Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Şiilere imamet hakkında bir kaç soru

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ynt: Şiilere imamet hakkında bir kaç soru

    [quote author=Ammar bin Yasir link=topic=21650.msg132410#msg132410 date=1316981937]
    ne cevab vermesini bekliyordunuzki kardeşim, o ve onun gibiler bir şeyler öyrenmek için bir şey sormazlarki, cevab verildiyinde bile, doğru olduğuna emin olsalar bile "doğru söyledin, Allah razı olsun" demesini beceremezler, sadece "peki o zaman falan şey neden böyle" deyerek mevzuyu deyişmeye çalışırlar.. Allah hidayet versin, ne diyelim..
    [/quote]


    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

    Yorum


      Ynt: Şiilere imamet hakkında bir kaç soru

      Bu konuda üstüme düşen açıklamayı daha yapmadım. Qumu Aşk hocamın bunu kabul etmesi bütün şiilerin kabul etmesi anlamına gelmez. Bizim imamet inancımızda hata- yanılma- namazda şaşırma secdei sehf etme gibi insani hataların 14 Masum aleyhimusselamdan uzak olduğuna inanırız. ve bu sayede masum anlamının ne demek olduğuna şahitlik getiririz.

      Büyük alim Şeyh Sadık bu olayı (Peygamberin yanılma) kabul ettiği için bütün şiilerin bunu kabul etmesi doğru olamaz. çünkü Şeyh Sadık HAŞA MASUM DEĞİLDİR ve hata yapabilir.

      Ben konu hakkında ki açıklamamı detaylı araştırmadan sonra yapacağım.

      İltimasu dua.
      [center]
      ..ey ahle aalam agham Eli mazloome... یا ابا عبدالله الحسین
      [center]
      Bizleri öldürün! Zira Halkımızın bilinci daha da artacak!
      Şehid Seyyid Abbas Musavi(Eski Hizbullah Lideri)

      Yorum


        Ynt: Şiilere imamet hakkında bir kaç soru

        evet biz de değerli alimimiz Şeyh Sadukun bu konudaki inancını kabul etmiyoruz tüm şiiler gibi Peygamberlerin yanılması hata yapmasından unutmasından uzak olduğuna inanıyoruz..

        Yorum


          Ynt: Şiilere imamet hakkında bir kaç soru

          uzun zamandır foruma bakamıyordum, ama konunun baya "irerlediğini" görüyorum. fakat ne hikmetse beni ısrarla konuya davet eden, foruma munazara için geldiğini söyleyen Osman Ufuk nicki ile yazan vehhabi benim sorularıma cevap vermemiş. o yüzden ben yarım kaldığımız yerden tekrar soruyorum, cevabı varsa buyursun versin, yoksa imamın (ayetlerde de bildirildiği gibi) Allah tarafından tayin edildiğini, makamının nübüvvet makamından üstün olduğunu, hakka hidayet eden olduğunu kabullensin.

          Osman Ufuk (yani Ebu Ali Efendi) cevap bekliyorum.

          Yorum


            Ynt: Şiilere imamet hakkında bir kaç soru

            [quote author=Qom_u_aşk link=topic=21650.msg132425#msg132425 date=1317027243]
            evet biz de değerli alimimiz Şeyh Sadukun bu konudaki inancını kabul etmiyoruz
            [/quote]

            [quote author=Qom_u_aşk link=topic=21650.msg132425#msg132425 date=1317027243]
            evet biz de değerli alimimiz Şeyh Sadukun bu konudaki inancını kabul etmiyoruz
            [/quote]

            Düşmüşsünüz Şillerin şeyhi olan Sadukun üstüne Peygamberin sehv etmesini kabul eden tek Saduk değildir. İsimlerin sayıyorum okuyun.

            Şia alimi

            1 - İbn-i Babawei al-Qummi al-Saduk.

            2 - Muhammed b. el-Hasan ibn el-Velid.

            3 - Ameen El-Deen abu 'Ali el-Fadl bin el-Hüseyin bin el-Fadl el-Tabrasi.

            4 - Ni'imatullah al-Jazaeree.

            5 - Fahruddin er-Deen El-Tarihi.

            6 - El-Faydh al-Kashani.


            Hee sizin kabul edip, etmemeniz benim umrumda bile değil koskoca ulemanız kabul etmiş.

            Yorum


              Ynt: Şiilere imamet hakkında bir kaç soru

              [quote author=Osman_ufuk link=topic=21650.msg132450#msg132450 date=1317052957]
              1 - İbn-i Babawei al-Qummi al-Saduk.

              2 - Muhammed b. el-Hasan ibn el-Velid.

              3 - Ameen El-Deen abu 'Ali el-Fadl bin el-Hüseyin bin el-Fadl el-Tabrasi.

              4 - Ni'imatullah al-Jazaeree.

              5 - Fahruddin er-Deen El-Tarihi.

              6 - El-Faydh al-Kashani.
              [/quote]

              diğerlerinin delillerini alalım. mesela bu saydığın diğer alimler hangi kitaplarında bunu beyan etmişler?

              Hee sizin kabul edip, etmemeniz benim umrumda bile değil koskoca ulemanız kabul etmiş.
              bu hangi mantık? nasibi mantığımı? çünkü çok ahmakça. ulema masummu? dediği hüccetmi? gel bu mantık ile bende sana ehli sünnet ulemasından sizin şirk dediğiniz Tevessülü tamamen kabul eden alimleri yazayım ne olacak?

              farzet ki, Saduk r.a ve diğerleri bu görüşe varmıştırlar ama ne olacak ki? bu akidenin böyle olduğuna değil, onların yanıldıklarına delildir. bizim için imamların a.s sözleri hüccettir, alimlerin sözleri ise bu gene kaideye uyduğu sürece. ayrıca Sauk r.a ve diğerlerinin sözleri hakkındaki delilleri bekliyorum.

              Yorum


                Ynt: Şiilere imamet hakkında bir kaç soru

                [quote author=Osman_ufuk link=topic=21650.msg132450#msg132450 date=1317052957]
                Düşmüşsünüz Şillerin şeyhi olan Sadukun üstüne Peygamberin sehv etmesini kabul eden tek Saduk değildir. İsimlerin sayıyorum okuyun.

                Şia alimi

                1 - İbn-i Babawei al-Qummi al-Saduk.

                2 - Muhammed b. el-Hasan ibn el-Velid.

                3 - Ameen El-Deen abu 'Ali el-Fadl bin el-Hüseyin bin el-Fadl el-Tabrasi.

                4 - Ni'imatullah al-Jazaeree.

                5 - Fahruddin er-Deen El-Tarihi.

                6 - El-Faydh al-Kashani.


                Hee sizin kabul edip, etmemeniz benim umrumda bile değil koskoca ulemanız kabul etmiş.
                [/quote]

                şia, hadisleri kayda geçirme sürecinde ahbari düşünce ağır basan bir mektepti. bunlar sünnilikteki selefilere benzer. hadis adına ne varsa naklederler ve içeriğine bakmazlardı. buna karşın usuli ulema daha fazla vardı ki bunlar da İmamlarımızın gösterdiği şekilde o akılcı çizgiye sahip kesimdi. İmamların çizdiği akılla tartma çizgisinden sapmamışlardı.

                Ahbari ulema şianın kaynaklarının hassasiyetle korunmasını sağladı. Bu anlamda bunlar doğru yanlış demeden hadisleri sakladılar yazdılar çoğalttılar korudular. eğer onların bu gayretkeşlikleri olmayaydı zalim hükümdarlar şia kaynaklarını yok edebilirlerdi. bu ahbarilerin hiç nedir ne değildir diye bakmadan ellerine geçenleri kutsal bilip nakletmeleri şia hadislerinin sağlamlarının da yok olmamasını sağladı.

                Şia sünniler gibi kadılar çıkararak tağuta sırtını dayamadı. Zalimlere rağmen varlığını sürdürdü. Ölümler hapisler toplu katliamlar süregiden tecritler yaşadı. Tüm bu şartlarda bu ahbari ulemaya saygı duyuyoruz her ne kadar görüşlerini ve uydurma hadisleri de nakletmelerini kabul etmesek de..

                Oysa baştan beri şiayı gerçekte temsil edip sürekli şiayı yayan kesim usuli kesim olmuştur. Ki İmamların hadislerinde de özellikle akıldan söz eden hadisler bunları kastetmektedir..

                Yorum


                  Ynt: Şiilere imamet hakkında bir kaç soru

                  [quote author=Osman_ufuk link=topic=21650.msg132450#msg132450 date=1317052957]
                  [b]Düşmüşsünüz Şillerin şeyhi olan Sadukun üstüne Peygamberin sehv etmesini kabul eden tek Saduk değildir. İsimlerin sayıyorum okuyun.
                  Şia alimi
                  1 - İbn-i Babawei al-Qummi al-Saduk.
                  2 - Muhammed b. el-Hasan ibn el-Velid.
                  3 - Ameen El-Deen abu 'Ali el-Fadl bin el-Hüseyin bin el-Fadl el-Tabrasi.
                  4 - Ni'imatullah al-Jazaeree.
                  5 - Fahruddin er-Deen El-Tarihi.
                  6 - El-Faydh al-Kashani.
                  Hee sizin kabul edip, etmemeniz benim umrumda bile değil koskoca ulemanız kabul etmiş
                  [/quote]
                  Bu Konuda ki araştırmam sonunda Peygamberin Hatadan masum oluşu görüşüm değişmemiştir .

                  DELİLLER:
                  üstadımız Dr. Muhammed Ticani Bu konuyu (bilmiyorsanız) "Zikir Ehline Sorun" adlı kitabının ikinci bölümünde ele almıştır. aynen aktarıyorum.
                  http://www.islamkutuphanesi.com/turk...tm#PEYGAMBERİN GÜNAH VE HATADAN MASUM OLUŞU

                  PEYGAMBER'İN GÜNAH VE HATADAN MASUM OLUŞU


                  Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'de peygamberi Hz. Muhammed (s.a.a.) hakkında şöyle buyurur: "Ve Allah seni halktan korur." ı Yine buyuruyor ki: "O heva ve heves üzerine konuşmaz. Onun konuştuğu her şey vahiy iledir.,"2 Yine buyuruyor ki: "Peygamber size ne verdiyse, onu ahn ve sizi neden sakındırdıysa, ondan sakının."3

                  Bu ayetler Peygamberimizin her hususta masum olduğunu açıkça göstermektedir. Siz Ehl-i Sünnet ise onun sadece Kur'an'ı tebliğde masum olduğuna inanıyor, onun dışındaki konularda sıradan diğer insanlar gibi yanlışları ve doğruları olduğunu iddia edip, sözlerinizin ispatı için Sahihlerinizdeki bazı olayları şahit gösteriyorsunuz.

                  Sizler her zaman Allah'ın Kitabına ve Peygamber'in sünnetine uyduğunuzu söylüyorsunuz. Peki, hata ihtimali olan ve masum olmayan bir sünnete nasıl uyabilirsiniz?
                  ----------------

                  1- Maide Suresi /67.
                  2- Necm Süresi /3.
                  3- Haşr Süresi /7.



                  62 / Zikir Ehline Sorun

                  Sizin bu inancınıza göre Kur'an' a ve sünnete sarılsak dahi, bu bizleri dalaletten tam olarak kurtaramaz. Özellikle Kur'an'ın nebevi sünnet ile yorumlanması gerekirken, bu durumda sünnetin, Kur'an'ın amacının dışında yanlış tefsir etmediğine nasıl güvenebiliriz?

                  Sünnilerden birisi bu görüşü savunurken bana dedi ki: "Resulullah, Kur'an'daki birçok ayetin hükmüne maslahat icabı muhalefet etmiştir."

                  Ben şaşırarak dedim ki: "Resulullah'ın Kur'an'a muhalefet ettiğine dair bir örnek verir misin?"

                  Bana şu cevabı verdi: "Kur'an, "Zina eden kadın ve erkeğin her birine yüz kırbaç vurun."1 buyuruyor. Hal- buki Peygamber recmi (taşlanarak öldürülmeyi) emretti, oysa Kur'an'da böyle bir hüküm yoktur."

                  - Recm, evli olan erkek ve kadının yapmış olduğu zinanın cezasıdır. Ama yüz kırbaç, bekar olan kadın ve erkeğin cezasıdır.

                  - Kur'an'da evli veya bekar farkı gözetilmeksizin hüküm belirtilmiştir; hüküm mutlaktır.

                  - O halde Kur'an' daki her mutlak hükmü Resulullah (s.a.a.) açıkladığı zaman, Kur'an'a muhalefet mi etmiş oluyor? Şimdi yani Resulullah Kur'an'ın birçok hükmüne muhalefet mi etmiştir?!

                  Adam telaşa kapılarak şöyle dedi: "Yalnızca Kur'an masumdur. Çünkü Allah onu koruyacağını söylemiştir. Peygamber ise sadece bir insandır. Doğru veya yanlış yapabilir.
                  ------------------------
                  1- Nur Suresi /2.



                  Resulullah (s.a.a.) Hakkında / 63



                  Nitekim Kur'an'da onun hakkında; "De ki: Ben sizin gibi bir insanım." buyuruluyor."

                  - Bu durumda sen niçin günde beş vakit (sabah, öğle, ikindi, akşam, yatsı) namaz kılıyorsun. Halbuki Kur'an namaz için vakit belirtmemiştir?

                  - Kur'an buyuruyor ki: "Namaz müminlere vakit ile yazılmıştır." Resulullah ise namazın vakitlerini açıklamış- tır.

                  - Peki niçin Peygamber' i namazların vakitleri konusunda onaylıyorsun da, zina edenin recmi konusunda onaylamıyorsun?

                  Konuşma süresince, adam beni bir mantık ve delile dayanmayan çelişkili sözleri ve safsatalarıyla ikna etmeğe çalışıp durdu. Örneğin diyordu ki: "Namaz konusunda asla şüphe edilmez. Çünkü Resulullah hayatı boyunca günde beş vakit namaz kılmıştır. Ama recm konusunda ona gü- venilmez. Çünkü ömrü boyunca bir veya iki kere bu işi uygulamıştır." Yine diyordu ki: "Resulullah, Allah'ın bir emrini uygularken hata yapmazdı, ama kendinden hüküm verdiğinde hata yapardı. Bu yüzden Resulullah bir şeye emrettiğinde sahabiler; "Bunu kendinden mi söylüyorsun, yoksa Allah'ın emri mi?" diye sorarlardJ. Eğer; "Allah'ın emridir." cevabını verirse, ashap tartışmasız kabul ederlerdi. Ama; "Benim kendi görüşümdür." dediği zaman ashap onunla tartışır, ona nasihat ederlerdi. Peygamber de onların nasihat ve öğütlerini kabul ederdi. Bazen Kur'an Peygamber'in değil de, ashabın görüşüne uygun olarak nazil olur- du. Örneğin; Bedir esirleri hususunda ve diğer meşhur birçok olayda olduğu gibi..."



                  64 / Zikir Ehline Sorun

                  Ben o adama birçok cevaplar verdiğim halde, maalesef hiçbir etkisi olmadı. Çünkü Sünni alimleri onun görüşünü kabul ediyordu. Sahihlerinde Peygamberimizin masumlu- ğuna gölge düşüren rivayetler vardır. Bu rivayetler, Peygamber'i akıllı bir komutandan veya sufilerin tarikat şeyhlerinden, hatta sıradan bir insandan daha aşağı bir mevkiye düşürüyor, desek abartmış olmayız. Bu Sahihleri okursak, Emevi propagandalarının bugüne kadar Müslümanları nerelere getirdiğini anlamakta güçlük çekmeyiz. Bunun ardındaki hedeflerinin ne olduğunu araştıracak olursak da, şu acı sonuca varırız:

                  Başta Muaviye bin Ebu Süfyan olmak üzere, Müslümanlara hüküm süren Emevi hükümdarlarının hiçbiri, Hz. Muhammed'in peygamberliğine ve onun Allah tarafından gönderildiğine bir an dahi iman etmemişlerdir. Onlar, Peygamber'in bir grup mustaz'afın ve özellikle de davetine yardımcı olan kölelerin onayı ile hükümdarlığı ele geçiren bir sihirbaz olduğuna inanıyorlardı. Bu sözüm bir zan ve sanı değildir. Çünkü kimi zanlar günahtır. Aksine Muavıye' nin kişiliğini, hayatı boyunca, özellikle hükümeti zama- nında neler yaptığını ve nasıl icraatta bulunduğunu anlamak için tarih kitaplarını incelediğimizde zannın yakine dönüş- tüğünli ve bunun tartışmasız bir gerçek olduğunu görürüz.

                  Hepimiz Muaviye'yi, babası Süfyan ve annesi Hind'i çok iyi tanıyoruz. Muaviye gençliğinde, babası Ebu Süfyan ile birlikte çeşitli savaşlarda Peygamber' e karşı kılıç sallamış ve onun davetini yıkmak için bütün gücünü harcamıştır. Planları suya düşüp de Peygamber onlara galip gelince gerçekte iman etmeyip teslim oldular. Ama Resulullah, onlara "Tulaka" (azadı köleler) adını vererek hatalarından

                  Resulullah (s.a.a.) Hakkında /65

                  geçti. Resulullah'ın vefatından sonra babası Ebu Süfyan bir fitne çıkararak İslam'ın kökünü kazımak istedi. Bu yüzden gece yarısı Hz. Ali'nin (a.s.) evine gelerek, onu Ebu Bekir ve Ömer'e karşı koymaya davet etti. Ali (a.s.) onun kötü niyetini bildiğinden yanından kovdu. Bu yüzden o, tıpkı yaralı yılan gibi İslam ve Müslümanlara karşı büyük bir kin besledi. Amcası oğlu Osman halife olunca içindeki küfür ve nifakı açıklayarak şöyle feryad etti: "Ey Ümeyye Oğulları! Hilafeti tıpkı bir top gibi birbirinize pas verin. Ebu Süfyan'ın yemin ettiği şeye andolsun ki ne cennet vardır, ne de cehennem."ı

                  İbn-i Asakir, Tarih'inde Enes'ten şöyle nakleder; "Ebu Süfyan kör olduktan sonra Osman'ın da bulunduğu bir yerde, "Burada kimse var mı? (Yani yabancı birisi var mı?)" diye sordu. "Hayır." denilince şöyle dedi: "Allah'ım! İşi cahiliye dönemindeki gibi yap. Hükümeti gaspettir. Bütün dağları Beni Ümeyye'nin eline ver."2

                  Sen Ebu Süfyan oğlu Muaviye'nin kim olduğunu biliyor musun? Onun Hz. Muhammed'in (s.a.a.) ümmetine önce Şam' da, sonra da zorla gasp ettiği hilafet makamında neler yaptığı anlatmakla bitmez. Tarihçiler onun Kur'an'a ve sünnete ihanetlerini, ilahi ve şer'i hudutları çiğnemesini ve kalemlerin yazmaya ve dillerin söylemeye utandığı çirkin amellerini yazmışlardır. Ama bizler kalpleri Muaviye'nin sevgisiyle dolup taşan Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin duygularına dokunmasın diye bunları zikretmekten çekiniyoruz.

                  -------------------

                  1- Tarih-i Taberi, c. ıo, s. 58; Müruc'üz-Zeheb, c. 2, s. 343.
                  2- Tarİh-İ Dimaşk, c. 23, s. 471; Tehzib-İ İbn-i Asakir, c. 6, s.409.


                  66 / Zikir Ehline Sorun

                  Yine de onun nübüvvet sahibi Resulullah hakkındaki düşüncelerini zikretmeden geçmeyeceğiz. O, bu konuda babasının inançlarından kurtulamamıştır.

                  Muaviye, zina ve fücurla meşhur olan ve Hz. Hamza' nın ciğerini yiyen annesi Hind'in sütünü içmiştir.ı Nitekim münafıklığı da, bir an bile siyah kalbine İslam dini girme- yen, münafıkların başı olan babasından miras almıştır.

                  Babası Ebu Süfyan'ın kalbindekileri öğrendiğimiz gibi, şimdi de aynı sözü daha münafıkça bir metodla tekrarlayan Muaviye'nin içindekileri öğrenelim.

                  Mutavvıf bin Muğayre bin Şu'be der ki: Babam Muğayre ile birlikte Muaviye'nin yanına gittim. Babam her zaman onunla konuşup müşavere eder ve Muaviye'nin şuur ve kurnazlığını bana anlatıp şaşırırdı. Bir gece babamı üzüntülü gördüm. Akşam yemeğini dahi yemedi. Aradan biraz geçti. Bir ara bizim yaptıklarımıza üzülebileceğini düşünerek:

                  - "Babacığım, niçin bu gece üzgünsünüz? Sizi üzen bir durum mu var?" dedim.

                  - "Oğlum! İnsanların en kötüsünün yanından geliyorum. " dedi.

                  - "Kimdir o?" diye sorunca şöyle dedi:

                  - "Muaviye ile yalnız kaldığımda ona dedim ki: "Ey Müminlerin Emiri! Sen artık hedefine ulaşmışsın. Ayrıca yaşlanmışsın da. Artık adalet göster, hayır işlerde bulun.
                  ---------------------

                  1- Zemahşeri, Rebi'ul-Ebrar, c. 3, s. 551, Bab'ul-Karabat ve'l- Ensab; İbn-i Ebi'l-Hadid, Şerh-i Nehc'ül-Belağa, c. 1, s. 336.


                  Resulullah (s.a.a.) Hakkında / 67


                  Akrabaların olan Haşim OğuIlarına karşı biraz iyi davran. Onlar hakkında akrabalık hakkını gözet. Vallahi artık onların seni korkutacak bir şeyleri yoktur. Bunun anısı ve sevabı sana kalacaktır."

                  Bunun üzerine Muaviye bana dedi ki: "Asla, asla! Ben hiçbir ödül ve sevap istemiyorum. "Teym" kabilesinden olan (Ebu Bekir) hüküm sürdü, adaletle davrandı ve yaptığını yaptı; ama ölmesiyle adı şanı da silinip gitti. Biri kalkıp adını anarsa, o başka. "Adiy" kabilesinden olan (Ömer), on yıl hüküm sürdü, çalışıp çabaladı; ama ölür ölmez adı da yok oldu. Biri kalkıp adını anarsa, o başka. Sonra kardeşimiz Osman halife oldu. Her açıdan eşsiz olan o da, istediklerini yaptı; onlar da istedikleri her şeyi onun başına getirdi- ler. Vallahi o da ölünce, adı da, başına gelenler de unutuldu gitti. Ama Haşim Oğullarından olanın (yimi Peygamber'in) adı her gün beş kez anılarak; "Eşhedü enne Muhammeden Resulullah" denilmektedir. Anan sana ağıt yaksın, bu varken bana ne ad, ne şan kalır ki?! Ama andolsun Allah'a, bu adı mutlaka toprağa gömeceğim!"ı

                  Kahrolsun senin adın ve yazıklar olsun sana ey Muaviye! Sen bütün gücünle ve elindeki onca beytülmal ile Resulullah'ın (s.a.a.) adını mı defnetmek istiyorsun? Allah'a şükürler olsun ki, bütün planların suya düştü. Çünkü Allah senin gibilerin pususundadır. O, Peygamberi hakkında şöyle buyurmaktadır: "Ve biz senin anını yücelttik." Sen, Aziz Rabbimizin yücelttiği bir kimsenin ad ve şanını gömebilir
                  -------------

                  1- Kitab'ul-Muvaffakiyyat, s. 576 - 577; Mes'udi, Müruc'üz- Zeheb, c. 3, s. 454; İbn-i Ebi'I-Hadid, Şerh-i Nehc'ül-Belağa, c. 5, s. 129 - 130; el-Gadir, c. ıo, s. 283 - 284.

                  [center]
                  ..ey ahle aalam agham Eli mazloome... یا ابا عبدالله الحسین
                  [center]
                  Bizleri öldürün! Zira Halkımızın bilinci daha da artacak!
                  Şehid Seyyid Abbas Musavi(Eski Hizbullah Lideri)

                  Yorum


                    Ynt: Şiilere imamet hakkında bir kaç soru

                    68 / Zikir Ehline Sorun

                    misin? Ne istiyorsan yap; bu yolda bütün çabanı harca. Ama bil ki, Allah'ın nurunu üfleyerek söndüremezsin; Allah senin nifakına rağmen nurunu tamamlayacak ve bütün alemi onun nuruyla aydınlatacaktır.

                    Dünyanın batısının ve doğusunun hakimi sen değil miydin? Peki ölür ölmez adın ve şanın niçin silindi ve neden hiçbir şeyin geride kalmadı? Sadece yaptığın kötü ameller anıldı ve sen Resulullah'tan da duyulduğu gibi İslam'ın kökünü kazımak istiyordun.l

                    Diğer taraftan sen ve emrin altındaki Ümeyye Oğullarının engellemesine rağmen asırlar ve nesiJler boyunca Haşim Oğullarından Hz. Muhammed bin Abdullah'ın (s.a.a.) adı baki kaldı ve kıyamete kadar adı yücelikle anılacaktır. Sizler engellemeye çalıştıkça onların yücelik ve azametleri arttı. Dindeki bunca bidatiniz yüzünden kıyamet günü Allah'ın gazabına uğrayacak ve hakkettiğiniz cezayı çekeceksiniz.

                    Şarap içen ve açıkça günah işleyen oğlu Yezid bin Muaviye'ye gelince; o da babasının inançlarını miras olarak almıştı. O, babasından alçaklığı, zina etmeyi, şarap içmeyi, kumar oynamayı miras olarak almıştı. Eğer o bu vasıfları babasından miras olarak almış olmasaydı, babası kesinlikle hilafeti ona bırakmaz ve onu Müslümanlara musallat etmezdi. Yezid'in ne malolduğunu herkes biliyordu. Şüp- hesiz, Muaviye hayatını ve ele geçirdiği bütün haram mal- ları İslam' ı ve gerçek Müslümanları yok etmek için harca- mıştı. Onun, Peygamberimizin adını defnetmek için çaba harcadığını az önce gördük. Allah'a hamdolsun ki o, bu işi
                    ------------------------

                    1- Kitab-u Sıffin, s. 44.


                    Resulullah (s.a.a.) Hakkında / 69

                    yapamadı; ama Peygamber' den intikam almak için onun amcası oğlu, vasisi ve halifesi olan Ali (a.s.) ile savaştı ve nihayet sonunda Hz. Ali (a.s.) şehit oldu. Zorla, nifak ve hile ile halife olan Muaviye, halkın arasına uğursuz bir bidat sokarak, bütün beldelerdeki kiralık adamlarına emir göndererek minberlerde Hz. Ali ve Peygamber'in Ehl-i Beyt'ine lanet okumalarını istedi. Böylece o, Resulullah'a (s.a.a.) küfretmek ve lanet okumak istiyordu. ı Onun planları uygu- lanamayıp eceli geldi ve çirkin hedeflerine ulaşamadı. Fakat kendisinin ve babasının yolunu devam ettirmesi, İslam'ı yok edip cahiliyeyi ihya etmesi için, oğlu Y ezid' i İslam ümme- tinin başına halife olarak getirdi.

                    Fasık ve günahkar biri olan Yezid hilafet makamına otu- rarak, babasının hedefi doğrultusunda çalışmak için kolları sıvadı. İlk olarak Peygamberimizin şehri olan Medine' de istedikleri her şeyi yapmaları için askerlerini üç gün serbest bıraktı. Onlar da sahabenin en ileri gelenlerinden binler- cesini öldürüp Müslümanların ırz ve namuslarına saldırdılar. Yezid daha sonra Peygamberimizin güzel kokulu gülü olan Hz. Hüseyin'i, Peygamber'in Ehl-i Beyti ve ümmetin yıldızları ile birlikte şehit edip pak Ehl-i Beyt'in özgür kız ve kadınlarını esir etti. "İnna Iili ah ve inna ileyhi raciun."
                    -----------------------

                    1- İbn-i Abdurabbih, "el-Ikd'ül-Perid" adlı kitabında (c. 4, s. 366) der ki: "Muaviye minberde Hz. Ali 'ye lanet okudu ve bütün vaIilerine de ona hlnet okumalarını emretti. Onlar da lanet okudular. Peygam- benmizin eşi Ümmü Seleme, Muaviye 'ye bir mektup yazarak şöyle dedi. "Siz minberde Ali'ye ve Ali'yi seven herkese lanet ettiğiniz için AIlah'a ve Resulüne küfrediyorsunuz. Ben Allah ve Resulünün, Ali'yi sevdiğine şehadet ederim." Ama Muaviye onun sözlerine kulak asmadl. "



                    70/ Zikir Ehline Sorun

                    Eğer Allah onu helak etmeseydi, o korkunç cinayetleri ve fesatları ile İslam'ı ve Müslümanları mutlaka yok ederdi. Ancak burada bizim için önemli olan, tıpkı dedesi ve babası gibi onun da inancının iç yüzünü öğrenmektir.

                    Tarihçilerı şöyle yazıyorlar: Uğursuz "Harre Olayı"nda çocuklar ve kadınların dışında binlerce Müslüman öldürül- dü; bine yakın genç kıza tecavüz edildi; kocasız bin kadın hamile kaldı. Nihayet binlerce insan Medine' de Yezid' in kölesi olarak ona biat etti ve biat etmeyenler ise öldürüldü. Tarihte Moğollar'ın, Tatarlar'ın ve hatta bugün İsrailliler'in dahi yapmadıkları bu cinayetlerin haberi Yezid' e ulaştığında sevinç çığlıkları atarak Uhud savaşından sonra İbn-i Zab'eri'nin okuduğu şu şiiri okudu:

                    Keşke Bedir'de helak olan babalarım yaşasaydılar da düşmanlardan nasıl intikam aldığımı görseydiler ve sevinip feryad ederek şöyle deseydiler: "Ey Yezid! Ellerin dert gör- mesin. Helal olsun sana." Biz onların ileri gelenlerini bugün öldürdük ve Bedir'de yere düşen bayrağımızı doğrulttuk. Eğer Ahmed'in oğullarından intikam almazsam, babamın oğlu değilim. Haşim Oğulları saltanat ve hükümetle oynadılar. Yoksa ne bir haber gelmiş, ne de vahiy inmiştir.

                    Allah ve Resulünün ilk düşmanı olan dedesi Ebu Süfyan ise açıkça şöyle ilan etmişti: "Ey Ümeyye Oğulları! Hilafeti tıpkı bir top gibi birbirinize pas verin. Ebu' Süfyan'ın yemin ettiğine andolsun ki, ne cennet vardır, ne de cehennem."
                    Allah ve Resulünün ikinci düşmanı olan Muaviye ise
                    -------------

                    1- Belazun, Ensab'ul-Eşraf, c. 4, 2. Bölüm, s.30-42; Lisan'ul- Mizan, c. 6, s. 294; el-Bidaye ve'n-Nihaye, c. 8, s. 217 - 221.



                    Resulullah (s.a.a.) Hakkında /71

                    ezanda "Eşhedü enne Muhammeden Resulullah" cümlesini duyunca şöyle diyordu: "Anan sana ağıt yaksın, bu varken benim adım mı anılır?! Bu adı mutlaka defnedeceğim!"

                    Ve nihayet, Allah ve Resulünün üçüncü düşmanı olan oğlu Yezid de açıkça Haşim Oğullarının birkaç gün hükü- met sürdüğünü, vahiy ve kitap diye bir şeyin nazil olmadı- ğını feryat ediyordu.

                    Böylece onların Allah'a, Resulüne ve İslam'a olan inançlarının içyüzünü öğrenmiş olduk. İslam'ın temellerini yok edip, Peygamber' e ihanet etmek isteyen bu insanların az bir bölümüne değindiğimiz kötü işlerini sayacak olursak, sırf Muaviye'nin yaptıkları kalın bir cildi doldurur. Muaviye'nin yaptıklarını örtbas etmek için, Ümeyye Oğul- larının malları sayesinde kör ve sağır olan ve ahiretlerini onların dünyası için satan alimlerin, hakkın b&tıla karışması yolundaki tüm çabalarına rağmen, tarihte Muaviye'ye rezalet ve alçaklıktan başka bir şey kalmadı. Eğer Müslümanlar gerçeği bilselerdi, Ebu Süfyan, Muaviye ve Yezid'i Ianetten başka bir şeyle anmazlardı.

                    Bizim için burada önemli olan, yüz yıl Müslümanlara hüküm süren Emeviler ve taraftarlarının Müslümanların inanç, ahlak, amel ve ibadetlerini bozmuş olmalarıdır. Aksi halde, ümmetin hakka yardım etmeyip Allah'ın velilerini yalnız bırakmalarını, Allah ve Resulünün düşmanlarıyla birlikte olmalarını, azatlı oğlu azatlı Muaviye'nin, Resulullah'ın (s.a.a.) makamını temsil eden hilafete geçmesini nasıl yorumlayabiliriz?! Ömer bin Hattap halife olduğu zaman halk ona her zaman, "eğer yanlışlık yaparsan kılıçla seni öldürürüz" diyorlardı yalanını uydurdular. Görüyoruz


                    72/ Zikir Ehline Sorun

                    ki Muaviye hakkında da şöyle yazıyorlar: Muaviye halife olduktan sonra Peygamber'in sahabelerini toplayarak ilk hutbesinde şöyle dedi; "Ben, namaz kılıyorsunuz ve oruç tutuyorsunuz diye sizinle savaşmadım. Ben sadece size hükümet etmek istiyordum ve şu an bu makama ulaştım."ı O sırada kimsenin nefesi çıkmıyordu ve hiç kimse ona itiraz etmedi. Tam tersine herkes ona uyarak onun ardısıra gitti- ler. Öyle ki, Muaviye halife olduğu zaman o yıla "Cemaat yılı" dediler. Gerçekte o yıl, ayrılık ve tefrika yılı olmuştur.


                    [center]
                    ..ey ahle aalam agham Eli mazloome... یا ابا عبدالله الحسین
                    [center]
                    Bizleri öldürün! Zira Halkımızın bilinci daha da artacak!
                    Şehid Seyyid Abbas Musavi(Eski Hizbullah Lideri)

                    Yorum


                      Ynt: Şiilere imamet hakkında bir kaç soru

                      Yine görüyoruz ki fasık ve günahkar olan oğlu -ki herkesçe biliniyordu- Yezid'i halife olarak tayin edişi, o insanlar tarafından kabul ediliyor. Çok az ve salih insanlar dışında ne ona karşı çıkıyorlar, ne de aksi bir tepki gösteriyorlardı. Onlar da "Harre" de Yezid tarafından öldürüldüler ve geri kalanlar ise köle ünvanıyla ona biat ettiler.

                      Biz bu olayları nasıl yorumlayabiliriz? Ümeyye Oğullarının fasık ve cinayetkarları olan Mervan bin Hakem ve Velid bin Ukbe gibileri, müminlerin rehberliği ve emirliği makamına nasıl geçebilir?

                      İş öyle bir hadde varıyor ki, müminlerin sahte rehberleri askerlerini Resulullah'ın şehri Medine-i Münevvere'de istediklerini yapmaları ve ihanetler etmeleri için serbest bırakıyorlar; hatta Kabe'yi ateşe verip yakıyor ve Allah'ın emin hareminde ashabın en ileri gelenlerini şehit ediyorlar. Bunlardan çok daha kötüsü Emir'ül-Müminin adı altında Resulullah'ın (s.a.a.) sevgili torunu Hz. Hüseyin'in (a.s.) kanını dökmekle Resulullah'ın (s.a.a.) kanını döküyor, masum kızlarını esir ediyorlar, ama ümmetten kimsenin kılı
                      ---------------

                      1- İbn-i Ebi'l-Hadid, Şerh-i Nehc'ül-Belağa, c. 16, s. 46.

                      ....

                      Resulullah (s.a.a.) Hakkında /73

                      kıpırdamıyor ve Resulullah'ın (s.a.a.) torunu cennet genç- lerinin efendisi kendisine yardımcı bulamıyordu.

                      Daha sonra iş öyle bir hadde varıyor ki Allah'ın Kitabını parçalıyorlardı. Velid-i Emevi küstahça, Kur'anı parçalaya- rak, şöyle diyor: "Kıyamet günü Rabbinin huzurunda de ki: 'Velid beni okla parça parça etti.",ı

                      Onlar bununla da yetinmeyerek başka şehirlerdeki minberlerde de Hz. Ali'ye (a.s.) lanet okunmasını emrettiler gerçekte ise onların Resulullah' a lanet okumaktan başka hedefleri yoktu. Onların bu ameline ise kimse itiraz etmiyordu. O'na lanet okumaktan kaçınanlar ya kılıçtan geçiriliyor veya ipe çekiliyor ya da bedeni parçalatılıyordu.

                      Veya daha kötüsü açıkça halkın önünde şarap içip zina ediyorlar, müzik çaldırıp dansöz oynatıyorlardı. Bu konuda ne söylesek azdır.

                      Görüldüğü gibi, İslam Ümmetinin durumu, bu insanlar zamanında böylesine haktan sapıyor, alçalıyor ve İslam'a uygun olmayan bir tutum sergiliyordu. Ve bu da Peygamberimizin yüce şahsiyeti ve masumluğunu ortaya koymaktadır. Bizim burada anlatmak istediğimiz de işte budur.

                      Burada ilgimizi çeken ilk şey, üç halife Ebu Bekir, Ömer ve Osman'ın hadis yazmayı ve nakletmeği yasaklamış olmalarıdır.

                      Ebu Bekir kendi hilafeti döneminde halkı toplayarak şöyle söylüyor; "Siz Peygamber' den hadisler nakledip ihtilaf ediyorsunuz. Sizden sonrakiler ise daha fazla ihtilaf
                      ------------------------

                      1- Hayat'ul-Hayvan, c. 1, s. 72, Müruc'üz-Zeheb, c. 3, s. 216.




                      74/ Zikir Ehline Sorun

                      edecektir. Öyleyse sizler Peygamber'in hadislerini nakletmeyin. Eğer birisi size birşey soracak olursa şöyle söyleyin: Bizimle sizin aranızda Allah'ın Kitabı vardır, onun helalini helal, haramını ise haram bilin.'"

                      Aynı şekilde, Ömer bin Hattap da halkın Peygamber'den duyduğu hadis-i şerifleri nakletmesini yasaklamıştı.

                      Kurza bin Kab der ki:

                      "Ömer bin Hattap bizi Irak' a gönderdiğinde yolun bir bölümünü bizimle birlikte geldi ve dedi ki: "Biliyor musunuz niçin sizinle geldim?"

                      Biz; "Herhalde bize saygı gösterdiğin içindir." dedik.

                      Ömer şöyle dedi: "Bundan başka, size şunu söylemek istedim: Siz öyle bir şehre gidiyorsunuz ki, ondan arı vızıltısı gibi Kur'an sesleri duyulmaktadır. Sakın onları hadislerle meşgul ederek Kur'an okumaktan alıkoymayın. Kur'an'ı onlara tecvitle okuyun. Resulullah'tan hadis nakletmeyi azaltın; bunun bir vebali olacaksa, ben vebaline ortağım."

                      Kurza der ki: "Ömer'in bu sözünden sonra artık tek bir hadis dahi nakletmedim."

                      Irak' a varınca da halk ondan hadis nakletmesini istediler. Ama Kurza; "Ömer bunu bize yasakladı." dedi.2

                      İbrahim bin Abdurrahman bin Avf der ki:

                      "Ömer bin Hattap, ashabı her yerden toplayarak onlar-
                      ----------------------

                      1- Zehebi, Tezkiret'ül-Huffaz, c. 1 , s. 2-3.
                      2- Sünen-i İbn-i Mace, c. 1, s. 12; Sünen-i Daremi, c. 1 s. 85; Tezkiret'ül-Huffaz, c. 1, s. 7.

                      Resulullah (s.a.a.) Hakkında /75

                      dan Resulullah'ın hadislerini halka nakletmemelerini isteyerek; "Ben ölünceye kadar yanımda kalacak ve benden uzaklaşmayacaksınız." dedi. Onlar da, o ölünceye kadar ondan ayrılmadılar.'"

                      Hatip Bağdadi ve Zehebi Tezkiret 'ül-Huffaz' da şöyle naklederler: "Ömer bin Hattap, ashaptan Ebu Derda, İbn-i Mes'ud ve Ebu Mes'ud Ensari'yi Resulullah'tan fazla hadis naklettikleri için Medine' de hapsetti? Yine, Ömer bin Hattap ashaptan, yanlarındaki hadis kitaplarını getirmelerini istedi. Onlar, Ömer'in hadislerdeki ihtilafları ortadan kaldırmak için onları bir araya toplamak istediğini zannederek kitaplarını getirdiler. O da hepsini yaktı. 3

                      Ondan sonra Osman geldi. O da aynı yolu devam ettirerek halkı uyarıp şöyle dedi: "Hiç kimsenin Ebu Bekir ve Ömer'in zamanında duyulmayan rivayetleri nakletmeye hakkı yoktur.,"4

                      Onlardan sonra sıra Muaviye bin Ebu Süfyan'a geldi. Muaviye hilafet makamını ele geçirir geçirmez minbere çıkarak dedi ki:

                      "Ey insanlar! Ömer zamanında duyulmayan bir hadisi sakın Resulullah'tan nakletmeyin."5

                      Peygamberimizin hadislerinin naklolunmasındaki yasa-
                      ----------------
                      1- Kenz'ül-Ummal, c. ıo, s. 292.
                      2- Tezkiret'ül-Huffaz, c. 1, s. 7; Hatib Bağdadi, Takyid'ul-İlm, s. 51.
                      3- İbn-i Sa'd, et-Tabakat'ul-Kubra, c. 5, s. 188.
                      4- Müntahab-u Kenzi'l-Ummal (Müsned-i Ahmed'in hamişinde), c. 4, s. 64.
                      5- Hatib Bağdadi, Şeref-u Ashabi'l-Hadis, s. 91.



                      76 / Zikir Ehline Sorun

                      ğın içinde, mutlaka zamanın şartlarının gerektirdiği bir sır vardır. Yoksa, Ömer bin Abdülaziz zamanına kadar devam eden bu yasağın başka ne sebebi olabilir ki?!

                      İşte burada şu neticeye varabiliriz ki, Ebu Bekir ve Ömer, Peygamber'in hilafet hakkındaki net hadislerinin etraftaki şehir ve kasabalara ulaşarak gerçeğin ortaya çıkıp kendilerinin şeriata aykırı olarak hilafete oturduklarının ve hilafetin Ali bin Ebi Talib'in hakkı olduğunun anlaşılmasından korktukları için Peygamberimizin hadislerini yasakladılar. Bu konuda daha fazla bilgi için "Doğrularla Birlikte" adlı kitabımıza başvurabilirsiniz.

                      Ömer bin Hattab' ın hilafet konusunda farklı ve çelişik tutumları gerçekten insanı hayrete düşürmektedir. Bir yerde, Ebu Bekir'e kendisi halktan zorla biat aldığı halde şöyle dediğini görüyoruz: "Ebu Bekir'e biat çok acele bir karardı, Allah onun şerrini bertaraf etti." Başka bir yerde ise, kendisinden sonra halife seçimi için altı kişilik şura oluştururken şöyle diyor: "Eğer hilafeti Ali bin Ebi Talib'e verseler, halkı mutlaka doğru yola hidayet eder." Halkı hidayet edebilecek tek şahsın Ali bin Ebi Talip olduğunu itiraf ediyorsa, peki neden onu halife olarak tayin etmiyor?!

                      Böylece en azından ümmet-i Muhammed' e hayırlı bir hizmet yapmış olurdu. Ama görüyoruz ki, hemen görüşünü değiştirip oylar eşit olduğunda Abdurrahman bin Avf'ın tarafını tercih ediyor. Bir başka yerde de; "Ebu Hüzeyfe'nin azatlısı Salim yaşıyor olsaydı, onu size halife olarak tayin ederim." diyor.

                      --------------

                      I- Tarih-i Taberi, c. I, s. 227. Ebu Hanife bu rivayete dayanarak Arap olmayanların da halife olabileceğini söylemiştir ve böylece



                      Resu/ullah (s.a.a.) Hakkında / 77


                      Gerçekten Ömer'in tutumu bizi şaşırtıyor! Resulullah'ın (s.a.a.) hadislerinin naklini yasaklıyor; bu yasağın delinmemesi için ashabı hapsediyor, Medine' den çıkmalarını engelliyor; adamlarını başka yerlerdeki insanlara hadis öğretme- me konusunda uyarıyor ve ashabın hadis dolu kitaplarını bir araya toplayarak yakıyor!

                      Ömer bin Hattap, Resulullah'ın sünnetinin Kur'an'ın açıklayıcısı olduğunu bilmiyor muydu?! Ömer, Allah'ın şu ayetini okumamış mıydı: "Halka nazil olanı onlara açık- layasm diye, sana Zikr'i indirdik.,,?!ı Yoksa Ömer, Resulullah'ın anlamadığını mı Kur'an' dan anlamıştı?! İşte burada bazı heva ve hevesine uyanlar, Kur'an'ın çoğu zaman Ömer'in görüşüne uygun ve Peygamber'in görüşü- ne aykırı olarak nazil olduğunu söylerler. Gerçekten bunlar hakkı anlamadan ne de büyük konuşuyorlar!

                      İşte bu yüzden Buhari'de, Ammar-ı Yasir'in, Peygamber'in kendisine teyemmümü öğrettiği hususundaki rivaye- tini Ömer'in kabul etmediğini ve Ammar' ın da korkudan; "Eğer izin vermezsen, söylemem." dediğini okurken hep hayret ederdim.2

                      Belli oluyor ki, Ömer Resulullah'ın hadislerini rivayet edenlere karşı sert davranıyor ve onlara eziyet ediyordu. Daha önce aktardığımız gibi Kureyş'ten olan ashap dahi
                      -----------------

                      Resulullah'ın (s.a.a.); "Hilafet, Kureyş'ten başkasmda olmaz." şeklindeki hadisine muhalefet etmiştir. Bu nedenle de Osmanlılar başa geçince, Ebu Hanife'nin mezhebini seçerek ona İmam-ı Azam dediler.
                      1- Nahl Suresi /44.
                      2- Sahih-i Buhari, c. I, s. 95-96; Sahih-i Müslim, c. 1, s. 280-281.



                      78 / Zikir Ehline Sorun

                      halifenin korkusundan Medine dışına çıkamıyodardı. Medıne' den çıkanlar ise hadis nakletmekten çekiniyodardı. Hatta Peygamber'in hadislerinin toplandığı kitaplar yakılı- yor ve kimse itiraz edemiyordu. Bu durumda, garip bir insan olan ve Hz. Ali'yi (a.s.) desteklediği için de Kureyş'in nefretini kazanan Ammar-ı Yasir doğalolarak hadis nakle- demezdi tabii.

                      Eğer biraz geçmişe dönerek İbn-i Abbas'ın musibet gü- nü dediği Resulullah'ın vefatından önceki perşembeye bakacak olursak Peygamber'in, kendisinden sonra dalalete düşmemeleri için oradakilerden kağıt ve kalem istediğinde, Ömer'in Resulullah' a itiraz edip onu sayıklamakla suçladı- ğını (Bu sözden Allah'a sığınırız) ve; "Allah'ın Kitabı bize yeterli." dediğini görürüz. Bu olayı Buhari, Müslim, İbn-i Mace, Nesei, Ebu Davud, Ahmed ve diğer tarihçiler naklederler.1

                      Ömer birçok sahabinin huzurunda, Resulullah'ın dahi hadislerini yazdırmasını ve vasiyet etmesini engelleyip, tarihin bir benzerini yazmadığı şekilde Peygamber' i sayık- lamakla itham edebiliyorsa, Resulullah'ın (s.a.a.) vefatından sonra kolları sıvayarak Peygamber'in hadislerinin nakledil- mesini engellemesine şaşırmamak gerekir. Çünkü o, artık güçlü ve kudretli bir halife olmuştu. Ashabın arasında kabilelerde sözü geçen, çıkar için, korkudan veya iki yüzlü- lükle Resulullah'ın yanında bulunmuş olan kendine bağlı adamları vardı. Onların hepsinin Ömer'in perşembe günü söylediği sözlerini onayladıklarını ve Resulullah'ın o önemli
                      ------------------

                      1- Sahih-i Buhari, c. 6, s. II - 12, c. 7, s. 156, c. 9, s. 137; Sahih-i Müslim, c. 3, s. 1257 - 1259, Müsned-i Ahmed, c. 1, s. 222.


                      Resulullah (s.a.a.) Hakkında /79

                      vasiyetini yazmasını engellernede Ömer ile işbirliği yaptıklarını görüyoruz. Dolayısıyla ben, Resulullah'ın artık vasi- yet etmekten bu yüzden vazgeçtiğini sanıyorum. Çünkü o, ilahi vahiyle işin tehlikeli bir yöne doğru yürüdüğünü ve vasiyet ettiği takdirde İslam'ın temelinin sarsılıp yıkılacağını anlamıştı.

                      Resulullah, ümmetin sapmaması için o vasiyeti yazdır- mak istiyordu. Ama durum böyle olunca, yazılsaydı da hiçbir faydası olmaz, hatta sapmaya ve irtidada bile sebep olabilirdi. Bu durumda Resulullah, ölüm döşeğinde iken görüşünü nasıl değiştirmeyebilirdi ki?! Anam ve babam ona feda olsun. Rabbinin vahyi kulaklarına ulaşıyor ve ümmetin durumunu hasretle görüp şu ayeti hatırlıyordu: "Eğer o ölür veya öldürÜtürse, cahiliye dönemine mi dönecek- siniz?" Bu ayet kesinlikle tesadüf eseri olarak nazil olma- mış, yaptıkları işin neticesinin bildirilmesi için inmiştir. Kalplerde gizli olanı ve hain gözleri bilen Allah Teala, onların planlarını Peygamber' e haber verdi. Resulullah'ı (s.a.a.) teselli eden tek şey ise, Allah'ın ona bu işin sonunu bildirmesi ve çektiği zahmetlerden dolayı Allah indinde büyük bir mükafatı olduğunu belirtmesidir. Allah, ümmetin geri dönüşünün sorumluluğunu Peygamberine yükleme- miştir. Hatta ona daha önce şöyle buyurmuştur: "O gün zalim, ellerini ısırıp duracak da, ne olurdu, diyecek, ben de peygamberle aynı yolu tutsaydım. Yazıklar olsun bana, filancayı dost edinmeseydim. Andolsun ki, beni Kur'an'dan saptıran, hem de bana tebliğ edildik- ten sonra saptıran odur. Ve şeytan insanı yardımcısız ve hor - hakir bıraktı. Ve Peygamber dedi ki: "Ey Rabbim, kavmim Kur'an'ı ihmal etti, terkedilmiş bir hale getirdi. Ve biz böylece her peygambere, suçlular-



                      80/ Zikir Ehline Sorun

                      dan düşmanlar yarattık ve Rabbin sana yol göstermek ve yardım etmek için yeter.',ı

                      Buradan şu acı sonuca varıyoruz: Eğer Ömer'in o tu-tumları, Resulullah' a karşı o cüreti olmasaydı, Muaviye ve babası Ebu Süfyan, Peygamber ve Ehl-i Beyt'ine karşı öyle davranamazlardı.

                      Böylece işin içinde büyük bir plan olduğu sonucuna va- rıyoruz. Onlar bu planla Resulullah'ın yüce kişiliğini leke- lemek, tanımayan insanlara onu normal bir insan gibi ve hatta daha aşağı göstermek, bazen duygularına kapılıp heva ve hevesine uyan ve haktan uzak duran biri olarak tanıt- mayı amaçlamışlardı. Tüm bunlar, halka Peygamber'in masum olmadığını anlatmak içindi. Delilleri ise şudur: Ömer, Peygamber' e birçok yerde muhalefet etmiş, ama Kur'an ayetleri inerek Ömer' i desteklemiş, hatta Allah Teala Resulünü tehdit ettiğinde ağlayıp şöyle demiş: "Eğer Bedir esirleri konusunda bize bir bela inecek olsaydı, Ömer'den başka hiçbirimiz kurtulamazdık.!!"2

                      Veya Ömer Peygamber' e, kadınlarını hicap arkasında tutmasını söylüyormuş; Peygamber kabul etmeyince, Ömer'i onaylayan Kur'an ayetleri nazil olup Peygamber' e eşlerini hicap arkasında tutmasını emretmiş!3 Veya şeytan Allah Resulünden korkmuyor, ama Ömer'den korkup kaçıyormuş!
                      -------------------------------

                      1- Furkan /27-31.
                      2- es-Siret'ül-Halebiyye. c. 2, s. 448; es-Siret'ül-Dahlaniyye, c. 1,
                      s.409.
                      3- Sahih-i Buhari, c. 1, s. 49, Bab-u Huruc'in-Nisa ile'l-Beraz.
                      4- Sahih-i Buhari, c. 4, s. 153; Sahih-i Müslim, c. 4, s. 1863,

                      [center]
                      ..ey ahle aalam agham Eli mazloome... یا ابا عبدالله الحسین
                      [center]
                      Bizleri öldürün! Zira Halkımızın bilinci daha da artacak!
                      Şehid Seyyid Abbas Musavi(Eski Hizbullah Lideri)

                      Yorum


                        Ynt: Şiilere imamet hakkında bir kaç soru

                        Resulullah (s.a.a.) Hakkında /81

                        Bu gibi birçok uydurma rivayet, Resulullah'ın değerini düşürüp ashabın değerini yükseltiyor; ama bu arada özellikle Ömer' e en yüce değer veriliyor! Mesala; rivayet ediyor- lar ki, (Allah onları perişan etsin) Resulullah nübüvvetinde şüphe eder ve şöyle derdi: "Cebrail bana geç nazil oldu- ğunda Ömer bin Hattab' a nazil olduğunu zannederdim."!

                        Bence bu gibi rivayetler Muaviye zamanında uyduruldu. Çünkü o, Ali bin Ebi Talib'in faziletlerini yok edip unuttu- ramayınca Ebu Bekir, Ömer ve Osman' ı böyle övdürdü ve onları Ali' den üstün kılmak için bu rivayetleri uydurdu. Muaviye bu tutumuyla iki hedef güdüyordu:

                        1- Ali bin Ebi Talib'i halkın nazarında küçük düşürmek ve diğer üç halifeyi ondan üstün göstermek.

                        2- Yalan hadisler uydurarak halkın Resulullah'ın (s.a.a.) buyurduğu hilafet hakkındaki vasiyetlerini ve Muaviye döneminde yaşayan İmam Hasan (a.s.) ve İmam Hüseyin (a.s.) hakkındaki tavsiyelerini kolaylıkla çiğnemesini sağla- mak. Eğer ilk üç halife Resulullah'ın (s.a.a.) Ali hakkındaki tavsiyelerini görmezlikten gelirse, Muaviye, Resulullah'ın (s.a.a.) Ali evlatları hakkındaki vasiyetlerini neden çiğne- mesin ki? Nihayet ciğer yiyen Hind'in oğlu hedefine büyük ölçüde ulaştı. Çünkü bugün Hz. Ali'nin (a.s.) ilminden, şecaatinden, İslam' a ve Müslümanlara yaptığı hizmetlerinden bahsettiğimizde karşımıza birisi çıkıp şöyle söyleyebili- yor: Resulullah buyurmuştur ki: "Eğer ümmetimin im anı ile Ebu Bekir' in imanı karşılaştırılsa, Ebu Bekir' in imanı daha ağır gelir."
                        ---------------
                        h. 2396.


                        82/ Zikir Ehline Sorun

                        Bir başkası ise şöyle diyor: "Ömer-i Faruk, hak İle batılı birbirinden ayırırdı"

                        Üçüncü bir şahıs başımızın üstünde durup şöyle bağırıyor: "Osman-ı Zinnureyn, meleklerin kendisinden utandığı bir adamdır."ı

                        Bunları araştırmak isteyen kimse fazilet konusunda Ömer'in payının herkesten daha çok olduğunu görür. Tabii ki bu da bir tesadüf değildir. Ömer, Peygamber' e daha fazla muhalefet ettiği için Kureyş onu daha çok severdi. Özellikle :le onun, Ali bin Ebi T alib' i hilafetten uzaklaştırmada ve 1ilafetin Kureyş' e dönmesinde oynadığı rol çok büyüktü.
                        )urum öyle oldu ki, Ümeyye Oğullarının Peygamber tara- 1ndan lanetlenen ve koyulan adamları dahi hilafete ulaşmak çin heveslendiler. Başta Ebu Bekir olmak üzere bütün (ureyş mensupları kendilerinin hilafet makamına oturup vfüslümanlara musaHat olmalarındaki en büyük etkenin )mer bin Hattap olduğunu biliyorlardL Ömer, Resulullah'a nuhalefetin kahramanıydL Hz. Ali'nin hilafetini yazmasını :ngelleyen oydu. Halkı tehdit ederek Peygamber'in ölü- Günde tereddüte düşüren, böylece insanların Hz. Ali'ye ıiatte acele etmesini engelleyen Ömer' di. Ömer, Safike'nin :ahramanı idi. Ebu Bekir'in biatinin temellerini sağlamlaştı- an da oydu. Ali bin Ebi Talib'in ailesinden Ebu Bekir'e iat etmeyenleri tehdit ederek, evi içindekilerle birlikte akacağını söyleyen yine Ömer' di. Kılıç zoruyla Ebu :ekir' e biatin ortamını hazırlayan oydu. Ebu Bekir' in ilafeti zamanındaki valileri tayin eden ve makamları gön- inün dilediği gibi dağıtan yine oydu. Ebu Bekir'in döne-
                        ----------------

                        1- Sahih-i Müs1im, c. 4, s. 1866, h. 2401.

                        .......

                        Resulullah (s.a.a.) Hakkında /83

                        minde asıl hakim oydu dersem, mübalağa etmiş olmam. Bazı tarihçilerin nakline göre, "müellefet'ül-kulup" (islam'a yaklaşma ihtimali olan kafirler) Peygamber'in zamanında olduğu gibi, Ebu Bekir'in yanına gelerek Allah'ın farz ettiği kendi paylarını istediler. Ebu Bekir de bir kağıt yazarak mallarını almaları için onları Ömer' e gönderdi. Ama Ömer" Ebu Bekir'in onlara verdiği kağıdı alıp yırtarak onlara dedi ki: "Sizin gibilere ihtiyacımız yoktur. Allah islam'ı aziz kılmış ve bizi sizlere muhtaç etmemiştir. isterseniz Müslüman olun; istemezseniz de bizimle sizin aranızda kılıç hakim olacaktır. Onlar Ebu Bekir'in yanına geri dönerek dediler ki: "Bir türlü anlayamadık! Sen mi halifesin, Ömer mi?" Ebu Bekir; "Allah isterse, o halifedir." diyerek Ömer'in yaptıklarını aynen onayladLı.

                        Ebu Bekir ashaptan iki kişiye vermek istediği arsanın senetlerini yazarak imzalaması için Ömer' e gönderdi. Ömer, Ebu Bekir' in yazdığı senetleri tükürüğüyle silip kazıdı. Onlar da Ömer'e küfrederek kızgın bir halde Ebu Bekir'in yanına gelerek; "Sen mi halifesin, o mu? Bir türlü anı aya- madık!" dediler. Ebu Bekir; "Hayır, o halifedir." dedi. O sırada Ömer öfkeli bir halde içeri girerek Ebu Bekir'e; "Bu arsaları bunlara vermeğe hakkın yok!" dedi. Ebu Bekir, "Ben senin bu işe (hilafet) daha layık olduğunu söylemiş- tim. Ama sen kendin bırakmayıp beni bu işe mecbur ettin."2 diye cevap verdi.
                        ------------

                        1- el-Cevheret'ün-Neyyire Fi'l-Fıkh'il-Hanefi, c. 1, s. 164.
                        2- Askalani, el-İsabe Fi Ma'rifet'is-Sahabe, c. 3, s. 55, Uyeyne'nin Biyografısi; İbn-i Ebi'l-Hadid, Şerh-i Nehc'ül-Belağa, c.12,s.59.



                        84/ Zikir Ehline Sorun

                        İşte buradan, Kureyş'in ve özellikle Ümeyye Oğullarının yanında Ömer'in niçin bu kadar yüce bir makama sahip olduğu anlaşılmaktadır. Öyle ki ona "Süper Zeka", "Kendisine İlham Olan", "Faruk" ve "Mutlak Adil" gibi lakaplar verip Resulullah'tan (s.a.a.) bile öne geçirmişlerdir.

                        Hudeybiye barışından Peygamber'in vefatına kadar Ömer'in nasıl bir görüşe sahip olduğunu gördük. Ayrıca o, ashabın Peygamber'in eserlerine kutsal gözle bakmasını engelledi. Bu yüzden altında "Rıdvan Biati"nin vuku bul- duğu ağacı kestirdi. Resulullah'ın öldüğünü ve onu hatır- lamanın bir yararı olmadığını halka anlatmak için Peygamber'in amcası Abbas'a tevessül etti. Bugün vahhabiler de aynı sözleri söyleyip aynı amelleri yapıyorlarsa niçin onları kınayıp azarlıyoruz? Çünkü bunlar, sanıldığı gibi, İslam'da yeni meydana gelmiş şeyler değildir.

                        Peygamber'in hadislerinin yazılmasını engelleyenlerin başında da Ömer'in geldiğini görüyoruz. Ashabı Medine' de hapsettiriyor ve başkalarının da hadis yazmalarını yasaklı- yor. Peygamber'in sünneti halkın arasında yayılmasın diye hadis kitaplarını yakıyor.

                        İşte buradan da Hz. Ali'nin kendisini evine hapsetmesi- nin ve ashabın çözemediği çok zor durumlar dışında dışarı çıkmamasının sebebini anlıyoruz. Ömer de Hz. Ali'yi (a.s.) hiçbir makam, mevki veya göreve tayin etmedi. Hatta Hz. Fatıma' nın mirası dahi kendisine verilmedi. Çünkü eğer Hz. Ali'nin biraz malı olsaydı, halk Hz. Ali'ye yönelebilirdi. Bu yüzden bazı tarihçiler şöyle yazıyorlar: Hz. Ali halkın kendisine sırt çevirdiğini görünce Hz. Fatıma'nın şehadetinden )Onra Ebu Bekir'e biat etti.

                        Resulullah (s.a.a.) Hakkında /85

                        Allah sana yardımcı olsun, ya Ali! Halk sana karşı nasıl düşmanlık etmesin ki? Sen onların kahramanlarını öldür dün, burunlarını yere sürttün. Fazilet pazarında onlara hiçbir fazilet bırakmadın. İyilikler meydanında hepsini geride bıraktın. Sen, Mustafa'nın amcası oğlu, halkın ona en yakın olanı, alemdeki kadınların hanımefendisi olan Fatıma'nın kocası ve cennet gençlerinin efendisi olan Ha- san ve Hüseyin'in babasısın. İlk Müslüman ve ilmi en çok olan sensin.

                        Amcan, şehitlerin efendisi Hamza'dır. Kardeşin Cafer-i Tayyar'dır. Baban ise Mekke'nin büyüğü ve Peygamber'in (s.a.a.) koruyucusu Ebu Talip'tir. Pak İmamların hepsi senin evlatlarındır. Öncekilerin hepsinden önde ve ileride- sin. Sen Allah'ın ve Resulünün (s.a.a.) arslanısın; sen Allah'ın ve Resulünün (s.a.a.) kılıcısın ve sen Allah'ın ve Resulünün (s.a.a.) eminisin. Peygamber, Allah ve Resulü- nün müşriklerden beri olduğunu bildirmek için yalnız seni Mekke'ye gönderdi; senden başkasına güveni yoktu. Sen, "En Büyük Sıddık"sın. Sen, "En Yüce Faruk"sun ve hak her zaman seninle birliktedir. Batılıarın arasında hak seninle tanınır. Sen, Allah'ın parlak nuru ve hidayet bayrağısın. Senin sevgin ile müminler, senin düşmanlığın ile münafıklar tanınır. Sen ilim şehrinin kapısısın. Sana gelen, o şehre girmiş olur. Senin dışında başka bir kapıdan o şehre girdi- ğini söyleyen yalancıdır.

                        Ey Ebul Hasan! Onlardan hangisi senin faziletlerinin bir zerresine sahiptir? Sen şerefin başlangıcı, bitişi ve kılavuzusun. Allah'ın sana verdiği faziletler yüzünden seni kıskandılar. Allah seni kendisine yaklaştırdığı için seni kendilerinden uzaklaştırdılar. Bu zalimler günlerin nasıl aleyhlerine çevri-



                        86/ Zikir Ehline Sorun


                        leceğini görecekler.

                        Bütün bu okuduklarımız; bize Emir'ül-Müminin'in, ya- şarken de öldükten sonra da ne kadar mazlum olduğunu gösteriyor. O, kardeşi Resulullah'ı (s.a.a.) kendisine iyi bir örnek edinmişti. Resulullah da (s.a.a.) hem yaşarken hem de öldükten sonra mazlum idi. ÇünkÜ Resulullah da (s.a.a.) hayatı boyunca cihat edip nasihatlarda bulundu. İnsanlara hakkı gösterip onlara karşı hep merhametli davrandı. Onlar da son anında sayıkladığını söyleyip ona ağır bir darbe indirdiler. Ona karşı isyan ederek Üsame'nin ordusuna katılmadılar ve o hazretin emrini dinlernediler. Daha müba- rek cesedi yerde iken onun gusül, kefen ve defnine katıl- mayıp halife seçimi için Sakife'ye koştular. Anam babam Peygamber' e (s.a.a.) feda olsun. Onu ölümünden sonra dahi halkın gözünde küçük gösterdiler. Tüm bunlar Kur'an'ın ve vicdanın şahit olduğu Resulullah'ın (s.a.a.) masumluğunu silmek ve birkaç günlük dünyanın fani hü- kümetine ulaşmak içindi.

                        Bu bahislerde bazı sahabilerin hilafete ulaşmak için Resulullah'ın (s.a.a.) şahsiyeti karşısındaki tutumlarını gördük. Başta Muaviye bin Ebu Süfyan olmak üzere Emeviler hilafeti miras olarak ele geçirdiler. Hilafetin artık daima kendi ellerinde kalacağını sandılar ve birgün hilafetin ellerinden çıkacağını asla düşünemiyorlardı. Peki Ümeyye Oğulları niçin Peygamber'in (s.a.a.) şahsiyetini küçük düşür11leğe devam ettiler?

                        Bence bunun iki asıl sebebi vardır:

                        1- Peygamber' i küçük düşürmek, kendilerini o hazrete nispet vererek övünen Haşim Oğullarını hor görmek. Böy-


                        Resulullah (s.a.a.) Hakkında /87


                        lece Haşim Oğullarından bir çeşit intikam almak istiyorlar- dı. Ümeyye'nin her zaman kardeşi Haşim'i kıskandığına ve devamlı onu yenmek istediğine de dikkat edecek olursak bu görüşü doğrulamaktan başka çare kalmaz.

                        Ayrıca, Muaviye'nin Peygamber'den sonra Haşim Oğullarının tartışmasız önderi olan Hz. Ali'ye karşı kin ve düş- manlığını, hilafeti ele geçirmek için Hz. Ali'ye karşı açtığı savaşları dost - düşman herkes bilmektedir. Hz. Ali'nin şehadetinden sonra bu eski düşmanı Hz. Ali'ye minber ve camiIerde lanet okutup küfür ettirmekten bir an bile vaz geçmedi. Bu durumda Muaviye'ye göre Hz. Ali'yi (a.s.) hor görmek, Hz. Peygamber'in (s.a.a.) şahsiyetini kırmak demektir. Hz. Ali'ye lanet etmek ise gerçekte Peygamberimize lanet ve küfretmek demektir.

                        2- Peygamberimizin değerini düşürmek, tarih boyunca Ümeyye Oğullarının yaptığı kötü işleri ve fesatları halkın gözünde azaltacaktır. Ümeyye Oğulları eğer Resulullah'ı (s.a.a.) hevaperest biri olarak tanıtır, kadınlara olan alakası yüzünden günlük vazifelerini unuttuğu, hatta bir kadını çok sevdiği için kadınlar arasında adaleti uygulamadığı ve bu yüzden adaleti uygulaması için uyarıldığı gibi şeyler uydu- rup halka anlatınca artık Muaviye ve Yezid gibi normal adamların eleştirilmesi yersiz olurdu.

                        Burada birçok tehlike yatmaktadır. Çünkü Emeviler Hz. Peygamber hakkında o kadar hadis ve rivayet uydurdular ki (tüm bunları çok miktarda para harcayıp çeşitli tuzaklar ile yaptılar.) bunların hepsi din hükümleri olarak Müslümanla- rın arasına yerleşti ve Resulullah'ın (s.a.a.) sünnetinden sayıldı.

                        88 / Zikir Ehline Sorun

                        Şimdi burada Sünni kitaplarında var olan Resulullah' ı (s.a.a.) küçük düşüren utanç verici uydurma hadislerden örneklere değinelim. Bu konuda sözü uzatmadan Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim' den birkaç örnekle yetineceğiz:

                        1- Buhari, Sahih'inin "Gusül Kitabı, Eşiyle Birleştikten Sonra Tekrar Birleşmek Babı"nda Enes'in şöyle dediğini nakleder: "Resulullah bir gece ve gündüzde bir saatte on bir eşine gidip onlarla münasebette bulunuyordu." Ravi der ki: Ben Enes'e; "Buna gücü yetiyor muydu?" diye sorunca, Enes dedi ki: "Biz de onun otuz erkeğin gücüne sahip olduğunu söylüyorduk." ı

                        Saygı değer okuyucumuz! Resulullah'ı bu kadar şehvet- perest olarak tanıtan bu utanç verici rivayete dikkat ediniz. Bir gün içinde bir saatte on bir eşiyle münasebette bulunan, hatta boy abdesti (gusül) almaya dahi fırsat bulamayan bir peygamber! Aziz okuyucular! Onların, şanı yüce Peygamberimizden nasıl bir portre çizmek istediklerini görüyor musunuz? !

                        Cahiliye döneminde Araplar cima gücü ile övündüklerinden kendi işlerini doğru göstermek için böyle alçakça bir olayı Peygamber' e nisbet verdiler. Halbuki Hz. Resulullah şöyle buyurmaktadır: "HanıınlarınlZa hayvanlar gibi saldırınayın; ınukaddiıne ve önhazırlık ile yaklaşın."

                        Ama bu İslam düşmanları böyle hadisler uydurarak kendilerinin layık olduğu bu ziHeti Peygamber' e nisbet ver dil er. Şimdi Enes bin Malik'e soruyorum: Peygamber'in bir SIJatte on bir eşiyle münasebette bulunduğunu kim sana
                        --------------

                        1-Sahih-iBuhari,c.1,s.75-76.

                        Resulullah (s.a.a.) Hakkında /89

                        haber verdi? Peygamber'in kendisi mi haber verdi? Normal bir şahsın, karısıyla nasıl yattığını halka anlatması doğru- mudur? Peygamber'in eşleri mi haber verdiler? Normal bir Müslüman kadının, kocasıyla nasıl yattığını mahrem olma- yan yabancı bir erkeğe haber vermesi yakışır mı? Veya Enes bin Malik kendisi casusluk yaparak kapının arasından Peygamber'in nasıl münasebette bulunduğunu mu gördü?! Şeytanın vesveselerinden Allah'a sığınırım. Allah yalancıla- ra lanet etsin.

                        Şüphesiz birçok eşleri, cariyeleri ve kötü işleri bulunan gasip Emevi ve Abbasi hükümdarları kendi kusurlarını örtrnek için böyle hikayeler uydurmuşlardır.

                        2- Buhari ve Müslim, Sahih'lerinde Aişe'nin şöyle de- diğini naklederler: "Resulullah'ın eşleri, Resulullah'ın kızı Fatıma'yı o hazretin yanına gönderdiler. Fatıma içeri gelin- ce Resulullah yatağımda benimle yatıyordu. Fatıma izin isteyerek dedi ki; "Ey Resulullah! Eşlerin kendileri ile Aişe arasında adaleti uygularnan için beni senin yanına gönderdi- ler. Ben susmuştum. Peygamber Fatıma'ya şöyle buyurdu: "Ey kızım! Benim sevdiğimi sen de sevmez misin?" Fatıma'nın; "Evet severim!" demesi üzerine Peygamber; "Öyleyse bunu da sev buyurdu."ı

                        Bu rivayetin devamında şöyle geçer: Peygamber'in eşleri Cahş'ın kızı Zeynebi aracı kılarak ondan Aişe konusunda adaleti uygulamasını istediler. O da izin isteyip içeriye girdiğinde Peygamber geceliğiyle yatıyordu. Zeyneb, Peygamber'in eşlerinin mesajını kendisine ulaştırması üzerine,

                        --------------
                        1- Sahih-i Buhari, c. 3, s. 204-205, Sahih-i Müslim, c. 4, s. 1891, h. 2442.



                        90/ Zikir Ehline Sorun

                        Aişe çirkin sözler söyleyerek Zeyneb'i susturdu. Peygamber de gülerek "Bu, Ebu Bekir'in kızıdır." dedi!!

                        Bize, Peygamber'i şehvetperest ve eşleri arasında adaleti uygulamayan biri olarak tanıtan bu rivayeti ne yapalım. Halbuki, Kur'an Peygamber'in diliyle şöyle buyuruyor: "Eğer adaleti uygulayamamaktan korkuyorsamz bir- den fazla kadın almayın, cariyelerinizden faydalanın."

                        Ayrıca Peygamber karısıyla yatakta yatarken bütün ka- dınların efendisi olan kızının içeriye girmesine nasıl izin veriyor? Hatta Peygamber kalkıp oturmuyordu?! Peygamber uzanıp yattığı halde, "Kızım! Benim sevdiğimi sen de sevmez misin?" diyor! Aynı şekilde diğer eşi Zeyneb içeri girip adalet konusunu hatırlatınca Peygamber gülerek, "Bu, Ebu Bekir'in kızıdır." diyor!

                        Aziz okuyucular! Resulullah'a (s.a.a.) böyle iftiralar eden bu utanç verici hikayelere iyice dikkat ediniz! Halbuki yüce Resulullah adalet ve eşitlik örneği idi. Ömer bin Hattab'ın ölümüyle artık adalet yok oldu diyorlar. Resulullah'ı (s.a.a.) ise ahlaki' değerleri ayaklar altına alan ahlaksız ve hayasız biri olarak tanıtıyorlar. Allah'a sığınırız. Maalesef bu gibi rivayetler Ehl-i Sünnet'in Sahihlerinde fazlasıyla mevcuttur. Bunlardan maksat ise ashaptan bazı kimseleri fazilet sahibi yapmaktır. Çünkü o, Ebu Bekirin kızıdır. Böylece bilerek veya bilmeyerek Peygamber' i aşağılayıp küçük düşürüyorlar. Daha önce de arzettiğimiz gibi tüm bunlar Resulullah'ın (s.a.a.) makam ve mevkisini küçük düşürmek içindir. İşte bunun benzeri bir rivayet daha:
                        --------------------

                        1- Sünen-i Neseİ, c. 7, s. 66, Müsned-İ Ahmad, c. 6, s. 88.

                        [center]
                        ..ey ahle aalam agham Eli mazloome... یا ابا عبدالله الحسین
                        [center]
                        Bizleri öldürün! Zira Halkımızın bilinci daha da artacak!
                        Şehid Seyyid Abbas Musavi(Eski Hizbullah Lideri)

                        Yorum


                          Ynt: Şiilere imamet hakkında bir kaç soru

                          Resulullah (s.a.a.) Hakkında / 91


                          3- Müslim, Sahih'inde "Osman bin Affan'ın Faziletleri Babı"nde Aişe ve Osman'dan şöyle dediklerini nakleder:

                          Ebu Bekir Resulullah'ın huzuruna girmek için izin istedi. Resulullah, Aişe ile yatakta yattığı halde onun içeri girmesi- ne izin verdi. Ebu Bekir'in işi bitince çıkıp gitti. Sonra Ömer izin istedi. Peygamber yine o haldeydi. O da işi bittik- ten sonra gitti. Osman der ki; "Ben içeri girmek istediğimde Resulullah hemen ayağa kalkarak oturdu ve Aişe'ye elbise- lerini topla, dedi. Benim de işim bitince çıkıp gittim. Bunun üzerine Aişe dedi ki: "Ey Resulullah! Niçin Ebu Bekir ve Ömer içeri girince telaşlanıp yerinden kalkmadın da Osman gelince hemen kalkıp oturdun?" Resulullah, "Osman hayalı birisidir. Ben o durumda iken benden hacetini istememe- sinden korktum." dedi."!!

                          Bu rivayet, yine Buhari ve Müslim'in Osman'ın fazilet- leri hakkında ortaya koyduğu bir başka rivayete çok benzi- yor. O rivayet özetle şöyledir: Resulullah elbisenin altından bacağını çıkarmıştı, Ebu Bekir izin istediğinde Resulullah bacağını örtmedi. Ömer geldiğinde de aynı şekilde davrandı. Ama Osman içeri girmek istediğinde Hazret-i Peygamber hemen bacağını örterek elbisesini düzeltti. Aişe bunun sebebini sorunca dedi ki: "Meleklerin dahi utandığı adam- dan nasıl utanmayayım?!2

                          Kendi efendilerini yüceltmek amacıyla Peygamber'in makamını böyle düşüren Beni Ümeyye'ye Allah lanet etsin.

                          4- Müslim, Sahih'inin "Taharet Kitabı, Gusül Babı"nda

                          ---------------
                          1- Sahİh-İ Müslim, c. 4, s. 1866, h. 2402.
                          2- Sahih-i Müslim, c. 4, s. 1866, h. 2401.

                          92 / Zikir Ehline Sorun

                          Resulullah (s.a.a.) Hakkında /93

                          Aişe'nin şöyle dediği ni nakleder: "Adamın birisi -Aişe'nin yanında- Resulullah'a (s.a.a.) dedi ki: "Eğer birisi kansıyla cima eder, sonra halsizleşirse gusül alması gerekir mi?"
                          Peygamber, cevabında Aişe'yi göstererek; "Ben bu kadınla aynı işi yapıyorum ve sonra gusül alıyoruz." dedi."! ı

                          Muhterem okuyucular! Bu gibi rivayetler hakkında gö- rüş belirtmeyi size bırakıyorum. Peygamberimiz halkın gözü önünde cima ettiğini söyleyecek kadar Aişe'yi şımarttı mı? Resulullah'ın (s.a.a.) şerefini ve kişiliğini ayaklar altına alan bu gibi rivayetler AİŞE'DEN çok rivayet olunmuştur.

                          Bir rivayetinde diyor ki: "Peygamber halkın karşısında yüzünü yanağıma dayamış, zenci kadınların raksını seyredi- yordu. Birinde diyor ki; "Peygamber beni omzuna almıştı veya benimle yanşıp beni yeniyor ve sonra bir daha yanş- mak için şişmanlamamı bekliyordu. Veya diyor ki, Sırt üstü uzanıp kanlarına saz veya zurna çaldırıyordu. Ve bu şeytani araçlan evinde tutuyordu. Ebu Bekir de sinirlenip onu engelliyordu.

                          Peygamberimizi (s.a.a.) küçük düşürmekten başka hiçbir hedefi olmayan bu utanç verici rivayetler Sahihlerde fazla- sıyla mevcuttur. Örneğin; "Peygamber büyülendi ve ne yapacağını, ne diyeceğini şaşırdı. Öyle ki, eşlerinin yanına gelmediği halde onlarla görüştüğünü zannediyordu."2 Veya; "Resulullah (s.a.a.) Ramazan ayında cünup olurdu."3 Veya; "Resulullah ağır bir uykuya dalıyor, kalktığında
                          --------------

                          1- Sahih-i Müslim, c. 1, s.272, h. 350.
                          2- Sahih-i Buhari, c. 4, s. 123 ve 177.
                          3- Sahih-i Buhari, c. 3, s. 38-40.


                          abdest almadan namaz kılıyordu."ı Veya; "Resulullah namazda unutkanlığa uğrar, kaç rekilt namaz kıldığını bilmezdi."2 Veya; "Resulullah (s.a.a.) kıyamet günü ne olacağını ve kendisine nasıl davranılacağını bilmiyordu."3 Veya; "Resulullah ayakta idrar ediyor ve o sahabi ondan uzaklaşınca, Peygamber yaklaşmasını ve idrannın bitmesini beklemesini istiyor."! 4

                          Evet, Sünnilerin dediğine göre Peygamberimizin Ebu Bekir'in kızı Aişe'yi şımartması öyle bir hadde vanyor ki, Peygamber Müslümanlan abdest için su bulmak yerine Aişe'nin gerdanlığını aramaya gönderiyor ve halka öyle sert davranıyor ki, halk Aişe'yi babası Ebu Bekir'e şikayet ediyor ve Ebu Bekir de kızına kızıyor. Peygamber de eşinin kucağında rahat rahat uyuyor!

                          Buhari ve Müslim, Sahih'lerinin "Teyemmüm Babı"nda Aişe'den şöyle naklederler: "Resulullah (s.a.a.) ile çıktığı- mız bir yolculukta bir çöle vardık. Orada benim gerdanlı- ğım kayboldu. Resulullah diğer Müslümanlarla birlikte yanlarında su olmadığı halde çölde gerdanlığı aramaya koyuldular. Ashap Ebu Bekir'in yanına gelerek; "Aişe'nin ne yaptığını görmüyor musun? Aişe, Resulullah'ı ve yanındakileri yanlarında su olmadığı halde, bu işe mecbur edi- yor." dediler. Ebu Bekir Resulullah'ın yanına geldi. O sırada Rtsulullah başını Aişe'nin bacağına koymuş uyuyor- du. Ebu Bekir bana; "Resulullah'ı ve halkı susuz mu bırakı-

                          ---------------------
                          1- Sahih-i Buhari, c. 1, s. 47 ve 179.
                          2- Sahih-i Buhari, c. i, s. 129-130 ve c. 2, s. 185.
                          3- Sahih-i Buhari, c. 2, s. 9L
                          4- Sahih-i Müslim, c. 1 , s. 227, h. 273.



                          94/ Zildr Ehline Sorun


                          yorsun?" diyerek beni kınadı ve ağzına geleni söyleyip eliyle kaburgalanma vurdu. Resulullah bacağırnın üzerinde yattığı için hareket etmeyip dayandım. Peygamber o halde sabaha kadar uyudu ve yanımızda su yoktu. Sonra teyem- müm ayeti nazil oldu ve Müslümanlar teyemmüm ettiler. Büyük bir zat olan Useyd bin Huzeyr; "Bu, sizin ilk bere- ketiniz değildir ey Ebu Bekir'in ailesi!" dedi." Aişe daha sonra der ki: "Sonunda bindiğim devenin getirilmesini isteyince gerdanhğı devenin altında buldular."ı

                          İslam'ı iyi tanıyan bir kimse Resulullah'ın (s.a.a.) namaz konusunda bu kadar ilgisiz olduğuna ve bir gerdanhk için Müslümanları uzun bir süre susuz bıraktığına inanabilir mi? Sonra da Müslümanları o halde terkedip hanımının dizi üzerinde uyumaya gidiyor; Müslümanlar namazıarı konu- sunda Ebu Bekir'e şikayete gidiyorlar; Peygamber o kadar derin ve rahat uyuyor ki, Ebu Bekir'in gelip Aişe'yi kına- masının ve kaburgasına vurmasının farkında olmuyor! Bir peygamber nasıl olur da halkın ve kendisinin namazını hafife alıp, namaz vakti geldiği halde kansının yanında rahatça uyuyabilir?!

                          Bu rivayetler kesinlikle Muaviye bin Ebu Süfyan tarafından uydurulmuş olup hiçbir senedi yoktur. Bütün ashap orada olduğu halde Ömer bin Hattab'ın bu olaydan hiç haberi olmayışı nasıl yorumlanabilir? Çünkü Ömer' e, te- yemmüm hakkında sorulduğunda bu olaydan hiç bahsetmi- yor. Bunu Buhari ve Müslim, "Teyemmüm Babı"nda yaz- mışlardır. 2
                          ---------------------

                          1- Sahih-i Buhari, c. 1, s.91; Sahih-i Müslim, c. 1, s. 279, h. 367.
                          2- Sahih-i Buhari, c. 1, s. 92; Sahih-i Müslim, c. 1, s. 280, h. 368.



                          Resulullah (s.a.a.) Hakkında /95


                          Burada üzerinde durulması gereken önemli nokta şudur: Resulullah'ı (s.a.a.) alçakça planlarla öyle değersiz ve küçük gösteriyorlar ki, bugün dünyayı saran bunca fesada rağmen hiçbirimiz kendimize böyle şeyleri yakıştıramayız. Nasılolur insanlık tarihinin kaydettiği en azametli ve en yüce şahsiyet, böyle şeyler yapabilir? Halbuki izzet ve celal sahibi olan Rabbimiz Peygamber' i hakkında: "Sen yüce bir ahlak üzeresin." buyurmuştur.

                          Bence bütün bu planlar, veda haccı bittikten sonra baş- ladı. Çünkü Resulullah (s.a.a.) Gadir-i Hum'da Hz. Ali'yi (a.s.) Müslümanların halifesi olarak tanıttı. Hilafet peşinde koşanlar ise evlatlarının İslam' dan çıkma pahasına da olsa Resulullah'ın bu nassına karşı çıkmaya karar verdiler. İşte Resulullah'ın artık hiçbir emrini dinlememeleri, vasiyet yazmasına karşı çıkmaları, şahsen hazırladığı Üsame ordu- suna katılmamaları gibi olaylar bundan kaynaklanmıştır. Peygamber'in vefatından sonra vuku bulan olaylar yine aynı hedefi izliyordu. Zorla biat aldılar ve muhaliflerin evini yakmakla tehdit ettiler ki, o evde Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin de vardı. Resulullah'ın hadislerini nakletmeyi engellediler ve sünnetinin yazıldığı kitapları yaktılar. Resulullah'ın hadislerini nakletmesinler diye ashabın Medi- ne dışına çıkmasını engellediler ve Ebu Bekir'e zekat ver- meyen ashabı şehit ettiler. (Çünkü Peygamber zamanında biat ettikleri halife, Ebu Bekir değildi.) Fatıma'tüz- Zehra'nın mirasına, hakkı olan Fedek'e ve humusa el ko- yup onu yalanladılar; Hz. Ali'yi her türlü görevden uzak- laştırdılar; Ümeyye OğuHarına mensup münafık ve tamah- karları işbaşına getirdiler ve onları zorla Müslümanların başına geçirdiler. Ashabın, Resulullah'ın eserlerine değer vermelerini engellediler, Resulullah'ın ismini ezandan

                          -----------------------




                          96/ Zikir Ehline Sorun

                          silmeye çalıştılar.

                          Medine-i Münewere'de kafir ordusunun katliamına ve işlediği cinayetlere göz yumulması, Kabe' nin mancınık ile viran edilişi, Allah'ın diniyle oynanıp Kur'an'ın parçalan- ması, Mescid-i Haram'ın yakılması, orada bulunan sahabe- nin öldürülmesi ve Ehl-i Beyt'i sevdiğini belirten herkesin şehit edilmesi, hepsi bu hedef doğrultusundaydı.

                          Bu çirkin tuzakların etkileri bugüne kadar devam etmiş- tir. Çünkü bugün de Müslümanlar arasında Muaviye ve Yezid' e rahmet okuyanlar, onların yaptıkları işlere içtihat deyip Allah katında onlar için sevap umanlar vardır. Ehl-i Beyt Şiileri aleyhinde birçok kitaplar yazılmakta, onlara çeşitli iftiralar atılmakta ve hac mevsiminde Beytullah'da Şiilerin öldürülmesinin caiz olduğu ilan edilmektedir. De- mek ki bugün de bu tuzaklar devam ediyor ve bunların ne zamana kadar süreceğini Allah bilir.

                          Ben bütün bu tuzakların ayrıntılarını açıklamaya güç ye- tiremem. Ama gücüm yettiğince Resulullah'ın (s.a.a.) kutsallığını ve masumluğunu savunacağım. Allah bu resu- lünü bütün beşeriyetin hidayeti için göndermiş, ona parla- yan ay, nurlu meşale diyerek onu en kamil ve münezzeh insan kılmıştır. Peygamberimizi küçük düşürmekten başka hiçbir hedefi olmayan bu gibi sahte rivayetlerin karşısında susup, Peygamberimizi savunmamak asla mümkün olamaz.

                          Bütün Ehl-i Sünnet mensupları bu rivayetleri kabullenip Sahih ve Müsnedlerinde zikretmiş olsalar bile biz asla kabul etmeyeceğiz. Şüphesiz Allah'ın şu sözü hak ve en iyi ha-


                          Resulullah (s.a.a.) Hakkında /97

                          kemdir: "Doğrusu sen yüce bir ahlak üzeresin."ı Bu ayete uymayan her şey hurafe ve saçmadır.

                          İşte kainatın serveri, insanlığı karanlıktan kurtaran, in- sanlığın lideri ve insanları emniyet ve eb edi hayata sevk eden Peygamberimiz hakkında Şiilerin inancı budur. İbret alın, eyakıl sahipleri!


                          [center]
                          ..ey ahle aalam agham Eli mazloome... یا ابا عبدالله الحسین
                          [center]
                          Bizleri öldürün! Zira Halkımızın bilinci daha da artacak!
                          Şehid Seyyid Abbas Musavi(Eski Hizbullah Lideri)

                          Yorum


                            Ynt: Şiilere imamet hakkında bir kaç soru

                            Bütün bu bilgilerden ötürü büyük üstadımız Dr. Muhammed Ticani'ye teşekkürü borç bilirim.
                            üstadımızın bu konuyu özellikle incelemesi ve bizleri haşa Peygamber hata yapar ve sehf eder gibi cahilane düşüncelerden arındırdığı kurtardığı için minnettarız.
                            [center]
                            ..ey ahle aalam agham Eli mazloome... یا ابا عبدالله الحسین
                            [center]
                            Bizleri öldürün! Zira Halkımızın bilinci daha da artacak!
                            Şehid Seyyid Abbas Musavi(Eski Hizbullah Lideri)

                            Yorum


                              Ynt: Şiilere imamet hakkında bir kaç soru

                              TATHİR AYETİ

                              إِنَّمَا يُرِيدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَيُطَهِّرَكُمْ تَطْهِيرًا


                              Ey Ehl-i Beyt! Allah sizen her çeşit pisliği, suçu gidermek ve sizi tertemiz bir hale getirmek diler." (Ahzab, 33).





                              Şüphesiz ki Allah"ın tertemiz kıldığı ve her türlü pisliği giderdiği şahıslardan maksat, beş zat yani "Al-i Abâ"dır. Bu da bu beş zatın mahlukatın en üstünü ve yeryüzündeki tüm insanların faziletlisi olduklarının en büyük delillerindendir. Bu beş değerli zat ise Resulullah (s.a.a) Hz. Ali (a.s) -ki Kur"an"da Resulullah"ın nefsi olarak vasıflandırılmıştır-, Peygamber"in bir parçası ve aynı zamanda rızası, Peygamber"in rızası: gazabı da peygamber"in gazabı olan Hz. Fatıma (a.s) ile nübüvvet bahçesinin iki gülü ve cennet gençlerinin efendisi ve şehid olan Hz. Hasan ve Hüseyin"den (a.s.) ibarettir.



                              Kesin deliller ve apaçık burhanlar da cübbe (aba) altında toplananların ve haklarında bahsedilen ayetin nazil olduğu kimselerin bu beş mukaddes zattan ibaret olduğunu ispatlamaktadır. [1]

                              Bunlardan başka hiç kimse bu önemli işe katılmamış ve bahsedilen Abâ"nın altında bunlardan başka hiç kimse girmiştir.

                              Celaluddin-i Suyuti "Ed Durr-ul Mensur" adlı kitabında[2] mezkur ayetin tefsirinde muhtelif senetlerle ayetteki Ehl-i Beyt"ten muksadın bu beş mukaddes zat olduğuna delalet eden yirmi rivayet nakletmektedir.

                              Bu babda Peygamber"den nakledilen rivayetlerden birini zikretmek yeterlidir. Peygamber bir hadisinde şöyle buyurmaktadır.[3]

                              "Bu ayet, beş kişi hakkında nazil olmuştur. Yani ben, Ali, Hasan, Hüseyin, ve Fatıma hakkında."[4]

                              Bütün İslam mezhepleri bu hususta ittifak etmişlerdir ki "bir gün peygamber, Hasan, Hüseyin, Ali ve Fatıma"yı (aleyhimusselam) bir araya topladı ve hepsini kendisi de dahil cübbesinin altına aldı. Bu ameliyle kendilerini diğerlerinden tamamıyla ayırda ki artık sahabe veya Peygamber"in yakınlarından birisi de bu önemli işe katılmasın. Daha sonra da haklarında nazil olan bu ayet-i şerifeyi okudu:

                              "Ey Ehl-i Beyt! Gerçekten de Allah sizden her çeşit pisliği, suçu gidermek ve sizi tertemiz bir hale getirmek diler." (Ahzap, 33). İslam Peygamberi, Ehl-i Beyt"ini cübbesi altına topladı ki bu vesileyle hakikatin çehresindeki tüm şek ve şüphe perdeleri kalksın ve değerli inciler sedeften ayrılsın ve insanlar bu mukaddes zatların makam ve mevkisini anlasınlar.

                              Tathir ayetinin nazil olmasıyla da onların nurani ve melekuti hakikati bir daha açığa çıktı ve bu velayet yıldızlarının nuru daha da bir ışıklandı ve parlamaya başladı.

                              Gerçekten de bu nurlu hakikatleri daha da iyi tanıttığı için Allah"a şükran borçluyuz.

                              Ayrıca Peygamber bu kadarla da iktifa etmedi. Mezkur ayetin bu beş zat hakkında nazil olduğunu önemle vurgulamak için mübarek ellerini cübbenin altından altından dışarı çıkararak gökyüzünü doğru açtı ve şöyle buyurdu:

                              "Allah"ım bunlar benim Ehl-i Beyt"imdir. Bunlardan her türlü pisliği (günahı, suçu) gider ve onları tertemiz kıl." Sonra da aynı cümleyi defalarca tekrar etti.

                              Bu olay, Peygamber"in eşi Ümmü Seleme"nin evinde vuku bulmuştur. Ümmü Seleme de bu olaya bizzat çok yakından tanık olmuş ve Resulullah"ın (s.a.a) tatlı ve manalı sözlerini çok yakından duymuştu. Ümmü Seleme, Peygamber"e şöyle dedi: "Ey Resulullah, acaba ben de sizden miyim?" Sonra da cübbeyi kenara iterek, altına girmek istedi. Ama Peygamber O"nun elini kenara iterek cübbesinin altına girmesine engel oldu ve O"na şöyle buyurdu: "Sen hayr üzeresin." [5] Yani sen hayırlı ve iyi bir kadınsın (ama Ehl-i Beytim"den değilsin.)





                              Ey Resulullah"ı tanıyan ve O"nun ismet ve hikmet derecesinden haberdar olanlar, sözlerine ve yaptıklarına değer biçenler, Peygamber"in ayeti kerimeyi tebliğ ederken bu zatları abanın altına toplamasına, onları diğerlerinden ayırt etmesine, ayette bunların kastoluluduğunu tekidle vurgulamasından başka bir açıklık getirebilirmisiniz?

                              Peygamber"in buyurduğu "Ey Allah"ım, bunlar benim Ehl-i Beyt"imdir. Her türlü pisliği onlardan gider ve onları tertemiz kıl." sözlerinden bu ayetin beş zata ait olmasından başka bir şey anlıyor musunuz?

                              Acaba azamet ve makam sahibi olan Ümmü Seleme"nin elinden abayı çekmesi ve cübbenin altına girmesine engel olmasından, mezkur sözden başka bir şey anlaşılıyor mu? Nereye gidiyorsunuz? Ne yapmak istiyorsuzun? Allah, Peygamber"in tavsifinde şöyle buyuruyor: "Şüphe yok ki Kur"an büyük bir elçinin sözüdür, kuvvetlidir, Arş sahibinin katında kadri yüce, itaat edilir, emniyetlidir de sizinle konuşan, deli değildir" ki Ehl-i Beyt"ini cübbenin altına toplamas aber bir iş, buyurmuş olduğu "ey Allah"ım bunlar benim Ehl-i Beyt"imdir." sözü, hezeyan ve Ümmü Seleme"nin cübbenin altına girmesini engellemesi faydasız bir şey olsun. (Haşa).

                              Peygamber, kendi istek, düşünce ve tutkularına göre konuşmaz. Bu yalnızca vahyolunmakta olan bir vahiydir. O"na Şedid-ul Kuvâ olan Cebrâil öğretmiştir.

                              Elbette Ehl-i Beyt"in cübbe altında bir araya toplanması defalarca vaki olmuştur. Peygamber-i Ekrem bu ameli birkaç defa tekrar etmiştir. Öyle ki bazıları zikredilen ayetin de birkaç defa nazil olduğunu zannetmişlerdir.

                              Ama doğrusu şudur ki mezkur ayet bir defadan başka nazil olmamıştır. Ama maslahat gereği bu amel birkaç defa tekrarlanmıştır. Yani bir defa ayetin nazil olduğu Ümmü Seleme"nin evinde[6] ve bir defasında da büyük İslam kadını Fatıma"nın (a.s.) evinde her defasında bir araya toplandıklarında Peygamber-i Ekrem (s.a.a.) Mezkur ayeti de tilavet ediyordu, ta kalpleri sayahlaşmış şüphe icad edenlerin sesini boğazlarında hapsetsin. Peygamber tathir Ayeti"nin sadece bu büyük zatlar hakkında nazil olduğunu ve başkalarını kapsamadığını anlatmak için elinden gelen her şeyi yaptı. [7] Öyle ki bunu ilan ederken fitnecilerin çeşitli fitne yollarına, nasibilerin hezeyanlarına yer bırakmadı.

                              Hatta ayet nazil olduktan sonra da Resulullah sabah namazına giderken Hz. Fatıma"nın (a.s.) kapısının önünden geçiyordu ve şöyle buyurdu:

                              "Ey Peygamber"in Ehl-i Beyti namaz vartidir. Şüphesiz ki Allah sizden her türlü pisliği gidermek ve sizleri tertemiz kılmak istemektedir." Enes"e gore[8] altı ay, İbn-i Abbas"a göre yedi ay ve Nebani[9] ve diğerlerinin naklettiğine göre de sekiz ay boyunca Peygamber hak ortaya çıksın diye bu ameli tekrar etmiştir.

                              Bunca açık beyanat ve vazih delillerle hakikatın gün ışığına çıktığını ve bu hususta hiçbir şek ve şüpheye yer kalmadığını zannediyoruz. Basiretli ve hakikat ehli kimseler için hiç bir şüpheye yer kalmasa gerek.

                              Ama Ehl-i Beyt düşmanları, yani Beni Ümeyye ve Hariciler büyük zahmetlere katlanarak bu hakikat karşısında gözelirini kapatarak hakikatın nurlu güneşini görmezlikten gelmeye çalıştılar. Herbirisi bir yol tutarak inat üzere şöyle dediler: "Bu ayet Peygamber"in eşleri hakkında nazil olmuştur." Kendi fasid ve yanlış görüşlerini isbat etmek için de ayetin zahiri akışına bakıp delil getirerek şöyle dediler:

                              "Ehl-i Beyt yani Peygamber"in eşleri, Zira onlar da Peygamber"in ailesi idiler."

                              Ehl-i Beyt"in katı düşmanlarından olan İkrime ve Mukatil b. Süleyman bu hususta oldukça ısrar ve inatçılık ediyordu.

                              Özellikle de İkrime bu hususta çok inatçı biriydi. Pazar ve çarşılarda geziyor ve feryad ederek bu ayetin Peygamber"in eşleri hakkında nazil olduğunu söylüyordu. [10] O bu ayetin Ehl-i Kisa ile hiçbir ilgisi olmadığını beyan ediyor ve bu iddiasını ispat etmek için de ayetin zahirini delil gösteriyordu.

                              İkrime"nin bu işi beklenmeyen bir şey değildir. Zira O Ali b. Ebi Tabil"in en katı düşmanlarından biriydi ve halkı sürekli Hz. Ali"den (a.s.) uzaklaştırmaya çalışıyordu.

                              -----------------------------------------------------------

                              [1]- İmam Bağavi, İbn-i Hazin ve müfessirlerden çoğu bu meseleyi Ebu Said-i Hudri ile tabiinden olan Mücahid, Kutade vb. kimselerden nakletmiştir. (Eş Şeref-ul Müebbed liali Muhammed/Yusuf b. İsmail-i Nebhani"nin eseri.) Daha fazla bilgi için imam Ebi Ebi Bekr Şihabuddin Alevi (r.a.)"nın Reşfet-us Sadi kitabına bakınız.

                              [2]- Şeref-ul Müebbed kitabından naklen

                              [3]- İbn-i Cerir ve Taberani muhtelif senetlerle bu haberi nakletmektedir. İbn-i HAcer de "Sevaik" adlı kitabında ve Nebehani de "Şeref-ul Müebbed" adlı kitabında (sf. 7) bu rivayetleri nakletmişlerdir.

                              [4]- İmam Ahmed b. Hanbel de (Sevaik-u Muhrika"nın nakli üzere) Ebu Said-i Hudri"den nakletmektedir ki bu ayet beş kişinin yani Peygamber, Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin hakkında nazil olmuştur.

                              Bu hadisi diğer birçok muhaddis ve müfessirlerde nakletmiştir. Vahidi, Esbab-un Nüzul"da Ebu Said"den ve İmam Sa"lebi de kendi tefsirinde nakletmiştir.

                              [5]- Ahmed b. Hanbel kendi "Müsned"inde (6. cüz 323 sayfa) Ümmü Seleme"den nakletmektedir ki Peygamber, Fatıma"ya (a.s.) "Eşin Ali ile çocukların Hasan ve Hüseyin"i yanıma getir." diye buyurdu. Fatıma"da (a.s) onları alıp Peygamber"in huzuruna getirdi. Sonra da hepsinin üzerine Fedeki cübbesini örttü. Daha sonra Peygamber mübarek ellerini onların üzerin koyarak şöyle buyurdu: "Allah"ım, bunlar Muhammed"in (s.a.a) Ehl-i Beyt"idir. Rahmet ve bereketin Muhammed"e (s.a.a.) ve Ehl-i Beyt"ine olsun. Şüphesiz ki sen hamid ve mecidsin."


                              Ümmü Seleme diyor ki: "Ben cübbeyi elimle kenara iterek altına girmek istedim. Ama Peygamber elimi iterek "Sen hayır üzeresin" diye buyurdu.

                              Bu hadisi Ebu İshak-ı Sa"lebi tefsirinde ve diğer muhaddis ve müfessirlerde kendi kitaplarında senediyle zikretmişlerdir.

                              İmam Ahmed b. Hanbel Müsned"inde (c. b sf. 292) Ümmü Seleme"den nakletmektedir ki: "Peygamber O"nun evindeydi. Fatıma içinde muhallebi pişirdiği taştan bir kapla geldi. Peygamber, O"na şöyle buyurdu:

                              "Eşini ve çocuklarını çağır."

                              Ümmü Seleme diyor ki: "Hepsi geldiler ve yatağının üzerinde oturmuş olan Peygamber"in yanına oturdular. O"nunla birlikte yemeğe koyuldular. Bir sekinin üzerine oturmuş, hayber malı bir cübbeyi de altına sermişti. Ben de odamda namaz kılıyordum. Sonra, Tathir Ayeti nazil oldu. Peygamber cübbenin fazlalığını alarak onların üstüne örttü ve sonra ellerini göğe doğru açarak şöyle buyurdu: "Allah"ım bunlar benim Ehl-i Beyt"imdur. Onlardan pisliği gider, onları tertemiz kıl."

                              Ben başımı odaya uzatarak, "Ya Resulullah, ben de sizlerden miyim?" dedim. Peygamber:

                              "Sen hayır üzeresin, Sen hayır üzeresin" diye buyurdu.

                              Bu hadisi İmam Vahidi, Eshabun Nüzul kitabında, Tathir Ayeti"nin altında, sf. 267"de; İbn-i Cerir-i Taberi"de El Kebir tefsirinde, İbn-i Münzer, İbn-i Ebi Hatem, İbn-i Murdeveyh ve Taberani ve diğerleri de kendi kitaplarında nakletmişlerdir.

                              Tirmizi, Hakim rivayeti sahih bilmeleriyle birlikte, İbn-i Ebi Cerir, İbn-ul Muner, İbn-i Mürdeveyh ve Beyhaki de Sünen kitaplarında farklı senetlerle Ümmü Seleme"den nakletmişlerdir ki:

                              "Bu ayet bizim evde nazil oldu. Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyn de orada idiler. Peygamber sonra cübbesini onların üzerine örterek şöyle buyurdu: "Allah"ım, bunlar benim Ehl-i Beytim"dir. Onlardan pisliği gider ve onları tertemiz kıl."

                              Müslim de kendi sahihinde Ali"nin (a.s) faziletleri babında Amr b. Sa"d b. Ebi Vakkas"tan nakletmektedir ki: Muaviye, Sa"d"a şöyle dedi:

                              "Niçin sen Ali"ye sövmüyorsun?"

                              Sa"d şöyle cevap verdi: "Ben Peygamber"in Ali (a.s.) hakkında buyurduğu üç sözünü unutamadığım sürece Ali"ye sövmeyeceğim. Bu sözlerden birinin dahi benim hakkımda söylenmiş olmasını, dünyanın en iyi nimetlerine sahip olmaktan daha çok severdim.

                              Ali"ye kendisiyle birlikte savaşa götürmediği ve de "Ya Resulullah, beni kadın ve çocuklarla mı bırakıyorsun?" dediği bir zamanda Peygamber"in O"na şöyle buyurduğunu duydum:

                              "Sen Harun"un Musa"ya olan konumuna sahip olmak istemez misin? Sadece benden sonra artık Peygamber gelmeyecektir."

                              Hayber gününde de Peygamber"in şöyle buyurduğunu işittim:

                              "Yarın sancağı Allah ve Resulü"nü seven, Allah ve Resulü"nün de kendisini sevdiği birine vereceğim." Sonra da Peygamber"in yanına vardık. Peygamber şöyle buyurdu:

                              "Ali"yi yanıma çağırın. O"nu gözü ağrıdığı bir halde Peygamber"in huzuruna getirdiler. Peygamber mübarek tükürüğünü O"nun gözüne sürdü ve sancağı O"na teslim etti. Allah da O"nun eliyle zafer nasib etti. Mübahale ayeti nazil olunca da Peygamber Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin"i yanına cağırdı ve "Allah"ım bunlar benim Ehl-i Beytim"dir" diye buyurdu.

                              Hakeza Müslim kendi sahih"inde (Ehl-i Beytim faziletleri babı, c.2, sf. 331) Aişe"den nakletmiştir ki:

                              "Peygamber bir sabah üzerinde yünden bir siyah bir cübbe olduğu bir halde dışarı çıktı. Hasan O"nun yanına vardı. O"nu cübbesinin altına aldı, sonra da Hüseyin geldi, O"nu da cübbesinin altına aldı. Daha sonra Fatıma geldi, O"nu da cübbesinin altına aldı. Sonra da Ali geldi ve O"nu da cübbesinin altına aldı ve sonra da Tathir ayetini tilavet buyurdular."

                              Bu hadisi Ahmed b. Hanbel, Müsned kitabında (Aişe"nin hadisleri) ve İbn-i Cerir, İbn-i Ebi Hatem, Hakim, "El-Cem" beyn-es" sahiheyn" kitabının sahibi ve "El-cem" beynes Sihah-is Sitte" kitabının sahibe de kendi kitaplarında nakletmişlerdir. Daha fazla bilgi için İmam Ebi Bekr b. Şehabuddin Alevi"nin "Reşfet-üs Sadi" kitabına müracaat ediniz. Bu kadar naklettiğimiz rivayetler de basiret sahibleri için yeterlidir sanırız.

                              [6]- Geçen hadiste Ümmü Seleme"den nakledilen hadisler de buna delalet etmektedir.

                              [7]- Ahmed b. Hanbel"in Müsned"inde (4.cüz sf. 107) Vaile b. Eska"dan naklettiği rivayet de buna delalet etmektedir. "Fatıma"nın (a.s.) yanına vardım ve O"na Ali"nin (a.s.) nerede olduğun sordum. "Resulullah"ın yanına gitti." dedi.

                              Ben O"nu beklemeye koyuldum. Aniden Peygamber teşrif buyurdu. Ali, Hasan, Hüseyin de O"nunla birlikte idiler. Peygamber ve Ali, herbiri Hasan ve Hüseyin"den birinin elini tutmuştu. Peygamber, Ali ve Fatıma"yı yanına çağırdı. Hasan ve Hüseyin"i dizlerine oturttu. Elbisesini onların üzerine örttü ve şöyle dua etti:
                              "Allah"ım bunlar benim Ehl-i Beytimdir. Onlardan pisliği gider ve onları tertemiz kıl." Bu hadisi ibn-i Cerir tefsirinde İbn-i munzer, İbn-i Ebi Şeybe, İbn-i Ebi Hatem, Taberani ve Beyhaki da Sünen kitaplarında, Hakimi-i Nişaburi (sahih hadis olduğunu vurgulayarak) ve diğer muhaddis ve hadis hafızları da Vaile"den nakletmişlerdir.

                              Nebehani de Şeref-ül Müebbed adlı kitabında (sf. 7) şöyle diyor:

                              Muhtelif tarihlerle nakledilmiştir ki, Peygamber taşrif buyurdu. Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin de O"nunla birlikte idiler. Her birisi birinin elinden tutmuş oldukları bir halde içeriye girdiler. Ali ve Fatıma"yı yanına çağırdı. Hasan ve Hüseyin"i dizlerine oturttu. Sonra da üzerlerine cübbesini örttü ve sonra da tathir ayetini tilavet buyurdular.

                              Ümmü Seleme dedi ki:

                              "Cübbeyi kenara iterek içine girmek istedim. Ama Peygamber elimi kenara itti. Ben "Ya Resulullah, ben de sizinleyim" dedim. Hazret "Sen Peygamber"in hanımlarındansın ve hayır üzeresin." buyurdular."

                              [8]- İmam Ahmed b. Hanbel Müsned"inde (c.3, s. 259). Enes b. Malik"ten naklediyor ki: "Peygamber altı ay boyunca sabah namazı için mescide gidince Fatıma"nın (a.s.) evine uğruyor ve şöyle buyuruyordu.

                              "Namaz ! Ey Ehl-i Beyt! Allah siz Ehl-i Beyt"ten pisliği gidermek ve sizi tertemiz kılmak istiyor."

                              Hakim de bu hadisi hakletmiş ve sahih bilmiştir. Tirmizi de bu hadisi hasen kabul etmiştir. İbn-i Ebi Şeybe, İbn-i Cerir, İbn-i Munzer, İbn-i Murdeveyh, Taberani ve diğerleri de Enes"ten nakletmişlerdir. Reşfet-üs Sadi (Ebi Bekr Şehabaddin-i Alevi) kitabına bakınız.

                              [9]- Şeref-ul Müebbed, sf. 8.

                              [10]- Öyle ki bir çok kimse bunu hakletmiştir. Vahidi Eshab-un Nüzul kitabında ve İbn-i Hacer de "Sevaik" kitabında bunu rivayet etmiştir.
                              [center]
                              ..ey ahle aalam agham Eli mazloome... یا ابا عبدالله الحسین
                              [center]
                              Bizleri öldürün! Zira Halkımızın bilinci daha da artacak!
                              Şehid Seyyid Abbas Musavi(Eski Hizbullah Lideri)

                              Yorum


                                Ynt: Şiilere imamet hakkında bir kaç soru

                                (HAŞA) Peygamber Hata Yapar Ve Sehf Eder. cümlesini kabul eden kardeşlerime bu iki linki veriyorum. İkiside sünni ve şii kaynaklarıyla bize Peygamberin Hata yapamayacağını ve sehf edemeyeceğini bu gibi iddiaların zayıf uydurmalardan ibaret olduğunu ve kabul edilmezliği gösteriyor. Buyrun.
                                http://www.islamkutuphanesi.com/turk....htm#PEYGAMBER

                                http://www.tebyan.net/islam/islamicb.../24/50762.html



                                Böyle muhtelif senetlerle Peygamberin sehf ettiğini iddia eden KARDEŞLERİMİN yanıldığını (linklerdeki bilgilerden) gördük. (ehlisünnet kardeşlerim için söylüyorum Sahih bilgilerden gördük)


                                KARDEŞİM (osman ufuk) demiştiki: bizleri kim irşad ediyor sanıyorsunuz?
                                (ben bu soruya cevap vermemiştim.şimdi cevaplıyorum.)

                                sizleri kim irşad EDEMİYOR bilmiyorum ama bizleri AĞA İMAMI ZAMAN (Allah onun zuhrunu acil etsin) irşad ediyor.
                                Ve bu sayede din ve EHlibeyt (aleyhimusselam) düşmanlarının bütün uğraşları çabaları batıl iddiaları çürüyor.

                                bunu bizler yapmıyoruz İMAMIMIZ HÖCCETİMİZ SAHİBİMİZ MEVLAMIZ İMAMI ZAMAN (ecelellahulferec) YAPIYOR.
                                [center]
                                ..ey ahle aalam agham Eli mazloome... یا ابا عبدالله الحسین
                                [center]
                                Bizleri öldürün! Zira Halkımızın bilinci daha da artacak!
                                Şehid Seyyid Abbas Musavi(Eski Hizbullah Lideri)

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X