Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

MEHDİ İNANCININ TARİHİ

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #61
    Ynt: MEHDİ İNANCININ TARİHİ

    Aleykümselam. Amin. Cümlemize İnşaallah.

    Yorum


      #62
      Ynt: MEHDİ İNANCININ TARİHİ


      ALEVİLERİN GİZLİLİK VE GAYBETİ


      O asırlardaki oldukça hassas ve önemli konulardan bin de bazı alevılerın gaybete çekilmesidir. Aleviler arasında liyakatli ve önderlik sıfatı bulunan herkes hemen halkın ilgisini topluyor vekalpleri kendine yöneltiyordu. Özellikle de vaadedılmış Mehdı'nın alametlerinden birini taşıyorsa bu ilgi daha da artıyordu. Öte yandan halkın ilgisini toplayanlar hilafeti büyük bir korkuya düşürüyor, halifenin açık ve gizli memurları onları sıkı bir şekilde takıp ediyordu. Bu yüzden sözkonusu Aleviler de canlarını korumak için gaybet halinde yaşamak zorunda kalıyordu. Bazı Aleviler ömürlerinin bir bölümünü gizlenerek ve gaybet halinde geçiliyorlardı. Ebul Ferec'ın "Mekatil-ut Talıbıyyın" kitabında naklettiği rivayetleri aşağıya alıyoruz:

      Muhammed b. Abdullah b. Hasan ve kardeşi İbrahim, Abbasi halifesi Mansur zamanında büyük bir gizlilik içerisinde yaşıyordu. Mansur'da onları yakalamaya çalışıyordı. Nihayet Hasım oğullarından bir grubu tutuklayarak zindana attırdı. Muhammed'ın yerim söylemelerim istiyor ve bu suçsuz mahkumları zindan köşelerinde işkenceyle öldürtüyordu."*288

      İsa b. Zeyd, Mansur zamanında gizli yaşadı. Mansur onu yakalamak istediyse de yakalayamadı, Mansur'dan sonra oğlu Mehdı'de onu yakalamaya çalıştı, ama o da başaramadı."*289

      Muhammed b. Kasım Alevı'de Mu'tasım ve Vâsık zamanında gizli yayanlardandı, ama Mütevekkil zamanında yakalandı ve zindanda can verdi."*290


      Yahya b. Abdullah b. Hasan da Reşıd'ın hilafeti zamanında gizli yaşıyordu, sonunda casuslar onu buldular. İlk önce ona eman verdiler, sonra da tutuklayarak zindana attılar. Reşıd'ın zindanlarında açlık ve işkence altında öldü."*291

      Abdullah b. Musa da Me'mun'un hilafeti zamanında gizli yaşıyordu. Me'mun bu olaydan büyük korkuya kapılmıştı."*292

      288-Mekatil,s.143-154.
      289-Mekatil,s.278.
      290-Mekatil,S.392.
      291-Mekatil,s.308-321.
      292-Mekatil,s.415-418.





      Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
      Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

      Yorum


        #63
        Ynt: MEHDİ İNANCININ TARİHİ


        Musa Hadi, Ömer b. Hattab'ın evlatlarından bin olan Abdulazız adında birini Medine'ye hakim tayın etti. Abdulazız Alevılere çok kötü davranıyor onların tüm hareketlerim kontrol ediyordu; onlara "hergün yanıma gelin ki varlığınızdan haberdar olayım ve gaybete çekilmediğinizi bileyim" diyordu. Hepsinden söz aldı ve onları birbirlerine kefil kıldı, örneğin Hüseyin b. Alı ve Yahya b. Abdullah'ı Hasan b. Muhammed b. Abdullah b. Hasan'ın kefili kıldı. Bir cuma günü Aleviler yanına gelince cuma namazının vakti gelinceye kadar gen dönmelerine izin vermedi. Daha sonraabdest alıp namaz kılmalarına izin verdi. Namazdan sonra da hepsim tutuklamalarını emretti. Ve ıkındı vaktide onları yoklayınca Hasan b. Muhammed b. Abdullah b. Hasan'ın olmadığını gördü. Onun kefili olan Hüseyin b. Alı ve Yahya'yı çağırarak onlara şöyle dedi: "Tam üç gündür ki Hasan b. Muhammed yanıma gelmemiştir. O halde ya kıyam etti, yada gaybete çekildi! Onu bana getirin, aksı taktirde sizleri zindana attırırım!" Yahya "yüzde yüz, bir ışı olduğundan gelememiştir. Bizde onu sana getıremeyız. Biraz insaflı ol bizleri yokladığın gibi, Ömer b. Hattab taifesinin fertlerim de yoklasana! Eğer onların gaıb olanları bizimkilerden daha çok olmazsa ben hiç bırşey demem ve hakkımızda istediğin kararı al." dedi. Ama vah bu sözlere aldırmadı onlara yemin ederek şöyle dedi: "Bu gün ve bu gece zarfında Hasan'ı çağırmazsanız evlerinizi başınıza yıkar, ateşe veririm ve Hüseyin b. Ali'ye bin kırbaç vurdurturum."*293

        Bu ve benzen olaylardan anlaşılmaktadır ki Alevılerden bazısının gaybet halinde yaşaması Abbasoğullarının hilafeti zamanında alışılagelmiş bir olaydı. Onlardan bin gaybete çekilince ıkı grubun dikkatim çekiyordu: 1- Halk yığınları; onun tarafına akın ediyordu. Zira Mehdı'nın özelliklerinden bin olan gaybet alametim taşıyordu. 2- Hilafet düzem: Zalim halifeler ona karşı özel bir duyarlılık gösteriyor ve büyük bir korku içinde yaşıyorlardı. Zira Mehdı'nın alametlerinden birini taşıdığını ve halkın onları Mehdi sandığını, dolayısıyla da halk vasıtasıyla bastırılması zor bir kıyamı başlatacağını tahmin ediyorlardı.


        Şimdi de kitap te'lıfi ve hadislerin kayıt ve nakil asrı olan Abbasî dönemindeki buhranlı durumu zihinlerinizde canlandırabıleceğınız için tastık edersiniz ki yazarlar, alimler, ve hadis ravılerı va'dedılmış Mehdı'yle ilgili hadislerin özellikle de Mehdı'nın gaybet ve kıyamıyla ilgili rivayetleri yazma hususunda serbest ve özgür değillerdi. Abbasî halifelerinin siyası bir kimliğe bürünen Mehdı'lıkınancı karşısında hiç bir şey dememiş olmalarını ve bütünüyle aleyhlerine olan Mehdı'nın kıyam ve gaybetıyle ilgili hadislerim kitaplarında yazmak veya nakletmek için onlara tam bir özgürlük verdiğim düşünmek kabil mıdır?

        Burada bazılarının şöyle demeleri mümkündür. Abbasî halifeleri alimlerin sınırlandırılması ve onların işlerine karışılmasının toplumun yararına olmadığını ve hakikatleri yazmak veya söylemek için onların serbest bırakılmaları gerektiğim elbette biliyorlardı. Bu yüzden, Emevılerle Abbasılerın, hatta onlardan önceki halifelerin bu mevzuya yersiz müdahalelerim zikretmenin faydalı olacağına inanıyorum. Böylece konu biraz daha açıklığa kavuşmuş olacaktır.

        293-Mekatil,s.294-296.


        Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
        Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

        Yorum


          #64
          Ynt: MEHDİ İNANCININ TARİHİ


          HALİFELER ZAMANİNDA ÖZGÜRLÜĞÜN KALDİRİLMASİ

          İbnı Asakır Abdurrahman b. Avf tan şöyle rivayet eder: " Ömer b. Hattab Abdullah b. Huzeyfe, Ebu Derda, Ebu Zer-ı Gıfarı (r.a) ve Ukbe b. Amir gibi Resullah'ın (s.a.a) ashabını İslam beldelerinin dört bir yanından çağırarak onları kınayıp şöyle dedi: "Peygamber'den naklettiğiniz ve halk arasında yaydığınız bu hadisler de neyin nesi oluyor?!" Ashab "Bizleri hadis naklinden alıkoymak mı istiyorsun" deyince Ömer "Sızın Medine'den çıkmaya hakkınız yoktur. Ben hayatta olduğum müddetçe de yanımdan ayrılmayacaksınız. Ben hangi hadisi kabul edeceğimi ve hangi hadisi reddeceğımı daha iyi biliyorum" dedi. Resulullah'ın ashabı da Ömer hayatta olduğu müddetçe onun yanında kaldılar."294


          Muhammed b. Sa'd ve İbnı Asakır, Mahmud b. Ubeyd'den şöyle nakletmışlerdır. "Osman b. Affan'ın minberde şöyle dediğim işittim: Hıçkımse Ebu Bekir ve Ömer zamanında rivayet edilmemiş olan hadisleri nakledemez"295

          Muavıye bütün komutanlarına mektup yazarak şöyle bildirdi: "Alı b. Ebı Talıb ve evlatlarının fazileti hakkında bir tek hadis nakledenler benim emanımdan çıkmışlardır."296


          Muavıye valilerine şöyle bir mektup yazdı: "Halka sahabe ve halifelerin faziletleri hakkında rivayette bulunmalarını emredin. Onları Alı b. Ebı Talıb'ın faziletlerinin bir benzerim diğer sahabeler hakkında da rivayet etmeye zorlayın."297

          Me'mun hicri 218 yılında İrak ve diğer beldelerdekı alım ve fakıhlerı huzuruna çağırttı. Onlara inançlarını ve Kur'an hakkındaki görüşlerim sordu.
          Kuran'ın hadis mı yoksa kadım mı olduğunu sordu. Daha sonra Kur'an-ın hadis olmadığına inananları tekfir ederek onların bulunduğu şehre bir mektup yazıp şahadetlerinin kabul edilmemesini bildirdi. Bu yüzden bütün alimler (birkaç kışı dışında) halifenin Kur'an hakkındaki görüşünü kabul etmek zorunda kaldılar."298


          294- Ezva al-es Sunnet-il Muhammed.yye, 1.baskı s.29.
          295- Ezva,s.30.
          296- En Nesaih-ul Kafiye, 3.baskı, s.87.
          297- En Nesaih-ul Kafiye, s.88.
          298- Tarih-İ Yakubi,c.3,s.202.


          Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
          Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

          Yorum


            #65
            Ynt: MEHDİ İNANCININ TARİHİ


            Hicaz'ın büyük fakıhı Malık b. Enes Medine valisi Cafer b. Süleyman'ın görüşünün aksine bir fetva verince vali onu hemen tutuklatarak 70 kırbaç vurmalarını emretti. Böylece o bir müddet yataklara düştü. Daha sonra Mansur, Malık'ı çağırarak bu kırbaçlar yüzünden ondan özür diledi ve kendisine şöyle dedi: Fıkıh ve hadis hakkında kitap yaz ama Abdullah b. Ömer'in zor hadislerim, Abdullah b. Abbas'ın kolay meselelerim ve İbn-ı Mes'ud'un nadir hadislerim kitabında yazma. Sadece sahabe ve halifelerin ittifak ettikleri şeyleri yaz! Sen bu kitabı yaz ben de onu bütün şehirlere göndererek halkı onunla amel etmeye zorlayayım. Malık şöyle dedi: "İraklılar fıkıh ve ilimde farklı bir görüşe sahiptirler. Bizim dediklerimizi kabul etmezler" Mansur "Sen kitabı yaz, ben onu İrak halkına zorla tahmil ederim. Eğer kabul etmezlerse boyunlarını vurur, kırbaçlatırım! Çabuk ol ve kitabı yazmakta acele et! Gelecek yıl oğlum Mehdı'yı senden bu kitabı teslim alması için sana göndereceğim" dedi.*299

            Mu'tasım, Ahmed b. Hanbel'ı yanına çağırarak Kur'an'ın mahluk olup olmadığı meselesini sordu, daha sonra onu kırbaçlamalarını emretti."300

            Mansur, Ebu Hanıfe'yı Bağdat'a çağırdı ve onu zehirledi."301

            Harun Reşıd, ubbad b. Avam'ın evim yıktı ve onun hadis nakletmesini yasakladı."302

            Halıd b. Ahmet (Buhara emin) büyük hadis alimlerinden bin olan Muhammed b. İsmail'i Buharı'ye "Kitabını yanıma getir ve bana oku" dedi. Ama Buharı bundan çekindi. Ve "Eğer böyleyse beni hadis nakletmekten alıkoykı hiç olmazsa Allah indinde bir özrüm olsun" dedi. Bu olay yüzünden onu vatanından sürgün ettiler. O da Semerkant'ın Hartenk köyüne gitti ve ömrünün sonuna kadar orada yaşadı. Ravı diyor ki "Buharı'nın teheccut namazından sonra Allah'a şöyle dua ettiğim duydum. "Allah'ım eğer yeryüzü bana dar geliyorsa o halde canımı al". Buharı o ay içerisinde öldü.*303

            Nesaı, "Hasaıs, adlı kitabını yazıp Alı b. Ebı Talıb (a.s) faziletleri hakkında bir takım hadisleri zikredince onu Dımeşk'e çağırarak "Muavıye'nın faziletleri hakkında da böyle bir kitap yazmalısın" dediler. Nesaı şöyle dedi: "Ben Muavıye'nın hiçbir faziletim bilmiyorum ki yazayım. Şu kadarınıbiliyorum ki Peygamber onun hakkında şöyle buyurmuştur: "Allah onu hiç bir zaman doyurmasın". Bu cevap üzerine söz konusu alımı takunyayla dövüp hayalarını o kadar sıktılar ki acıdan kıvranarak can verdi."304

            299- El- imame ves Siyase c.2, s.177-180.
            300-Tarih-İYakubi,c.3,s.206.
            301-Mekatil,S.244.
            302-Mekatil,s.241.
            303-Tarih-İ Bağdat,c.2,s.33.
            304-En Nesaih-ul Kafiye,s.l09.


            Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
            Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

            Yorum


              #66
              Ynt: MEHDİ İNANCININ TARİHİ


              O HALDE SİZCE...

              Halifeler zamanında yaşanan buhranlı günleri düşünerek , Mehdı'lıkkonusunun, özellikle de gaybet ve kıyamın tümüyle siyası bir mahiyet taşıdığını ve bütün dikkatleri üzerine çektiğim, yazar ve ravılerın karşı karşıya kaldığı bu sınırlı durumu göz önüne alarak insaf üzere hükmediniz. Bu şartlar altında hadis ravılerı ve yazarlar Hz. Mehdi (a.s) ve onun alamet, eser, gaybet ve kıyamı hakkında bir hadis rivayet edebilir veya yazabilirler mıydı? Zamanın halifeleri yazarlara okudukları veya duydukları her şeyi rivayet etmek ve kitaplarında yazabilme özgürlüğü vermişler mıydı? Özelliklede siyası bir mahiyet taşıyan ve hilafet düzem için tehlike olan rivayetleri nakledebıhrlermıydı?...


              Malık b. Enes ve Ebu Hanıfe gibileri Abbasi halifesi Mansur'un emriyle yazdıkları kitaplarında Mehdılıkle ve Alevilerin gaybetıyle ilgili hadisleri yazabilirler mıydı? Halbuki o asırda Muhammed b. Abdullah b. Hasan ve kardeşi İbrahim gaıb idiler. Halkın çoğu Muhammed'ın vaadedılmış Mehdi olduğuna, kıyam edip zulmün önünü alacağına ve dünyayı ıslah edeceğine inanıyordu. Halbuki Mansur da Muhammed'ın kıyam ve gaybetınden korkuyordu ve bazı suçsuz Alevileri tutuklatmak için özel bir zindan yaptırmıştı. Nitekim Ebu Hanıfe'yı zehirleyen de Mansur değılmıydı? Yine onun vahsı Cafer b. Süleyman, Malık b. Enes'ı kırbaçlatmamış mıydı?

              Malık b. Enes'e bir kitap yazmasını söyleyen Mansur onun işlerine karışarak Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas ve İbn-ı Mes'ud'dan hadis nakletmemesini emretmemış mıydı? Malık İrak halkının da ılım ve hadisleri vardır. Bizim hadisleri kabul etmeyebilirler." dediğinde de Mansur, "Senin kitabını mızrak ve kırbaç zoruyla onlara tahmil ederim." dememiş mıydı? Mansur'a "İnsanların diniyle niçin uğraşıyorsun? İraklıların ılım ve hadislerinin batıl olduğunu nereden çıkardın? Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer ve İbn-ı Mes'ud'un ne suçu vardı ki hadislerim kabul etmiyorsun?" kim diyebilirdi sahi?!!

              Mansur ve benzerlerinin, hadislerin tedvininde yaptıkları yersiz müdahaleler hakkında şöyle demekten başka bir söz bulamıyoruz: İrak ehli Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer ve İbn-ıMesud'un hadisleri arasında hilafet düzeninin siyasetiyle uyuşmayan bir takım hadisler de vardı ki bu yüzden yazılması yasaktı. Malık hakkında şöyle derler: Tam yüzbın hadis ısırmıştır. Ama Muvatta kitabında beşyüz hadisten fazlası yoktur."*305

              Mu'tasım tarafından kırbaçlatılan Ahmed b. Hanbel, vatanından sürülen Buharı ve yediği dayaklar sonucu can veren Nesaı kendi kitaplarında Alevilerin yararına ve hilafetin zararına olan bazı hadisleri rivayet edebilirler mıydı?

              305-Ezva,s.271



              Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
              Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

              Yorum


                #67
                Ynt: MEHDİ İNANCININ TARİHİ


                NETİCE...

                Bütün bunlardan şu neticeyi alıyoruz: Mehdılıkle ve özellikle de gaybet ve kıyamla ilgili hadisler siyası bir renge büründüğünden ve hilafet makamının aleyhine, ama rakıb olan Alevilerin lehine olduğundan Ehl-ı Sünnet alimleri sahıb oldukları mahdudıyet ve sınırlılıkları sebebiyle bunları kendi kitaplarında yazamıyor ve nakledemıyorlardı. Yazmaya yeltenenlerıyse devrin politikacılarının cınayetkar ellen ile acımasızca ortadan kaldırılmıştırlar.

                Ama icmal ve ıbham haliyle halifelere zararı olmayan Mehdı'nın varlığı ilkesi bakı kalabilmiştir. Va'dedılmış Mehdı'nın alamet, eser ve hadisleri Peygamber (s.a.a)'ın ilimlerinin koruyucusu olan Ehl-ı Beyt İmanları ve nübüvvet hanedanı vesilesiyle yazılmış ve şııler arasında bugüne kadar varlığını korumuştur.

                Aynı zamanda Ehl-ı Sünnet'ın kitapları da gaybet mevzuundan arınmış değildir. Örneğin bırgün Huzeyfe'nın yanında, "Mehdi kıyam etmiştir" denildiğinde Huzeyfe şöyle demiştir: "Gerçekten de henüz Muhammed'ın ashabı yaşıyorken Mehdi zuhur etmişse sizlere büyük bir saadet nasıb olmuştur. Ama hayır, insanlar nezdınde en azız ve sevimlisi gaıb Mehdi olmadıkça (o hazret) zuhur etmez."*306

                Burada Huzeyfe, Hz. Mehdı'nın gaybetine işaret etmiştir. Huzeyfe Hz. Peygamber'ın esrarını ve o zaman ki olayları bilen biriydi. O şöyle diyor: "Ben fitneler ve gelecekteki olayları en iyi bilenim. Zira Resulullah (s.a.a) bunları bir mecliste beyan etti ve o mecliste olanlardan bir tek ben sağ kaldım."*307

                306- El-Havilil-Fetava,c.2,s.159.
                307-Tarih-İ Ibn-İAsakir c.4,s.9.




                Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                Yorum


                  #68
                  Ynt: MEHDİ İNANCININ TARİHİ


                  HZ. MEHDİ'NİN (A.S) ÖMRÜ VE UZUN YAŞAM HAKKINDA BİR ARAŞTIRMA

                  İmam'ın ömrü belirtilmemiştir. Ama Ehl-ı Beyt hadislerinde uzun ömürlü olduğu geçer. Meselâ İmam Hasan Asken (a.s) şöyle buyurur: "Benden sonra oğlum Kâim gelecektir. Peygamberlerin gaybet ve uzun ömür sünneti onun hakkında icra edilecektir. Gaybeti o kadar uzayacaktır ki gönüller kararacak ve üzülecektir. Sadece Allah'ın kalplerinde imanlarını güçlendirdiği ve gaybi bir ruhla teyit ettiği kimseler ona inanacaktır." Bunun gibi 46 hadis daha vardır.*308

                  Bahsimizin bu noktasında kimi okuyucular "İmam'ı zaman hakkında buraya kadar söylediğiniz bütün sözleriniz gerekli delillere dayalı ve dikkate değer şeylerdi." diyebilir ve şöyle ekleyebilirler: Zihni kurcalayan ve gaıb İmam'ın hakkında şüphe uyandıran şey İmam'ın uzun ömrüdür. Bilginler ve okumuş insanlar doğal olmayan böyle bir uzun ömre inanamazlar. Zira vücuttaki hücrelerin yaşamı sınırlıdır. Kalb, beyin, ciğer ve böbreklerin görevlerim yerine getirebilmek için belirli bir kabiliyetleri vardır. Doğal bir insan kalbinin bin yıldan fazla yaşayabileceğine inanılmaz. Bu gibi konuları 20. yüzyıl insanına anlatmanın zor olduğu ortadadır.!"


                  Evet, İmam-ı Zaman'ın uzun ömrünün önemli bir mesele olduğunu apaçıktır. Ben de tıp ve biyoloji ilmi hakkında yeterli bir bilgiye sahıb olmadığımdan bir tıp doktorunun (İsfahan Eczacılık ve Tıp Fakültesi Dekanı Dr. Ebu Turab Nefisi) uzun yaşam hakkındaki bize gönderdiği mektubu aşağıya aktarmanın faydalı olacağı inancındayım. Bu doktor diyor ki:

                  İnsanın ömrü için aşılması muhal bir sınır belirtilmemiştir. Ama ortalama bir insanın ömrü yüzyıldan az bir zamandır. Öyle anlaşılıyor ki tarihi yazılı asırlarda da bu konuda fazla bir farklılık olmamıştır.

                  Yaş ortalaması ıklım, soy, kalıtım ve hayat çeşidi açısından farklılık arzetmektedır. Çeşitli asırlarda da bu farklılık sözkonusudur. Nitekim son yüzyıllarda eskiye oranla dikkate değer bir değişiklik görülmüştür. Örneğin İngiltere'de 1838-1854 yıllarında bu yaş ortalaması erkeklerde 39/91 kadınlarda ise 41/85 idi. Ama 1937 yılında erkeklerde 18/60 ve kadınlarda 40/64 yaş olmuştur.

                  Amerika'da 1901 yılında erkeklerin ortalama yaşı 23/48 kadınların ise 51/80 yaş idi. Halbuki 1944 yılında erkeklerin yaş ortalaması 50/63, kadınlarınsa 68/95 yaşına çıkmıştır. Bu artış daha ziyade çocukluk çağını kapsar. Bu da sağlık durumunun iyiliği ve özellikle de bulaşıcı olan her türlü hastalıkların önlenmesine bağlıdır. Ama damar sertliği gibi "istihale hastalıkları" olarak da adlandırılan yaşlılık hastalıkları hususunda fazla bir iyileşme kaydedilmedi.
                  S: Canlı varlıkların yaşam süresi için genel geçer bir kanun var mıdır?


                  C: Genelde bedenin hacmi ve ömür arasında doğrudan bir ilişki sözkonusudur. Örneğin bir kelebek veya sineğin geçici kısa ömrü ile ıkı asır yaşaması mümkün olan bir kaplumbağanın uzun ömrü dikkate değer bir olaydır. Ama bu ilişkinin sürekli sabit olmadığını da bilmek gerekir. Zira papağan, karga veya bir kaz kendinden daha cüsseli bir kuştan ve hatta memeli hayvanların bir çoğundan daha fazla yaşamaktadır. Balıklardan "salemon" tam 100 yıl, "Krap" tam 150 yıl ve "Pik" ise tam 200 yıl yaşamaktadır. Buna mukabil bir at 30 yıldan fazla yaşayamamaktadır.


                  Aristo zamanında ise her varlığın ömrünün onun gelişme döneminin kat sayısı olduğuna inanıyorlardı. Bu kat sayıyı Bacon, hayvanlarda yetkinliği için gerekli müddetin sekiz katı ve Flourens ise beş katı olarak belirlemişlerdir.

                  İnsan hakkında da Flourens ve Bovvne, yüz yılı insanın tabii ve doğal yaşamı olarak kabul etmiştir. Şimdi de çoğu bilim adamının inancı budur. Ama Hz. Davud tabii ve doğal hayatı yetmiş yıl bilmiştir.

                  Şimdi de yüz yıldan fazla yaşayan insanların sayısı dikkate değerdir. Örneğin Henrı Cenkınez'ın 169 yıl. Tomas Par'ın 207 yıl ve Katrın Kentes Decmond'un ise 140 yıl yaşadığı söylenmektedir. Bunlardan başka bir sürü insanın adı da gazete dergi vb. yayın organlarında yer almıştır.


                  308*- Bihar, c.51, s.224. Bunun gibi 46 hadis daha vardr.



                  Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                  Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                  Yorum


                    #69
                    Ynt: MEHDİ İNANCININ TARİHİ


                    UZUN ÖMRÜN NEDENLERİ

                    Uzun ömrün nedenleri şunlardır:

                    1-KALİTİM: Kalıtımın uzun ömürdeki etkisi herkesçe bilinmektedir. Bazı aile fertleri yaş ortalamasının üstünde yaşamaktadırlar.
                    Bu hususta yapılan en ilginç inceleme Rımond Pırel'ın incelemeleridir. Rımond kızının yardımıyla yazdığı kitabında bir ailenin yedi göbeğinin (fest, baba, dede, torun, torunun çocuğu, torununun çocuğunun) toplam ömrünün 699 yıl olduğunu yazmıştır ki bunlardan ikisi kaza geçirerek ölmüşlerdir. Luı Dublin'in sigorta şirketleri üzerinde yaptığı incelemeler neticesinde elde ettiği rakamlar da uzun ömür hakkında seleflerin halefler üzerindeki etkisini ispatlamaktadır.


                    Bu etken çevre ve zararlı alışkanlıklar gibi diğer bazı etkenleri de etkisiz hale getirebilir. İşte buradan, kötü şartlarda yaşayan uzun ömürlü insanların sırrını da keşfetmiş oluyoruz. Örneğin alkollü içkilere alışma bir insan kalıtım etkeni nedeniyle uzun bir ömür yaşayabilir.

                    Çocuklar ömür boyu etkili olan salım güç ve organları kalıtım yoluyla babalarından miras alırlar. Öncelikle sınır sistemi ve kan dolaşımını saymak gerekir. Kazalıs'ın "insanın ömrünü damarlarından tahmin etmek münkündür." sözü de bu konuyu beyan etmektedir. Yanı insanlardan bazısı yaşlanmadan çok önce kalıtım yoluyla damarlarının kırmızılığı katılaşmakta ve değişmektedir. 90 yaşına ermeden çoğu fertleri kalp veya beyin sektesi sebebiyle ölen bir çok aile vardır. Bu krizlerin en büyük etkeni de damar sertliğidir.


                    2- ÇEVRE: Ilıman bir ıklım, zehir ve çeşitli mikroplardan arınmış temiz bir havası, sessiz ve huzur
                    dolu bir ortamı ve güneşin ışınlarından yeterli derecede istifade etme imkanı olan bir çevrenin, orada
                    yaşayan insanın sağlıklı ve uzun ömürlü olmalarında çok büyük etkilen vardır.


                    3- iş VE ÇALİŞMA MİKTARI: Çalışmak özellikle de ruhi ve sinirsel faaliyetlerin ömrün uzun
                    olmasında önemli fonksiyonu vardır. Öyle anlaşılmaktadır ki beden salım ve fıkır rahat olursa,
                    bedenen ve ruhen az çalışmanın sonucunda oluşan paslar, bedenen ve ruhen çok çalışmakla oluşan
                    yıpranmadan daha çok ömrü kısaltmaktadır. Bu yüzden rahip ve başbakanlarda uzun ömürlü
                    olanların sayısı diğer insanlara oranla daha fazladır. Bu uzun ömür onların sürekli çalışmasına
                    bağlıdır. Bu yüzden denilebilir ki genç yaşta emekliliğin ve erken ıssızlığın birçok tehlikesi vardır
                    ve ömrü kısaltmaktadır.


                    4- BESLENME NİTELİĞİ: Yemeğin de hem miktar, hem de çeşit açısından uzun ömür üzerinde derin
                    etkilen vardır. Yaşı elliyi geçen kimselerin çoğu az yiyen insanlardır. Fazla yemek hususunda bir
                    çok şeyler söylenmiştir. Montım şöyle diyor: "İnsan ölmemekte, bilakis intihar etmektedir." Başka


                    bir yerde de şöyle diyor: "Sız kabirlerinizi dişlerinizle kazıyorsunuz." Çok yemek, bedenin farklı organlarının faaliyetlerinin artışına sebeb olduğu için diyabet (şeker hastalığı) damar, kalb ve böbrek hastalıkları gibi bazı hastalıklara yol açmaktadır. Ne yazık ki bu insanların bedensel gücü hastalık belirtilerinden önce oldukça fazladır ve bu yalancı kudretlerıyle övünürler. 1. Dünya savaşından sonra bazı ülkelerde şeker hastalığından ölenlerin sayısında dikkate değer bir azalma görüldü. Bunun sebebi de savaş zamanındaki yiyecek azlığı idi. Bu yüzden yiyecek miktarını itidal haddine ulaştıran veya azaltan fakirlik bir yere kadar büyük bir nimet sayılmaktadır. Özelliklede kırk yaşından sonra fazla et yemenin bir çok zararı vardır.
                    "Kurnel Newyork" üniversitesinden Dr. Mccay fareler üzerinde yaptığı deneyleriyle zayıf farelerin şişman fareleri mezara götürdüğünü ispat etti.


                    Fareler normalde dört aylıkken buluğa erişmekte, ıkı yaşında yaşlanmakta ve üç yaşından önce de ölmekteler. Dr. Mccay bazı farelere kalorisi az yiyeceklerle rejim yaptırdı. Ama bu rejim vitamin ve madensel maddeler açısından zengin idi. Böylece rüşd ve gelişme çağlarının 4 aydan bin güne çıkarılabileceğim ispatladı. Bu deneylerin birinde normal rejimlerle yaşayan yaşlı farelerin 965 günden sonra öldüğünü gördü. Ama daha az kalori rejimlerle yaşayan fareler uzun bir müddet sonra da genç ve dinç kaldılar. Öyle ki eğer az yiyen fareleri insanla mukayese edecek olursak 100 ila 150 yıl yaşayan bir insanın ömrü kadar yaşadılar. Ayrıca bu fareler çok az hastalandı ve normal rejimle yaşayan diğer farelerden daha uyanık ve dinç idiler. Bu tecrübeleri bazı balıklar ve Rmphıbıen hayvanları üzerinde yaptığı deneylerde de elde etti ve aynı neticeye ulaştı.

                    Çok yemek ömrün azalmasına sebeb olduğu gibi yemek fakirliğinin de hastalıklar ve ömrün kısalmasında önemli bir fonksiyonu vardır. Yanı eğer yemek rejimi lazım ve zaruri maddelerden yoksun olursa bir takım hastalıklara sebep olmaktadır.


                    Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                    Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                    Yorum


                      #70
                      Ynt: MEHDİ İNANCININ TARİHİ


                      YAŞLILIK VE NEDENLERİ

                      Kalb, böbrek, karaciğer beyin ve iç bezler yıpranınca artık görevlerim yapamaz hale gelirler. Böylece hücrelerin gereksinimim teminde gerekli salgıları ve kanı artık maddelerden arındırma işlemim yapmaktan aciz hale gelirler. Dolayısıyla bedende güçsüzlük ve halsizlik belirtilen görülür ve insan yaşlanmaya başlar.

                      Yaşlılık alametleri genelde insanda belirli bir yaşta görülmektedir. Elbette yaşlılığın asıl nedeninin ömür sürdürmek ve organların belirli bir süre yaşaması olduğu mevzuu kesin bir şey değildir. Yanı bu yaşlara varan herkesin yaşlanması kesin bir kanun değildir. Yaşlılığın asıl nedeni belirli yaşı geçtikten sonra organlarda bir takım karışıklık ve düzensizliklerin ortaya çıkmasıdır. O halde yaşlılığın nedeni zamanın geçmesi değildir. Yaşlılık belirli yaşta bedenin organlarında görülen düzensizlik ve kargaşalığın sonucudur. Bu yaşta bedenin farklı organlarının faaliyetleri azalmakta, anatomik açıdan da çeşitli hücreleri küçülmektedir. Kılcal damarlar gittikçe azalmaktadır. Sindirim ve beslenme organları vazifesini ve gerekli besin maddelerim bulmaktan aciz kalmakta ve sonuçta tüm organlara zayıflık ve güçsüzlük hakim olmaktadır. Tenasül gücü azalmakta ve beyin yavaşlamaktadır.

                      İnsanların çoğunda özellikle isimler hususunda bir hafıza kaybı görülmekte ve irade gücü de zayıflamaktadır. Ama bedensel faaliyetlerin azalmasıyla ruhi kudret artış kaydedebilir. İç salgı bezleri de bedenin diğer organları gibi küçülebılır ve artık gerekli salgıyı salgılayamaz. Ama bütün bu olaylar ve mezkur güçsüzlükler gerçekleşen düzensizlik ve kargaşalığın sonucudur. O halde demek oluyor ki: Yaşlılık neden değil sonuçtur. Öyle ki uzun ömrüne rağmen bedeninin organlarında hiç bir düzensizlik görülmeyen birisi uzun yıllar sağlıklı bir bedenle yaşayabilir. Nasıl ki bazıları da az yaşamış olmasına rağmen doğal zamandan daha önce yıpranmakta ve erken yaşlılığa yakalanmaktadır.

                      Yıpranmanın kökeni ve bedensel ihtiyaçları düzenleyen organların güçsüzleşmesının sebebi ne gelince, herkesin bedeninin organları doğarken vazifelerim yapmak için birtakım kabiliyetlerle donatılmıştır ki bu da atalarının fizikî bünyesi, beslenme şekli, çevre ve ıklım şartlarının verdiği bir sonuçtur. Ondan sonra da düzensizlik içine girmediği müddetçe sonuna kadar bu doğal kabiliyeti görevim yapmakla meşguldür. Böylece de insanın hayatı devam etmektedir. Ama hepsinde veya organların birinde düzensizlik meydana gelir ve sonuç olarak görevim eda edemezse beden fabrikası yarı tatil hale gelir ve yaşlılık alametleri görülmeye başlar.

                      Özet olarak denilebilir ki: İnsanın bedeni daima çeşitli virüsler, bakteriler, mikroplar ve zehirlerin hücumuna uğramakta ve bunlar çeşitli yollardan sürekli bir şekilde saldırıyageçmektedirler. Bedenin içinde de zehirli salgılar salgılamakta ve hücrelere zarar vererek yaşamlarına engel olmaktadırlar.



                      Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                      Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                      Yorum


                        #71
                        Ynt: MEHDİ İNANCININ TARİHİ


                        İnsan bedeninin bu noktada ağır bir görevi vardır. Bir yandan besin ihtiyacını karşılamak, diğer yandan da zararlı mikrop ve virüslerin faaliyetlerim kontrol etmek için çalışmalıdır. Ayrıca zarar gören organları tedavi etmeli, artık maddeleri dışarı atmalı, zayıf organlara da yardım göndermelidir, ama henüz bu düşmanı yok etmeden yem düşmana saldırıya geçmelidir. Bu yüzden bedenin iç güçlen daima hazırlıklı olmalı ve savaşa hazırlanmalıdır.
                        İnsan bedeni savaş araçları ve yıcecek temim için dışarıdan alınan besin gücünden yardım taleb etmek zorundadır. Ne yazık ki bizler vücut yapımız ve derunı ihtiyaçlarımızdan yeterli ölçüde haberdar değiliz. Bu mukaddes savaşta bedenimize yardımcı olmamakla kalmıyor ayrıca, cehalet yüzünden düşmanla işbirliği yapıyoruz. Zararlı yiyecekler yiyerek düşmana yol gösteriyor ve hayatımızın köklerine kibrit suyu döküyoruz. Bilindiği gibi hücreler besinim dışarıdan alamayınca yavaş yavaş mikropların saldırıları karşısındaki direncim kaybetmekte ve böylece görevim yapamaz hale gelmektedir. Neticede vücut düşmanların eline düşmekte zayıflık ve güçsüzlük belirtilen birer birer belirmeye başlamaktadır.


                        Beden, bazen çok çalışma sonucunda yaşlılık belasına duçar olmakta, bazen de olağanüstü olaylar neticesinde doğal zamanından çok önce bu belaya uğramakta ve erken yaşlılığa yakalanmaktadır. Bilginler erken yaşlılığın bazı hastalıklar veya zararlı adetler sebebiyle meydana geldiğine inanmaktadırlar. Meçnıkof bağırsak mikroplarının mayalanmasından oluşan zehirler ve kabızlığın erken yaşlılığa sebeb olduğuna inanıyordu. Bunları ortadan kaldırabilirsek insan daha uzun yaşama imkanına kavuşacaktır.

                        Aslında bu inanç bir takım tecrübelerle de sabit kılınmıştır. Balkanlar'da özellikle de Bulgaristan, Türkiye ve Kafkasya'da yüzyıldan fazla yaşayanlar vardır. Bu uzun ömürlerin nedeni fazla yoğurt yemektir. Meçnıkof, yoğurttaki laktik asit (süt asıdı)'ın bağırsak mikroplarını öldürdüğüne ve ömrün uzamasına yol açtığına inanıyordu.

                        Elbettekı bu dağlık bölgesinde yaşayan insanların uzun yaşamasının sim sadece yediği şeylerde gizli değildir. İklim, rahat yaşam, devamlı iş ve ıhtimalen kalıtımın da bunda rolü vardır. Biz bunların örneğim İran'ın dağlık bölgesinde yaşayan insanlar arasında da görmekteyiz.
                        Acaba ölümün asıl nedeni uzun ömür ve vücut organlarının çok çalışması mıdır? Yaşlılık çağında ölüm zaruri bırşey mıdır, yoksa ölümün asıl nedeni başka şeyler mıdır? Şeklindeki sorunun cevabı şudur:


                        Ölümün temel nedeni bedenin bütün önemli organlarında veya birinde düzensizliğin meydana gelmesidir. Bu düzensizlikler oluşmadıkça ölüm gerçekleşmez. Eğer yaşlılık çağından önce bu düzensizlikler baş gösterirse genç insan da ölür. Ama eğer mezkur olaylardan korunmuş olursa bu düzensizlikler yaşlılık çağında kesınleşır. Cısmanı terkibi ve diğer şartların varlığı sayesinde hiçbir organında düzensizlik görülmeyen bir insanın sadece uzun bir ömür yaşaması ölümüne sebep olmaz.

                        İnsanoğlunun gelecekte bir ilaç keşfetmesi ve bu ilaç sayesinde hayat için bedensel kabiliyetlerim artırması böylece de yaşlılık ve fiziki düzensizliklerden korunması mümkün müdür? Sorusunun cevabı ise şöyledir:

                        Bu tamamen mümkündür. Bugünkü eksik ılım ve kıyasla bunu reddedemeyız. Bilginler de tam bir ciddiyet ve ümitle bu hususta araştırma yapmaktadırlar. Yakın bir gelecekte uzun ömür sırrının keşfedilmesini ve beşerin yaşlılık ve kısa ömre galip gelmesini ümit ediyoruz.



                        Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                        Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                        Yorum


                          #72
                          Ynt: MEHDİ İNANCININ TARİHİ


                          HZ. SAHİB-UL EMRİN UZUN ÖMRÜ

                          Bazıları şıılerın va'dedılen Mehdı'nın İmam Hasan Askerı'nın (a.s) oğlu olduğuna, Hicri 255 veya 256 yılında doğduğuna o zamandan günümüze kadar yaşadığına ve gaybete çekildiğine hatta yüzyıllarca da böyle yaşıyacağına inanmaktadırlar. Halbuki tıp ve biyoloji ilmi normal olmayan böylesine uzun bir ömrün mümkün olmadığını saptamıştır söyleyebilirler. Bunlara cevap şudur:


                          Bana ve (bildiğim kitaplarda okuduğum kadarıyla) herkese gizli olan, Hz. Mehdı'nın uzun ömrünün sırrı meselesidir. Ama ilimde yapılan ilerlemeler ve Allah'ın yardımı sayesinde bu sorunun da yakında çözümlenerek ilgililere sunulacaktır. Şu an diyebiliriz ki çağdaş eksik ılım ve kıyasla bunu reddetmemeliyiz. Zira mümkün olmakla birlikte, uzun ömür hususunda bir den fazla örneğe sahibiz, ki bütünüyle ispatlanmış ve bu husustaki şüphelen ortadan kaldırmıştır.


                          1- Bitkiler arasında en eski yaratıklardan sayılan uzun ömürlü birçok ağaçlar vardır. Örneğin: Kaliforniya da bulunan "Seguoıa" ağacı 300 ayak uzunluğunda 110 ayak genışlığındedır. Bunlardan bazısı 5000 yıldan fazla yaşamaktadır. Öylekı büyük Firavun (Khorfu) büyük Mısır Piramidim yaparken bu ağaçlar oldukça genç idiler ve Hz. İsa'nın (a.s) doğumunda bir ayak kalınlığında gövdeleri vardı.

                          Örneğin: "S: Kensıngton" doğal müzesinde segueıagıgentea türünden bir ağaç vardır ki 1335 yaşında olduğunu bildiren bu sayı da katmana sahiptir.*309 Şu anda da yaşamakta olan takriben 4600 yıllık bir ömrü olan en yaşlı varlık pınus Hrıstata adında bir mantardır ki Kaliforniya'nın merkezinde ve doğusunda yaşamaktadır.

                          Hayvanların da en yaşlısı ekine elverişli olmayan Galapaguş adasında yaşayan bir kaplumbağadır ki 177 yıllık bir ömre sahiptir. 450 pound ağırlığı*310 ve 4 ayak uzunluğunda bir kabuğa sahiptir*311


                          2- Eski Mısır'da yapılan kazılarda Mısır'ın meşhur ve genç yaşta ölen Fıravun-u Tutehmenun'un
                          kabrinde bırçeşıt buğday bulundu. Bizzat bu buğdayları, bu mezarlıkta gördüm. Gazetelerin
                          yazdığına göre bu buğdayları bazı yerlere ekince yemden yeşermiş ve başak vermiştir. Bu olay
                          ispatlamıştır ki buğdayın nutfesı 3 veya 4 bin yıllık bir hayat yaşamıştır.


                          3- Virüsler de çok yaşayan varlıklardır. Virüslerin yaşamları hakkında yapılan araştırmalar hayatın sırrını ortaya koyabilir. Bir çok hayvanî, insanî ve bitkisel hastalıklara sebep olan da bu virüslerdir. Nezle, sakağı (ruam), kızamık, çiçek, suçiçeği v.b. hastalıklara sebep olmaktadır. Arkeolojik araştırmalar sonucu bilginler tarihten önceki çağlara ait (takriben 100 bin yıl öncesine ait) virüsleri keşfetmiş ve özel yerlerde ekmişlerdir. Yanı bu varlıklar 100 bin yıl sonra da henüz yaşamlarını kaybetmemişlerdir. Bu müddet boyunca gizli bir şekilde yaşamış ve zahiren ölü varlıklarla hiçbir farkı kalmamıştır.*312

                          4- Son zamanlarda gazatelerde yer aldığına göre Sibirya çevresinde yapılan araştırmalarda oldukça büyük hayvanlar keşfedildi. Bu hayvaları elverişli bir ortama götürdüklerinde yemden hayat belirtilen görülmeye başladı (bu hayvanlar daha önce donmuşlardı.)


                          5- Bir varlığın ömrünü uzatmak ve yarı canlı bir halde tutmak için kullanılan metodlardan bin de
                          hıbernasyon metodudur ki "kış uykusu" olarak bilinmektedir. Bazı hayvanlar bütün kış boyunca kış
                          uykusuna yatmaktadır. Bazıları da bütün yaz ve sıcaklık mevsiminde yatmaktadır. Hayvanlar
                          hıbernasyona girince besine olan ihtiyacı ortadan kalkmakta, bedensel faaliyetler otuz ila yüz kat
                          azalma kaydetmektedir. Vücudun sıcaklığını ayarlayan sistem geçici olarak çalışmaz hale gelmekte
                          ve böylece muhitin sıcaklığı azalınca da tıtrememekte ve bedenin sıcakığı muhitin sıcaklığı ile eşit
                          hale gelmektedir. Donma noktasının bir kaç derece üstüne (39-41 Fahrenhayt derecesine) çıkar. Nefesi düzensızleşır, kalp atışları yavaşlar (Normalde dakikada 300 defa kalbi atan yer sincabının kalbi dakikada 7-10 defa atar.) Çeşitli sinirsel refleksler durur ve beynin elektrik akımları 52-66 Fahrenhayt sıcaklık derecesinin altına düştüğünden görünmez hale gelir. Bazı hayvanlar uzun bir süre oldukça soğuk bir sıvının içinde canlı kalabilmektedir. Norveç fiyortlarında bazı balıklar bu hal üzere yaşamlarını sürdürmektedirler. İnsan ve hayvan spermi gibi bir çok canlı hücreleri sum yolla döllenmek ve alyuvarları da transformasyon için donmuş bir halde korumak da mümkündür. Keza bir çok küçük ve kompleks olmayan hayvanları da hiç bir zarar görmeksızın defalarca dondurmak ve yemden ısıtmak da imkan dahilindedir.


                          Kış uykusu, yanı hıbernasyon da uzun ömür sırrını çözmeye yardımcı olabilecek bir yöntem olduğu cıhetıyle dikkate değer bir konudur. Belki insan da böylece uzun ömür nimetim elde edebilir.

                          Uzun ömürlü ağaçları inceleme, bitkilerin hayatı dölünün canlı kalması, virüslerin bir kaçbın yıllık hayatı, ilginç yaz ve kış uykusu, tıp ve biyoloji ilminin gelişmesi vb. konular beşeri uzun ömür ve yaşlılığı yenme konusunda ümitlendirmiş, onu bu hususta incelemelere teşvik etmiştir. Bilginlerin bu hususta başarılı olmalarını ve sonuçta Hz. Mehdı'nın ömrünün uzun olmasının sırrını hakikat aşıkları için keşfetmelerim ümit ediyoruz
                          O günün ümidiyle.


                          Dr. Ebu Turab Nefisi İsfahan Eczacılık ve Tıp fakültesi Dekanı
                          Yukarıda okuduğunuz mektubu inceledikten sonra fransızca bir dergide ilginç bir mekaleye rastladım. Konumuzla ilgisi olduğundan bu makaleyi kısaca naklediyorum.


                          309-Britanya AnSiklopedisi,C.14,s.376.
                          310- Her paund 450/59 gramdır.
                          311-Amenka AnSiklop.cl7,s.463.
                          312-Ittilaat Gazete S1.

                          Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                          Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                          Yorum


                            #73
                            Ynt: MEHDİ İNANCININ TARİHİ


                            JUSTİN CİLASIN MAKALESİ

                            Biyoloji, canlı varlıkların ömrünü bir kaç saat ile yüzlerce yıl olarak tayın etmiştir. Bazı böcekler sadece bir gün, bazıları da bir yıl yaşamaktalar. Ama her türde, bazıları doğal yaşama sınırını aşmakta ve daha uzun bir hayat sürdürmektedir. Almanya'da bir "kırmızıgül" ağacı vardır ki türdeşlerinden yüzlerce yıl daha uzun yaşamaktadır. Meksika'da ıkıbın yıl yaşayan bir servi ağacı vardır. Bazı balinaların 1700 yıl yaşadığı görülmüştür.
                            16. yüzyılda Londralı birisi tam 207 yıl yaşamıştı. Günümüzde de İran'ın kuzeyindeki köylerden birinde yaşamakta olan Seyyıd Alı adında birisi tam 195 yaşında olup oğlu da 120 yaşına girmiştir. Rusya'da "Luıpuf Pujak" adında birisi 130 yaşındadır ve Kafkasyalı "Mıkohu Pulof ise 141 yaşındadır.


                            Biyologlar bu doğal olmayan uzun ömürlerin derunı etkenlerle ilgisi olduğuna inanıyorlar. Yüzyıl yaşayanlar tabiatın sevgili çocuklarıdır ve bedenlerinin kimyasal bileşimleri tamamıyla mütenasıb ve kamil bir şekildedir.

                            Biyologlara göre her türün doğal ömrü gelişme süresinin 7 ila 14 katıdır. İnsanın gelişme süresi de 25 yıl olduğundan normal ömrü 280 yıl civarındadır.
                            Uygun yiyecek metodunu kullanmak suretiyle de bu doğal kanunu aşmak mümkündür. Bunun örneği de genelde 4 ila 5 ay yaşayan balansıdır. Diğerleri gibi yumurta ve benzen kurtlardan dünyaya gelen arıların kraliçesi, kendine özgü nektardan beslendiği için sekiz yıl yaşamaktadır.


                            Elbette ki bu mesele insan hususunda zannedildiği gibi kolay bir şey değildir. Biz sürekli sıcaklığı kontrol edilen özel bir yerde bal arılarının kraliçeleri gibi yaşayamayız. Yiyeceğimiz belirli bir şey olamaz ve sürekli bizleri koruyup gözetleyen yüzlerce bakıcımız da yoktur. Biz bir sürü tehhklelerle karşı-karşıyayız. Biyologlar örnek olarak kendiliğinden zehirlenme, vitamin eksikliği, damar sertliği vb. şeyleri saymaktadır. Ama Londralı bir uzmana göre en önemlisi bedenin demir, bakır magnezyum ve potasyum deposunda dengesizliğin oluşmasıdır ki bin diğerine üstün gelince hemen ölüm gerçekleşir. İlginç olanı da şudur ki bütün bu tehlikeler arasında özellikle yaşlılık etkeninden asla söz edilmemektedir. Zira sırf "yaşlılık sebebiyle ölüm" diye bir şey yoktur.

                            Amerikan uzun ömür ilmi heyetinin başkanı olan isveçli bir doktor, yaşlılığın bazı protein moleküllerinin bedenin hücrelerine takılması ve onları yavaş yavaş işinden alıkoyması neticesinde ortaya çıktığına ve ölüme yol açtığına inanmaktadır. Söz konusu doktor bahsi edilen takılmayı çözebilecek bir maddeyi keşfetmek için bir takım incelemelerde bulunmakta ve bu vesileyle beden sistemim yemden çalıştırmayı ve böylece yaşlılığı yok etmeyi istemektedir. Hint domuzunun yemeğine "B6" vitamini, Nokolıkasıt ve pantonksıkasıt ilave ettiklerinde % 46/4 oranında daha fazla yaşadığı da bu gün deneyle ısbatlanmıştır.


                            Rusya'lı biyolog Fılatof yaşlılık çağını bozuk hücreler vasıtasıyla ortadan kaldırmayı planlamaktadır. Zira bu hücrelerin ilginç bir gücü vardır. Ziraat gübresi gibi beden tarlamızı verimli bir hale getirmektedir. Ayrıca riayet edildiği taktirde ömrü uzatan bir takım usul ve ilkeler de vardır. Bunlar yiyecekler hususundaki birtakım tavsiyeler, biyokimya ile ilgili öğütler, rahatlama metodları, teneffüs kuralları hatta telkin ve ilhamlardır. Besin maddeleri konusunda uzman olanlar sağlıklıbesin vasıtasıyla 100 yıldan daha fazla yaşanılacağım söylemektedirler. Yanı bizler yediklerimizle yaratılmışız.*313


                            313- Yıllık şöhret dergisi No: 1342 s.289 Fransız dergisi Kenstlasın dergisinden tercüme. Justın Gılas'ın kaleminden.



                            Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                            Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                            Yorum


                              #74
                              Ynt: MEHDİ İNANCININ TARİHİ


                              UZUN ÖMÜR HAKKİNDA BAŞKA BİR ARAŞTİRMA

                              Arapça bir dergide de şu makale dikkatimi çekti: Tanınmış bilim adamları şöyle diyorlar: "Varlıkların vücudundaki önemli organlar sonsuz bir müddet yaşama kaabılıyetine sahiptir. Eğer hayatına son veren bir takım olaylar başına gelmezse binlerce yıl yaşayabilir." Bu bilginlerin sözü tahmin veya hayalı bir şey değildir, deney ve tecrübeler bunu göstermektedir. Başarılı cerrahlardan bin hayvanlardan birinin kesik organını o hayvanın ömründen daha uzun bir müddet canlı tutabılmıştır. Ve kesik organın hayatının kendisine verilen besin maddelerine bağlı olduğunu kanıtlamıştır. Ona yiyecek ulaştığı müddetçe yaşamını sürdürebilmektedir.


                              Bu cerrahı doktor Newyork'ta bir ilmi müessese de çalışan Alex Carrel'dı. Sözkonusu deneyi bir civcivin bedeninden kesilmiş bir organ üzerinde gerçekleştirdi. Bu organ sekiz yıldan uzun bir zaman yaşadı. Söz konusu doktor ve benzen kimseler bu deneyi kaslar, kalp, den ve böbrek gibi insanın kesilmiş organları üzerinde gerçekleştirdiler. Gördüğünüz gibi gerekli besin maddeleri verildiği taktirde bu kesik organlar yaşamlarını sürdürebilmektedir. Hatta Cons Hebkens ünüversıtesının üstadlarından olan Rımond ve Beri şöyle söylemekteler: "İnsan cisminin temel organlarının devamlı ve ebedi yaşama kabiliyeti vardır. Bu konu deneylerle de gösterilmiştir. En azından bu tercih edilir bir ihtimaldir. Çünkü üzerinde deney yapılan organlar şu ana kadar da yaşamaktadır. Dolayısıyla da söz boy bir söz değil, sözkonusu teori oldukça açık ve önemlidir. İlmi dikkat üzere söylenmiştir.

                              Sözkonusu deneyi gerçekleştiren ilk insan muhtemelen Doktor Caklub ıdı ve Rockfaller ılım müessesinde çalışıyordu. Kurbağaların üretimi hususunda döllenmemiş tohumlar üzerinde deneyler gerçekleştirirken aniden bazı tohumların uzun süre yaşadığını gördü. Diğer bazıları ise kısa sürede ölüyorlardı. Bu olay sonunda bir de kurbağanın organları üzerinde birtakım deneyler yaptı ve uzun bir müddet bu organları canlı tutabildi. Ondan sonra doktor Wernloıs, eşinin yardımıyla bir kuş cenininin organlarını tuzlu suda bir süre canlı tutmayı başardı. Öylekı buna birtakım organik maddeler de ilave edilince yemden gelişmeye başladığını gözlemledi. Bu deneyler sürekli yapılıyor.


                              ve ispatlıyorduk! varlıkların canlı hücreleri gerekli besin maddeleri olan bir sıvı içinde korunduğunda uzun bir süre yaşamakta ve sürekli bir gelişme göstermektedir.

                              O halde doktor Alex Carrel sürekli deneyler gerçekleştirdi ve kanıtladı ki üzerinde deney yapılan organlar yaşlanmamakta ve bizzat o canlıdan daha uzun yaşamaktalar. Bu bılımadamı 1912 yılında çalışmaya başladı. Bu konuda bir takım sorunlarla karşılaştı. Ama o ve yardımcıları sonunda sorunları hallederek şu ilmi verilere ulaştılar:


                              1- Üzerinde deney yapılan hücreler besin maddesi azlığı veya mikroplar gibi ölümüne sebep olan birtakım engellerle karşılaşmadıkça devamlı yaşamaktadır.
                              2- Sözkonusu organlar canlı olmakla birlikte yine gelişmekte ve çoğalmaktadır.
                              3- Gelişme ve çoğalmaları kendilerine verilen besinlerle karşılaştırmak ve ölçmek mümkündür.
                              4- Zamanın geçmesinin bunda hiçbir etkisi yoktur. Asla yaşlanmamakta ve zayıflamaktadırlar. En ufak bir yaşlılık belirtisi bile görülmemektedir. Her yıl, geçen yıllar gibi gelişmekte ve çoğalmaktadırlar. Öyle anlaşılmaktadır ki deneyciler bu organlara dikkat ettikçe ve onlara yeterli besin maddesi verdikçe bu organlar da yaşayacak ve gelişip çoğalacaktır.


                              Buradan da anlaşıldığı gibi yaşlılık neden değil netice ve sonuçtur. O halde niçin insan ölmektedir? Niçin hayat süresi sınırlıdır? Az bir kısmı dışında hiç kimse yüzyaşını aşmamakta ve en fazla yetmiş veya seksen yıl yaşamaktadır. Bu soruların cevabı şudur: Canlıların organları çok ve farklıdır. Aralarında tam bir ilişki vardır. Bazılarının hayatı diğer bazılarının hayatına bağlıdır. Eğer birisi bir neden yüzünden zayıf düşer ve ölürse onun ölümüyle diğer organların ölümü de gelmiş demektir. Örnek olarak mikropların saldırısı sebebiyle vuku bulan anı ölümler yeterlidir. Bu mevzu yaş ortalamasının yetmiş veya seksen yıldan daha az olmasına sebeb olmuştur. Özellikle de çoğu bebekler çocukluk çağında ölmektedir.

                              Şimdiye kadar ispatlanmış yegane şey en fazla şudur ki insanın ölümünün nedeni yetmiş, seksen, yüz yıl veya daha fazla yaşaması değildir. Asıl neden şudur: Hastalıklar bir organa hücum etmekte ve onu işlemez hale getirmektedirler. Organlar arasında varolan irtibat ve ilişki nedeniyle bir uzuv ölünce diğer organlar da ölmektedir. Eğer ılım gücü hastalıkları önler veya etkilerim yok ederse artık yüzlerce yıllık bir yaşam için hiç bir engel kalmaz. Nitekim bazı ağaçlar uzun ömürlüdür. Ama tıp bilimi epey bir müddete kadar da bu yüce hedefine ulaşamayacaktır. Ne var ki bu hedefe yakınlaşması ve yaş ortalamasını ıkı-üç kat veya daha fazla artırması da uzak bir ihtimal değildir.*314


                              314- Kitab-ul Mehdi/Şehid Sadr, El-Muktataf dergisinden naklen, yl: 59 no:3.


                              Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                              Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                              Yorum


                                #75
                                Ynt: MEHDİ İNANCININ TARİHİ


                                YİNE UZUN ÖMÜR HAKKİNDA

                                Bir İngiliz doktor yazdığı detaylı bir makalede şöyle demektedir: "Bazı bilginler meyve kurdunun ömrünü doğal yaşam süresinin dokuzyüz katı arttırmayı başardılar. Zira bu kurd için muhtemel zehir ve düşmanlar bertaraf edilmiş kendileri için uygun ortam temin edilmişti.*315


                                315- Muntehab-ul Eser, s.278, El-Hüal dergisinden naklen, yl 38 sayi 5.



                                Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
                                Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X