Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #31
    Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

    EBU BEKİR EHL-İ BEYT'İ "EMİN" Mİ GÖRMEDİ

    Sakife olayında görüldüğü gibi, Ebu Bekir'in bir oldu bittiyle "Hilâfet" makamını ele geçirmesi, Ömer b. Hattab ve Ebu Ubeyde b. Cerrah'ın çabalarıyla gerçekleşmişti... Şüphesiz Ömer'in, iktidarı ele geçirmede Ebu Bekir'e yardım etmesinin esas nedeni, Ebu Bekir'in ölümünden sonra onun yerine halife olmak içindi. Nitekim Ömer'in bu emel peşinde olduğu gerçeğini ilk fark eden zat İmam Ali olmuş ve Hazret, daha Sakife gününde, Ömer b. Hattab'a hitaben şöyle buyurmuştu: "Bugün onun (Ebu Bekir) için çalış ki, yarın onu (Hilâfeti) sana bıraksın". İbn Kuteybe, El-İmametü ve's-Siyase, c. 1, s. 18.

    Gerçekten de İmam haklıydı. Zaten O, hep haklı çıktı ve hep "Hak"la beraber oldu... Zira Ebu Bekir, vefat etmeden önce, Sakife gününden ötürü, Ömer'e olan diyet borcunu ödedi ve son günlerini, Ömer b. Hattab'ın, kendisinden sonra "halife" olması için kulis yapmakla geçirdi. Ağır hasta olmasına rağmen Ebu Bekir, önce Abdurrahman b. Avf'ı çağırıp onunla gizli görüştü ve ona, Ömer'i halife tayin etmek istediğini söyledi. Abdurrahman b. Avf, Ebu Bekir'in bu planına destek vermekle beraber Ömer'in sert ve kaba bir kişiliğe sahip olduğunun da altını çizdi. Taberi, Tarih'ül Ümem ve'l Müluk, c. 4, s. 247, Dar'ül Fıkr, İbnülesir, El-Kamil, c. 2, s. 389.

    Abdurrahman b. Avf'tan sonra, Osman b. Affan'la gizli bir görüşme yapan Ebu Bekir, malum planını ona da açtı ve fikrini sordu. Osman b. Affan, Ebu Bekir'e "onun gizledikleri açığa vurduklarından daha hayırlıdır, aramızda onun gibisi yoktur" diyerek Ömer'in ""halife" tayin edilmesini memnuniyetle karşıladı. Abdurrahman ve Osman'la ayrı ayrı ve gizlice görüşen Ebu Bekir, her ikisine de "Size söylediklerimden kimseye bahsetmeyin, gizli tutun" uyarısında bulunmayı da ihmal etmedi. İbnülesir, El-Kamil, c. 2, s. 389. Taberi, Tarih'ül Ümem ve’l Müluk, c. 4, s. 248, İbn Ebil Hadid, Şerhü Nehc'ül Belağa, c. 1, s. 164, İbnülesir, El-Kamil, c. 2, s. 389.

    Keza Ebu Bekir, bu iki zatın dışında, Said b. Zeyd ve Useyd b. Hudeyr'le de ayrı ayrı görüşerek Ömer'i halifeliğe tayin konusunda onlardan destek aldı. İbn Sa'd, Tabakat'ül Kübra, c. 3, s. 199.

    Sakife olayında, İmam Ali'nin, Hz. Peygamber'in naaşı ile meşgul olmasını fırsat bilen Triumvirlik, bir oldu bittiyle hilâfet makamını nasıl ele geçirdi, etraflıca yukarıda izah edilmişti. Bu Triumvirlik, Sakife'de bilinçli bir biçimde İmam Ali'yi gündem dışı tutmaya çaba sarfetmiş ve göstermelik dahi olsun, Sakife gününde Ali'nin görüşlerine başvurmamıştı. Oldu bittiden sonra ise Ebu Bekir, "Hilâfet" konusunda Ali'yle görüşmemesinin ve O'na haber vermemesinin gerekçesi olarak da fitneden korktuğu için kendisine yapılan biatı hemen kabul etmek zorunda kaldığını, mezkur konuda Ali'ye danışma fırsatı bulamadığını ileri sürmüştü. İmam Halebi, Siret'ül Halebiye, c. 3, s. 362.

    Merak ediyoruz, Triumvirlik'in "Hz. Ali ile hiçbir sorunu olmadığı, sadece Sakife gününde, durumun çok hassas ve nazik olmasından ötürü fitneden korkulduğu için Ebu Bekir'e hemen biat edildiği, bu nedenle Ebu Bekir'in, Ali ve Haşimoğulları’yla hilafet konusunu görüşme fırsatını bulamadığı" bahanesini ileri sürenler, acaba Ebu Bekir'in, kendisinden sonra Ömer b. Hattab'ı halife tayin etmek için belli çevre ve kişilerle gizli görüşmeler yapmasına rağmen, onun İmam Ali'nin görüşlerine başvurmamasını, O'na danışmamasını nasıl izah edecekler, hangi sözde mazerete sığınacaklar?!..

    Acaba Ebu Bekir, kendisinden sonra yerine Ömer b. Hattab'ı halife tayin etme isteğini, niçin İmam Ali'yle de görüşüp O'na iletme ihtiyacını duymadı?.. Halbuki Ebu Bekir, Sakife'deki oldu bittiden ötürü en çok bu konuda, haklı olarak Haşimoğulları’ndan eleştiri almıştı... Buna rağmen Ebu Bekir'in, Ömer'i halife tayin ederken, aynı yanlışı yapması, ısrarla ve inadla yine Haşimoğulları’nın görüşlerine başvurmaması, anlaşılır gibi değildir. Gerçekte onun, bu konuda başta İmam Ali olmak üzere, Haşimoğullarından hiç kimse ile görüşmemesi, acaba bir tesadüf müydü yoksa kabilevî Arap geleneğinin yeniden depreşmesi sonucu Ehl-i Beyt'e ve Haşimoğulları’na duyulan kin ve husumetin bir tezahürü müydü?.. Yukarıda görüldüğü gibi Ebu Bekir'in, malum tayin meselesi için malum kişilerle görüşmesi ve malum kişilerden bu görüşmenin Ali'den gizli tutulmasını istemesinin nedeni ne olabilirdi?.. Yoksa, Ebu Bekir'in nezdinde Ali, "emin" (güvenilir) mi görülmemişti?.. Halbuki yüce Peyiamber, "Ehl-i Beytim, ümmetimin ihtilâfa düşmemesinin güvencesidir" buyurmuştur. İbn Hacer el-Heytemi, Es-Savaik'ül Muhrika, s. 152, El-Hindi, Kenz'ül Ummal, c. 12, s. 102.

    Ashabın en bilgini olduğu iddia edilen Ebu Bekir'in bu hadisten habersiz olması, bunu bilmiyor olması düşünülemez...

    Yorum


      #32
      Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

      TAYİNE TEPKİLER

      Yaygın olan kanaatin aksine Ebu Bekir, çok önceleri, kendisinden sonra onu "halife" tayin etmek üzere, Ömer b. Hattab'la anlaşmış, vefatından önce de ahdına sadık kalarak, Ömer'e olan "diyet" borcunu ödemiş ve onu "halife" tayin etmiştir. İbn Kuteybe, El-Maarif, s. 125.

      Böylece, ileri sürülen iddiaların aksine, İslâm tarihinde "veliaht"lık kurumunun ilk uygulayıcısı Muaviye b. Ebi Süfyan değil, Ebu Bekir b. Ebi Kuhafe olmuştur. Bk. İbn Esir, El-Bidaye, c. 7, s. 34.

      Bilindiği gibi Ebu Bekir, ölüm döşeğinde iken, Osman b. Affan'ı çağırır ve kendisinden sonra Ömer b. Hattab'ı "halife" tayin ettiğine dair bir vasiyetname yazdırır. İbn Kuteybe, El-İmametü ve's-Siyase, c. 1, s. 24. Diyarbekrî, Tarih'ül Hamis, c. 2, s. 240.

      Halife, Osman'a "yaz" der. "Allah'ın adıyla, bu Ebu Bekir b. Ebi Kuhafe'nin Müslümanlara yazdığı ahitnamedir ki, o, bunu, dünya hayatının son, ahiret hayatının ilk anlarında söylemiştir. İmdi" der ve bu esnada bayılır. İbn Sa'd, Tabakat'ül Kübra, c. 3, s. 200, Diyarbekrî, Tarih'ül Hamis, c. 2, s. 240.

      Osman b. Affan ise halifenin öldüğünü sanır ve halifenin yarıda kalan vasiyetnamesini, kendisi devamla şöyle yazar: "Kendimden sonra Ömer b. Hattab'ı üstünüze "halife" tayin ediyorum", "Onu dinleyiniz ve ona itaat ediniz". Taberi, Tarih'ül Ümem ve'l Müluk, c. 4, s. 248, İbnülesir, El-Kamil, c. 2, s. 390, Tarih'ül Hamis, c. 2, s. 241. Taberi, Tarih'ül Ümem ve'l Müluk, c. 4, s. 248, İbn Sa'd, Tabakat'ül Kübra, c. 3, s. 200, Yakubi, Tarih'ül Yakubi, c. 2, s. 136-137.

      Ancak bir süre sonra Ebu Bekir, kendine gelir ve Osman'a "Devam et" der. Osman da kendiliğinden yazdıklarını halifeye okur. Vasiyetnamenin kalan bölümünü dinleyen Ebu Bekir, "tekbir" getirir ve Osman'ın yazdıklarını memnuniyetle karşılar. Taberi, Tarih'ül Ümem ve'l Müluk, c. 4, s. 248, İbnülesir, El-Kamil, c. 2, s. 390.

      Ebu Bekir'in baygın olduğu bir sırada, Osman b. Affan'ın vasiyetnameyi tamamlaması, Ömer b. Hattab'ın veliaht seçilmesinde, daha önce Ebu Bekir ve Osman'ın görüş birliğine vardıklarını göstermektedir. Ayrıca, ileride görüleceği gibi, Osman'ın burada Ömer'i halife tayin etmesindeki rolünü, yıllar sonra Ömer b. Hattab da karşılıksız bırakmayacak ve o da kendisinden sonra Osman'ın halife olmasını gerçekleştirmek için çoğunluğu Osman b. Affan yanlısı olan kişileri sözde şura üyeliğine getirecek ve böylece Osman'ın halife olmasını sağlayacaktır.

      Hasan İbrahim Hasan'ın "Ebu Bekir, Ömer'i veliaht gösterirken sadece kendi görüşleriyle hareket etmedi. Ashabın ileri gelenleriyle de istişarede bulundu" şeklindeki ifadesini yadırgadığımızı belirtmek isteriz. Bk. İslam Tarihi, c. 2, s. 127, Kayıhan yay. İstanbul-1987.

      Anlaşılan, yazar da hayranı olduğu Ebu Bekir gibi, İmam Ali'yi, ashabın ileri gelenlerinden saymamış olacak ki, Ebu Bekir'in Ömer'in veliahtlığı konusunda İmam Ali ile görüşmemesini bir eksiklik olarak telakki etmemiştir. Halbuki Ebu Bekir'in, sertliği ve kabalağı ile tanınan Ömer b. Hattab'ı "halife" tayin etmesi, Müslümanlar tarafından tepkiyle karşılanır. Nitekim İbn Kuteybe, Ömer'in "halife" tayin edildiğini duyan Muhacir ve Ensar'dan oluşan bir grubun, Ebu Bekir'in huzuruna girerek tepki gösterdiğini zikreder. İbn Kuteybe, El-İmametü ve's Siyase, c. 1, s. 24-25.

      İbn Hacer el-Heytemi de şöyle der: "Ebu Bekir'in, Ömer'i "halife" tayin ettiğini duyan bazı sahabiler, Ebu Bekir'in huzuruna girdiler ve O'na "Sert ve kaba olan Ömer'i başımıza tayin ettin" dediler". İbn Hacer El-Heytemi, Es-Savaik'ül Muhrika, s. 89.

      Ömer b. Hattab'ın "veliaht" tayin edilmesine, Talha ve Zübeyr de sert tepki gösterirler ve Ebu Bekir'e başvurarak "Kaba, sert ve taş yürekli Ömer'i başımıza "halife" tayin ettin, Allah'a nasıl hesap vereceksin?" derler. Diyarbekrî, Tarih'ül HAmis, c. 2, s. 241.

      Buna karşılık Ebu Bekir, Talha b. Ubeydullah'ı, insanların en kötüsü olmakla suçlar ve O'na şöyle der: "Vallahi Ömer, sizin en hayırlınızdır ve Sen, onların en kötüsüsün". İbn Ebil Hadid, şerhü Nehc'ül Belağa, c. 1, s. 165.

      Özellikle İmam Ali ve Ensar, Ömer b. Hattab'ın Ebu Bekir tarafından "veliaht" tayin edilmesine karşı çıkarlar. İslam Ansiklopedisi, c. 9, s. 470, MEB. yayınları.

      İmam Ali, bu konuda şöyle buyururdu: "(Ebu Bekir), ölümünden sonra yerine öbürünün (Ömer'in) geçmesini sağladı. Bu iki kişi (Ebu Bekir ve Ömer) hilâfeti, devenin iki memesi gibi aralarında paylaştılar". Nehc'ül Belağa, Çev: A. Gölpınarlı, s. 168, Kum-1981.

      Ömer b. Hattab'ın Ebu Bekir b. Ebi Kuhafe tarafından "halife" tayin edilmesi uygulamasına tepkiler, "Dört halife" döneminden sonra da devam etmiş, bu uygulaması, tarih süreci içerisinde her zaman sorgulanmıştır. Örneğin Ebü'l Hasan el-Maverdi (V: 1058), mezkur tayinin emrivaki ile olduğu gerçeğine işaret eder ve şöyle der: "Doğru ve yaygın olan fikir, Ömer b. Hattab'a yapılan biatta, ashabın rızâ ve muvafakatına dayanılmamıştır". Bk. El-Ahkamü's Sultaniyye, s. 12, Bedir yayınları, İstanbul-1976.

      Gerçekten de Ebu Bekir'in gizlilik içinde, Abdurrahman b. Avf, Osman b. Affan, Said b. Zeyd ve Useyd b. Hudeyr'le ayrı ayrı görüşmesi, Ömer'i "veliaht" tayin etme konusunda "istişare" amacı ile değil,onlardan destek almak gayesiyle gerçekleşmiştir. Zaten Ebu Bekir, "halife" tayininde, Ömer b. Hattab'tan başka aday göstermemiştir ki, yapılan görüşme de "istişare" mahiyetini kazansın. Ayrıca birden fazla adayın olmaması, Ömer'in "halife" seçilmediği, "halife" tayin edildiği gerçeğini ortaya koyar.

      Bu arada Ebu Bekir, Ömer b. Hattab'ın "veliaht"lığı konusunda, İmam Ali'nin kendisine destek vermeyeceğini ve buna kesin olarak karşı çıkacağını bildiği için o konuda O’nunla görüşmeye cesaret edememiştir.

      M. Hamidullah, dönemin emniyet müdürünün, içinde vasiyetname bulunan kapalı zarfı, Halife Ebu Bekir'in emriyle halkın biatına sunduğunu, halkın ise "Madem ki Ebu Bekir seçti, kim olursa olsun bizim halifemizdir" diyerek vasiyetnamede adı yazılı olan ama kim olduğunu bilmedikleri halifeye biat ettiğini ve zarf açılıncaya kadar Osman b. Affan'dan başka kimse Ömer'in "halife" tayin edildiğini bilmediğini ileri sürer. Bk. İslam Müesseselerine Giriş, s. 100, Düşünce Yayınları, İstanbul-1981., İ.S. Sırma da aynı görüşü paylaşır. Bk. Örnek halifeler Dönemi, s. 53, Beyan yayınları, İstanbul-1994.

      Oysa Halife Ebu Bekir, halka okunmak üzere vasiyetnameyi dönemin emniyet müdürüne değil, bizzat Ömer b. Hattab'a vermiştir. Bk. İbnülesir, El-Kamil, c. 2, s. 390.

      Nitekim bu konuda Kays der ki: "Ben Ömer'i oturuyor gördüm. Elinde bir mektup vardı. Etrafında insanlar olduğu halde, o şöyle diyordu: "Ey insanlar, duyunuz ve itaat ediniz! Bu, Peygamber'in halifesinin sözleridir...". Taberi, Tarih'ül Ümem ve'l Müluk, c. 4, s. 248, Dar el-Fıkr.

      Ayrıca, M. Hamidullah'ın, "Halifenin katibi Osman b. Affan'dan başka kimse, Ömer'in halife tayin edildiğini bilmiyordu" şeklindeki iddiası da gerçek dışıdır. Gerçekte ise Osman'dan başka, başta Ömer b. Hattab olmak üzere, Abdurrahman b. Avf, Talha b. Ubeydullah, Said b. Zeyd ve Useyd b. Hudeyr, "veliaht"in kim olduğunu önceden biliyorlardı. Kaldı ki, iddianın tersine, halk arasında da Ebu Bekir'in Ömer'i "veliaht" tayin edeceği beklentisi hakimdi. Nitekim İbn Kuteybe der ki, "Adamın biri, Ömer'e "Ey Hafsa'nın babası, elindeki mektupta ne var?" dediğinde Ömer, şöyle cevap verdi: "Bilmiyorum, fakat ben, bu mektupta yazılanı dinleyen ve itaat edenin ilkiyim" dedi. Bunun üzerine, adam cevaben dedi ki: "Vallahi ben, o mektupta ne yazılı olduğunu biliyorum," O mektupta senin, onu halkın başına ilk emir tayin ettiğin ve seni halkın başına "emir" tayin ettiği vardır". İbn Kuteybe, El-İmametü ve's-Siyase, c. 1, s. 25.

      Görülüyor ki, sıradan insanlar dahi Ebu Bekir'in Ömer'i "veliaht" tayin edeceğini bekliyor ve biliyorlardı.

      Yorum


        #33
        Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

        HADİSLERLE EBU BEKİR B. EBİ KUHAFE

        Bu başlık altında Ebu Bekir b. Ebu Kuhafe'nin faziletiyle ilgili rivayet edilen tüm haberlere burada yer vermek yerine, önemli olduğu iddia edilen bazı rivayetlerin kritiğini yapmayı uygun gördük.

        Şüphesiz Ebu Bekir'in faziletine ve hatta Hz. Peygamber'in kendisini bu hadisle
        "halife" tayin ettiği iddiasına dayandırılan rivayetlerden biri de Cubeyr b. Mutim'in şu rivayetidir: "Bir kere Nebi (s.a.a.)'nin huzuruna bir kadın gelmişti. (Dönerken) Resûlullah, kadına (tekrar) müracaat etmisini emir buyurmaları üzerine, kadın sanki Peygamber'in vefatından kinâye ederek,

        — Ya ben gelir de Seni bulamazsam? diye sordu. Allah Resûlü, — Şayet beni bulamazsan, Ebu Bekir'e gel, diye cevap verdi.
        Sahih-i Buhari, Tecrid-i Sarih Tercemesi, c. 9, s. 330, 2. bsk., Sünen-i Tirmizi, c. 6, s. 237, Yunus Emre Yayınları, İbn Hacer Askalani, Feth'ül Bari, c. 7, s. 15.

        Hadis Usulü açısından baktığımızda bu haber, sadece Cubeyr b. Mutim tarafından rivayet edildiğinden, "ahad" bir haberdir. Cubeyr b. Mutim ise Mekke'nin fethedildiği gün Müslüman olmuştur ve Müellefe-i Kulûb mensuplarındandır. İbn Kuteybe, El-Maarif, s. 195, İbn Abdilberr, El-İstiab, c. 1, s. 231.

        Cubeyr, İslâm'a teslim olmadan önce, Ebu Bekir'den neseble (soyla) ilgili ders almıştır. İbn Hacer Askalani, El-İsabe, c. 1, s. 226.

        Bu adam, Uhud Savaşı gününde, kölesi, meşhur Vahşi'ye "Eğer Muhammed'i öldürürsen hürsün. Eğer Ali'yi öldürürsen hürsün. Eğer Hamza'yı öldürürsen hürsün" demişti. İbn Ebil Hadid, Şerhü Nehc'ül Belağa, c. 13, s. 283.

        Bu haberin senedinde yer alan Eş'as b. Kays ise önce elçi olarak Hz. Peygamber'e gelip Müslüman olmuş, ancak Nebi'nin vefatından sonra irtidat ederek İslâm'dan çıkmış, İslâm ordusuyla savaşmış, daha sonra, her ne hikmetse affedilmiş ve Halife Ebu Bekir, onu, kendi kızkardeşi Ümmü Ferve'yle evlendirmiştir. Zehebi, El-İber, c. 1, s. 34. İbn Sa'd, Tabakat'ül Kübra, c. 6, s. 22. İbn Kuteybe, El-Maarif, s. 229, İbn Sa'd, Tabakat'ül Kübra, c. 6, s. 22, İbn HacerAskalani, El-İsabe, c. 1, s. 51.

        Görülüyor ki, Eş'as, önce İslâm'a giren, sonra dinden dönüp şirki seçen ve İslâm ordusuyla savaşan kişi olduğu halde, beklenmedik bir biçimde Ebu Bekir'in damadı oluvermiş ve ravi adeta ona olan vefa borcunu ödeyerek, kayınpederinin faziletini anlatan bir hadis rivayet etmiştir. Asıl ilginç olanı ise hiçbir suçu olmadığı halde, Malik b. Nüveyre'nin mazlumca şehit edilmesine adeta seyirci kalan Halife Ebu Bekir'in, Peygamber (s.a.a.)'in "Dinini değiştireni öldürünüz" emrini, mürted damadına uygulamamasıdır. Bk. Sahih'ül Buhari, c. 4, cüz: 9, s. 624, 3. bsk, Şirketü Darü'l Erkam b. Ebil Erkam, Beyrut-1997, Sünen-i Tirmizi, c. 4, s. 480, Dar'ül Kütüb El-İlmiye, Beyrut-tarihsiz, Sünen-i Ebu Davut, c. 5, s. 62, 1. bsk., El-Mektebet'ül Mekkiyye, Suudi Arabistan-1998, İmam Malik, Muvatta', c. 3, s. 375, Beyan yayınları, İstanbul.

        Bu haberin ravi senedinde yer alan kişilerden biri de "münker" haber de rivayet ettiği anlaşılan Yezid b. Harun'dur. İbn Sa'd, Tabakat'ül Kübra, c. 7, s. 314.

        Ebu Hatim ise Yezid b. Harun'u, "zayıf" hadis rivayet etmekle ta'n etmiştir. Zehebi, Mizan'ül İ'tidal, c. 4, s. 514.

        Kaldı ki, sadece Yezid değil, Yezid'in, kendisinden "hadis" rivayet ettiği kişi olan Ebu Şeybe (İbrahim b. Osman) de zayıf hadis rivayet edenlerdendir. İbn Sa'd, Tabakat'ül Kübra, c. 6, s. 384.

        Şüphesiz bu haberin sadece senet ravileri ta'nedilmemiştir. Aynı zamanda, hadisin metninde de çelişki ve tutarsızlıklar vardır. Şöyle ki, Cubeyr'in oğlu Muhammed b. Cubeyr tarafından rivayet edilen aynı mezkur hadisin metninde ise şunları okuyoruz:
        "Bir adam Peygamber'in huzuruna gelerek bir şey hakkında O’nunla görüştü ve Peygamber'e "Bir daha gelir de Sizi bulamazsam ne emir buyurursunuz?" deyince Peygamber: "Beni bulamazsan Ebu Bekir'e gel".dedi” İbn Sa'd, Tabakat'ül Kübra, c. 2, s. 226.

        Dikkat edilirse yukarıda geçtiği gibi, Buhari ve Tirmizi'de zikredilen mezkur hadiste, "Bir kadın Peygamber'in huzuruna gelerek". denilirken, Muhammed b. Cubeyr'in rivayet ettiği aynı hadiste ise, "Bir erkek, Peygamber'e gelerek..." denilmektedir. Burada bir çelişki ve tutarsızlık vardır, bu haberin esas ravisi Cubeyr b. Mutim olduğuna göre, Peygamber'e gelen kadın mıydı yoksa erkek miydi? Diğer enteresan bir nokta da Cubeyr b. Mutim'in Hz. Peygamber'e gelen kadın veya erkeğin ismini zikretmemesi ayrıca Peygamber'e gelen sözkonusu kişinin, O'na ne sorup, O'nunla ne konuştuğunu duymaması ama ne hikmetse sadece, Peygamber'in, mezkur kişiye söylediği iddia edilen "Beni bulamazsan Ebu Bekir'e gel" ifadesini işitmiş olmasıdır. Başka bir ifade ile bir kişinin, Hz. Peygamber'le yaptığı konuşmaya tanık olan Cubeyr b. Mutim'in, karşılıklı konuşma metninin tamamını değil de sadece Hz. Peygamber'in Ebu Bekir'le ilgili sözlerini duymuş olması, inandırıcı görülmemektedir.

        Yorum


          #34
          Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

          KİMİN KAPISI AÇIK BIRAKILIR?

          Ebu Bekir b. Ebi Kuhafe'nin faziletine dair rivayet edilen diğer bir hadis de İbn Abbas ve Ebu Said el-Hudrî'den rivayet edilen "Mescid'e açılan tüm kapıları kapatın sadece Ebu Bekir'in kapısını açık bırakın" hadisidir. Bk. Sahih-i Buhari, Tecrid-i Sarih Tercemesi, c. 2, s. 412.

          Bu rivayeti, "Hadis Usul"ü açısından değerlendirdiğimizde, görülecektir ki, hem Abdullah b. Abbas hem de Ebû Said el-Hudrî'den rivayet edilen bu haberin ravi zincirinde, "Füleyh" isminde bir kişi yer alır. Füleyh kimdir.. Asıl adı Abdulmelik olan bu kişi, "Füleyh" lakabıyla tanınır ve kaynaklarda, Füleyh b. Süleyman olarak geçer. Müslim b. Haccac, ondan sadece "ıfk" olayı ile ilgili bir "hadis" rivayet eder. Sünen müelliflerinden Ebu Davud ve Nesaî ile Yahya b. Main, Füleyh'i "zayıf"lıkla ta'n etmişlerdir. İbn Hacer Askalani, Fethü'l Bari, Mukaddime, s. 435, Zehebi, El-İber, c. 1, s. 196.

          "Ebu Bekir'in kapısı hariç, Mescid'in etrafındaki kapıların kapatılması" hadisi, Ebu Bekir b. Ebi Kuhafe'nin kızı Aişe'den de rivayet edilmiştir. Bk. Sünen-i Tirmizi, c. 6, s. 237.

          Aişe'den rivayet edilen bu hadisin ravi senedinde de Muhammed b. Hümeyd, İbrahim b. Muhtar, İshak b. Raşid Zührî ve Urve b. Zübeyr'in yer aldığını görüyoruz. Mezkur ravilerden Muhammed b. Hümeyd, muhaddislerce "zayıf" kabul edilmiştir. Zehebi, Mizan'ül İ'tidal, c. 3, s. 531.

          İbrahim b. Muhtar için ise Buhari ve Ebu Gassan, "Hadisleri terkedilmiştir" demişlerdir. Zehebi, Mizan'ül İ'tidal, c. 1, s. 65.

          İbn Hezimete de İshak b. Raşid için, "Onun hadisleri hüccet (delil) olamaz" diyerek onun güvenilmez biri olduğunu ileri sürmüştür. Zührî ise daha önce tanıtıldı... Zehebi, Mizan'ül İ'tidal, c. 1, s. 190-191.

          Görülüyor ki, Hz. Peygamber'in "Ebu Bekir'in kapısı hariç, Mescid'e açılan tüm kapıları kapatın" buyurduğu rivayet edilen mezkur hadisin her üç versiyonunda da nerede ise ravilerin tümü muhaddislerce ta'n edilmişlerdir.

          Esasen tarih açısından da
          "Ebu Bekir'in kapısı dışında, mescide açılan kapıların kapatılması" hakkındaki rivayeti değerlendirdiğimizde, Peygamber (s.a.a.)'in böyle bir söz sarfetmelerinin doğru olamayacağı sonucuna varılabilir. Zira Ebu Bekir'in evi, Mescid-i Nebevî'nin bitişiğinde değil, "Sunh" denilen yerde bulunuyordu ki, bu yer ile Mescid-i Nebevî arasında ikibin metre civarında bir uzaklık vardı. Sahih-i Buhari, Tecrid-i Sarih Tercemesi, c. 4, s. 299, 3. bsk.

          Nitekim Allah Resûlü vefat ettiği gün, Ebu Bekir, Es-Sunh'ta, evinde bulunuyordu. İbnülesir, El-Kamil, c. 2, s. 295-296.

          Bu nedenle de Hz. Peygamber'in vefatına şahit olamadı. İbn Sa'd, Tabakat'ül Kübra, c. 2, s. 265.

          Daha sonra Aişe, Sunh'ta ikamet etmekte olan babasına Salim b. Ubeydullah'ı göndererek Hz. Peygamber'in vefat haberini bildirdi ve verilen haber üzerine Ebu Bekir, atına binip Mescid-i Nebevi'ye geldi. İbn Kesir, El-Bidaye, c. 5, s. 419. İbn Sad, Tabakat'ül Kübra, c. 2, s. 265. İbn Sad, Tabakat'ül Kübra, c. 2, s. 265.

          Eğer Mescid-i Nebevî'nin bitişiğinde, Ebu Bekir'in kalabileceği bir evi olsaydı, herhalde iki bin metre uzaklıktaki Sunh'a gitmez, can çekişmekte olan Hz. Peygamber'in yanında bulunmayı bir görev sayardı.

          Yorum


            #35
            Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

            HADİS UYDURMADIR

            Hz. Peygamber'in emriyle Ebu Bekir'in kapısı dışında mescide açılan kapıların kapatıldığı haberi, sadece "Hadis Usul"ü ve tarih açısından değil, meydana getirdiği çelişki bakımından da haberin uydurma olduğu anlaşılır. Zira İmam Ali (a.s.)'in Mescid-i Nebevî'ye açılan kapısının dışındaki kapıların kapatılması hakkında da "sahih" yollarla birçok hadis rivayet edilmiştir. Nitekim İbn Hacer el-Askalani, Ebu Bekir'in kapısı ile ilgili sözkonusu rivayetleri aktardıktan sonra, "Tenbih" yan başlığı altında şöyle der:

            "Mescidin etrafındaki kapıların kapatılması hakkında çeşitli hadisler rivayet edilmiştir ki, bunlardan biri, Sa'd b. Vakkas'ın hadisidir. Sa'd şöyle rivayet etmiştir: "Peygamber (s.a.a.) bize Mescid etrafındaki kapıların kapatılmasını yalnız Ali'nin kapısının açık bırakılmasını emretti". Bu hadisi Ahmet b. Hanbel ve Nesai de naklettiler. İsnadları kavidir.

            Taberani, Mücem'ül Evsat'ında —ki ricalı sikadır— ziyade olarak şu ifadeler yer alır: "Peygamber —Ali hariç— sahabilerden kapılarını kapatmalarını emretti. Ashab, Ya Resûlallah, kapılarımızı kapatıyorsunuz? Deyince, Peygamber, "Ben kapatmıyorum fakat Allah kapatmamı emrediyor" buyurdu. Taberani, Mücem'ül Evsat, c. 4, s. 553.

            Yine Zeyd b. Erkam rivayet ediyor: "Allah Resûlü, Ali'nin evi hariç, Mescid'e açılan diğer kapıları kapatın" buyurduğunda, insanlar bu konuda konuştular. Bunun üzerine Peygamber (s.a.a.), "Vallahi ben, ne bir şeyi kapatıyorum ne de açıyorum, fakat bir şeyle emredildim ve ben ona uydum", buyurdu. İmam Nesai, Hasais, s. 37, İz yayıncılık, İstanbul.

            Zeyd b. Erkam'ın bu hadisi, Ahmet b. Hanbel, Nesai ve Hakim rivayet etmiştir. Ravileri sikadır.
            Taberani, Cabir b. Semure'den rivayet eder:
            "Peygamber Ali'nin kapısı dışında Mescid'e açılan bütün kapıları kapatmamızı emretti.

            Abdullah b. Abbas şöyle rivayet etmiştir: "Peygamber, Ali'nin kapısı dışında Mescid'e açılan kapıları kapatmamızı emretti. Ali, cünüp olarak o kapıdan Mescid'e girerdi. Zira başka yol yoktu. Ahmet ve Nesai bu hadisi rivayet ettiler. Ricali sikadır" İbn Hacer Askalani, Feth'ül Bari, c. 7, s. 17-18.

            Görülüyor ki, İbn Abbas, Sa'd b. Vakkas, Zeyd b. Erkam ve Cabir b. Semure başta olmak üzere birçok sahabiden, Hz. Peygamber'in "Ali'nin kapısı dışında Mescid'e açılan kapıların kapatılmasını" emrettiğini rivayet etmişlerdir ve İbn Hacer, "Ravilerin hepsi sikadır" demiştir. Burada, açık bir çelişkinin var olduğunu görüyoruz. Zira Hz. Peygamber'in aynı anda, hem "Ali'nin kapısı dışında Mescid'e açılan kapıları kapatın" buyurması, hem de, "Ebu Bekir'in kapısı dışında Mescid'e açılan kapıları kapatın" emrini vermiş olması imkansızdır. Daha önce belirtildiği gibi, Ebu Bekir, Mekke'den hicret edip Medine'ye geldiğinin daha ilk günlerinde Sunh'a yerleşmiş ve Hz. Peygamber'in vefatına kadar(632) da Sunh'ta ikâmet etmiştir. Ancak Ebu Bekir, "halife" olduktan bir süre sonra Medine'ye taşınmıştır. İbnülesir, El-KAmil, c. 1, s. 107. İbn Sa'd, Tabakat'ül Kübra, c. 3, s. 186.

            Sedd'ül Ebvab (kapıların kapatılması) ile ilgili rivayetler arasındaki çelişki, Sünnî alimler arasında tartışmalara neden olmuş, İbnü'l Cevzi, sözde bu çelişkiyi gidermek için İmam Ali hakkındaki rivayetlerin uydurma olduğu iddiasını ileri sürmüş, İbn Hacer El-Askalani ise ilmî hiçbir dayanağı olmayan İbnü'l Cevzi'nin bu inkarcı tavrını şiddetle reddetmiştir. Bazı alimler de bu çelişkiyi sözde te'vil edip birleştirmek için Ebu Bekir'in Mescid'in dışına açılan bir kapısı bulunduğunu ayrıca Mescid'e açılan bir havhasının da bulunabileceğini, Hz. Peygamber'in, bu havhanın kapatılması için emir vermiş olmasının mümkün olduğunu ileri sürerek komik açıklamalarda bulunmuşlardır. Bk. Kütüb-i Sitte, c. 12, s. 265-266.

            Yorum


              #36
              Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

              ALİ'NİN KENDİSİ HITTA KAPISI

              Gerçekte ise bu hadis ve hadisenin asıl muhtevası şuydu: Hz. Peygamber (s.a.a.), Mescid'i cünüb ve cenabetlerden arındırmak için Ali'nin Mescid'e açılan kapısı dışında, bütün sahabilerden Mescid'e açılan kapılarını kapatmalarını istedi. İmam Ali'nin ise başka kapısı olmadığı için Allah Resûlü, yalnız Ali'nin cünüb olarak Mescid'e girmesine izin verdi. Nitekim Hz. Peygamber: "Ya Ali, bu Mescid'e cünüb olarak bulunmak, benden ve senden başkasına caiz değildir" buyurmuştur. Sünen-i Tirmizi, c. 6, s. 278, İbn Hacer El-Heytemi, Es-Savaik'ül Muhrika, s. 123.

              Esasen Musa'nın Harun'una da aynı nedenle mescide girmesine izin verilmişti. İmam Abdulhüseyin Şerefüddin, El-Müracaat, s. 146, Kum-İran.

              Bu arada, Hz. Peygamber'in, Ali'nin kapısı dışında Mescid'e açılan tüm kapıları kapattırması, sahabilerin ileri geri konuşmalarına neden oldu. Bunun üzerine Allah Resûlü, Mescid'e geldi ve ashaba hitaben şu konuşmayı yaptı: "Allah, Musa'ya, "Bana temiz bir mescit inşa et.. O mescitte senden ve Harun'dan başka kimse oturmasın" emrini vahy etti. Allah, bana da temiz bir mescit inşa etmemi ve benden ve kardeşim Ali'den başka kimsenin onu mesken edinmemesini" buyurdu. İmam Abdul Hüseyin Şerefüddin, El-Müracaat, s. 148.

              İmam Ali'nin kapısı dışında, mescide açılan kapıların kapatılması, ashab üzerinde büyük bir etki bırakmıştı... Hatta rivayet edildiğine göre Ömer b. Hattab, bu olaydan ötürü adeta İmam Ali'ye gıpta ederek şöyle demişti: "Gerçekten Ali'ye üç haslet verildi ki, onlardan yalnız birisi bana verilmiş olsa bence kızıl tüylü develerden daha kıymetli olacaktı". "Onlar nedir?" denildiğinde, Ömer şöyle cevap verdi: "Resûlullah'ın O'na kızını tezvic eylemesi, cünüb iken Peygamber'in mescidinde bulunmasının câiz olması —ki bana câiz değildir—. Hayber savaşında sancağın O'na verilmesi". İbn Hacer El-Heytemi, Es-Savaik'ül Muhrika, s. 127.

              Netice olarak yukarıda ortaya konulan tüm gerekçeleri göz önünde bulundurarak Ebu Bekir'le ilgili "Seddül-Ebvav" rivayetlerinin uydurma olduğu, bu uydurma rivayetlerle İmam Ali'nin faziletine karşı Ebu Bekir b. Ebi Kuhafe'ye de pay çıkarılmak istendiği söylenebilir.

              Yorum


                #37
                Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

                DOST EDİNME MESELESİ

                Ebu Bekir b. Ebi Kuhafe'nin faziletine yönelik gündeme getirilen hadislerden biri de Abdullah b. Abbas'ın Hz. Peygamber'den dinlediği iddia edilen şu rivayettir:

                "Eğer dost edinseydim, Ebu Bekir'i dost edinirdim". Sahih-i Buhari, c. 4, s. 191, Matbaa-i Amire, İstanbul-1315.

                Önce "Hadis İlmi" açısından bu rivayeti değerlendirelim. Bu hadisi Abdullah b. Abbas'tan rivayet eden kişi, İbn Abbas'ın kölesi olan İkrime'dir. Oysa hadis otoriteleri, İkrime'ye hiç de iyi gözle bakmamışlardır. Örneğin İbn Sa'd, İkrime için şöyle der: "İnsanlar, İkrime hakkında konuşurlar ve rivayet ettiği hadisleri hüccet (delil) kabul etmezlerdi. Bk. İbn Sa'd, Tabakat'ül Kübra, c. 5, s. 293.

                Ayrıca Malik, onu, sika görmez, Yahya El-Ensari ise onu kezzablıkla (yalancılıkla) suçlardı. Zehebi, Mizan'ül İ'tidal, c. 3, s. 93. Zehebi, Mizan'ül İ'tidal, c. 3, s. 94.

                Ali b. Abdullah b. Abbas, sürekli yalan söylemekten ceza olarak İkrime'yi helânın kapısına bağlardı. İbn Kuteybe, El-Maarif, s. 318.

                Cerir b. Yezid der ki: "Ali b. Abdullah'a, siz kölelerinize böyle mi davranıyorsunuz? dedim". O, şöyle cevap verdi: "Bu habis, babama karşı (Abdullah'a karşı) yalan söylüyor". İbn Kuteybe, El-Maarif, s. 318, Zehebi, Mizanü'l İ'tidal, c. 3, s. 94.

                "Eğer dost edinseydim, Ebu Bekir'i dost edinirdim" haberinin Abdullah b. Mesud tarafından da rivayet edildiği ileri sürülmüştür. Bk. Sahih-i Müslim, c. 7, s. 279-280, İrfan yayınları, İst.

                Bu haberin senedinde yer alan raviler ise şunlardır:

                Muhammed b. Beşşar, El-Fellas (ölm. 861), onu yalancılıkla, Yahya b. Ma'in (ölm. 847) ise onu zayıflıkla ta'n etmiştir. İbn Hacer Askalani, Feth'ül Bari, Mukaddime, s. 436-437, Dar et-Türas el-Arabi, 4. bsk.

                Râvilerden Muhammed b. Müsenna için de Ebu Zür'a şöyle der: "Onda zayıflık ve "leyyen" vardır". Zehebi, Mizan'ül İ'tidal, c. 4, s. 36.

                Ravi senedinde yer alan bir diğer kişi de Ebu Ahves'tir. İbn Kattan (ölm. 813), bu ravi için "Onun durumu bilinmiyor" derken, İbn Ma'in, "O, hiçbir şey değildir" diyerek ağır bir eleştiride bulunmuştur. Zehebi, Mizan'ül İ'tidal, c. 4, s. 487.

                Mezkur hadisin bir başka versiyonunun senedinde de İsmail b. Reca ve Osman b. Ebi Şeybe yer alır ki, El-Ezdi, birinci raviyi "münker"likle ta’netmiş, ikinci ravi için de "hüccet" (delil) kabul edilemez demiştir. Sahih-i Müslim, c. 7, s. 281, İrfan yayınları, İstanbul. Zehebi, Mizan'ül İ'tidal, c. 1, s. 227. Zehebi, Mizan'ül İ'tidal, c. 3, s. 37.

                Ebu Hüreyre'den rivayet edildiği ileri sürülen, "Ben dost edinseydim Ebu Bekir'i dost edinirdim" haberinin ravisi de Davud b. Yezid el-Evdi olup "zayıf"tır. Hafız Nureddin Ali b. Ebi Bekir El-Heysemi, Mecma'üz-Zevaid ve Menba'ül Fevaid, c. 9, s. 44, D.K. İlmiye, Beyrut-1988.

                Keza Aişe'nin rivayet ettiği, "Ben dost edinseydim Ebu Bekir'i dost edinirdim. Ancak İslam kardeşliği daha faziletlidir" hadisi için de Taberani şöyle der: "Bunda Ali b. Abdurrahman el-Vasitî var. Biz bunu tanımıyoruz.". El-Heysemi, Mecma'üz-Zevaid, c. 9, s. 44.

                Yorum


                  #38
                  Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

                  İMAMLIK MESELESİ

                  Şüphesiz Ebu Bekir b. Ebi Kuhafe'nin faziletine delil olarak gündeme getirilmek istenen konulardan biri de Peygamber (s.a.a.)'in cemaate vakit namazlarını kıldırmak üzere onu "imam" tayin ettiği meselesidir.
                  Konunun anlaşılması bakımından, önce ilgili rivayetleri aktaralım: Aişe bnt. Ebi Bekir'den rivayet edilmiştir:
                  "Peygamber, "içlerinde Ebu Bekir bulunan cemaate ondan başkasının "imam" olması lâyık değildir". Dedi.” Sünen-i Tirmizi, c. 6, s. 234, Yunus Emre yayınları.

                  Hadis ilmi açısından bu haberin senet ravilerini incelediğimizde görülecektir ki, ravi zincirinde yer alanlardan Nasr b. Abdurrahman, meçhul olup tanınmamakta, Ahmet b. Beşir ise aralarında Darimî (ölm. 868), Nesaî (ölm. 915) ve Darekutnî'nin de bulunduğu bazı hadis otoriteleri tarafından "zayıf" olmak ve hadis uydurmakla ta'nedilmektedir. Zehebi, Mizan'ül İ'tidal, c. 6, s. 234, Yunus Emre yayınları. Bk. Zehebi, Mizan'ül İ'tidal, c. 1, s. 85.

                  Ayrıca bu haberin senet ravilerinden olan İsa b. Meymevven el-Ensari için de Buhari (ölm. 869), "Hadisi münkerdir" derken, İbn Hibban (ölm. 965), onun için "rivayet ettiği hadislerin tümü uydurmadır" demiş, İbn Main (ölm. 847), "Hadisi beş para etmez" diyerek onu ta'netmiştir. Zehebi, Mizan'ül İ'tidal, c. 3, s. 325-326.

                  Denilebilir ki, Hz. Peygamber'in ağır hasta olduğu günlerde, Ebu Bekir'in bazı vakit namazlarında imamlık yapmış olması, onun, İslâm'daki önceliği veya idarî alandaki liyakatından çok, yaşıyla doğrudan ilgili bir hadisedir. Zira Resûlullah (s.a.a.) bir hadislerinde "Namaz vakti geldiğinde en yaşlınız "imam" olsun, içinizden biri ezan okusun" buyurmuştur. Sahih-i Buhari, Tecrid-i Sarih Tercemesi, c. 2, s. 593.

                  Gerçekten de o sırada Hz. Peygamber'den sonra en yaşlı kişi Ebu Bekir idi. Şöyle ki, Allah Resûlü, yaklaşık olarak fil olayından (570) elli beş gece sonra , Ebu Bekir, Fil olayından iki yıl sonra, Ömer b. Hattab aynı olaydan on üç yıl sonra, Osman b. Affan, altı yıl sonra ve Ali b. Ebi Talib de bi'setten on yıl önce doğar. İbn Hacer Askalani, El-İsabe, c. 2, s. 34. İbn Abdilberr, El-İstiab, c. 2, s. 459. İbn Hacer Askalani, El-İsabe, c. 2, s. 462. İbn Hacer Askalani, El-İsabe, c. 2, s. 507.

                  Buna göre, Hz. Peygamber'den sonra en yaşlı kişi olan Ebu Bekir'in bazı vakit namazlarında cemaate imamlık yapması, tamamen Peygamber (s.a.a.)'in mezkur hadisinin tabii bir gereğidir. Kaldı ki, Allah Resûlü ağır hasta iken, Bilal'e "İnsanlara namaz kıldıracak birisine söyleyiniz, namaz kıldırsın" buyurmuştur. İbn-i Sa'd, Tabakat, c. 2, s.220

                  Burada, Hz. Peygamber'in, namaz kıldırmak üzere herhangi bir isim zikretmemesi dikkat çekicidir.
                  Ebu Bekir'in imamlık meselesiyle ilgili bir haber de şudur: Hamza b. Abdullah b. Ömer'in verdiği habere göre Aişe şöyle demiştir: Resûlullah'ın hastalığı şiddetlendiği zaman bana şöyle dedi:


                  - Ebu Bekir'e söyleyiniz, insanlara namaz kıldırsın. Dedim ki:
                  - Ya Resûlallah, Ebu Bekir ince bir adamdır, sesi zayıftır, Kur'an okuduğu zaman çok ağlayandır. Dedi ki:
                  - Ona söyleyiniz, insanlara namaz kıldırsın. Yine aynı sözümü tekrarladım. Bunun üzerine O şöyle dedi:
                  - Siz kadınlar Yusuf'a hile yaptınız. Git söyle, insanlara namaz kıldırsın. Aişe dedi ki:
                  - Vallahi ben bunu ancak Ebu Bekir'in insanlara namaz kıldırmamasını istediğim için söylüyordum...".
                  İbn Sa'd, Tabakat'ül Kübra, c. 2, s. 217.

                  Öncelikle şunu belirtelim ki, bu haberi Aişe'den nakleden Hamza b. Abdullah b. Ömer, meçhuldür. Bk. Zehebi, Mizan'ül İ'tidal, c. 1, s. 608.

                  Burada enteresan bir husus da vardır, o da Ebu Bekir'in imamlığıyla ilgili rivayetlerin genellikle kızı Aişe'den gelmesi ve Peygamber'in ısrarlarına rağmen Aişe'nin babasının imamlık yapmasını istememesidir. Gerçekten de Ebu Bekir'n faziletiyle ilgili rivayetlerin çoğunun kızı Aişe'den gelmesinin garabeti bir yana, Aişe'nin her fırsatta babasını öne çıkarmaya çalıştığı bilinen bir husus iken, onun, Hz. Peygamber'in ısrarına rağmen, babasının imamlık yapmasını istememesine nasıl inanılabilir? Nitekim şu haber, Aişe'nin, babasını öne çıkarmada ne kadar haris davrandığının ibret verici bir misalidir. Abdullah b. Abbas şöyle der: "Allah Resûlü, "Bana Ali'yi çağırınız" dediğinde, Aişe öne atıldı ve Peygamber'e "Ebu Bekir'i çağırmayacak mısın?" diye sordu. Bu arada Hafsa da "Ömer'i çağırmaya adam göndermeyecek misin?" dedi. Bunun üzerine Allah Resûlü "Çıkınız! Bir işim olursa sizi çağırırım" buyurarak hepsini dışarı çıkardı. Taberi, Tarih'ül Ümem ve'l Müluk, c. 3, s. 196, Tahkik: Muhammed Ebu'l Fadl İbrahim, R. Et-Türas el-Arabiyy, Beyrut.

                  Eğer gerçekten Hz. Peygamber'in niyeti Ebu Bekir'i özel olarak günlük mutad vakit namazlarını kıldırmak veya siyasî ve idarî manada onu imam tayin etmek olsaydı herhalde onu, genç komutan Usame'nin emrine er olarak vermez, Suriye bölgesine göndermezdi. Hatta başta Triumvirlik üyeleri (Ebu Bekir-Ömer-Ebu Ubeyde) olmak üzere, Muhacir ve Ensar'ın ileri gelenleri eğer Hz. Peygamberin emrine uyup, Usame komutasındaki ordunun Suriye bölgesine hareket etmesinde katkıda bulunsalardı ne Ebu Bekir bazı vakit namazlarında imamlık yapma fırsatını elde ederdi ne de Ömer b. Hattab, Kırtas olayında Hz. Peygamber'in vasiyetname yazdırmasını engelleyebilirdi. Zira bunların hepsi Medine dışında olacaklardı... Esasen o sırada, başta Muhacir ve Ensar'ın ileri gelenleri olmak üzere ashab, Hz. Peygamber'in emrini dinlemez olmuş, gelişmeler Resûlullah'ın kontrolünden çıkarak, Medine'de fiilî bir durum sözkonusu olmuştur. Eğer rivayetler sahih ise Ebu Bekir’in, o anda en yaşlı sahabi olduğu için, vakit namazlarını kıldırmış olması doğaldır.
                  Gerçekler bu iken, bazı çevreler kasıtlı olarak, bir ara kendini iyi hisseden Allah Resûlünün, o anda namaz kıldırmakta olan Ebu Bekir'in arkasında namaza durmasından ve fiilî durumun getirdiği bir ortamda, Ebu Bekir'in cemaate imamlık yapmasından gülünç manalar çıkararak, onun, Hz. Peygamber tarafından "halife" tayin edildiği iddiasını ileri sürmüşlerdir. Halbuki, eğer Allah Resûlü, Ebu Bekir'i namaz kıldırmak üzere "imam" veya "halife" tayin etseydi, onu, Usame'nin emrine er olarak verip Suriye bölgesine göndermezdi.
                  Bk. İbn Sa'd, Tabakat'ül Kübra, c. 3, s. 179.

                  Hiç tarihte, bir "halife" adayının, bir genç komutanın emrinde er olarak görevlendirildiği görülmüş müdür? Hatırlatmak gerekir ki, Hz. peygamber, Ali b. Ebi Talib hariç, Muhacir ve Ensar'ın ileri gelenlerini, Usame b. Zeyd'in komutası altında Suriye bölgesine derhal hareket etme emrini vermiş, ancak malum çevreler, iktidarın Ali'nin eline geçeceği kaygısıyla Medine'den ayrılmak istememişler ve Hz. Peygamber'in emrini pasif bir direnişle yerine getirmeyerek adeta O’nun vefatını beklemişlerdir ki, bunların başını Triumvirlik çekmekteydi...

                  Kaldı ki, Hz. Peygamber, daha önce de Tebük seferi (631) esnasında, sabah namazında imamlık yapan Abdurrahman b. Avf'ın arkasında namaz kılmıştı. İmam Malik, Muvatta', c. 1, s. 93, İbn Kesir, El-Bidaye, c. 5, s. 94, Diyarbekrî, Tarih'ül Hamis, c. 2, s. 163.

                  Eğer Hz. Peygamber (s.a.a.) arkasında namaz kıldı diye bu, Ebu Bekir'in halifeliğine delil olacaksa, Ebu Bekir'den önce, Abdurrahman b. Avf'ın halife olması gerekirdi.
                  Nitekim bir kere de Ömer b. Hattab namazı kıldırmıştı. Çünkü o sırada Ömer'den daha yaşlı kimse camide yoktu.
                  Muhammed Ebu Zehra, Son Peygamber Hz. Muhammed, c. 4, s. 420, Kitabevi, İstanbul-tarihsiz.

                  Esasen eğer Hz. Peygamber'in Ebu Bekir'i namaz kıldırmakla görevlendirmesinden bir anlam çıkarılacaksa, Usame b. Zeyd, Ebu Bekir'e göre daha çok halifeliğe layık bir kimsedir demektir. Zira Hz. Peygamber, Usame'yi komutan olarak görevlendirmiş ve Ebu Bekir'i de onun komutası altında er olarak Suriye bölgesine göndermek istemiştir. Bu da Usame'nin hem askerî hem de idarî alanlarda Ebu Bekir'den daha üstün olduğunu göstermektedir. Zira orduyu sevk ve idarede daha güçlü olan birinin zayıf birinin emrine verilmesi hem askerî hem de idarî açıdan sakıncalı ve hatta tehlikeli olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Hatırlatmak gerekir ki, Ebu Bekir, daha önce Amr b. As'ın emrinde de Hz. Peygamber tarafından er olarak görevlendirilmişti.

                  Yorum


                    #39
                    Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

                    İNFAK MESELESİ

                    Şüphesiz Ebu Bekir b. Ebi Kuhafe'nin faziletiyle ilgili en çok öne çıkarılan konulardan biri de onun, malını İslâm yolunda çok cömertçe infak ettiği meselesidir.

                    Bu konuda birçok rivayet mevcut ise de biz özellikle Hz. Peygamber'in Tebük seferinin malî finansmanını karşılamak amacıyla Müslümanları infaka davet etmesinden sonra Ebu Bekir'in yaptığı öne sürülen infakın mahiyeti üzerinde durmak istiyoruz.


                    Ömer b. Hattab rivayet ediyor: "(Tebük seferi hazırlıkları sürdürülürken) Hz. Peygamber, bize infakta bulunmamızı emretti. Ben, "Ebu Bekir, beni bir gün geçmişse, ben de bugün onu geçeceğim!" dedim ve servetimin yarısını getirip Peygamber (s.a.a.)'e verdim. Hz. Peygamber, bana, "Ey Ömer! Ev halkına ne bıraktın?" buyurdu. Ben, cevaben "Sana getirdiğimin yarısını." dedim. Ebu Bekir ise yanında bulunan servetin hepsini getirdi. Hz. Peygamber, ona "Ey Ebu Bekir! Ev halkına ne bıraktın?" diye sorunca da Ebu Bekir, "Onlara Allah ve Resûlü'nü bıraktım" dedi. Ben artık anladım ki hiçbir şeyde onu geçemeyeceğim". Sünen'ü-Tirmizi, c. 5, s. 574, Dar el-Kütüb el-İlmiyye, Beyrut.

                    Önce şunu belirtelim ki, biz, infak hadisesinin gerçekleştiği öne sürülen meşhur Tebük seferiyle (631) ilgili klasik tarih kaynaklarımızda böyle bir infak olayına rastlayamadık. Örneğin Tebük seferinde, Ebu Bekir'in, malının tamamını infak ettiği rivayetini, başta İbn Hişam (ölm. 833) olmak üzere İbn Sa'd (ölm. 845), Yakubî (ölm. 205) ve Taberi (ölm. 922) gibi meşhur kaynaklarda bulamadık. Sünen'ü-Tirmizi, c. 5, s. 574.Bkz. Siret-i İbn Hişam, c. 4, s. 217, Kahraman yayınları-İst. Bkz. Tabakat'ül Kübra, c. 2, s. 165-168, Dar Es-Sadr, Beyrut. Bkz. Tarih'ül Yakubi, c. 2, s. 67-58, Dar Es-Sadr, Beyrut. Bkz. Tarih'ül Ümem ve'l Müluk, c. 5, s. 741-744, Milli Eğitim Yayınları, İstanbul.

                    Gerçekten de İslâm tarihinin mezkur kaynaklarında, Tebük seferi konusu işlenirken Ebu Bekir'in bu infakından hiç bahsedilmemiş olması enteresandır. Ne var ki, daha sonraki tarihçiler, söz konusu infak olayına eserlerinde yer vermişlerdir. Bkz. Ebul Fida, El-Muhtasar fi tarih'il Beşer, c. 1, s. 211,T. ûla, Dar el-Kütüb el-İlmiyye, Beyrut-1997, Diyarbekrî, Tarih'ül Hamis, c. 2, s. 123, Halebi, Es-Siret'ül Halebiyye, c. 3, s. 130.

                    Hadis ilmi açısından, Ebu Bekir'in infakıyla ilgili rivayete bakıldığında, söz konusu haberin "ahad" olduğu görülecektir. Zira Ebu Bekir'in, Tebük seferinde tüm malını infak ettiği haberini sadece Ömer b. Hattab rivayet etmiştir. İnfak, Müslüman halkın gözü önünde gerçekleştiğine göre, bu hadiseyi sadece Ömer b. Hattab'ın rivayet etmiş olması gariptir.

                    Ayrıca söz konusu infak rivayetinin senedinde yer alan raviler de hadis otoritelerince ta'n edilmişlerdir. Örneğin ravilerden Hişam b. Sa'd için İmam Nesaî (ölm. 915), "zayıftır" derken, İbn Main (ölm. 848), "O kavi (kuvvetli) değildir." demiş, Yahya el-Kettan (ölm. 813) ise ondan hadis rivayet etmeyi doğru bulmamıştır. Bkz. Zehebi, Mizan'ül İ'tidal, c. 4, s. 298.

                    Bir diğer ravi olan Zeyd b. Eslem hakkında da Hammad b. Zeyd şöyle der: "Medine'ye geldim, Medineliler, onun hakkında iyi konuşmazlardı". Zehebi, Mizan'ül İ'tidal, c. 2, s. 98.

                    İnfak haberini Ömer b. Hattab'dan dinlediği iddia edilen Eslem b. Sehl için de Ebu Hasan Darekutnî (ölm. 986), "Onda leyyen vardır." demiştir. Zehebi, Mizan'ül İ'tidal, c. 1, s. 211.

                    Görülüyor ki, ilk dönem "tarih" ve "tabakat" kaynaklarında yer almayan infak rivayeti hem "ahad"dir hem de haberin ravileri hadis otoritelerince ta'n edilmişlerdir.

                    Kaldı ki, 631 yılında Tebük seferi için tüm malını infak ettiği ileri sürülen Ebu Bekir, yaklaşık üç yıl sonra, 634'te vefat ederken, yukarıda "Ebu Bekir'in Emvalı" başlığı altında görüldüğü gibi değişik beldelerde arazi ve arsa parçalarını miras bırakmıştır. Ayrıca vefat etmiş Ebu Bekir'in üzerinden altı bin dirhem nakit para çıkmıştır. İbn Sa'd, Tabakat'ül Kübra, c. 3, s. 193.

                    Gerçi İbn Sa'd, bu paranın hazineye ait olduğunu zikretmiştir. Ancak Beytülmal'e ait olsa bile halifenin bu kadar meblağı üzerinde taşıması, doğru olmasa gerektir. Halbuki Ebu Bekir vefat ettiğinde, veliaht Ömer b. Hattab, bir heyetle birlikte Beytülmal'ı açar; ancak içinde bir çuvaldan düşen bir dinardan başka bir şey bulunmaz. İbnülesir, El-Kamil, c. 2, s. 387.

                    Sonuç olarak denilebilir ki, elbette Ebu Bekir de birçok sahabi gibi, Hz. Peygamber'in Tebük seferi için yaptığı infak çağrısına uymuş ve infakta bulunmuştur. Ne var ki, Ebu Bekir'i ilk Müslüman, Hz. Peygamber'den sonra en faziletli, en bilgili ve en büyük kahraman ilân eden malum zihniyetin, onu infakta da ilk sıraya yerleştirmesi gerekirdi... Nitekim öyle yapıldı ve uydurma bir rivayetle, Ebu Bekir'in tüm malını infak ettiği iddiası ortaya atıldı... Bu iddiayı ileri sürenlere şu soruyu sormak gerekir: 631 yılında tüm malını infak ettiği ileri sürülen Ebu Bekir'in üç yıl sonra vefat ederken arkasında birkaç parça arazi ve arsayı miras bırakması nasıl izah edilebilir? Tüm malını infak etmediği halde, yoksulluktan Ebu Zer'in iki yakası bir araya gelmiyor, ama tüm malını infak edip sıfırlayan Ebu Bekir, kısa süre sonra birkaç parça arazinin sahibi olabiliyor?..

                    Yorum


                      #40
                      Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

                      DAĞIN DEPRENMESİ

                      İlk üç halifenin faziletiyle ilgili en çok dile getirilen menkıbelerden biri de Enes b. Malik'in Hz. Peygamber'den rivayet ettiği ileri sürülen şu hadistir: "Nebi (s.a.a.), bir kere Ebu Bekir, Ömer ve Osman ile birlikte Uhud'a çıkmıştı. Orada bulundukları sırada dağ deprendi. Bunun üzerine Resûlullah, "Ey Uhud, uslu dur! Bil ki, üstünde bir Peygamber, doğru seciyeli bir zat, iki de şehid bulunuyor." buyurdu. Sahih-i Buhari, c. 4, s. 200, Matbaa-i Amire, İstanbul-1315.

                      Bu haberin sened zincirinde yer alanlardan biri Müsedded isminde Basralı bir zattır. İbn Kuteybe, El-Maarif, s. 322.

                      İbn Sa'd, onun hayatı ve ilmî durumu hakkında bilgi vermez. Tabakat'ül Kübra, c. 7, s. 307.

                      Bir diğer ravi olan Yezid b. Zuray' ise Osmanîdir. Yani aşırı Osman b. Affan taraftarıdır. İbn Sa'd, Tabakat'ül Kübra, c. 7, s. 289.

                      Ayrıca İbn Main ve Darekutnî, "O, hadiste zayıftır." demişlerdir. Zehebi, Mizan'ül İtidal, c. 4, s. 422.

                      Yezid'in babası, Basra'da, Abbasilerin emniyet kuvvetleri komutan vekilliğini yapmıştır. İbn Kuteybe, El-Maarif, s. 356.

                      Senedin diğer ravilerinden olan Muhammed b. Sevaî'yi, El-Ezdi, zayıf raviler arasında sayar. İbn Hacer Askalani, Feth'ül Bari, Mukaddime, s. 438, 4. bsk., Dar Et-Türas el-Arabi, Beyrut.

                      Kehmes b. Minhal'in rivayet ettiği hadisler ise "münker" ve "zayıf" görülmüştür. Zehebi, Mizan'ül İ'tidal, c. 3, s. 416, İbn Hacer Askalani, Feth'ül Bari, Mukaddime, s. 436.

                      Mezkur senedin son ravisi olan Muhammed b. Beşşar ise İbn Main tarafından "zayıf" görülmüş, El-Fellas da onu yalancılıkla suçlamıştır. İbn Hacer el-Askalani, Feth'ül Bari, Mukaddime, s. 610, Dar el-Kütüb el-İlmiyye, 1. baskı, Beyrut.

                      Enteresandır ki, Ebu Hüreyre'den gelen bir rivayette de "Resûlullah, Hira dağının üstünde Ebu Bekir, Ömer, Osman ve daha başkaları ile bulunduğu sırada..." şeklindedir.
                      Bkz. Sahih-i Buhari, Tecrid-i Sarih Tercemesi, c. 9, s. 344.

                      Görülüyor ki, bu iki rivayet arasında somut bir çelişki söz konusudur, Enes b. Malik'in haberinde Uhud'un deprendiği zikredilirken, Ebu Hüreyre, bu olayın Hira dağının üstünde vuku bulduğunu rivayet etmiştir. Oysa Uhud, Medine'de bir dağ iken, Hira, Mekke'dedir. Bu durumda, eğer gerçekten olay meydana gelmişse, Mekke'de mi yoksa Medine'de mi meydana gelmiştir? Her şeyden önce, olayın Mekke'de, Hira dağının üstünde vuku bulduğunu ileri süren Ebu Hüreyre'nin rivayetinin, tarihî gerçeklerle örtüşmediğini belirtmemiz lazımdır. Zira Mekke Dönemi (610-622) boyunca Ebu Hüreyre'nin müşrik olarak yaşadığını biliyoruz... Kendisi, Hayber'in fethi yılında (629) Medine'ye gelerek Müslüman olmuştur. Bkz. İbn Abdulberr, El-İstiab, c. 4, s. 208.

                      O halde, Mekke dönemi boyunca müşriklik hayatını sürdüren ve hatta Medine döneminin başlangıcından yedi yıl sonra Medine'ye gelerek Müslüman olan Ebu Hüreyre'nin, müşrik olduğu bir dönemde Hz. Peygamber'den "hadis" rivayet etmesi söz konusu olamayacağına göre, onun, "Hira dağının deprendiği" rivayetinin uydurma olduğu apaçık ortadadır.

                      Bu durumda, "Uhud dağının deprendiği" olayının "ahad" olduğunu, zira sadece Enes b. Malik tarafından bu olayın rivayet edildiğini görüyoruz. Nitekim Buhari'nin yanında Tirmizi'nin de bu olayı Enes b. Malik'ten rivayet ederek "Sünen"ine aldığını görüyoruz ki, bu rivayetin sened zincirinde de yalancılıkla itham edilen Muhammed b. Beşşar ve "zayıf" olmakla ta’n edilen Yahya b. Said'in yanında, "tedlisçi"likle ve "kaderî" olmakla suçlanan Katade de yer alır. Bkz. Sünen-i Tirmizi, c. 5, s. 251, Yunus Emre Yayınları. Zehebi, Mizan'ül İ'tidal, c. 3, s. 490. İbn Hacer el-Askalani, Feth'ül Bari, Mukaddime, s. 451. İbn Kuteybe, El-Maarif, s. 444, Mizan'ül İ'tidal, c. 3, s. 385.

                      Ayrıca, Tirmizi'nin senet zincirinde Said b. Arube de vardır ki, Ebu Naim, ondan aldığı hadisleri terk ettiğini, Zehebi de Said'in sonradan değiştiğini belirtir. Zehebi, Mizan'ül İ'tidal, c. 2, s. 150.

                      Yorum


                        #41
                        Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

                        İKTİDA İDDİASI

                        Ebu Bekir'in menakıbıyle ilgili olarak ileri sürülen iddialardan biri de Hz. Peygamber'in, Müslümanlardan, kendisinden sonra Ebu Bekir ve Ömer'e uymalarını istediği şeklindeki rivayettir.

                        Huzeyfe El-Yemanî'den rivayet edilmiştir: "Resûlullah, "Şüphesiz ben aranızda ne kadar kalacağımı (yaşayacağımı) kesinlikle bilmem. Bunun için benden sonraki (şu) iki zata uyun." buyurdu. Ve Ebu Bekir ile Ömer'e işaret etti". Sünen-i Tirmizi, c. 6, s. 227-228, Yunus Emre yayınları.

                        Her şeyden önce tarih bu rivayete tanıklık etmez. Şöyle ki, sert tartışmalara sahne olan Sakife olayında, Hüzeyfe de dahil, hiç kimsenin bu rivayeti delil olarak ileri sürmemesi, söz konusu rivayetin tarih testinden hiç geçmediğinin kanıtıdır. Keza Ömer b. Hattab'ın veliaht tayin edilmesi de mezkur rivayetin bir gereği olarak değil, tamamen halife Ebu Bekir'in isteğiyle gerçekleşmiştir. Eğer gerçekten Müslüman halk arasında, Hz. Peygamber'in böyle bir hadisi bilinseydi, başta triumvirlik üyeleri olmak üzere mutlaka birileri bu rivayeti halifelik tartışmasında delil olarak ileri sürerdi.

                        Ayrıca "Hadis Usul"ü açısından bu rivayetin senet ravilerini incelediğimizde, karşımıza hiç de sözüne güvenilir bir senet zinciri çıkmamaktadır. Örneğin İmam Nesai, mezkur rivayetin ravilerinden Hasan b. Sabbah el-Bezzar'ı ta'n etmiş ve onu kuvvetli görmemiştir. Zehebi, Mizan'ül İ'tidal, c. 1, s. 499.

                        Bir diğer ravi olan Süfyan b. Üyeyne ise tedlisçidir. Zehebi, Mizan'ül İ'tidal, c. 2, s. 170

                        Senet zincirinde yer alan Zaide içinse Ebu Hatım, "hadisi münkerdir." derken, Buhari, "Onun hadisine tabi olunmaz." diyerek onu, ta'n etmiştir. Zehebi, Mizan'ül İ'tidal, c. 2, s. 65.

                        Şabi'den sonra Kufe kadılığına tayin edilmiş olan ravi Abdulmelik b. Umeyr de ta'n edilmiş; Ahmet b. Hanbel, onu hem "zayıf" hem de çok yanılan biri olarak görmüş, İbn Main de onun her şeyi birbirine karıştırdığını söylemiştir. Zehebi, Mizan'ül İ'tidal, c. 2, s. 660.

                        Huzeyfe'den aynı rivayete İbn Mace de "Sünen"inde yer vermiştir. Bkz. Sünen-i İbn Mace, c. 1, s. 169, Kahraman Yayınları.

                        Böylece bu rivayetin de "ahad" olduğunu görüyoruz...

                        Bununla birlikte İbn Mace, bu rivayeti farklı ravilerden nakletmiştir. Gerçi bu rivayetin senedinde de yalancılıkla ta'n edilen Muhammed b. Beşşar bulunur. Bkz. Zehebi, Mizan'ül İ'tidal, c. 3, s. 490.

                        Ayrıca bir diğer ravi de Müemmel b. İsmail'dir ki, muhaddislerin çoğu, onun çok hata yaptığında ittifak etmişlerdir. Buhari ise "Müemmel'in hadisleri münkerdir." demiştir. Zehebi, Mizan'ül İ'tidal, c. 4, s. 228.

                        Elbette Ebu Bekir b. Ebi Kuhafe'nin menakıbı konusunda daha birçok rivayet incelenebilir. Ancak burada iki örnek daha verip konuyu bitirmek istiyoruz. Bir rivayete göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Ebu Bekir'in yeryüzünde hata etmesini Allah yüce katında kerih görür". C. Suyuti, Tarih'ül Hulafa, s. 44.

                        Oysa bu rivayette, Nasr b. Hammad yer almıştır ki, bu kişi yalancı ve hadis uydurmacısıdır. İbnül Cevzi, Kitab'ül Mevduat, c. 1, s. 237, Dar el-Kütüb el-İlmiye, Beyrut-1995.

                        Abdullah b. Ömer'den gelen bir rivayete göre de Hz. Peygamber, Ebu Bekir'e hitaben şöyle buyurdu: "Havuz başında arkadaşım ve mağarada arkadaşım sensin.". Sünen-i Tirmizi, c. 6, s. 232.

                        Bu haberi de İbn Ömer'den, Cumay' b. Umeyr rivayet etmiştir ki, bu ravi için Buhari, "Hadisi metruktur" derken, İbn Hibban "O, hadis uydurur." diyerek onu ta'n etmiş, İbn Numeyr ise "O, insanların en yalancısıdır." demiştir. Bkz. Zehebi, Mizan'ül İ'tidal, c. 1, s. 421.

                        Yorum


                          #42
                          Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

                          Allah'ın izni ile bu başlık burada sonlanmıştır. İnşaallah tüm okuyuculara ve araştırmacılara faydası dokunur.

                          Selam ve Dua ile.

                          Yorum


                            #43
                            Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

                            kareler toplandı:

                            Bu cevâb üzerine Rasûlullah'ın kızı Fâtıma öfkelendi ve Ebû Bekr'den ayrıldı. Onun Ebû Bekr'den ayrılıp uzaklaşması tâ ölünce­ye kadar devam etti. Ve Fâtıma, Rasûlullah'tan sonra altı ay yaşadı. buhari humus bölümü




                            54- Hz. Peygamber s.a.a.: "Fatıma benden bir parça. Kim onu öfkelendirirse beni öfkelendirmiş olur."

                            Sahihi Buhari, Ötüken yayınları. cilt 15 sayfa: 7075. Kitabul Ahkam. 52. Bab. hadis: 79.


                            51- Fatıma Cennet Ehli kadınların Seyyidesidir.

                            Sahihi Buhari, Ötüken yayınları. cilt 7 sayfa: 3476. Kitabul Fadaili Ashabun Nebi.



                            53. Ebubekir: "Muhammed'e hürmeinizi, O'nun Ehlibeyti hususunda da gözetip muhafaza ediniz. aynı yer 34

                            Sahihi Buhari, Ötüken yayınları. cilt 7 sayfa: 3477. Kitabul Fadaili Ashabun Nebi.

                            Ey inananlar, yapmayacağınız şeyi neden söylersiniz? Saf 2

                            Cennet kadınların efendisine ki oraya dilediğini alır dilediğini alamayacak makam olsa gerek bu cennet kadınları efendiliği, Fatımayı s.a. gazaplandırmakla Peygamberi gazaplandıran, kendi yapmadığını başkalarına yapın diye tavsiye eden Ehlibeyte onlara zulmetmiş Onları gazaplandırmış zulmetmiş bir karakter..

                            Ebubekir Peygamberi s.a.a. gazaplandırmıştır. Hem de direk gazaplandırdığı Fatıma, s.a., ve dolaylı gazaplandırdığı Peygamber s.a.a vefat etmiş olduğundan dolayı telafi edilemez şekilde gazaplandırmadır bu!!!

                            ve en önemlisi şiaya göre değil sünnilerin en muteber kaynağı buhariye göre...

                            Yorum


                              #44
                              Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu
                              KARDEŞİM FORUMDA GELİR GELMEZ UZUN UZADIYA KOPİLER YASAKTIR. AYRI BİR BAŞLIK AÇIN ORADA SIRASI İLE KARŞILIKLI MUHABBETİMİZİ EDELİM. AKSİ HALDE KURALLAR NEYİ GEREKTRİYORSA ONU YAPACAĞIM.

                              MUFADDAL
                              En son Qom_u_ask tarafından düzenlendi; 01.08.2020, 20:29.

                              Yorum


                                #45
                                Ynt: Halife Ebu Bekirin Müslüman oluşu

                                Allah razı olsun hemen hemen hepsini okudum güzel bir paylaşım olmuş.
                                Hüseyin'in şehadeti üzre müminlerin kalbinde bir aşk vardır, o aşk asla soğumaz.
                                Hz.Peygamber (saa)

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X