Arkadaşlar merhaba
http://www.velayet.com/index.php?topic=10836.0
konusunda bu konuya değindik fakat aslında başlı başına bir konu bu.
Bu konuyu bilmiyorum ve araştırıyorum elimden geldiğince. Kerbela44 arkadaş bahsi geçen başlıkta bana "Hz. Ali eliyle hareke eklendiğini" söylemişti. İlk mesajdan sonra biraz kalbim yatışmıştı. Fakat verdiği linklerdeki bilgilerde harekeleme ile ilgili herhangi bir bilgi olmadığını farkettim. Kuranın toplanması ile harekelenmesi arasında çok fark var (YIL olarak). Biraz araştırınca anladım ki bu harekeleme işi Hz. Ali tarafından veya onun kontrolünde yapılmamış ve -sanırım- ölümünden sonraya denk geliyor. ehlibeytin_izinde arkadaşım harekeleme konusunda biraz açıklama yaptı fakat bu açıklama da benim için tatmin edici olmadı. Çünkü Kuran'ın okunuşunun peygamberimiz zamanında iyi biliniyor olması ile, Kuranın toplanmasından yıllar sonra insan aklı ile harekelenmesi arasında bariz fark var. Ayrıca harekeleme bir sefer de değil. Kuranın bugünkü haline gelmesi hicri 2. yüzyılın ortalarını buluyor. En büyük işlemin Haccac (zalim haccac olarak tanınan) tarafından yapıldığı yazıyor her tarafta.
Bu konuda ehlibeyt ekolü TARİH kaynaklarındaki bilgileri de sizlerden öğrenmek isterim. İlk başta hareke ile anlam kayması yapılmayacağını sanıyordum fakat hareke ile büyük anlam kaymaları yapılabileceğini de öğrendim. Sizdeki bilgileri de buraya yazarsanız hepimiz bir şeyler öğrenmiş oluruz.
Osman dönemindeki Kuran nüshalarında hatta bir kaç yıl sonrakilerde bile hareke olmadığı kesin.
Bulunmuş ve bilimsel yollarla tarihleri ispatlanmış TÜM 7. yüzyıl Kuran nüshaları için tıklayınız:
http://commons.wikimedia.org/wiki/Ca...s,_7th_century
Ayrıca Taşkent nüshasının büyük bir kısmı mevcut bende (Emin değilim galiba tamamı, 700 küsür sayfa). İndirmek isterseniz bir yerlere yükleyebilirim.
Önce bendeki bilgileri yazayım:
[hr]
Kur'an'ın harekelenmesi ve noktalanması üç merhalede tamamlanmıştır.
Birincisi: Muaviye b. Ebu Süfyan döneminde, Muaviye, Ebu'l-Esved'i görevlendirmiş, O da Kur'an okurken meydana gelebilecek okuma hatalarını ortadan kaldırmak amacıyla nokta şeklinde hareke işaretleri koymuştur. İkincisi: Abdülmelik b. Mervan döneminde Kur'an'daki bazı harfleri birbirinden ayırmak için noktalar konulmuştur. Mervan bu işte el-Haccac b. Yusuf'u görevlendirmiş; o da bu işi Nasr b. Âsım ve Hayy b. Yasmur'a havale etmiştir. Üçüncüsü: Bu dönemde i'rab alametleri olan Fetha, Damme, Kesre ve Sükûn konulmuştur. Bu harekelendirmede Halil b. Ahmed el-Ferahîdî'nin yolu izlenmiştir.
Kaynaklar :* Buhari* Ebu Davud* İslam Tarihi
O dönemde Arap harflerinde nokta ve hareke yoktu, Hz. Muaviye devri Irak valisi Ziyad bin Ebih, Arapçayı bilmeyen Müslümanların, Kur'ân'ı Kerim'i yanlış okumasını önlemek için devrin âlimlerinden Ebu'l Esved Dueli'yi görevlendirmiş. O da kelimelerin sonuna harekeyi belirlemek için nokta koymuştu. Daha sonra Haccac, kâtiplerinden Nasr bin Asım ve Yahya bin Ya’mer’e harflere nokta koymalarını emreder. Harflere ve noktalara bugünkü şeklini veren, Halil bin Ahmet (M.718) olmuştur.
[hr]
Yazı Mekke’ye ilk defa Hz.Peygamber’in yaşça kendisinden biraz büyük muasırları zamanında gelmiştir. O zamanlarda nokta kullanılmıyordu. Hz. Osman zamanında yazdırılan imam mushafta noktalar kullanılmamıştı. Bu da kelimenin Peygamberimizden rivayet edilen kıraat vecihleri ile okunmasına imkan veriyordu. Noktalamanın İslam’dan önce bilinip bilinmediği ihtilaflıdır. Bazıları bilindiği halde Hz.Osman’ın kıraatlere imkan vermesi düşüncesiyle kasden noktalama kullandırmadığını söyler.
Mushafın noktalanması ilk önce hicri 65 yıllarında Abdulmelik İbn Mervan zamanında büyük bir ihtiyaçtan dolayı başlamıştır. Önceleri noktalar harfin yazıldığı mürekkepten farklı bir renkte konuyordu. “Üstün” yerine harfin üstüne bir nokta, “esre” yerine harfin altına bir nokta, “ötre” yerine harfin önüne bir nokta, “sükun” yerine 2 nokta konuluyordu.
Daha sonra Abdulmelik (V 86/705) devrinde şekilce birbirine benzeyen harfleri ayırt edebilmek için noktalama ihtiyacı duyuldu. Bu iş için de nokta kullanılınca harekeleme gayesiyle konulan noktalama ile karıştı. Önceleri noktalama için ayrı, harekeleme için de ayrı mürekkepler kullanıldı. Bir müddet sonra ise harekeleme işinde şimdi bilip kullandığımız işaretler teşekkül etti.
Bu şekilde harekeleme ve noktalama yapmak, surelere başlık koymak, ayet başlarını gösteren işaretler bırakmak, cüzlere ayırmak vs. Başlangıçta alimlerce kerih görüldüğü halde, sonradan mubah hatta müstehab görülen hususlardandır.
Baştan yazı noktasız ve harekesizdi. Kur'an böyle yazılıyordu. Böyle noktasız ve harekesiz mushaflar yazılmıştır. Bu yazının okunması güç olmakla beraber bazı iyi cihetleri de vardı. Meselâ: Peygamberden işitilen kıraatlerin okunuşuna müsaittir. Bir kelimede muhtelif kıraatler toplanabiliyordu veya kelimenin müsaadesi nisbetinde kıraat ediliyordu. Yedi kıraatin hepsi Mushafı Osman'ın resmine, yazısına uygundur. Kıraatde zaten bu şarttır. Misal verelim:
وما ربك بغافل عما يعلمون : 123 âyet, noktasız olduğundanتعملون،يعملون
da okunur, her iki kıraate de müsaittir. فناداها من تحتها 19:34 âyet, harekesiz olduğundan " مَنْ مِنْ" = min, men diye
her iki türlü kıraate de elverişlidir.
İslâmiyet etrafa yayılınca Arap olmayan unsurlar da Müslüman olmuşlardı. Bunlar noktasız ve harekesiz Kur'an'ı okumakta herkes gibi güçlük çekiyordu. Lahne ve hataya düşüyordu. Bu güçlüğü gidermek, hataları önlemek için hareke ve nokta koyma çaresine başvurulmuştur. Bu iş başlıca üç safha geçirmiştir:
1-Kelime sonlarında nokta şeklinde harekeler konması,
2- Birbirine benzeyen harfleri ayırdetmek için harflerin noktalanması,
3-Bugünkü şekildeki harekelerin konulması.
Bunları birer birer izah edelim:
1-Muaviye'nin Hilâfeti devrindeyiz. A'rabînin birisi:
واعلموا ان الله برئ من المشركين ورسوله "Va'lemû ennALLAHe beriün minel-Müşrikîne ve Resulihi" diye okuyor. Bu okunuşa göre mâna çok bozuk oluyor. Bu gibi i'rap hatalarını önlemek için Irak Valisi olan Ziyad ibni Ebih, devrinin âlimi Ebül-Esved Duelî'ye (H. 69/M. 688) emrediyor. Buradaki hata i'rab hatası olduğundan kelimelerin sonlarının doğru okunup i'rap verilmesini sağlayacak işaretler koymasını söylüyor. Ebül-Esved de kelimelerin sonlarına nokta şeklindeki harekeleri koymaya başlıyor. Üstün için harfin üzerine bir nokta, ötre için harfin içine veya önüne bir nokta, esre için harfin altına bir nokta koyuyor. Tenvin için iki nokta koyuyor ve bu işi şöyle yapıyor:
Kâtibine diyor ki: ''Ağzımı açtığım zaman harfin üstüne bir nokta koy, ağzımı topladığım vakit harfin içine bir nokta koy, esre okuduğum zaman harfin altına bir nokta koy!" O zaman bugünkü ıstılahlar henüz olmadığından böyle basit tâbirlerle, basit bir yolda harekeleme işini yapti.
Tenvin için iki nokta koydu. Sonraları bu tarz, noktayla harekeler kelimenin bütün harflerine teşmil olundu. Ancak bunlar Mushafın yazılmış olduğu mürekkebin rengine uymayan bir renk ile yapılıyordu.
Bu usul Mağripte ve Endülüste Dördüncü asrın ortalarına kadar devam etmiştir.
Şarkta Halil ibni Ahmed'in harekeleri yayıldığı halde onlar bu tarzı bırakmadılar.
Böyle kelimelerin sonları veya bütün harfleri nokta ile harekelenmiş Mushafları görüyoruz. Bazan bu noktalar küçük bir daire şeklini almıştır (o). Bilhassa harflerin noktalanmasından sonra hareke noktalariyle harf noktaları birbirine karışmasın diye daire şeklindeki hareke noktaları behemehal lâzımdı. Baştan harflerde nokta olmadığından bu iltibas yoktu. Ayrı renkte olmak, işi halledemiyordu. Hareke noktaları asıl yazıdan sanılmasın için harflere mahsus ve ekseriya siyah olan noktalardan ayrılmak üzere Mushaflarda ayrı renkte konurdu. En eski Mushaflarda kırmızı, sonraları sarı, yeşil ve nadiren mavi renkle yazılırdı. Nokta yerine konulan küçük daireler de böyledir. Dinî olmayan eserlerde ise bu harekeler hiç kullanılmaz. Bu usule göre:
والقلم وما يسطرون âyeti şöyle hareke alır: وْالقْلْم وْمْا يْسطرْوْنْveya وْالقْلْم وْمْائسطْروْنْ
2- İkinci merhale: Harfler birbirine benzediğinden yine iltibasa düşülüyordu. Hattâ bu yüzden hatalara düşüldüğü söyleniyor. Onun için birbirine benzeyen harfleri ayırdetmek için Haccac zamanında
(H. 41-95/M. 661-713), Nasr bini Âsim
(H. 89/M. 707) ve Yahya bini Ya'mer
(H. 129/M. 746) harflere nokta koyma işini başardılar. Harf noktaları aynı renkte yâni siyah idiler. Hareke noktaları ise başka renkte idi.
İbni Hallikân "Vefeyâtül-A'yân" da Haccac'ın tercümeihalinde diyor ki: "Ebu Ahmet Askeri "Kitabüt-Tashif' de hikâye ediyor: Bütün nâs 40 yıldan fazla Mushafı Osman üzere kıraat ettiler. Abdül-Melik bini Mervan zamanına kadar böyle gitti. Sonra Irak'ta tashif yayıldı. Haccac işaretler vaz'ını kâtiplere emretti. Nasr bini Âmir ve Yahya bini Ya'mer bu işi yaptılar. Harflere tek ve çift noktalar koydular." Bu da Emevilerden Abdül-Melik bini Mervan zamanında yapıldı.
Harflerin noktalanması muhtelif safhalar geçirmiştir. İslâm Ansiklopedisi diyor ki: En son noktalanmış olan harf (8) dir. Bu her halde 11. asrın son yarısından daha evvel vâki olmamıştır. Bazan (Kûfî yazı ile yazılmış Kur'an'larda hemen daima) noktalar sol aşağıdan sağ yukarıya giden meyilli çizgiler şeklinde konulmuştur. Noktaların çift olanları, bazan şakulî ve bazan mail vaziyette olmak üzere yanyana konulur. Üç noktalar düz bir hat istikametinde sıralanır. (Ş) ش harfinde ise bu noktaların üçü ekseriya bir çizgi şeklinde gösterilir. Bu noktalama işi muhtelif şekillerde yapılmıştır ve türlü safhalar geçirmiştir. Çeşit harflere türlü noktalar konulmuştur. K ق
3. asrın ortalarına kadar bu şekilde noktalanmıştır." Yakın zamana kadar ق ile (Fa)ف aynı yazılıdırق .ل harfi de ن'a benzer.
İlk harekeler nokta şeklinde olduğundan bazıları nokta ile harekeden hangisi evvel olduğunu karıştırıyorlar. Evvelâ nokta kondu, sonra hareke verildi, sanıyorlar. Nokta ile harekeyi birbirinden ayıramıyorlar. Halbuki evvelâ hareke, sonra nokta konulmuştur. İlkin harekeler nokta şeklinde idi. Bugünkü harekeler daha sonra yapılmıştır.
3- Ve işin üçüncü merhalesi odur. Hareke noktaları ikinci asrın ortalarında bugünkü şekilde harekelere çevrilmiştir. Ebül-Esved'in koyduğu hareke noktaları yerine bugünkü harekeleri koyan Halil ibni Ahmet (H. 100-170/M. 718-786) olmuştur. Bunları sesli harflerden, harfi medlerden almıştır. Ötre vavdan, üstün mail eliften ibarettir. Esre de kısaltılmış Y'dir. Cezim ve şedde gibi işaretler harekeden sonradır. Bunları da Halil icad etmiştir. Teşdid işareti şedde kelimesinin(Ş - ش harfinden alınmıştır. Hakikaten bugünkü harekeler çok lüzumlu idi. Okumayı kolaylaştırmak için noktalar çok konuldukça, hareke noktaları ile harf noktaları birbirine karışmaya başladı. İki türlü mürekkep kullanmak güç bir işti.
Hasan Basri ve Muhammed bini Şirin, Mushafın noktalanmasında bir beis olmadığını söylerler. Nevevi ise Mushafın noktalanması ve harekelenmesi müstehaptır diyor. Zira lahn ve tahriften korur.
Noktayı kusur sayanlar olmuştur. Hele tahriratta cehalet eseri imiş. Fakat noktasız yazı yüzünden bazı hatalar olmuş ve felâketlere bile sebep olmuştur. Hareke Kur'an'dan başka muharreratta kullanılmazdı, sonradan başladı.
[hr]
Kur’an’ın ilk harekelenmesi hicri birinci yüzyılda Ebul Esved ed-Düeli tarafından, yalnız kelime sonlarına nokta koyularak yapılmıştır. Bunun yararı görülünce geliştirilmiş ve hicri 2. yüzyılın ortalarında büyük gramer bilgini Halil bin Ahmed tarafından bugünkü şekliyle nokta ve hareke konulmuştur.
Haccac'ın küçük yaşta Kur'ân-ı Kerim'i ezberlediği ve kardeşi ile birlikte Taif'te bulundukları tarihlerde çocuklara Kur'ân-ı Kerim'i öğrettikleri rivayet edilmektedir. Zalim, cebbar, kan dökücü sıfatlarla anılan Haccac'ın Kur'ân-ı Kerim'in harekelenmesi ve noktalanması faaliyetleriyle de ilgilendiği nakledilmektedir. Önemli vasıflarından bir tanesi de iyi bir hatip olmasıdır. Irak'a vali tayin edildikten sonra okuduğu hutbe Arap edebiyatının örnek metinleri arasında sayılmaktadır. Ancak, müspet faaliyetleri kötü şöhretinin çok çok gerisinde kalmış, inancını hal ve hareketine yansıtmadığından ötürü ümmetin nazarında itibar görmemiştir.
[hr]
Hz Osman zamanında çoğaltılan Mushaflar, harekesiz ve noktasız olarak yazılmıştı. Hicri Birinci asrın ikinci yarısından itibaren Arap olmayanların İslam’a girmeleri ve bunların Arapça’ya vakıf olmamaları sebebiyle Kur’an’ı Kerim’i yanlış okuma hadiselerine sık sık rastlanılır olmuştu. Bu yüzden; Kur’an-ı Kerim’e ilk defa doğru okumayı sağlamak için hareke konulmuştur. Kur’an’ı Kerim’e hareke ve nokta konulması meselesi başlangıçta tartışma konusu olmuşken, sonunda zarar değil de, fayda getireceği görüşü ağır basmıştır. Harekeleme; fetha için harfin üstüne, kesre için harfin altına, ötre için harfin önüne bir nokta konularak yapılıyordu. Harekelemeyle irab noktasında yapılabilecek muhtemel hataların önüne geçilebildi. Ancak İslam’a yeni girmiş ve Arap dilini bilmeyen Müslümanlar birbirine şekil olarak benzeyen (“Be” “Te” “Se”) (“Cim” “Ha”) (“Fe” “Kaf”) gibi harfleri sağlıklı bir şekilde ayırt edemiyorlardı. Bunun için harekeleme işinden sonra noktalama işaretleri yapılarak bu harflerin birbirinden ayırt edilmeleri sağlanıldı. Bir asra yakın süre bu işaretlerle Kur’an okundu. Daha sonra bildiğimiz harekeleme ve noktalama sistemi geliştirildi.
Bunlardan sonra ayet sonlarına duraklar konuldu. Günümüzde bu durakların içinde ayet numaraları yer almaktadır. Daha sonrada Kur’an’ın manası göz önünde bulundurularak adına “Secavend” denilen birtakım işaretler konuldu. Bunlardan başka da sure ve cüz başlıkları, hizip ve secde işaretleri ihtiyaca binaen resmedildi.
[hr]
Dr.Gerd-Rüdiger Puin'in tezleri:
Kaynak: (Kendisinin ögretim görevliligi yaptigi Saarland Üniversitesinin bir dergisinde yayinlanan haber)
http://www.uni-saarland.de/verwalt/p...us/1999/4/10-K oran.html
1- Kur'an 1924'den sonra Misir nüshasinin genel kabuliyetiyle birlikte birdaha sorgulanmadi. Ne müslim ne de gayri müslim tarafinca.
2- 1972 yilinda Yemen'de bulunan Sanaa nüshasi peygamberin ölümünden sadece 50 yil sonra tertiblenmis.
3- Nüsha tamamen harekesiz ve baslara eklenmis olan elifleri bulundurmayan bir metinden olusmaktadir.
4- Yanlis harekelendirmelerden ötürü bugünkü Kur'an nüshalarinda yanlis anlamlar cikarilmakta ve kelimeler yanlis yorumlanmakta. Bundan ötürü Kur'an ayetlerinin beste biri anlamsiz hale geliyor.
5- 1000 sene sonra bulunan bütün eski nüshalarda metinlerin sadece 18 harflik "Rasm(iz)" dan olustuklari ve bunlarin her birinin 5 sessiz harf yerine gecebildikleri görülebiliyor. Bu sekilde Muhammed zamaninda kullanilan bu basit fakat gayet tutarli ve saglam Arapca yazim bicimi cok daha net bir yapiya sahiptir ve Kur'an'in da Arapcanin da orjinal yazim bicimidir. Bugünkü harekeler cok daha sonra icat edilmis, Kur'an disi bir sistemdir.
6- Aramiceden alinan bircok kelime Arapcaya gecerken anlam kaydirmalarina ugramistir. Muhammed zamaninda bu kelimeler daha sapasaglam, orjinal anlamlariyla kullanilirken daha sonra gayri bilincli yada bilincli bir bicimde kaydirilmistir. Zaten Arap lügatlari da ne hikmetse bir kac yüz yil sonra yazilmaya baslanmistir.
7- Kur'an'daki baglaminda anlam kaydirmalarina örnek olarak sunu veriyor: "s-k-n" köküne sahip "sakinah" kelimesi Kur'an'da alti ayetde gecer (2:248, 48:2, 48:18, 9:26, 9:40, 48:26). Burada her seferinde "Allah'tan indirilen huzur" ile cevrilmesine ragmen Kur'an'in günümüz sekliyle yazilan halinin basitce "sessizlik" oldugu görülebilmekte. Aramicedeki asil hali olan "shekhina" bu Allah'tan gelen "huzur" vurgusunu daha iyi yapabilmektedir. Bu yüzden Kur'an metnini günümüz Arapcanin dil kriterlerini gözetmekten cok Arami dil yorumuyla okumak daha anlamli ve dogru olacaktir.
[hr]
Haccac bin Yusuf hakkında:
Emevî devletinin ünlü komutanı. Hicretin 41. yılında (M. 661) Taif’te doğdu. Gençliğinin ilk yıllarına dâir bilgi çok azdır. Mervanoğulları hizmetine giren Haccâc’ı Halife Abdülmelik kumandan yaptı. Çok geçmeden de Mekke-i mükerremede bulunan Abdullah bin Zübeyr’in (radıyallahü anh) üzerine gönderdi. Mekke’yi kuşatan Haccâc, Abdullah bin Zübeyr’in direnişini kırmak için, Kâbe’yi taş ve mancınıkla dövmekte ve yıkmakta tereddüt göstermedi. Yedi ay kadar süren muhasaradan sonra Mekke’yi tamâmen teslim aldı ve Abdullah bin Zübeyr’i şehid ettirdi. Şehirde büyük bir katliam hareketi yaptı. Bu arada yıkılan Kâbe’yi yeniden inşâ ettirdi.
Hicrî 75 (M. 694) yılında Hicaz ve Irak Vâlisi oldu. Hindistan’a kadar birçok yerleri fetheden Haccâc, bu arada çok sayıda Müslümanı şehid etti. O yıllarda Irak bölgesinde yıllardır devâm eden Hâricî isyanları vardı. Müslümanlar zulüm ve işkence altındaydı. Hâricîleri arka arkaya vurduğu darbelerle kahreden Haccâc, büyük bir üne kavuştu. Hâricîlerin belli başlı reislerini öldürdü. H. 86 yılında Velid’in halîfe olması ile yetkileri daha çok arttırıldı. Halîfe Velid bu çok güvendiği vâlisi ile istişâre ederdi. Ömrünü ülke içindeki kargaşalık ve siyâsî isyanları bastırmakla geçiren Haccâc, çabuk yıprandı. H. 95 (M. 714) yılında Vâsıt şehrinde vâliyken vefât etti. Şehrin bilinmeyen bir yerine gömüldü.
Haccâc, yirmi üç sene idâre ettiği memleketleri dehşet ve korku içinde bıraktı. Ömründe yüz yirmi bin kişiyi katl ve idâm ettirdi. Vefatında zindanlarda elli bin kişi olduğu rivâyet edilmektedir. Bu sebeple idâre ettiği bölgelerde “Haccâc-ı Zâlim” diye anılırdı. Güzel konuşur, nükteli sözleri severdi. Her zaman samîmî bir Müslüman intibâını vermekteydi. Hâricîlere vurduğu darbe ile Ehl-i sünnete büyük hizmeti dokunmuştu. Ayrıca Kur’ân-ı kerîme hareke koyup doğru okunmasını da sağlamıştır. Çiftçilere fâizsiz kredi verdi ve sulama tesisleri yaptırdı.
Çok zekî ve siyâseti kuvvetliydi. Keremi, cömertliği, ihsânı da zulmü gibi pek fazlaydı. Affı da çok olurdu.
http://www.velayet.com/index.php?topic=10836.0
konusunda bu konuya değindik fakat aslında başlı başına bir konu bu.
Bu konuyu bilmiyorum ve araştırıyorum elimden geldiğince. Kerbela44 arkadaş bahsi geçen başlıkta bana "Hz. Ali eliyle hareke eklendiğini" söylemişti. İlk mesajdan sonra biraz kalbim yatışmıştı. Fakat verdiği linklerdeki bilgilerde harekeleme ile ilgili herhangi bir bilgi olmadığını farkettim. Kuranın toplanması ile harekelenmesi arasında çok fark var (YIL olarak). Biraz araştırınca anladım ki bu harekeleme işi Hz. Ali tarafından veya onun kontrolünde yapılmamış ve -sanırım- ölümünden sonraya denk geliyor. ehlibeytin_izinde arkadaşım harekeleme konusunda biraz açıklama yaptı fakat bu açıklama da benim için tatmin edici olmadı. Çünkü Kuran'ın okunuşunun peygamberimiz zamanında iyi biliniyor olması ile, Kuranın toplanmasından yıllar sonra insan aklı ile harekelenmesi arasında bariz fark var. Ayrıca harekeleme bir sefer de değil. Kuranın bugünkü haline gelmesi hicri 2. yüzyılın ortalarını buluyor. En büyük işlemin Haccac (zalim haccac olarak tanınan) tarafından yapıldığı yazıyor her tarafta.
Bu konuda ehlibeyt ekolü TARİH kaynaklarındaki bilgileri de sizlerden öğrenmek isterim. İlk başta hareke ile anlam kayması yapılmayacağını sanıyordum fakat hareke ile büyük anlam kaymaları yapılabileceğini de öğrendim. Sizdeki bilgileri de buraya yazarsanız hepimiz bir şeyler öğrenmiş oluruz.
Osman dönemindeki Kuran nüshalarında hatta bir kaç yıl sonrakilerde bile hareke olmadığı kesin.
Bulunmuş ve bilimsel yollarla tarihleri ispatlanmış TÜM 7. yüzyıl Kuran nüshaları için tıklayınız:
http://commons.wikimedia.org/wiki/Ca...s,_7th_century
Ayrıca Taşkent nüshasının büyük bir kısmı mevcut bende (Emin değilim galiba tamamı, 700 küsür sayfa). İndirmek isterseniz bir yerlere yükleyebilirim.
Önce bendeki bilgileri yazayım:
[hr]
Kur'an'ın harekelenmesi ve noktalanması üç merhalede tamamlanmıştır.
Birincisi: Muaviye b. Ebu Süfyan döneminde, Muaviye, Ebu'l-Esved'i görevlendirmiş, O da Kur'an okurken meydana gelebilecek okuma hatalarını ortadan kaldırmak amacıyla nokta şeklinde hareke işaretleri koymuştur. İkincisi: Abdülmelik b. Mervan döneminde Kur'an'daki bazı harfleri birbirinden ayırmak için noktalar konulmuştur. Mervan bu işte el-Haccac b. Yusuf'u görevlendirmiş; o da bu işi Nasr b. Âsım ve Hayy b. Yasmur'a havale etmiştir. Üçüncüsü: Bu dönemde i'rab alametleri olan Fetha, Damme, Kesre ve Sükûn konulmuştur. Bu harekelendirmede Halil b. Ahmed el-Ferahîdî'nin yolu izlenmiştir.
Kaynaklar :* Buhari* Ebu Davud* İslam Tarihi
O dönemde Arap harflerinde nokta ve hareke yoktu, Hz. Muaviye devri Irak valisi Ziyad bin Ebih, Arapçayı bilmeyen Müslümanların, Kur'ân'ı Kerim'i yanlış okumasını önlemek için devrin âlimlerinden Ebu'l Esved Dueli'yi görevlendirmiş. O da kelimelerin sonuna harekeyi belirlemek için nokta koymuştu. Daha sonra Haccac, kâtiplerinden Nasr bin Asım ve Yahya bin Ya’mer’e harflere nokta koymalarını emreder. Harflere ve noktalara bugünkü şeklini veren, Halil bin Ahmet (M.718) olmuştur.
[hr]
Yazı Mekke’ye ilk defa Hz.Peygamber’in yaşça kendisinden biraz büyük muasırları zamanında gelmiştir. O zamanlarda nokta kullanılmıyordu. Hz. Osman zamanında yazdırılan imam mushafta noktalar kullanılmamıştı. Bu da kelimenin Peygamberimizden rivayet edilen kıraat vecihleri ile okunmasına imkan veriyordu. Noktalamanın İslam’dan önce bilinip bilinmediği ihtilaflıdır. Bazıları bilindiği halde Hz.Osman’ın kıraatlere imkan vermesi düşüncesiyle kasden noktalama kullandırmadığını söyler.
Mushafın noktalanması ilk önce hicri 65 yıllarında Abdulmelik İbn Mervan zamanında büyük bir ihtiyaçtan dolayı başlamıştır. Önceleri noktalar harfin yazıldığı mürekkepten farklı bir renkte konuyordu. “Üstün” yerine harfin üstüne bir nokta, “esre” yerine harfin altına bir nokta, “ötre” yerine harfin önüne bir nokta, “sükun” yerine 2 nokta konuluyordu.
Daha sonra Abdulmelik (V 86/705) devrinde şekilce birbirine benzeyen harfleri ayırt edebilmek için noktalama ihtiyacı duyuldu. Bu iş için de nokta kullanılınca harekeleme gayesiyle konulan noktalama ile karıştı. Önceleri noktalama için ayrı, harekeleme için de ayrı mürekkepler kullanıldı. Bir müddet sonra ise harekeleme işinde şimdi bilip kullandığımız işaretler teşekkül etti.
Bu şekilde harekeleme ve noktalama yapmak, surelere başlık koymak, ayet başlarını gösteren işaretler bırakmak, cüzlere ayırmak vs. Başlangıçta alimlerce kerih görüldüğü halde, sonradan mubah hatta müstehab görülen hususlardandır.
Baştan yazı noktasız ve harekesizdi. Kur'an böyle yazılıyordu. Böyle noktasız ve harekesiz mushaflar yazılmıştır. Bu yazının okunması güç olmakla beraber bazı iyi cihetleri de vardı. Meselâ: Peygamberden işitilen kıraatlerin okunuşuna müsaittir. Bir kelimede muhtelif kıraatler toplanabiliyordu veya kelimenin müsaadesi nisbetinde kıraat ediliyordu. Yedi kıraatin hepsi Mushafı Osman'ın resmine, yazısına uygundur. Kıraatde zaten bu şarttır. Misal verelim:
وما ربك بغافل عما يعلمون : 123 âyet, noktasız olduğundanتعملون،يعملون
da okunur, her iki kıraate de müsaittir. فناداها من تحتها 19:34 âyet, harekesiz olduğundan " مَنْ مِنْ" = min, men diye
her iki türlü kıraate de elverişlidir.
İslâmiyet etrafa yayılınca Arap olmayan unsurlar da Müslüman olmuşlardı. Bunlar noktasız ve harekesiz Kur'an'ı okumakta herkes gibi güçlük çekiyordu. Lahne ve hataya düşüyordu. Bu güçlüğü gidermek, hataları önlemek için hareke ve nokta koyma çaresine başvurulmuştur. Bu iş başlıca üç safha geçirmiştir:
1-Kelime sonlarında nokta şeklinde harekeler konması,
2- Birbirine benzeyen harfleri ayırdetmek için harflerin noktalanması,
3-Bugünkü şekildeki harekelerin konulması.
Bunları birer birer izah edelim:
1-Muaviye'nin Hilâfeti devrindeyiz. A'rabînin birisi:
واعلموا ان الله برئ من المشركين ورسوله "Va'lemû ennALLAHe beriün minel-Müşrikîne ve Resulihi" diye okuyor. Bu okunuşa göre mâna çok bozuk oluyor. Bu gibi i'rap hatalarını önlemek için Irak Valisi olan Ziyad ibni Ebih, devrinin âlimi Ebül-Esved Duelî'ye (H. 69/M. 688) emrediyor. Buradaki hata i'rab hatası olduğundan kelimelerin sonlarının doğru okunup i'rap verilmesini sağlayacak işaretler koymasını söylüyor. Ebül-Esved de kelimelerin sonlarına nokta şeklindeki harekeleri koymaya başlıyor. Üstün için harfin üzerine bir nokta, ötre için harfin içine veya önüne bir nokta, esre için harfin altına bir nokta koyuyor. Tenvin için iki nokta koyuyor ve bu işi şöyle yapıyor:
Kâtibine diyor ki: ''Ağzımı açtığım zaman harfin üstüne bir nokta koy, ağzımı topladığım vakit harfin içine bir nokta koy, esre okuduğum zaman harfin altına bir nokta koy!" O zaman bugünkü ıstılahlar henüz olmadığından böyle basit tâbirlerle, basit bir yolda harekeleme işini yapti.
Tenvin için iki nokta koydu. Sonraları bu tarz, noktayla harekeler kelimenin bütün harflerine teşmil olundu. Ancak bunlar Mushafın yazılmış olduğu mürekkebin rengine uymayan bir renk ile yapılıyordu.
Bu usul Mağripte ve Endülüste Dördüncü asrın ortalarına kadar devam etmiştir.
Şarkta Halil ibni Ahmed'in harekeleri yayıldığı halde onlar bu tarzı bırakmadılar.
Böyle kelimelerin sonları veya bütün harfleri nokta ile harekelenmiş Mushafları görüyoruz. Bazan bu noktalar küçük bir daire şeklini almıştır (o). Bilhassa harflerin noktalanmasından sonra hareke noktalariyle harf noktaları birbirine karışmasın diye daire şeklindeki hareke noktaları behemehal lâzımdı. Baştan harflerde nokta olmadığından bu iltibas yoktu. Ayrı renkte olmak, işi halledemiyordu. Hareke noktaları asıl yazıdan sanılmasın için harflere mahsus ve ekseriya siyah olan noktalardan ayrılmak üzere Mushaflarda ayrı renkte konurdu. En eski Mushaflarda kırmızı, sonraları sarı, yeşil ve nadiren mavi renkle yazılırdı. Nokta yerine konulan küçük daireler de böyledir. Dinî olmayan eserlerde ise bu harekeler hiç kullanılmaz. Bu usule göre:
والقلم وما يسطرون âyeti şöyle hareke alır: وْالقْلْم وْمْا يْسطرْوْنْveya وْالقْلْم وْمْائسطْروْنْ
2- İkinci merhale: Harfler birbirine benzediğinden yine iltibasa düşülüyordu. Hattâ bu yüzden hatalara düşüldüğü söyleniyor. Onun için birbirine benzeyen harfleri ayırdetmek için Haccac zamanında
(H. 41-95/M. 661-713), Nasr bini Âsim
(H. 89/M. 707) ve Yahya bini Ya'mer
(H. 129/M. 746) harflere nokta koyma işini başardılar. Harf noktaları aynı renkte yâni siyah idiler. Hareke noktaları ise başka renkte idi.
İbni Hallikân "Vefeyâtül-A'yân" da Haccac'ın tercümeihalinde diyor ki: "Ebu Ahmet Askeri "Kitabüt-Tashif' de hikâye ediyor: Bütün nâs 40 yıldan fazla Mushafı Osman üzere kıraat ettiler. Abdül-Melik bini Mervan zamanına kadar böyle gitti. Sonra Irak'ta tashif yayıldı. Haccac işaretler vaz'ını kâtiplere emretti. Nasr bini Âmir ve Yahya bini Ya'mer bu işi yaptılar. Harflere tek ve çift noktalar koydular." Bu da Emevilerden Abdül-Melik bini Mervan zamanında yapıldı.
Harflerin noktalanması muhtelif safhalar geçirmiştir. İslâm Ansiklopedisi diyor ki: En son noktalanmış olan harf (8) dir. Bu her halde 11. asrın son yarısından daha evvel vâki olmamıştır. Bazan (Kûfî yazı ile yazılmış Kur'an'larda hemen daima) noktalar sol aşağıdan sağ yukarıya giden meyilli çizgiler şeklinde konulmuştur. Noktaların çift olanları, bazan şakulî ve bazan mail vaziyette olmak üzere yanyana konulur. Üç noktalar düz bir hat istikametinde sıralanır. (Ş) ش harfinde ise bu noktaların üçü ekseriya bir çizgi şeklinde gösterilir. Bu noktalama işi muhtelif şekillerde yapılmıştır ve türlü safhalar geçirmiştir. Çeşit harflere türlü noktalar konulmuştur. K ق
3. asrın ortalarına kadar bu şekilde noktalanmıştır." Yakın zamana kadar ق ile (Fa)ف aynı yazılıdırق .ل harfi de ن'a benzer.
İlk harekeler nokta şeklinde olduğundan bazıları nokta ile harekeden hangisi evvel olduğunu karıştırıyorlar. Evvelâ nokta kondu, sonra hareke verildi, sanıyorlar. Nokta ile harekeyi birbirinden ayıramıyorlar. Halbuki evvelâ hareke, sonra nokta konulmuştur. İlkin harekeler nokta şeklinde idi. Bugünkü harekeler daha sonra yapılmıştır.
3- Ve işin üçüncü merhalesi odur. Hareke noktaları ikinci asrın ortalarında bugünkü şekilde harekelere çevrilmiştir. Ebül-Esved'in koyduğu hareke noktaları yerine bugünkü harekeleri koyan Halil ibni Ahmet (H. 100-170/M. 718-786) olmuştur. Bunları sesli harflerden, harfi medlerden almıştır. Ötre vavdan, üstün mail eliften ibarettir. Esre de kısaltılmış Y'dir. Cezim ve şedde gibi işaretler harekeden sonradır. Bunları da Halil icad etmiştir. Teşdid işareti şedde kelimesinin(Ş - ش harfinden alınmıştır. Hakikaten bugünkü harekeler çok lüzumlu idi. Okumayı kolaylaştırmak için noktalar çok konuldukça, hareke noktaları ile harf noktaları birbirine karışmaya başladı. İki türlü mürekkep kullanmak güç bir işti.
Hasan Basri ve Muhammed bini Şirin, Mushafın noktalanmasında bir beis olmadığını söylerler. Nevevi ise Mushafın noktalanması ve harekelenmesi müstehaptır diyor. Zira lahn ve tahriften korur.
Noktayı kusur sayanlar olmuştur. Hele tahriratta cehalet eseri imiş. Fakat noktasız yazı yüzünden bazı hatalar olmuş ve felâketlere bile sebep olmuştur. Hareke Kur'an'dan başka muharreratta kullanılmazdı, sonradan başladı.
[hr]
Kur’an’ın ilk harekelenmesi hicri birinci yüzyılda Ebul Esved ed-Düeli tarafından, yalnız kelime sonlarına nokta koyularak yapılmıştır. Bunun yararı görülünce geliştirilmiş ve hicri 2. yüzyılın ortalarında büyük gramer bilgini Halil bin Ahmed tarafından bugünkü şekliyle nokta ve hareke konulmuştur.
Haccac'ın küçük yaşta Kur'ân-ı Kerim'i ezberlediği ve kardeşi ile birlikte Taif'te bulundukları tarihlerde çocuklara Kur'ân-ı Kerim'i öğrettikleri rivayet edilmektedir. Zalim, cebbar, kan dökücü sıfatlarla anılan Haccac'ın Kur'ân-ı Kerim'in harekelenmesi ve noktalanması faaliyetleriyle de ilgilendiği nakledilmektedir. Önemli vasıflarından bir tanesi de iyi bir hatip olmasıdır. Irak'a vali tayin edildikten sonra okuduğu hutbe Arap edebiyatının örnek metinleri arasında sayılmaktadır. Ancak, müspet faaliyetleri kötü şöhretinin çok çok gerisinde kalmış, inancını hal ve hareketine yansıtmadığından ötürü ümmetin nazarında itibar görmemiştir.
[hr]
Hz Osman zamanında çoğaltılan Mushaflar, harekesiz ve noktasız olarak yazılmıştı. Hicri Birinci asrın ikinci yarısından itibaren Arap olmayanların İslam’a girmeleri ve bunların Arapça’ya vakıf olmamaları sebebiyle Kur’an’ı Kerim’i yanlış okuma hadiselerine sık sık rastlanılır olmuştu. Bu yüzden; Kur’an-ı Kerim’e ilk defa doğru okumayı sağlamak için hareke konulmuştur. Kur’an’ı Kerim’e hareke ve nokta konulması meselesi başlangıçta tartışma konusu olmuşken, sonunda zarar değil de, fayda getireceği görüşü ağır basmıştır. Harekeleme; fetha için harfin üstüne, kesre için harfin altına, ötre için harfin önüne bir nokta konularak yapılıyordu. Harekelemeyle irab noktasında yapılabilecek muhtemel hataların önüne geçilebildi. Ancak İslam’a yeni girmiş ve Arap dilini bilmeyen Müslümanlar birbirine şekil olarak benzeyen (“Be” “Te” “Se”) (“Cim” “Ha”) (“Fe” “Kaf”) gibi harfleri sağlıklı bir şekilde ayırt edemiyorlardı. Bunun için harekeleme işinden sonra noktalama işaretleri yapılarak bu harflerin birbirinden ayırt edilmeleri sağlanıldı. Bir asra yakın süre bu işaretlerle Kur’an okundu. Daha sonra bildiğimiz harekeleme ve noktalama sistemi geliştirildi.
Bunlardan sonra ayet sonlarına duraklar konuldu. Günümüzde bu durakların içinde ayet numaraları yer almaktadır. Daha sonrada Kur’an’ın manası göz önünde bulundurularak adına “Secavend” denilen birtakım işaretler konuldu. Bunlardan başka da sure ve cüz başlıkları, hizip ve secde işaretleri ihtiyaca binaen resmedildi.
[hr]
Dr.Gerd-Rüdiger Puin'in tezleri:
Kaynak: (Kendisinin ögretim görevliligi yaptigi Saarland Üniversitesinin bir dergisinde yayinlanan haber)
http://www.uni-saarland.de/verwalt/p...us/1999/4/10-K oran.html
1- Kur'an 1924'den sonra Misir nüshasinin genel kabuliyetiyle birlikte birdaha sorgulanmadi. Ne müslim ne de gayri müslim tarafinca.
2- 1972 yilinda Yemen'de bulunan Sanaa nüshasi peygamberin ölümünden sadece 50 yil sonra tertiblenmis.
3- Nüsha tamamen harekesiz ve baslara eklenmis olan elifleri bulundurmayan bir metinden olusmaktadir.
4- Yanlis harekelendirmelerden ötürü bugünkü Kur'an nüshalarinda yanlis anlamlar cikarilmakta ve kelimeler yanlis yorumlanmakta. Bundan ötürü Kur'an ayetlerinin beste biri anlamsiz hale geliyor.
5- 1000 sene sonra bulunan bütün eski nüshalarda metinlerin sadece 18 harflik "Rasm(iz)" dan olustuklari ve bunlarin her birinin 5 sessiz harf yerine gecebildikleri görülebiliyor. Bu sekilde Muhammed zamaninda kullanilan bu basit fakat gayet tutarli ve saglam Arapca yazim bicimi cok daha net bir yapiya sahiptir ve Kur'an'in da Arapcanin da orjinal yazim bicimidir. Bugünkü harekeler cok daha sonra icat edilmis, Kur'an disi bir sistemdir.
6- Aramiceden alinan bircok kelime Arapcaya gecerken anlam kaydirmalarina ugramistir. Muhammed zamaninda bu kelimeler daha sapasaglam, orjinal anlamlariyla kullanilirken daha sonra gayri bilincli yada bilincli bir bicimde kaydirilmistir. Zaten Arap lügatlari da ne hikmetse bir kac yüz yil sonra yazilmaya baslanmistir.
7- Kur'an'daki baglaminda anlam kaydirmalarina örnek olarak sunu veriyor: "s-k-n" köküne sahip "sakinah" kelimesi Kur'an'da alti ayetde gecer (2:248, 48:2, 48:18, 9:26, 9:40, 48:26). Burada her seferinde "Allah'tan indirilen huzur" ile cevrilmesine ragmen Kur'an'in günümüz sekliyle yazilan halinin basitce "sessizlik" oldugu görülebilmekte. Aramicedeki asil hali olan "shekhina" bu Allah'tan gelen "huzur" vurgusunu daha iyi yapabilmektedir. Bu yüzden Kur'an metnini günümüz Arapcanin dil kriterlerini gözetmekten cok Arami dil yorumuyla okumak daha anlamli ve dogru olacaktir.
[hr]
Haccac bin Yusuf hakkında:
Emevî devletinin ünlü komutanı. Hicretin 41. yılında (M. 661) Taif’te doğdu. Gençliğinin ilk yıllarına dâir bilgi çok azdır. Mervanoğulları hizmetine giren Haccâc’ı Halife Abdülmelik kumandan yaptı. Çok geçmeden de Mekke-i mükerremede bulunan Abdullah bin Zübeyr’in (radıyallahü anh) üzerine gönderdi. Mekke’yi kuşatan Haccâc, Abdullah bin Zübeyr’in direnişini kırmak için, Kâbe’yi taş ve mancınıkla dövmekte ve yıkmakta tereddüt göstermedi. Yedi ay kadar süren muhasaradan sonra Mekke’yi tamâmen teslim aldı ve Abdullah bin Zübeyr’i şehid ettirdi. Şehirde büyük bir katliam hareketi yaptı. Bu arada yıkılan Kâbe’yi yeniden inşâ ettirdi.
Hicrî 75 (M. 694) yılında Hicaz ve Irak Vâlisi oldu. Hindistan’a kadar birçok yerleri fetheden Haccâc, bu arada çok sayıda Müslümanı şehid etti. O yıllarda Irak bölgesinde yıllardır devâm eden Hâricî isyanları vardı. Müslümanlar zulüm ve işkence altındaydı. Hâricîleri arka arkaya vurduğu darbelerle kahreden Haccâc, büyük bir üne kavuştu. Hâricîlerin belli başlı reislerini öldürdü. H. 86 yılında Velid’in halîfe olması ile yetkileri daha çok arttırıldı. Halîfe Velid bu çok güvendiği vâlisi ile istişâre ederdi. Ömrünü ülke içindeki kargaşalık ve siyâsî isyanları bastırmakla geçiren Haccâc, çabuk yıprandı. H. 95 (M. 714) yılında Vâsıt şehrinde vâliyken vefât etti. Şehrin bilinmeyen bir yerine gömüldü.
Haccâc, yirmi üç sene idâre ettiği memleketleri dehşet ve korku içinde bıraktı. Ömründe yüz yirmi bin kişiyi katl ve idâm ettirdi. Vefatında zindanlarda elli bin kişi olduğu rivâyet edilmektedir. Bu sebeple idâre ettiği bölgelerde “Haccâc-ı Zâlim” diye anılırdı. Güzel konuşur, nükteli sözleri severdi. Her zaman samîmî bir Müslüman intibâını vermekteydi. Hâricîlere vurduğu darbe ile Ehl-i sünnete büyük hizmeti dokunmuştu. Ayrıca Kur’ân-ı kerîme hareke koyup doğru okunmasını da sağlamıştır. Çiftçilere fâizsiz kredi verdi ve sulama tesisleri yaptırdı.
Çok zekî ve siyâseti kuvvetliydi. Keremi, cömertliği, ihsânı da zulmü gibi pek fazlaydı. Affı da çok olurdu.
Yorum