Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

"gunun hadisinin yorumu"

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #61
    Ynt: "gunun hadisinin yorumu"

    Günün Ayeti: Allah'ın ayetlerini ve O'na kavuşmayı 'yok sayıp inkâr edenler'; işte onlar, benim rahmetimden umut kesmişlerdir; ve işte onlar, acı azab onlarındır. (Ankebut-23)

    Günün Hadisi: Emir'el Müminin İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: bir çok defa Allah'tan bir şey istersin de sana o şeyi vermez, ondan daha hayırlısını ihsan eder. (Gurer'ul-Hikem/185)

    Yorum


      #62
      Ynt: "gunun hadisinin yorumu"

      Günün Ayeti: Allah'ın ayetlerini ve O'na kavuşmayı 'yok sayıp inkâr edenler'; işte onlar, benim rahmetimden umut kesmişlerdir; ve işte onlar, acı azab onlarındır. (Ankebut-23)


      Ayet kesin delil işaret anlamına gelir. Bu anlamda bizi doğru Allah inancına taşıyan ve O'na yaklaştıran her araç ve işaret ayettir. Bu tanıma uygun olarak Kur'an ayetlerden oluşur. Bunlar sessiz ayetlerdir. Tabiatta da sayısız ayet vardır. Bunların dışında her zmaan bizi hakikate ileten bir imam vardır ki o da zamanın konuşan ayetidir. Kur'an'ı doğru okur ve tevil eder.. Allah'ın o zamanla ilgli vahyi ve hükümleri tek doğru şekilde ancak ondan alınır. Hüccet onunla tamamlanır. Yollarını uçsuz bucaksız evrende kaybedenler onunla doğrulturlar. O Allah'a ulaştıran deliller ve işaretlerle doludur.

      Hangi türden olursa olsun Allah'a ulaştıran ayetler/işaretler, kişinin ahiret düşüncesi ve inancıyla ilgili, bu alandaki merak ve sorularının bir ürünü olarak ulaşılan cevaplardır. Ahiret son demektir. Yani insanın son yaşamı, ölümden sonraki hayatıdır. Allah'a kavuşmayı inkar edenler derken ölüm değil ahirette yeniden dirilmek kastediliyor olmalı. Çünkü ölümü kim inkar edebilir ki..

      O halde yeniden diriliş ve hesabı inkar edenler yani var olduğuna kesin inandığı bunu bildiği halde çıkarlarıyla bir arada barınmayan bu inancı içlerine gömüp gizleyen ve bu alanda vicdanlarını bastıranlar Allah bu ayetleri göremeyenler/görmeyenlerdir. Görmemek için bu ayetlere kullanıp işleyen delilleri yok ederler gözlerini kulaklarını kalplerini tıkarlar. Her gün duydukları ne ezan ne ölüm haberi sala sanki onlara hiç ulaşmıyormuşçasına kapalıdır kulakları..

      bunların bu hale düşmeleri kolay olmamıştır. Çünkü bunlar kendilerini: zaten ben çok günahkarım bu halimle artık kurtulamam Allah beni bağışlamaz diye kendilerini kandırmışlar ve bari bu dünyada eğlenelim canımızın istediği gibi yaşayalım diyerek her türlü kötülüğün yolunu açmış, her tür ayete de kendilerini kapatmışlardır..

      Ayeti bu şekilde yorumlamak ve anlamak hem çok kolay hem de hiç kimseyle didişmeye kavgaya neden olmayacak bir yol. Ancak ayette Ehlibeyt mektebini kabul edenlerin anlayabileceği ve çok açık olarak görebileceği bir yön daha vadır o da İmamların Allah'ın ayetleri olmaları konusunda saklıdır.

      İnsanların kendilerini kandırma yolları sadece sapan ve dini inkar edenlerin ve bu yolla her türlü mel'aneti nefsi ve şeytani kötülükleri mübah görenlerin hatta helal haram kelimelerini sözlüklerinden silenlerin davranışları gibi olmamaktadır. Tersine insanlar dindar olarak bile hakikati örtebilmektedirler. Hakikati örtme yolları konusunda bir çalışma yapılsa çok hayrete düşürecek bulgulara ulaşılacağı ve bunların da sanılandan çok daha zengin bol malzemeli olacağını düşünmekteyiz..

      Örneğin bireysel olarak dini yaşamak ya da kendi günlük yaşantısını alışkanlılarını cahili değer yargılarını bozup zorlamayacak bir din anlayışı insanlarda sıkça görülen bir hastalık olarak günümüzün ayetlerine kendini kapama açısından büyük bir sorundur karşımızda. İnsanlar sadece kul ile Allah arasındaki inanç ve yaşamdan ibaret bir din algısı geliştirmişlerdir. Toplumun ıslah olmayacağını dünyanın düzelmeyeceğini hiç olmazsa kendini kurtarmanın gereğini bilmiş buna inanmışlardır.

      Artık buna Mehdi a.f.'i tanıtsanız, dinin hakim olacağına bunu inandırsanız, Zamanın imamsız olmayacağını dinin bireysel başı boş yaşanamayacağını zamanın imamının tanıyıp ona biat etmeden ölenin cahiliye ölümüyle ölmüş olacağını anlatamazsınız buna.. Bu artık dinde ihtilaflardan beslenir. Çünkü böylece kendi yolunun da meşruluğunu canı istediği gibi dini yaşayaması konusunda serbest bırakılacağını bilir. ona göre hakikat diye ortak ortada objektif bir şey yoktur. hakikat kişilere göre değişir. Nitekim onun tuttuğu din yolu da hakiatlerden biridir binlercesi gibi..

      Oysa bu yol insanı Allah'a götürmez.. bunlar Allah'ın, dinini tüm dünyaya hakim kılıp nurunu tamamlayacağına dair rahmet yardım ve gösterdiği yoldan ümidini kesmiş kişilerdir. Ama sözde değiş pratikte. Yoksa dini siyasetten kopuk bir anlayışla bireysel yaşayan bu insanlara sorsanız
      dini eninde sonunda hakim olacağına inanırlar da.. Ama bunun nasıl ve ne zaman olacağı konusunda sanki asla olmayacak bir ideal ütopya gibi değerlendirirler. Bir imama çağıramazsınız bunu bu yüzden. Pratikte öyle bir din yaşar ki asla birleşme vahdet ve sömürüye engel olacak nitelikte değildir.. Allah bu hayata müstekbirler kadar karışmaz bu din anlayışına göre. Çünkü ihtilaflar öyle doğal ve güçlüdür ki müslümanlar asla birleşemezler..

      bize göre bu hal Allah'ın ayetlerini (İmam Mehdi a.f.) gizlemek onun zuhurunu inkarla Allah'ın bu dünyadayken de ahiretteyken de dinini ve dindarını unuttuğu anlamına gelmektedir.

      **************

      Günün Hadisi: Emir'el Müminin İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: bir çok defa Allah'tan bir şey istersin de sana o şeyi vermez, ondan daha hayırlısını ihsan eder. (Gurer'ul-Hikem/185)

      güzle bir hikaye var. Adam çiçekle kelebeği çook severmiş. ama çölde yaşadığı için hasret kalmış bunlara. Allah'tan öyle bir inanç ve samimiyetle istemiş ki bu ikisini.. Allah kendisine bir vesileyle bir kaktüs vermiş. kaktüsün dikenlerine bakınca adam bir de tırtıl/kurtu görmüş hareket halinde.. ve içinden geçirmiş ki Allahım hikmetin elbette sorgulanmaz ama ben çiçek ve kelebek isterken sen diken ve kurt gönderdin..

      Neyse demiş bu da kabulümüzdür kaktüsü sulamış ve duasına devam etmiş. Aradan bir kaç gün geçince kaktüs o kadar güzel çiçekler açmış ki.. bu arada tırtıl da tekamülünü tamamlayıp kelebeğe dönüşmüş..

      Böylece Allah tam da o adamın istediğini vermiş ama adam bunu anlayabilmek için biraz sabretmesi gerekiyormuş ve zamana muhtaçmış..

      Hadiste de buna yakın bir anlam var. şöyle ki..

      biz bir duayla istekte bulunduk ama Allah daha azını verdi. deriz ki duam kabul olmadı acaba Allah'ın sevmediği bir kul muyum benim isteğime, büyüklüğüyle orantılı bir karşılık vermedi..

      biz olayları sadece dünya ve görünen açıdan değerlendiririz. Oysa her olayın görünmeyen boyutu vardır bir de. Ve işin daha da önemlisi esas o olayı değerli kılan asıl yön de o bize kapalı olan görünmeyen boyutudur yüzüdür.

      Örneğin Allah'tan bir ev isteyen kiracıyı düşünelim. Ama Allah ona ev vermediği gibi kirada oturduğu evi de elinden alarak göçmeyi verdi diyelim Kula şeytan gelir ve burda Allah'a isyan etmesi onun rahmeti ve sevgisinden ümitsizliğe kapılması için vesvese verir. Oysa melekut aleminde onun için ne büyük ödüldür bu verilen.

      bir kere yeni kiralayp gideceği evde iyi komşuları olacak dini daha iyi yaşayıp bol sevap alacağı bir ortam yaklayacaktır. yine oraya giderken eşinin başı açık olarak çalışmak zorunda olduğu iş yeri uzak kalabilecek ve böylece o da ev hanımı olarak hayatını sürdürecek böylece ailece günahtan kurtulacaklar ve evlerinde daha huzur olacaktır. Ve en önemlisi yeni bir ev sahibi olmanın ahirette getireceği hesapla hiç bir şekilde muhatap bile olmayacaklardır..

      buna züğürt tesellisi de dersiiz başka şey de.. ama biz ayet ve hadislerden bunun gerçekten yüce bir makam olduğunu anlıyoruz.

      Çünkü bu adam Allah'tan ev istemiştir. Ev verse hadise göre istediğini almış olur. Oysa ondan daha hayırlı bir şey gerekir o kula.. Bu da ancak yorumladığımız yolla ya da benzer şekilde mümkün görünmektedir..

      Yine çünkü, hiç bir dua boş, geri çevrilip kabul olmuyor değildir. kabul olmadı diye baktığımız duaların öteki dünyada ödülleri çok olacaktır. Hatta hadiste, eğer kul bu dünyada yapıp karşılığını göremediği duaların öteki dünyada ne büyük karşıklıklara sahip olduğunu gördüğünde diyecek ki: keşke dünyada hiç bir duama karşılık verilmemiş olsaydı da hepsi buraya kalsaydı... ne büyük ödül verilirmiş...

      Rabbim bize salih kullarının dualarından yaz.. onların istediklerinden istiyoruz...

      Yorum


        #63
        Ynt: "gunun hadisinin yorumu"

        [

        Günün Ayeti: Hamd, göklerde ve yerde olanların tümü kendisine ait olan Allah'ındır; ahirette de hamd O'nundur. O, hüküm ve hikmet sahibidir, haber alandır. (sebe-1)
        Günün Hadisi: İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Bizim hakkımızda ihsan ve iyilik edemeyenler bizim salih dostlarımıza iyilik etsinler. Bizi ziyaret edip göremeyenler salih şiileri ziyaret edip görsünler. Böylece kendilerine bizi ziyaret etmenin sevabı yazılır. (Bihar'ul-Envar, c. 74, s. 354)

        Yorum


          #64
          Ynt: "gunun hadisinin yorumu"

          Günün Ayeti: Hamd, göklerde ve yerde olanların tümü kendisine ait olan Allah'ındır; ahirette de hamd O'nundur. O, hüküm ve hikmet sahibidir, haber alandır. (sebe-1)

          Hamd'ın iki anlamı vardır: Şükür ve sena (övgü). Şükür bize iyiliği dokunana karşı borç ödeme amacıyla yapılan eylem iken, sena ya da övgü, iyiliği dokunsun dokunmasın hiç bir şeye karşılık olmaksızın, sırf yüceltilmeye layık olduğundan dolayı birini yüceltmeye deniyor.

          Hamd'ın sadece Allah'a ait olduğunu ona yapılması gerektiğini dolayısıyla başkasına yapılamayacağını daha Kur'an'ın başında ikinci ayetten anlıyoruz: Hamd alemlerin Rabbi Allah içindir. Fatiha 2.

          Meşhur Ehlibeyt mektebi alimlerimizden sn Abdullah Turan, bir tefsir dersleri dizisinin başında daha ilk ders olan Fatiha'nın tefsirini yaparken bu konuyu açtı ve hal böyleyken biz yine Kur'an'a baktıığımızda hamd'in Allah'tan başkasına izafe edildiğini görmekteyiz: Muhammed kelimesi hamd edilen demektir. Bu kelimenin son Nebi Muhammed'e ad oluşunu yine Kur'an'dan görmekteyiz. (Örneğin Fetih suresinde) Bu durumda çelişki yok mu diyen Turan, devamla kendisi bu soruyu cevapladı. Hafızamda kaldığı kadarıyla aktarıyorum:

          Allah'ın hamd'e layık oluşu ile Peygamberimiz s.a.a.'in hamde layık oluşu arasında fark vardır. Allah sınırsız bir hamde layık iken onun hamdinin sınırı yok iken Muhammed s.a.a.'e edilen hamd ise Allah'ın belirlediği ve sınırlarını çizdiği kadardır. Ama Allah'ın hamdinin sınırlarını belirleyecek yoktur.

          Allah hiç bir varlık yok iken hamde layık idi. Ve ilk varlığı yarattığında o kendisine ham ederek ilk hamd edilen oldu. Oysa Muhammed s.a.a. yaratılan bir varlık olarak sonradan hamd edilen idi. Yine Muhammed'in de içinde bulunduğu tüm varlıklar Allah'a hamd ederler.

          Bu tıpkı Allah'ta olan bazı varlıkların insanlarda da olması gibidir. Örneğin mutlak yaratma Allah'a ait iken bunun yine Allah'ın izniyle bu gücün sınırlı olarak İsa a.s.'a verilmesi ve onun da çamurlardan kuş yapıp diriltmesi gibi.. Sadece Allah'a ait olan mutlak fiillerin sınırlı olarak O'nun izin verdiklerinde de bulunması Allah'ın kudretinden hiç bir şeyi eskiltmediği gibi bu olayları anlatan ayetler ya da hadisler arasında bir çelişki oluşturmaz..

          Öyleyse hamd insanlara ait değildir. Sadece Allah'a mahsustur. Çünkü sahip odur. Her varlık O'na boyun eğmiştir. Nice kral padişahların kendilerine övgü sözleri düzdüklerini kendilerine şakşakçılar tuttukları tarih okurlarının gözlerinden kaçmaz tarih raflarının kitaplarında tozlar arasındadır. Kendini nice hamdlara layık görenlerden ayak öptürenlerden örneğin Harun Reşit, bu dünyaperestlerin imrendikleri hayatının sonuna doğru amansız bir hastalığa yakalanmış ve tüm doktorlardan derman bulamayınca her şeyini verme karşılığı bir yıl yaşamaya razı olacağını açıklamış ama kaçınılmaz sondan kurtulamamıştır. Unutup unutturduğu, Hamd'ın gerçek Sahibine hesaba gitmiş zorunlu hamd etmeye tabi olmuştur.

          İradeli insanın dilinin ve zihninin hamd edişi dışında tüm varlıklar zorunlu olarak O'nu hamd etmektedirler. Hamd'e layık olanın kendileri için çizdiği standarttan milim sapmayarak bunu her an gerçekleştirmektedirler. Nasıl ki bilinçli olsun bilinçsiz olsun bir robotun ya da bilgisayarın sahibi, bu aletlere yüklediğiyle kendi emri dışına çıkmamasından gurur duyuyorsa tüm varlıkların sahibi olan Allah da sonsuz ve en yüce Hamd'lerin hedefi durumunda yükseldiği en yüce makam olmaktadır.. İsterse insan nankörlükle kendi vücudunun bile sürekli O'nu hamd edişini görmesin inkar etsin. Onun vücudu bile İlahi yasalara uymakla bu hamdi her an tekrarlamaktadır.. Ve insanın nankörlüğü bile bunu engelleyememektedir.

          Ancak işin garip olanı tüm hamdler ne kadar çok ne kadar nitelikli olursa olsun yine de Yüce Allah'ı layıkıyla tavsif ve tazim edememektedir. Bu yüzden İmamlarımız, hamd edenlerin hamdleri senin yüceliğinin yanında çok yetersizdir, ya da senin layık olduğun hamdle seni tesbih ederiz şeklinde dualar etmektedirler.

          Hüküm ve hikmet sahibir cümlesi işte bundan dolayı Hamd'lerin sahibine aittir. Ancak böyle hamd'e layık olan hüküm verebilir ve hikmet sahibi olabilir. Hüküm karar anlamına gelmektedir burada. Hüküm ve hikmetle ilgili kavramsal açıklama daha önce geçmişti.

          ********

          Günün Hadisi: İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Bizim hakkımızda ihsan ve iyilik edemeyenler bizim salih dostlarımıza iyilik etsinler. Bizi ziyaret edip göremeyenler salih şiileri ziyaret edip görsünler. Böylece kendilerine bizi ziyaret etmenin sevabı yazılır. (Bihar'ul-Envar, c. 74, s. 354)

          İmam Cafer-i Sadık a.s. altıncı Ehlibeyt İmamımızdır. Hadislerin en çoğu ondan gelmektedir. Çünkü kendisi, ikisi de Ehlibeyt düşmanı olan Emevi ve Abbasilerin çatışma döneminde yaşamıştır. Emeviler zayıflamışlar Abbasiler kuruluş aşamasında Ehlibeytin intikamı sloganıyla kendilerine savaş açmış ve toplumları bu şekilde kandırarak etrafına toplamışlardır. bu iki zalim birbirleriyle uğraşmaktan Ehlibeyt imamıyla uğraşamamışlar diğer İmamlar gibi İmam Sadık a.s.'ı zindan ve göz altına alacak fırsatı bulamamışlardır. Bu 6. imamımız da olayı fırsat bilerek 4000 öğrenci yetiştirmiş ve Ehlibeyt ilimlerini yeryüzüne hiç silinmeyecek şekilde yaymıştır.. Bu yüzden diğer imamlarımızdan olmadığı kadar kendinden hadis nakledilmiştir.

          İşte böyle bir dönemde İmam Sadık a.s.'ın ziyaretçileri çoktu. ancak yine de çeşitli sebeplerle kendini ziyarete gelemeyen dünyanın çeşitli uçlarındaki insanlar da onu ziyaret aşkıyla yanmaktaydılar. İmam bu yüzden sadece kendi zamanıyla da sınırlı kalmayıp diğer imamları da kapsayacak şekilde bu hadisi buyurmuştur:

          Salih kişileri ziyaret edip görün. onlardan bizim ilimlerimizi doğruluğumuzu ve samimiyetimizi görüp onları örnek alın. Böylece bizim yanınızda olmamamızın getireceği sorunlardan uzak kalırsınız. Tıpkı bizimle beraber gibi olursunuz..

          Sevap, miktarınca ahirette ödülü alınacak sayısal hesap değildir sadece. Amel defterine yazılır ve orada kalır dirilince çek gibi karşımıza çıkıp değerince cennetten arsa ödül alıncak soyut sayı değildir. Tersine karşılığı bu dünyada alınan ve hem amel hem de inançlara etki eden doğrular demektir.

          işte İmamlardan ders almış onların hadislerini dinlemiş sorulan sorulara verdiği cevapları dinlemiş Pak Peygamber pınarını yansıtışını görmüş salih insanların onlarda şekillenen örnekliği insanlar üzerinde işte böylesi güzel bir yaşam oluşturur. onlarla beraber olunduğunda tıpkı İmam'ın şefkatli gözetimi altında gibi hisseder insan kendini..

          İmam a.s. elbette 12. Ehlibeyt imamı, Veliyyi Emr'in (a.f.) gaybetini de biliyordu. Ve bu dönemde de bizlere ışık olacak şekilde bunu açıkladı. Artık böyle bir dönemde İmamların hadislerine vakıf olan salih insanlar İmamların velayetini yansıtacaklar ve insanlığa imametin icrası konusunda doğacak boşluklardan zarar görmeyecek şekilde fayda vereceklerdi.. İmam a.s. bunu mücdelemektedir.

          İmam a.s.'ın bir diğer kullandığı kavram ziyarettir. Bu salih insanlar ve kutsal amaçlar için yok kat etmeyi ya da zaman ayırarak eylemde bulunmayı ifade etmektedir. Bunun için şiada ziyaret duaları vardır. Bu duaların dışında İmam kendi hadislerine vakıf bulunan salih insanlar için fedakarlık edip onları görmeye gitmeyi kastetmektedir.

          Benzer hadis İmam ve vekillerin kabirleri için de buyrulmuştur. İmamların kabirlerini ziyaret etmek de tıpkı imamları hayatlarında ziyaret sevabı gibi sevap getirmektedir. Böylece Ehlibeyt mektebi mensupları diri kalmak için bir çok somut eylem ve proje ile desteklenmiştir. Günümüzde ziyaretler Ehlibeyt dostlarını diğer ekollerden farklı olarak dipdiri ayakta tutan çok önemli avantaj ve ayrıcalıklardır..

          Elhamdülillah..

          Yorum


            #65
            "gunun hadisinin yorumu"


            Günün Ayeti: Allah, gece ile gündüzü evirip çevirir. Gerçekten bunda basiret sahipleri için birer ibret vardır. (nur-44)

            Günün Hadisi: Allah Teala kiyamet gününde söyle buyuracak; ``Benim celalim için birbirlerini sevenler nerede? Onlari benim gölgemden baska gölgenin bulunmadigi bu günde onlari gölgemde gölgelendirecegim.

            Yorum


              #66
              "gunun hadisinin yorumu"

              Günün Ayeti: Allah, gece ile gündüzü evirip çevirir. Gerçekten bunda basiret sahipleri için birer ibret vardır. (nur-44)

              Günün Hadisi: Allah Teala kiyamet gününde söyle buyuracak; ``Benim celalim için birbirlerini sevenler nerede? Onlari benim gölgemden baska gölgenin bulunmadigi bu günde onlari gölgemde gölgelendirecegim.


              Rahman ve Rahim Allah'ın adıyla.. Selam Resule ve Ehlibeyte, ve onlara uyanlara, lanet onların düşmanlarına..

              Ayet hakkında daha önce yorumda bulunulmuştu... Tekrar olmasın diye hadise geçiyoruz..

              çünkü diğer sevgiler geçicidir. batıldır menfaatseldir, Allah için değildir. batılsa suyun üstündeki köpük gibidir kalıcı değildir. Oysa cennet nimetleri kalıcı olduğundan sadece kalıcı amellerin karşılğında verilir adalet ve hikmet gereği..

              Allah için birbirini sevmek.. İşte tüm eşyanın sırrı budur. Tüm eşyalar birbirilerine bu bağla zincirleme bağlıdırlar. kainattaki tüm varlıklar Allah aşkı ve onun koyduğu ilahi düzen gereği varlık sebepleri doğrultusunda yaşarlar böylece Allah için birbirlerine bağlanmış olurlar. Hatta bir doğal denge unsuru parçası olan İnsan bile. İsterse bunu inkar eden bir kafir olsun. yine de o biyolojik bir varlık olark bu doğal denge arasında Allah'ın koyduğu yasaya uymakta, yaşamını devam ettirirken oksjen karbondioksit dengesi gibi kainattaki bir çok dengede pay sahibi bulunmaktadır. bir tek kafir olmasa dünya dengesi bozulabilir ve varlıklar yok olacak bir fesada uğrayabilir.. Çünkü doğal somut dengeler bunu göstermektedir.

              Ancak burda bu denge, sahiplerince Allah icin kurulmadığından ödülü de burda kalacak bu bağ gibi ödül de geçici olacak dünyada sahibini yaşama bağlayacaktır. Oysa ahirette sadece kalıcı olan ameller ödül bulacağından Allah gölgem dediği nimetleriyle istifade ettircektir sahiplerini..

              Zaten ancak bu Allah için birbirini sevme neticesinde Allah'ın dini hakim olacak, böylece insan türünün yaratılma sebebi gerçekleşecektir. Meleklerin kıskandığı ve bu yüzden Ademe secdeyle emredildiği hakikat. Yani Allah'ın hükmünün iradeli varlıklar tarafından, başka hükümlerden üstün tutulması..

              Tüm müslümanlar bu bilinçle birbirlerini sevseler Allah için kaynaşsalar öyle bir sağlam birlik oluşur ki şu dünyada hiç bir müstekbir kan içici şeytani sülük emperyalistler onların sırtlarında barınamayacaklardır. yakalarından düşecekler kirli elleri müslümanların bağrından kırılıp kendilerine fırlatılacaktır..

              Ama hiç bir menfaat değil sadece Allah için birbirlerini sevmeleri sayesinde..


              Allah somut sınırlı eksik bir varlık değildir. somut madde olması sınırlarının olmasını gerektireceğinden aynı zamanda onun eksik olmasını da beraber getirecektir. o yüzden gölgem kelimesi Allah'ın bağış ve ihsanları diye mecazi anlama hamledilmelidir. Tıpkı bizi koruyup kollayan babamıza ya da imkanlarıyla bizi barındırıp besleyen büyüğümüze Allah gölgeni üzerimizden eksik etmesin dememiz gibi..

              celal ise yücelik anlamına gelmekte celle celaluhu adlı Allah'ın sıfatı ile aynı köktendir..

              İşte Allah'ın onca yüceliğini görüp hakkında bilgi sahibi olup bunların üzerine bilinçli bir sevgi ile birbirlerini sevenler kastedilmektedir hadiste.. tercihli bir sevgi.. Aynı sahip tarafından var edilip aynı amaç için yaratıldığımızı ve aynı hükümlerle muhatap tutulduğumuzun bilinciyle birbirimizi sevmek.. aynı gaye için bir araya gelmek. Sevgimizi somut Allah'ın hükmünü hayata geçirecek projeler üzerinde birleştirmek..

              Çünkü böyle olursa başarıya ulaştır tüm çalışma gayret plan ve ilahi hayaller.. Temelinde sevgi ve aşk bulunmayan zoraki uğraşlar kime hangi başarıyı getirmiş ki.. Ve Allah aşkı ve sevgisiyle sevilmeyen insanların bu sevgileri ne kendilerine ne de sevdiklerine ne fayda getirmiş ki.. münafığın mumu yatsıdan önce söner.. Mü'minin mumu ise sevginin yöneldiği dünyadaki beşeri zirve olan zamanın İmamı a.f. ile Allah'a kadar ulaşmaktadır oysa..

              Yorum


                #67
                "gunun hadisinin yorumu"

                Günün Ayeti: Andolsun, sizi yeryüzünde yerleşik kıldık ve orda size geçimlikler yarattık. Ne az şükrediyorsunuz? (A'raf-10)

                Günün Hadisi: En siddetli düsmanin iki yanin arasindaki nefsindir.

                Yorum


                  #68
                  "gunun hadisinin yorumu"

                  Günün Ayeti: Andolsun, sizi yeryüzünde yerleşik kıldık ve orda size geçimlikler yarattık. Ne az şükrediyorsunuz? (A'raf-10)

                  İnsan türü yeryüzüne yerleştirildi. Ve bundan önce ise dünya onun yaşayabileceği uyumlu hale getirildi. Her varlık insana boyun eğen bir tabiatta yaratıldı.

                  İnsan ruhu cansızların, bitkilerin ve hayvanların ruhlarına göre daha gelişmiş bir yapıda olarak yeryüzünde tüm varlıkları bünyesinde barındırır. böyle bir ruhu ancak doğada var olan her tür maddeden istifade onları bünyesinde toplamakla temsil edecek beden meydana getirilebilir. Bu da yer yüzünü mekan tutmakla mümkündür. bu anlamda insanın bedeni ile dünya bir uyum içindedir. İnsana küçük alem ya da evren diyenler de olmuştur. bu ilişki ve toplayıclık bakımından..

                  dünyanın geçici olduğunu ve burda yolcu olduğumuzu ifade eden kurallar ve yaşam tecrübesi ile bu ayet çelişkili değildir. Çünkü dünya geçici de olsa vardır ve bir süreliğine insana ev sahipliği yapmaktadır. İnsan türü en gelişmiş ruh ve beden olarak, vr olmasını borçlu olduğu Allah'ına kulluk amacı ile görevlidir.

                  işte her şeyi veren Allah ama buna rağmen nankör bir varlık insan.. Ne de az şükrediyorsunuz..

                  şükretmek minnet duymak nimetin farkında olarak vericisini hayırla anmak ve ona yönelmek ona bunun karşılığında yücelik ve kulluk yöneltmek demektir.

                  kullara teşekkür etmeyn yaratıcıya şükredemez diyerek insanda bu eğitim önceden yapılır. İnsan nankör olursa sadece kendini görür hayatın merkezine kendini oturtur da sanki Allah dahil her varlık onun hizmetindeymiş gibi kaba kesilir. işte bu türler için insana sahip oldukları hatırlatılıyor. biz yaptık bunu. her gün her an değişen sebep ve şartları biz kontrol ediyoruz ki senin dünyada yaşam sürmen ve orada yerleşik olarak bir mekanda bulunman mümkün olabilsin.. Ama sen bunları unutuyor ve az şükrediyorsun..

                  İmamlar ve peygamberler de bu hitabın içerisine girebilirler. Onlar da az şükretmektedirler. Çünkü verilen nimetlerle verici düşünüldüğünde dünya ölçüleriyle yapılan hiç bir şükür hakiki anlamda bunları karşılamayacaktır. ancak bunu ifade edip Rabbimiz Hamd edicilerin hamdi seni hakkıyla hamdetmiş olmaz diye dua Eden İmam Ali a.s.'ın bu sözü belki de bu aczi itiraftır. Çünkü Allah o kadar yücedir ki kulların kullukları ona hakkıyla edilebilecek yeterlilkte olsun..

                  İmamlar ve Peygamberlerin halleri bu ise gözü kulağı dili ve diğer azalarıyla Allah'a şüktermeyi bırakmış, zihnini muhtaç olduğunda Allah'a yönetlmiş olan biz gafillerin durumu ne ola acaba.. Verdiği her şeyin bedeli olarak..

                  Tabi ki Allah bizden bunları isteyecek ya da bunlara muthaç olacak değildir. Allah verdiği nimetlerin helalden olduğunda hesabını sorup kulların başına kakmaktan yücedir. ancak bu hiç bir zaman dünyada yerleştirilmiş bulunan borçluların şükrünü gereksiz kılmaz. yoksa marifeti kendimizden biliriz. ve kaybeden yine biz oluru..

                  ********

                  "Günün Hadisi: En siddetli düsmanin iki yanin arasindaki nefsindir."

                  Nefis insanın kendisi anlamına gelen kendisidir. nefes kelimesi insana hayat veren ve onun bu yaşamı için olmazsa olmaz bulunan bir eylem olduğundan insanın kendisi anlamına gelen nefis kökünden gelmektedir.

                  Kur'an'da sufilerin anladığı gibi nefsin tabakaları bulunmaktadır. Tam onların sınıfladığı gibi olmasa da insanın kendi iç dünyasında onu etkileyen tercihleri elinde tutan bir varlıktan söz edilir. bu kötü olabildiği gibi iyi de olabilmektedir.

                  iki yan ise kapalı bir ifade daha doğrusu çok anlamlara gelebilecek bir ifade. ik yan ne olabilir?

                  Ruh beden, akıl şehvet, dünya ahiret, batın zahir, iç dış, geçici kalıcı .. gibi daha bir çok zıtlığı saymak mümkündür. İnsanın etki altında bulunduğu..

                  düşmanı uzaklarda aramaya gerek yok insanın kendininin kendisine verdiği zararı dünya alem bir araya gelse asla veremezler.. çünkü dış dünyada kötülük diye bir şey yok. her şey iyi. ama biz onları kötüye kullanıyoruz. böylece bize zarar veren aslında dışarıda bulunup hiç bir şekilde bizim ilgi ve eylem alanımıza girmede başarılı olamayn olgu ve olaylar değil bunları bünyemize alıp kendi malımız yapan nefsimizdir. yani kendimiz..

                  İnsan karar verirken nefsin ruhun aklın cehaletin meleğin şeytanın, geçici ve kalıcığın kavramları arasında bulunmaktadır. İşte böyle bir sorumluluk anında insanın kendisinin kendisine ettiği önemsenmiştir.

                  Rabibim herşeyin en iyisini versin.. amin..

                  Yorum


                    #69
                    Ynt: "gunun hadisinin yorumu"

                    güzel işler yapmışız bir zamanlar inşaAllah devam eder...

                    Yorum


                      #70
                      Ynt: "günün hadisinin yorumu"

                      " [color=rgb(255, 0, 0)]sahibuzzaman İmam Mehdi a.f şöyle buyurmuştur:[/color] “Eğer Şiilerimiz -Allah onları kendi itaatine muvaffak kılsın- üzerlerine farz olan ahde vefa etmede kalpleri bir olursa, bizimle görüşmek saadeti onlardan geciktirilmez; bize nispet sahip oldukları gerçek marifet üzere bizimle görüşme mutluluğu en yakın bir zamanda onlara nasip olur. Bizi onlardan uzaklaştıran şey, sevmediğimiz şeyleri yapmaları hususundaki haberin bize ulaşmasıdır. Allah en iyi yardım dilenendir; O bize yeter ve O ne güzel vekildir. Allah’ın salat ve selamı, korkutucu ve müjdeci olan efendimiz Muhammed’e ve onun pâk Ehl-i Beyt’ine olsun.”


                      Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla;
                      İmam Zaman a.f. canlı bir imamdır, onun gaybette (gizli yaşamda) oluşu, hayali ve işlevsiz bir yaşam şeklinde olduğu anlamına gelmez. O aramızda yaşayan, günlük hayatımızda müdahalesi olan, ve kainatın varlık nedenidir. Zamanın İmamı, (zuhurda) nasılsa gizli yaşamında aynı misyonu sürdürmektedir.


                      tıpkı bulut ardındaki güneş misali. Güneş dünyanın her yanında bulutla örtülü değildir. bir yanda açık yerde kendini apaçık belli etmektedir. İmam Zaman a.f. de böyledir. O gerektiğinde gereken insanlara zuhur yaşamında, açıkça görünmektedir. görünmektedir kelimesi varlıksal bir anlama sahip olmayıp gerçeksel niteliktedir. yani O, cin ya da ruhani bir melek gibi görünmez olup sonra gerektiğinde bir şekle/surete giriyor değildir. O gerçek yaşamında gizli yaşarken, gerektiğinde gerekene açık kimliğinden söz ederek kendisini tanıtmasıdır. Ki böylece İmametin, gizli sürdürülmesiyle mümkün olmayacak yönünü icra eder.


                      düşünün bir insan kendi eliyle kendini günahlardan alıkoymuş, tüm samimiyetiyle Allah'a yönelmiş, mekruhları bile terk etmiş, ancak zihninde bazı soruları, hiç bir alim cevaplayamamış, daha doğrusu onun mana ufkundaki derinliği öyle bir boyuta gelmiş ki normal akılları tatmin edenler artık onun ayaklarının altına aldığı hakikatler ama işe yaramaz, kendini daha ileriye taşımaz bilgiler oluvermiş. İşte bu aşamada Allah ona bilmediği yeni doğruları açacaktır, ve İmam Zaman a.f. onun durumundan haberdar olup, kendisini ona tanıtacak ve mana aleminden gaybi bilgileri ona aktaracaktır.


                      Bu melekutu Ala'ya doğru seyri süluk halindeki bir ruhun kat edeceği mesafeler sayesinde ereceği makamdır. İmam Zaman a.f. ile görüşmesi. Bu dereceye ulaşamayanlar elbette kafir olacak değiller. onlar da çok büyük ilahi lütuflara mazhar olabilirler. Tıpkı bulut ardındaki çiçeklerin de kurumayıp güneşin o ışığı ve ısısıyla istifadeyi sürdürdükleri gibi. Ancak güneşin kendi direk ışığına muhtaç çiçeklerin güzelliği bir başkadır. İşte İmam Zaman a.f. ile görüşmenin tüm şartlarını yerine getirmiş, ve onunla görüşmesi kaçınılmaz zaruret haline gelmiş, hakiki arınmış kullar da bu çiçekler gibidir. bakanlara sürur verecek, ve İmam Zaman a.f.'in gizli yaşam döneminde nice arılara bulunmaz bal kaynağı olacaktır. insanlar ona bakarak İmam Zaman a.f.'in işlevini sürdürdüğünü göreceklerdir.


                      Adalet de bunu gerektirir. Daha İmam Zaman a.f.'in varlığına bile nankör davranıp onun ne derece büyük nimet olduğunun şuuruna erememiş bir kalbin: hani nerede, görünmekten mi korkuyor şeklinde küfür sözleri onu hakikate değil ondan uzağa düşürecektir. Tıpkı Allah'ı açıkça görmek isteyen israiloğulları gibi. Onlar ki gördükleri nimetlerin kadrini inkar etmişlerken, görmesi mümkün olmayanı, sorumluluklarından kaçmaya bahane olarak kullanacaklardı akıllarınca ama yıldırıma düçar oldular. Oysa Musa a.s.'ın irfan dolu bilgi ve firaset makamına yükseliş talebi İlahi merciinden geri çevrilmedi.


                      İmam Zaman a.f. hem mana aleminde yükselecekler hem de madde planında muhtaçlar için böylesine bir güneş gibi hayat kaynağı olarak yüzyıllar boyu var olmuştur. büyük bir görevi yüklenmeyi sürdürmektedir..


                      Rabbimize böyle bir hazineyi bize gösterdiği için ne kadar şükretsek azdır..


                      İmam Zaman a.f. bu hadisinde bu hakikatlere işaret ediyor. sevmediğimiz şeyler demekle günah ve bazı mekruhları kastediyor, bizi kendilerinden uzaklaştırmaktadır çok anlama gelebilir:


                      1- zuhuru uzaklaştırmaktadır


                      2- kendilerini hidayetten uzak tutmaktadırlar


                      3- bizi görmekten mahrum kalmaktalar.


                      İmam a.s. Allah bize yeter ve en iyi yardım dilediğimizdir diyerek, bu durumdan üzüldüğünü ifade ediyor. O hazreti üzen şeyler zuhurun uzaması, ki bu yüzden İmam, (İlahi lütuf olan yüce kıyam ve ahirinde, babalarına ve yüce aleme kavuşmaktan mahrum kalmakta, gaybetin uzaması ağır yükünü daha da ağırlaştırmaktadır) durumunu Allah'a arz etmektedir.

                      Yorum


                        #71
                        Ynt: "gunun hadisinin yorumu"

                        Degerli Qom u ask abim, Allah razi olsun degerlendirmeleriniz icin..

                        bu yazinizi okuyunca aklima bir kitapta okuduklarim geldi ve yazinizla, özellikle sonlardaki paragraflar ile, ne kadar isabetli diye düsünüp paylasayim istedim,

                        söyleki..
                        adini unuttugum bir Ayetullahimiz kufe mescidinde iken ruyasinda Imam Zaman as.af mevlamizi goruyor ve kendisine soruyor " Ya Imam bizler haziriz ve zuhurunu bekliyoruz, ne zaman geleceksiniz..?" Mevlamiz as.af Ayetullaha, (hatirladigim kadariyla) "Buraya gelen iyi muminlerdir, gelenler ev, evlilik, cocuk vs. istiyorlar, ancak bunlar benim icin gelmiyorlar..."

                        ne yapilmali, istenmeli sorusuna, "benim zuhurumu...!" buyurmus..

                        Acaba Mevlamizin as.af zuhuruyla tüm isteklerde olmus olmayacakmi ki...?

                        Ya Erhamerrahimin, Sevgili Peygamberimize saa ve Sevgili Ehlibeytine as en özel rahmetinle rahmet eyle salat ve selam eyle bereket eyle ve kurtuluslarini hayirlisiyla acil eyle.. Onlarin as kurtulusu bizim kurtulusumuz, Onlarin as sevinci bizim sevincimiz, Onlarin as hüznü bizim hüznümüz.. Acil eyle.. acil eyle.. Ilahi Ya Rab..


                        Dini ne sanirsin ki ona kir bulastirilmasina sessiz kalabiliyorsun, kendi nefsinin elbisesini kirden temizlerken...Imam Ali a.s...

                        Yorum


                          #72
                          Ynt: "gunun hadisinin yorumu"

                          imrenilecek yerlerdesiniz kıymetini bilin. mana alemindeki ilerleyişinizi en hızlı ama en sağlam şekilde ilerletin, bu size, şimdilik kapalı olan nice kapıları açacaktır. Bizi de hiç bir zaman o mukaddes yerlerdeki dualarınızda unutmayın. Qom aşığı biri olduğumuzu O yüce İnsanlara iletin dualarınızda... diğer başlıkta dediğim gibi oraları çok özledim...

                          Zuhurla evet istenilen bir çok şeyler gerçekleşecek, ama her şey değil bunlar. Zuhur büyük bir olaydır. Tüm Peygamberlerin mücdeledikleri, ve mazlumların intikamı olan zuhur yine de tüm arzulananları, özellikle Masumların arzularının tamamını gerçekleştirecek değildir. Zuhur, O son Masum'un (a.f.) yüce İlahi makamlar olan Allah'a kavuşmak, babalarına kavuşmak için son basamak olacaktır. bu dünyadaki hiç bir makam ve hiç bir güzellik, Yüce Allah'a mülaki olmak kadar büyük bir ödül değildir.

                          Yorum

                          YUKARI ÇIK
                          Çalışıyor...
                          X