Ynt: Hz. Mehdi'nin (a.f) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözleri
Mehdilik Doktrinine Giriş
Mehdilik konusuna duyarlılık , ister reddetmek amaçlı olsun, ister savunma amaçlı tarihin her kesiminde var olmakla birlikte asrımızda daha fazla görülmektedir. Mehdeviyet veya Mehdilik üzerinde bu kadar konuşulup görüş belirtilmesinin sebepleri tahlil edildiğinde konunun ne kadar yanlış anlaşıldığı ve hakikatinin ne kadar gizli kaldığı ortaya çıkmaktadır.
Bazıları bu konunun gündemde kalmasının sebebini sahte Mehdi’lerin ortaya çıkması olarak belirtirken bazıları Mehdiliği, zayıf kalmış insanların kendilerine bir kurtuluş yolu olarak gördüklerinden uydurduklarını ve efsane olduğunu söylemişlerdir. Diğer bazıları ise sosyo-ekonomik sebeplerden kaynaklandığını ve bir kurtarıcı arandığından böyle bir inancın ortaya çıktığını iddia etmişlerdir.
Bazı günümüz düşünürleri, Mehdilik düşüncesinin Batı dünyasında yaygın olan Mesihçilik ( messianic ) inancının Müslümanlar arasında tezahürü olarak görüyorlar, Batı kültürüyle aşina bazı aydınlar ise Yahudilikte yaygın olan bütün dünyaya hakim olma düşüncesinin İslam dünyasına İsrailiyat rivayetleriyle Mehdilik adına yansıdığına inanırlar.
Bazı sosyologlar, toplumda ortaya çıkan bunalımlar ve kaoslardan kaynaklanan ümitsizliğe son vermek için her toplumda kitleleri harekete geçirmek için başlatılan kurtuluş hareketlerinin İslamdaki adının da Mehdilik olduğunu savunurlar.
Bazı Müslüman düşünürler bu meselenin dini bir konu olduğunu ve “ Zamanın imamını tanımadan ölen cahiliyet ölümüyle ölür “ hadisine dayanarak zamanın imamının Mehdi olduğunu belirtmişlerdir.
Mehdilik inancı üzerine toplum bilimleri hakkında görüş sahibi her sosyolog, kendisini İslam uzmanı gören her alim, İslami siyaset bilimcisi her siyasetçi görüş belirtmiş ama hiç birisi konuyu hakkıyla beyan edememiştir. Bazıları sadece tarihi bir inanç olarak beyan etmekten öteye geçememişler, tarihte Mehdilik adına yapılan kıyamlardan ibaret olduğunu açıklamakla yetinmişler ve konunun özüne inememişlerdir. Bazıları ise konunun sadece ideolojik, teorik yönü üzerinde yoğunlaşmış, toplumsal ve pratik yönünü beyan etmekten kaçınarak bu inancın sadece zihinsel bir dini inançtan ibaret kalmasına sebep olmuşlardır.
Bu konuda kendilerini daha uzman görenler ise, Mehdiliği ispat etmek için ayet ve hadislere müracaat ederek meselenin sadece itikadi yönünü ispattan öteye götürememişlerdir.
Mehdilik konusunun tarihi fenomenini, felsefi, siyasi ve edebi kavramlar ile anlatmaya çalışanlar kavramlar karmaşası içinde boğulmaktan kendilerini kurtaramamış ve konunun özünü açıklamak yerine insanları ve toplumları ümitsizliğe sürüklemişlerdir.
Bu konu üzerinde görüş ileri süren herkes meseleye kendi ideolojisi penceresinden bakmış, ideolojisinin temeli olan dünya görüşü perspektifinden değerlendirmiştir. Mehdilik konusunu bütün detaylarıyla ele alan, günümüze kadar canlı kalmasını sağlayan, dini kaynakların yanısıra bilimsel ve akli delillerle beyan eden ve Mehdiliğin hedefinin tahakkuk bulması için mücadele veren sadece Ehlibeyt mektebi olmuştur.
Bu araştırmadan maksadımız Mehdilik konusundaki görüşleri aktarmak ve sadece İslam inancındaki yerini ayet ve rivayetelerle açıklamakla yetinmek değildir. Mehdilik inancı insanın var oluş hikmetiyle iç içe olduğundan dolayı tarihin her kesitinde üzerinde en çok konuşulan husus olduğunu söylemek en isabetli görüştür kuşkusuz.
Amaç Mehdilik konusunun hakikat ve hikmetinin derinliğine inmek , bu inancın insanların bireysel ve toplumsal hayatında rolünün boyutlarını ortaya çıkarmak , nasıl güncelleşmesi gerektiğini ve evrensel bir inanç olduğunu açıklamaya çalışmaktır.
Mehdilik konusunun ne kadar önemli ve ne kadar hayati bir mesele olduğu araştırmamızın ileriki bölümlerinde görülecektir. Özellikle Şia’da, inancın temeli olan velayet ve imametin mihenk taşı, odak noktasının Mehdilik olduğu anlaşılacaktır.
Mehdilik konusu en azından Müslümanlar arasında 1400 senedir gündemde olan bir mesele olup bir kaç yazıda özetlememiz beklenilmemelidir. İtikadın özü bu noktada odaklandığından her söylenen söz ve işlenen konu ciddi bir şekilde beyan edilirse ancak bir sonraki konunun anlaşılmasına basamak oluşturabilir. Eğer temel niteliğinde olan öğretiler anlaşılmazsa üzerine kuracağımız bina da sağlam olmayacaktır. Yani temel sağlam olmazsa bina da sağlam olmaz, bundan dolayı açıklanan görüşler ve temel bilgileri, insan kendi içinde çok iyi bir şekilde analiz ederek kafasında yoğurması gerekir. İnsan hem düşüncesinde, hem de kalbinde bunu gerçekleştiği takdirde ilahi evrensel adalet hükümetini idrak etmiş olur, aksi takdirde sorun ve sorular hiç bir zaman yakamızı bırakmaz.
Mehdilik inancı tahkiki bir şekilde öğrenilmezse, tarihte olduğu gibi son zamanlarda yapılan hürafe ve tahrife dayalı sözler tamamen inanca girecek ve Mehdilik inancının gerçek çehresi ortaya çıkmayacak, insanın bireysel, toplumsal ve evrensel hayatındaki maarifler, öğretiler gizli kalacaktır.
Mehdilik inancını idrak ve anlamada ciddi bir ıslahata ihtiyaç vardır ve bu düşünce doğrultusunda- mehdilik inancıyla birlikte- dinin gerçek bir anlamda anlaşılması ve yorumlanması doğrultusunda - dinde reform değil- dini düşüncede bir ıslahatın, iyileştirmenin gerektiği hususuna da bu konunun içinde inşALLAH değineceğiz.
Konunun özünde dini maarifin, öğretilerin tamamının ciddi bir şekilde anlaşılması için kaynağından, menkul( bize ulaşan, aktarılan) maarifin ma’kul( akla dayalı) hale getirilmesi gerekiyor. Din eğer bu bağlamda gerçek manasıyla idrak edilemezse hiç birşey idrak edilemez. Nitekim günümüzdeki dini anlayış, dinin ve öğretilerinin halk arasında gerçek manada idrak edilemediğinin bir göstergesidir kuşkusuz.
İnancın temelleri ciddi bir şekilde beyan edilirken birkaç noktaya dikkat edilmesi gerekir: Birincisi, dini inancı insan önce kendisi için öğrenir, birilerine ispat etmek için değil, “benim şuna inanmam gerekiyor” ve “buna inanmam gerektiği için dini kaynaklardan öğrenmem gerkir” düşüncesinde olunmalıdır. Birilerine isbat etmek için dini maarif öğrenilmez, aksi takdirde bu sadece ilmi münazara, kavga ve ihtilaftan öteye gitmez.
Biz inancımızın özünü öğrenerek inancımızın temelini oluşturmamız gerekir; kendimiz anlayalım, kendimiz inanalım, kendimiz inancımızı yaşayalım. Bu inanca sahip olmanın önem ve ehemmiyetini öğrenmemiz lazım, bu inancın insanın günlük hayatındaki rolü nedir, bunu bilmemiz gerekir, bu inancın ideolojik, teorik alt yapısı nedir ve ameli yönü nedir ve bunu nasıl pratize ederiz ve nazari-teorik mertebesinden çıkıp ameli-pratik yönünü nasıl gerçekleştirmeliyiz, hedef bu olmalıdır. Mehdilik inancı da bu konulardan biridir.
Bu kısa açıklamadan sonra Mehdilik konusunu, ALLAH’ın inayet ve lütuflarıyla incelemeye çalışacağız.
Hidayet Güneşinin Doğması Ümidiyle.
Mehdilik Doktrinine Giriş
Mehdilik konusuna duyarlılık , ister reddetmek amaçlı olsun, ister savunma amaçlı tarihin her kesiminde var olmakla birlikte asrımızda daha fazla görülmektedir. Mehdeviyet veya Mehdilik üzerinde bu kadar konuşulup görüş belirtilmesinin sebepleri tahlil edildiğinde konunun ne kadar yanlış anlaşıldığı ve hakikatinin ne kadar gizli kaldığı ortaya çıkmaktadır.
Bazıları bu konunun gündemde kalmasının sebebini sahte Mehdi’lerin ortaya çıkması olarak belirtirken bazıları Mehdiliği, zayıf kalmış insanların kendilerine bir kurtuluş yolu olarak gördüklerinden uydurduklarını ve efsane olduğunu söylemişlerdir. Diğer bazıları ise sosyo-ekonomik sebeplerden kaynaklandığını ve bir kurtarıcı arandığından böyle bir inancın ortaya çıktığını iddia etmişlerdir.
Bazı günümüz düşünürleri, Mehdilik düşüncesinin Batı dünyasında yaygın olan Mesihçilik ( messianic ) inancının Müslümanlar arasında tezahürü olarak görüyorlar, Batı kültürüyle aşina bazı aydınlar ise Yahudilikte yaygın olan bütün dünyaya hakim olma düşüncesinin İslam dünyasına İsrailiyat rivayetleriyle Mehdilik adına yansıdığına inanırlar.
Bazı sosyologlar, toplumda ortaya çıkan bunalımlar ve kaoslardan kaynaklanan ümitsizliğe son vermek için her toplumda kitleleri harekete geçirmek için başlatılan kurtuluş hareketlerinin İslamdaki adının da Mehdilik olduğunu savunurlar.
Bazı Müslüman düşünürler bu meselenin dini bir konu olduğunu ve “ Zamanın imamını tanımadan ölen cahiliyet ölümüyle ölür “ hadisine dayanarak zamanın imamının Mehdi olduğunu belirtmişlerdir.
Mehdilik inancı üzerine toplum bilimleri hakkında görüş sahibi her sosyolog, kendisini İslam uzmanı gören her alim, İslami siyaset bilimcisi her siyasetçi görüş belirtmiş ama hiç birisi konuyu hakkıyla beyan edememiştir. Bazıları sadece tarihi bir inanç olarak beyan etmekten öteye geçememişler, tarihte Mehdilik adına yapılan kıyamlardan ibaret olduğunu açıklamakla yetinmişler ve konunun özüne inememişlerdir. Bazıları ise konunun sadece ideolojik, teorik yönü üzerinde yoğunlaşmış, toplumsal ve pratik yönünü beyan etmekten kaçınarak bu inancın sadece zihinsel bir dini inançtan ibaret kalmasına sebep olmuşlardır.
Bu konuda kendilerini daha uzman görenler ise, Mehdiliği ispat etmek için ayet ve hadislere müracaat ederek meselenin sadece itikadi yönünü ispattan öteye götürememişlerdir.
Mehdilik konusunun tarihi fenomenini, felsefi, siyasi ve edebi kavramlar ile anlatmaya çalışanlar kavramlar karmaşası içinde boğulmaktan kendilerini kurtaramamış ve konunun özünü açıklamak yerine insanları ve toplumları ümitsizliğe sürüklemişlerdir.
Bu konu üzerinde görüş ileri süren herkes meseleye kendi ideolojisi penceresinden bakmış, ideolojisinin temeli olan dünya görüşü perspektifinden değerlendirmiştir. Mehdilik konusunu bütün detaylarıyla ele alan, günümüze kadar canlı kalmasını sağlayan, dini kaynakların yanısıra bilimsel ve akli delillerle beyan eden ve Mehdiliğin hedefinin tahakkuk bulması için mücadele veren sadece Ehlibeyt mektebi olmuştur.
Bu araştırmadan maksadımız Mehdilik konusundaki görüşleri aktarmak ve sadece İslam inancındaki yerini ayet ve rivayetelerle açıklamakla yetinmek değildir. Mehdilik inancı insanın var oluş hikmetiyle iç içe olduğundan dolayı tarihin her kesitinde üzerinde en çok konuşulan husus olduğunu söylemek en isabetli görüştür kuşkusuz.
Amaç Mehdilik konusunun hakikat ve hikmetinin derinliğine inmek , bu inancın insanların bireysel ve toplumsal hayatında rolünün boyutlarını ortaya çıkarmak , nasıl güncelleşmesi gerektiğini ve evrensel bir inanç olduğunu açıklamaya çalışmaktır.
Mehdilik konusunun ne kadar önemli ve ne kadar hayati bir mesele olduğu araştırmamızın ileriki bölümlerinde görülecektir. Özellikle Şia’da, inancın temeli olan velayet ve imametin mihenk taşı, odak noktasının Mehdilik olduğu anlaşılacaktır.
Mehdilik konusu en azından Müslümanlar arasında 1400 senedir gündemde olan bir mesele olup bir kaç yazıda özetlememiz beklenilmemelidir. İtikadın özü bu noktada odaklandığından her söylenen söz ve işlenen konu ciddi bir şekilde beyan edilirse ancak bir sonraki konunun anlaşılmasına basamak oluşturabilir. Eğer temel niteliğinde olan öğretiler anlaşılmazsa üzerine kuracağımız bina da sağlam olmayacaktır. Yani temel sağlam olmazsa bina da sağlam olmaz, bundan dolayı açıklanan görüşler ve temel bilgileri, insan kendi içinde çok iyi bir şekilde analiz ederek kafasında yoğurması gerekir. İnsan hem düşüncesinde, hem de kalbinde bunu gerçekleştiği takdirde ilahi evrensel adalet hükümetini idrak etmiş olur, aksi takdirde sorun ve sorular hiç bir zaman yakamızı bırakmaz.
Mehdilik inancı tahkiki bir şekilde öğrenilmezse, tarihte olduğu gibi son zamanlarda yapılan hürafe ve tahrife dayalı sözler tamamen inanca girecek ve Mehdilik inancının gerçek çehresi ortaya çıkmayacak, insanın bireysel, toplumsal ve evrensel hayatındaki maarifler, öğretiler gizli kalacaktır.
Mehdilik inancını idrak ve anlamada ciddi bir ıslahata ihtiyaç vardır ve bu düşünce doğrultusunda- mehdilik inancıyla birlikte- dinin gerçek bir anlamda anlaşılması ve yorumlanması doğrultusunda - dinde reform değil- dini düşüncede bir ıslahatın, iyileştirmenin gerektiği hususuna da bu konunun içinde inşALLAH değineceğiz.
Konunun özünde dini maarifin, öğretilerin tamamının ciddi bir şekilde anlaşılması için kaynağından, menkul( bize ulaşan, aktarılan) maarifin ma’kul( akla dayalı) hale getirilmesi gerekiyor. Din eğer bu bağlamda gerçek manasıyla idrak edilemezse hiç birşey idrak edilemez. Nitekim günümüzdeki dini anlayış, dinin ve öğretilerinin halk arasında gerçek manada idrak edilemediğinin bir göstergesidir kuşkusuz.
İnancın temelleri ciddi bir şekilde beyan edilirken birkaç noktaya dikkat edilmesi gerekir: Birincisi, dini inancı insan önce kendisi için öğrenir, birilerine ispat etmek için değil, “benim şuna inanmam gerekiyor” ve “buna inanmam gerektiği için dini kaynaklardan öğrenmem gerkir” düşüncesinde olunmalıdır. Birilerine isbat etmek için dini maarif öğrenilmez, aksi takdirde bu sadece ilmi münazara, kavga ve ihtilaftan öteye gitmez.
Biz inancımızın özünü öğrenerek inancımızın temelini oluşturmamız gerekir; kendimiz anlayalım, kendimiz inanalım, kendimiz inancımızı yaşayalım. Bu inanca sahip olmanın önem ve ehemmiyetini öğrenmemiz lazım, bu inancın insanın günlük hayatındaki rolü nedir, bunu bilmemiz gerekir, bu inancın ideolojik, teorik alt yapısı nedir ve ameli yönü nedir ve bunu nasıl pratize ederiz ve nazari-teorik mertebesinden çıkıp ameli-pratik yönünü nasıl gerçekleştirmeliyiz, hedef bu olmalıdır. Mehdilik inancı da bu konulardan biridir.
Bu kısa açıklamadan sonra Mehdilik konusunu, ALLAH’ın inayet ve lütuflarıyla incelemeye çalışacağız.
Hidayet Güneşinin Doğması Ümidiyle.
Yorum