Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

bir isyandır usulü kafi

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    bir isyandır usulü kafi

    Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla başlarım

    Allah'a hamd Resulüne ve Ehlibeytine salat olsun
    tüm düşmanlarına lanet olsun

    yerlerde sürünen bitki ve hayvan türünden ayrılıp ayağa kalkmak için yaratılmış insanoğlu bu amacına uçabilmesi için uçak yakıtı misali özel yakıt gerekir..

    sahih bilgi, iman, ihlas...

    iman ve ihlasın da olmazsa olmazı ve temel dayanağı doğru bilgidir.

    işte Usulü Kafi bu bilgi kaynağı olarak bize mükemmel bir derya görünümü arz etmektedir.

    itiraf etmem gerekirse kokuşmuş beşer ürünü sözlerin, diriltici vahy bilgilerinden çok daha fazla olduğu hadis sistemlerinden istifa ile saf Ehlibeyt inanıcını seçtikten sonra, acaba burası da öyle mi ki diye kaygı ve korkularım vardı. Ehlibeyt a.s.'ın yolunun dini yaşamanın tek yolu olduğunu iddia eden şia suvunur alimler de, Şeriatinin deyimiyle insanlığı kurtaracak olan bizleriz deyip sonra başka kıralların dostunda yer almak için mi çalışmışlardır diye düşündüm. Eğer böyleyse hakikati aramak için istifa ettiğim beşeri bilgi kaynaklarından ayrılıp yeryüzünde, nefsin bağlarından kurtulamayan aklın rehberliğiyle başıboş hakikati arar gibi dolaşacak mıyım diye korkuyordum...

    Şia inanç sistemini, bu sistemin günümüzdeki bağlısı kitlelere bakarak tercihte bulunmamıştım. çünkü hiçbir şiiyi tanımıyordum, ve hiçbirinin hayatını yakından gözlemleme imkanı yaşamamıştım. işte ikinci korkum da bu konuya yönelikti. ya bu insan ruhunu okşayıp tek ümit kapısı haline gelen şia doktrinleri de yaşamdan kopuk medeniyet oluşturamamış içi boş iddialar mı diye düşünüyordum

    gerçi bu ikinci korkum benim Ehlibeyt a.s.'ın yolunu seçmemde pek pişmanlık yaratmazdı. Çünkü şia inanç ilkeleri o kadar mükemmel sistem idi ki içinde çelişki ve akıl dışılık barındırmayan tek dünya görüşü olma ayrıcalığındaydı. bu açıdan hiç bağlısı olmasa da tek başıma ben onurla şia bayrağını taşıyabilirdim... zevkle mutlulukla tatmin olmuş bir ruhla...

    oysa birinci en güçlü kaygım da şianın temel eseri olan hadis kaynağı Usulü Kafiyi elime alışımla eridi gitti. Allaha ne kadar hamd etsem azdır ki Usulü Kafi'de vahyin pratize edilişini, insan anlama ve kapasitesine indirilişini gördüm. insanı dirilten muhteşem bir bilgi hazinesi olduğunu gördüm...

    yıllar yılı hiç bir delile dayanmaksızın atalar dinine tabi olmaktan kaynalanan cehaletimi gördüm. Kur'an'ı Peygamberliği daha önce hiç anlamadığımı, şii olduktan sonra bunları anlamadığım için de içimde yok olmayan yığınla şüphe ve soruların nasıl eridiğini gördüm.

    bizi nasıl bir hakikatten mahrum ettiklerini gördüm ve dedim ki gerçekten de bravo bu islam düşmanlarına...

    buhariyi insanlığın dikkatinin tepe noktasına taşıyıp Usulü Kafi'yi toplumdan nasıl soyutladıklarına şaşırdım. gerçekten de bu en büyük zaferidir küfrün...

    çünkü bir isyan hareketidir zulme tağuta despotizme insan yapısı bilgi sistemlerine karşı usulü kafi...

    bir destandır ki usulü kafi, insanı yeryüzünün kalabalığından sahte yol göstericiliğine kulluktan kurtarıp göklerin enginliğine taşıyan...

    onunla arınır onunla temizlenir onunla kurtuluşa erersiniz tüm beşeri bağlarınızdan

    hatta kendinizden bile.. samimi yalnızca Allah için yaşamayı öğrenirsiniz... nefsinizin sizi nasıl tutsak ettiğini görürsünüz yıllar yılı. İslami mücadele diye sandığınız hayat yolunuzun nefsinizin saltanat tahtına çıktığını görüp hayretten dona kalırsınız. Usulü kafiyle baktığınızda çizdiğiniz eski yolunuza..

    hayatınızın hangi değerlerinin şeytan nefis ve beşer kaynaklı olduğunu, ipin ucunda kimlerin bulunduğunu görme imkanını sağlayan bir üst bakış kazandırır size Usulü Kafi'deki vahy bilgileri.. vay be dersiniz işte olay buymuş: Beni yoluna ilettiği için Rabbime ne kadar şükretsem azdır. eğer o göstermeseydi ben asla doğru yolu olan Ehlibeyt a.s.ın yolunu bulamazdım sahte binlerce beşeri islam yollarının arasında...

    bu giriş anlamındaki bölümde duygularımı ne kadar uzun ifade etsem yine de kafi gelmez. oysa bu duygularıma gerekçe olan gerçek konuda siz değerli Ehlibeyt izleyicileriyle paylaşacağım hadisler ve onlardan anladıklarımı gördüğünüzde bana hak vereceksiniz umarım...

    bu başlıkta yazdıklarımla bir kişinin bile usulü kafiyi alıp dost edinmesine vesile olabilirsem amacıma ulaşmış olacağım... öyle bir dost ki tüm dertlerinde yanında olacak, dünya sıkıntılarından günlük problemlerden tutun da... en derin felsefi inanç sistemlerine kadar tüm alanlarda dostluktan bahsediyorum... okuyacak; vay be İslam işte böylesine yüce bir dinmiş, işte bu şekilde dünya ve ahiret saadeti oluşuyormuş... dedirten bir dostluktan...

    haset edenin hasedinden Allah’a sığınma misali bir parantezle şunu söylemem gerekir ki; biz Usulü kafiyi bu kadar överek Onu Kur'an'ın önüne koymuyoruz. Vahyden daha önemli ve öncelikli görmüyoruz... Biz onu vahyin bir açıklaması Kur'an'ın bir tefsiri olarak değerlendiriyoruz. Onsuz asla Kur'an'ın anlaşılamayacağını Resul s.a.a.'in sözlerinin ve yaşantısının görülemeyeceğini iddia ediyoruz...

    yine bu parantez içine sıkıştırmam gerekirse: İhl'li yıllarımızın sonlarında İslam'ı tam olarak öğrenmek için hadis kaynaklarına merak salmıştım. Kur'an'ın bir tefsirinin olduğunu öğrendiğimde bunu en iyi tefsir eden Peygamberdir öyleyse neden insanların (müfessirlerin) tefsirlerini alıyoruz ki direkt hadis kitaplarını alıp orada geçen tefsirleri okuruz dedim..

    ancak tamamını aldığım kütübü sitenin, tefsirde çok yetersiz olduğunu Resul s.a.a.'ten ayet tefsiri olarak nakledilen hadislerin var denilmeyecek kadar az olduğunu görüp düş kırıklığı yaşadım. şaşırdım. nasıl olur da Resul s.a.a. Kur'an'ı tefsir etmezdi...hadis kitaplarında tefsir bağlamında ya da diğer bölümlerde ayet tefsiri olarak gösterilen hadisleri toplasanız sanırım Kur'anın 4te biri bile tefsir edilemez...

    o zamanlar bu işte bir bit yeniği vardır diye düşünce girmedi dünyama. çünkü tek İslam yolunun sünnilik olduğunu bildiğim için bu konuda şüphelenmek, islamı inkar anlamını taşıyordu...

    oysa şimdi usulü kafide neredeyse Kur'an'ın tamamının tefsir edildiğini görünce anlaşılması en zor ayetlerin vahyin dağıtıcısı İmamların a.s. sözleriyle tereyağından kıl çekme misali vicdanları huzura kavuşturucu açıklamalarını gördüğümde bu heyecanımı sizinle paylaşmak istedim.. bu gün usulü kafiyi insanlığın dikkatine sunmak en büyük İslami görevlerden ve hizmetlerden biridir diye düşünüyorum...

    konuya girmek için ailecek yeni yaşadığımız bir güzel anıyla Usulü Kafi'ye girmek istiyorum...

    #2
    Ynt: bir isyandır usulü kafi

    -II-
    konuya girmek için ailecek yeni yaşadığımız bir güzel anıyla Usulü Kafi'ye girmek istiyorum...

    ömereyn vefat etmişti: o gün içime doğmuştu. Köydeki Ömer amcamın üzerimde çok anıları vardı bunlardan biri içime doğmuştu derdi ki: “aaah ben sizin gibi genç olacağım da…” gece saat 1 e gelirken telefonum çaldı amcamın oğlu amcamızı ömer amcamızı kaybettiğimizi cenazesinin iki gün sonra köyde gömüleceğini söyledi ekledi: amcamızın oğlu ömerin birkaç gün önce öldüğünü ve gömüldüğünü duymuş muydun…

    ertesi gün köye gittim ama köye gittiğimde cenazenin bir gün öncesinde gömüldüğünü gördüm.. mezarına gittim baba oğul iki ömer yanyana gömülmüşlerdi… en çok da amcam için ağladım toprağına kapandım…

    sünni özellikle mutezili olduğum zamanlarda olsaydım asla bu fiili yapmaya cesaret edemezdim, şöyle bir tepeden olmuş bitmiş bir olay olarak mezara bakar hatta hiç mezarlığa bile uğramadan ölüm hepimiz içindir der bir an önce bu ahiretle dirilme bağlantı noktamızı da gömerdim onlarla birlikte.. unutmak isteyerek. Oysa şianın o müthiş mezar felsefe ve geleneği sayesinde gittim iki taze mezara anılarımı canlandırarak ömereyne ağladım ağladım… dünyanın geçici olduğunu şööyle anılarımı karışık hatırlayıp zihnimden aktıp göz yaşlarımla toprağa ektim…

    ardından Kur’an okudum… onlara bağışladım…(rabbim kabul etsin, ehlibeyt a.s.’ı ve zamanın imamını tanımadan gitmelerinden dolayı onları bağışlasın…)

    çok kalmadım babamların yanında ve geri döndüm diğer gün..

    istanbula evime geldiğimde evde beni bekleyen yığınla sorunlarla dolmuş eşim vardı…

    barut gibi dolmuştu… eşim saf birisidir. İnançlıdır.. içinde hiçbir sır tutamayacak kadar saftır… o yüzden de şii olduğunu hatta olmadan önce duyurmadığı kimse kalmamıştı…

    hiçbir delile dayanmadan atalar dinini harfiyyen uygulayan anne babasına karşı bile.. ve böylece acı hikayemize acılar eklenecek tohumlar toprağa atılmıştı…

    “kadınlarınız ve çocuklarınız … sizin için bir fitnedir” ayetini, eşleriyle sorun yaşayan evliler çok iyi bilirler ve beni daha iyi anlarlar… en keskin diliyle size hayatı zindan eder kadınlar çünkü dillerinden başka hangi zorlayıcı silahları vardır ki size doğrultabilecekleri

    dedi artık bu meselleri çözebileceğimize inanmıyorum… sorunlarımızın odağında dünya malı ve sevgisi oluyordu.. eşim saf olduğu için annesinin ve hayatı dünyadan ibaret sanan ve birbirine gösterişten başka hiçbir yaşama şekli ve gayesi bulunmayan çevresinin dolduruşuna gelmişti yine.. benimse artık onu teselli edebilecek ne gücüm ne sabrım ne kelimelerim kalmıştı. Çünkü hepsini tüketmiştim.. artık ben de korkuyordum…

    defalarca cevapladığım: eve niye şofben alamadın hala, neden bu bir tarafı dere diğer tarafı tepe kanepede yatmak zorunda kalıyoruz, daha bir elektrik süpürgesi bile alamadın….

    işte bu noktada bu aralar usulü kafi’den tam da geldiğim yer bu konuyla ilgiliydi. Ve okurken sanki eşime okuyormuşum gibi okuduğum hadisleri eşime okumaya karar verdim…

    o gecenin sabah namazını kıldıktan sonra zorla ikna edip hadisleri okumaya başladım önce hiç ne dinleyecek ne de anlayacak durumu vardı.. ümitsizce..

    ama okumaya başladım yine de, belki ilk hadisi duymamıştı bile:

    “…İmam (caferi sadık a.s.) buyurdu: Resulullah s.a.a.’e soruldu: dünyada imtihanı (sınama amaçlı musibeti) en şiddetli olanlar kimlerdir?
    Peygamberlerdir, dedi. Sonra derecesine göre diğer insan gurupları gelir. Sonra mümin, imanının miktarı ve amellerinin güzelliği oranında imtihan edileri. (sınama amaçlı musibete uğratılır). Kimin imanı sahih ve ameli salih olursa, itihanı daha ağır olur. İnancı bozuk, ameli zayıf kişinin imtihanı da az (cılız) olur.”

    Bu hadisi duyduğunu da anladığını da sanmıyordum eşimin çünkü o kadar karamsar ve dalgındı ama bu hadis onu içinde bulunduğu o derin ümitsizlikten ve düşüncelerden dikkatini bir nebze de olsa okuyacaklarıma yöneltmeyi başarmıştı. Devam ettim:

    “… ödülün büyüğü imtihanın büyüğü ile beraberdir. Allah bir toplumu sevince onları imtihan eder.”

    “Ebu Cafer (Muhammed Bakır a.s.) buyurdu ki:
    “imtihanı en ağır olan peygamberlerderdir sonra vasilerdir. Sonra derecesine göre başkaları gelir.”

    “Ebu Abdullah (Caferi Sadık a.s.) buyurdu ki:
    Allah Azze ve Celle’nin yer yüzünde bazı kulları vardır. Bunlar Allah’ın en halis kullarıdır. Gökten bir armağan inse, Allah onu onlardan uzaklaştırıp başkalarına yöneltir. Bir musibet inse onu da onlara yöneltir.”

    “Ebu Abdullah (Caferi Sâdık a.s.) buyurdu ki:
    Allah bir kulunu sevdi mi, onu belalara daldırır. Biz ve siz Ey Sedir! Onlarla sabahlıyor, onlarla akşamlıyoruz.”

    ….

    “Ebu Abdullah (Caferi Sâdık a.s.) buyurdu ki:
    Resulullah (s.a.a.) şöyle buyurmuştur:
    Hiç şüphesiz imtihanın büyüğüne ödülün büyüğüyle karşılık verilir. Allah bir kulunu sevdiği zaman onu büyük bir imtihanla sınar. Kim (buna) hoşnutluk gösterirse, onun için Allah katında hoşnutluk vardır. Kim imtihandan dolayı öfkelenirse Allah katında öfkeyle karşılık bulur.”



    “… Mü’min terazinin iki kefesi gibidir, imanı arttıkça imtihanı da ağırlaşır.”

    “…bir müminin üzerinden kırk gece geçmeden mutlaka kendisini üzen ve düşünmesini sağlayan bir hadise ile karşılaşır.”
    (Usulü kafi: Mü’minin imtihanının şiddetli olması babı, cild 2)

    “Ebu Abdullah (Caferi Sâdık a.s.) buyurdu ki:
    Allah, müminden dört bela (sınama amaçlı musibet) hususunda söz almıştır. Bu belaların mümin için en kolay olanı şudur: kendisi gibi dşünen bir başka müminin onu kıskanması veya bir münafığın onun peşini bırakmaması ya da bir şeytanın onu saptırması yahut daima karşısında kendisiyle mücadele etmeyi düşünen bir kafirin bulunması. Bunlar olmasa mümin de olmaz.”

    “…Ebu Abdullah (Caferi Sâdık a.s.) buyurdu ki:
    Mümin, üç musibetten birinden kurtulamaz. Bazen üçü birden de başına gelebilir. Ya aynı evde kaldığı kimse kendisine buğz eder ve kapıyı üzerine kapatıp ona eziyet eder. Ya komşusu ona eziyet eder veya ihtiyaçlarını karşılamaya giderken biri yoluna çıkar ve ona eziyet eder.
    Bir mümin, dağın başında tek başına yaşasa bile, Allah Azze ve Celle, ona eziyet edecek bir şeytanı ona gönderir. Allah, onun imanını onun için bir yoldaş kılar. Bundan sonra başkasına özlem duyup yalnızlık çekmez.”

    “… (bir ara Ebu Abdullah (Caferi Sâdık a.s.) ‘ın yanında bulunuyordum. Bir adam hacetini (içinde bulunduğu yoksulluğu) ona şikayet etti.
    İmam dedi ki: “sabret. Allah sana bir çıkış yolu gösterecektir.”
    Sonra İmam bir müddet sustu. Ardından adama dönüp şöyle dedi:
    “anlat bakalım, kufe zindanı nasıldır?”
    Adam: Allah sana iyilik versin! Kufe zindanı dar ve pis kokan bir yerdir. Oradakilerin durumundan daha kötü bir durum olamaz, dedi.
    Bunun üzerine İmam şöyle dedi: sen de bir zindandasın ve bu zindanda genişlik istiyorsun! Dünyanın müminin zindanı olduğunu bilmiyor musun?”

    “… dünya müminin zindanıdır, hangi zindandan hayır gelmiş ki!”

    “… müminin yaptığı iyilikler inkar edilir.”

    “… çünkü müminin iyilikleri Allah katına çıkar, insanlar arasında yayılmaz. Kafirin (iyilikleri) ise, (insanlar arasında) şükranla karşılanır.”


    (usulu kafi; başına gelen musibetleri sebep olacağı şeylere karşı sabır göstermek hususunda Allah’ın müminden aldığı söz babı. Cild 2)

    Elbette okuduğum hadisler bunlardan az ya da çok olmuştur şu an tam hatırlamam mümkün değil. Ancak şunu hatırlıyorum ki beklediğimin çook üzerinde verim almıştım. Eşim şaşırmıştı. İçinde bulunduğu durumun şeytandan kaynaklandığını, ilahi kuralların işlediğini... görmüştü..

    Yüzündeki ifadenin değiştiğini gözlemleyebiliyordum…

    Şimdi biri çıkıp bu hadislerde, başlıktaki devrimcilik yön olarak ne var! Diyebilir özellikle ayakları kitap sayfalarında başları göklerde, hayattan kopuk genç arkadaşlarım bu başlıkla seçtiğim hadisler arasında bağlantı kurmakta zorluk çekeceklerdir.

    Devrim isyan ve ayaklanma çok boyutlu uzun süreç isteyen bir ruh halidir. Bunun bir sürü alt yapısı vardır. Siz bu ruhi eğitim ve oluşumu tamamlamadan isyankar olduğunuzu sadece kendinize fısıldayabilirsiniz. Anlatabilirsiniz demiyorum… fısıldayabilirsiniz.. oysa yaşamla yüzleştiğiniz zaman bunlar dikiliverir karşınıza ve isyana uğrarsınız…

    İsyan damarları boşuna tıkanmadı bu kadar adı, inanç ilkeleri Müslüman olan yığınla insanın… onlar ne devrimci kitaplar okudular. Ancak okudukları Ehlibeyt a.s. ın vahy bilgisinden kopuk olduğu için sadece sultanları devirdiler sultan yerlerine sultan oldular…

    Hüküm koltuğuna Rabbi koyacaklarını zannederken nefislerini koydular… fakirlerin edebiyatıyla zenginleri devirmekken hedefleri sistemi kendilerini işleten olarak buluverdiler…

    Eşime daha çok hadis okuyacağım inşallah isyan kitabı usulü kafiden. Beni dirilttiği gibi onu da diriltecek. Hiçbir dünya sevgisi olmaması gerekir adamın isyan damarlarının açılabilmesi için dünyaya ait. Eşyaya ait. Özgür olmalıdır. Tiryakilikten sıyrılmalıdır. Çay bile tiryakilik yapmamalıdır. Ölmek için vazgeçemeyeceği hiçbir zevk, kaybettiğinde üzüleceği hiçbir malı olmamalıdır isyankar ruhun…

    Ve mazlum olmalıdır tarihi gibi şianın. Aşık olmalıdır isyankarın, Ehlibeyt a.s. gibi. Hüseyn a.s. gibi yanık.. Hasan a.s. gibi sessiz sedasız oysa en bağıranın bile sesinden daha gürdür sessiz haykırışı taaa çağların başından…

    Tüm bunlarsa ancak hiç kirlenmemiş beşer eli değmemiş, vahiy yolunla fırına konmuş, tahir Ehlibeyt imamları a.s. ca servis edilmiş… bilgilerle olur ancak. Bu yüzden bir devrim kitabı olan usulü kafiye devam edeceğiz inşallah…

    Yorum


      #3
      Ynt: bir isyandır usulü kafi

      -III-

      nice isyan hareketleri başarısız oldu tarihten isyancıları silindi gitti. niceleri başarılı olduk dedikten sonra yaslandıkları koltuklarından bir daha kalkamadılar onları gömüldükleri iktidar dünya koltuklarında göremediler tarihin tozlu yollarında iz bıraktıklarını... iktidarları onları uyuşturup yutuverdi, yendik dedikleri zalimlerin yerlerini alıverdiler.. kendileri zulme dalıverdiler...

      oysa şia onca isyan etse de isyan etmese de hep gündemde kaldı. onun varlığı başlı başına bir isyan olup adalet ve eşitlik isteyen kulları öldürenlerin korkulu dizi rüyalar görmesine neden oldu..

      dünyada okudukça sapıtmak azgınlaşmak müstağnileşmek, başkalarına kibirlenmemek sadece içine batılın çok az sızdığı şia kaynaklarını okuyan alimlere mahsus olmuştur. onlar okudukça ellerindekini infak ettiler. ne kadar çok okuduysa o kadar evleri sade oldu. evinde en değer verdikleri kitapları bile hibe etmeyi güzel okuma güzeli okumalarının devamının garantisi saydılar. Rahmetli ruhulahul humeyni (k.s.) vefat ettiğinde evinde sadece bir kaç kitabın olduğu anlatılır..

      nee dünya malında gözü vardı onların ne şöhretinde ne olmadığında bir eksiklik hissedeceği kalpleri.. çünkü onlar kalplerini tüm beşeri geçici değer yargılarına bir isyanın yazısı olan El Kafi'yi okuyarak yıkadılar bilinç dünyalarını...

      bu, kaynağı kişisel sözlerimizi daha fazla uzatmayıp sözü o tertemiz vahyin insanın gücüne güç katmak için onun seviyesine indirgenmiş hali olan Usulü Kafiye bırakıyorum:

      "Hak Ehli olanlar oldum olası zorluk içerisindedirler; ama bu da aslında kısa bir süredir. Sonra uzun bir afiyet dönemi vardır.." Hadis burada dünya hayatının kısa olacağını isyankarların zorluklar içinde olacağını haber vererek katlanın diyor...

      "Resulullah s.a.a. buyurdular ki:
      malında ve bedeninde bir eksilme olmayan, bu ikisinde musibete uğramayan bir adamdan Allah bir şey beklemiyordur.
      "

      işte şu hadise bakın: isyankarların zindanda işkence ile delirmekten korkanlarına karşı nasıl garanti veriyor:

      Ebu Abdullah (Caferi Sadık a.s.) buyurdu ki:
      "Allah c.c. , mümini her türlü musibetle dener, her türlü ölümle canını alır, ama aklını alıp delirtmekle sınamaz.
      İblisin, Eyyub (a.s.)'ın malına, evladına, ailesine ve her şeyine musallat olduğu halde aklına musallat olmadığını görmediniz mi? Aklı (sağlam) bırakıldı ki onunla Allah'ı birlesin.
      "

      Halk arasında dini "çok inceleme kafayı üşütürsün" tabiri sanırım, yahudi veya münafıkların Usulü Kafiyi unutturup bu hadisin tersini düşünsünler diye uydurulan bir tabir olsa gerek..

      "Ebu Abdullah (Caferi Sadık a.s.) buyurdu ki: "Kulun Allah katında bir menzili olur ki, bu menzile ancak şu iki hasletten biriyle ulaşabilir: ya malının gitmesiyle (zayi olmasıyla), ya da bedenine bir imtihanın arız olmasıyla."

      islam her tür kibire, zengin fakir die insanların kafalarında kategoriler oluşmasına isyan etmiştir:

      "Ebu Abdullah (caferi sadık a.s.) buyurdu ki:
      Zengin bir adam Resulullah s.a.a.nin yanına oturdu. adamın üzerinde tertemiz elbiseler vardı. Sonra üzerinde eski elbiseler bulunan yoksul bir adam geldi ve zengin adamın yanına oturdu. Zengin adam, yoksulun bacağının altında kalan elbisesini çekti
      Resulullah s.a.a. şöyle dedi: Elbisene onun yoksulluğundan bir şeyin bulaşmasından mı korktun?
      adam Hayır dedi
      Yoksa, senin zenginliğinden bir şeyin mi ona bulaşmasından korktun dedi
      adam hayır dedi
      o zaman elbiseni kirletmesinden korktun dedi
      adam hayır dedi
      Peki, seni böyle davranmaya iten nedir dedi
      dedi ki: Ya Resulallah! benim bir arkadaşım var -şeytanı veya nefisni kastediyor- bu arkadaş her çirkini bana güzel gösteriyor, her güzeli de çirkin gösteriyor. bu yoksula malımın yarısını veriyorum
      Resulullah s.a.a. yoksul adama: kabul ediyor musun, diye sordu
      yoksul adam hayır dedi
      zengin adam Niçin dedi
      dedi ki, senin içine giren duygunun benim de içime girmesinden korkuyorum.
      "

      kaç zenginin içine böyle bir arkadaş girmedi ki günümüzde.. hem zenginlerle hacca kadar bile gitmiştir üstelik de 6 kere...

      Ebu Abdullah (caferi sadık a.s.) buyurdu ki:
      "Eğer şu şiilerin rızk hususunda Allah'a ısrarlı yakarmaları olmasaydı, Allah, mutlaka onları, şu anda içinde bulundukları durumdan dha dar ve sıkıntılı bir duruma sokardı.
      "

      Ali b. Hüseyin (zeynül Abidin a.s.)'a şayet insanların birleşmiş tek ümmet olması ihtimali bulunmasaydı..." (zuhruf 33) ayetinin anlamını sordum.
      dedi ki: burada bütün Muhammed ümmetinin kafirler olarak bir tek din üzere birleşmeleri ihtimalinden söz ediliyor.
      "... Rahmanı inkar edenlerin evleirni tavanlarını ve çıkacakları merdivenleri gümüşten yapardık (zuhruf, 33)
      Eğer Allah, Muhammed s.a.a. ümmetine böyle yapsaydı, müminler üzülür ve kederlenirlerdi. onlarla evlenemeyecekler onlara mirasçı olamayacaklar"
      ...
      hadisler Usulü Kafi c: 2. 16-(2359)-23-(2396) arasındaki hadislerden alınmıştır.

      Yorum


        #4
        Ynt: bir isyandır usulü kafi

        Rahman ve Rahim Allah'ın adıyla..

        Dostumuz Elmeddin ile usulü kafi hakkında bir sohbet ettik aynen buraya alıyorum ilginç buldum sizlerle paylaşayım istedim. onun da izniyle paylaşıma sunuyorum:

        selam aleykum iyi akşamlar abi
        musa:
        a slm size de kardeşim kusura bakmayın
        Elmeddin:
        est.
        musa:
        bir yazım vardı kafamdan yazdığım tamamlamadan bakamadım hakkınızı helal edin..
        Elmeddin:
        helal olsun abi eğer yazınızın kalan hissesi varsa bitirin sonra devam ederiz
        musa:
        yok bitti gönderdim
        Elmeddin:
        tmm
        abi sizin açdığınız bir konu varmış bugün rastladım
        "bir isyandır usulu kafi"
        çok güzel olmuş
        musa:
        ama devam edemedim ilgili hadisleri siz de yazabilirsiiz
        Elmeddin:
        Allah razı olsun
        musa:
        usulü kafi digital olarak elimde yok o yüzden tek tek hadisleri yazmak çok zaman alıyo
        istediğim kadar hadis yazamadım bi sürü hadis var yazılacak
        Elmeddin:

        musa:
        cümlemizden Razı olsun
        Elmeddin:
        abi islamkutuphanesi.com da var
        musa:
        bek usulü kafiyi okurken çok heyecanlandım gerçek bir şaheser
        Elmeddin:
        Evet öyle
        musa:
        oraya girmiyorum ya. aslında o başlık kafamdaki büyük bir proje idi
        musa:
        Usulü kafi bir isyancı yetiştiriyor
        nasıl başlar nasıl devam eder nasıl isyan damarlarını açar anlamında
        dolu düşüncelerim vardı
        Elmeddin:
        neden? çok güzel düşünceler
        musa:
        ama o ara bir de m mülkiye girdi onunla atıştık ona cevaplar yazmam gerekti
        Elmeddin:
        özelikle bana çok güzel tesir etti çok etkiledi beni

        musa:
        o mecburen ikinci plana kaldı
        Allah razı olsun gerçekten de çok önemli şeylr onlar
        ve bu konuda çok güzel çarpıcı hadisler var Usulü kafide
        Elmeddin:
        evet
        musa:
        yani sünni hadisleri okumuş biri olarak onlara bakınca aşık olmamak elde değil ehlibeyt a.s. mektebine
        başkış açısına sistemine...
        Elmeddin:
        abi sizde usulu kafide 1-ci ciltte hangi kitaplar var?
        Elmeddin:
        Akıl, İlim ve Tevhid mi?
        musa:
        evt sanırımonlar bir bakayım bi saniye huccet kitabı da var
        Elmeddin:
        şerh yani açıklama varmı?
        musa:
        son olarak da tarih bölümleri var çok az
        el mizandan var daha çok şerhler
        ilgili yerlerde
        Elmeddin:
        bizde iki basım var
        musa:
        ama çok güzel seçilmiş harika kapatıyo boşlukları (anlaşılmayan yerleri)
        Elmeddin:
        1-si aynen sizin dediğiniz gibi
        el mizandan alıntılar var
        Elmeddin:
        ve bu basımda hemde huccet kitabıda var
        musa:
        evt demek aynı kitap esas alınmış
        bizde bu kitap darul hükem yayınlarından çıktı
        Elmeddin:
        2-ci basım farklı sadece
        Akıl, ilim ve Tevhid kitapları var
        Molla Sadranın (r.a) şerhi var
        çok geniş, çok açıklamalı süper bi şey
        ikisini yan yana getirdiğimizde
        çok büyük farklar görünüyor
        bende iki basımda var
        musa:
        molla sadranın şerhi güzel mi diyorsunuz yani
        Elmeddin:
        en güzel ve en son şerh
        4 tane şerh var
        Allame Meclisi, Molla Taftazani (r.a) Molla Sadra (r.a)
        birini unuttum ama en sonuncu Molla Sadranın şerhi
        Safevilerin son dönemlerinde şerh edilmiş
        musa:
        felsefenin farkıdır
        Elmeddin:
        evet öyle bu Molla Sadranın şerhi olan basım da
        Huccet kitabı 2-ci ciltte yer alıyor ve 2-ci cilt sadece bu kitaptan oluşuyor
        musa:
        azerice öyle mi
        Elmeddin:
        evet
        Elmeddin:
        ama 2-ci cilti bulmak çok zor
        musa:
        o zaman usulü kafi toplam 3 cilt mi
        ben bulamuyorum şahsen tam bilmiyorum
        her halde öyle olur sizde kaç cilt ?
        musa:
        bendeki 2 bir basım daha var onu incelemedim ve orda tamamı basılmadı
        o da 4 cilt olacakmış
        Elmeddin:
        hmm
        musa:
        ancak bu iki cilt olan normalde 4 ciltilk hacimde dolu dolu
        Elmeddin:
        tahmin ediyorum
        musa:
        1100 sayfa falan
        Elmeddin:
        evet bendeki de öyle şerhsiz olan basım ben Baküde görmüştüm
        ama almayı unutmuştum sonra asker arkadaş var aradım o aldı yolladı
        abi bu kitapla tanışmam çok garip olmuştur anlatmamı istermisin?
        musa:
        memnun olurum ilginç olmalı?
        Elmeddin:
        Evet ben internette en çok wikipedia ya bakarım bilgileri oradan toplardım önceleri birgün Sahihi Buhariye bakıyordum kitap hakkında bilgi edindikden sonra keşke bizim mektebinde böyle sağlama hadis kaynakları olsa dedim (o deviler yeni yeni öğrendiğimden hiç bilgim yoktu)
        eve gittim akşam oluyordu Nehcul Belağa vardı sadece onu okumaya başladım
        keşke bizimde böyle bir kitabımız olsa diyip sahihi buhari gibi
        bu düşünceyle biraz düşündüm
        yay aylarıydı yatma vakti olunca namaz kılıp yattım kim olduğunu tam bilmiyorum
        ama bana Hz. imam ali (a.s) gibi geliyor ve kalbimde öyle söylüyor
        rüyamda bana dedi ki, üzülme bizimde böyle bir kitabımız var
        adı Kafi
        musa:
        Allah Allah ciddi mi
        Elmeddin:
        evet gerçekten
        musa:
        daha önce hiç adını duymadınız
        Elmeddin:
        evet aynen
        sabah olunca hemen Baküyü aradım arkadaşım orda yaşıyor
        hemde baküde kitapçı çok böyle böyle dedim evet bu kitap bizde var
        musa:
        Rabbime şükürler olsun
        Elmeddin:
        ve en güvenilir kaynak dedi sonra kitabı araştırdım
        musa:
        siz onun salih kuluymuşsunuz..
        Elmeddin:
        daha sonra kitap konusnda vehabilerle tartıştık bende olan usulu kafide de
        huccet kitabı yok bende daha imameti tam kavramış değilim
        vehabiler huccet bölümünden hadisleri gösterince kafam karıştı
        baküyü aradım arkadaşa bu ne kitapmış dedim bir kaç gün
        şüpe içerisinde kaldım buna en çok sebep Hz. Fatımanın (a.s) mushafı konusu oldu
        daha sonra arkadaşla görüşmek için tekrar baküye gittim uzun bir araştırma ve hamd olsun
        gerçeklere kavuştum

        musa:
        elhamdülillah
        Elmeddin:
        siz nasıl duydunuz? kitabı?
        musa:
        ben ilk sünnilerden duydum tefsir sohbetinde en meşhur el kafi derler
        ama üçte birinden fazlası uydurma şiler bile güvenmiyo
        Elmeddin:

        musa:
        sünni kitaplardan deliller gösteriyor diye bahsetmişlerdi o dönem şii değildim
        demek dedim bizimkiler (sünniler) hadisleri iyi araştırmış uydurmaları iyi temizlemişler demiştim
        Elmeddin:

        musa:
        nerden bilirdim el kafinin bir dehşet olduğunu.. yıllar sonra şii olunca temel eserleri elde etmek istedim
        dedim tefsir ve hadis eserlerine temel eserlere ulaşmalıyım ama gördüm ki üzülerek belirtmeliyim tükçeye çevirilmemiş hiç biri sadece el kafi vardı.. onu da merakla aldım bir çırpıda okudum ama okurken aslında çabuk bitsin istemiyordum çünkü bu zihinsel zevki uzun süre yaşamayı istiyordum..
        hala yanımdan ayırmam elhamdülillah
        Elmeddin:
        hamd olsun
        abi Nehcul Belağa varmı peki
        ……………..

        Yorum


          #5
          Ynt: bir isyandır usulü kafi

          Arkadaşlar;şu ''NEHC-ÜL BELAĞA'' nın orijinal yazmasını elde edebileceğim bir yar varmı....Bana bu konuda kim yardımcı olabilir....Elde etmek de önemli değil;nerede olduğunu söyleyebilecek bir arkadaşımız var mı...Gidip ziyaret edeceğim,ve de türkçeye çevireceğim....

          Yorum


            #6
            Ynt: bir isyandır usulü kafi

            bu konuyu üstadımız sn Mürsel Aydın ağaya daha iyi bilir... o da sitemizde sorular bölümünde yazmaktadır...

            Yorum


              #7
              Ynt: bir isyandır usulü kafi

              [quote author=ehlibeytin_izinde link=topic=8305.msg65325#msg65325 date=1260819150]
              bu konuyu üstadımız sn Mürsel Aydın ağaya daha iyi bilir... o da sitemizde sorular bölümünde yazmaktadır...
              [/quote]
              Ben orijinal yazmasını istiyorum,Yani Hz.Ali'nin yazdığı ''Nehc-ül Belağa'' isimli eseri.....Birilerinin uydurmalarını değil....Var mı....

              Yorum


                #8
                Ynt: bir isyandır usulü kafi

                [quote author=CEPNİ61 link=topic=8305.msg65359#msg65359 date=1260828611]
                [quote author=ehlibeytin_izinde link=topic=8305.msg65325#msg65325 date=1260819150]
                bu konuyu üstadımız sn Mürsel Aydın ağaya daha iyi bilir... o da sitemizde sorular bölümünde yazmaktadır...
                [/quote]
                Ben orijinal yazmasını istiyorum,Yani Hz.Ali'nin yazdığı ''Nehc-ül Belağa'' isimli eseri.....Birilerinin uydurmalarını değil....Var mı....
                [/quote]

                cepnicik, sen kendinle her kesi bir tutma! hiç de meraklanma hiç kimse uydurmaz. bu kitabı yazan şahıs Hz. Alinin (a.s) torunlarından Seyyid Razidir (r.a). O, her halde dedesinin adına yalan uydurmanın günah olup olmadığını senden iyi bilir! hem tasalanma sünni alimlerde kitabın zaten Hz. Aliye (a.s) ait olduğunu kabul ediyor. örnek verecek olursak: Şey Muhammed Abduh kitabın Hz. Aliye (a.s) ait olduğunu kabullenmekle kalmamış hatta "şıkşıkiyye" hutbesine şerh bile yazmışdır. yani anlayacağın senin gibi "fazla akıllılar" dışında kitabın Hz. Aliye (a.s) ait olduğunu her kes kabul ediyor. kapiş?

                Yorum


                  #9
                  Ynt: bir isyandır usulü kafi

                  Hz.Ali'nin torunlarından Seyyid Razi...Yazmış...
                  Elbette ki o yazacaktı...Yazmalıydı...Çünkü Hz.Ali'nin okuması ve yazması yok...
                  Şimdi anladınız mı neden Hz.Ali!'nin torununa yazdırıldığını....
                  Kitap Hz.Ali'ye ait değil...Sen de söylüyorsun zaten...Ama bilmem hangi ebleh bu kitabın Hz.Ali'ye ait olduğunu bilmem hangi hutbesi sırasında beyan edivermiş..Hemen kızmayın;sizleri sürekli kazıklayıp yalan yanlış düşüncelere sevkedenlere hesap sormasını öğrenin...

                  Yorum


                    #10
                    Ynt: bir isyandır usulü kafi

                    [quote author=CEPNİ61 link=topic=8305.msg125154#msg125154 date=1305390236]
                    Hz.Ali'nin torunlarından Seyyid Razi...Yazmış...
                    Elbette ki o yazacaktı...Yazmalıydı...Çünkü Hz.Ali'nin okuması ve yazması yok...[/quote]

                    yok inan mümkün kadar kızmamaya çalışıyoruz ama sizin kadar (ne diyeyim ki?) birini gördüğümüzde biraz kendimizi kaybediyoruz. bizim Azerbeycanda "burnun girmeyen yere başını sokma" diye bir atasözü var.

                    güzelde bir sözmüş. bak mesela sen burnun girmeyen yere başını sokmaya kalkmasaydın böylesine rezalet olan sözleri cümleler kurmazdın. bu sözler senin hadis, tefsir ve s. bir kenara en azından İslam tarihinden sıfırın altında olduğunun delilidir. eğer İslam tarihinden zerre kadar haberin olsaydı -ki, olmadığını bizzat ortaya koymuşsun- Hudeybiyyede müşrikler ile Rasulullah s.a.a arasındaki antlaşmayı kimin yazdığını düşünür ve "Çünkü Hz.Ali'nin okuması ve yazması yok..." ahmakça bir söz sarf etmezdin. sakın yanlış anlamayasın, bunlar hakaret değil, senin burnunun girmediği yere başını sokmaya çalışmanın sonucunda kazandığın vasıflar.


                    Şimdi anladınız mı neden Hz.Ali!'nin torununa yazdırıldığını....
                    "yazdırıldığını"mı? tarih bilgin sıfırın altında olduğu gibi kitap hakkında da bilgin sıfırın altında. idda ettiğin "yazdırıldı" sözünün arkasında dura bilirmisin? bak bizim taraflarda şöyle bir sözde var: "Özüküzü boynuzundan, kişiyi (erkeği) sözünden yakalarlar"

                    bu "yazdırıldı" sözünü ıspat ede bilecekmisin?


                    Kitap Hz.Ali'ye ait değil...Sen de söylüyorsun zaten...
                    kim "kitabı Hz. Ali a.s yazdı" dedi ki? kitabı Hz. imamın a.s yazmaması içindekilerinin Onun sözleri olmadığı anlamına gelmez. ahmak olduğunuzu göz önüne alarak biraz daha açıklayayım: adamın birisi mektup yazdırıyor, kendisi yazmıyor ama. mektubu onun yazmaması içindeki sözlerin ona ait olmadığı demek ola bilirmi?

                    Ama bilmem hangi ebleh bu kitabın Hz.Ali'ye ait olduğunu bilmem hangi hutbesi sırasında beyan edivermiş..
                    sizin ebleh değil, eblehin alası olduğunuza dalalet eden sözleriniz yukarıda duruyor. ya sizin yazarın ebleh olduğuna dair deliliniz varmı? yoksa durumunuz nedir? müfteri? yalancı?

                    Hemen kızmayın;sizleri sürekli kazıklayıp yalan yanlış düşüncelere sevkedenlere hesap sormasını öğrenin...
                    inan kızmak değil aksine seviniyorum. bir senin gibi eblehler ve birde İran analiz gibi büyük organizasyonların olduğu için. çünkü yazılarınızla ne olduğunuzu orataya koyuyorsunuz, ek olarak yalan ve iftiralarınızı her gün ortaya çıkardıkca bu iftiralarla, şüphelerle karşı-karşıya kala bilecek kardeşler için şimdiden cevaplar hazırlanmış oluyor. sizin gibi eblehler bizim için bir açıdan nimet oldu, elhamdulillah

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: bir isyandır usulü kafi

                      Allah senden razı olsun ve ilmini arttırsın Elmeddin kardeş.Çok çok güzel cevap vermişsin ve cepni nin durumunu özetlemişsin.Hz.Ali Aleyhisselamın okuma,yazması yokmuş heralde cepni o zamanlarda da latin alfabesi kullanıldığını zannediyor çeviri diye bir ilimden haberi yok. Bu mantığa göre Peygamberimizinde okuma yazması yok.çünkü kuranda ondan Ümmi Peygamber diye bahseder.


                      Sayın üyemiz forum kuralları gereği biraz daha dikkatli olmanızı tavsiye ederim.



                      Forum kuralları 13 nolu madde

                      Yorum


                        #12
                        Ynt: bir isyandır usulü kafi

                        Allah senden de razı olsun kardeşim.

                        Yorum


                          #13
                          Ynt: bir isyandır usulü kafi

                          Kur'an'daki ümmi kelimesi okuma yazma bilmeyen anlamında kullanılmıyor. Ümm anne demek. anne ise diğer varlıkların kendisinden meydana geldiği kaynak demek. yeryüzünde insan türünün ilk kurduğu şehir, ana şehir mekke idi. Adem a.s. cennetten çıktıktan sonra oraya yerleşti. ve ilk beyt ev mabed olarak Kabeyi inşa etti. diler şehirler buradan doğdu. dolayısıyla mekke tüm şehirlerin annesi anlamında ümmül kuradır. yani yerleşim alanlarının anası.

                          Peygamber s.a.a. mekkede dünyaya geleceği Ehli kitaba mücdelenirken mekkeli peygamber diye mücdeleniyordu. ve Ehli kitap bu yüzden son nebiyi Ümmi nebi yani Mekke'li nebi diye nitelendiriyorlardı.

                          Peygamberimiz s.a.a. ve İmamlar a.s. hiç bir hocaları olmaksızın okuma yazma ve tüm dilleri biliyorlardı..

                          Yorum


                            #14
                            Ynt: bir isyandır usulü kafi

                            [quote author=ali84 link=topic=8305.msg125176#msg125176 date=1305463321]
                            Allah senden razı olsun ve ilmini arttırsın Elmeddin kardeş.Çok çok güzel cevap vermişsin ve cepni nin durumunu özetlemişsin.Hz.Ali Aleyhisselamın okuma,yazması yokmuş heralde cepni o zamanlarda da latin alfabesi kullanıldığını zannediyor çeviri diye bir ilimden haberi yok. Bu mantığa göre Peygamberimizinde okuma yazması yok.çünkü kuranda ondan Ümmi Peygamber diye bahseder.[/quote]

                            O zaman Peygamberim Ümmi olduğu;yani okuma yazmasının olmadığı hakkındaki ifadeleri yalan...öyle ya;''kendisine,ikra diye hitapedildiğinde ne demişti...Benim okumam yok dememiş mi idi...Ardından da İkrabismi Rebbike.... Ayeti gelmedi mi...
                            Hz.Ali'nin okuması ve yazması var idiyse,neden herhangi bir el yazması günmüze değil,kendisinden sonraki yıllara bile intikal etmedi...
                            Peygamberin ve tüm imamların tüm dilleri bilmeleri hususu...imamları bilmem,ama Peygamberin okmusı olmadığı Kur'an ayetiyle sabit değil mi....
                            Hz.Ali'nin torunu kaçyaşında idi ki;Hz Ali torununa yazdırmış tüm o nehc-ül belagayı....
                            şimdi bakın ne oluyor...Peygamberin Ümmi olduğu Kur'an ayeti ile sabit olunca;ümmi kavramının anlamının değiştilip buralardan birşeyler üretilmeye çalışılıyor...halbu ki olay açık...ilk ayet;oku(yani ikra...) diyor...Peygamber okuma bilmediğini söylüyor....siz şimdi beni mi yanlışlayacaksınız,dinin bu açık hükmünü mü...tercih sizin....
                            Peygamber ve İmamlar hocaları olmadan,okuma yazma ve tüm di,lleri bilecek...buna insan aklı inanamaz...insan aklı çerçevesinde böyle birşey olamaz tabii ki...ama;meczupluk derecesinde dindarlık ve mezhepçilik taslayan insanlar,bu acaip durumları da kendi akıllarınca izah etmiş sayarlar kendilerini...onları ilgilendirir,tabii ki...
                            ben hiç ilgilendirmiyor...


                            Sayın üyemiz forum kuralları gereği biraz daha dikkatli olmanızı tavsiye ederim.



                            Forum kuralları 13 nolu madde

                            Yorum


                              #15
                              Ynt: bir isyandır usulü kafi

                              [quote author=CEPNİ61 link=topic=8305.msg125191#msg125191 date=1305483136]
                              O ZAMAN PEYGAMBERİM ÜMMİ OLDUĞU;YANİ OKUMA YAZMASININ OLMADIĞI HAKKINDAKİ İFADELERİ YALAN...ÖYLE YA;''KENDİSİNE,İKRA DİYE HİTAPEDİLDİĞİNDE NE DEMİŞTİ...BENİM OKUMAM YOK DEMEMİŞ Mİ İDİ...ARDINDAN DA İKRABİSMİ REBBİKE.... AYETİ GELMEDİ Mİ...
                              HZ.ALİ'NİN OKUMASI VE YAZMASI VAR İDİYSE,NEDEN HERHANGİ BİR EL YAZMASI GÜNMÜZE DEĞİL,KENDİSİNDEN SONRAKİ YILLARA BİLE İNTİKAL ETMEDİ...
                              PEYGAMBERİN VE TÜM İMAMLARIN TÜM DİLLERİ BİLMELERİ HUSUSU...İMAMLARI BİLMEM,AMA PEYGAMBERİN OKMUSI OLMADIĞI KUR'AN AYETİYLE SABİT DEĞİL Mİ....
                              HZ.ALİ'NİN TORUNU KAÇYAŞINDA İDİ Kİ;HZ ALİ TORUNUNA YAZDIRMIŞ TÜM O NEHC-ÜL BELAGAYI....
                              ŞİMDİ BAKIN NE OLUYOR...PEYGAMBERİN ÜMMİ OLDUĞU KUR'AN AYETİ İLE SABİT OLUNCA;ÜMMİ KAVRAMININ ANLAMININ DEĞİŞTİLİP BURALARDAN BİRŞEYLER ÜRETİLMEYE ÇALIŞILIYOR...HALBU Kİ OLAY AÇIK...İLK AYET;OKU(YANİ İKRA...) DİYOR...PEYGAMBER OKUMA BİLMEDİĞİNİ SÖYLÜYOR....SİZ ŞİMDİ BENİ Mİ YANLIŞLAYACAKSINIZ,DİNİN BU AÇIK HÜKMÜNÜ MÜ...TERCİH SİZİN....
                              PEYGAMBER VE İMAMLAR HOCALARI OLMADAN,OKUMA YAZMA VE TÜM Dİ,LLERİ BİLECEK...BUNA İNSAN AKLI İNANAMAZ...İNSAN AKLI ÇERÇEVESİNDE BÖYLE BİRŞEY OLAMAZ TABİİ Kİ...AMA;MECZUPLUK DERECESİNDE DİNDARLIK VE MEZHEPÇİLİK TASLAYAN İNSANLAR,BU ACAİP DURUMLARI DA KENDİ AKILLARINCA İZAH ETMİŞ SAYARLAR KENDİLERİNİ...ONLARI İLGİLENDİRİR,TABİİ Kİ...
                              BEN HİÇ İLGİLENDİRMİYOR...
                              [/quote]

                              Kardeş Kitabı Hz.Ali nin yazdırdığını kim söylediki ? ''Nehc-ül Belağa'' Hz.Ali nin mektupları ve hutbelerinin derlendiği bir kitaptır.. Hadis kitaplarını kim yazdırdı o zaman hadis Alimlerine ? Hemen bide ekleme yapayım ''Nehc-ül Belağa'' nın ne olduğunu nasıl oluşturulduğunu nasıl derlendiğini bilmeden atlamışsın konuya istersen ufak bi alıntı yapayımda en azından ''Nehc-ül Belağa'' ne olduğunu biliyormuşsun gibi yaparsında yırtarsın birazcık..

                              ''Nehc-ül Belağa''
                              Nehc’ul Belağa’yı Tanıyalım
                              Nehc’ul Belağa Hz. Ali (a.s)’ın kısa hilafeti döneminde buyurmuş olduğu 239 hutbe, 79 mektup ve 480 hikmetli kısa sözden oluşan bir kitaptır. Seyyid Razi[1] adıyla meşhur olan ve büyük Şii alimlerinden biri sayılan Muhammed b. Hasan Musevi (359-406) söz konusu hutbe, mektup ve kısa sözleri biraraya toplayarak değerli bir eser oluşturmuş ve bu eseri Nehc’ul Belağa olarak adlandırmıştır. O bu değerli kitabı H. 400 yı­lında kaleme almıştır. Nehc’ül-Belağa yazarı Seyyid Razi, bu eseri oluşturma hedefi hususunda kitabın ön­sözünde şöyle demektedir: “Ömrümün baharındayken ve ömür dalım henüz ta­zeyken İmamların (a.s) özellikleri ve hususiyetleri hak­kında bir kitap yazmaya başladım. (Hasais’ul Eimme kitabı) Bu kitapta o zatların güzel ve değerli sözleri vardı. Elbette bu kitabın başında da belirttiğim gibi bu işe belli bir hedef ve niyetle giriş­tim. Ama Hz. Ali’nin özgün hususiyetlerini yazdıktan sonra bu kitabı devam ettirmeyecek bölümlere ve kısımlara ayırdım. Son bölümünde uzun hutbeler ye­rine, öğütlerini hikmetlerini, örneklemelerini ve kısa edebi sözlerini bir araya topladım.

                              Bazı dostlarım bu kitabı okuyunca çok beğenip öv­dü­ler, fesahat ve belagatı ile eşsizlik ve özgünlüğüne hayran oldular. Bu nedenle benden Hz. Ali (a.s)’ın çeşitli dallarda ve konulardaki öğüt, yazı, hutbe ve hik­metli sözlerini toplayarak derlememi istediler. Onlar Hz. Ali (a.s)’ın bu sözleri­nin fesahat ve belagatını, Arapça’nın incileri, dini-dün­yevi sözlerin nuru olduğunu çok iyi biliyorlardı; çünkü böylesi özellikler hiçbir beşeri söz ve kitapta bir araya gelmemiştir. Hz. Ali, fesahatin kapısı, belagatın temeli ko­numundadır. Fesahat ve belagatın gizlilikleri onun sözle­rinde tecelli etmiş ve onunla bir düzene girmiştir. Her ha­tip onun örneklendirmelerini almış, her vaiz onun sözle­rinden yararlanmıştır. Buna rağmen o herkesten iler­dedir ve onlar Hz. Ali’den geri kalmışlardır. Zira onun sözlerinde ilahi ilmin izi ve Peygamberin kokusu vardır. Ben de bu isteklerine icabet ettim ve telif ettiğim bu eserin adını da Nehc’ul-Belağa koydum.”[2]

                              Nehc’ül-Belağa kitabı 1000 yıl boyunca sürekli ilim, edep ve ilahi öğretiler semasında nurlu bir güneş gibi parlamış; ışık saçmış; İngilizce, Fransızca, Almanca, Farsça, Orduca ve Türkçe dillerine tercüme edilip, basıl­mıştır. İslam bilginleri bu kitap için sayısız şerhler, talika­ler, lügat açıklamaları, lafız beyanları, seçmeler, özetler, Nehc’ül Belağa’da gezintiler ve Nehc’ül Belağa’dan dersler adı altında sayısız kitaplar kaleme al­mışlardır.
                              [b]ONUNCU KÖYÜ ARIYORUM

                              Yorum

                              YUKARI ÇIK
                              Çalışıyor...
                              X