Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


    Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

    Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

    Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

    İmam Hüseyin (a.s.): 752

    2- Muhalifleri Sosyal Yönden Çökertmek Konumu: 2

    Ehl-i Sünnet’in sahih kitaplarında yazdığı gibi eğer Hz. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.), kadınların en üstünü ise; onun evlatları İmam Hasan ve İmam Hüseyin (a.s.)’lar, cennet gençlerinin efendileri ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in gülleri iseler;

    tüm bunlara rağmen Ömer onlara ihanet edip onları küçük düşürüyorsa ve Ebubekir’e bi’ât etmedikleri takdirde evlerini yakacağına dair bağıırıp çağırıp yemin ediyorsa o zaman kimin İmam Ali b. Ebu Talip (a.s.)’a saygı ve sevgisi olabilir ki? Zaten sahabenin çoğu ona düşmandı.

    Bildiğiniz gibi, Hz. Peygamber (s.a.v.)’den sonra muhalif grubun rehberi olmuş ve dünya malından elinde insanları kendine çekecek hiçbir şeyi ve sermayesi de kalmamıştı
    .
    Buharî, kendi sahih-inde şöyle nakleder: Hz. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.), Ebubekir’den babasının mirasını istedi ve şöyle dedi: ‘’Allah Resulü bana, Allah’ın ona sunduğu Medine’deki Fedeği ve Hayber’deki humustan kalan mallardan bir şeyler verdi.’’

    Ebubekir, Hz. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.),a hiçbir şey vermek istemedi. Hz. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.), Ebubekir’e kızdı ve dünyadan gidinceye dek asla onunla konuşmadı.

    Hz. Peygamber (s.a.v.)’den sonra takriben 6 ay yaşadı. Vefat ettikleri zaman da İmam Ali (a.s.)’a onu geceleyin defnetmesini istedi. Ebubekir’e haber vermedi. Namazı da kendi kıldı. (Sahih-i Buharî cild. 5, sayfa. 82; Sahih-i Müslim, cild. 5, sayfa. 153.)

    Evet Hâkim grup İmam Ali (a.s.)’ın ekonomik ve sosyal yönünden oldukça zayıflattı. İnsanların göznünden düşürdü. Müslüman halk kitleleri, Hz. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.)’ın vefatından sonra artık ona saygı göstermiyordu. Yazan. imam Dikmen

    Yorum


      Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


      Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

      Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

      Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

      İmam Hüseyin (a.s.): 753

      2- Muhalifleri Sosyal Yönden Çökertmek Konumu: 3

      Yine bu konu ve mesele hakkında Buharî, ‘’istenkere alâ vucûhi’n nâs’’ cümlesini kullanmıştır. Bu da Hz. Peygamber (s.a.v.) ve Hz. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.)’dan sonra Hz. İmam Ali (a.s.) nasıl bir kin ve düşmanlıkla karşı karşıya olduğunu göstermektedir.

      Belki de iş öyle bir yere varmıştı ki, Hz. İmam Ali (a.s.) sahabenin arasında giderken onunla alay ediyor ve ona küfür ediyorlardı. Bu yüzden Hz. İmam Ali (a.s.) onların yüzüne bakmak istemiyordu.

      Biz bu bölümde Hz. İmam ali (a.s.)’ın hayatını ve mazlumiyetini anlatmak istemiyoruz. Amacımız da, sadece acı gerçeği açıklığa kavuşturmaktır.

      O gerçek ise, sünnetin bayraktarı ve ilim şehrinin kapısının yalnız kalışıdır. Kendi görüşlerine uyarak Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sünnetini ayaklar altına alan ve sahabenin çoğunun desteğini alan bir grup karşısında tek başına kalan hakiki sünnet bayraktarları İmam Ali (a.s.)’nin yalnızlığıdır bu... Yazan. imam Dikmen


      Yorum


        Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


        Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

        Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

        Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

        İmam Hüseyin (a.s.): 754

        3- Muhalifleri Siyaset Meydanından Uzaklaştırma Konumu: 1

        Hâkim grup, muhaliflerini ekonomik ve sosyal yönden zayıflatmakla yetinmeyen siyâsî olarak ta inzivaya çekilmesini sağlamaya çalıştı. Hz. İmam Ali (a.s.) İslam devletin hiçbir makamına oturtmadılar.

        Ona hiçbir sorumluluk vermediler. Ömür boyu Hz. Peygamber (s.a.v.)’a karşı savaş açmış zalim Ümeyye oğullarının, Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından serbest bırakılmış kölelerinden dahi faydalanırken Ebubekir, Ömer ve Osman, 25 yıl süren hilafetleri döneminde Hz. İmam Ali (a.s.) hiçbir siyasî faaliyete karıştırmadılar.

        Siyasî sorumluluk almış olan sahabelerden bazıları servet biriktirip Müslümanların malını yağmalarken Hz. İmam Ali (a.s.) Yahudilerin hurma ağaçlarını sulayarak zahmet ve sıkıntılarla ailesinin geçimini sağlamaya çalışıyorlardı.

        İşte bu şekilde ilim kapısı, ümmetin en bilgini ve bilgisi olan sünnetin koruyucusu evinde hapis olmuştu. Birkaç mustazaf dışında kimse onun kıymetini bilmedi. Bu bir kaç kişi ona tabiydiler. Onun gösterdiği yolda gidiyor ve onu yalnız bırakmıyorlardı.

        Hz. İmam ali (a.s.) kendi halifeliği zamanında insanları kur’ân’la ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sünnetine geri çevirmeye çalışıyrduysa da fayda etmiyordu.

        Çünkü onlar Ömer b. Hattab’ın içtihadlarına uyuyorlardı. Biz bütün bu gerçeklerden şu netiyeyi anlıyoruz ki: ‘’Hz. İmam Ali (a.s.) ve onun Şî’îleri, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sünnetine bağlıydılar Sünneti yaşatmak içinde çalıştılar ve hiçbir zamn onun terk etmediler.’’ Ümmetin diğer kişileri ise Ebubekir, Ömer ve Osman ve Ayşe’nin biâtlerine uydular.

        Sonra da bu biâtleri ‘’güzel biâtler’’ yani (sünnet-i hasene) diye adlandırıp müslüman halk kitlelerine aşılamaya çalıştılar.’’ (Sahih-i Buharî, cild. 2, sayfa. 252; cild. 7, sayfa. 98.)

        Bunlar sadece bir iddiadan ibaret değil; bütün Müslümanların icma ettikleri, sahih kitaplarında yazdıkları ve her insaflı araştırmacının kabul edeceği hakikatlerdir.

        İmam Ali (a.s.), Kur’ân’ı ve onun bütün hükümlerini biliyordu. Kur’ân’ı ilk toplayan da odur. Buharî de bu konuyu onaylamaktadır.

        Hâlbuki Ebubekir, Ömer ve Osman, Kur’an’ı ezbere bilmedikleri bir yana, onun hükümlerini bile hiç bilmiyorlardı. (Ömer’in teyemmümün hükümlerini bilmediği olay meşhurdur. Bu konuda bkz. Sahih-i Buharî, cild. 1, sayfa. 90.) Yazan. imam Dikmen


        Yorum


          Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


          Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

          Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

          Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

          İmam Hüseyin (a.s.): 755

          3- Muhalifleri Siyaset Meydanından Uzaklaştırma Konumu: 2

          İslâm tarihçileri Ömer’in hayatı boyunca 70 kez şu sözü tekrarladığını yazarlar: ‘’Eğer İmam Ali (a.s.) olmasaydı, ben helak olurdum.’’ Ebubekir de şöyle demektedir: ‘’Allah beni İmam Ali’siz yaşatmasın!’’ Osman’ı da ne siz sorun, ve ne de biz söyleyelim!...

          Evet Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat, Ömer b. Hattab’ı ‘’ilham olmuş’’ olarak kabul etmiş, sahabenin en bilgililerinden olduğuna inanmış ve bazen de enbilgisi saymıştır.

          Öyle ki, sahih kitaplarında Hz. Peygamber (s.a.v.) içecek artığını Ömer’e verdiğini rivayet etmiş, bunu da ilim olarak tefsir etmişlerdir. Hâlbuki Ömer’in kendisi Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sünnetinden birçok şeyi bilmediğini ve onları öğreneceği yerde çarşı pazarda alışverişle meşgul olduğunu itiraf etmiştir.

          Yine bu mesele ve konular hakkında Buharî kendi Sahih’inde, ‘’Peygamber’in (s.a.v.) sünneti gayet açıktı; onu görmeyen ve İslâm’ın meselelerini bilmeyen yoktu!’’ diyenlere karşı şöyle bir rivayeti delil olarak getirmiştir; ‘’Ebu Musa, Ömer’in evine girmek için izin istedi. O sırada Ömer bazı işlerle meşgul idi.

          Bu yüzden Ebu Musa içeri girmeyip geri döndü. Ömer de yanındakilere,’’ (az önce) işittiğim Abdullah b. Kays’ın (Ebu Musa) sesi değil miydi? Eğer o ise bırakın gelsin!’’ dedi. Bunun üzerine Ebu Musa’yı geri çağırdılar.

          Ebu Musa geldiğinde (‘’izin verilmediğini halde neden gittin? İçeri girebilirdin’’ anlamında) ‘’Neden böyle yaptın?’’ diye sordu.
          Ebu Musa, ‘’Biz (Hz. Peygamber zamanında) böyle emrolunduk’’ deyince Ömer, ‘’Ya bana bir şahit getirirsin ya da başına hiç ummmadığın bir iş getiririm!’’ diye tehdit etti.

          Bunun üzerine Ebu Musa, Ensarın yanına giderek onlardan bir şahit istedi. Ensar, ‘’Sadece gençlerimiz şahitlik yapmak için gelebilir’’ dedi. Ebu Said Hudrî ayağa kalkarak ‘’Evet, bize böyle emreilmiştir’’ diye cevap verdi.

          Ömer bu sözü duyunca, ‘’Ben bunu Peygamber’den ne duydum, ne de görmüştüm; o zamanlar pazarlarda alışverişle meşguldüm!’’ dedi. (Sahih-i Buharî, cild. 8, sayfa. 157; Kitab-u İtisam bi’l-Kitab ve’s Sünne; Sahşh-i Müslim, cild. 6, sayfa. 179; Kitab-u Âdâb, İstizan bâbı.)

          17- Hz. İmam Hüseyin (a.s.)’dan rivayet olunmuştur ki; ‘’Ceddim Hz. Resulullah (s.a.v.) huzuruna gitmiştim o beni dizi üzerinde oturtarak’’ şöyle dedi. ‘’Ey Hüseyin Allah-u Teala senin neslinden dokuz imam seçmiştir; onların dokuzuncusu onların kıyam edecek olanıdır. Ama Allah katında derece ve fazilet bakımından hepsi eşittir.’’ (Kifayet-ül Eser sayfa. 30.) Yazan. imam Dikmen


          Yorum


            Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


            Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

            Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

            Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

            İmam Hüseyin (a.s.): 756

            Bu Rivayette Birkaç İlginç Noktanın Olması Bizi Kuşkukandırıyor: 1

            1- Başkasının evine girerken izin istemek, Hz. Peygamber (s.a.v.) sünnetinde açık ve nettir. Küçük büyük herkes bunu biliyordu. İnsanlar Hz. Peygamber (s.a.v.)’in huzuruna varmak istediklerinde önce izin alırlardı.

            Bu İslâm’ın edep ve iftiharlarından ve Kur’an’ın da ayet ilkeleri ile tesbitlenmiştir.

            Bu rivayetten anlaşıldığı kadarıyla Ömer b. Hattab’ın özel korumaları vardı ve izinsiz kimseyi yaklaştırmıyorlardı. Ebu Musa üç kez izin istemesine rağmen ses çıkmayınca geri göndü.

            Anlaşılan Ümeyye oğullarından olan dostları ve takipçileri, Ömer’i Hz. Peygamber (s.a.v.)’den daha üstün göstermeye çalışmışlar ve bu amaçla Ömer’in sokakta uyuduğunu, hiç koruması olmadığını, onun ağzından ‘’Adaletle davrandım, derken uyuyakaldım!’’ sözünü söylediğini uydurmuşlar.

            Güya Ömer, Hz. Peygamber (s.a.v.)’den daha adilmiş. Sizce bu doğru olabilme ihtimalı olabilir mi?gerçekten... Çünkü hz. Peygamber (s.a.v.)’in koruması varmış. Yoksa ‘’Adalet Ömer’le birlikte öldü!’’ neden desinler ki?

            2- Bu rivayet Ömer’in ne kadar kaba olduğunu ve Müslümanlara sert davrandığını göstermektedir. Sahabenin önde gelenlerinden olmasına rağmen Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hadisine şahit getirmek zorunda kalan Ebu Musa’ya, Ömer şöyle demiştir:

            ‘’Allah’a ant olsun ki doğru söylediğine dair şahit getirmezsen sırtına ve karnına kırbaç vururum!’’ (Sahih-i Müslim, cild. 6, sayfa. 178; Kitabu’l-Âdâb, İstizan bâbı.)

            Ebu Musa’nın sırf Hz. Peygamber (s.a.v.)’den bir rivayet nakletti diye, insanların önünde yalancılıkla suçlanması ve dövülmekle tehdit edilmesi doğru mudur?

            Öyle ki, şahit getirdikten sonra Ebu İbn-i Kâb, Ömer’e, ‘’Ey Hattab’ın oğlu, sakın ola Allah resulünün dostlarına eziyet etmeyesin!’’ demişti. (Sahih-i Müslim, cild. 6, sayfa. 178; Kitabu’l-Âdâb, İstizan bâbı.)

            Evet bu hadisten de anlaşılmaktadır ki, Ömer’in birçok işte nefsine uyuduğu sonucunu çıkarıyorum. O, ne zaman Allah’ın kitabı ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sünnetinden bahsetseler öfkeleniyor, tehditler savunmaya başlıyordu. Bu sebebpten dolayıdır ki, sahabenin çoğu hakikatleri gizleyip dile getirmediler.

            Tıpkı Ammar b. Yasir’in teyemmün konusunda Ömer’le olan muhalefeti gibi... Ömer, onu tehdit ettiğinde Ammar, ‘’Eğer bu hadisi söylememi istemiyorsan, söylemem!’’ diye cevap vermiştir. (Sahih-i Müslim, cild. 1, sayfa. 193: Teyemmüm bâbı; Sahih-i Buharî, cild. 1, sayfa. 88-91; Dâru’l-Fikr baskısı.) Yazan. imam Dikmen


            Yorum


              Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


              Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

              Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

              Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

              İmam Hüseyin (a.s.): 757

              Bu Rivayette Birkaç İlginç Noktanın Olması Bizi Kuşkukandırıyor: 2

              Ömer’in Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hadislerinin açıklanmaması için sahabeyi engellediğine dair elmizde sayısız belge ve kaynaklar olduğuna ait kitaplar var. Bu durum, Ebubekir’in zamanında başlamış, kendi hilafeti döneminde daha kararlı bir şekilde uygulanır hâle gelmişti.

              Hz. Peygamber (s.a.v.)’in yazılıp derlemiş hadislerini yakarak bu hadislerin nakledilmesini yasaklamış, yine sahabeden bazılarını bu uygulamaya muhalefet ettikleri için cezalandırmış veya zindana attırmıştı.

              Zikir Ehl-ine Sorun adlı kitabımızda ve ayreten bu konuyu geniş bir şekilde Kur’an ve Ehl-i Beyt araştırmalarımızda detayları ile işlenmiştir. Bu konu ve meselelerde daha geniş bilgi için adı geçen kitaplara ve araştırmalarımıza muracaat edebilirsiniz.

              Ömer’den önce Ebubekir, Ömer’den sonra Osman da aynı şeyi yapmışlardır. Öyleyse nasıl oluyor da bize halifeler sünnet göre amel ettiğini söylüyorlar? Oysaki Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sünneti bu halifeler tarafından yakılmış ve gizlenmiş ve Ehl-i Beyt’i katlettikleriyle kalmayıp ayreten bununla yetinmeyip İmam Ali (a.s.)’ın evlatları olan Aleviler tarihler boyunca katledilmişlerdir.

              3- Ehl-i Sünnet içinde ulema makamında bulunmuş değerli Prof. Dr. M. Ticanî Semavî ustadın kaleme almış olduğu Gerçek Sünnet Ehl-i Şî’â kitabını 43.nci sayfasını ele almaya çalışacağız inşallah...

              Bu hadisten Ömer’in sürekli olarak alışverişle meşgul olduğunu ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’ın yanına sıkça uğramadığını anlamaktayız. Bundan dolayı herkesin duyduğu, hatta çocukların dahi bilgiği konuları o bilmiyordu.

              Bu sözümüzün dayanağı şudur ki; Ebu Musa, ensardan şahit istediğinde onlar, ‘’Gençlerimiz sana şahitlik yaparlar!’’ diye karşılık verdiler ve yaşça en küçük olan Ebu Said Hudrî ayağa kalkarak bu sözü Hz. Peygamber (s.a.v.)’den duyuduğuna dair şahitlik etti.

              Evet! Ömer’in işgal ettiği hilafet darbesiyle makamına oturduğu halde Hz. Peygamber (s.a.v.) sünnetinden en basit şeyleri dahi bilmemesi, başlı başına kusurdur.

              Çünkü çocuklar dahi bunları biliyorlardı. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in şu hadisi karşısında Ömer’in durumu nedir acaba? Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu:

              ‘’İnsanlar arasında kendisinden daha bilgili biri olduğunu bildiği halde önderlik yapmak isteyen kişi Allah’a, Peygamber’e ve müminlere hıyanet etmiştir.’’ Yazan. imam Dikmen

              Yorum


                Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                İmam Hüseyin (a.s.): 758

                Bu Rivayette Birkaç İlginç Noktanın Olması Bizi Kuşkulandırıyor: 3

                Ömer b. Hattab bu sözleri nerden kulak asacak? Hz. Peygamber (s.a.v.) hayattayken dahi bu sözleri ayaklar altına alarak kendine içtihat etme hakkı veriyordu.

                Bazı konularda sahabenin delilleri karşısında kendi cahilliğini itiraf ediyor ve şöyle diyordu: ‘’Ey Ömer, bütün insanlar, hatta perde arkasındaki kadınlar dahi senden daha bilgililer!’’

                Bazen ‘’Eğer Ali olmasaydı Ömer helak olurdu!’’ diyor, bazen de ‘’Pazarda alışveriş yapmaktan Peygamber (s.a.v.)’in hadislerini dinleyemedim!’’ şeklinde itiraflarda bulunuyordu.

                Eğer Ömer sünneti işitip öğrenmekten geri kalmışsa, Kur’ân’ı dinlemekten daha çok geri kalmıştır. Bir keresinde en meşhur Kur’ân hafızlarından olan Ubey b. Kâb ile ihtilafa düşmüş, ona, ‘’Yanlış okuyorsun, ben şimdiye kadar bu ayeti duymamıştım’’ demiş, o da cevap olarak, ‘’Ey Ömer, ben her zaman Kur’ân ile oturup kalkıyorum, sen ise alış verişle meşguldün!’’ demiştir.

                (Tarih, İbn-i Asakir, cild. 2, sayfa 597; Müstedrek-i Sahiheyn, cild. 3, sayfa. 305; Bu konuyu Ebu Davud ile İbn-i Esir de katiplarında yazmışlardır.) Ayrıca yaşı henüz otuza varmamış olan Hz. İmam Ali (a.s.)’i gördüğünde, ‘’İmam Ali olmazsa Ömer helak olur!’’ diyordu...

                Ömer, minberde vaaz verirken caminin en sonlarından bir kadın ayağa kalkmış bütün cemaatin içinde kadınların mihriyesi konusunda Kur’ân’dan delil getirerek itirazda bulunmuş, bunun üzerine Ömer’e, ‘’Ey Ömer, bütün insanlar, hatta perde arkasındaki kadınlar bile senden daha bilgililer!’’ diye bilgi düzeyi hakkında itirafta bulunmuşlardır.

                Aslında o, bu itiraflarıyla hakkı kabul etmek yerine cahilliğini örtbas etmeye, kendini insanlara mütevazıymış gibi göstermeye çalışıyordu. Onun bu davranışlarına bugün dahi insanların çoğunun kandığını görüyoruz.

                Ömer, içindeki bu ukdeden dolayı Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sünnetini ortadan kaldırmaya çalışıyordu. Kendi görüşlerine uyup Kur’ân’a ve sünnet muhalefet ediyordu. Yazan. imam Dikmen


                Yorum


                  Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                  Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                  Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                  Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                  İmam Hüseyin (a.s.): 759

                  Bu Rivayette Birkaç İlginç Noktanın Olması Bizi Kuşkulandırıyor: 4

                  Eğer Ömer’in hayatını incelersek Hz. Peygamber (s.a.v.)’in bi’setinden sonra Ömer’in, yaklaşık olarak vaktinin yarısını veya daha azını onunla geçirdiğine dair bilgilere rastlarlar. Bu konuda Ömer’in kendisi şöyle diyor: ‘’Ben ve ensardan bir komşum Benî Ümeyye b. Zeyd mahallesinde oturuyorduk.

                  Onunla birer gün arayla Hz. Peygamber (s.a.v.)’i görmeye gidiyorduk. Ben döndüğüm zaman o günün haberlerini, nazil olan vahyi ona söylüyordum. O da döndüğünde zaman zaman aynını yapıyordu. ‘’ (Sahih-i Buharî, cild. 1, sayfa. 31; Kitabu’l-İlm, et-Tenavun fi’l-İlm bâbı.)

                  ‘’Bir gün arayla Hz. Peygamber (s.a.v.)’in yanına gidiyorduk’’ demesi, evinin mescide uzak olduğunu gösterterir. Bundan dolayı hayatını ikiye bölmüştür: Bir gün Hz. Peygamber (s.a.v.)’i görmek için, bir gün de istirahat etmek için. Böylece kendisine zahmet vermiyordu, çünkü evi uzaktı! Ya da evi yakındı, ama o diğer günler pazara alışverişe gidiyordu.

                  Eğer onun ‘’Pazarda alışveriş yapmak beni Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hadislerini dinlemekten alıkoydu’’ sözünü göz önünde bulundurursak ve yine Ebu Musa Ensarî ile olan hikâyesiyle Ubey b. Kâb’ın Ömer’e, ben Kur’ân ile haşırneşirken sen alışverişle meşguldün!’’ şeklindeki sözünü bir arada inceleyecek olursak, vaktinin çoğunu Hz. Peygamber (s.a.v.)’mizin yanında harcamadığı ortaya çıkar.

                  Hatta o, bütün Müslümanların bir araya geldiği önemli günlerde dahi orada bulunmazdı. Bu yüzden de alışveriş nedeniyle Allah’tan gafil olmayan sahabelerce ‘’Allah Rsulü Ramazan ve Kurban bayramlarında ne okudu?’’ diye sorardı.

                  Müslim, kendi Sahih’inde, iki bayram namazı konusunda Ubeydullah b. Ömer’den şöyle rivayet eder: Ömer b. Hattab, Ebu Vakıd Leysî’ye, ‘’Peygamber (s.a.v.) Ramazan ve Kurban bayramlarında ne okudu?’’ diye sordu.

                  O da ‘’Gaf ve Kıyamet surelerini okurdu’’ diye cevap verdi.’’ (Sünen-i Beyhakî, cild. 3, sayfa. 294; Sahih-i Müslim, cild. 3, sayfa. 21; Kitabu’s-Salat, Bayram Namazlarında Okunan şeyler bâbı.) Yazan. imam Dikmen


                  Yorum


                    Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                    Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                    Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                    Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                    İmam Hüseyin (a.s.): 760

                    Bu Rivayette Birkaç İlginç Noktanın Olması Bizi Kuşkulandırıyor: 5

                    Ebu Vakıd Leysî’nin bizzat kendisinden de aynı rivayet şu şekilde nakledilmiştir: ‘’Ömer b. Hattab bana Hz. Peygamber (s.a.v.) Ramazan ve Kurban bayramlarında ne okudu?’’ diye sordu.

                    ‘’Ben de Kıyamet ve Gaf suresini okurdu dedim.’’

                    Ubeydullah ve Ebu Vakıd Leysî’nin Ömer’in, bayramlar Hz. Peygamber (s.a.v.)’in ne okuduğunu bilmediğine dair şahitlikleri ile Ubey b. Kâb’ın Ömer’in alışverişle meşgul olmaktan Kur’ân ve sünneti öğrenemediğine dair sözü bir araya gelince Ömer’in neden kafasına göre fetva verdiği anlaşılıyor.

                    Böylece âlimler, Ömer’in cünüp insana ‘’Su bulamadıysan namaz kılma!’’ diye fetva vermesini daha iyi anlamış oldular. Zira teyemmümün hükümleri Kur’ân ve sünnette geçmesine rağmen o bu konuya cahildi.

                    Beyhakî, yine kendi Sünnen’inde deliliyle birlikte der ki: Ömer, Hz. Peygamber (s.a.v.)’e ‘’Ölen bir kimsenin büyük babası ve birkaç kardeşi hayatta olursa bunlar arasında miras nasıl paylaştırılır?’’ diye sorunca Resul-i Ekrem (s.a.v.) şöyle cevap verdi:

                    ‘’Bunu neden soruyorsun? Korkarım ki bu sorunun cevabını bilmeden öleceksin!’’ Said b. Museyyib der ki: Ömer öldüğünde bu sorunun cevabını bilmiyordu.

                    Eğer Ömer haddini aşmayarak yeterince ilim elde etseydi, Müslümanların çoğu daha hayrına olurdu. Ama o Allah’ın ve Peygamber’in hükümlerine uyması gereken yerde hac mutası, nisa mutası ve müellefetü’l-kulûb gibi helallerini haram yani (yasak), haramlarını da helal yani (serbest) etti.

                    Bir mecliste üç kere boşanmayı sebebi yaptı ve Müslümanların özel işlerini araştırmayı helal saydı. Ve daha nice meseleler vs. Gibi... (Bu konuda bkz. Nass ve İçtihat, Seyit Abdülhüseyin Şerefuddin Musevî Amlî.)

                    Evet bu sebepten dolayı da Ömer ve arkadaşı Ebubekir, daha ilk günden Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sözlerinin anlatılmasını yasakladılar. Hadislerin toplanıp yazılmasına izin vermediler.

                    Ve hatta işi sahabenin toplamış olduğu hadisleri yakmaya kadar ilerlettiler ki bu mesele ve konular hakkında Kur’an ve Ehl-i Beyt araştırmalarımızda sayısız belgeleri tescit edilmiştir. Yazan. imam Dikmen


                    Yorum


                      Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                      Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                      Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                      Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                      İmam Hüseyin (a.s.): 761

                      Bu Yaptırımların Birkaç Neden Vardır Konumu:

                      1- Hz. Peygamber (s.a.v.)’in İmam Ali (a.s.) ve ailesi hakkında söylediği sözleri kimse duymamalıydı.

                      2- Kendi görüşlerince ve siyasetlerine aykırı düşen Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sünneti gizli bırakma açılarından kendilerini haklı çıkarmak.

                      3- Ömer, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sünnetini çok az veya hiç bilmeme kosundaki bilgilerinin kimseler tarafından farkedilmemesi. Dolayısıyla hadisleri yok ederek kendi cahilliğini gizlemeiş olacaktı.

                      Bu konu ve meseleler hakkında Ahmed b. Hanbel, İbn-i Abbas’tan şöyle nakleder: ‘’Ömer b. Hattab namazda şüphe hükümlerini bilmiyordu’’ Oğlum!, sen ‘’Hz. Peygamber (s.a.v.)’den veya herhangi bir sahabeden namazda şüphe edilince ne yapılması gerektiğini hiç duydun mu?’’ diye sordu. (Müsned, Ahmed b. Hanbel, cild. 1, sayfa. 190.)

                      Gerçekten de Müslümanların halifesinin namazda şüphe etmenin hükümlerini bilmiyor olması ve onu genç bir sahabeden öğrenmek istemesi şaşılacak bir şey, değil mi? Hâlbuki bu, cahillerin bile bildiği bir mesele.

                      Bundan daha ilginci ise şudur: Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat, Ömer’in sahabenin en bilgilisi olarak bilir. Eğer herkesten daha bilgili olan biri böylese diğerlerini hoş karşılayıp bir şey sormamak lazım. Evet, sahabeden bazıları Ömer’in menfaatlerine ters düşmeyecek şekilde ona muhalif olabiliyorlardı.

                      İşte Ebu Musa ile Ubey b. Kâb’ın içinde bulunduğu rivayette daha önce anlattığımız gibi Ömer, bu muhalefetler karşısında sözünden cayarak alışverişten dolayı cahil kaldığını sanki bir faziletmiş gibi itiraf ediyor.

                      Ömer’in bu sözü nerde, İmam Ali (a.s.)’nın şu sözü nerde? Hz. İmam Ali (a.s.) şöyle buyurmaktadırlar: ‘’Ben her gün iki kez Hz. Peygamber (s.a.v.)’inle özel görüşüyorum; bir sabah, bir de akşam vakti.’’

                      Bu özel görüşmeler gün boyu olan birlikteliklerinin harici görüşmelerdi. Gün içerisinde diğer insanlarla beraber Hz. İmam Ali (a.s.) Hz. Peygamber (s.a.v.)’in huzuruna çıkıyordu.

                      Hz. İmam Ali (a.s.) insanlar arasında Peygamber’e en yakın olan kimseydi ve herkesten daha çok Hz. Peygamber (s.a.v.)’e bağlıydı. Doğduğu günden itibaren Hz. Peygamber (s.a.v.) ona özel ilgi gösterirdi.

                      Onu Peygamerimiz büyüttü. Büyüdüğünde de Peygamber’in yanında ayrılmıyordu. Hatta ilk vahyin nazil olduğu mağarada dahi Hz. Peygamber (s.a.v.)’in yanına gidip geliyordu.

                      Adeta o nübüvvet şerbetinden kana kana içmiş ve daha ilk günlerde Hz. Peygamber (s.a.v.)’in terbiyesiyle yetişmişti. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sünnetine ondan daha layık kim olabilir sizce?

                      Kin güdenler hakka dönseler, hakikatlere insafla ve mertçe yaklaşsalar, İmam Ali (a.s.)’nın karşısında kimin sözü olabilir. Aynı zaman zarfında ilmin kapısı idi.

                      Hz. İmam Ali (a.s.) ve Şî’îlerinin yani (takipçilerinin) sünnetin nişaneleri olduğuna dair en büyük delil bunlardır. Ama diğerleri sünnetten bu şekilde faydalanmamış ve bu yolda bir mesafe kat etmemişlerdir. Onlar Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sünnetinden çok çok uzaklaşdılar. Buna rağmen bilgisizlikten dolayı kendilerine Ehl-i Sünnet diyorlar.

                      Biz Allah’ın izniyle ilerki konularsa olayları daha tefaratıyla anlatmaya çalışacağız inşallah. Çünkü Allah’u Teala şöyle buyurmaktadır:

                      ‘’Ey inananlar, Allah’tan korkun da sözün doğrusunu söyleyin ki, (Allah da) işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve Resulüne itaat ederse, pek büyük bir başarıya erer.’’ (Ahzap Süresi. 70-71.nci ayet ilkeleri doğrultusunda.) Yazan. imam Dikmen


                      Yorum


                        Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                        Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                        Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                        Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                        İmam Hüseyin (a.s.): 762

                        Ehl-i Beyt Alevi Şî’â’da İçtihad kapısının Açık oluşu,

                        içtihadın Anlamı ve İçtihad Etmenin Şeri Hukuk Hükmü Konumu:

                        Bu gibi bir mesele ve konuya özellikle parmak basmak lazım gerekliliğini göz önünde bulundurmak zorundayız.

                        Alevi ve Şî’a alimleri bütün asırlarda geçerli ve muteber içtihad kaidelerine dayanarak ilahi kanun ve hükümleri Kur’ân ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Sünnet’ine dayanarak çıkarmışlardır.

                        İçtihad için gerekli ön bilgi ilk asırlarda çok snırlı ve içtihad metodunu öğrenmek haylı kolaydı. O asırlarda normal insanlar bile kolaylıkla içtihad ediyor ve ilahi kanun hükümlerini kaynaklarından çıkarabiliyorlardı.

                        Ama o asırlardan sonra, ve hatta özellikle de Hz. Muhammed Mehdi (a.c.)’nin gaybetinin başlamasından sonra aradan uzun bir zamanın geçmesi, kitapları dört bir yana dağılması ve kitap istinsa edenlerin, güvenilir kimseler de olsalar hata ve yanılgıdan korunmuş olmamalarından dolayı da kitaplarda bazı farklılıkların meydana gelmesi içtihad için gerekli olan ön bilginin yanı sıra diğer bazı şartların da olmasını gerektirdi.

                        Böylece tam manasıyla müçtehid olabilmek, kitap yani (Kur’ân) ve sünnetin zahirini anlamaya, ravilerin hallerini ve rivayetlerin senetlerini bilmeye ve doğruyu yanlıştan, memduhu mecruhtan ayırt etmeye, yani bu hususlarla ilgili çeşitli ilim dallarında uzmanlaşmaya bağlı kaldı.

                        Biraz yukarda da belirttiğimiz gibi ulema eğitiminin uzun bir zaman zarfındaki tahsilinin kırk yıla aşkın bir zaman öğrenimine ihtiyaç duyduğunu söylemiş ve bunun üzerindeki ayetullah ve uzma ayetullah olma niteliklerine değinmiştik.

                        Şer’i İslam kanun hukukun hükümleri anlamaktaki içtihad, yanş delillerin anlamlarını teşhis ve senedlerinin durumunu tayin etmek için yapılması gereken gayret ve çaba, tüm Alevi ve Şî’a uleması nazarında, kudreti olan her mükellefe, bu vazifeyi yapabilecek yeterli kimse olmadığı takdirde, farz-ı ayndır. Eğer bu vazifeyi yeterli kimseler olursa o zaman bu farz diğerlerinin boynundan kalkar. Yazan. imam Dikmen

                        Yorum


                          Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                          Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                          Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                          Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                          İmam Hüseyin (a.s.): 763

                          Ahbariler (Hadisçiler) Konumu:

                          Alevi Şî’â alimlerinin hukuksal anayasal hükümleri elde etmek için içtihadın farz olduğuna dair zikrettiğimiz icmai, amel makamnındadır.

                          Çünkü Alevi ve Şî’â’nın son devir ‘’ulemasından bazıları, amelen içtihad ettikeri halde, sözde içtihadı reddetmiş ve ‘’hadisler’’ (ahbar) ile amel edilmelidir.’’ demişlerdir.

                          Bunlar tarihte Ahbariler yani (hadisçiler) olarak tanınmıştır. Ama biz Ahbarilerilerle usulilerin (içtihad’dan yana olanlar) arasındaki ihtilafın lafzi bir tartışma olduğu kanısındayız.

                          Çünkü sözde içtihada karşı olduklarını ve hadislerle amel etmenin gerekliliğini savunan Ahbariler de hadislerin manasını belirlemeye çalışıp, tali mertebede onlardan anladıkları manaya göre amel etmektedirler.

                          Bu ise hadis hakkında içtihad yapıyorlar demektir. Çünkü içtihad, hadislerin manasını anlamaya, onlardan net hüküm çıkarmaya çalışmaktan başka bir şey değildir. Buna höre diyoruz ki, içtihad bütün Alevi ve Şî’â alimlerinin kabul ettiği bir şeydir. Yazan. imam Dikmen

                          Yorum


                            Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                            Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                            Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                            Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                            İmam Hüseyin (a.s.): 764

                            Alevi ve Şî’â’da Batıl İçtihad Konumu:

                            Dünya çapında Alevi ve Şî’â alimleri re’y, istihsan ve kısaya göre amel edip fetva vermek manasına gelen içtihadı reddediyorlar. Bunlar, Ehl-i Sünnet alimlerince amel edilen ve câiz bilinen şeylerdir.

                            Ama Alevi ve Şî’â, Ehl-i Beyt imamlarından nakledilen delillere dayanarak, kıyası batıl bilir, re’y ve istihsana itimat edilemeyeceğine inanır.

                            Bu temellere dayalı içtihad, alevi ve Şî’â’nın nazarında batıldır. Hattâ Alevi ve Şî’â’nın büyük alimlerinden olan ibn-i Cüneyd’in kitapları bile, kendisine kıyas isnad edildiği için terkedilmiştir. Yazan. imam Dikmen

                            Yorum


                              Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                              Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                              Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                              Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                              İmam Hüseyin (a.s.): 765

                              Şî’â’nın Temel Anlam Manası Konumu: 1

                              Takiyye etmeksizin ve taassuba yönelmeden Şî’â’yı tanımlamak istersek, şöyle dememiz gerekir: ‘’Şî’â, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in, Hz. İmam Ali (a.s.) ve onun on bir evladına inanan İslâm-î bir mezheptir.

                              Gerek, ibadetler ve gerekse İslam-i anayasa hukuksal kanunların uygulanmasında muameler gibi fıkhî şer’i meselelerde onlara uyarlar. Hz. Peygamber (s.a.v.) başka hiç bir kimyesi Ehl-i Beyt imamlarından üstün görmezler.

                              (Burada Şî’â’dan kasıt, on iki imama inanan İmamiyye şi’âsı veya başka bir deyimle İmam Cafer Sadık (a.s.)’a isnaden Caferiye’dir. İsmailye ve Zeydiye gibi diğer fırkalar bizi ilgilendirmiyor.

                              Çünkü bize göre onlar da diğer fırkalar gibi Sakaleyn Hadisi’ne amel etmemişlerdir. Peygamberimizden (s.a.v.) sonra Hz. İmam Ali (a.s.)’ın sadece aralıksız imametine inanmış olmak yeterli değildir.)

                              Bu, Alevi ve Şî’a’nın kısa ve öz tanımıdır. Öyleyse Alevi ve Şî’îleri İslâm düşmanı veya Hz. İmam Ali (a.s.) Peygamberliğine inanan veyahutta da Yahudi Abdullah b. Seba’nın takipçileri olarak tanımlayan yalancılar sözlerine kulak asmamak gerekir.

                              Ben Alevi ve Şî’â’yı İslam dışı ve kâfir olarak tanıtan birçok kitap ve makale okudum. Nedese bu eserlerin sahipleri kitaplarını ithamlarla doldurmuşlar. (Bu alan da yazılmış birçok Ehl-i Sünnet kitabı vardır.

                              Örnek olarak bkz: Minhacu’s-Sünne, İbn-i Teymiyye, cild. 1, sayfa. 2; Daru’l-Kitabi’l-İlmiyye, Beyrut basımı; Savaiku’l-Muhrika, İbn-i Hacer, sayfa. 4, Mekte-betu’l-Kaire, Kahire basımı.)

                              Oysa ki. Onca yazılanlar yalandan başka ve ihtiraflardan başka bir şey değildir. Bu sözlerinin ispatı için hiçbir delilleri de yoktur. Sadece geçmişte yaşayan Ehl-i Beyt düşmanlarının Alevi ve Şî’â hakkında ki, sözlerini tekrar edip duruyorlar.

                              Bu sözler, halka zorla musallat olan, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Alevi Ehl-i Beyt’ini katleden, onları süren, karalamaya çalışan ve bu amaçla onlara çeşitli lakaplar takan Nasibîlerin kuru iddialarından başka bir şey değildir.

                              Aynı zaman zarfından da biri de Şî’â düşmanlığının kitaplarında çokça geçen Rafîzî veya Revafîz lakabıdır. Değerli okuyucular, Şı’î’lerin Revafız (muhalifler) diye adlandırılmalarına gerekçe olarak, onların İslam’ın usûlü veya Hz. Peygamber (s.a.v.) efendimiz (s.a.v.) risaletiyle muhalif olduklarını zannedebilirler.

                              Ama bu varsayımlar doğru varsayımlar değildir. Şî’î’ler revafız (muhalifler) diye adlandırılması, Emevî-Abbasî halifeleri ve saray molları tarafından yapılan lekeleme politikalarından kaynaklanmaktadır.

                              Şiiler Hz. İmam Ali (a.s.) hilafeti dışında ne Ebubekir’in ne Ömer’in ne de Emevî’lerin, ve yine ne de Abbasî’lerin hilafetlerini kabul etmezler. Yazan. imam Dikmen

                              Yorum


                                Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                                Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                                Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                                Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                                İmam Hüseyin (a.s.): 766

                                Şî’â’nın Temel Anlam Manası Konumu: 2

                                Bu halifeler, sahte hadisçiler ve Sünni uydurukçularının vesilesiyle sahabe arasında şu ayet ilkesini kendileri hakkında nazil olduğunu ve Allah’ın emriyle kendilerinin halife olduklarını yaymışlardır. (Selim b. kays, sayfa. 68.)

                                ‘’Ey iman edenler, Allah’a ve Resulüne ve içinizden olan emir sahiplerine itaat edin.’’ (Nisa Süresi. 59.ncü ayet ilkeleri.)

                                Eğer gerçek yönüyle bir araştırma yapılmak ve tefsirlere bakılırsa ‘’Bu ayet ilkesi, falan kişiler hakkında nazil olmuştur, çünkü onlar emir sahipleridir; dolayısıyla onlara itaat etmeniz gerekir.’’ diyorlar. (el-Cami li-Ahkami’l-Kur’an, Kurtubî, cild. 5, sayfa. 259.)

                                İşte bu halifeler, bazı kimselere para yedirerek aşağıdaki gibi uyduruk hadisleri Hz. Peygamber (s.a.v.) yakıştırıyorlar. Güya Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

                                ‘’Bir adım dahi olsa padişahın emrinden çıkan kimse, cahiliyet üzere yani (dinsiz) olur.’’ Yalancı kaynak olarakta (Müsned-i Ahmed, cild. 1, sayfa. 31; Sahih-i Müslim, cild. 6, sayfa. 22.)

                                Demek ki, hiçbir Müslüman’ın padişaha karşı gelmemesi gerekiyor; onlar zalim ve gaddar dahi olsalar!

                                İşte burda Alevi ve Şî’â’nın neden hep ezildiğini ve hakarete ve katliamlara maruz kaldığını daha iyi anlamamız gerekmektedir. Çünkü Alevi ve Şî’îler, hiçbir zaman onların buyrukları altına girmekdikleri bir gerçektir; bilakis halifelerin Ehl-i Beyt’in hakkını gasp ettiklerini savunmuşlardır ve savunmaktadırlar.

                                Tarih boyunca halifeler ve padihşahlar, Alevi Şî’i’leri, ‘’İslam’ı yok etmek isteyen bir grup’’ olarak tanıtmaya çalışmışlar, kendini âlim zanneden yazarları da devreye sokarak bu konuda ellerinden gelen tüm çabalarını göstermek için yalan söylemiş ve söyleyeceklerdir.

                                Bu kurnazca oyunu dikkatle izleyecek olursak, işte o zaman, İslâm’ı yok etmek isteyenlerle zalim yönetimi yok etmek isteyenler arasında ne kadar fark olduğunu daha iyi anlarız.

                                Alevi ve Şî’î’ler hiçbir zaman İslâm’a muhalif olmadılar. Sadece ve sadece zalim yöneticilere ve padihşahlara muhalif oldular. Onlar sadece hakkın sahibine geri verilmesini istiyorlar, böylelikle de adil İslam yönetiminin sağlanmasını umuyorlardı. Yazan. imam Dikmen


                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X