenin, hocasının karizmasından ziyade ilmin namusuna ehemmiyet vermesi gerektiğini de bize ders verir niteliktedir..Bize ilmin namusunu hatırlatan Tekhafızoğlu'nun bakması gereken kişi İbn Teymiye değil İbni Kesir olmalıydı..
      2...İbn Hacer:Âhâd haberlere gelince; bunların içinde sahih olan hadisler de, za­yıf olanlar da yer almaktadır. Hatta bir, iki ve üç yolla rivayet edilenler olduğu gibi, on tarikle rivayet olunan uydurma hadisler bile vardır. Bu tür hadislerden biri de: "Ben ilim-şehriyim, Ali ise kapısıdır" hadisi olup birçok yolla rivayet olunmuştur. Bunlar içinde Hâkim'e göre hasen tarikli olanlar da vardır. Nitekim onun, "sahih" dediği bir hadise, güvenilir âlimler, karşı çıkarak uydurma olduğunu söylemişlerdir. Bu âlimler için­de Buhârî, Dârekutnî, İbn Hibban, İbnü'l-Cevzî, Zehebî ve diğerleri bulunmaktadır. Hadis gerçekte uydurmadır, ancak râvilerden biri bu riva­yette değişiklikler yaparak rivayetin, hakkında hasen hükmü verilecek bir tarikle gelmesini sağlamıştır. Aslında bunun sebebi, râvilerin yalan­cılığı, seneddeki râvilerin yerlerini değiştirmeleri, ya da hadisi güzelleş­tirme amacıyla tedliste bulunarak asli râvisinden çalıp başkalarına nispet etmeleridir. Nitekim İbn Hibban, "Hadisi bu metinle rivayet edenlerin tümü, her ne kadar senedde değişiklik yapmışlarsa da, onu Ebü's-Salt'tan çalmışlardır" demektedir [420]. Dârekutnî, Ebü's-Salt'tan hadis çalanla­rın sayısının on kişiye kadar ulaştığını tespit etmiştir. Tuhaf olan ise İb­nü'l-Cevzî'nin bu hadisin sahabedenüç râvi tarafından rivayet edilen on yedi tarikininbulunduğunu zikrettikten sonra, mevzu olduğuna hükmetmiş olmasıdır [421]. Bu âlimler söz konusu rivayetin mevzu olduğunu söy­ledikleri halde, İbn Hacer tariklerinin hepsi bir araya getirildiğindehasen seviyesine ulaştığını
      söylemiştir. [422]. Benim fikrim İbn Hacer'in ki ile aynıdır..
      3...'Senedine bakmaya bile gerek yok' diyen İbni Teymiye, acaba metine iyi bakabilmiş mi?
      el-Cevap: Bakamamış. Çünkü Tirmizi'nin rivayet etmediği metni Tirmizi'ye nispet etme hatasını/gafletini sergilemiştir..İbni Teymiye'nin Tirmizi'ye nispet ettiği şekil: "Ben ilim şekliyim, Ali de kapısıdır" bu vechiyle hadis Tirmizi'de değil Hakim de geçer..Tirmizi'deki şekli: "Ene Darul-Hikmeti ve Aliyyun Babuha"dır:3723- Ali (r.a.)’den rivayete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Ben hikmet eviyim. Ali de bu evin kapısıdır.”(Tirmizî rivayet etmiştir)Tirmizî: Bu hadis garib münkerdir. Bazıları bu hadisi Şüreyk’den rivayet ederek Sunabihî’yi senedde zikretmemektedir. Bazıları bu hadisi Şerik’den başka güvenilir bir kişiden rivayet edildiğini bilmiyoruz. Bu konuda İbn Abbâs’tan da hadis rivayet edilmiştir...Bu lafızlar aynı zamanda Bezzar'da da geçmektedir..Öte yandan Şeyhülislam'ın rivayet ettiği lafızlar "Ene medinetül ilmi ve aliyyün babüha": 'Ben ilim şehriyim, Ali de o şehrin kapısıdır' şeklindedir ve bu lafızlarla hadis İbni Teymiye'nin (Allah ona rahmet etsin) iddia ettiği gibi Tirmizi'de değil Deylemi ve Taberani'de geçmektedir. (4) Öyle görünüyor ki senedine bakmaya bile gerek yok denilen hadis için İbni Teymiye metinde de gafil davranmış ve sonuç itibariyle hadise "ezbere" mevzu demiştir..
      [420] İbn Hibban, el-Mecrûhin, II, 152.
      [421] Îbnü'l-Cevzî, el-Mevzâât, I, 348-355.[422] Ali el-Kârî, el-Esrârü'l-merfua, s. 118. (3)
      4...İmam Gazali:Ledünnî ilim, Hz. Hızır'da (a.s) olduğu gibi nübüvvet ve velayet ehline mahsustur. Allah Teâlâ bunu haber vererek,"Ona tarafımızdan bir ilim öğrettik"(Kehf18/65.) buyurmaktadır Hz. Ali b. Ebu (r.a) şöyle demiştir:
      "Dilim ağzıma konulunca kalbimde bin tane ilim kapısı açıldı. Her bir kapının da bin tane kapısı vardı."Yine Hz. Ali, bir başka sözünde şöyle der:"Benim için bir minder konsa ve ben onun üzerine otursam Tevrat ehline Tevrat'larıyla, İncil ehline İncilleriyle, Kur'an ehline Kur'an'larıyla hükmederdim."İşte bu öyle bir mertebedir ki ona insani öğrenimle nail olmakmümkün değildir.Yalnızca kendisine ledün ilmi verilenler buna erişebilir.
      Yine Hz. Ali (r.a),"Hz. Musa zamanından beri Tevrat'ın şerhinin kırk yük olduğu anlatılagelir. Eğer Allah Teâlâ bana izin verseydi,sadece Fâtiha'nın elifinin şerhi kırk yük olurdu" demiştir.İlimlere bu derece vukufiyetancak ilahî, semavî ve ledünnî bir yolla olabilir.Allah Teâlâ bir kula hayır dilerse kendisi ile onun arasındaki perdeyi kaldırır. Bu şekilde birtakım kevnî sırlar o kula aralanır ve bunların manaları o kişinin zihnine nakşedilir. O da bu hakikatleri, Allah'ın dilediği kullara açıklar.Hikmetin hakikatine ledün ilmiyle ulaşılır. Bu mertebeye ermeyen insan hikmet sahibi olamaz. Çünkü hikmet Allah vergisi olup hakkında şöyle buyrulmuştur:"Allah hikmeti dilediğine verir.Hikmet verilen kimseye çokça hayır verilmiştir. Bunu ancak akıl sahipleri düşünüp ibret alırlar." 35 Bakara 2/269.
      Ledün ilmine nail olanlar birçok ilmi tahsil etmekten, insani öğrenimin zahmetlerinden kurtulurlar. Az öğrenip çok bilirler, az yorulup çok istirahat ederler.(5)
      Görüldüğü gibi:İmam Gazali, Hz. Ali'nin bu uçsuz bucaksız ilmini ve derin hikmetini beşeri kabiliyetlerle kazanılacak bir ilim ve hikmet değil; Allah'ın bahşettiği Ledün ilmi başlığında tasnif etmiştir..Yaradan bu ilmi lütfetmişse ve lütfedilen de İmam-ı Ali ise gerisine sükut düşer..
      6...'Ali olmasaydı Ömer helak olurdu' rivayeti:
      a-Adamın biri (kim olduğunu bilmiyoruz, kaydı yok) Hz. Ömer’e geliyor ve ona:
      - “Ya Ömer! Ben fitneyi sever, haktan nefret eder, görmediğime de şehadet ederim. Benim halim ne olacak?” diyor. Hz. Ömer bu söze ve adamın itirafına kızıyor onu hemen tevkif ediyor. Hadiseyi ilim şehrinin kapısı Marifet Sultanı Hz. Ali (r.a.) duyuyor, ve gelip Hz. Ömer’e diyor ki:
      - “Adamı bırak! Çünkü onu zulmen hapsetmişsin” Hz. Ömer de:
      - “Neden yâ Ali?” deyince, Hz. Ali o sözü şöyle şerh ve izah ediyor:
      - “Adam: Ben fitneyi severim, diyor. Doğrudur, çünkü Hz. Allah Kur’an-ı Kerim’de, “وَاعْلَمُوا أَنَّمَا أَمْوَالُكُمْ وَأَوْلَادُكُمْ فِتْنَةٌ “Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız (sizin için) birer imtihan sebebidir (sizi günaha sokmaya sebeptir)” [Enfal suresi, 28] buyruyor. Demek ki adam, ‘Ben fitneyi severim’ demekle mal ve evladı severim demek istemiş... Adam: Ben haktan nefret ederim, demiş. Doğrudur, çünkü Hz. Allah, “وَجَاءَتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّ “Bir de ölüm sarhoşluğu (can çekişme hali) hak ve gerçek olarak gelmiştir” [Kaf suresi 19] buyruyor. Demek ki adam ben ölümden nefret ederim, demek istemiştir... Ki, bu da doğrudur. Ve yine adam, “Görmediğime inanınırım” demiş ki, o da doğrudur. Çünkü adam, ne Allah’ı ne de ahireti görmüş, ama iman etmiştir… Bunun üzerine Hz. Ömer, yukarıda başlıkta kullandığımız tarihî sözü söylemiş, demiştirki: “Levlâ Aliyyün leheleke Omeru” Yani “Eğer Ali olmasa (ve bana doğru yolu göstermese idi), elbette Ömer helak olurdu” buyruyor. …Ve adamı derhal hapisten çıkartıp, kendisinden helallik almıştır.[Şuabü'l-İman, yetmiş ikinciders, (basılı değil) s. 619-620) (6)
      b-Bu söz için verilen sünni kaynaklar şöyledir (şii siteden sırf araştırmak isteyenlere yardımcı olması maksadıyla alıntılıyorum)Ömer Şöyle Dedi: “Levla Ali’yyun le-heleke Ömer.” Eğer Ali olmasaydı, Ömer helak olurdu...Sünni Kaynaklar:
      1- Mutaassıp Kadı Fadlullah bin Ruzbehan “İbtal’ul- Batıl”da,
      2- İbn-i Hacer Askalani (Ö: 852) “Tehzib’ut- Tehzib”in 337. sayfasında, ...
      3- Yine İbn-i Hacer “İsabe”nin c. 2, s. 509’unda,
      4- İbn-i Kuteybe ed-Diyneveri (Ö: 276) “Tevil-u Muhtelif’il- Hadis” kitabının 200 ilâ 202. sayfalarında,
      5- İbn-i Hacer-i Mekki (Ö: 973) “Savaik’ul- Muhrika”nın 78. sayfasında,
      6- Hacı Ahmed Efendi “Hidayet’ul- Murtab”ın 146’dan 152’ye kadar olan sayfalarında.
      7- İbn-i Esir-i Cezri (Ö: 630) “Usd’ul- Ğabe”nin c. 4, s. 22’inde,
      8- Celalettin Süyuti “Tarih’ul- Hulefa”nın 66. sayfasında,
      9- İbn-i Abdulbirr el-Kurtubi (Ö: 463) “İstiab”ın c. 2, s. 274’ünde,
      10- Seyyid Mümin Şeblenci “Nur’ul- Ebsar”ın 73. sayfasında,
      11- Şehabuddin Ahmed bin Abdulkadir el-Uceylî “Zahiret’ul- Meal” da,
      12 - Muhammed bin Ali es-Sabban “İs’af’ur- Rağibin”in 152. sayfasında,
      13- Nuruddin bin Sabbağ el-Maliki (Ö: 855) “Fusul’ul- Mühimme”de,
      14- Nuruddin Ali bin Abdullah es-Semhudi (Ö: 911) “Cevahir’ul- Akdeyn”de,
      15- İbn-i Ebi’l- Hadid el-Mutezili “Nehc’ul- Belağa Şerhi”nın c. 1, s. 6’ında,
      16-Allame Kuşçî “Şerh-i Tecrid”in 407. sayfasında,
      17-Hatip Harezmi “Menakıb”ın 48 ilâ 60. sayfalarında,
      18- Muhammed bin Talha eş-Şafii “Metalib’us- Süul”un 6. fasıl 29. sayfasında,
      19- İmam Ahmed bin Hanbel “Fezail” ve “Müsned”de,
      20- Sibt bin Cevzi “Tezkire”nin s. 85 ilâ 87’sinde,
      21- İmam Salebi “Keşf’ul- Beyan” tefsirinde,
      22- Allame İbn-i Kayyim el-Cevzi “Turuk’ul- Hükmiyye”nin s. 41 ilâ 53’ünde (bir çok olayları nakletmesi dahilinde),
      23- Muhammed bin Yusuf-u Genci eş-Şafii “Kifayet’ut- Talib”in 57. babında,
      24- İbn-i Mace el-Kazvini “Sünen”inde,
      25- İbn-i Meğazili eş-Şafii “Menakıb”da,
      26- İbrahim bin Muhammed el-Himvini “Feraid”de,
      27- Muhammed bin Ali bin Hasan’il- Hakim et-Tirmizi “Feth’ul- Mubin” şerhinde,
      28- Deylemi “Firdevs”ta,
      29- Şeyh Süleyman Belhi el-Hanefî “Yenabi’ul- Mevedde”nin 14. babında,
      30- Hafız Ebu Naim el-İsfehani “Hilyet’ul- Evliya” ve “Ma nezel’el-Kur’an-u Fi Ali’yyin”de ve sizin diğer bir çok büyük alimleriniz, çeşitli lafız ve ibarelerle halife Ömer’in şöyle dediğini nakletmişlerdir: “Levla Ali’yyun le-heleke Ömer.” (Eğer Ali olmasaydı, Ömer helak olurdu.)
      c-Bu cümle Hz. Ömer'in halifeliği döneminde bir kaç defa tekrarlanmış olması da muhtemeldir:“Hz. Ömer (ra), nübüvveti en iyi anlayan ilk iki kişiden biridir. Adaletin temsilcisi olan bu devâsâ kâmet, sünnete olan bağlılığından dolayı Hacerü’l-Esved’i öpmüş ve sonra da “Ey taş biliyorum ki, sen bir taşsın, ne fayda ne de zarar verebilirsin. Eğer Allah Resûlü’nün seni öptüğünü görmeseydim seni asla öpmezdim.” demiştir. Zayıf sayılan bazı hadis rivayetlerinde, o esnâda Hz. Ömer’in arkasında bulunan ve onun bu sözünü işiten Hz. Ali ona: “Ya Ömer! Onda saklı bulunan sırları bilseydin şimdi böyle seslenmezdin!” mukabelesinde bulunur. Hatta bazıları bu hâdiseye bir ekleme daha yaparak, Hz. Ali’nin bu sözü üzerine Hz. Ömer’in “Ali olmasa idi, Ömer helak olurdu.” dediğini rivayet ederler. (7)
      7...İbni Teymiye'nin Hz. Ali'nin ilminde tenzilata gitmeye çalışması:
      İbni Teymiye: "Kadı olarak en üstününüz Ali'dir." sözünü altı hadis kitabı sahiplerinden, meşhur müsned sahiplerinden hiçbiri, ne Ahmed îbn Hanbel, ne başkası, sahih veya zayıf bir senedle rivayet eden, olmamıştır. Sadece Ömer (r.a.) şöyle demiştir;"En iyi okuyanımız Übeyy, en iyi kadımız Ali'dir,"Bunu da Ebu Bekir'in vefatından sonra söylemiştir. Tirmizi ve başkasında Rasulullah'ın şöyle buyurduğu kaydedilir:"Ümmetimden haramı ve helali en iyi Muaz İbn Ce­bel, feraizi de en iyi Zeyd İbn Sabit bilir." Hadiste Ali'nin adı geçmemektedir. Ali (r.a.) adının geçtiği hadiste ise, zayıf olmakla birlikte helal ve haramı en iyi Muaz İbn Cebel'in, feraizi de en iyi Zeyd İbn Sabit'in bil­diği kaydedilmektedir. Bu hadis sahih kabul edilse bile he­lali ve haramı en iyi bilenin ilminin kaza (yargı)'yı en iyi bi­lenden daha alim olduğunu ifade etmektedir. Çünkü yargı, anlaşmazlıkları dış görünüşleriyle çözümlemedir. Halbuki meselelerin içyüzü zahirine aykırı olabilir. Nitekim Resulullah şöyle buyurmuştur:"Bana muhakeme oluyorsunuz, olabilir ki biriniz de­lilini diğerinden daha iyi ortaya koyabilir. Ben ancak duyduğuma göre hükmederim. Kimin lehine kardeşi­nin hakkından bir şeye hükmedersem, onu almasın. (Çünkü bu durumda) ona ancak ateşten bir parça vermiş oluyorum.Resulullah, yargısının haramı helal etmeyeceğini, müslümanın başkasının hakkından, lehine hükmedilen bir şeyi almasının haram olduğunu belirtmiştir. Helal ve haramı bilmek zahiri ve batını kapsar. Onun helal ve haramını bi­len, dini en iyi bilen olur.Kaza (yargı) iki türlüdür:Birincisi: Hasım olan iki tarafın bir şeyi kabul etmeme­leri durumunda hüküm vermektir. Bir taraf bir şeyi iddia ederken diğer tarafın onu yalanlaması gibi. Bu durumda delil ve ona benzer şeylere bakılarak hüküm verilir.İkincisi: Arada inkar edilen bir şey hakkında değil, tas­dik edilen, ama her iki tarafa ne düşeceği bilinmeyen bir şey hakkında hüküm vermektir. Bir miras taksiminde iki tarafın ihtilaf etmesi, ya da eşlerden her birinin diğeri üzerindeki hakkı veya iki ortaktan her birine düşecek miktar konusun­da ihtilaf etmeleri gibi.Bu kısım helal ve haram konularındandır. İkisine de söylediği şeylere razı olacakları bir fetva verirse, bu on­lara yeterli olup ve aralarında hüküm verecek başkasına ihtiyaçları kalmaz. Sadece karşılıklı olarak bir şeyi kabul et­memeleri durumunda hüküm verecek birine muhtaç olurlar. Bu da genellikle haksızlık durumunda veya unutma halinde olur. Helal ve haram bilgisine ise salih ve facir herkes muhtaçtır. Ama yargıya taalluk eden şeylere ancak salih ki­şilerden bir azınlık muhtaç olur.Bunun için Ebu Bekir (r.a.). Ömer'e (r.a.) insanlar ara­sında hüküm vermesini emredince. Ömer (r.a.) bir yıl bek­lemiş, karşısına herhangi bir konuda muhakeme olacak iki kişi çıkmamıştır. Rasulullah'ın verdiği bu türden hükümler sayılacak olursa, ancak on kadar olduğu görülür. Bu nere­de, helal ve haram hakkında buyurdukları nerede?! Çünkü helal ve haram İslam dininin temel taşlarından biri olup avam ve havas herkesin bilmeye muhtaç olduğu bir husus­tur."Hüküm vermeyi (kaza) en iyi bileniniz Ali'dir." ha­disi sahih kabul edilip delil olacaksa:"Helal ve haramı en iyi bileniniz Muaz'dır." hadisi, ha­dis alimlerinin ittifakıyla sahih olmaya daha yakındır. Bu­nun senedi ondan daha sahih ve delaleti daha açık olduğu­na göre Ali'nin (r.a.) Muaz'dan daha alim olduğu konusun­da bunu delil kabul eden kimsenin cahil olduğu anlaşılır. Bu böyleyken, Muaz'dan daha üstün olan Ebu Bekir (r.a.) ve Ömer'den daha alim olduğuna dair nasıl hüccet kabul edi­lebilir?! Kaldı ki Muaz'ın ve Zeyd'in anıldığı hadisi bazı­ları "zayıf sayarken, bazıları "hasen" kabul etmektedir. Ali'nin (r.a.) anıldığı hadis İse "zayıftır." (
      Tenkit:İbni Teymiye,temelde burada "Hüküm vermeyi (kaza) en iyi bileniniz Ali'dir." hadisi üzerinden kadılığa her zaman ihtiyaç duyulmadığı, dolayısıyla bu hadisin Hz. Ali'nin ilminin büyüklüğüne işaret etmeyeceği mantığı üzerinden gitmiştir..Oysa bu hadis sahih kabul edilmesi durumunda Hz. Ali'nin ashap içindeki mümtaz konumu da ikrar edilmiş olur..Çünkü "hüküm vermeyi en iyi bilme" külli sıfatının içinde helal ve haramı en iyi bilme, islam fıkhını en iyi bilme gibi cüzler de dahildir..İbni Teymiye bu kadar basit bir akıl yürütmeyi yapamaması gerçekten kendi adına ilginç bir sürçme ve de acınası bir talihsizliktir..Hz. Ali şöyle anlatır: Resulullah (s.a.s.) beni Yemen’e kadı olarak göndermek istedi. Ben:“- Ya Rasûlullah! Beni bir kavme kadı olarak gönderiyorsun, onlar problemlerini bana getirecekler. Oysa benim kadâ/ yargı hususunda bilgim yok” dedim. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s.): “-Allah senin kalbine doğruyu gösterecek ve dilini hakkı söyletmede sabit kılacak.İki hasım gelip de önüne oturunca hemen birinin anlattıklarına bakarak hükmünü verme, diğerini de dinle, sonra hükmünü ver. Bu, doğru hüküm vermen için daha uygundur” buyurdu. Artık ben de böyle hüküm vermeye devam ettim, hüküm verme hususunda hiç şüpheye düşmedim.” (İbn Sa’d, Tabakât, II, 237) Bu sebeple Hz. Ali hukuki meseleleri halletme hususunda insanların en iyi hüküm vereni olmuştur. Hatta hukuki zor konular için insanların dilinde Hz. Ali kastedilerek: “Ebu Hasen’in bile çözemeyeceği bir dava” sözü darb-ı mesel olmuştur. Peygamber Efendimiz Hz. Ali’nin bu yönüne temas ederek: “Ümmetimin en iyi hüküm vereni Ali b. Ebu Talip’dir.” (İbn Abdi’l-Berr, el-İstîâb) buyurmuştur. Hz. Ömer de: “Ali en iyi hüküm verenimiz, Übey b. Ka’b da en iyi Kur’an okuyanımızdır” (İbn Sa’d, Tabakât, II, 340) demiştir.Ahmed b. Hanbel de: “Rasûlullah (s.a.s.)’ın ashabından Hz. Ali’ye verilen ilim kadar kimseye ilim verilmemiştir.”(İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-târîh, II, 406) demiştir.(Hz. Muaviye'nin Mehdi gibi bir yönetim sergilediği (gerçekten de o siyasi bir dahi idi ama bu sıfatını Hz. Ali ile kıyaslama sadedinde zikretmek çok makul durmuyor) şeklindeki zayıf rivayetlere müşteri olanİbni Teymiye'ye biz de aşağıdaki gibi zayıf rivayetlerle mukabele edebiliriz: Abdullah b. Abbas (r.a.)’a Hz. Ali’nin ilmi sorulunca: “Ben onun ilim denizinden ancak bir damlayım” diye cevap vermiştir. (Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, I, 295) veya takipçisi olduğu İbni Hanbel bir üstteki rivayetiyle mukabele ederiz..
      8...Ashab içinde Hz.Ali'ye münhasır olan ilim veya gizli bilgi var mıdır?
      Vardır ve olması da çok normaldir: 3726- Cabir (r.a.)’den rivayete göre, şöyle demiştir: Taif vakasında Resulullah (s.a.v.), Ali’yi çağırdı. Onunla baş başa konuştu. Bunun üzerine Müslümanlar Resulullah (s.a.v.)’in amcasının oğluyla baş başa konuşması uzadı dediler. Rasûlullah (s.a.v.) de şöyle buyurdu: “Gizli konuşmayıben istemedim. Allah emir buyurdu.”(Tirmizî rivayet etmiştir.)Tirmizî: Bu hadis hasen garib olup sadece Eclah’ın rivayetiyle bilmekteyiz.İbn Fudayl’dan başkası da aynı şekilde bu hadisi Eclah’tan rivayet etmişlerdir. Hadiste geçen “Velakinnallahe intecahü” sözünün manası: Allah benim onunla gizlicekonuşmamı emretti, demektir. Bu konu hakkında karşı delil olarak getirilen Buhari (9) hadisinin, bu söylentinin daha Hz. Ali zamanında bile neden çıktığının hiç irdelenmeden ortaya sürülmesini, bu bir kaç satırlık bilginin saklanmasını gerektirecek saikin ne olduğunun sorgulanmadığı gibi hususları hem manidar hem de izaha muhtaç buluyorum...İlgili sayfalarda şunlar yazılıydı: “Müminlerin kanları eşittir. En aşağı görülen biri bile düşmana eman verebilir, kafire karşılık Mümin öldürülmez. Anlaşma yapılan gayri müslim kimse de ahdine vefa gösterdiği sürece öldürülmez.” (Nesaî, Kasame, 12; -ayrıca bk. İbn Mâce, Diyet 21)Bir kere okumayla kolayca hıfzedilebilecekbu 3 satırlık bilgiyi unuturum endişesiyle mi yazılı halde saklıyordu Hz. Ali ? Hem neden kılıcın kınında ve neden rivayetlerde geçen metinler hep farklı ? Üstüne üstlük, Hz Ali'nin hafızasının iyi olduğunu da biliyoruz..Şunun altını çok net çizelim ki bu gibi konularda Şia'nın iddiaları temelde uydurmadır..Ancak, tespitlerime göre; Şianın yalanlarını dizayn ederken izlediği yol genelde vakanın sahih ve doğru olan aslını alması ve o asıl üzerine yalan elbisesini giydirmesi veya o asıl üzerinde mezheplerini doğrulayacak kesip biçmeler yapmasıdır. Doğru ve yanlışın harmanlanması esasına dayalı bu yöntem hem yalanın sızmasını kolaylaştırıyor hem de yalanın ilk hali olan doğru versiyonun yalanlanmasını kolaylaştırıyor..Elimizdeki bilginin ne kadarı doğru ve ne kadarı yalan ve ne kadarı da 'halka anlayamadıklarını/anlayamayacaklarını anlatmayın' düsturuna takılan kısım ? İşte bunu ancak Allah bilir..Ledünni ilmin alanına giren bu konu hakkında söylenecek ve maddelenecek daha pek çok şey olmasına rağmen daha fazla uzamaması için, -Ehl-i Sünnetin genel görüşünün Şeyhayn'ın ilim olarak önde olduğunu da hatırlatarak-burada bitiriyorum..
      (1)http://www.ikraislam.biz/
      (2) İbn Kesîr, El Bidaye Ve'n-Nihaye, Çağrı Yayınları: 7/546-555.
      http://www.kuranfurkan.com/islamtarihi/islamtarihiibnikesir/007cilt/070.htm
      (3) Misfir B. Gurmullah Ed-Dümeyni, Hadiste Metin Tenkidi Metodları.
      (4)http://www.mehmedeminguvener.com/icerikdetay.asp?id=20&akid =3
      (5) İmam Gazali, Ledün Risalesi
      http://www.necatiaksu.net/dosya/risaletul-leduniyye.htm
      http://www.wattpad.com/
      (6)http://www.mollacami.net/soru-ve-cevaplar-296.html
      (7)http://www.herkul.org/yazarlar/Takdis-Kudsiyet-ve-Mukaddes/
      (http://www.diyanet.gov.tr/tr/icerik/ilim-sehrinin-kapisi-hz-ali-r-a/6072
      (9)http://www.sorularlaislamiyet.com/

      Yorum


        #4
        Ynt: Ehl-i Sünnete göre Şeyhayn ilimde Ashabın en üstünüdür

        ...

        Yorum


          #5
          Ynt: Ehl-i Sünnete göre Şeyhayn ilimde Ashabın en üstünüdür

          "Göklerin yollarını benden sorun..."
          ...İbn Teymiyye, farklı bir yerde de, Hz. Ali hakkındaki, “Be­ni kaybetmeden, bana semanın kapılarından sorun..” rivayeti hakkında da şunları söyler:“Bu, Hz. Ali’ye nispeti caiz olmayan açık bir yalandır.Çün­kü Hz. Ali, Allah’ı ve dinini, Tevrat ve Incil’le hükmetme ko­nusunu da iyi bilir. Yahudi ve Hristiyanlar, Müslümanlara ha­kemlik için başvurduklarında, ancak Kur’an’la yargıda bulu­nabilirler.” [ibn Teymiyye Minhacu's-Sunne, V.508-509] (Salih Özer , Sünnet ve Hadisi yeniden düşünmek; İbni Teymiyye Örneği,Syf 223 )

          İbn Teymiye'ye soruldu:...Ayrıca Hz. Ali:"Göklerin yollarını benden sorun, çünkü ben göklerin yollarını, yerin yollarından daha iyi bilirim" demiş midir?
          İbn Teymiye'nin cevabı:..."Göklerin yollarını benden sorun..." sözüne gelince,bu sözü söylemiştir.Ancak o, bu sözüyle fiziki anlamda bir rehberlik kastetmiş, Allah'a yaklaştıran salih amelleri kastetmiştir. Allahü a'lem. (1)
          İbni Teymiye'nin tenkiti:
          1.Görüldüğü gibi İbni Teymiye, Ashab-ı Kiram, Ashabın üstünlük dereceleri adlı derleme eserde bu sözü Hz. Ali söylemiştir derken Minhacu's-Sunne'de bu dediğini unutupBu, Hz. Ali’ye nispeti caiz olmayan açık bir yalandır demektedir..Bu yalansa eğer (?)Ashab-ı Kiram..kitabında (Mecmuul feteva) bu yalanı kendisi de Hz. Ali'ye nispet etmektedir..Ne ironi !
          2.İbni Teymiye, bilse bilse kendi mahallesinin yolunu bilebilir..Göklerin yolunu bilmek onu aşar..O, bu yolun yabancısıdır..İnsan yabancısı olduğuna ve bilmediğine düşmandır. Göklerin yolunu bu uçsuz bucaksız mekanın kahramanı İmam-ı Rabbani'den öğreniyoruz:
          İmam Rabbani , Göklerin yolu ve Hz. Ali (r.a.)
          7. mektub:...Bir defasında, ruhumu manevi yükselişle arşın üstündeki makamda buldum. Bu makam Hâce Bahâeddin Naksibend hazretlerine (k.s) aitti, Bunun arkasından dört unsurdan oluşanbedenimi de bir müddet sonra orada buldum. İşte o vakit, bu âleminta­mamıyla unsurlardan ve feleklerden oluşarak aşağı doğru indiği­ni ismi ve resmi adına hiçbir şeyinin kalmadığını hayal ettim. Bu makamın sadece büyük velilere mahsus olması ve bütün alemi mahal ve makam itibariyle kendime ortak bulmam beni hayrete düşürdü...Daha sonra bu makamda önüne merdiven konulmuş yüksek bir köşk belirdi. Köşke çıktım. Bu makam da yavaş yavaş inerek alem gibi kayboldu gitti. Böylece kendimi gittikçe yükselmekte buldum. Bu arada abdest için iki rekât şükür namazı kılmak nasip oldu. Ardından çok yüce bir makam belirdi. Orada dört büyük Nakşibendi şeyhini gördüm. Burada "Taifenin Efendisi" gibi diğer şeyhler de vardı. Bazı şeyhler de köşkün sütunlarına sarılmış vaziyette bu makamın üstünde oturuyorlardı. Bazıları da bu makamın altında, derecelerine göre farklı yerlerdeydiler. O sırada kendimi bu makamın gerçek­ten çok uzağında buldum. Hatta içimde bu makama karşı bir ilgi dahi yoktu.Yaşadığım bu durumdan dolayı çok ıstırap duydum; üzüntü ve kederimin şiddetinden neredeyse çıldıracak ve ruhum bedenimden çıkacak haldeydim. Bu hal üzere bir müddet geçtikten sonra nihayet yüksek teveccühleriniz [hocası Muhammed Bakibillah'ın] sayesinde kendimin de bu makama uygun halde bulunduğunu gördüm. İlk önce başım bu makamla aynı hizadaydı, yavaş yavaş yükselip bu makamın üstü­ne oturdum. Sonra teveccühün ardından, bu makamın tam tekmil (kemale erdirme) makamı olduğu, buraya ancak seyrü sülük ta­mamlandıktan sonra ulaşılabileceği ve seyrü sülûkünü tamamla­mamış hiçbir cezbe sahibinin bu makamdan bir nasibi olmadığı içime doğdu. O sırada bu makama ulaşmamın, yanınızda bulunduğum dönemde görmüş olduğum şu zuhuratın bir sonucu olduğu hissi­ne kapıldım. Bu zuhuratta;Hz. Ali Efendimiz (k.v.) bana gelip, "Sana göklerin ilmini öğreteceğim..." demişti.Bunun üzerine iyice düşündüğümde, bu makamın râşid halifeler arasından sadece Hz. Ali Efendimiz'e (k.v.) ait olduğunu anladım. Allah Sübhânehû ve Teâlâ gerçeği en iyi bilendir.(2)(1)http://www.ikraislam.biz/html/tevhid...#_Toc130233180
          Ayrıca bkz: İbni Teymiye, Ashab-ı Kiram Ashabın Üstünlük dereceleri , Takva yayınları syf 141
          (2) İmam Rabbani , Mektubat-ı Rabbani ,Semerkand yayınları, 7. Mektub

          Yorum


            #6
            Ynt: Ehl-i Sünnete göre Şeyhayn ilimde Ashabın en üstünüdür

            Hadislerde Hz. Ömer ve Ebu Bekir'in Ashabın geri kalanından üstünlük sebepleri sıralanmıştır..Hz. Ömer için Muvafakat-ı Ömer ayrı ve geniş bir dosyadır..Hz. Ömer'in söylediği şeylerin çıktığına dair İbni Abbas'ın şehadet etmesi de ayrıdır..Yine Hz. Ömer'in muhteşem etkili Hutbeleri de ayrı bir meseledir..
            Görünen o ki Hz. Ali Efendimiz Hz. Peygamber'den hususi bir ilim almıştır..Bu ilmin mahiyetini bilmesek te varlığını -ilginç bir şekilde- böyle bir şayianın geçersiz olduğunu söyleyen Buhari hadislerinden öğreniyoruz..İşte o hadis ve değerlendirmesi de (ehl-i sünnette fazla girilmemiş bir konu) ayrı bir dosyadır..
            Hz. Ali'nin ledünni ilimde Ashabın en ilerisi olduğunu söylemek yanlış olmasa gerek..Ledünni ilimde Örneğini verdiğimiz İmam Rabbaninin müşahadeleri ve İmam Rabbani'nin bu kadar ilme rağmen neden hadis ve fıkıh konusunda ehl-i sünnetin büyük alimlerine tabi olduğunu irdelemek te yine apayrı bir meseledir..Mümkün olursa bu konuyu da inceleyeceğim..İnceleyeceğim ki Hz. Ali'nin muhteşem Vehbi ilmine rağmen neden 2 halifeden ilim noktasında geri olduğu meselesi ehli sünnet kıstaslarıyla açıklığa kavuşsun.. Velayete ait konularda Hz. Ali'nin önde olduğunu söylemek bir hakikati teslim etmektir..Nübüvvete ve nübüvvetin mirasını sırtlayan hilafete ait bilgi ve başarıda ve bunun gereksinimi olan ilimde, feraset, dirayet gibi unsurlarda 4 halifenin hepsi en üst seviye olsa da Şeyhayn daha ileridir.. İşte bu da ayrı bir konu başlığıdır..Peygamber'den Hz. Ali'ye ilmin nakli ise o da ayrı bir konudur..
            Görüldüğü gibi 3 bu kadar daha izahat gerektiren bir konuda şimdilik bu kadar bilgiyle bir başlangıç yapmış olalım..

            Yorum


              #7
              Ynt: Ehl-i Sünnete göre Şeyhayn ilimde Ashabın en üstünüdür

              Muvafakat-ı Ömer için bkz:
              http://www.yeniumit.com.tr/konular/d...kat-i-omer-r-a

              Yorum


                #8
                Ynt: Ehl-i Sünnete göre Şeyhayn ilimde Ashabın en üstünüdür

                Bu ne ya mübarek, münazara böyle mi olur?!
                Konuyla ilgili ve ilgisiz ve birbirleriyle zıd bir sürü gereksiz ve boş sözler asmışsınız..
                Ben ilk başta alimlerinizin sözleri benim için geçerli değil dedim, sizden ayet ve hadis istedim, ama siz sitelerden bir sürü gereksiz söz bulup buraya asmışsınız. Kusura bakmayın, zahmet olmazsa eklediğiniz sözlerin özetini çıkarıp paylaşın, ondan sonra devam edelim inşaAllah..

                Yorum


                  #9
                  Ynt: Ehl-i Sünnete göre Şeyhayn ilimde Ashabın en üstünüdür

                  ahmed.nazif kardeşim, Ebu Bekr'in ne kadar ilimden uzak olduğunu ve hatta ne kadar İslam'ı özümsemediğini kendiniz itiraf etmişsiniz daha ilk cümlelerde:

                  Rasulullah'ın (s.a.v.) yanında fetva veriyor, emir ve nehiy yapıyor, hüküm veriyor ve hitap ediyordu.
                  Bir rivayet eğer ayet ile ters düşerse bizler ayeti alırız, rivayeti Resulullah'ın emri gereği duvara vururuz. Resulullah ayet gereği her konuştuğu vahiy olan bir peygamberdir. Öyleyse onun yanında "fetva vermeye" cüret etmek, vahye karşı durmaktır. Bu da ilim değil, cehalet örneğidir. "Resulullah'ın yanında bile fetva veriyordu" diye övünmek, onu vahyin karşısına dikmektir ve bunu söyleyen "alim"lerin de bununla övündükleri için aslında ne kadar cahil olduklarını da göstermektedir. Zira Resulullah'ın yanında bir ömür geçiren, doğumundan ta Resulullah'ın vefatına kadar yanından bir an bile ayrılmayan Ali bile kalkıp da Resulullah'ın yanında fetva vermedi.

                  Bu konuda binlerce şey yazılır; sadece şu kadarı yeterlidir: Ehl-i Sünnet'ten bu uyduruk tek tük rivayet dışında bütün rivayetler, bütün Ehl-i Sünnet fırkaları, Ali'nin ilimde en üstün olduğunda mutabıktır. Yüzlerce rivayetten sadece birkaç tanesini seçip onlara amel etmek de yine cehalettir. Ki onların en meşhuru da "Ben ilmin şehriyim, Ali onun kapısıdır, şehre girmek isteyen kapıya gelsin" hadisidir ve Ehl-i Sünnete göre de bu hadis sahihtir. Onlarca "alim"den Ehl-i Beyt'e düşman olduğu bilinenler dışında bunu kimse reddetmemiştir. Öyleyse ilmin kapısı dururken dala budağa sarılmak da büyük bir cehalet ve kinden kaynaklıdır. Bununla beraber, zaten Ebu Bekir ve Ömer'in kendileri Ehl-i Sünnete göre "Ali olmasaydı biz helak olurduk" dedikten sonra, onların nasıl "ilimde" daha üstün olduklarını iddia edebilirsin, ki kendileri dahi böyle bir iddiada bulunmamıştır?! Fakat Ali bu iddiada bulunmuştur, Resulullah da onu defaatle onamıştır.

                  Gerçekten de bu çelişik düşüncelere "ilim" yakıştırması yapan bir kişinin araştırmacılığından, bilgisinden söz edilemez. Ahmed.nazif, bence kardeşim ya bu konuda doğru düzgün çalışınız, ya da bunları bırakıp hocalarınıza tabi olunuz. En azından belki 3 yerine 2 yanlışa inanırsınız. Sözlerim biraz sert oldu kusura bakmayın, fakat gerçekten çok abes yazmışsınız.

                  Yorum


                    #10
                    Ynt: Ehl-i Sünnete göre Şeyhayn ilimde Ashabın en üstünüdür

                    Bismihi Teala

                    ahmed.nazif kardeşin, eklediği yazıları tam olarak okumadan bir şey yazmak istemedim, bu gece hepsini okudum ve bazı notlar aldım, müsait olduğumda onları değerlendirmeye çalışacağım inşaAllah. Yine bu gece Hz. Ali'nin (a.s), Ebubekir ve Ömer de dahil bütün sahabelerden daha üstün olduğuna dair birçok hadis buldum, daha sonra paylaşacağım inşaAllah.
                    Hz. Ali (a.s)'ın yüksek ilmî bir makama sahip oluşu ve Hz. Peygamber (s.a.a)'in tüm ashabı içinde herkesten daha bilgin olduğu ispatlanması zor olan öylesine belirsiz bir konu değildir. Aksine oldukça açık ve bilinen bir husustur. Ama buna rağmen bu husustaki vesvese ve şüpheleri yok etmek için aşağıdaki üç metottan biri izlenebilir:

                    1. METOT

                    İlk etapta Ali (a.s)'ın Hz. Peygamber (s.a.a)'e eşsiz yakınlığına ve özel konumuna işaret etmek gerekir. Ayrıca Hz. Ali (a.s)'ın büyük ilmi şahsiyetinin Peygamber (s.a.a)'in tarafından aracısız ve direkt öğretimleri vasıtasıyla oluştuğu gerçeğini de beyan etmek gerekir. Hz. Ali (a.s) daha çocuk iken risalet beşiğinde terbiye oldu. Nitekim bizzat kendisi KASIA adlı hutbesinde bu gerçeği şöyle beyan etmektedir: "Resulullah'a ne kadar yakın olduğumu, yanında nasıl bir yere ulaştığımı bilirsiniz. Çocukluğumda beni bağrına basar, yatağına alır... Lokmayı çiğnedikten sonra bana verirdi. Ne söylediğimde bir yalan, ne yaptığımda bir kötülük bulmuştur. ALLAH, sütten kesildiği andan itibaren meleklerin büyüklerinden birini ona arkadaş etmişti; O melek, ona gece gündüz yüceliklerin yolunu, alemin güzel ahlakını öğretirdi. Ben de yavrusu devenin ardından nasıl giderse onu öylece takip ederdim; her gün huylarından birini öğretir, ona uymamı isterdi. Her yıl Hira dağına çekilirdi, onu ben görürdüm, benden başkası da görmezdi. O gün İslam, Resulullah ve Hatice'nin evinden başka hiçbir evde yoktu; ben de onların üçüncüsüydüm. Vahyin ve risaletin nurunu görür, nübüvvetinin kokusunu duyardım.
                    O'na vahiy geldiği zaman, şeytanın feryadını duydum da "Ya Resulullah! Bu feryat nedir?" dedim. "Bu kendisine kulluk edilmesinden ümidi kesen şeytandır. Benim duyduğumu duyuyor, gördüğümü görüyorsun. Ancak sen nebi değilsin, vezirsin ve hayır üzeresin" dedi"[1]

                    Evet böylece bu mektebe layık öğrencinin yüce şahsiyeti şekillendi ve o hayatının bütün aşamalarında Peygamberle omuz omuza ve onun yanında yer aldı. Peygamber (s.a.a)'in ilim ve sırlarının büyük hazinesinden istifade etti. Bu seçkin öğrenci, öğrenmek için her fırsatı değerlendirmekte idi. Hz. Peygamber'in de ona öğretmeye olan özel ilgisini yine Hz. Ali'nin şu sözlerinden anlamak mümkündür:
                    "Ben Peygamber'e bir şey sorunca beni bilgilendiriyordu. Ben sessiz kalınca da O konuşmaya başlıyordu."[2]

                    "Her gün iki defa, sabah ve akşam olmak üzere -özel olarak- Peygamber'in huzuruna varıyordum."[3]
                    "ALLAH'a yemin olsun ki inen bütün ayetlerin ne hakkında, nerede ve kimin hakkında nazil olduğunu biliyorum. ALLAH bana düşünen, sorgulayan bir kalp ve açık bir dil vermiştir."[4]

                    "Ashab Resulullah'dan her şeyi soran ve açıklama isteyen bir konumda değildi. Öyle ki oradan geçmekte olan bir Arap Bedevi'nin gelip Peygamber'e sormasını ve bu vesileyle ilgili konunun açıklamasını, duymalarını istiyorlardı. Ama ben öyle değildim. Aklıma gelen her şeyi Peygamber'e soruyordum ve duyduğum her şeyi de ezberliyordum.[5]

                    Necva hadisleri de Hz. Ali (a.s)'ın Hz. Peygamber (s.a.a) ile yaptığı uzun raz-u niyazları beyan etmektedir. Tirmizi Menakıb-ı Ali babında şöyle rivayet etmektedir: "Resulullah (s.a.a) Taif günü Ali (a.s)'ı yanına çağırdı ve kulağına eğilip uzun süre bir şeyler söyledi. Bazıları, "bu gizli konuşmanız ne kadar da uzun sürdü?" diye sorunca Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Bunu kendi başıma yapmış değilim; ALLAH böyle istediği için yaptım."[6]

                    Ali (a.s) Peygamber (s.a.a)'den ilim öğrenme hususunda bir an olsun boş durmuyordu. Necva ayeti[7] nazil olduğunda Hz. Ali (a.s)'ın bir dinarı vardı. Bu dinarı on dirheme çevirdi ve Peygamber'den on ilmi mesele sordu. Her defasında bir dirhemini sadaka olarak verdi. Sonunda da bu ayet nesh oldu. Bu ayet nesh olmadığı müddetçe Hz. Ali dışında hiç kimse bu ayete amel etmemiştir. Hz. Ali sürekli öğrenme aşkı ile yanıyor ve şöyle buyuruyordu: "ALLAH'ın Resulu bana her birisinden bin kapı açılan tam bin ilim kapısı öğretti."[8]

                    Peygamber (s.a.a) ömrünün son anlarında da Ali'yi yanına çağırarak başını kucağına koydu ve hayata veda edinceye kadar da kendisiyle gizlice konuşmalarını sürdürdü.[9]

                    Bütün bu beyan ettiğimiz hususlar Ali (a.s) dışında sahabeden hiç kimse için mümkün olmamıştır ve bunlar ebedi olarak da sadece Hz. Ali (a.s)'a özgü olarak kalmıştır.

                    2. METOT

                    Hadis kaynaklarında Hz. Ali (a.s)'ın ilmi üstünlüğünü beyan eden sayısız nas ve hadislerle karşılaşmaktayız.
                    Hz. Peygamber (s.a.a) onu ilim şehrinin kapısı; insanların en bilgini; ahkam ilminin en alimi ve ümmete sünneti açıklayan kimse olarak tanıtmaktadır. Aşağıda bu konuyu açıklığa kavuşturan bazı hadislere işaret edelim Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

                    -"Ben ilim şehriyim Ali ise kapısıdır. İlmi isteyen kimse kapıdan girmelidir."[10]
                    -"Ben hikmet eviyim Ali ise kapısıdır."[11]
                    -"Ali benim ilmimin kapısıdır ve benden sonra uğruna gönderildiğim şeyi beyan eden kimsedir."[12]
                    -"Ey Ali, sen benden sonra ümmetin ihtilafa düşeceği hususları beyan edecek kimsesin."[13]
                    -Peygamber (s.a.a), Fatıma (a.s)'a şöyle hitap etmiştir: "Eşin (Hz. Ali), ümmetin en hayırlısı, ilim açısından en bilgini, hilim ve sabır açısından en üstünü ve İslam'ı kabul açısından insanların ilkidir."[14]
                    -"Ali ilmimin kapısıdır."[15]
                    -"En iyi hüküm vereniniz Ali'dir."[16]

                    Bütün bu hadisler bize ümmetin en bilgininin Ali (a.s) olduğunu açık bir şekilde göstermektedir.

                    3. METOT

                    Hz. Peygamber (s.a.a)'in vefatından sonra gelişen olaylar içinde fırsatçı bir teşebbüs neticesinde vesayet ve hilafet hakkı Ali (a.s) ve hanedanından alınmış, ama ümmetin onun bitmeyen ilim sermayesine olan ihtiyacı devam etmiştir. Bu ışık saçan güneş hiçbir zaman parıldamaktan ve ışık saçmaktan geri kalmamıştır. Tarihin de tanıklık ettiği gibi ilk üç halife hüküm, siyaset ve savaş stratejileri hususunda ona ihtiyaç duymuşlardır. Özellikle ikinci halife sürekli "içinde Ali'nin olmadığı bir sorunla karşılaşmaktan ALLAH'a sığınırım"[17]

                    "Eğer Ali olmasaydı şüphesiz ki rezil rüsva olurdum"
                    "Eğer Ali olmasaydı helak olmuştum" sözlerini tekrarlamıştır.
                    Ashabın birçok bilginleri kendilerini Hz. Ali (a.s)'ın sonsuz ilminin öğrencisi kabul ediyorlardı. İbn-i Abbas şöyle diyordu: "Benim ve ashabın ilminin, Ali (a.s)'ın ilmi karşısındaki konumu bir damlanın yedi deniz karşısındaki konumu gibidir.[18]

                    Ayrıca şöyle diyordu: "ALLAH'a and olsun ki ilmin onda dokuzu Ali'ye verilmiştir. Geri kalan onda biri hususunda da Ali insanlarla ortaktır.[19]
                    Abdullah bin Mesut şöyle diyordu: "Şüphesiz ki Kur'an yedi harf üzere nazil olmuştur. Her harfin bir zahiri ve bir de batını vardır. Kur'an'ın zahir ve batın ilmi ise Ali'nin yanındadır.[20]

                    Yine şöyle diyordu: "Ali Peygamber (s.a.a)'den sonra insanların en bilginidir. Onu sürekli akan bir deniz gibi gördüm.[21]
                    Said bin Museyyib ise şöyle diyordu: "Ali'den başka insanlardan hiç kimse "istediğinizi bana sorun" diyememiştir.
                    Ebu Tufeyl ise şöyle demiştir: "Ali (a.s)'ın halka şöyle hitap ettiğine ben de şahidim: "Bana istediğinizi sorunuz, ALLAH'a and olsun ki kıyamete kadar olacak her neyi sorarsanız cevaplarım. Bana ALLAH'ın kitabını sorunuz, ALLAH'a and olsun ki bütün ayetlerin tek tek gece mi veya gündüz mü, çölde mi ya da dağda mı nazil olduğunu bilirim."[22]


                    ___________
                    Kaynakça:
                    [1] Nehc'ül-Belağa 190. Hutbe (Kasıa Hutbesi)
                    [2] Tabakat-i İbn-i Sa'd
                    [3] Sünen-i Nesai c.1,s.178
                    [4] Tabakat İbn-i Sa'd
                    [5] Nehc'ül-Belağa 210
                    [6] Tirmizi, Menakib-i Ali babı; Tarih-i Bağdat c.7, s.402
                    [7] "Peygamber (s.a.a) ile gizli bir şey konuşacağınız zaman bu konuşmanızdan önce bir sadaka veriniz." (Mücadele: 12)
                    [8] Tefsir-i Razı ve Kenz'ul-Ummal, c.6, s.392-405
                    [9]- Müstedrek-i Hakim, c.3, s.138 Hesais'un-Nesai s.40 ve Müsned-i Ahmed, c.6, s.300
                    [10]-el-Cam'us-Sağir, c.1, s.415, Sevaik'ul Muhrika s. 73; Tehzib'ut-Tehzib c.6, s.320 ve Müstedrek-i Hakim, c.3, s.126
                    [11] el-Cami'us-Sağir, c.1, s.415 "İlim şehri" hadisi Sıhah, Sünen ve Müsned kitap yazarlarının mütevatir olarak rivayet ettikleri hadislerden biridir. Allame Emini (r.a) el-Gadir kitabının altıncı cildinde bu hadisi nakleden 143 Ehli Sünnet muhaddisinin adını zikretmektedir. Bu cümleden Hakim, Müstedrek'de; Abdurrezzak, Musennef'de; Ahmed bin Hanbel, Menakib'de; Tirmizi, Sahih'de; İbn-i Cerir, Tehzib'ul Asar'da; Taberani, Mu'cem'ul Kebir'de; Hatib, Tarih-i Bağdat'da; İbn-i Abdulbir İsti'ab'da; Hatip Harezmi, Menakib'da; İbn-i Esir, Cami'ul-Usul'da; Cezeri, Usd'ul-Gabe'de; Suyuti, Cami'us-Sağir'de; Muttaki Hindi, Kenz'ul-Ummal'da; İbn-i Esakir, Tarih-i Dimeşk'ter30;burada adını zikretmediğimiz daha birçok muhaddis de bu hadisi kitaplarında beyan etmiş sahih veya hasen olarak kabul etmişlerdir.
                    [12] -Kenz'ul-Ummal, c.11, s.614.
                    [13]- Müstedrek-i Hakim, c.3, s.122.
                    [14]- Kenz'ul-Ummal, c.11, s.605; Cem'ul-Cevami'I, Suyuti, c.6, s.398; İstiab c.3, s.1099; Mecme'ul Zevaid c.9, s.101 ve 114; Siyer-i Halebiyye c.1, s.285.
                    [15]- Cami'us-Sagir, c.2, s.177.
                    [16]- İstiab c.3, s.38.
                    [17]- Ensab'ul-Eşraf s.100
                    [18]- İstiab c.3, s.1104
                    [19]- a.g.e
                    [20]- Ust'ul-Ğabe c. 4, s.22
                    [21]- Ensab'ul Eşraf
                    [22]-Tefsir-i Taberi c.26, s.16; Tabakat: 338 ve Feth'ul-Bari c.10, s.221

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: Ehl-i Sünnete göre Şeyhayn ilimde Ashabın en üstünüdür

                      hmm
                      ilginç
                      kaynakların hepsi sünni kaynaklar! Bu da ahmed.nazif ve onun gibiler için umarız hidayet vesilesi olur.

                      hocam çaba ve gayretleriniz sebebiyle Allah sizi İmam Zaman a.f'in askeri etsin

                      Yorum


                        #12
                        Ynt: Ehl-i Sünnete göre Şeyhayn ilimde Ashabın en üstünüdür

                        Hz.Ebubekir ve Hz.Ömer'in kendisinden üstün olduğunu bizzat Hz.Ali efendimiz söylemiştir. Hatta Şii alimlerden Abdürrezzak bin Ali Lahici de Hz.Ali'yi en çok sevdiği halde, şeyhaynın kendisinden üstün olduğunu söylediğini nakleder.

                        Yorum


                          #13
                          Ynt: Ehl-i Sünnete göre Şeyhayn ilimde Ashabın en üstünüdür

                          yanılıyorsunuz şia kaynaklarında Ali a.s'ın şeyheynin kendinden üstün olduğuna dair bir sahih kayıt yoktur. dediğiniz alimi tanımıyorum ama böyle bir iddiası varsa şia geneline göre inanç ve yaşam ilkelerine göre o değil şia alimi sıradan bir şii mukallidi bile değildir. siz şiadaki İmamet delillerinin güçlülüğünü bilmediğiniz için ve şia sistemini birbirine muhalefet eden sünni alimlerin oluşturduğu çelişkili ve başıboş bir sistem sanıyorsunuz ki bu yüzden böyle kimse var diyebiliyorsunuz..

                          şiada usuli ve furuu konularda alimler arasında ihtilaf yoktur.

                          Yorum


                            #14
                            Ynt: Ehl-i Sünnete göre Şeyhayn ilimde Ashabın en üstünüdür

                            [quote author=selmancan date=1394188185 link=topic=25433.msg172815#msg172815]hmm
                            ilginç
                            kaynakların hepsi sünni kaynaklar! Bu da ahmed.nazif ve onun gibiler için umarız hidayet vesilesi olur.
                            hocam çaba ve gayretleriniz sebebiyle Allah sizi İmam Zaman a.f'in askeri etsin[/quote]
                            Amin, sizinle birlikte inşaAllah.

                            Yorum


                              #15
                              Ynt: Ehl-i Sünnete göre Şeyhayn ilimde Ashabın en üstünüdür

                              Hz. Ali'nin Üstünlüğüne Dair Hadislerden Bir Demet


                              Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
                              "Benim Resulullah (s.a.a)'in yanında, hiç kimsenin sahip olmadığı özel bir makamım vardı. Ben her seher vakti Resulullah (s.a.a)'in yanına uğrayıp O'na selam veriyordum (ve böylece O'ndan faydalanıyordum)."

                              [Müsned-i ahmed, C. 1, S. 75- 77]


                              Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
                              "Resulullah (s.a.a)'den bir şey sorduğumda cevabını veriyor, sustuğumda ise O'nun kendisi söze başlıyordu (ve böylece O'nun ilminden mümkün olduğu kadar yararlanmış oluyordum)."

                              [Müsned-i Ahmed, C. 6, S. 368, H. 32061]

                              Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
                              "ALLAH'a and olsun ki, nazil olan her ayetin, neyin hakkında nazil olduğunu ve nerede nazil olduğunu biliyorum. Çünkü Rabbim bana algılayan bir kalp ve çok soru soran bir dil bağışlamıştır."

                              [Ensab'ul- Eşraf, C. 2, S. 98, H. 27]

                              Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Bu kapıdan ilk girecek kişi, muttakilerin imamı, Müslümanlar'ın efendisi, dinin önderi, vasilerin sonuncusu ve beyaz yüzlülerin komutanıdır." Hz. Peygamber (s.a.a) sözünü bitirir bitirmez kapıdan Hz. Ali içeri girer. Bunun üzerine, Hazret sevinçle ayağa kalkarak, Hz. Ali'nin boynuna sarılır ve şöyle der: "Benim tarafımdan sen emanetleri vereceksin, benim sesimi sen onlara duyuracaksın ve benden sonra ihtilafa düştükleri konularda hakikati sen onlara izah edeceksin."

                              ( Şerh-i Nehc-ül Belağa c. 2 s. 450, Hilyet-ül Evliya c. 1 s. 63, Menakıb-i Harezmi s. 42, Metalib-üs Sual İbn-i Talha Şafii'nin c. 1 s. 60, El-Mizan Zehebi'nin c. 1 s. 64, Tarih-i Dimeşk İbn-i Asakir Şafii'nin Ali bin Ebu Talib bölümü c. 2 s. 487 vs.)

                              Hz. Resulullah (s.a.a) Hz. Ali'ye işaret ederek şöyle buyurmuştur: "Bu, bana ilk iman eden ve kıyamet günü ilk benimle tokalaşacak olandır. Bu, en büyük sıddıktır. Bu, ümmetin Faruk'udur. Hak ile batılı birbirinden ayırır ve bu mü'minlerin önderidir."
                              ( Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 156 hadis no: 2608, Mecme-üz Zevaid c. 9 s. 102, Kifayet-üt Talib Genci Şafii'nin s. 187, Tarih-i Dimeşk c. 1 s. 87, Ali bin Ebu Talib bölümü, Üsd-ül Ğabe c. 5 s. 287 vs.)

                              Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "İlmin şehri benim, kapısı ise Ali'dir. İlmi arzulayan varsa kapıya gelsin."
                              (Cami’üs Sağir Suyuti'nin s. 107, Müstedrek-üs Sahiheyn c. 3 s. 226, Tarih-i Dimaşk Ali bin Ebi Talib bölümü c. 2 s. 464, Şevahit-üt Tenzil Haskani Hanefi'nin c. 1 s. 334, Üsd-ül Ğabe c. 4 s. 22, vs)


                              Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Ali, ilmimin kapısıdır, risaletimin içeriğini o benden sonra ümmetime açıklayacaktır. Onu sevmek iman, ona buğzetmek ise nifaktır."
                              ( Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 156)


                              Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Kim benim hayatımı yaşayıp, benim ölümüm gibi ölmeyi istiyor ve Rabbimin diktiği cennette mesken edinmeyi arzu ediyorsa, benden sonra kendine veli olarak Ali'yi seçsin, ona sadık kalanlara sadık kalsın. Benden sonra Ehl-i Beyt'ime uysun, onları kendine örnek alsın. Çünkü onlar benim soyumdurlar, benim tıynetimden yaratılmışlar ve benim ilim ve kavrayışımı kazanmışlardır. Ümmetimden onların faziletini yalanlayanlara, onlarla bağımı kesenlere yazıklar olsun. ALLAH onlara şefaatimi nasip etmesin."
                              (Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 217, hadis no: 3819, Hilyet-ül Evliya c. 1 s. 86, Kifayet-üt Talib Genci Şafii'nin s. 214, Mecme-üz Zevaid c. 9 s. 108, Yenabi-ül Meveddet s. 126, 313 vs.)


                              Hz. Resulullah (s.a.a) Ammar bin Yasir'e hitaben şöyle buyurmuştur: "Ey Ammar! Eğer Ali'nin bir vadiye, diğer insanların ise başka bir vadiye girdiğini görürsen, Ali'nin girdiği vadiye gir. Çünkü o seni sapıklığa sevk etmez ve hidayetten de çıkarmaz."
                              (Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 156, Tarih-i Dimeşk Ali bin ebu Talib bölümü c. 3 s. 170 hadis no: 1207, El-Menakıb Harezmi'nin s. 57)


                              Hz. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: "Kim Nuh'un azmini, Adem'in ilmini, İbrahim'in hilmini, Musa'nın zekasını ve İsa'nın zühdünü görmek isterse, Ali bin Ebu Talib'e baksın."
                              (Şerh-i Nehc-ül Belağa İbn-i Ebu-l Hadid c. 9 s. 168, c. 2 s. 449, Tefsir-ül Kebir Fahri Razi'nin c. 2 s. 288, El-Yevakit vel Cevahir Şe'rani'nin s. 172, Yenabi-ül Meveddet Kunduzi'nin s. 214, 212, Tarih-i Dimeşk Ali bin Ebu Talib'in bölümü c. 2 s. 280, hadis no: 804, Şevahit-üt Tenzil Haskani'nin c. 1 s. 78, El Menakıb Harezmi'nin s.220 vs)

                              Yorum

                              YUKARI ÇIK
                              Çalışıyor...
                              X